2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Uyku ve Rüyalar
MAKALE #8216 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Ocak 2012 | 8,715 Okuyucu
Uyanıklığın zıttı gibi görünmekle birlikte bu iki bilinç halinin ortak yanları çoktur. Uyku tamamı ile bir sükunet ve istirahat hali değildir; çünkü bazıları uykuda yürür ve veya konuşur. Uykuda olanlar çevreden tamamı ile kopuk da sayılamazlar. Örneğin bebeği ağlayan anneler uyanırlar. Uyku plansızda değildir, bazı insanlar belirli saatte kalkmak üzere uykuya dalar ve o saatte kalkarlar.

Uyku, tüm canlı varlıkların gıda, su, hava gibi fizyolojik ihtiyaçlarından biridir. İnsan hayatının üçte birinden fazlasını kapsar ve insanı ertesi günkü çalışabilmesi için dinlendirir. Uyku hakkında en eski zamanlarda bile özellikle rüyalar için birçok şeyler söylenmiş olmakla birlikte, gerçek bilimsel çalışmalarla (özellikle son yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalarla) uykunun doğasını açıklığa kavuşmuştur.


Uyku, dış dünyaya olan duyarlılığın ve farkında oluşun azaldığı bir durumda faaliyetsizlik halinin geri dönüşü olarak kabul edilebilir. Uyku hali, anestezi, ilaç, alkol alımına bağlı olarak veya hastalık sebebiyle ortaya çıkan komaya bağlı bilinçsizlik halinden; uyuyan kişinin uykudan kolaylıkla uyandırılması sebebiyle ayırt edilir. Aynı zamanda uyku, bilinçsizlik halinden uyku esnasında olan ve daha sonra rüya seklinde ifade edilen zihni faaliyet olgusu ile ayırt edilebilir. Uyku süresince iç ve dış olaylara seçici tepkide bulunmanın meydana çıktığına değin deliller vardır.


Uyanıklık ve bilinç terimleri genellikle eş anlamlı olarak kullanılır. Bilinç terimi genelde bir kişinin faaliyette olan algıları, düşünceleri, hisleri ve hatıraları için kullanılan toplu bir terimdir. Bu anlamda bilinç farkında olmayla aynı anlama gelebilir. Fakat bilinç aynı zamanda kişinin dikkat çekildiği ancak hayal meyal farkında olmanın derecelerini de taşımaktadır. Sluckin ve Taylor’a göre bilinç, memelilerdeki evrim boyunca takip edilen beyin ölçüsündeki artışın bir sonucudur. Uyku ve uyanıklık ise bütün türlerde gözlenir.


Genel olarak uykusuz kalan kişide üçüncü günden sonra davranış bozuklukları görülür. Uyku ile ilgili net bilimsel bulgular tam olarak elde edilememiş, ancak önemli neticelere ulaşılmıştır. Yatınca beden daha sonra da zihin gevşer ve biz uyuruz. Uyuyunca kalp atışları ve nefes yavaşlar kan basıncı ve vücut ısısı düşer. “Yüzyıllar boyu uykunun tek amacının fiziksel olarak vücudu dinlendirmek olduğu varsayılmıştır. Simdi ise, yapılan araştırmalara göre; uykunun fiziksel ihtiyaçtan ziyade ruhsal dinlenmeye yönelik olduğu kabul edilmektedir.” Araştırmalar rüyanın uykuyu koruduğu ve sağlıklı hale getirdiğini ortaya çıkarmıştır.


Epicirus’un M.Ö.44’te yazdığı şiiri “De Reum Natura” dan Flourens’in 18. Yüzyılda ortaya koyduğu uyku teorisine Kleitman ile Bremer’in 20.Yüzyıl teorilerine kadar yaklaşık 200 yıl kadar sürmüştür. Rüyaların gece boyunca duygulara ulasan hareketlerden meydana geldiğine inanan Demokritus ve Aristo zamanından Henri Bergson’a kadar (1914) rüyaların uyuyan beyin üzerine çarpan dış uyaranlar sebebiyle meydana geldiği görüsü benimsenmekteydi. Hipokrat’tan Platon ve Aristo’ya kadar uzanan görüşler meseleyi daha çok psikolojik açıdan ele almaktaydı ki, 19. Asra kadar rüya hakkında söylenenler Metafizik ve metapsişik mahiyetten ileri gidememiştir. 19.Asrın sonlarında ortaya konan yeni görüşlerin bir kısmı psikolojik izahlara dayanırken diğer bir kısmı da basta Rus fizyolojisti Pavlov’un hayvanlardaki denemelerini esas alan fizyolojik olaylara dayanmaktaydı.


