Meslek Algısı Hataları ve Kişilerin Genel Karakter Yapılarına Etkisi
MESLEK ALGISI HATALARI VE KİŞİLERİN GENEL KARAKTER YAPILARINA ETKİSİ
Meslek nötr etkisi olan bir faktör değildir; gerek kişilerin kendileri hakkındaki kanaatlerini gerekse diğer insanların ilgili meslek mensuplarına dair algılarını etkiler. Bu algılar kişilere bağlı olarak olumlu ve olumsuz nitelikli olabilir. Oluşan ve sağlıklı veya sağlıksız olabilen bu algılar duyguları, her ikisi birleşerek de davranışlara güçlü bir biçimde tesir eder.
GÖREV VE YETKİ ALGISI MESLEK MENSUPLARINI ETKİLİYOR
Mesleklerin sahiplerine etkisi en çok yetki ve fonksiyon algısıyla ortaya çıkar. Yetkinin ve işlevin nasıl algılanıp algılanmadığı konusu ilgili meslekten etkilenip etkilenmemeyi sağlayan en güçlü amil olarak işlev görür.
Bilindiği üzere hastalık yaşamak kadar ölüme de yakın olabilen bir yaşantı biçimidir. Hastalık ve yol açabildiği ölüm kişilerin en duyarlı oldukları konular olması dolayısı ile insanların bakış açısını olumsuz yönde etkilemiştir. O sebeple çoğu kişi sağlığın ölümle ilişkisini küçümser, hastalığın ölümle olan ilişkisini ise abartır. Halbuki bir hasta kişi ölene kadar (kaza, cinayet vb. nedenlerle) belki sekiz - on sağlam insan ölmektedir.
BAZI MESLEKLER VE HATALI GÖREV ALGILARI
Hastalıklarla uğraşan hekimler hayat ile ölüm arasında gidip gelen kişilere hizmet üretirler. Bu durum farkında olmadan yaşamak ve ölmek noktasındaki rollerini abartmaları sonucunu doğurabilmektedir. Ancak başarılı pek çok tıbbi işleme rağmen birçok hastanın iyileşemediğinin yahut öldüğünün görülmesi ya da çok az ömür biçilen nice hastanın yıllarca yaşayabilmesi olguları bu süreçteki işlevlerinin mutlak olmadığını gösterir. Ayrıca tedavi ajanı olan ilaç, tıbbi cihaz faktörü ve yardımcı personel fonksiyonlarını bir bütün olarak düşündüğümüzde tıbbi hizmetteki işlevlerinin bütünün tamamı değil; sınırlı bir kısmı olduğu görülür. (Zaten o yüzden sıklıkla sağlık hizmeti bir ekip işidir denilir.)
Aynı şekilde güvenlik mensupları en önemli işi kendilerinin yaptığını, çünkü ülkeyi koruduklarını, ülke olmazsa hiçbir şeyin olamayacağını düşünebilirler. Oysa ülkeyi milletin maddi imkanları ile teçhiz edilmiş fiziki olanakları (silah, tank, uçak, bütçe, maliye, vergi vs) ve milletin tüm fertleri (askerlik ve seferberlik görevi dolayısı ile) ortaklaşa korurlar. Görüldüğü üzere buradaki rol de işin tamamı değil, sınırlı bir bölümüdür.
Öğretmenler, “Doktoru da subayı da biz yetiştirdik” derken çiftçiler de, “Domatesi yemeseniz, kışın portakalın suyunu sıkıp içmeseniz ne doktorun önemi kalır ne eğitimin ne de güvenliğin” diye düşünürler. Bu tarz abartıcı ve indirgemeci meslek algıları ve akabinde takınılan tavırlar en azından bir kısım mensuplarında ortak yahut benzeşik bir yapının / karakterin oluşmasına yol açabilmektedir. Sonradan edinilmiş bu meslek odaklı karakter çoğu kişide kişisel nitelikli şahsi karakterin bile önüne geçebilmektedir. Bu sebeple pek çok kişi özünde sıcak ve mütevazi bir yapısı olduğu halde sonradan edindiği suni nitelikli ve son derece soğuk “mesleki karakter” nedeniyle yirmi dört saat ortalıkta adeta buzdan oluşmuş bir ruh gibi dolaşabilmektedir.
Aşağıdaki yazımda bazı meslekler bağlamında meslek - karakter ilişkisini, daha doğru bir anlatımla mesleki algı ekseninde gelişen olumsuz meslek karakterlerini ele alacağım.
BİR KISIM PSİKOLOGLAR
Ne hikmettir bilinmez, pek çoğu ortak bir tornadan çıkmış gibidir. Davranışlarında kendi şahsi kişiliklerini vurgulayan bir özgünlükten ziyade yüzeysellik ve birbirlerine tuhaf bir benzeşiklik hali, en çok da garip bir soğukluk mevcuttur. Özellikle kendi aralarında rahat, samimi, candan ve sıcak bir iletişime kapalıdırlar. Birbirlerini gördüklerinde suratlarında gizlemeye çalıştıkları soluk ifade daha bariz bir hal alır.
