2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ben Ne Zaman Yaşayacağım?
MAKALE #9720 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.İzzet Zülküf ÇELİK | Yayın Ekim 2012 | 3,887 Okuyucu
“Cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiştir.”
William Blake
Çocuklarının geleceği için, koşturan tüm anne babalara…


Bu belki de bir devam yazısı. Birçok kitap için veya birçok deneme için bir devam yazısı ya da henüz yazılmamış bir makale için bir devam yazısı olabilecek bir yazı.


Nedenini bilmiyorum ama yazıyı yazmaya karar verdiğimde zihnimden ilk geçenler yukarıdaki bu cümleler oldu.


Belki de Ahmet odamdan çıktığında hissettiğim duyguları onu yeniden hatırladığım için hissederken üşüştü bu cümleler zihnime. O çıkarken son olarak şu sözleri söylemişti. “Biliyorum bir gün gerçekten yaşamaya başlayacağım. Ancak o zaman geldiğinde hangi yaşta olacağım bilmiyorum ama emin olduğum tek şey şu ki; ben hep sanki bir başkasının yaşamına ne bileyim otuz yaşında eklenmiş biri gibi olacağım. Sanki annemin ya da babamın yirmi dokuz yaşından sonrasını ben yaşayacağım ve onlar bunu görecek iyi olacaklar, mutlu olacaklar ama ben onların yaşamının devamını yaşadığım için aslında hep eksik kalacağım.”


Ahmet bunları söylediğinde on üç yaşındaydı. Fen lisesi için ders çalışmaktaydı. Arkadaşları ile pek konuşmayan neredeyse teneffüslerde bile başını gömdüğü kitaplarından ve test yapraklarından çıkarmayan bir çocuktu. Şimdiye kadar ailesine hiçbir sıkıntı yaratmamıştı. Ne derslerinde bir sıkıntı olmuştu ne de başka bir şeyle ilgili. Aile çevresindeki herkesin örnek olarak gösterdiği bir çocuktu. Kendi odasını temiz tutan, zamanında banyo yapan, sişlerini fırçalayan önüne konan her türlü yemeği yiyen, bilgisayarı ve interneti sadece dersleri olduğunda kullanan, araştırmasını yaptıktan sonra kapatarak annesine hiç sıkıntı çektirmeyen bir örnek çocuktu.


Bana gelmek annesinin fikri olmuştu. Annesi Zübeyde Hanım ilk yaptığımız görüşmemizde “aslında hiçbir sıkıntımız yok” diyerek başlamıştı sözlerine. Sonra neredeyse hiç ara vermeden Ahmet’in ne kadar örnek bir çocuk olduğunu daha karnındaki bebeğin erkek çocuk olduğunu duyduğu andan itibaren eşi ile birlikte yaptıkları plan doğrultusunda nasıl yaşadığını anlatmıştı. Ahmet her zaman için plana uyan bir çocuk olmuştu.


Ahmet’in bundan sonrası da aynı şekilde planlıydı. Ben şaşkınlık içinde Zübeyde Hanım’ı dinlerken, o Ahmet’in geleceğini anlatmaya başlamıştı. Hangi Fen lisesine gideceğini, fen lisesini hangi derece ile bitireceğini, hangi üniversitenin tıp fakültesine yerleşeceğini sonrasında hangi alanda uzmanlık yapacağını, üniversitede iken hangi spor dalıyla haftada kaç saat ilgileneceğini, hangi tür romanları ve fikir eserlerini okuyacağını program dahilinde hesaplamıştı.


Annesi ilginç bir şekilde programı evliliğine kadar getirmiş ama evlilik meselesine hiç girmemişti. Evlilik ile ilgili bir planları var mıydı yok muydu, sormak istedim. Ancak daha ben harekete bile geçmeden evliliğinde Ahmet’e hiçbir şekilde karışmayı planlamadıklarını anlattı. Onlar için önemli olan Ahmet’in 30 yaşından önce tıpta uzmanlığını yaparak yaşamını garanti alması idi. Daha sonrasında her şeyi Ahmet’e bırakacaklardı. Tamamen istediği gibi bir hayat yaşacaktı.