1815’de Maine de Bran’ın “Uyku, Rüyalar ve Sembolizm Hakkında Yeni Mülahazalar” adlı eseri ile rüya hakkındaki izahlar yeni bir ilmi boyut kazanmıştır. Buna göre Rüya muhayyilenin pasif bir seklidir. Bunlar organik kaynaklı rüyalardır. Ancak Maine de Bran, bu organik kaynaklı rüyalardan başka duyguların ürünü olan 3 çeşit rüya kabul etmektedir. Bunlar, dokunmaya işitmeğe görmeğe koklamaya ve tatmaya ait rüyalardır. Uyumayı, dış dünyadan ilgiyi kesmek olarak niteleyen Bergson’a göre, rüya hayallerinin bilinçte yer almaları için bilincin dış dünyadan ilgisini kesmesi, kendine dönmesi, hayal teşekküllerinin kontrolsüz kalması, düzeltmelerle dizginlenmemesi gerekir. Bu takdirde zihin ancak ağırlaşmış bir faaliyet gösterir. Ruh ve vücut arasındaki objektif bağlantı çözülür ve ameli faaliyet durur. Bergson’a göre rüya, realite hayatını yaşamak demek birtakım gereksiz şeyleri atmak suretiyle faydalı olanlarını kullanmak ve bu şekilde bir seçme yaparak adaptasyonlarda bulunmaktır.


Halbuki rüyada bütün faydasız şeyler, uyuklayan bilincin esiğine çıkarlar. “Rüya, fizik kanunlarının dışında canlı, hareketli ses ve şekiller hafızadan irade dışı bir uyandırıcı etkisi ile bilince dökülmeye başlar, hafızadaki şekil ve sesleri harekete geçiren bu uyandırıcı organizmanın herhangi bir noktasındaki biyolojik değişikliktir.” Rüyadaki her çeşit hayal, bir organın etkisiyle meydana gelen hissi bir algının etrafında birleşir ve gruplaşır. Rüya gördüğümüz anda bunun genellikle gerçek duyumlar olduğunu sanırız. Bununla birlikte rüyadayken de gerçek olup olmadığını kendimize sorduğumuz olur. Bu hal, uykudayken de insanda yargı yeteneğinin ve uyanıklık hatıralarının devam ettiğini gösterir. Düşüncenin rüya içindeki müdahalesi belirsiz ve geçici olmakla birlikte devamlı olursa uyanılır.


Uyku Dönemleri


Uykunun, REM (Rüyalı Uyku) ve NREM (Rüyasız Uyku) olarak ikiye ayrılması ilk olarak 1950 yılında söz konusu olmuş, 1953’te de Kleitman elektroansefalografi (EEG)’yi rüyaların görüldüğü anın tespitinde son derece başarılı bir metot olarak kullanmıştır. Araştırmalar kişinin ne kadar yorgun olursa olsun deliksiz uyuyamadığını, rüya gördüğünü, bunların bazılarını hatırlayabildiğini bazılarınınsa silik kaldığını göstermiştir.


1930 yılından bu yana uykuyu araştırmak için kullanılan oldukça hassas cihazlar geliştirilmiş ve beynin elektriksel potansiyel değişiklikleri kağıt üzerinde grafik halinde gösterilmiş ve bunları yorumlama olanağı sağlayan EEG yöntemi sayesinde, uyku işleyişi ve niteliği açıklığa kavuşturulmuştur. Elde edilen durum, uyku ve uyanıklık halinde birbirinden farklıdır. Beynin uyarılmalarını ileten sinir yollarının kesilmesi durumunda uyanıklık durumunun uyku durumuna döndüğü, özellikle organ olarak baştan gelen uyarıların uyanıklık durumunu korumada en aktif oldukları görülmüştür. Yüzümüze çarptığımız soğuk suyun uykuyu açması örneğinde olduğu gibi.