Pek çoğunun mesleki özgüveni oldukça düşüktür. Somut ve nesnel bilginin çok az olduğu bir alanda çalışmaları, bilgi diye çoğu zaman kendi görüşlerini ileri sürmeleri ve buna rağmen kabul görmeleri, bunun içten içe farkında olmaları kendilerine duydukları özgüveni içten içe düşürücü, yukarıda zikredilen vasıfları ise besleyip derinleştirici bir faktör olarak işlev görür.
Halk nezdinde popüler, oldukça talep edilen bir alanda çalışırlar. Ancak tanımlanmış, görev ve yetkileri tarif edilmiş, sınırları net bir biçimde çizilmiş bir meslekleri, haliyle de fazlaca yetkileri yoktur. Öyle ki çoğu zaman bizzat yaptıkları basit bir testi yorumlamalarına bile izin verilmez. Bu iki tezat durum nedeniyle, ne olup ne olmadıkları konusunda sürekli bir içsel çatışma halinde ve derin bir kafa karışıklığı içinde yaşarlar. Sözü edilen özelliklerde söz konusu kafa karışıklığının da yadsınamayacak derecede büyük rolü vardır.
Bu kafa karışıklığı en başta onların ruh hallerini etkiler, genellikle de tutarsız ve değişken olmalarına yol açar. Sıradan bir mesleki konuşma bile kısa sürede tartışmaya, inatçı savunmalara ve direnç geliştirmelere yol açabilir. Kendi aralarında birbirlerine içlerinden gelerek samimi bir saygı duymazlar. Çünkü çoğu kişi gibi onlar da birbirlerini kendilerine bakarak anlamaya çalışırlar.
Kolaycıdırlar, büyük başarılara imza atmak yerine her fırsatta meslektaşlarını aşağıya çekerek yukarıya çıkmaya çalışırlar. Kendi artılarını abartır, ama eksi yönleri hakkında tek bir söz söylemeye yanaşmazlar. Sertifikası olan olmayanı küçümser, kursa giden gitmeyeni ayıplar, doktora yapan yapmayanları yadırgar; velhasılı sürekli birbirleriyle örtük bir mücadele hali içinde yaşam sürdürürler. Duyarlılıkları, meslek içi dayanışmaları ve mesleki farkındalıkları oldukça zayıftır. (Elbette ki hepsini tenzih ediyorum.)
BİR KISIM HEKİMLER
Aynı şekilde hekimlerin de genelini tenzih ediyorum. Ancak şu gözlem çoğu kişinin ortak tespitidir ki bir kısmı dışarıya karşı kolay kolay gülümsemez. Hatta azımsanamayacak bir bölümü verilen selamı bile almaz. Bu gruptaki doktorların katı, soğuk, değişken bir ruh halleri; mesafeli durmaya namzet bir davranış kalıpları söz konusudur.
Esasında bu ruhsal hal mesleki anlayışla giyilen yapmacık bir elbisedir. Yoksa çoğunun alttaki doğal ve sıcak insani yapısı bu tabloyla taban tabana zıttır. Genellikle bu ruhsal yapı yerine, kişisine, özelliklere de mesleklere göre çıkarılıp takılan bir maske olarak kullanılır. Mesela bir işçi görünce son derece sıradan davranabilen bir kısım hekimin iyi eğitimli bir mühendisle karşılaşıncaki tavrı bir anda allak bullak olabilir.
Konuşmaları çok nadir durumlar dışında hasta, verilen ilaç, alınan sonuç gibi mesleki konular olur. Meslek dışı konulardan ve sohbetlerden büyük ölçüde kaçınırlar. Çünkü bu konularda tıpkı herkes gibi mantık, bilgi, yorum ve analiz hataları yapabileceklerini bilirler; bunu ise kendi şanlarına yakıştıramazlar. Bunun kendilerini diğer “sıradan” insanların gözünde küçük düşüreceğini düşünürler. Hem sürekli meslek odaklı sohbetler açarak mesleki olarak kendilerini daha sık vurgulamış, böylece bu etiketin gerektirdiği ilgi ve övgü ihtiyacını kesintisiz olarak almış da olurlar.
Sözü edilen bir kısım hekimin 10 yıl okumaya ve bunun ayrıcalık kattığına ilişkin katı denilebilecek ölçüde oturmuş bir bakış açısı vardır. Bu onların diğer meslek mensuplarına küçümseyici bir gözle bakmaları sonucunu doğurmuştur. Bu küçümseyici yaklaşım hekimlerin; kendileriyle aynı ya da benzer yaşam koşullarına sahip olan diğer meslek mensuplarının varlığından içsel açıdan sıkıntı ve huzursuzluk duymalarına yol açabilir. Bu sebeple bu hekimleri sadece kendisinin jipe binememesi veya villada oturamaması değil; bunlara başka meslek mensuplarının da sahip olabilmesi son derece rahatsızlık verebilir.
