Uzman Üyelerimizin Öykü ve Şiirleri
|
Tutkularım ömrümün kuşluk vaktinde kaldılar..
Demek şairce olurdu elbet,
Birazda hüzünlü
Hayır tutkularımı hep cebimde taşıdım
Elimi cebime soktuğumda
Parmağımın ucundaydılar.
Tutkusuz yaşayamazdım
Parmak uçlarımdan kanıma aktılar.
Sonra Dünyam oldular
Peşinden koşmaya çalıştım tutkularımın.
Bu koşu hiç yavaşlamadı.
Yavaşlayan yaşlanan dizlerimdi belki,
Ama ben 18 lik deli fişek gibi koştuğumu sandım hep
Coşkuyla
12-12-2008 Denizli
Demek şairce olurdu elbet,
Birazda hüzünlü
Hayır tutkularımı hep cebimde taşıdım
Elimi cebime soktuğumda
Parmağımın ucundaydılar.
Tutkusuz yaşayamazdım
Parmak uçlarımdan kanıma aktılar.
Sonra Dünyam oldular
Peşinden koşmaya çalıştım tutkularımın.
Bu koşu hiç yavaşlamadı.
Yavaşlayan yaşlanan dizlerimdi belki,
Ama ben 18 lik deli fişek gibi koştuğumu sandım hep
Coşkuyla
12-12-2008 Denizli

Kelimelerden bir kule yapsam
Bir ucu A bir ucu Z de bitse
Arasında tüm söylenebilenler,
Aklın ve duygunun üretebildiği tüm kelimeler
Duygulardan bir kule yapsam
Bir ucu sevgide, nefrette diğer ucu
Arasında tüm duygular halaya dursa
İnsanlardan bir halay kursam
Bir ucunda 7 yaşındaki ben,
diğer ucunda 70 yaşındaki ben
Arada tüm sevgililerim
zaman her an olsa
23-12-2008. Denizli
Bir ucu A bir ucu Z de bitse
Arasında tüm söylenebilenler,
Aklın ve duygunun üretebildiği tüm kelimeler
Duygulardan bir kule yapsam
Bir ucu sevgide, nefrette diğer ucu
Arasında tüm duygular halaya dursa
İnsanlardan bir halay kursam
Bir ucunda 7 yaşındaki ben,
diğer ucunda 70 yaşındaki ben
Arada tüm sevgililerim
zaman her an olsa
23-12-2008. Denizli

Hayat, Yaşamak
Ve mutluluk,
Bir sonbahar sabahının tazeliğidir,
Kapıda beni karşılayan,
Traş sonrası
Yüzümde ürperen.
Ferahlıktır,
Limon kolonyasıdır.
Çam dalına sığınan serçenin,
Endişeli kıpırtısıdır.
Küçücük kursağının
Demirci körüğü gibi alçalıp yükselmesidir.
Hayat ve yaşamak.
Bir kar tanesi kadar uçarı ve kısa,
Sona ve başa yakın.
Bir pırıltı,
rengi, cazibesi, parlaklığı ile
aniden ortaya çıkan ve aniden kaybolan
Hayat ve yaşamak.
08.12.2008 Denizli
Ve mutluluk,
Bir sonbahar sabahının tazeliğidir,
Kapıda beni karşılayan,
Traş sonrası
Yüzümde ürperen.
Ferahlıktır,
Limon kolonyasıdır.
Çam dalına sığınan serçenin,
Endişeli kıpırtısıdır.
Küçücük kursağının
Demirci körüğü gibi alçalıp yükselmesidir.
Hayat ve yaşamak.
Bir kar tanesi kadar uçarı ve kısa,
Sona ve başa yakın.
Bir pırıltı,
rengi, cazibesi, parlaklığı ile
aniden ortaya çıkan ve aniden kaybolan
Hayat ve yaşamak.
08.12.2008 Denizli

Elimde bir budama makası
Budayayım dedim kendimi
Fazlalıklarımı
Sonradan ışkın verenlerimi
dallarımda yer bulmuş asalak sürgünleri
Tek tek budadım.
En derinlerimde kalan ve sesi bastırılmış olanı gördüm
Tanıdım.
Yüzüme güneş doğdu.
O da beni tanıdı.
Gülümsedi özlemlerle,
Kahırlanmadı,
Sevinmedi, üzülmedi.
Nerde kaldın dedi
Yıllardır beni buraya neden gizledin dedi.
Üzerime eklediklerin beni nefessiz bıraktı dedi.
Yılardır eklemeler yaptım.
Marifet sandım.
Aslında ben bendim.
Sadece ben
Başka bir şeye de ihtiyacım yokmuş.
Özüm
İki gözüm
Senin ihtiyacın olan
Sende gizlidir
Marifet onu gizlememekte.
3 aralık 2008/ Denizli
Budayayım dedim kendimi
Fazlalıklarımı
Sonradan ışkın verenlerimi
dallarımda yer bulmuş asalak sürgünleri
Tek tek budadım.
En derinlerimde kalan ve sesi bastırılmış olanı gördüm
Tanıdım.
Yüzüme güneş doğdu.
O da beni tanıdı.
Gülümsedi özlemlerle,
Kahırlanmadı,
Sevinmedi, üzülmedi.
Nerde kaldın dedi
Yıllardır beni buraya neden gizledin dedi.
Üzerime eklediklerin beni nefessiz bıraktı dedi.
Yılardır eklemeler yaptım.
Marifet sandım.
Aslında ben bendim.
Sadece ben
Başka bir şeye de ihtiyacım yokmuş.
Özüm
İki gözüm
Senin ihtiyacın olan
Sende gizlidir
Marifet onu gizlememekte.
3 aralık 2008/ Denizli

