Uzman Üyelerimizin Öykü ve Şiirleri
|
Domates
Sivri biber
Patates
Patlıcan
Peynir
Yumurta,
Biraz margarin
Tuz bir tutam
Belki kara biber sonunda
İşte benim Menemenim !!!!!
Ya da melemen mi adını tam bilemediğim ????
Her sabah kahvaltısında buluşmayı umduğum
Beş çaylarımın vazgeçilmezi menemenim
Seni babamdan öğrendim
Tabağıma servis edildiğin vakit
Tarifsiz bir iştahla önce küp küp doğranmış patateslerini
Sonra patlıcanlarını yediğim
Sevemedim biberini yıllarca
Domateslerini dışladım tabağımdan
Sana katılan yumurtaya uyuz oldum diyebilirim
Yine de bibersiz, domatessiz, yumurtasız menemen yemedim
İçinde domates olmayan örüntüye menemen demedim
Seni olduğun gibi kabul ettim
Olduğun gibi sevdim
Bazı parçalarını reddetsem de sen onlarla vardın
Onlar yoksa sen olmazdın
Seni babamdan öğrendim
Babam gibi güzel menemen yapabilmeyi istedim
Onun kadar olmasa da gittikçe ustalaştım sende
Nasılsa geldi cesaret bir gün okuldan kızlarla girdik mutfağa
Belki onikimdeydim
Nasılda hazırladım malzemelerini iştiyakla
Tuhaf bakışlar altında
Eleştiri tufanında
Kimi “menemene patates katılmaz” diyordu
Hiçbiri duymamış patlıcan konduğunu
“Belki siz menemen nedir bilmiyorsunuzdur, belki menemen sizin evde başka bir şeyin adıdır” demiştim çocuk saflığıyla ve korku içinde ve şaşkın ve kaygılı performansından
Menemenim ürktüm senden
Peynir konmaz dediler
Soğanda ısrar ettiler
“Soğan olmaz”
“Soğan yemeğe konur” dedim
Savundum seni
Seni sevdiler menemenim
Kimi babam gibi yani ben gibi yapar olmuş menemenini
Sevindim
Başka bir zaman bir arkadaşım menemen yaptı evinde
İçinde patates yoktu
Patlıcan yoktu
Peynir yoktu
En sevdiklerimin yittiği senle yüzleştim
Direndim
Sevdiğim parçalarını aradım
Yoktu parçaların, hiç konmamıştı tavaya
Gülo girdi mutfağa bir gün
Yedi sekiz yıl önceydi
Sana soğan kattı
“Soğansız yap Gülo” dedim
“Sabret güzelim çok seveceksin Kalamış’ta böyle yaparlar menemeni” dedi
Dilim iyi dedi ama sen gel içime sor
Ne yapalım kaderde varsa eksilişler ve artışlar
Bu sefer direnmedim
Yedim
Ne yalan söyleyeyim sevdim
Tuğba Demiröz
Sivri biber
Patates
Patlıcan
Peynir
Yumurta,
Biraz margarin
Tuz bir tutam
Belki kara biber sonunda
İşte benim Menemenim !!!!!
Ya da melemen mi adını tam bilemediğim ????
Her sabah kahvaltısında buluşmayı umduğum
Beş çaylarımın vazgeçilmezi menemenim
Seni babamdan öğrendim
Tabağıma servis edildiğin vakit
Tarifsiz bir iştahla önce küp küp doğranmış patateslerini
Sonra patlıcanlarını yediğim
Sevemedim biberini yıllarca
Domateslerini dışladım tabağımdan
Sana katılan yumurtaya uyuz oldum diyebilirim
Yine de bibersiz, domatessiz, yumurtasız menemen yemedim
İçinde domates olmayan örüntüye menemen demedim
Seni olduğun gibi kabul ettim
Olduğun gibi sevdim
Bazı parçalarını reddetsem de sen onlarla vardın
Onlar yoksa sen olmazdın
Seni babamdan öğrendim
Babam gibi güzel menemen yapabilmeyi istedim
Onun kadar olmasa da gittikçe ustalaştım sende
Nasılsa geldi cesaret bir gün okuldan kızlarla girdik mutfağa
Belki onikimdeydim
Nasılda hazırladım malzemelerini iştiyakla
Tuhaf bakışlar altında
Eleştiri tufanında
Kimi “menemene patates katılmaz” diyordu
Hiçbiri duymamış patlıcan konduğunu
“Belki siz menemen nedir bilmiyorsunuzdur, belki menemen sizin evde başka bir şeyin adıdır” demiştim çocuk saflığıyla ve korku içinde ve şaşkın ve kaygılı performansından
Menemenim ürktüm senden
Peynir konmaz dediler
Soğanda ısrar ettiler
“Soğan olmaz”
“Soğan yemeğe konur” dedim
Savundum seni
Seni sevdiler menemenim
Kimi babam gibi yani ben gibi yapar olmuş menemenini
Sevindim
Başka bir zaman bir arkadaşım menemen yaptı evinde
İçinde patates yoktu
Patlıcan yoktu
Peynir yoktu
En sevdiklerimin yittiği senle yüzleştim
Direndim
Sevdiğim parçalarını aradım
Yoktu parçaların, hiç konmamıştı tavaya
Gülo girdi mutfağa bir gün
Yedi sekiz yıl önceydi
Sana soğan kattı
“Soğansız yap Gülo” dedim
“Sabret güzelim çok seveceksin Kalamış’ta böyle yaparlar menemeni” dedi
Dilim iyi dedi ama sen gel içime sor
Ne yapalım kaderde varsa eksilişler ve artışlar
Bu sefer direnmedim
Yedim
Ne yalan söyleyeyim sevdim
Tuğba Demiröz