Önemli bir kısım hekim iç dünyasında son derece mutsuzdur ve bunun başta gelen nedenlerinden birisi işte bu tarz, “Biz zor bir fakültede, üstelik de on yıl okuduk ama diğer kişilerle aynı şartlarda yaşıyoruz, bu adil değil…” şeklinde tezahür eden oturmuş algı ve düşünce bozukluğudur.
Hekimler insanların en çaresiz, haliyle psikolojik bakımdan en zayıf anlarında muhatap oldukları meslek mensuplarıdır. Bu iki neden pek çok kişinin hekimlere rutinin dışında ilgili ve saygılı olmaları sonucunu doğurmuştur. Sürekli bu tarz geri dönütler almak, ülkenin en yüksek puanla girilen fakültelerinden mezun olmak, ayrıca en uzun süre okunan meslek mensupları unvanını elinde bulundurmak ve beyaz önlük giymek gibi nedenler bazı hekimleri genellikle farklı bir ruhsal havaya sokar. O sebeple bir bölüm hekim konuşmayı, sorulan sorulara kısa ve geçiştirmeye dönük cevaplar vermeyi, kendilerine siz diye hitap edildiği halde ekseriyetle karşısındakilere (bayan dahi olsa) sen demeyi, “Çabuk söyle işim gücüm var” dercesine ilgisiz ve umarsız dinlemeyi temel, yani olmazsa olmaz bir hekimlik karakteri olarak benimsemiştir.
O sebeple bu havaya sokucu algısal kasırgaya direnerek şahsi kişiliğini mesleki nitelikli karakterinin önüne çıkarabilmiş hekim sayısı çoktur ancak tamamı için bunu söylemek oldukça güçtür. Bunlar ekseriyetle yaşadıkları muhitte saygı duyulan, haklarında halk arasında övgüyle söz edilen ve iyi hekim olarak nitelenen kişilerdir.
BİR KISIM HEMŞİRELER
Hemşirelik de kişilik inşa etmiş, hatta birçok kişinin genel şahsi karakterinin önüne geçebilmiş bir meslektir. Bir çok kişi hemşirelerin bir bölümünü diğer bazı meslek mensupları gibi asık suratlı ve ters kişiler diye tanımlar.
Bu tanımlamalara büyük ölçüde katılmamakla birlikte bu mesleğin de -en azından bir kısım kişilerde- birbirine yakın karakterler inşa ettiği düşüncesi kanaatimce doğrudur. Bunun altındaki temel dinamikler çok az bir (lise) eğitimle, çok genç yaşta, üstelik de cazip denilebilecek koşullarda (devlet işinde) göreve başlamaları, hemen akabinde de pek çoğunun başta hekimler olmak üzere subay, polis gibi toplumda itibar sahibi olarak değerlendirilen meslek mensuplarıyla evlilikler gerçekleştirmeleridir.
Ayrıca ülkenin en yüksek puanlı, ayrıca en zor bölümlerinden birini bitirmiş, toplumda çok saygın yeri bulunan, ufacık çocukların bile hayalini süsleyen bir mesleğin mensuplarıyla aynı ortamda çalışmak hemşirelik mesleği mensuplarının bir bölümünde -pek çok kişide olduğu gibi- uyuyan ya da yarı uyanık vaziyette bulunan bazı duygusal ve yaklaşımsal sorunları iyice gün yüzüne çıkarmıştır denilebilir.
Bu sonuçta hatalı meslek algısının da rolü büyüktür. Malum, hemşirelik mesleğini değerli kılan yapılan işin çok eğitim gerektiren teknik bir iş olması değil; tamamen insana hizmet odaklı ve yorucu bir meşguliyet olmasıdır. Oysa bir kısım hemşire mesleklerinin yoruculuğundan çok (sadece yorucu olması farklı ve değerli bulmak için yeterli görülmez. Çünkü inşaattaki işçiler de çok yorulur. Ama hekiminki, mühendisinki gibi teknik bir iş olarak algılanmak böyle değildir.) pratikteki uygulamasının çok karmaşık ve zor olduğunu düşünmek, öyle kabul edilmek ister. Bu konuda herkesin kendileriyle aynı düşünmediğini bilmeleri kaygıya, bu kaygı da onları aksi yöndeki görüşlere ve tepkilere (yahut ortamlara) aşırı duyarlı hale getirir. Bu duyarlılık savunma mekanizmalarını tetikler, böylece bir kısım doktorlarda olduğu gibi dışarıya karşı duvar örme türü savunucu yaklaşımlara ve mesafeli tavırlara kapı aralar.