Ben şairim
Yaradılıştan,
Kelimeler duvar ustasının elindeki taşlar gibi şekillenir dimağımda
İçimde volkanlar patlar,
seller çağlar,
ben şairim
kendi fırtınamda darmadağın olurum,
yüreğimin közünde kavrulurum,
ah bir de sen olunca
bir de senin ateşin eklenince üzerine
söyle nasıl dayansın buna yürek.
2 aralık 2008/Denizli
Yaradılıştan,
Kelimeler duvar ustasının elindeki taşlar gibi şekillenir dimağımda
İçimde volkanlar patlar,
seller çağlar,
ben şairim
kendi fırtınamda darmadağın olurum,
yüreğimin közünde kavrulurum,
ah bir de sen olunca
bir de senin ateşin eklenince üzerine
söyle nasıl dayansın buna yürek.
2 aralık 2008/Denizli

Amcam modern bir insandı.
Köyde koyun sürülerinin peşindeyken bile,
Metropollerin en ışıltılı caddelerinin aydınlığını taşırdı,
Zihninde ve o güzel yüzünde.
Yakışıklı adamdı amcam,
Kibar, zarif insandı.
İstanbul Türkçesiyle konuşurdu.
Kürttü.
Sıkı Atatürkçüydü.
Amca kelimesi yüreğimi hep sımsıcak sarmıştır.
Öldüğüne inanamadım.
Yakıştıramıyor insan sevdiklerine o soğuk kelimeyi.
Tabutunu açıp bakmadım.
Çünkü onu hep güzel yüzüyle hatırlamak istedim.
Mehmedin bürosunda
Koltuğa oturmuş,
Benimle sohbet ederken ki hali
onunla son hatıram.
20.12.2008. İstanbul Atatürk hava Limanı
Köyde koyun sürülerinin peşindeyken bile,
Metropollerin en ışıltılı caddelerinin aydınlığını taşırdı,
Zihninde ve o güzel yüzünde.
Yakışıklı adamdı amcam,
Kibar, zarif insandı.
İstanbul Türkçesiyle konuşurdu.
Kürttü.
Sıkı Atatürkçüydü.
Amca kelimesi yüreğimi hep sımsıcak sarmıştır.
Öldüğüne inanamadım.
Yakıştıramıyor insan sevdiklerine o soğuk kelimeyi.
Tabutunu açıp bakmadım.
Çünkü onu hep güzel yüzüyle hatırlamak istedim.
Mehmedin bürosunda
Koltuğa oturmuş,
Benimle sohbet ederken ki hali
onunla son hatıram.
20.12.2008. İstanbul Atatürk hava Limanı

Kitap son yaprağına dek, sırlı ışık ağacına
Bir çizgi çekerken denk Lokmanın ilacına
Kuruyan yapraktan solmayan güzelliğe
Bir gizemli özgü bu eser yanmış benliğe
İlk gördüğümüz o tatlı doğum rüyasıyla
Ölümü birleştirir diriliş sadâsıyla
Bir esrarlı motiftir sır gergefinde işlenmiş
Çok ızdırap hamuru bir nasihat ki pişmiş
Heyecan dalgalarıyla her ruhu bürümekte
Hayat veren hayata binbir umut vermekte
Çizilmiş resim gibi duruyor yorgun işte
İçini dökmek ister her bir ele gidişte
Bak senide bekler camı kırık raflarda
Hıfzına işleyipte durmak ister saflarda
Haydi çabuk olasın belki geciktin bile
Durma oku kitabın sabırsız itiraflarda...
Bir çizgi çekerken denk Lokmanın ilacına
Kuruyan yapraktan solmayan güzelliğe
Bir gizemli özgü bu eser yanmış benliğe
İlk gördüğümüz o tatlı doğum rüyasıyla
Ölümü birleştirir diriliş sadâsıyla
Bir esrarlı motiftir sır gergefinde işlenmiş
Çok ızdırap hamuru bir nasihat ki pişmiş
Heyecan dalgalarıyla her ruhu bürümekte
Hayat veren hayata binbir umut vermekte
Çizilmiş resim gibi duruyor yorgun işte
İçini dökmek ister her bir ele gidişte
Bak senide bekler camı kırık raflarda
Hıfzına işleyipte durmak ister saflarda
Haydi çabuk olasın belki geciktin bile
Durma oku kitabın sabırsız itiraflarda...