VAHŞİ AT
"Bir gün bir çiftçiyle oğlu çiftlikte günlük işlerini yaparken bir at çıkagelmiş. Adam atın üstünde herhangi bir damga görememiş. At insanlardan fazla kaçmadığı için onun yarı vahşi bir at olduğunu ve ehlileştirilirken sahibinden kaçtığını düşünmüş. Atın üstüne binmiş. Oğlu da bir başka atla onu takip etmeye başlamış.
At çiftlik çıkışında bir yola sapmış ve bir müddet gitmiş. Sonra yandaki gölü görmüş ve su içmek için yoldan çıkmış. Su içmeyi bitirince çiftçi onu tekrar yoluna sokmuş.
Bir süre daha gittikten sonra bu sefer atın karnı acıkmış ve çimenlik bir yer görmüş. Yemek molası için yine yoldan çıkmış. Karnını doyurunca çiftçi onu tekrar yoluna geri sokmuş.
Bu şekilde at birkaç kez daha yoldan çıkmış. Her seferinde çiftçinin onu yola sokması kolaylaşıyormuş. Sonunda akşamüstü bir çiftliğe gelmişler. Çiftliğin sahibi yanlarına gelmiş ve şaşkınlıkla bağırmış. "Bu benim atım. İnanamıyorum. Peki beni nasıl buldunuz?" Atın üstündeki çiftçi aşağıdaki adama bakmış ve şöyle demiş. "Ben bulmadım. At kendisi buldu. Benim tek yaptığım onu yolunda tutmaktı."
"Bir gün bir çiftçiyle oğlu çiftlikte günlük işlerini yaparken bir at çıkagelmiş. Adam atın üstünde herhangi bir damga görememiş. At insanlardan fazla kaçmadığı için onun yarı vahşi bir at olduğunu ve ehlileştirilirken sahibinden kaçtığını düşünmüş. Atın üstüne binmiş. Oğlu da bir başka atla onu takip etmeye başlamış.
At çiftlik çıkışında bir yola sapmış ve bir müddet gitmiş. Sonra yandaki gölü görmüş ve su içmek için yoldan çıkmış. Su içmeyi bitirince çiftçi onu tekrar yoluna sokmuş.
Bir süre daha gittikten sonra bu sefer atın karnı acıkmış ve çimenlik bir yer görmüş. Yemek molası için yine yoldan çıkmış. Karnını doyurunca çiftçi onu tekrar yoluna geri sokmuş.
Bu şekilde at birkaç kez daha yoldan çıkmış. Her seferinde çiftçinin onu yola sokması kolaylaşıyormuş. Sonunda akşamüstü bir çiftliğe gelmişler. Çiftliğin sahibi yanlarına gelmiş ve şaşkınlıkla bağırmış. "Bu benim atım. İnanamıyorum. Peki beni nasıl buldunuz?" Atın üstündeki çiftçi aşağıdaki adama bakmış ve şöyle demiş. "Ben bulmadım. At kendisi buldu. Benim tek yaptığım onu yolunda tutmaktı."

hoşgeldin kızım eylül
bir haziran sıcağında ansızın çıkageldin.
halbuki biz seni temmuzda beklerken sıcacık geliverdin kucağımıza,
hayatımızın rengi,umudu,çiçeği oldun annen ve benim için,
doğduğunda gülüyordun gamzelerinle,şimdiki zaman gibi.
şimdi soruyorsun baba neden adım eylül diye;
annen ve benim için özel bir ay deyip geçiyoruz canım kızım;
tüm kirlenmişliklere rağmen aramızdasın eylülüm;
baba gelecek ne demek diyorsun körpecik beyninle cevapsız kalıyorum,yanıt veremiyorum sana;
ama yinede hoşgeldin bebeğim
umudum
yarınım
gururum,hayallerim,
güzel günler senin ve ülkemin olsun bahar gözlü kızım
bir haziran sıcağında ansızın çıkageldin.
halbuki biz seni temmuzda beklerken sıcacık geliverdin kucağımıza,
hayatımızın rengi,umudu,çiçeği oldun annen ve benim için,
doğduğunda gülüyordun gamzelerinle,şimdiki zaman gibi.
şimdi soruyorsun baba neden adım eylül diye;
annen ve benim için özel bir ay deyip geçiyoruz canım kızım;
tüm kirlenmişliklere rağmen aramızdasın eylülüm;
baba gelecek ne demek diyorsun körpecik beyninle cevapsız kalıyorum,yanıt veremiyorum sana;
ama yinede hoşgeldin bebeğim
umudum
yarınım
gururum,hayallerim,
güzel günler senin ve ülkemin olsun bahar gözlü kızım