Uyuyan kişilerin beyninde oluşan en ufak tansiyon değişimlerini ölçen EEG, uyanıklıktan uykuya geçilirken söz konusu olan tüm değişimleri açığa çıkarır. Ortalama 90 dakika sonra beynin elektriksel işlemi insanın uykuya başladığı zamanki ritmine benzer; fakat kaslar uykunun ilk devresine kıyasla daha gergin; aynı zamanda gözler kapalı gözkapakları arkasında hareket etmeye başlamıştır. Bu iki tip uyku eşit derecede önemlidir ve gece boyu birbirini izler. Bu dönemlerin uykunun derinliği ve hafifliği ile de ilgili olmadığı, Olağan Uyku’da her insanın göz hareketleriyle dereceli olan uykuya 5 kez geçtiği görülmüştür. Adasal uykuyu Olağan ve Aradoksal Uyku olarak ikiye ayırır. Olağan Uyku’nun uykunun 8/10’ununu kapsadığını kalan 2/10’u ise Aradoksal Uyku ile geçtiğini kabul eder. Aradoksal Uyku’nun 90 dakikalık aralıklardan sonra ortaya çıktığını ve 10 ile 20 dakika sürdüğünü; uykunun son saatinde ise ortaya çıkmadığını savunur.


Uyuyan kişilerden alınan EEG kayıtları, aynı kişinin uyanık haldeyken gözlenen EEG frekansı ve genişliği açısından farklılıklar göstermektedir. EEG’ye dayanan araştırmalar uykuyu 5 safhada inceler. Bunların dördü derin uyku (NREM) ve genellikle rüyaların ortaya çıktığı hızlı göz hareketleri olarak da tanımlanan bir beşinci safha (REM)dır.


NREM Dönemi (Non Rapid Eye Movements)


NREM Dönemi yavaş göz hareketlerinden oluşur ve genelde bedensel değişikliklerin izlendiği derin uyku dönemidir. Bu döneme REM’siz uyku da denilir. NREM Dönemi kendi içinde iki ana bölüme ayrılabilir.


Yüzeysel Uyku (1. ve kısmen 2. Dönemi kapsar)


Uyanık bir kişi gözlerini kapayıp kendini gevşettiğinde beyin dalgaları düzenli bir alfa faaliyet tipi (Gözler kapalı fakat uyanık halde bulunan bir kimsenin beyni ritmik olarak saniyede 8-13 saykıllık dalgalar yaymaktadır.) gösterir. Kişi uykunun 1. Safhası’na doğru çekildiğinde beyin dalgaları daha az düzenli bir hal alır ve beyin dalgalarında elektriksel değişme genişliği, beraberinde alfa eşliği olmaksızın veya çok az bir alfa faaliyetiyle birlikte düşüş gösterir.

2. Safha’da EEG kayıtları uyku dikenleri göstermeye başlar. Alfadan biraz daha hızlı, kısa ritmik tepkiler şeklinde belirir. EEG’nin bütün elektriksel değişme genişliğinde iniş ve çıkışlar meydana gelir.

Derin Uyku (3 ve 4. Safha)


3.ve 4. Safhalar daha derindir ve yavaş dalgalar delta dalgaları (Derin uykuda yavaşlayan ve frekansları saniyede1/2 ile 2 arasında olan dalgalar) ortaya çıkar. Uyuyan kişiyi bu esnada uyandırmak zor olmakla birlikte yüksek bir ses çıkarmak yerine isminin söylenmesi veya aşina bir ses tonu onu uykusundan uyandırabilir.


Derin uyku dönemindeki değişimlerin bedensel dinlenmeye, yenilenmeye hizmet ettiği kabul edilmektedir. Derin uykunun yeterince uyunmadığı ya da deneysel olarak ortadan kaldırıldığı durumlarda kişiler dinlenmediklerinden, sabah yorgun kalktıklarından, yeni bir günün yükünü taşıyacak durumda olmadıklarından yakınırlar.


REM Dönemi


Uyumaya başladıktan yaklaşık bir saat sonra bir başka değişiklik meydana gelir. EEG kayıtlarında 1. Safha yeniden ortaya çıkar, ama kişi uyanmaz. Hızlı göz hareketleri ortaya çıkar. Uzunluğu 10 dakikadan baslar, giderek artar. On yasından altmış yaslarının ortasına değin insanda uykuda geçen zamanın yaklaşık dörtte birini REM dönemi oluşturur. Daha sonra 90-120 dakikalık aralıklarla bir gecede 4-8 REM Dönemi’nden geçilmektedir.