BİR KISIM POLİSLER
Polisler de doktorlar gibi kişilerin en zayıf anlarında, çünkü ya eksik evrakları yahut bir kabahatleri olduğunda karşılarında gördükleri, dolayısı ile sıkça rutin dışı söz ve yaklaşımlara maruz kalan kişilerdir.
Bazı polisler aslında devletin gücüne - otoritesine duyulan ve akabinde gelebilecek ceza türü bazı yaptırımlardan kaynaklanan bu aşırı saygı eğilimini kendi şahıslarına yönelikmiş gibi algılar. Çünkü iletişimde kendilerine devlet bey diye değil, Ahmet yahut Mehmet bey diye hitap edilir. Devletten değil; devlet adına iş yaptıkları için kendilerinden aman dilenerek medet beklenir. Bu gerekçesi ve yöneldiği nesnesi bakımından hatalı olan saygı algısı mesleğe çok genç atılan ve bir anda üniforma giyerek toplumda sınıf atladıkları (emir veren, ceza kesen, sus diyen, bağlayan, karakola götüren kişi haline gelmeleri vs.) düşüncesini pekiştiren bazı polisleri olumsuz yönde etkiler.
Komiser ve amir gibi yönetici konumundaki emniyet mensuplarının önemli bir bölümünde mesleki değil, kişisel karakter daha ön plandadır. Bunun nedeni kesintisiz olarak ve tutarlı bir tarzda sürekli saygı görmeleridir. Polislik mesleğinin hiyerarşik yapılanması gereği her gün karşılaştıkları polis memurlarının kendilerine saygısız davranmalarına olanak yoktur. Dışarıdan gelen sivil kişiler için de bu tarz kompleks derinleştirici davranışlar yok denecek kadar azdır. Bu iki faktör amir pozisyonundaki polislerde daha sevecen, daha sıcak, daha insancıl, daha kişilik yapısını dışa vuran profillerin çıkmasına yol açmıştır.
BİR KISIM ÇİFTÇİLER
Kişisel ve insani karakteri en az etkileyen meslek çiftçiliktir. Çiftçilerin çiftçilikten kaynaklı ortak bir karakterleri yok denilse yeridir. O yüzden her çiftçinin sadece sahip oldukları kişiliklerinden beslenmiş farklı farklı karakterleri söz konusudur.
Çiftçiler büyük ölçüde sıcak kişilerdir. Mütevazidirler. Kendilerini basit görmekten ve başka meslekleri övmekten asla gocunmazlar. Hatta, “Sen okumuş adamsın, biz ise rençberiz” vs. diyerek nezaketen bunu sıklıkla dile getirirler. Bir okumuş başka bir okumuşu görünce yüzü ekşiyebilir ancak çiftçiler için böylesi bir kompleks kolay kolay söz konusu olmaz.
En yaşlı ve zengin bir çiftçi okumuş lakin geliri düşük bir gence bile bu yönde son derece samimi ilgi ve iltifatlarda bulunabilir. Oysa toplumlarda bir doktorun mühendise, bir mühendisin avukata sırf mesleği için iltifat ettiğine pek şahit olunmaz.
Klinik gözlemlerimden edindiğim bilgiye göre anksiyete, panik atak, depresyon türü ruhsal hastalıklar ile canım sıkılıyor, moralim bozuk türü ve gündelik nitelikli "uyduruk sorunlar" yaşayan çiftçi vatandaş sayısı kanaatimce oldukça az sayıdadır.
Pek çok meslek mensubu, koca koca adamlar ve kadınlar oldukları halde işi gücü bırakmış birbirlerine kur ve trip yapma işiyle debelenirken, böyle yaparak şu güzelim dünyayı kendilerine ve birbirlerine zehir haline çevirmekle meşgulken onlar az bilgi ile ama derin bir mütevazilik kültürü içinde, ürün bolsa kollarını sonuna dek açarak şükreden, az olduğunda ise buna bile, “Hakkımızda demek ki bu hayırlısıymış” diyen engin bir felsefi anlayış ummanı içinde, en önemlisi de kendileriyle ve durumlarıyla son derece barışık bir biçimde bu dünyada ne kadar mutlu olunabilirse o kadar mutlu olarak ve buna sonsuz bir kanaatle razı olarak yaşayıp gitmektedirler.
