2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Bazı Boyutlarıyla Özgüven
MAKALE #9989 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Kasım 2012 | 5,608 Okuyucu
Az evvel baktım Büyük Türkçe Sözlük’te özgüvenin anlamına. Sözlük tam olarak şöyle tanımlamış özgüveni “Bir görüşmede görüşmecinin araştırmayı sunarken ve sürdürürken kendine duyması gereken güven.” Hey ne yaptın, özgüven görüşmeyle sınırlanamaz ya da sunumla ya da araştırmayla. Yemek yapmak da, yüzmek de, araba kullanmak da, kendini ifade edebilmek de… özgüven işidir. Özgüvenin burnunu sokmadığı, maydanoz olmadığı eylem kaldı mı acaba? Özgüven daha kapsamlı bir şey, daha büyük. Türk Dil Kurumu bu tanımı düzeltmeli bence, günümüz Türkçesine karşılık gelmiyor veya artık yetmiyor bu tanımlama, bir el atsalar iyi olur diye düşünüyorum.

İşim gereği özgüven sorunu yaşadığını söyleyen birçok danışanla çalışıyorum ya da aynı sorundan yakınan kişilerle yazışıyorum, öyle farklı konular, öyle farklı sıkıntılar, öyle algılarla karşılaşıyorum ki, her biri adına özgüven diyor. “Benim özgüvenim yok., Galiba çocukluktan beri özgüvenim hiç yoktu., Özgüvenli olmadığım için amirime bir şey diyemiyorum., Evlenmek için kendime yeterince güvenmiyorum., Çocuğum olsun ben de istiyorum ama ya ona iyi bakamazsam., Ya kursa gittiğin halde başaramadın derlerse….” Herkesin derdi ayrı olsa da bağlı yer aynı, özgüven. Özgüven sizce nedir bilmem ama,


Bence özgüven kişinin yetenekleri hakkında olumlu ve gerçekçi bir algıya sahip olmasıdır.


Bence özgüven kişinin kendini tanımasıdır.


Bence özgüven kişinin kendini eksiğiyle gediğiyle çıkıntısıyla olduğu gibi kabul etmesidir.


Bence özgüven kişinin kendini sevmesidir.


Bence özgüven kişinin kendine değer vermesidir.


Bence özgüven kişinin kendi ve başkaları hakkında iyi niyetli olmasıdır.


Bence özgüven gelişime ve olumlu yönde değişime açık olma gayretidir.


Bence özgüven hataları öğretmen olarak görmeyi bilmektir.


Özgüven eksikliği, özgüvensizlik nedir o halde?


Bence özgüvensizlik kişinin yetenekleri hakkında negatif ve gerçekçi olmayan bir algıya sahip olmasıdır.


Bence özgüvensizlik kişinin kendi yeteneklerinden şüphe duyma duymasıdır.


Bence özgüvensizlik verilen olumlu geri bildirimleri eşek gibi tepmektir.


Bence özgüvensizlik karanlığa küfretmeye devam etmek kalkıp bir mum yakmaya tenezzül etmemektir.


Gelin açalım biraz bunları. Yetenekleri hakkında olumlu ve gerçekçi algıya sahip kişi, kendini tanır, sınırlarını bilir. Ne yapıp ne yapamayacağının farkındadır, kendini olduğu haliyle sever, kendine olduğu haliyle değer verir. Gelişime ve değişime açıktır. Eleştirileri kişiselleştirip, alınıp acı çekmek yerine, gelişmek için fırsat olarak kullanır, bu yönüyle oldukça da pragmattır (faydacıdır). “Gelin bunları açalım” diye yazdığım noktadan sonra, yazdıklarıma baktım da hiç de açmadığımı fark ettim. İyisi mi örnekle gitmeye çalışayım.


Özgüven ya da özgüvensizlik, günlük hayat olayları içinde yaşadığımız deneyimlerle şekil alma eğilimindedir. Yani okulda, evde, işte yaşadığımız deneyimlerle. Örneğin bir iş yapmaya karar veriyorsunuz ve bunu ailenizle paylaşıyorsunuz ve diyelim ki aile bireyleri hayata olumsuz taraftan bakan bireyler ve size o işi yapmamanızla ilgili onlarca sebep saydılar, sizin ama “Ben sizin gibi düşünmüyorum, bence çok iyi olacak” heveslerinizi bir bir itinayla boğazınıza düğümlediler ve pof tüm enerjiniz bitti, nihayet yapamayacak hale geldiniz ve yapmak istediğiniz işten vaz geçtiniz. Artık maalesef, kendinize onlara açılmadan önceki kadar güvenmiyorsunuz. Gel zaman git zaman böyle böyle her yapmak istediğinizi olası enerji vampirleriyle paylaşa paylaşa uzun süredir kıpırdayamayan biri olup çıktınız, işin kötüsü çevrenizi istila etmiş tüm enerji vampirleri bu seferde “Sen de hiçbir şey yapmıyorsun, hep boş boş oturuyorsun, hiçbir işe yaramıyorsun” dedikçe kalan özgüveniniz dipleri zorlamaya başlar. Başlar yani bu normal. O halde diyebilirim ki özgüven enerji vampirlerinden uzak durmakla korunur. Hımm es kaza onlara açıldıysanız onlara çaktırmadan, ustaca manevralarla onları ti’ye alarak da korunabilir. “Hı hı deyip geçmek”, “Bir kulağından girip öbür kulağından çıkması” bu tip durumlarda kullanılacak en güzel aletlerdir.


