2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Eğitimin Kör Ettiği Gözler: Ebeveyn Tutumlarının Çocukların Algıları Üzerindeki Etkileri
MAKALE #9037 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.İzzet Zülküf ÇELİK | Yayın Mayıs 2012 | 4,551 Okuyucu
Ayşe Hanım iki torunu ile gezmeye çıkar. Yolda karşılaştığı bir arkadaşı laf arasında torunların yaşını sorar. Ayşen Hanım lafı hemen yapıştırır, “Doktor beş, Avukat altı yaşında”.

Yukarıdaki fıkra da ebeveyn tutumlarının çocukların algıları üzerinde ne düzeyde etkili olduğu hakkında yapılan birçok araştırma da bize açıkça şunu söylemektedir; çocuğumuz kaygı, özellikle de sınav kaygısı yaşıyorsa bunun nedenlerini dışarıda aramaya başlamadan önce anne baba olarak dönüp kendimize bakmamız gerekmektedir.


Anne babanın çocuklarının bu günleri ve gelecekleri için duyduğu endişe haklı bir endişedir. Bu böyle olmakla birlikte endişenin seviyesi ve bu endişe nedeniyle geliştirdikleri tutum ve davranışlar çocukların kaygılarını yükseltebilmektedir.


Kaygı yaşayan çocuklara baktığımızda sınavların çok fazla büyütüldüğünü görürüz. Peki bir çocuk sınavın geleceğini bu kadar çok etkileyeceği fikrine nereden ulaşmıştır? Bu soruya; anne baba tutumu, toplumdaki genel sınav yargıları, öğretmenlerin tutumları gibi çok etkenin rol aldığı yanıtlar verilebilir. Ancak anne babanın, çocuğun hayata bakışında temel rol model olduklarını da düşününce asıl belirleyicinin onlar olduğunu düşündürür.


Dünyayı sırtında taşımakla cezalandırılmış Atlas’ın yükü kadar ağır bir yüktür anne babanın yükü. Atlas bu yükü başkasına bir süreliğine devretse de yeniden yüklenmesi bir an meselesidir. Anne babalar da çocuklarının yükünü zaman zaman öğretmenlere veya diğer profesyonellere yükleseler de temel taşıyıcı onlar kalmaya devam edeceklerdir. Peki ne yapabilirler?


Ebeveynin sırtında taşıdığı yükün hafiflemesi için yaptığı işle ilgili algılarını ve amaçlarını değiştirmekten geçecektir.Çocuklar beyin yapıları gereği geleceği düşünme ve planlama konusunda zayıftırlar. Bu gelişim otuzlu yaşlarda tamamlanacaktır. Bu yaşlara kadar bireyin geleceği düşünme ve buna göre planlama yapma olasılığı çok düşük olduğu halde yetişkinler de durum tersidir.


Okul dönemindeki çocuğunuzun bir dik tepenin başlangıcında olduğunu düşünün. Bu tepe eğitim öğretim hayatının en son noktasını yani bir üniversiteyi bitirmiş olmayı temsil etsin. Çocuğunuz bu dik tepenin hemen başlangıcında olduğu için en fazla görebileceği yere kadar görüp planlama yapabilir ki bu da birkaç metrelik bir yerdir. Ama siz tepenin zirvesini biliyorsunuz. Hatta zirveye giden yolda neler ile karşılaşabileceğini de biliyorsunuz. Günü gelip de okul hayatı bitince yani dağın zirvesine gelince onu nelerin beklediğini de biliyorsunuz. Bu yüzden de okulunu okumasına, “adam olmasına” oldukça büyük önem veriyorsunuz ama… Ama o bunu bilmiyor.


Yaşadığı hayatta onun gündelik ihtiyaçları var; anne babası tarafından koşulsuz sevilmesi, anne babasından onay alması, arkadaşlarından ve öğretmenlerinden onay alması ve kabul görmesi, arkadaş grubu tarafından kabul edilmesi, karşı cins için de ilgi çekici olduğunu görebilmesi ve bu böyle devam eder.