(Not: Belli meslek mensuplarının tamamının genel karakteristik yapılarını tek bir faktörün (örneğin mesleğin) belirlediğini iddia etmek doğru değildir. Bu yazıda bir kısım mensupları ile bazı meslekler arasındaki "genel mesleki karakter inşa etme ilişkisi" ele alınmaya çalışılmıştır. Elbette her meslek mensubunun genelini tenzih ederim)
Psikolog
İzzet Güllü
Meslek nötr etkisi olan bir faktör değildir; gerek kişilerin kendileri hakkındaki kanaatlerini gerekse diğer insanların ilgili meslek mensuplarına dair algılarını etkiler. Bu algılar kişilere bağlı olarak olumlu ve olumsuz nitelikli olabilir. Oluşan ve sağlıklı veya sağlıksız olabilen bu algılar duyguları, her ikisi birleşerek de davranışlara güçlü bir biçimde tesir eder.
GÖREV VE YETKİ ALGISI MESLEK MENSUPLARINI ETKİLİYOR
Mesleklerin sahiplerine etkisi en çok yetki ve fonksiyon algısıyla ortaya çıkar. Yetkinin ve işlevin nasıl algılanıp algılanmadığı konusu ilgili meslekten etkilenip etkilenmemeyi sağlayan en güçlü amil olarak işlev görür.
Bilindiği üzere hastalık yaşamak kadar ölüme de yakın olabilen bir yaşantı biçimidir. Hastalık ve yol açabildiği ölüm kişilerin en duyarlı oldukları konular olması dolayısı ile insanların bakış açısını olumsuz yönde etkilemiştir. O sebeple çoğu kişi sağlığın ölümle ilişkisini küçümser, hastalığın ölümle olan ilişkisini ise abartır. Halbuki bir hasta kişi ölene kadar (kaza, cinayet vb. nedenlerle) belki sekiz - on sağlam insan ölmektedir.
BAZI MESLEKLER VE HATALI GÖREV ALGILARI
Hastalıklarla uğraşan hekimler hayat ile ölüm arasında gidip gelen kişilere hizmet üretirler. Bu durum farkında olmadan yaşamak ve ölmek noktasındaki rollerini abartmaları sonucunu doğurabilmektedir. Ancak başarılı pek çok tıbbi işleme rağmen birçok hastanın iyileşemediğinin yahut öldüğünün görülmesi ya da çok az ömür biçilen nice hastanın yıllarca yaşayabilmesi olguları bu süreçteki işlevlerinin mutlak olmadığını gösterir. Ayrıca tedavi ajanı olan ilaç, tıbbi cihaz faktörü ve yardımcı personel fonksiyonlarını bir bütün olarak düşündüğümüzde tıbbi hizmetteki işlevlerinin bütünün tamamı değil; sınırlı bir kısmı olduğu görülür. (Zaten o yüzden sıklıkla sağlık hizmeti bir ekip işidir denilir.)
Aynı şekilde güvenlik mensupları en önemli işi kendilerinin yaptığını, çünkü ülkeyi koruduklarını, ülke olmazsa hiçbir şeyin olamayacağını düşünebilirler. Oysa ülkeyi milletin maddi imkanları ile teçhiz edilmiş fiziki olanakları (silah, tank, uçak, bütçe, maliye, vergi vs) ve milletin tüm fertleri (askerlik ve seferberlik görevi dolayısı ile) ortaklaşa korurlar. Görüldüğü üzere buradaki rol de işin tamamı değil, sınırlı bir bölümüdür.
Öğretmenler, “Doktoru da subayı da biz yetiştirdik” derken çiftçiler de, “Domatesi yemeseniz, kışın portakalın suyunu sıkıp içmeseniz ne doktorun önemi kalır ne eğitimin ne de güvenliğin” diye düşünürler. Bu tarz abartıcı ve indirgemeci meslek algıları ve akabinde takınılan tavırlar en azından bir kısım mensuplarında ortak yahut benzeşik bir yapının / karakterin oluşmasına yol açabilmektedir. Sonradan edinilmiş bu meslek odaklı karakter çoğu kişide kişisel nitelikli şahsi karakterin bile önüne geçebilmektedir. Bu sebeple pek çok kişi özünde sıcak ve mütevazi bir yapısı olduğu halde sonradan edindiği suni nitelikli ve son derece soğuk “mesleki karakter” nedeniyle yirmi dört saat ortalıkta adeta buzdan oluşmuş bir ruh gibi dolaşabilmektedir.
Aşağıdaki yazımda bazı meslekler bağlamında meslek - karakter ilişkisini, daha doğru bir anlatımla mesleki algı ekseninde gelişen olumsuz meslek karakterlerini ele alacağım.
BİR KISIM PSİKOLOGLAR
Ne hikmettir bilinmez, pek çoğu ortak bir tornadan çıkmış gibidir. Davranışlarında kendi şahsi kişiliklerini vurgulayan bir özgünlükten ziyade yüzeysellik ve birbirlerine tuhaf bir benzeşiklik hali, en çok da garip bir soğukluk mevcuttur. Özellikle kendi aralarında rahat, samimi, candan ve sıcak bir iletişime kapalıdırlar. Birbirlerini gördüklerinde suratlarında gizlemeye çalıştıkları soluk ifade daha bariz bir hal alır.