Özgürlüğe uçan kuşlar gibiyiz
İki elimizde iki kıvılcım
İkiye bölmüşüz yüreğimizi
Yarısına
Özgürlüğümüzü koymuşuz
Diğerine sevdiklerimizi.
Biz bulutların ardından
Fırlayacakmış gibiyiz kucağınıza
Yok edecekmiş gibiyiz engelleri
Sevdiklerimizin elinde de olmayıverse
Yüreğimiz
Özgürlüğümüzü
Masmavi gökten duyuruvereceğiz.
İki elimizde iki kıvılcım
İkiye bölmüşüz yüreğimizi
Yarısına
Özgürlüğümüzü koymuşuz
Diğerine sevdiklerimizi.
Biz bulutların ardından
Fırlayacakmış gibiyiz kucağınıza
Yok edecekmiş gibiyiz engelleri
Sevdiklerimizin elinde de olmayıverse
Yüreğimiz
Özgürlüğümüzü
Masmavi gökten duyuruvereceğiz.

Belki bir yağmur kadar serin
Bardaktan boşanırcasına yağan
Yağmur kadar ıslak belki.
Mis bahçesinden geçerken duyduğum
Kaybetme korkusunun titremesinde
Belki de gökteki yıldızın gözlerini
Kırpıp durmasında saklı.
Belki kollarıyla bana sarılacak
Gözlerimin içine bakıp yalvaracak belki.
Ve beni kendine yakın hissettiği an
Ve o an geldiğinde
Alıp götürmek isteyecek diyarına
Belki çırpınacağım
Belki de fırsat bile bulamayacağım.
Bardaktan boşanırcasına yağan
Yağmur kadar ıslak belki.
Mis bahçesinden geçerken duyduğum
Kaybetme korkusunun titremesinde
Belki de gökteki yıldızın gözlerini
Kırpıp durmasında saklı.
Belki kollarıyla bana sarılacak
Gözlerimin içine bakıp yalvaracak belki.
Ve beni kendine yakın hissettiği an
Ve o an geldiğinde
Alıp götürmek isteyecek diyarına
Belki çırpınacağım
Belki de fırsat bile bulamayacağım.

Elimdeki feneri uzattım güneşe
Güneş sönük kaldı
Kuşattım geceyi
Aşılmaz surların üzerinden
Fenerin büyülü isi yayıldı
Gün güzel, gün sevgi, gün umut
Sımsıcak yakışıyla
İstedim ışık deryasını
Gördüm o an
Güneş soğuk kaldı.
Güneş sönük kaldı
Kuşattım geceyi
Aşılmaz surların üzerinden
Fenerin büyülü isi yayıldı
Gün güzel, gün sevgi, gün umut
Sımsıcak yakışıyla
İstedim ışık deryasını
Gördüm o an
Güneş soğuk kaldı.

Usul çek kürekleri
Mehtap derin uykuda
Sükun tembihlerinde
Gece gelen gardiyan
Karanlık delik deşik
Cirit atar yıldızlar
Uçsuzluk kervanında
Samanyolu toz duman
Koğuşlarca haneler
Uykunun fetvasında
Gün görmenin çilesi
Dolmaz sızıp kalmadan
Zifiri gerdanlarda
Cıngıllı prangalar
Kırılsa ah şu kiriş
Ağaracak er geç tan
Gün olur döner devran
Geceler kara zindan
Yıldız yıldız kaymalar
Ensemizde an be an
("MAHSUS MAHAL" dergisinde yayınlanmıştır)
Mehtap derin uykuda
Sükun tembihlerinde
Gece gelen gardiyan
Karanlık delik deşik
Cirit atar yıldızlar
Uçsuzluk kervanında
Samanyolu toz duman
Koğuşlarca haneler
Uykunun fetvasında
Gün görmenin çilesi
Dolmaz sızıp kalmadan
Zifiri gerdanlarda
Cıngıllı prangalar
Kırılsa ah şu kiriş
Ağaracak er geç tan
Gün olur döner devran
Geceler kara zindan
Yıldız yıldız kaymalar
Ensemizde an be an
("MAHSUS MAHAL" dergisinde yayınlanmıştır)