İnsan dediğin, bir garip Adem
Adem dediğin yemekte
Adem bir garip oğlan
Karnını doyurmakta
Aciz bir adam Adem aczine kör
Açlıktan sınıfta kalmakta
Karneye rağmen kendini adam sanmakta
Adem dediğin özü unutmuş, gücü kendi sanmakta
Yanılgılarda Adem
Adem batakta
Garip oğlan işte bizim Adem, Ademe eğilmekte, boyun bükmekte
Doymak için Ademe güvenmekte
Kediyi nankör sanmakta
Bir buçuk yumrukluk midesini inekle yarıştırmakta
Tuhaflar ötesi Adem dediğin
Çeşit çeşit….
Renk renk….
Huy huy….
Tahripkardır kimi Adem bir tane erik için dalı indirir
Vahşidir kimi Adem doğumhane kapılarında düşük bekler
İğrençtir kimi Adem böceği çerez eder
Adem dediğin yediğinden belli
Kimi sıcak kimi soğuk yer
Kimi sulu kimi kuru sever
Kimi Adem vardır bolluk içinde yemek seçer
Şükürsüzdür
Kimi Adem elinde boş tabağı aranır
Kimi beleşçidir bedava ne bulursan ye modunda
Bazısı leşçidir mezar kazmada
Adem dediğin bir garip adam
Yemesinden anlarsın karakterini
Aynında diretir kimi
Annesi gibi pişirsin ister eşi
Kimi Adem vardır her gün farklı ister
Bulamazsa masa devirir, huzur kaçırır
Çabuk sıkılır bazı Ademler
Kimisi saatlerce kalır masada
Kimi şipşak hallediverir işini
Bazısı ağzında tutar yediğini
Bazısı löp diye yutar
Kimi iyice öğütür
Çiğner, un ufak eder yiyeceğini
Kimi az yer kimi çok
Kimi Adem kusar yediğini
Kimi lokma komaz ağzına
Adem dediğin yemesinden belli
Kiminin doymaktır niyeti
Kimi açlıkla terbiye eder kendini
Kimi ayrışamazdan yemekten saplanır kalır
Kimi Adem haz alır yerken
Kimi baharlarla tatlandırır yiyeceğini
Kiminin saatli kiminin vakitsizdir yemeği
Bazı Ademler ne bulursa yer
Diğerleri seçer yemeğini
Kimi önüne konanı yer
Kimi kendi yapmak ister
Bazı Ademler lüks restoranlarda boğaza karşı yer yemeğini
Kimileri pilav üstü kuru peşinde sokak tezgahlarında
Kimine bakarsın bir tabakta doyar
Kimisi tatlısız kalkmaz masadan
Kimi kibardır yerken
Kimi şaplatır ağzını
Adem dediğin bir garip insan
Acı yer kimi
Kiminin tatlıdır yemeği
Kimi lezzet katar yemeğe
Kimi rezil eder yiyeceği
Kimi doğal sever olduğu gibi
Bazısının garnitür arar gözleri
Ademler çeşnidir dünyada
Kimi aralarda atıştırır
Kiminin aklı dolapta kalır
Kimi abur cubur sever
Kimi çerezlerle idare eder
Neden yemek yer insan?
İhtiyaçtan mı?
Açlıktan mı?
Keyiften mi?
Yemiş olmak için mi?
Yeme fırsatı bulamayacağı için mi?
Okula gideceğinden mi?
İşten döndüğünden mi?
Akşam olduğu için mi?
İnsan dediğin bir garip Adem
Adem dediğin yemesinden belli
Tuğba Demiröz
Adem dediğin yemekte
Adem bir garip oğlan
Karnını doyurmakta
Aciz bir adam Adem aczine kör
Açlıktan sınıfta kalmakta
Karneye rağmen kendini adam sanmakta
Adem dediğin özü unutmuş, gücü kendi sanmakta
Yanılgılarda Adem
Adem batakta
Garip oğlan işte bizim Adem, Ademe eğilmekte, boyun bükmekte
Doymak için Ademe güvenmekte
Kediyi nankör sanmakta
Bir buçuk yumrukluk midesini inekle yarıştırmakta
Tuhaflar ötesi Adem dediğin
Çeşit çeşit….
Renk renk….
Huy huy….
Tahripkardır kimi Adem bir tane erik için dalı indirir
Vahşidir kimi Adem doğumhane kapılarında düşük bekler
İğrençtir kimi Adem böceği çerez eder
Adem dediğin yediğinden belli
Kimi sıcak kimi soğuk yer
Kimi sulu kimi kuru sever
Kimi Adem vardır bolluk içinde yemek seçer
Şükürsüzdür
Kimi Adem elinde boş tabağı aranır
Kimi beleşçidir bedava ne bulursan ye modunda
Bazısı leşçidir mezar kazmada
Adem dediğin bir garip adam
Yemesinden anlarsın karakterini
Aynında diretir kimi
Annesi gibi pişirsin ister eşi
Kimi Adem vardır her gün farklı ister
Bulamazsa masa devirir, huzur kaçırır
Çabuk sıkılır bazı Ademler
Kimisi saatlerce kalır masada
Kimi şipşak hallediverir işini
Bazısı ağzında tutar yediğini
Bazısı löp diye yutar
Kimi iyice öğütür
Çiğner, un ufak eder yiyeceğini
Kimi az yer kimi çok
Kimi Adem kusar yediğini
Kimi lokma komaz ağzına
Adem dediğin yemesinden belli
Kiminin doymaktır niyeti
Kimi açlıkla terbiye eder kendini
Kimi ayrışamazdan yemekten saplanır kalır
Kimi Adem haz alır yerken
Kimi baharlarla tatlandırır yiyeceğini
Kiminin saatli kiminin vakitsizdir yemeği
Bazı Ademler ne bulursa yer
Diğerleri seçer yemeğini
Kimi önüne konanı yer
Kimi kendi yapmak ister
Bazı Ademler lüks restoranlarda boğaza karşı yer yemeğini
Kimileri pilav üstü kuru peşinde sokak tezgahlarında
Kimine bakarsın bir tabakta doyar
Kimisi tatlısız kalkmaz masadan
Kimi kibardır yerken
Kimi şaplatır ağzını
Adem dediğin bir garip insan
Acı yer kimi
Kiminin tatlıdır yemeği
Kimi lezzet katar yemeğe
Kimi rezil eder yiyeceği
Kimi doğal sever olduğu gibi
Bazısının garnitür arar gözleri
Ademler çeşnidir dünyada
Kimi aralarda atıştırır
Kiminin aklı dolapta kalır
Kimi abur cubur sever
Kimi çerezlerle idare eder
Neden yemek yer insan?
İhtiyaçtan mı?
Açlıktan mı?
Keyiften mi?
Yemiş olmak için mi?
Yeme fırsatı bulamayacağı için mi?
Okula gideceğinden mi?
İşten döndüğünden mi?
Akşam olduğu için mi?
İnsan dediğin bir garip Adem
Adem dediğin yemesinden belli
Tuğba Demiröz