Pek çoğunun mesleki özgüveni oldukça düşüktür. Somut ve nesnel bilginin çok az olduğu bir alanda çalışmaları, bilgi diye çoğu zaman kendi görüşlerini ileri sürmeleri ve buna rağmen kabul görmeleri, bunun içten içe farkında olmaları kendilerine duydukları özgüveni içten içe düşürücü, yukarıda zikredilen vasıfları ise besleyip derinleştirici bir faktör olarak işlev görür.
Halk nezdinde popüler, oldukça talep edilen bir alanda çalışırlar. Ancak tanımlanmış, görev ve yetkileri tarif edilmiş, sınırları net bir biçimde çizilmiş bir meslekleri, haliyle de fazlaca yetkileri yoktur. Öyle ki çoğu zaman bizzat yaptıkları basit bir testi yorumlamalarına bile izin verilmez. Bu iki tezat durum nedeniyle, ne olup ne olmadıkları konusunda sürekli bir içsel çatışma halinde ve derin bir kafa karışıklığı içinde yaşarlar. Sözü edilen özelliklerde söz konusu kafa karışıklığının da yadsınamayacak derecede büyük rolü vardır.
Bu kafa karışıklığı en başta onların ruh hallerini etkiler, genellikle de tutarsız ve değişken olmalarına yol açar. Sıradan bir mesleki konuşma bile kısa sürede tartışmaya, inatçı savunmalara ve direnç geliştirmelere yol açabilir. Kendi aralarında birbirlerine içlerinden gelerek samimi bir saygı duymazlar. Çünkü çoğu kişi gibi onlar da birbirlerini kendilerine bakarak anlamaya çalışırlar.
Kolaycıdırlar, büyük başarılara imza atmak yerine her fırsatta meslektaşlarını aşağıya çekerek yukarıya çıkmaya çalışırlar. Kendi artılarını abartır, ama eksi yönleri hakkında tek bir söz söylemeye yanaşmazlar. Sertifikası olan olmayanı küçümser, kursa giden gitmeyeni ayıplar, doktora yapan yapmayanları yadırgar; velhasılı sürekli birbirleriyle örtük bir mücadele hali içinde yaşam sürdürürler. Duyarlılıkları, meslek içi dayanışmaları ve mesleki farkındalıkları oldukça zayıftır. (Elbette ki hepsini tenzih ediyorum.)
BİR KISIM HEKİMLER
Aynı şekilde hekimlerin de genelini tenzih ediyorum. Ancak şu gözlem çoğu kişinin ortak tespitidir ki bir kısmı dışarıya karşı kolay kolay gülümsemez. Hatta azımsanamayacak bir bölümü verilen selamı bile almaz. Bu gruptaki doktorların katı, soğuk, değişken bir ruh halleri; mesafeli durmaya namzet bir davranış kalıpları söz konusudur.
Esasında bu ruhsal hal mesleki anlayışla giyilen yapmacık bir elbisedir. Yoksa çoğunun alttaki doğal ve sıcak insani yapısı bu tabloyla taban tabana zıttır. Genellikle bu ruhsal yapı yerine, kişisine, özelliklere de mesleklere göre çıkarılıp takılan bir maske olarak kullanılır. Mesela bir işçi görünce son derece sıradan davranabilen bir kısım hekimin iyi eğitimli bir mühendisle karşılaşıncaki tavrı bir anda allak bullak olabilir.
Konuşmaları çok nadir durumlar dışında hasta, verilen ilaç, alınan sonuç gibi mesleki konular olur. Meslek dışı konulardan ve sohbetlerden büyük ölçüde kaçınırlar. Çünkü bu konularda tıpkı herkes gibi mantık, bilgi, yorum ve analiz hataları yapabileceklerini bilirler; bunu ise kendi şanlarına yakıştıramazlar. Bunun kendilerini diğer “sıradan” insanların gözünde küçük düşüreceğini düşünürler. Hem sürekli meslek odaklı sohbetler açarak mesleki olarak kendilerini daha sık vurgulamış, böylece bu etiketin gerektirdiği ilgi ve övgü ihtiyacını kesintisiz olarak almış da olurlar.
Sözü edilen bir kısım hekimin 10 yıl okumaya ve bunun ayrıcalık kattığına ilişkin katı denilebilecek ölçüde oturmuş bir bakış açısı vardır. Bu onların diğer meslek mensuplarına küçümseyici bir gözle bakmaları sonucunu doğurmuştur. Bu küçümseyici yaklaşım hekimlerin; kendileriyle aynı ya da benzer yaşam koşullarına sahip olan diğer meslek mensuplarının varlığından içsel açıdan sıkıntı ve huzursuzluk duymalarına yol açabilir. Bu sebeple bu hekimleri sadece kendisinin jipe binememesi veya villada oturamaması değil; bunlara başka meslek mensuplarının da sahip olabilmesi son derece rahatsızlık verebilir.