Zübeyde Hanım’ın, Ahmet’ın daha sonraki yaşamına müdahale etmeyeceğini pek düşünemesem de tartışmaya girmedim. Zaten benden istediği yaptıkları hakkında bilgi edinmek değildi. Ahmet ile ilgili tüm bilgileri detayları ile verdikten sonra, Ahmet’le bir kez görüşerek herhangi bir sıkıntısı olup olmadığına bakmamı istiyorlardı, hoş bunun olması ihtimal dahilinde bile değildi ama yine de kontrol etmek istemişlerdi.

Ahmet’le tanıştığımızda gerçekten zeki bir çocuk olduğu belliydi. Muhtemelen planlanan proram dahilinde yapılması gerekenleri yapabilecek kabiliyete de sahipti ve yapacaktı da. İçinde bulunduğu durumdan kurtulamayacağına inanmış, anne ve babasının aşırı kontrolcülüğüne asla karşı koyamayacağını fark etmişti. Aslında bu durumda uzun süredir yaşamanın da etkisi ile çoğu zaman bu şekilde yaşamak hoşuna da gidiyordu. Yine de içinde bir taraf kızgın, küskün ancak ümitliydi. Diğer çocuklar gibi bir hayatı yoktu. Hatta genellikle “inek” diye okulda dalga geçilen bir çocuktu. İçinden hep ileride ben istediğim her şeyi yapacağım diyerek kendine güç veriyordu. Onu ayakta tutan bu ümit olmuştu bir taraftan bir diğer taraftan ise durumuna alışması.

Onu bana niye getirdiklerini bildiğini ve benden kendisine bir iyilik yapıp anne babasına herhangi bir sıkıntısının olmadığını iletmemi istemişti. Hem zaten sıkıntılı olduğunu söylersem anne babasının psikolog psikolog dolaşacağını ve istediklerini duyuncaya kadar devam edeceklerini ve bu sürecin kendisini daha beter sıkıntıya sokacağını ifade etti. Daha önce de yaşamışları benzer bir şeyi çünkü. Ancak Ahmet’in içinde bulunduğu cendereyi görmem, içinde büyüyen sıkıntıları fark etmem gelecekte yaşanacağı neredeyse kesin olan problemlere karşı aileyi uyarmam benim için etik bir görevdi. Bunu kendisine ilettiğimde “siz bilirsiniz” diyerek durumu kabullendi. Bir daha ne de olsa görüşmeyeceğimizi kendisini diğer bir sürü danışmanın beklediğini ifade ederek iznini istedi. Ve kalkmadan önce yukarıdaki cümleleri kurdu. Kapıdan boynu başına gelecekleri bilen ve buna mecburen kabullenen biri gibi öne eğik bir şekilde çıktı.


Anne babaya durumu ve oluşturdukları bu sürecin olası sıkıntılarını anlattığımda, daha önceden bunu birçok kez duyduklarını ancak doğru olanın kendileri yaptığını ifade ederek, izin istediler. Gerçekten de Ahmet’i o son görüşüm oldu.


Evet, Ahmet bir gün kendi yaşamının yaşabileceği ama hep eksik kalacağı inancıyla ayrıldı yanımdan ama bu yazıyı yazmama sebep olan Halil’in yeni kalınlaşmaya başlamış ses telleri ile attığı çığlıktı: “YETER ARTIK, YETER. BEN NE ZAMAN YAŞAYACAĞIM?”


Halil’de benzer bir aile yapısı içerisinde büyümüştü. Onun ailesi de her şeyi onun adına planlamış ve Halil’e yaşamdan düşen şey bu plana uymaktan başka bir şey olmamıştı. Başlangıçta her şey anne ve babasının planladığı bir şekilde ilerlemişti. İlkokulu boyunca hep gözde öğrenci olan o zamanki Halil’i anne babasından dinlerken ne kadar çok Halil, ne kadar çok Ahmet var diye geçirmiştim içimden. Benzer şekillerde gelen aile ve çocuk sayısını hatırlamıyorum çünkü.


Ahmet’in durumundan farklı olarak, Halil’in anne babasının planları bir süre sonra istendiği gibi gitmemeye daha sonra tamamen bozulmaya başlamıştı. Anne ve baba bu durumu şu cümleleri ile tanımlamışlardı: Halil sanki bizim çocuğumuz değilmiş gibi, artık onu tanıyamıyoruz.