Tüm bunlar onun kendi “benlik imajını” etkiler. Benlik imajı bireyin kendisini nasıl algıladığı ile alakalıdır, en basit anlatımla: Benlik imajı kişinin kendisi hakkındaki etiketini oluşturur. Ben değerliyim, ben zekiyim, ben başarılıyım ya da bunların tam tersi. İşte bunlar da onun yaptığı her işte alacağı verimi etkiler. Olumlu bir benlik imajına sahipse olumlu yönde, olumsuz bir benlik imajına sahipse olumsuz yönde etkiler.


Çocuğunuzun yaşamının sadece sınav ve okuldan ibaret olmadığını görmeye ve kabul etmeye başlamanız, çocuğunuza vereceğiniz koşulsuz sevgi, onun gündelik yaşamında kendini var edebileceği yetenek alanlarını geliştirmesi konusundaki desteğiniz çocuğunuzun daha üretken ve daha sakin bir yaşamı olmasını sağlayacaktır. Sakin bir yaşamı olan çocukların Sınav Kaygısı’nı yoğun bir şekilde yaşamayacakları neredeyse garantidir.


Başta anlattığımız Ayşe Hanım’ın hikayesine dönersek, orada çocuklara bakış açısının tek bir hedefe kilitlenmiş ve çocukların yaşamlarında sanki eğitim ve iş yaşamının dışında bir başka şeye yer yokmuş gibi olduğunu görürüz. Bu bakış açısı ile hareket eden ebeveynler çocukları ile iletişimlerini de kısıtlı bir çerçeveye sokmaktadırlar. Böyle bir bakış açısına sahip olan ebeveynlerin çocukları ile olan diyalogu; “bu gün okulda neler öğrendin”, “hadi ders çalış”, “derslerinde başarılı olmalısın” tarzında devam eder.


Çocukları ile başka konulardan neredeyse hiç konuşmazlar. Şöyle düşünmektedirler: -Biz onlar için çalışıyoruz. Onların her türlü ihtiyaçlarını gideriyoruz. Eğitimleri için kendi yaşantımızdan fedakarlıklarda bulunuyoruz. Sınav yılları içersinde evimize misafir bile almamaya özen gösteriyoruz. Kendi ihtiyaçlarımızdan kısıyoruz ki onların özel öğretmen ihtiyaçlarını karşılayabilelim. Çocuğumuzdan tek beklentimiz ise kendi üzerine düşen görevi yerine getirmesi. Ders çalışması. Peki o ne yapıyor bunun karşılığında, dersleri yerine arkadaşları ile vakit geçirmek istiyor, müzikle uğraşıyor, sürekli oyun veya başka şeyler peşinde. Aklı fikri dersler yerine eğlencede.


Bu şekilde düşünmenin sonucunda iki şey ortaya çıkıyor. Biri ebeveyn çocuğa içten içe bir kırgınlık besliyor. Beklentilerinin karşılanmaması nedeniyle öfkeye kapılıyor. Kırgınlık ve öfke gibi duyguları bazen fark ediyor ve suçluluğa da kapılıyor bazen ise hiç fark etmiyor. Ancak ne olursa olsun bu kırgınlık ve öfke çocuğu ile kurduğu iletişime yansıyor. Bu iletişimin sonunda ise genellikle her iki taraf da kaybediyor.


Bir diğeri ise çocuğa sürekli olarak nasihat verilmesi oluyor. On dört yaşında lise birinci sınıf öğrencisi bir erkek çocuğu olan babaya çocuğu ile iletişimlerinin olup olmadığını sormuştum. Mesela çocuğunuzla hiç kendi işinizden, yaşadığınız sıkıntılardan bahsediyor musunuz, diye de eklemiştim. Baba, tabi ki çocuğumla konuşuyorum dedi. Çocuğuma kendi işimden bahsederim, yaşadıklarımı anlatırım. Hatta bunu çok sıklıkla yaparım, diye de ekledi. Peki tam olarak nasıl yapıyorsunuz, bana anlatır mısınız, diye biraz açıklamasını, diyalogu anlatmasını istedim. Baba şu şekilde yaptığını anlattı: sık sık oğlumu yanıma çağırırım (babamız bayağı otoriter bir yapıya sahip), özellikle de ders çalışmadığını gördüğüm zamanlar, ona kendi hayatımı anlatırım, nasıl 17 yaşımda evden çıkıp bu şehre geldiğimi, günlerce aç kaldığımı, banklarda uyuduğumu, para kazanmak için ne tür işlerde çalıştığımı anlatırım. Oysa kendisinin her şeye sahip olduğunu, her türlü ihtiyacının anında karşılandığını ama buna rağmen benim çeyreğim kadar çalışmadığını anlatırım. Eğer benim çeyreğim kadar çalışsa okulunun birincisi olacağını söylerim.