Özgüven korumak veya geliştirmek, en başta kimle hangi konunun istişare edileceğinin ayırdında olmakla mümkündür. Eğer yapmak istediğin iş sana yani kişiliğine ve yeteneklerine uygunsa, o konuda bilgin varsa, deneyimin varsa ya da deneyim kazanırken geçen sürede kendini finanse edebilecek yeterlikteysen, riskleri göğüslerim, sıkıntıların üstesinden gelirim diyorsan ve varoluşunun tüm sorumluluğunu alıyorsan özgüvenli kalırsın. Bu şartlar uygun değil de körü körüne iş yapıyorsan, elbet özgüvenin zedelenecektir.


Hayat içinde her daim iyi şeyler gelmez başımıza, zorluklar, maddi ve manevi sıkıntılar, yetersiz kaldığımız yerler, bizi gelişime zorlayan şeyler hep olacak, önemli olan süreci süreç olarak görmek ve “Bu bir süreç önemli olan bu süreç içinde benim nasıl davrandığımdır.” diyebilmek. Yoksa eleştirenler hep olacak, onaylamayanlar, beğenmeyenler, takdir ya da teşekkür etmeyenler, hakaret edenler…olacak, herkesi aynı anda memnun edemeyiz, bu imkansız. Nasreddin Hoca’nın şu örneği çok güzel anlatır bunu.

“Hoca bir gün eşeğine biner, pazara doğru yola çıkar. Oğlu da eşeğin yularından tutmuş çekmektedir. Az ilerlerler, bir grup insanla karşılaşırlar. Hoca topluluğa selam verir. Adamlar selamı alır almaz başlarlar dedikoduya:

-İnsafsız adam! Kendisi eşeğe binmiş, küçücük çocuğu yürütüyor. Zavallı çocuk nasıl yürüsün?

Söylenenleri duyan Hoca eşekten iner, oğlunu bindirir. Kendisi çeker eşeğin yularını. Biraz ileride bir grup insan sohbet halindedirler. Yaklaşınca selam verir Hoca hürmetle. Birkaç adım atmadan onlar da başlarlar dedikoduya:


-Zamane sıpası ne olacak! Kendisi eşeğe binmiş, utanmadan yaşlı başlı babasını yürütüyor.


Sözler kulağına kadar gelen Hoca durur düşünür. Bu sefer kendisi de biner eşeğe. “Herhâlde şimdi oldu” der mırıltıyla. O sırada karşılaştıkları birkaç adama da selam verir. Adamlar selamı alırlar almasına ama, durmaz peşinden çeneleri:


-Yahu şu insanlarda hiç insaf merhamet yok. Hayvan da can taşıyor. Zavallı eşek nasıl çeksin iki kişiyi birden?


Artık akla uygun bir tek seçenek kalmıştır. İnerler baba oğul eşekten, başlarlar eşeğin yanında yürümeye.


Memlekette adam mı yok! Karşılaşırlar yine bir toplulukla ve selamlaşırlar muhabbetle. Bu seferki topluluk basar kahkahayı:


-Enayilere bak! Eşek bomboş; hiç birisi binmemiş.


Kafası iyice karışan Hoca, sarığının altından sokar parmaklarını, şaşkın ve düşünceli kaşır kafasını. Sinirli sinirli parlar gözleri. Yatırır eşeği yere. Bağlar dört ayağını sıkıca birbirine. Oracıktan kaptığı gibi uzun bir sırığı; sokar ayakları arasından eşeğin. Sonra seslenir oğluna:


-Tut oğlum ucundan. Kaldır. Haydi hooooop!


Alırlar sırtlarına eşeği ve öylece koyulurlar yola.”