ELBET VARDIR BİR ÇIKAR YOL.
Hüseyin ÇETİNKAYA
Sevda olmuş yürekte kor.
Bu çileye katlanmak zor
Biraz düşün, kendini yor.
Elbet vardır bir çıkar yol.
Tüm kapılar kapansa da
Âlem karşında dursa da
Halk seni farklı ansa da
Elbet vardır bir çıkar yol.
Zor dedi yüce peygamber.
Çok ağladı masum nefer.
Cebrail: Mevla şöyle der;
Elbet vardır bir çıkar yol.
Gönül kirli ki neylesin?
Sığındık affına kesin.
Korkma, sen de yükselt sesin
Elbet vardır bir çıkar yol.
TARİH: 20.04.09
PAZARTESİ
SAAT:23.38
Hüseyin ÇETİNKAYA
Sevda olmuş yürekte kor.
Bu çileye katlanmak zor
Biraz düşün, kendini yor.
Elbet vardır bir çıkar yol.
Tüm kapılar kapansa da
Âlem karşında dursa da
Halk seni farklı ansa da
Elbet vardır bir çıkar yol.
Zor dedi yüce peygamber.
Çok ağladı masum nefer.
Cebrail: Mevla şöyle der;
Elbet vardır bir çıkar yol.
Gönül kirli ki neylesin?
Sığındık affına kesin.
Korkma, sen de yükselt sesin
Elbet vardır bir çıkar yol.
TARİH: 20.04.09
PAZARTESİ
SAAT:23.38

Nasıl başarıyorum bunu?
En uzağımdakine
En yakın olmayı…
Reddedişimin en kuvvetli tonunu
Bağrıma basmayı…
Ben dediğime
Yabancı olmayı…
Ve el dediğime
Akraba olmayı…
Aynalarda
Suretsiz kalıp
Şaşırmayı,
Karşı
Kutbumda
Aksimi bulmayı…
Çünkü,
Madde yok,
Sen yok,
Ben yok…
Hiçliğin tadını çıkarmak gerek…
Nalan Eyin
En uzağımdakine
En yakın olmayı…
Reddedişimin en kuvvetli tonunu
Bağrıma basmayı…
Ben dediğime
Yabancı olmayı…
Ve el dediğime
Akraba olmayı…
Aynalarda
Suretsiz kalıp
Şaşırmayı,
Karşı
Kutbumda
Aksimi bulmayı…
Çünkü,
Madde yok,
Sen yok,
Ben yok…
Hiçliğin tadını çıkarmak gerek…
Nalan Eyin

Önce yeni bir soyadı aldım
Kimliğime yeni bir isim kattım
Nüfus kağıdımdaki harfler artarken
Ruhumdan eksilmeye başladım
İlk önce gülmeyi bıraktım ,
Yerine gözyaşlarını koyarak…
Beklemeyi bıraktım
Nasılsa hiç gelmeyecek saadeti...
Satırları bıraktım,
Aralara serpiştirdim kaybımı…
Çocukluğumu bıraktım,
Hatıralar diyarında…
Tebessümlerimi bıraktım
Mutluluğun tabutuna…
Heyecanlarımı bıraktım,
Sonsuz sabırlara yer açabilmek için…
Şimdi seni bırakıyorum
Kendimi geri almanın karşılığında…
Çünkü ruhun ,
Bir ada ihtiyacı yok aslında…
Kimliğime yeni bir isim kattım
Nüfus kağıdımdaki harfler artarken
Ruhumdan eksilmeye başladım
İlk önce gülmeyi bıraktım ,
Yerine gözyaşlarını koyarak…
Beklemeyi bıraktım
Nasılsa hiç gelmeyecek saadeti...
Satırları bıraktım,
Aralara serpiştirdim kaybımı…
Çocukluğumu bıraktım,
Hatıralar diyarında…
Tebessümlerimi bıraktım
Mutluluğun tabutuna…
Heyecanlarımı bıraktım,
Sonsuz sabırlara yer açabilmek için…
Şimdi seni bırakıyorum
Kendimi geri almanın karşılığında…
Çünkü ruhun ,
Bir ada ihtiyacı yok aslında…