Duyduklarım aslında üç aşağı beş yukarı birçok ebeveynin söylediği idi ve bu şekilde ilerleyen bir diyalogun aslında diyalog olmadığının farkında değillerdi ebeveynler. Bu diyalog değil bir monolog yani tek yönlü bir konuşmaydı ve daha net ifade etmek gerekirse sadece nasihat idi. Bu nasihatin aslında çocuğuna çok faydalı olması gerektiğini düşünen ebeveynler çocuklarına, çocukları ile olan iletişimlerine zarar vermekten başka bir şey yapmıyorlar.


EĞİTİMİN KÖR ETTİĞİ GÖZLER


Yine en başa Ayşe Hanım’a döndüğümüzde onun da, onun gibi çocukların eğitimine bu kadar kafayı takmış ve çocuklarından çok masumane bir biçimde eğitimleri ile ilgili olmalarını bekleyen tüm ebeveynlerin de maalesef eğitim gözlerini kör etmiş demekten başka çarem kalmıyor.


Dışarıdan bakan bir kişi için bu kadar açık bir şekilde görülen bu körlük hali ne yazık ki yaşayan için öyle çok kolay görülen bir tespit değil.


Bu körlük iki şeyi ortaya çıkarıyor demiştim. Biri ebeveyndeki kırgınlık ve öfke ile ortaya çıkan tartışmacı bir üslup, diğeri de iyi niyetle ortaya çıkan nasihat. Her ikisi de aslında zarar veriyor.


Bunu kendisinde fark eden ebeveynlerin yapabileceği neler var? Bu sorunun cevabı da aslında çok basittir. Birinci adım çocuklarının kişilikleri olan, eğitimle ilgili faaliyetlere de ihtiyaçları olan, kendilerini gerçekleştirecekleri ve iyi hissedecekleri alanlara ihtiyaç duyan, kabul edilme ve onaylanma ihtiyaçları olan birer varlık olduklarını kabul etmek. Böylece çocuklarının bu ihtiyaçlarının da giderilmesi için onları yönlendiren ve destekleyen ebeveynler haline gelmelerinin önü açılacaktır.


İkincisi ise bu tür davranışlardan kendilerini alıkoymayı öğrenmeleri ve kesinlikle hiçbir şekilde tekrar etmemeleridir. Çocuklarına karşı öfkeleri ve kırgınlıkları ilk madde ile beklentilerinin değişmesi sonucu azalsa da bu hislerden tamamen kurtulmaları gerekecektir. Bu hislerden kurtulma ile beraber nasihat verici olmaktan çıkmaları gerekmektedir. Bu tür bir davranışı bir daha asla tekrar etmemeleri gerektiğini öğrenmeli ve bunu büyük bir tititzlikle uygulamalıdırlar.


Son ve üçüncü olarak nasihat vermek yerine yaşamı paylaşan insanlar olmaya çalışmalıdırlar. Yaşamı paylaşan insanlar olarak birbirlerini dinlemeyi, anlamaya çalışmayı ve çocuklarının ihtiyaçlarını kabul etmeyi ve onların bu ihtiyaçlarının altında yatan hislere empati ile yaklaşabilmeyi öğrenmeleri gerekmektedir.


İzzet Zülküf ÇELİK

Uzm. Psikolojik Danışman
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler  
► Ebeveyn Tutumlarının Etkisi Psk.Dnş.Yasemin ŞAHİN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Eğitimin Kör Ettiği Gözler: Ebeveyn Tutumlarının Çocukların Algıları Üzerindeki Etkileri' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
 
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


18:26
Top