Eleştirenler, alay edenler, beğenmeyenler her zaman olacak, herkesin her lafına kulak asılmış olsaydı dünyada iş çıkmazdı hiçbir elden. Eğer biz doğru ve ahlaklıysak, eğer yaptığımız şey kendimize ve insanlığa faydalıysa, eğer iyi olacağına inanıyorsak, iyi niyetliysek, başkalarının ne dediğinin çok da önemi kalmıyor. Elbette hatalar yapabiliriz, bu kaçınılmaz, ne hatalardan münezzeh olan Allah’ız ne de nefs taşımayan melek. Bizler sınırlı ve aciz varlıklarız. Var olan kapasitelerimiz dahilinde iyi işler çıkarabilmek nasip oluyorsa da bu da bizden değil, Allah’tan.


“Zamanın birinde çok güçlü çok kudretli bir padişah yaşarmış. Dünyaya hükmeden bu zat-ı muhterem bir gün ülkesindeki tüm din alimlerini sarayına çağırıp” kendisi için hayırlı dua etmelerini istemiş.” İlk din alimi gelmiş

-Hünkarım dünyanın bütün altınları ve mücevheratı sizin olsun çok zengin olun krallığınız ve adınız hep anılsın diye dua etmiş.

Kralın çok hoşuna giden bu dua karşılığında alime hediye olarak bir külçe altın vermiş göndermiş. Sonra sırayla diğer alimler gelmişler huzura hepsi çok kıyak dualar etmişler en sıra hocaya gelmiş. Hünkar buyur bakalım hoca efendi senin de duanı duyalım bakalım demiş.


Hoca biraz durmuş ardından hünkarım tüm alimler çok güzel dua ettiler kimisi altın dedi kimisi toprak kimisi yemek dedi kimisi içmek. Bana da Def-i hacetinizi sıkıntısız bir şekilde yapmanız için dua etmek düşer demiş.


Bunu duyan kral sinirlenmiş, “Sen ne biçim hocasın atın bunu zindana da aklı başına gelsin demiş.” Nitekim hocayı kollarından tutup atmışlar zindana. Gel zaman git zaman günler günleri yıllar yılları kovalamış. Kral rahatsızlanmış büyük abdestini yapamaz hale gelmiş, ülkedeki tüm hekimleri getirmişler kimse bir çare bulamamış. Kral şiştikçe şişmiş şiştikçe şişmiş ve dayanamaz hale gelmiş sanki hamile bir kadın gibi karnı burnuna dayanmış. Kral bir gün yine ıkın ıkın ıkınırken aklına zindana attırdığı hoca gelivermiş ve hemen vezirlerine “Gidin getirin o hocayı” diye emir vermiş. Zindana gidip saçı sakalına karışmış bir halde hocayı alıp getirmişler huzura. Kral hocaya bakmış hoca krala.

Kral “Hoca efendi ne olur bana yardım et ben ettim sen etme biliyorum senin bedduan tuttu ama ölüyorum ne olur beni kurtar” diye yalvarmış.

Hoca “Seni bu durumdan kurtarırım kurtarmasına ama bir şartla, tüm hükümdarlığını bana vereceksin yoksa asla yardım etmem.” demiş krala.
Kral hiç düşünmeden “Tamam hoca efendi kabul ne olur yardım et bana.” diye devam etmiş yalvarmaya.

Hoca kralın sırtını sıvazlayıp “Tamam şimdi git tuvalete gör hacetini” demiş.

Kral gerçekten de bu dertten kurtulmuş.

Kurtulmuştur kurtulmasına ama saltanat da elden gitmiş.


Şifa bulmanın sevinci, saltanatın elden çıkmış olmasının üzüntüsü gölgelemiş.

Hoca sultana "Bir saltanat ki bir def-i hacete değişiliyor, öylesine ucuz bir saltanat bize gerek değil, al yine senin olsun" deyivermiş .

Özgüven acziyetini kabul etmektir. Bu yüzden en çok mükemmeliyetçiler yaşar özgüven sıkıntısını, her şey mükemmel olacak diye yorarlar kendilerini, insanız aciziz, elimizden gelenin en iyisini yapabildiysek, rahatsa gönlümüz ne ala. Bu yetmeli bize. Bugün ki aklım olsaydı öyle yapmazdım diye kast ettiğimiz hatalarla oluşmadı mı bugün ki aklımız; eğer onları yapmasaydık bugün ki aklımızda olmazdı. Kendimize işkence etmekten vaz geçip devam edelim yola. Ne yapalım yaptık, oldu bir kere ya da iki kere, aslolan hatada ayak dirememek, fark ettiğimiz nokta da düzeltme gayretine girmek, yine yeni yeniden pişmanlık yaşamaktan uzaklaşmaya gönül vermektir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Bazı Boyutlarıyla Özgüven" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Bazı Boyutlarıyla Özgüven' başlığıyla benzeşen toplam 27 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:31
Top