Saçmasapanlığın aleladeliğinde
İki büklümüm
İki nokta arasındaki
Hiçliğim ben
Tamamlanmamış bir doğrusallığın
Tek bilinmezliğiyim
Anlamını bulamamış
Devrik bir şiirin
Bitimsiz uyağıyım…
Varış noktası
Olmayan
Bir yarışın
En son etabıyım
Çıkmaz bir yolun sonunda
Alıcısı
Olmayan
Yalnız bir durağım…
Herkes ağlıyor
Dıştan ağlaması kolaydır
Ben şaşırıyorum
İçimden…
Sadece ağlıyorum
Kahkahanın ardındaki
Sırrım ben
Nalan Eyin
İki büklümüm
İki nokta arasındaki
Hiçliğim ben
Tamamlanmamış bir doğrusallığın
Tek bilinmezliğiyim
Anlamını bulamamış
Devrik bir şiirin
Bitimsiz uyağıyım…
Varış noktası
Olmayan
Bir yarışın
En son etabıyım
Çıkmaz bir yolun sonunda
Alıcısı
Olmayan
Yalnız bir durağım…
Herkes ağlıyor
Dıştan ağlaması kolaydır
Ben şaşırıyorum
İçimden…
Sadece ağlıyorum
Kahkahanın ardındaki
Sırrım ben
Nalan Eyin

Sen konuşurken seviştin mi hiç?
Bir kelimenin dolaştığını
bedeninde
hissettin mi hiç...
Bir gözyaşı damlasında
saklı ömrümün şifresi...
Sen hayatında
Sırsız insan
gördün mü hiç?
Beklemenin hazzını aldın mı hiç?
Gelmeyeceğini bile bile!..
Bir insanın gözünde
Kendini görmek isteyip de,
Kirpiğinden düştün mü hiç?..
Bir defterin sayfalarını
Çevirir gibi,
Oynattın mı hiç parmaklarını
Bir insanın ruhunda?..
O zaman ben oldum deme hiç!
Paramparça olacaksın ilk önce ...
Sevmekten parça parça...
Sevilmemekten parça parça...
Terk etmekten
Ve terk edilmekten
Alacaksın tüm hazları ...
Ancak o zaman
Tamam olacaksın bebeğim
Bir kelimenin dolaştığını
bedeninde
hissettin mi hiç...
Bir gözyaşı damlasında
saklı ömrümün şifresi...
Sen hayatında
Sırsız insan
gördün mü hiç?
Beklemenin hazzını aldın mı hiç?
Gelmeyeceğini bile bile!..
Bir insanın gözünde
Kendini görmek isteyip de,
Kirpiğinden düştün mü hiç?..
Bir defterin sayfalarını
Çevirir gibi,
Oynattın mı hiç parmaklarını
Bir insanın ruhunda?..
O zaman ben oldum deme hiç!
Paramparça olacaksın ilk önce ...
Sevmekten parça parça...
Sevilmemekten parça parça...
Terk etmekten
Ve terk edilmekten
Alacaksın tüm hazları ...
Ancak o zaman
Tamam olacaksın bebeğim