Bunu birçok veliden duymuşumdur. Bu aslında çocuğun ergenliğe girmesi ile birlikte gelişen doğal bir süreçtir. Şöyle bir süreç ile gelirler: Önceleri onlar demeden ders çalışmaya başlayan çocuklarının ders notlarının düştüğünü fark ederler. Bu duruma anlam veremeyen anne baba okula koşarlar ancak öğretmenlerinin anlattıkları Halil onların Halil’i değildir. Halil derste ya arkadaşları ile konuşmakta ya da hayallere dalmaktadır. Ödevlerini ya hiç getirmemekte ya da çalakalem yapılan özensiz ve eksik ödevler vermektedir. Öğretmenleri ile tartışmalara girmektedir. Hırçındır. Geçenlerde üst sınıftan bir başka öğrenci ile kavgaya girişmiştir vs.


Bunu duyan anne baba önce bir şok yaşarlar. Okludaki diğer öğretmenlerle de görüşüp çocukları en çok kimlerle arkadaşlık etmektedir, öğrenirler. Sonra da o öğrencilerin ders notlarını ve okul durumlarını öğrenirler. Böylece çocuklarının arkadaşlarının zararlarının etkilerini görebileceklerdir. (İşin kötü yanı birçok öğretmende de problemli çocuk ve arkadaşları tarafından problemli hale getirilen çocuk ayrımı yapılmaktadır. Bu ise başka bir yazının konusudur. Çünkü bu bizim toplumuzda derinlemesine işlemiş bir yaklaşımdır. Siyasetçilerimiz için de kullanırız. “Efenim şu aslında şöyle iyi böyle çalışkan ama yanındakiler yok mu? Ne fenalar, ne fenalar…”)


Eve giderler. Çocukları ile konuşurlar. Oğlum öğretmenlerin böyle böyle dedi. Hayırdır, neden böyle oldu tarzında. Henüz çocuklarının kendi dünyasına ve yaşam tarzına (aslında onların dünyasıdır bu) geri döneceği, kendini toparlayacağı umudu içerisindedirler. Çocuk için ise henüz anne babaya karşı koyacak kadar kendisini güçlü hissetmektedir. Anne babayı uysal bir şekilde dinler ve çoğu zaman onların isteklerini yapmaya uğraşır. Ancak kendisini “toparlayamaz”.


Suçlu, bellidir: arkadaşlar, telefon ya da bilgisayar. Ya da hepsi birden.


Hemen arkadaşları ile görüşmelerine kısıtlama getirilir. Bilgisayara da. Ama dersler yine düzelmez. Hırçınlık artar. Evdekilerle paylaşımı azalır. Kendi içine kapanır. Sigara gibi kötü alışkanlıklar başlar.


Anne ve baba öğrenirler ki okulda geçirdikleri zamanın dışında, aynı arkadaşları ile birlikte okulu asmalar başlamış. “Suçlular”la olan ilişkisinin kesilmesi ve evde ders çalışması için yapılan yaptırımlar aralara nasihatler eklenerek yeniden şırınga edilir.


Genç daha da hırçınlaşır. Saç stili değişir, giyim stili değişir. Eskiden anne babayla gidilen yerlere gitmek istemez. Anne baba ile görülmek istemez.


Anne baba tehditlere başlar ki genellikle içi boş tehditlerdir. Çünkü anne babalarının asla yapamayacakları şeyler ile yine anne babaları tarafından tehdit edilir, çocuklar. Nafile. Çocukları ile ilişkilerinin kopuşuna yaptıkları her başarısız girişim ile ateşe odun atar gibi yaklaşmakta olduklarını fark edemezler.


Son çare, öğretmenlerinin de yönlendirmesi ile psikolojik destektir. Hani deyim yerindeyse zurnanın zırt dediği yer de burasıdır.


Anne baba, psikologa gideceğiz, durumu anlatacağız, o da bizim çocuğu usulüne uygun (!) bir şekilde zapt edecek (evet zapt etmek, birçok anne baba çocuklarının ellerinden kayıp gittiğine dair bilinç dışı bir bilgiyle hareket etmektedir ve psikolojik danışmandan kaleyi tekrar ele geçirip onlara altın anahtarı ile teslim etmelerini istemektedirler) ve onlar da tekrar mutlu mesut hayatlarına devam edeceklerdir.


Ancak “hep birlikte sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşadılar” sadece masallarda olan bir klişedir ve insanoğlunun yaşamı mutluluklarla olduğu kadar acılarla da doludur.


Psikolojik Danışman onlarla ve gençle görüştükten sonra tekrar anne babayla görüşmek ister. Sabırsızlıkla bu anı bekleyen anne baba heyacanla oturur ve karşı taraftaki profesyonel “askerin” (zapt edicinin) açıklamalarına kulak kabartırlar.