Usum bir sis yoğuşması
İzbe geçit
Köhne sandal bulaşığı
Çıka çıka içinden
Su çekildi
Göle haciz
Murdar oldu burası
Sığlık derin suçunuz
Ah! Nilüfer yüzmeler
Yürek eşkin delişmen tay
Ciğerlerim tam yol körük
Kırlangıç kanadında aldım
Dört perdeden soluğu
Buluta mahmuz vurdum
Palazlandı hırçın kurt
Dizgininden boşaldı
Doru beniz azdı gök
Sırtım ebemkuşağı
Sırılsıklam yedi kat
("ŞEHİR" dergisinde yayınlanmıştır.)
İzbe geçit
Köhne sandal bulaşığı
Çıka çıka içinden
Su çekildi
Göle haciz
Murdar oldu burası
Sığlık derin suçunuz
Ah! Nilüfer yüzmeler
Yürek eşkin delişmen tay
Ciğerlerim tam yol körük
Kırlangıç kanadında aldım
Dört perdeden soluğu
Buluta mahmuz vurdum
Palazlandı hırçın kurt
Dizgininden boşaldı
Doru beniz azdı gök
Sırtım ebemkuşağı
Sırılsıklam yedi kat
("ŞEHİR" dergisinde yayınlanmıştır.)

Seferler bilendik
Umutlar topladık heybelerimize
Bilemedik
Ardımıza kırıntılar koymayı
Bu yüzden
Dönemeyiz çıktığımız kerteye
Gerisin geri
Nasırlar kuşandık
Hırsımızla tırmalandı kurgular
Bilemedik
Gönül tasımıza sevgi suyu katmayı
Bu yüzden
Bırakmadı yakamızı
İblisin şerri
Yıkımlar yaşadık
Kavgalarla dişlendi yarınlarımız
Bilemedik
Vücut kimyamıza bir parmak bal çalmayı
Bu yüzden
Kalp ağrımız ecel oldu kapımıza dayandı
Ramak kaldı sırat köprüsüne
İplemedik yine de
Delinin zoru
("AFRODİSYAS SANAT" dergisinde yayınlanmıştır)
Umutlar topladık heybelerimize
Bilemedik
Ardımıza kırıntılar koymayı
Bu yüzden
Dönemeyiz çıktığımız kerteye
Gerisin geri
Nasırlar kuşandık
Hırsımızla tırmalandı kurgular
Bilemedik
Gönül tasımıza sevgi suyu katmayı
Bu yüzden
Bırakmadı yakamızı
İblisin şerri
Yıkımlar yaşadık
Kavgalarla dişlendi yarınlarımız
Bilemedik
Vücut kimyamıza bir parmak bal çalmayı
Bu yüzden
Kalp ağrımız ecel oldu kapımıza dayandı
Ramak kaldı sırat köprüsüne
İplemedik yine de
Delinin zoru
("AFRODİSYAS SANAT" dergisinde yayınlanmıştır)

Koyultup beklemeli
Fren kıopuk su acele
Çatlatır kozasını ipek böceği
Gün bitince
Kelebek
Uçsuz otlaklarda sunulacak
Yaşam süzgecinin argın demi
Anaç kucak bereketine
Dogmatik tapınmalar kelepçe
Fikrimize
Ve akıl
Tıkanmalarımızdaki varsıl çıkış
İçinden çıkamadığımız büyüklenme
Belli değil ki eseceği
Düşünsen bir türlü
Düşünmesen yavan… şey!
Düşeceksin sen de er geç
Rahmine köhne tramvayların
Yüzüstü kent sürgünlerinden
Kasılmalar dönünce
Bir sara nöbetine
("ALAZ" dergisinde yayınlanmıştır)
Fren kıopuk su acele
Çatlatır kozasını ipek böceği
Gün bitince
Kelebek
Uçsuz otlaklarda sunulacak
Yaşam süzgecinin argın demi
Anaç kucak bereketine
Dogmatik tapınmalar kelepçe
Fikrimize
Ve akıl
Tıkanmalarımızdaki varsıl çıkış
İçinden çıkamadığımız büyüklenme
Belli değil ki eseceği
Düşünsen bir türlü
Düşünmesen yavan… şey!
Düşeceksin sen de er geç
Rahmine köhne tramvayların
Yüzüstü kent sürgünlerinden
Kasılmalar dönünce
Bir sara nöbetine
("ALAZ" dergisinde yayınlanmıştır)