Sana gelene kadar çok uzun yollardan geçmek zorunda kaldım…Beklemekle hayat o zamanlar eş anlamlıydı benim için… Bitmeyecek kadar uzun süren günlerdi…Gecenin hiç gündüze dönmeyeceğine inandığım da oldu benim…Seni bir daha hiç göremeyeceğime de…Ah bilsen…Ne kadar uzun…ne kadar yorucu bir tarihten geliyorum ben…Sevmenin acıttığı, sevişmenin ruhsuz olduğu bir asırdan çıktım ben…
Sayısız afla yaşadım…Affederek ve içimden ağlayarak … Aldığım her nefeste biraz daha yok olduğumu bilerek…ve hatta bunu isteyerek…
Bir insandan kaç “hayat kırıklığı” çıkabilirdi sence! Kaç tane fay hattına birden kurmuştum ben ömrümü…Daha kaç sefer daha yenilmem gerekiyordu, güvenilirlik yönetmeliğini ihlal eden insanlara…Kaç sefer daha çıkabilecektim ömrümün enkazlarından? Her seferinde biraz daha eksilen, kanayan ve sessizce içinden ağlayan… o bendim işte…Hayır hiç kolay değil ... Akla kolay , ruha zordur unutmak…
Çok uzun bir yol katettiğimi biliyorsun…Senin yürümen gereken yolları da ben yürümüşüm…Öyle günler
gördüm ki, gündüzü geceden ayırt edemezdin…Seslerin söze dönüşemediği insanlar duydum…Herşeyin gürültüden ibaret olduğunu…Kasvetli ve karanlık bir tüneldeydim sanki…Sadece rüyalar vardı ışıklı…Uyumak, bir ödüldü benim için…Korudu beni karanlıktan…Seni kaybetmediğim tek yer rüyamdı…Beni dünyada daha fazla ne mutlu edebilirdi, sen söyle!..
Bir rüyada yaşamayı öğrendim , gözlerimi kapayarak açtım gönül gözümü…Yanıma koşa koşa gelecektin o zaman değil mi…Ah bilsen, uyanmamak için ne çok direndim… Bir yangını söndürmek kolay değildi…Ömrüme erkenden inmişti karanlık… Güneşi unuttum...Ve ilk vazgeçen sen oldun bu hikayede…Gerçekte değil hakikatte…Sen vazgeçtin ben de kendi hayatımdan çekip gittim…Kapıdan ceketini alıp çıkıp gider gibi, kendi hayatımdan çekilip gitmiştim. Senin kaçmak dediğin buysa!.. Hani, ellerim hep avuçlarının içinde kalacaktı ve bizim olacaktı saatler, günler, geceler…Hani en güzel cümleyi kuracaktık eksiltemediklerimizden...Olmadı...
Sayısız afla yaşadım…Affederek ve içimden ağlayarak … Aldığım her nefeste biraz daha yok olduğumu bilerek…ve hatta bunu isteyerek…
Bir insandan kaç “hayat kırıklığı” çıkabilirdi sence! Kaç tane fay hattına birden kurmuştum ben ömrümü…Daha kaç sefer daha yenilmem gerekiyordu, güvenilirlik yönetmeliğini ihlal eden insanlara…Kaç sefer daha çıkabilecektim ömrümün enkazlarından? Her seferinde biraz daha eksilen, kanayan ve sessizce içinden ağlayan… o bendim işte…Hayır hiç kolay değil ... Akla kolay , ruha zordur unutmak…
Çok uzun bir yol katettiğimi biliyorsun…Senin yürümen gereken yolları da ben yürümüşüm…Öyle günler
gördüm ki, gündüzü geceden ayırt edemezdin…Seslerin söze dönüşemediği insanlar duydum…Herşeyin gürültüden ibaret olduğunu…Kasvetli ve karanlık bir tüneldeydim sanki…Sadece rüyalar vardı ışıklı…Uyumak, bir ödüldü benim için…Korudu beni karanlıktan…Seni kaybetmediğim tek yer rüyamdı…Beni dünyada daha fazla ne mutlu edebilirdi, sen söyle!..
Bir rüyada yaşamayı öğrendim , gözlerimi kapayarak açtım gönül gözümü…Yanıma koşa koşa gelecektin o zaman değil mi…Ah bilsen, uyanmamak için ne çok direndim… Bir yangını söndürmek kolay değildi…Ömrüme erkenden inmişti karanlık… Güneşi unuttum...Ve ilk vazgeçen sen oldun bu hikayede…Gerçekte değil hakikatte…Sen vazgeçtin ben de kendi hayatımdan çekip gittim…Kapıdan ceketini alıp çıkıp gider gibi, kendi hayatımdan çekilip gitmiştim. Senin kaçmak dediğin buysa!.. Hani, ellerim hep avuçlarının içinde kalacaktı ve bizim olacaktı saatler, günler, geceler…Hani en güzel cümleyi kuracaktık eksiltemediklerimizden...Olmadı...

Soruşunda bir samimiyetsizlik var
İstesen de değişemezsin...
Sevgiyi kaldırabilir miyim?
Ah sevgili,
Sevmek bilek işi değil ki
Yürek işi bencileyin!
Ve asıl maharet
Seni sevmekte de değil,
Hoyratlığına rağmen
Sevebilmekte...
İstemesen de,
Dur desen de
Vazgeçmeyişin
Ara nağmelerinde...
İstesen de değişemezsin...
Sevgiyi kaldırabilir miyim?
Ah sevgili,
Sevmek bilek işi değil ki
Yürek işi bencileyin!
Ve asıl maharet
Seni sevmekte de değil,
Hoyratlığına rağmen
Sevebilmekte...
İstemesen de,
Dur desen de
Vazgeçmeyişin
Ara nağmelerinde...

Bir ömrü yaşamak yetmez bazen
Tarifsiz kalır
Günler ve geceler...
Yetim kalır
Gözümdeki yaş,
Yazmazsam eğer....
Nalan Eyin
Tarifsiz kalır
Günler ve geceler...
Yetim kalır
Gözümdeki yaş,
Yazmazsam eğer....
Nalan Eyin

Herşeyi Sana Yazdım
Yıllarca biriktirip
Söylemediklerimi...
Herşeyi Sana Yazdım
Tüm çılgınlıklarımı
Hatalarımı
ve sevaplarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Umutlarımı
ve heyecanlarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Bana yaşadığımı
hissettiren ne varsa...
Herşeyi Sana Yazdım
Ömrümü
Tüketen ne varsa...
Herşeyi Sana Yazdım
Güldüklerimi
Ve Ağladıklarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Bir kalbe sığabilecek
herşeyi...
Herşeyi Sana Yazdım
Beni bir tek
Sana yazdım...
Herşeyi Sana Yazdım
Ve sen ...
Okuma bilmiyordun
Sevgili...
Nalan Eyin
Yıllarca biriktirip
Söylemediklerimi...
Herşeyi Sana Yazdım
Tüm çılgınlıklarımı
Hatalarımı
ve sevaplarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Umutlarımı
ve heyecanlarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Bana yaşadığımı
hissettiren ne varsa...
Herşeyi Sana Yazdım
Ömrümü
Tüketen ne varsa...
Herşeyi Sana Yazdım
Güldüklerimi
Ve Ağladıklarımı...
Herşeyi Sana Yazdım
Bir kalbe sığabilecek
herşeyi...
Herşeyi Sana Yazdım
Beni bir tek
Sana yazdım...
Herşeyi Sana Yazdım
Ve sen ...
Okuma bilmiyordun
Sevgili...
Nalan Eyin