Önemli bir kısım hekim iç dünyasında son derece mutsuzdur ve bunun başta gelen nedenlerinden birisi işte bu tarz, “Biz zor bir fakültede, üstelik de on yıl okuduk ama diğer kişilerle aynı şartlarda yaşıyoruz, bu adil değil…” şeklinde tezahür eden oturmuş algı ve düşünce bozukluğudur.
Hekimler insanların en çaresiz, haliyle psikolojik bakımdan en zayıf anlarında muhatap oldukları meslek mensuplarıdır. Bu iki neden pek çok kişinin hekimlere rutinin dışında ilgili ve saygılı olmaları sonucunu doğurmuştur. Sürekli bu tarz geri dönütler almak, ülkenin en yüksek puanla girilen fakültelerinden mezun olmak, ayrıca en uzun süre okunan meslek mensupları unvanını elinde bulundurmak ve beyaz önlük giymek gibi nedenler bazı hekimleri genellikle farklı bir ruhsal havaya sokar. O sebeple bir bölüm hekim konuşmayı, sorulan sorulara kısa ve geçiştirmeye dönük cevaplar vermeyi, kendilerine siz diye hitap edildiği halde ekseriyetle karşısındakilere (bayan dahi olsa) sen demeyi, “Çabuk söyle işim gücüm var” dercesine ilgisiz ve umarsız dinlemeyi temel, yani olmazsa olmaz bir hekimlik karakteri olarak benimsemiştir.
O sebeple bu havaya sokucu algısal kasırgaya direnerek şahsi kişiliğini mesleki nitelikli karakterinin önüne çıkarabilmiş hekim sayısı çoktur ancak tamamı için bunu söylemek oldukça güçtür. Bunlar ekseriyetle yaşadıkları muhitte saygı duyulan, haklarında halk arasında övgüyle söz edilen ve iyi hekim olarak nitelenen kişilerdir.
BİR KISIM HEMŞİRELER
Hemşirelik de kişilik inşa etmiş, hatta birçok kişinin genel şahsi karakterinin önüne geçebilmiş bir meslektir. Bir çok kişi hemşirelerin bir bölümünü diğer bazı meslek mensupları gibi asık suratlı ve ters kişiler diye tanımlar.
Bu tanımlamalara büyük ölçüde katılmamakla birlikte bu mesleğin de -en azından bir kısım kişilerde- birbirine yakın karakterler inşa ettiği düşüncesi kanaatimce doğrudur. Bunun altındaki temel dinamikler çok az bir (lise) eğitimle, çok genç yaşta, üstelik de cazip denilebilecek koşullarda (devlet işinde) göreve başlamaları, hemen akabinde de pek çoğunun başta hekimler olmak üzere subay, polis gibi toplumda itibar sahibi olarak değerlendirilen meslek mensuplarıyla evlilikler gerçekleştirmeleridir.
Ayrıca ülkenin en yüksek puanlı, ayrıca en zor bölümlerinden birini bitirmiş, toplumda çok saygın yeri bulunan, ufacık çocukların bile hayalini süsleyen bir mesleğin mensuplarıyla aynı ortamda çalışmak hemşirelik mesleği mensuplarının bir bölümünde -pek çok kişide olduğu gibi- uyuyan ya da yarı uyanık vaziyette bulunan bazı duygusal ve yaklaşımsal sorunları iyice gün yüzüne çıkarmıştır denilebilir.
Bu sonuçta hatalı meslek algısının da rolü büyüktür. Malum, hemşirelik mesleğini değerli kılan yapılan işin çok eğitim gerektiren teknik bir iş olması değil; tamamen insana hizmet odaklı ve yorucu bir meşguliyet olmasıdır. Oysa bir kısım hemşire mesleklerinin yoruculuğundan çok (sadece yorucu olması farklı ve değerli bulmak için yeterli görülmez. Çünkü inşaattaki işçiler de çok yorulur. Ama hekiminki, mühendisinki gibi teknik bir iş olarak algılanmak böyle değildir.) pratikteki uygulamasının çok karmaşık ve zor olduğunu düşünmek, öyle kabul edilmek ister. Bu konuda herkesin kendileriyle aynı düşünmediğini bilmeleri kaygıya, bu kaygı da onları aksi yöndeki görüşlere ve tepkilere (yahut ortamlara) aşırı duyarlı hale getirir. Bu duyarlılık savunma mekanizmalarını tetikler, böylece bir kısım doktorlarda olduğu gibi dışarıya karşı duvar örme türü savunucu yaklaşımlara ve mesafeli tavırlara kapı aralar.