Rüyaların %80’inin REM Döneminde görüldüğü, bu safhada uyandırılanların genelde rüyalarını hatırladıkları görülmüştür. Yapılan tespitlere göre normalde insan bir gecede 4-8 arasında rüya görebilmektedir (En net rüyaların seher vakitlerine denk gelen 6. REM’e denk geldiği tespit edilmiştir.) ve bir rüyanın süresinin 20-90 dakika arasında değiştiği deneylerle tespit edilmiştir. Günümüzde artık uykudaki birinin rüya görüp görmediği tespit edilmektedir. Bu süre, çeşitli ilaçların alınmasına ya da uyuyanın REM sırasında uyandırılmasına bağlı olarak kısalsa da, kişi fırsat buldukça REM uykusu oranını, buna bağlı olarak gördüğü rüya sayısını arttırır. Hızlı göz hareketlerinin saptanmasıyla kişinin rüya gördüğü başkaları tarafından belirlenebilse de, gördüğü rüyanın içeriğinin yalnız kendisi farkındadır. Bu nedenle, rüyaların incelenmesinde rüya gören kişinin uyandıktan sonra verdiği bilgiden başka kaynak yoktur. Bununla birlikte rüyaların incelenme biçimi rüyaların içeriğini etkileyebilir. Örneğin, evde görülen rüyaların laboratuvar koşullarında görülenlerden daha kişisel ayrıntılar içerdiği saptanmıştır. Rüyalarda hissedilenlerden rahatsızlık verici olanlar, hoş duygulardan iki kat daha fazla bildirilmektedir. Rüyaların çoğunun içeriğinin, rüya gören kişinin yakın tanıdıkları ve iyi bildiği ortamların simgelerinden oluştuğu, rüyalara eşlik eden yabancılık gariplik duygusunun, rüyadaki keskin zaman ve mekan atlamalarından kaynaklandığı düşünülür.


REM uyku, yüz kaslarındaki ve ellerdeki hareketlerden anlaşılır. Bu durumda eller ve kollar hareketsiz kalır, kan basıncı ve kalp atışları artar. En önemlisi gözler göz kapaklarının altında hareket eden bir şeyi takip eder gibi hızla sağa sola doğru hareket eder. Araştırmalar bu durumda uyandırılan birinin rüya gördüğünü tespit etmişlerdir. Nadir de olsa NREM döneminde de rüya görüldüğünü söyleyenler olmuştur.


Bu dönemdeki beyinsel değişimler, uyanıklığa benzemektedir. REM uykusunun gün içinde yaşananları unutma ve uyanıklıkta alınan bilgileri düzenleme işlevi olduğu kabul görmektedir. Yani kişinin gereksiz olan bilgilerin silme ve gerekli gördüklerini düzenleyerek ertesi güne duygusal ve düşünsel olarak hizmet ettiği ileri sürülmektedir. Bu konuda hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde REM ile öğrenme arasında yüksek korelasyondan bahsederler.


Bu dönemde uyku diğerlerine göre hafif olmakla birlikte 2. Safha’da olduğu gibi kişinin uyandırılması zordur. Bu dönemde beyin çok aktiftir. Bu sebeple bu döneme aktif veya faal uyku da denilmektedir.


Genç yetişkin kişi uykusunun yaklaşık %5-10’ununu 1. Safha, %45-60 2. Safha, %20-25 3.ve4. Safha ve %20-30’unu REM Dönemi ile geçirmektedir. Uykunun ilk 1/3’ünde NREM, son 1/3’ünde REM uykusu daha fazla olmaktadır.