Ne kadar da çoktunuz..
Alnımızda emeğin ter boncukları,
Gönlümüzde sılanın kızıl hasretiyle titrerken,
Siz, kan emici yarasalar gibi bizden beslendiniz...
Uzak gecelere varmak için her sabah,
Nazlı bedenlerimizden sıyrılıp yollara düşerdik.
Daha gece güne kavuşmadan,
Daha yıldızlar henüz saklanmadan,
Yani en gecesinde gecenin,
Uykumuzdan uyanıp bir zıpkın gibi
Sabah nöbetlerine akardık.
Makineleri ruhumuzla yağlardık.
Bir lokma ekmeğe katık olsun diye,
Sarılıp birbirimize, umutlarımızı dererken
Üretmeye çalıştık.
Hep çalıştık...
Sizdeyse doymak bilmez bir hırs,
Paranın tatlı yüzüyle kavrulan bir vicdan yatardı.
İnsafsız ve tükenmeyen,
Aldıkça daha çok isteyen.
Sustukça çığ olduk,
Volkan olduk,
Boykot olduk.
Tek yürekte halaylarla çağladı suskunluğumuz.
Alnımızda emeğin ter boncukları,
Gönlümüzde sılanın kızıl hasretiyle titrerken,
Siz, kan emici yarasalar gibi bizden beslendiniz...
Uzak gecelere varmak için her sabah,
Nazlı bedenlerimizden sıyrılıp yollara düşerdik.
Daha gece güne kavuşmadan,
Daha yıldızlar henüz saklanmadan,
Yani en gecesinde gecenin,
Uykumuzdan uyanıp bir zıpkın gibi
Sabah nöbetlerine akardık.
Makineleri ruhumuzla yağlardık.
Bir lokma ekmeğe katık olsun diye,
Sarılıp birbirimize, umutlarımızı dererken
Üretmeye çalıştık.
Hep çalıştık...
Sizdeyse doymak bilmez bir hırs,
Paranın tatlı yüzüyle kavrulan bir vicdan yatardı.
İnsafsız ve tükenmeyen,
Aldıkça daha çok isteyen.
Sustukça çığ olduk,
Volkan olduk,
Boykot olduk.
Tek yürekte halaylarla çağladı suskunluğumuz.

Eskiyen yüzler vardı, sen gelmeden önce.
Riyakar saksılarında ölüme terkettiler
Beyaz papatyalarımı.
Gelince sen;
Umut verdin, açtılar...
Billur seneler vardı, çocukluğumdan kalan.
Lunaparkta bir pamuklu şeker di tadı.
Çaldılar minik ellerimden.
Gelince sen;
Hayat verdin çoğaldılar...
Korkaklığım vardı, sen gelmeden önce.
Adımımı atsam uçurumdu sonu.
İtmek istediler arkamdan.
Gelince sen;
Kükreyiverdin, tükendiler...
Ve hırslarım vardı, bedenimle beraber büyüyen.
Dostluğuna hasret kaldığını bilmeden,
Şiddetiyle deviren.
Gelince sen;
Anlamsız dedin, ufaldılar...
Sessiz tavrının ardındaki asi gönlünü,
Gülen gözlerinle sarmalayıp sundun bana.
Gelince sen;
Teşekkür bulutlarıyla yağdım kirpiklerine,
Islandılar...
Şimdi benim güzel arkadaşım,
Bohçamı alıp giderken dağlar ardına,
Bir karanfil kokusunda alacağım seni yanıma.
Sevgiden başka lisan bilmezken dağarcığımızda,
Prangalar da kar etmez, yollar gibi,
Tek yürek atarız başka diyarlarda... DOSTUM ÜLKÜ'YE SEVGİLERLE...
Riyakar saksılarında ölüme terkettiler
Beyaz papatyalarımı.
Gelince sen;
Umut verdin, açtılar...
Billur seneler vardı, çocukluğumdan kalan.
Lunaparkta bir pamuklu şeker di tadı.
Çaldılar minik ellerimden.
Gelince sen;
Hayat verdin çoğaldılar...
Korkaklığım vardı, sen gelmeden önce.
Adımımı atsam uçurumdu sonu.
İtmek istediler arkamdan.
Gelince sen;
Kükreyiverdin, tükendiler...
Ve hırslarım vardı, bedenimle beraber büyüyen.
Dostluğuna hasret kaldığını bilmeden,
Şiddetiyle deviren.
Gelince sen;
Anlamsız dedin, ufaldılar...
Sessiz tavrının ardındaki asi gönlünü,
Gülen gözlerinle sarmalayıp sundun bana.
Gelince sen;
Teşekkür bulutlarıyla yağdım kirpiklerine,
Islandılar...
Şimdi benim güzel arkadaşım,
Bohçamı alıp giderken dağlar ardına,
Bir karanfil kokusunda alacağım seni yanıma.
Sevgiden başka lisan bilmezken dağarcığımızda,
Prangalar da kar etmez, yollar gibi,
Tek yürek atarız başka diyarlarda... DOSTUM ÜLKÜ'YE SEVGİLERLE...