Önce duyduklarına inanamazlar. Sonrasında ise çoğunlukla duydukları anlamsız kelimelerden ibaret olmaya başlar. Yo yanlış anlaşılmasın psikolojik danışmanlar öyle anlamayacakları bir dilden konuşmamaktadır. Konuşulan şey son derece yalın bir Türkçe ile ifade edilse de henüz algı kapıları duyduklarına açılmadığı için sıkıntı yaşarlar. (Az biraz Gestalt okuyanlar iyi bilirler ki insanların daha önceden zihinlerinde karşılığı olmayan bilgiler öyle kolay anlaşılmaz.)


En sonunda anne ya da baba şöyle bir cümle kurar; şimdi siz çocuğumuzun hiçbir şeyi yok problemli olan sizsiniz diyorsunuz, öyle mi? Şaşkınlık ve öfke arasında gidip gelen bir ses tonu ile sormuştur bu soruyu.


Tam olarak öyle değil der, psikolojik danışman. Ben çocuğunuz hiç problemi yok demiyorum, elbette görülen birçok problem var. Bunları problem olarak görmemek mümkün değil ancak problemin çözümü için sizlerin daha farklı bir bakış açısına ve yeni davranış kalıpları geliştirmeye ihtiyacınız var.


Ebeveynler hep bir ağızdan; yani biz sizi yanlış anladık, siz diyorsunuz ki sizin çocuk çok problemli, problemin kaynağı da sizsiniz.


Psikolojik Danışman; diyorum ki çocuğunuzun problemleri var, ancak bu problemlerin nedeni ergenliğe girmiş olması, siz çocuğunuz henüz ergenliğe girmemişken çocuğunuz ile ilgili hayalleriniz doğrultusunda onu yönlendirebiliyordunuz. Şimdi ise onda biyolojik, psikolojik ve sosyal bir değişim sürecine girdi. Bu değişim süreci tamamen biyolojik kaynaklı olduğu için geri döndürülemez bir nurumdur. Siz ise çocuğunuzun, daha doğru artık genç oğlunuz/kızınızın hala bir çocuk gibi size ve öğretmenlerine tepkiler vermesini bekliyorsunuz. Bu beklentiniz sizi sıkıntıya sokar. Bu beklenti yerine onun artık büyümeye başladığını ve farklı bir insan olma yolunda adım attığını fark etmenizi istiyorum. Bu yol oldukça çetrefilli ve sıkıntılı bir yol olabilir. Hal durum bu iken kendinizi ve oğlunuzu/kızınızı daha fazla sıkıntılar içerisine koymamak için yeni durumu görmeniz ve bu duruma uygun davranışlar geliştirmeniz gerekmektedir diyorum.


Ebeveynler, yani biz değişeceğiz o değil.


Psikolojik danışman, evet.


Ebeveynler, peki o zaman. Görüşmek üzere.


İşte Halil’in ailesi ile yaptığımız görüşme de benzer şekilde cereyan etmişti. Halil’le ilk geldiklerinde anne babası ile yaptıkları bir tartışmanın içerisinde attığı “YETER ARTIK, YETER. BEN NE ZAMAN YAŞAYACAĞIM?” çığlığı anne babasına karşı da artık başkaldırmaya (bu dönemde otoriteye başkaldırı normaldir) başladığının somut ifadesi idi.


Burada anlattığım Halil’in çığlığının ve Ahmet’in içinde yanan yaşam alevinin hikayeleri, başkalarının da benzer durumlar yaşamaması için, çocuklarımızın başkalarının hayatlarının devamını yaşamamaları içindi.


Unutmayın herkes bu dünyaya bir kez geliyor, çocuklarınız da dahil. Onlara verilen bu hakkı zapt etmeye çalışarak, ki biliyorum çok iyi niyetle yapıyorsunuz bunu, onların geleceğini kurtarmıyorsunuz. Onlara sadece kendi yaşamınızın devamı olabilecek bir yaşam sunuyorsunuz. Yapmayın!
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler  
► Zaman Yönetimi Psk.Elif İŞCAN KOCAMIŞ
► Zaman Yönetimi Psk.Gülşah BEŞTAV
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Ben Ne Zaman Yaşayacağım?' başlığıyla benzeşen toplam 29 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
 
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


19:29
Top