Araştırmalar ertesi gün hatırlansın ya da hatırlanmasın herkesin her gece rüya gördüğünü, rüyaları çoğaltmanın ya da azaltmanın ya da verilecek uyarılarla başlatmanın imkansız olduğu sonucuna varmıştır. Uykunun yüzde yirmisi rüya ile geçtiği ve sekiz saatlik normal bir uyku uyuyan kimse 96 dakika kadar rüya gördüğü, bu durumun rüyanın biyolojik ihtiyaç olduğunu gösterdiği kabul edilmektedir. Birkaç aylık bebeklerin de rüya gördükleri bilinmektedir. Araştırmacılara göre insan ya da hayvan organizması rüya görmekten alıkonamaz ve zorla alıkonursa organizma bunları sonradan telafi etmeye çalışır. Uzun süre rüyadan mahrum bırakılan deneklerde davranış bozuklukları görülmüş; REM dönemi dışında uyandırılırsa davranış bozukluğu sergilememiştir. Rüya görme esnasında uyandırılan rüya görmeleri engellenen organizmalar ise, birçok davranış bozuklukları sergilemiştir. Rüya mahrumiyeti belirli bir sınırı aştıktan sonra artık rüya görme faaliyeti yumuşaklığını kaybetmekte ve önce görsel illüzyonlar sonra hezeyanlar ve halüsinasyonlar başlamaktadır. Bundan dolayı, organizmanın her gece belirli miktarda rüya görmesinin ihtiyaç olduğu kesin şekilde anlaşılmıştır. Bu olmadığı takdirde gerek ruh sağlığı, gerekse beden sağlığı tehlikeye düşmektedir. Bu açıdan bakınca rüyanın uykuyu koruduğu anlaşılmıştır. Rüya mahrumiyeti deneyleri bunu ortaya çıkarmıştır. Bu deneyler sonucunda ilmen rüyanın insanın ruhsal hayatını düzene sokan, hayat için elzem olan bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Deneylerde derin uykudan uyanmanın rüya esnasında uyanmadan daha kolay olduğu, rüya esnasında uyanmanın ise daha zor olduğunun tespiti de insanın uykudan çok rüyaya ihtiyacı olduğu hususunu ortaya koymuştur. Yine bu deneylerle rüyaların psikolojik, fizyolojik, solunum ve beslenme gibi hayatın devamını mümkün kılan ihtiyaçlardan olduğu bilimsel olarak tespit edilmiştir.


Crick’e göre; rüyaları kendi baslarına çok önemli anlamları yoktur, fakat fonksiyonları önemlidir. Beyin rüyada gerçek olayları tekrarlamakta ve bunları yaşanmış bazen de çılgın fikirlerle süslemektedir. Bu da büyük bir ihtimalle sinirlerden hızla geçen içtepilerin yanlış devreye girmesiyle oluşmaktadır. Beyin rüya görürken hafızamızı çılgın bir deneyden kurtarmaktadır. Bu mekanizma bahsedilen şekilde islemezse insanlar önemli ruh bozukluklarına uğrayabilirler.


Almanya’da rüya ile ilgilenen bir enstitü, yapmış olduğu çalışmalarda rüyaların beynimizi uyuşturmadığı, aksine en yüksek düzeyde çalıştırdığını ortaya koymuştur. Uyuyanlar üzerinde yapılan beyin araştırmalarında, derin fakat rüya görmeden uyuyanların beyinlerinin uyanık haldekinden %12 daha az enerji harcadıkları; beyinde en fazla enerjiyi konuşma, düşünme ve planlama merkezlerinin bulunduğu kısmın harcadığı ortaya çıkmıştır.


Yeni keşfedilen aletlerin yardımıyla insanların uyku seyri içinde geçirdikleri safhalardan birinden bir diğerine veya doğrudan doğruya uyanıklığa geçişte rüyaların gördüğü biyolojik olarak tespit edilmişse de hangi şartlar rüyayı meydana getirmektedir? gibi pek çok soru hala cevapsız kalmıştır. Rüyanın görüldüğü anı aletlerle tespit edilmekle beraber rüyanın ne olduğunu kişi aktardığı için zihnin çalışma şeklini ve ayrıca bilinçaltının durumlarını tespit etmek su an için imkansızdır.


KAYNAKLAR


Adasal, Rasim (1965) Medikal Psikoloji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları


Adasal, Rasim (1977). Normal ve Anormal Yönleriyle Yeni Medikal Psikoloji. 3. Baskı. İstanbul: Minnetoğlu Yayınları.


Akot, Bülent (2005), Rüya Tecrübesinin Psikolojik ve Dini Temelleri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi


Arkonaç,Sibel (1998), Psikoloji Zihin Süreçleri Bilimi, II. Baskı, Alfa Yayınları


Baymur,Feriha (1985) Genel Psikloji, İnkılap Yayınları


Dee,Nerys (1997) Rüyaları Anlamak,(Çev:Nilüfer Kavalalı), İlhan Yayınları


Özbaydar,Sabri (1971) Rüyaların Fonksiyonu, Baha Matbaası


Sluckin,Taylor (1982) Introducıng Psychology . Penguın Educatıon
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Uyku ve Rüyalar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► Çocuklar ve Gördükleri Korkulu Rüyalar ÇOK OKUNUYOR Burcu KARAKAŞ
► Uyku Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
► Uyku Psk.M.Kenan ALYÜRÜK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Uyku ve Rüyalar' başlığıyla benzeşen toplam 53 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


09:46
Top