BOĞAZ'DA 45 DAKİKA
Zorunluluklar,koşuşturmalar sürerken,gelgitlerle dolu insan ilişkilerimin arasında ben kendim için ne yapmak istiyorum? dediğimde İSTİNYE iskelesindeki İSKELE çay bahçesindeydim.
Saat 16.15
Kasım 18
Deniz kenarı...
Yuvarlak masam ve önümde bahçe duvarına monte edilmiş bir lamba.İki yakayı birleştiren ikinci köprü karşımda.Üzerinde arabalar. Solunda Mihrabad korusu, sağında Rumelihisarüstü. Henüz Yokolmamış ağaçlar...
Garsondan önce bir çay istiyorum.Cam bardakta çayım geliyor.Gökyüzünde salına salına uçan kuşlar gözüme çarpıyor.Gri lekeler halinde. Aklımda Şamil ve Almanya'da tanıdığım dostlar: Hasan,Soner,Metin,Güven,Cumali,Elif,Ulrike,Petra...
Şamil, kendim için ve senin için tüm manzarayı belleğime işliyorum.Elimde fotograf makinam yok,fırçam yok.Önümde ise eşsiz bir fotograf,bir tablo var.Ben o tablonun hem içinde hem de dışındayım.Gökyüzünde beyaz bir kuyruk,küçük bir ışık uzanıyor.Yeşilköy'e giden bir uçak.İçinde sizlerin olduğunu ve birazdan burada buluşacağımızı hayal ediyorum.
Hasan,Soner,Metin,Güven,Cumali,Elif,Ulrike,Petra...
Sis bastırıyor.Sahil boyunca arabalar farlarını yakarak geçiyor.Sokak lambasının yanan ışığının aksi boğaz sularında.Aksin içinde süzülen balıkçı teknesini görüyorum. Solumdan,sağımdan,köprünün altından tekneler geçiyor;birer,ikişer.Bir tarafta büyük bir sakinlik,ahenk hakim. Bir tarafta yerinde duramayan deniz dalgaları, ışıltıları,yosun kokusu.
Dinginliğin içinde,sağa sola yalpalayan bir sonbahar yaprağı.Biz miyiz acaba?
Aklıma okuduğum bir yazı geliyor."Denizsiz sehir kanaatkardır. Deniz tuhaf şeydir.Yüzünüzü denize verdiğinizde arkanızı dönersiniz insanlara.Bu yüzden, Ankara mı? Bakacak tek şey insan yüzleridir.Bu yüzden insanlar kırıp dökmeye cesaret edemez kolay kolay."
Gürültüden, kavgalardan uzak bir İstanbul köşesi,sisli İstanbul akşamı.Tepelerde dantel gibi ağça silüetleri.Bir dost sesi duymak istedim.Aynı şehirde ve denizden uzakte ve sizler.
Yüreğimde dostum Turgut.Denizi ne çok severdi.Ve hayatı, YENİKÖY'ü.
"Hala gülüyorsak böyle içten,Yaşamak isteğimizdendir böyle derinden" demişti.
Ezan sesi geliyor kulağıma.Dilimde onun dizeleri.,
"Ve nalınlar, bir cami avlusunda,
Belki bir hikayenin sonunda.
Belki yeni başlangıçlarda.."
Yüzüm denize denik...Deniz şehirlerinde yalnız kalabilir insan,denize kalır,kendine...
Orta şekerli kahvem gelmişti.Senin için içiyorum Şamil...
Masamın önündeki küçük lamba yandığında: sahil boyundaki sokak lambalarının, yalıların ışıkları ve sudaki akislerini seyrettim.
Ayrılık vakti gelmişti.Önümden bir adam geçti. Elindeki iplerde sarı,kırmızı,mavi,yeşil, rengarenk büyüklü-küçüklü balonlar gökyüzüne çekti beni.Çocuklar ve çocukluğumuz geldi aklıma.Yaşayabildiklerimiz, senin dediğin gibi Şamil,yaşayamadıklarımız.Şansımız veya şansızlığımız.Eşit başlamamıştık veya öyle sanıyorduk.Yaşatacağımız içimizdeki çocuk ve umut...
Yanımda gayrimüslim yaşlı çift " sizde mi şiş'liye"...
İstanbul..
Saat 17.00
45 dakika