Not: Bu şiir www.xing.com sitesinde "Hayata Yön Verenler" Grubunda da tarafımca yayınlanmıştır. Şiir severlerin ilgisini çekebilecek bir grup...
Yasaksın bana
Sevdikçe
Kanatacaklar
Ruhumdaki yaraları...
Dİlim ikrarda ısrarlı
Yasak olan aşkını...
Reddedenler
tahliye oldu
gönül zindanından.
Aşka müebbet bile
Az bencileyin
Tutuklandım sanma
Dört duvar arasında
Vallahi Yalan!
Esas
sevgisizlik hapsetti
Beni bunca zaman!
Nalan Eyin
Yasaksın bana
Sevdikçe
Kanatacaklar
Ruhumdaki yaraları...
Dİlim ikrarda ısrarlı
Yasak olan aşkını...
Reddedenler
tahliye oldu
gönül zindanından.
Aşka müebbet bile
Az bencileyin
Tutuklandım sanma
Dört duvar arasında
Vallahi Yalan!
Esas
sevgisizlik hapsetti
Beni bunca zaman!
Nalan Eyin

GEMİLE KOYU
Araba ile başlayan yolculuğumuzda 5 kişiydik. Yağmur,şehirler,kasabalar,köyler ve gece…Geride bıraktığımız ise umutlar şehri İSTANBUL.Uzun yolculuğumuz boyunca dağlardaki kar bizi yalnız bırakmadı.1998 yılının son günündeydik.Güneye doğru güneş ışıkları bedenimizi ve gönlümüzü ısıtmaya başladı.
İlk durağımıza vardığımızda bir bekleyenimiz vardı.Yumuşak sesi, sevecenliği ve bilemediğimiz iç dünyası ile Çiğdem(çidoş).Alışverişimizi yaptıktan sonra onsuz yola koyulduk.Deniz, dağlar eşliğinde toprak yolda ilerledik.Son durağa geldiğimizde oksijen ciğerlerimize doldu. Yüklerimizle patikadan inmeye başladık.Karanlıkta gördüğümüz ışık ve tahta kapılar, bizi Turan abiye götürdü.El arabasındaki odun ateşi,doğanın konusu bütün yorgunluğumuzu almaya yetti.Sait’in taşıdığı odunlarla ateşimiz hiç sönmedi.
Arkadaşlarımız geldiğinde neşeyle soframıza oturduk.Sevdiklerimizden uzakta ama sevgi dolu yüreklerimizleydik.Yeni yıla girmeye az kalmıştı. Saat 24 olduğunda Bige ve ben, Çetin babanın yanına gittik.Dileklerin tutulmasıyla 1999 a girdik. Ay ise şahidimizdi.Gece, dalgaların sesine bizi sürükledi.Kumsalda ateşimizi yaktık. Çıplak ayaklarımız denizin suyunu hissetti, bedenimiz olumsuz duygularını suya ve kuma bıraktı; rahmetli Turgut’un söylemiş olduğu gibi. Konuşmalar,uykunun sessizce gözlerimize çöküşü ve uyku tulumlarına giriş.
Yeni yılın ilk günü; Suay be Bige’nin sevimli hediyeleri ile uyandık.Karanlıkta geldiğimiz yerde; sardunyalar,çam,kekik kokusu ve dost sıcaklığı vardı.
Balıkçı teknesi bizi bekliyordu. Sepetimiz, yiyeceklerimiz,çayımız ve paylaştıklarımızla motorun sesi bütünleşiyordu.Lacivert sularda hayallerimizi bırakıp,döndük.
Ateş başında diğer arkadaşlar ve köpekleri ile oturduk. Bizi bir araya getiren yamaç paraşütleri; onlara hayat veren Can ve Alimdi. Samimiyetleri, doğallıkları,yaşam sevinçleri ve enerjileri ile.
İkinci günümüzde,doğanın kucağında kahvaltımızı yaptık. Kulaklarımıza dağlardan akan suyun sesi geliyordu. Sanki bizi çağırıyordu. Paraşütle uçulmamıştı ama yürüryüşe başlanmıştı. Ömer ve Gülnihal ile. Kalp atışlarının hızlanışı,vücut ısısının yükselişi, ter kokusu,arkasından tatlı bir yorgunluk.
Son gecemizdi. Işınlandığımızı düşündüğümüz koyda ateşin başındaydık.Nurgül topladığı adaçayını yaptı. Batur ve Sevilay uçuş anıları anlattı.Suay ezgilerini söyledi. Zafer ve Kadir dost sıcaklığını sundu. Yiyeceklerimiz,Alimin kamp ocağında yaptığı tatlımız,sigara,puro kokusu ve şarabımızla…Dolunayda buz gibi deniz suyuna girdik. İki çılgın.
Gün ağarmaya başladı.Gitme vakti gelmişti.Gemile koyu-kabak köyünden uzaklaşırken; geride kalan kendini bulma yolunda yaşananlardı.
1999 FETHİYE-KABAK
Araba ile başlayan yolculuğumuzda 5 kişiydik. Yağmur,şehirler,kasabalar,köyler ve gece…Geride bıraktığımız ise umutlar şehri İSTANBUL.Uzun yolculuğumuz boyunca dağlardaki kar bizi yalnız bırakmadı.1998 yılının son günündeydik.Güneye doğru güneş ışıkları bedenimizi ve gönlümüzü ısıtmaya başladı.
İlk durağımıza vardığımızda bir bekleyenimiz vardı.Yumuşak sesi, sevecenliği ve bilemediğimiz iç dünyası ile Çiğdem(çidoş).Alışverişimizi yaptıktan sonra onsuz yola koyulduk.Deniz, dağlar eşliğinde toprak yolda ilerledik.Son durağa geldiğimizde oksijen ciğerlerimize doldu. Yüklerimizle patikadan inmeye başladık.Karanlıkta gördüğümüz ışık ve tahta kapılar, bizi Turan abiye götürdü.El arabasındaki odun ateşi,doğanın konusu bütün yorgunluğumuzu almaya yetti.Sait’in taşıdığı odunlarla ateşimiz hiç sönmedi.
Arkadaşlarımız geldiğinde neşeyle soframıza oturduk.Sevdiklerimizden uzakta ama sevgi dolu yüreklerimizleydik.Yeni yıla girmeye az kalmıştı. Saat 24 olduğunda Bige ve ben, Çetin babanın yanına gittik.Dileklerin tutulmasıyla 1999 a girdik. Ay ise şahidimizdi.Gece, dalgaların sesine bizi sürükledi.Kumsalda ateşimizi yaktık. Çıplak ayaklarımız denizin suyunu hissetti, bedenimiz olumsuz duygularını suya ve kuma bıraktı; rahmetli Turgut’un söylemiş olduğu gibi. Konuşmalar,uykunun sessizce gözlerimize çöküşü ve uyku tulumlarına giriş.
Yeni yılın ilk günü; Suay be Bige’nin sevimli hediyeleri ile uyandık.Karanlıkta geldiğimiz yerde; sardunyalar,çam,kekik kokusu ve dost sıcaklığı vardı.
Balıkçı teknesi bizi bekliyordu. Sepetimiz, yiyeceklerimiz,çayımız ve paylaştıklarımızla motorun sesi bütünleşiyordu.Lacivert sularda hayallerimizi bırakıp,döndük.
Ateş başında diğer arkadaşlar ve köpekleri ile oturduk. Bizi bir araya getiren yamaç paraşütleri; onlara hayat veren Can ve Alimdi. Samimiyetleri, doğallıkları,yaşam sevinçleri ve enerjileri ile.
İkinci günümüzde,doğanın kucağında kahvaltımızı yaptık. Kulaklarımıza dağlardan akan suyun sesi geliyordu. Sanki bizi çağırıyordu. Paraşütle uçulmamıştı ama yürüryüşe başlanmıştı. Ömer ve Gülnihal ile. Kalp atışlarının hızlanışı,vücut ısısının yükselişi, ter kokusu,arkasından tatlı bir yorgunluk.
Son gecemizdi. Işınlandığımızı düşündüğümüz koyda ateşin başındaydık.Nurgül topladığı adaçayını yaptı. Batur ve Sevilay uçuş anıları anlattı.Suay ezgilerini söyledi. Zafer ve Kadir dost sıcaklığını sundu. Yiyeceklerimiz,Alimin kamp ocağında yaptığı tatlımız,sigara,puro kokusu ve şarabımızla…Dolunayda buz gibi deniz suyuna girdik. İki çılgın.
Gün ağarmaya başladı.Gitme vakti gelmişti.Gemile koyu-kabak köyünden uzaklaşırken; geride kalan kendini bulma yolunda yaşananlardı.
1999 FETHİYE-KABAK