BİR KISIM POLİSLER
Polisler de doktorlar gibi kişilerin en zayıf anlarında, çünkü ya eksik evrakları yahut bir kabahatleri olduğunda karşılarında gördükleri, dolayısı ile sıkça rutin dışı söz ve yaklaşımlara maruz kalan kişilerdir.
Bazı polisler aslında devletin gücüne - otoritesine duyulan ve akabinde gelebilecek ceza türü bazı yaptırımlardan kaynaklanan bu aşırı saygı eğilimini kendi şahıslarına yönelikmiş gibi algılar. Çünkü iletişimde kendilerine devlet bey diye değil, Ahmet yahut Mehmet bey diye hitap edilir. Devletten değil; devlet adına iş yaptıkları için kendilerinden aman dilenerek medet beklenir. Bu gerekçesi ve yöneldiği nesnesi bakımından hatalı olan saygı algısı mesleğe çok genç atılan ve bir anda üniforma giyerek toplumda sınıf atladıkları (emir veren, ceza kesen, sus diyen, bağlayan, karakola götüren kişi haline gelmeleri vs.) düşüncesini pekiştiren bazı polisleri olumsuz yönde etkiler.
Komiser ve amir gibi yönetici konumundaki emniyet mensuplarının önemli bir bölümünde mesleki değil, kişisel karakter daha ön plandadır. Bunun nedeni kesintisiz olarak ve tutarlı bir tarzda sürekli saygı görmeleridir. Polislik mesleğinin hiyerarşik yapılanması gereği her gün karşılaştıkları polis memurlarının kendilerine saygısız davranmalarına olanak yoktur. Dışarıdan gelen sivil kişiler için de bu tarz kompleks derinleştirici davranışlar yok denecek kadar azdır. Bu iki faktör amir pozisyonundaki polislerde daha sevecen, daha sıcak, daha insancıl, daha kişilik yapısını dışa vuran profillerin çıkmasına yol açmıştır.
BİR KISIM ÇİFTÇİLER
Kişisel ve insani karakteri en az etkileyen meslek çiftçiliktir. Çiftçilerin çiftçilikten kaynaklı ortak bir karakterleri yok denilse yeridir. O yüzden her çiftçinin sadece sahip oldukları kişiliklerinden beslenmiş farklı farklı karakterleri söz konusudur.
Çiftçiler büyük ölçüde sıcak kişilerdir. Mütevazidirler. Kendilerini basit görmekten ve başka meslekleri övmekten asla gocunmazlar. Hatta, “Sen okumuş adamsın, biz ise rençberiz” vs. diyerek nezaketen bunu sıklıkla dile getirirler. Bir okumuş başka bir okumuşu görünce yüzü ekşiyebilir ancak çiftçiler için böylesi bir kompleks kolay kolay söz konusu olmaz.
En yaşlı ve zengin bir çiftçi okumuş lakin geliri düşük bir gence bile bu yönde son derece samimi ilgi ve iltifatlarda bulunabilir. Oysa toplumlarda bir doktorun mühendise, bir mühendisin avukata sırf mesleği için iltifat ettiğine pek şahit olunmaz.
Klinik gözlemlerimden edindiğim bilgiye göre anksiyete, panik atak, depresyon türü ruhsal hastalıklar ile canım sıkılıyor, moralim bozuk türü ve gündelik nitelikli "uyduruk sorunlar" yaşayan çiftçi vatandaş sayısı kanaatimce oldukça az sayıdadır.
Pek çok meslek mensubu, koca koca adamlar ve kadınlar oldukları halde işi gücü bırakmış birbirlerine kur ve trip yapma işiyle debelenirken, böyle yaparak şu güzelim dünyayı kendilerine ve birbirlerine zehir haline çevirmekle meşgulken onlar az bilgi ile ama derin bir mütevazilik kültürü içinde, ürün bolsa kollarını sonuna dek açarak şükreden, az olduğunda ise buna bile, “Hakkımızda demek ki bu hayırlısıymış” diyen engin bir felsefi anlayış ummanı içinde, en önemlisi de kendileriyle ve durumlarıyla son derece barışık bir biçimde bu dünyada ne kadar mutlu olunabilirse o kadar mutlu olarak ve buna sonsuz bir kanaatle razı olarak yaşayıp gitmektedirler.
(Not: Belli meslek mensuplarının tamamının genel karakteristik yapılarını tek bir faktörün (örneğin mesleğin) belirlediğini iddia etmek doğru değildir. Bu yazıda bir kısım mensupları ile bazı meslekler arasındaki "genel mesleki karakter inşa etme ilişkisi" ele alınmaya çalışılmıştır. Elbette her meslek mensubunun genelini tenzih ederim)
Psikolog
İzzet Güllü
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Meslek Algısı Hataları ve Kişilerin Genel Karakter Yapılarına Etkisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
5 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.