Yıl 2000
Zorunluluklar,koşuşturmalar sürerken,gelgitlerle dolu insan ilişkilerimin arasında ben kendim için ne yapmak istiyorum? dediğimde İSTİNYE iskelesindeki İSKELE çay bahçesindeydim.
Saat 16.15
Kasım 18
Deniz kenarı...
Yuvarlak masam ve önümde bahçe duvarına monte edilmiş bir lamba.İki yakayı birleştiren ikinci köprü karşımda.Üzerinde arabalar. Solunda Mihrabad korusu, sağında Rumelihisarüstü. Henüz Yokolmamış ağaçlar...
Garsondan önce bir çay istiyorum.Cam bardakta çayım geliyor.Gökyüzünde salına salına uçan kuşlar gözüme çarpıyor.Gri lekeler halinde. Aklımda Şamil ve Almanya'da tanıdığım dostlar: Hasan,Soner,Metin,Güven,Cumali,Elif,Ulrike,Petra...
Şamil, kendim için ve senin için tüm manzarayı belleğime işliyorum.Elimde fotograf makinam yok,fırçam yok.Önümde ise eşsiz bir fotograf,bir tablo var.Ben o tablonun hem içinde hem de dışındayım.Gökyüzünde beyaz bir kuyruk,küçük bir ışık uzanıyor.Yeşilköy'e giden bir uçak.İçinde sizlerin olduğunu ve birazdan burada buluşacağımızı hayal ediyorum.
Hasan,Soner,Metin,Güven,Cumali,Elif,Ulrike,Petra...
Sis bastırıyor.Sahil boyunca arabalar farlarını yakarak geçiyor.Sokak lambasının yanan ışığının aksi boğaz sularında.Aksin içinde süzülen balıkçı teknesini görüyorum. Solumdan,sağımdan,köprünün altından tekneler geçiyor;birer,ikişer.Bir tarafta büyük bir sakinlik,ahenk hakim. Bir tarafta yerinde duramayan deniz dalgaları, ışıltıları,yosun kokusu.
Dinginliğin içinde,sağa sola yalpalayan bir sonbahar yaprağı.Biz miyiz acaba?
Aklıma okuduğum bir yazı geliyor."Denizsiz sehir kanaatkardır. Deniz tuhaf şeydir.Yüzünüzü denize verdiğinizde arkanızı dönersiniz insanlara.Bu yüzden, Ankara mı? Bakacak tek şey insan yüzleridir.Bu yüzden insanlar kırıp dökmeye cesaret edemez kolay kolay."
Gürültüden, kavgalardan uzak bir İstanbul köşesi,sisli İstanbul akşamı.Tepelerde dantel gibi ağça silüetleri.Bir dost sesi duymak istedim.Aynı şehirde ve denizden uzakte ve sizler.
Yüreğimde dostum Turgut.Denizi ne çok severdi.Ve hayatı, YENİKÖY'ü.
"Hala gülüyorsak böyle içten,Yaşamak isteğimizdendir böyle derinden" demişti.
Ezan sesi geliyor kulağıma.Dilimde onun dizeleri.,
"Ve nalınlar, bir cami avlusunda,
Belki bir hikayenin sonunda.
Belki yeni başlangıçlarda.."
Yüzüm denize denik...Deniz şehirlerinde yalnız kalabilir insan,denize kalır,kendine...
Orta şekerli kahvem gelmişti.Senin için içiyorum Şamil...
Masamın önündeki küçük lamba yandığında: sahil boyundaki sokak lambalarının, yalıların ışıkları ve sudaki akislerini seyrettim.
Ayrılık vakti gelmişti.Önümden bir adam geçti. Elindeki iplerde sarı,kırmızı,mavi,yeşil, rengarenk büyüklü-küçüklü balonlar gökyüzüne çekti beni.Çocuklar ve çocukluğumuz geldi aklıma.Yaşayabildiklerimiz, senin dediğin gibi Şamil,yaşayamadıklarımız.Şansımız veya şansızlığımız.Eşit başlamamıştık veya öyle sanıyorduk.Yaşatacağımız içimizdeki çocuk ve umut...
Yanımda gayrimüslim yaşlı çift " sizde mi şiş'liye"...
İstanbul..
Saat 17.00
45 dakika
Yıl 2000