Beni hırçınlaştıran şey,
Bana olan sevgisizliğin mi,
Yoksa,
Önceden hoyratça
Harcadığın sevgiler mi;
İnan, bilmiyorum...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.
Bana olan sevgisizliğin mi,
Yoksa,
Önceden hoyratça
Harcadığın sevgiler mi;
İnan, bilmiyorum...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.

Bırak dağınık kalsın!
Boşuna benim çabam...
Sevmedin,
Sevmeyeceksin asla,
Koparttığın bileklikteki
Boncuklar kadar...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.
Boşuna benim çabam...
Sevmedin,
Sevmeyeceksin asla,
Koparttığın bileklikteki
Boncuklar kadar...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.

İçimdeki sevgiyi söndürünce
Eline ne geçecek
Bilmiyorum...
Dilim söylemeyi bıraksa
Ruhum senden
Vazgeçecek mi sanıyorsun?
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.
Eline ne geçecek
Bilmiyorum...
Dilim söylemeyi bıraksa
Ruhum senden
Vazgeçecek mi sanıyorsun?
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.

Maharet çok sevmekte değil
Hırçınlığına, kavgana
Şiddetine sabredebilmekte...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.
Hırçınlığına, kavgana
Şiddetine sabredebilmekte...
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.

Hayat!
Henüz tamamlamadım
Ben yürüyüşümü!
Daha yaşanacak zaman
Ve kat edilecek
Yollarım var benim!
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.
Henüz tamamlamadım
Ben yürüyüşümü!
Daha yaşanacak zaman
Ve kat edilecek
Yollarım var benim!
Bu şiir, 13.09.2007 tarihinde noter tarafından tasdik ettirilmiştir. Lütfen isim belirtmeden kullanmayınız.

Bu sayfada yayınlanan öykü ve şiirlerin tüm hakları yazarlarına aittir ve üye yazarlarımız tarafından TavsiyeEdiyorum.com Öykü ve Şiirler kütüphanesinde yayınlanmak üzere gönderilmiştir. Burada yer alan eserler yazarlarından önceden izin alınmaksınız başka platformlarda yayınlamaz, sadece kaynak gösterilerek ve yazar ismi zikredilerek KISA ALINTILAR yapılabilir. Aksine davranış Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırılık teşkil edecektir.
|