Bir yanın bereket
Her kadın tanrıça
Koynundaki memesi
Ak süt hevesli
Bir yanın ıtır
Her kadın çiçek
Kokladığım teninde
Al gül ekili
Bir yanın çile
Her kadın ırgat
Avcunun orta yeri
Emek döşeli
Bir yanın haylaz
Her kadın çocuk
Rahmin ücra yerinde
Can bebek gizli
Can Ceylan
(Berfin Bahar dergisinde yayımlanmıştır.)
Her kadın tanrıça
Koynundaki memesi
Ak süt hevesli
Bir yanın ıtır
Her kadın çiçek
Kokladığım teninde
Al gül ekili
Bir yanın çile
Her kadın ırgat
Avcunun orta yeri
Emek döşeli
Bir yanın haylaz
Her kadın çocuk
Rahmin ücra yerinde
Can bebek gizli
Can Ceylan
(Berfin Bahar dergisinde yayımlanmıştır.)

-Şair Baba’ya-
Memleketim derdin hep
Düşürmezdin dilinden
Geçmez oldu vapurlar
Artık Varna önünden
Sen kayın ormanında
Hasretini çekerken
Şimdi herkes habersiz
Kayıtsız memleketten
Üç yılda üç hapiste
Destan yazmış olan sen
Üç kuruş menfaate
Satanları bir görsen
Barış ve kardeşlikti
Amansız mücadelen
Savaş, kin, kalleşlikti
Seni hep düşündüren
Mahsur kaldın mahpusta
Şiir açtı yüreğin
Gurbet ellerde yandın
Öksüz kaldı dileğin
Japon balıkçısının
Derdi de sana düştü
Hainlik tezlerine
Akbabalar üşüştü
Irgatlık yapan Osman
Ayşe’sine kavuştu
Nazım Usta’ya düşen
Engebeli yokuştu
Hiç şakaya almadın
Ciddiyetle yaşadın
Yazık ki yüreğinin
İnfarktına takıldın
Ölü çocuklar arttı
Büyümediler halâ
Günbegün yara aldı
İnsanlık, barış, sevda
Onca zulüm gördün de
Yine aklın vatanda
Memlekette ölmedin
Gözün kaldı arkanda
Vasiyetin üzere
Gömsek Anadolu’ya
Gölgelik görevini
Versek ulu çınara
Boyun bükmez mi dersin
Ya da buruk bir sancı
Gülhane Parkı’ndaki
Mahzun ceviz ağacı
-Can CEYLAN-
("Kıyı" dergisinde yayımlanmıştır.)
Memleketim derdin hep
Düşürmezdin dilinden
Geçmez oldu vapurlar
Artık Varna önünden
Sen kayın ormanında
Hasretini çekerken
Şimdi herkes habersiz
Kayıtsız memleketten
Üç yılda üç hapiste
Destan yazmış olan sen
Üç kuruş menfaate
Satanları bir görsen
Barış ve kardeşlikti
Amansız mücadelen
Savaş, kin, kalleşlikti
Seni hep düşündüren
Mahsur kaldın mahpusta
Şiir açtı yüreğin
Gurbet ellerde yandın
Öksüz kaldı dileğin
Japon balıkçısının
Derdi de sana düştü
Hainlik tezlerine
Akbabalar üşüştü
Irgatlık yapan Osman
Ayşe’sine kavuştu
Nazım Usta’ya düşen
Engebeli yokuştu
Hiç şakaya almadın
Ciddiyetle yaşadın
Yazık ki yüreğinin
İnfarktına takıldın
Ölü çocuklar arttı
Büyümediler halâ
Günbegün yara aldı
İnsanlık, barış, sevda
Onca zulüm gördün de
Yine aklın vatanda
Memlekette ölmedin
Gözün kaldı arkanda
Vasiyetin üzere
Gömsek Anadolu’ya
Gölgelik görevini
Versek ulu çınara
Boyun bükmez mi dersin
Ya da buruk bir sancı
Gülhane Parkı’ndaki
Mahzun ceviz ağacı
-Can CEYLAN-
("Kıyı" dergisinde yayımlanmıştır.)

Esrik etekli kadınlar sokağında
En az onlar kadar
Huzmeleri anason lambaların
Rüküş bir sarmala soyunup
Parizyen bir kaçıklığa yırtılmaktan
Yorgun lümpen bacaklar
Yine salaş
Yine dünden maskara
Kirpiklerde kuru çapak tortusu
Fondöten siperli şemsiyelerin
Nikotin kınına abanırken
Soluk beniz küf sancılı çehreler
Ha bire racon dayatır
Esrik etekli kadınlar sokağının
Etobur kol ağası
Bıçkın ve kart zampara
Ritüel bir pişkinlik
Oldum olası
Ne aramaya mecal
Ne gizlenmeye muhtaç
Ebesi kör bir saklambaç
-Can Ceylan-
(Deliler Teknesi dergisinde yayınlanmıştır)
En az onlar kadar
Huzmeleri anason lambaların
Rüküş bir sarmala soyunup
Parizyen bir kaçıklığa yırtılmaktan
Yorgun lümpen bacaklar
Yine salaş
Yine dünden maskara
Kirpiklerde kuru çapak tortusu
Fondöten siperli şemsiyelerin
Nikotin kınına abanırken
Soluk beniz küf sancılı çehreler
Ha bire racon dayatır
Esrik etekli kadınlar sokağının
Etobur kol ağası
Bıçkın ve kart zampara
Ritüel bir pişkinlik
Oldum olası
Ne aramaya mecal
Ne gizlenmeye muhtaç
Ebesi kör bir saklambaç
-Can Ceylan-
(Deliler Teknesi dergisinde yayınlanmıştır)

Bu sayfada yayınlanan öykü ve şiirlerin tüm hakları yazarlarına aittir ve üye yazarlarımız tarafından TavsiyeEdiyorum.com Öykü ve Şiirler kütüphanesinde yayınlanmak üzere gönderilmiştir. Burada yer alan eserler yazarlarından önceden izin alınmaksınız başka platformlarda yayınlamaz, sadece kaynak gösterilerek ve yazar ismi zikredilerek KISA ALINTILAR yapılabilir. Aksine davranış Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırılık teşkil edecektir.
|