2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!


Uzm.Psk.Bahattin GÖKTAN'ın Öykü ve Şiirleri
Uzm.Psk.Bahattin GÖKTAN
  1. Evlilik Havuzu ÖYKÜ | Ekim 2012
  2. Kişiliğin Doğum Yolculuğu ÖYKÜ | Ekim 2012
  3. Güven Tuğlaları ÖYKÜ | Ekim 2012
  4. Sahilde Simit Sefası ÖYKÜ | Ekim 2012
  5. Serçe Kuşunu Elle Beslemek ÖYKÜ | Ekim 2012
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
 Yazarla İletişim  


Evlilik Havuzu
ÖYKÜ © | Yayın Ekim 2012
EVLİLİK & İLİŞKİ HAVUZU

Evlilik veya çift ilişkilerinde, uzun soluklu paylaşıma olanak veren, karşılıklı olarak birbirini destekleyen bir birlikteliğin oluşabilmesi, evlilik veya çift ilişkisinin yaşandığı alanın her iki tarafcada beslenmesiyle mümkündür. Bu süreci iki nehirin bir gölü beslemesine benzetebiliriz. Her iki nehirce beslenen bu göl sürekli olarak dolu ve berrak olacaktır. Bu gölü evlilik veya çift ilişkisinin varolduğu bir alan olarak düşündüğümüzde ilişkinin canlılığını koruyabilmesi için bu gölün yeterli dolulukta ve temizlikte olması gerekir.Çiftlerden her birini temsil eden nehirlerden biri sürekli gölü doldururken, diğer nehir ilişkinin canlılığı için sorumluluk olarak değerlendirilecek gölü beslemezse besleyen nehrin gücü ve motivasyonu bu durumu bir yere kadar sürdürebilir. Sonrasında göl kurumaya bir anlamda ilişkideki sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Sorunların ortaya çıkış biçimi öfke, pasif öfke (somurtma,küsme vb) davranışlar olarak belirir. Diğer bir sorun alanıda, ilişkide duyarlılığın, paylaşımın kaybolması, yaşanması olası cinsel uyum sorunlarının beraberinde getireceği yalnızlık duygusuda ilişkisel çatışmayı artıracaktır. Evlilik& çift ilişkisinin ana yaşam kaynağı bu gölün oluşturulaması nedeniyle oluşan sorunları klinik ortamdaki gözlemlerine baktığımızda, eşler arasında sürekli çatışmaların yaşandığı ve bu çatışmalar karşısında çiftlerin bir rakip ilişkisi oluşturduklarını görüyoruz. Çiftlerin birbirlerine karşı toleransını ve duyarlılığınıda azaltan bu durum karşısında empatik bakış ve özeleştride bulunma oluşamamakta bu durum, ilişkide her iki kişiyide kendini haklı olarak görme ve rekabetin olduğu bir ilişki yaşamaya götürmektedir. Sonuç olarak, her rekabette olduğu gibi ortak yaşam alanları doğal olarak paylaşılamamaktadır.

Sonuç olarak baktığımızda; bir ilişkide her iki tarafta sevgileri, eşine karşı duyarlılığı, paylaşımcı yaklaşımı, eşinin kişiliğini olduğu gibi kabul etme düşüncesi ve sağlıklı yaşanan bir cinsellik ile bu evlilik gölünü besleyebilir. Aksi gölün kurumasına ve ilişki can çekişir hale gelir.


Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
 
     1 Beğeni    
Şiir-Öykü Listesi
Kişiliğin Doğum Yolculuğu
ÖYKÜ © | Yayın Ekim 2012
Kişiliğin Doğum Yolculuğu

İnsan yaşamında iki doğum süreci yaşıyor. Birincisi annemizden doğduğumuz fiziksel doğum süreci. Tüm işleyişi, doğa kurallarınca belirlenmiş ve hiç birimizin farklı yaşamadığı bir yaşam süreci. İkincisi ise bize ait tüm özelliklerimizin ve diğerlerinden farklılığımızı oluşturan, davranışlarımızın düşüncelerimizin ve duygularımızın bir anlamda kişiliğimizin doğumu. Bu doğum her birey için kendine has olmakta ve ortalama 18--20 yıl kadar sürmektedir. Bu doğum sürecinin önemli ara dönemleri ve bir çok etkileyeni olmaktadır. Ara dönemlerden birincisi, 0-2 yaş olan ve kişiliğin temellerinin atıldığı dönem, ikincisini ise kişiliğimizin yaşama sunuluş aşamasını oluşturduğumuz 11-16 yaş arası olan ergenlik dönemidir. Bu dönemlerin etkileyicilerinin başında özellikle 0-2 yaş arasında anne veya bakım veren kişi gelir. Onun bebek ile kurduğu ilişkinin niteliği, insanın kişilik omurgasının nasıl şekilleneceğinde belirleyici olacaktır. Kişilik omurgasını bir spekturuma benzetirsek bir uçta; kişinin kendini tanıyan, istek ve hedeflerinin farkında, zorluk ve problemlerini kavramış, kendi kaynaklarını ve çevresindeki kaynakları yönetebilen ve bu süreçte gerekli olan ilişkileri geliştirebilen, duygularını yönetebilmeyi becerisine katmış bir kişilik; diğer uçta ise, ayrışma ve bireyleşmesini tamamlayamamış, kendi olmaktan ziyade diğerlerinin kendinden beklediklerine odaklanmış, ilişkilerinde kendiyle ve diğerleriyle tutarlılık sergilemekte zorlanan, zorlukları ve problemleri karşısında bocalayan, gerçeklik algılamasında netleşemeyen bir kişilik bulunur. İnsan kişiliği büyük oranda bu spekturum içinde bir yerlerde konumlanır.

Bu durumu etkileyen ikinci gelişim dönemi ergenlik dönemidir. Yaşam sanki ikinci bir fırsat vermiş gibidir. 0-2 yaş dönemindeki gibi kişiliğimiz adına önemli bir değişim ve gelişim dönemini yaşarız ergenlikte. Beynimizin fizyolojik yapısı başta olmak üzere, tüm vücudumuzda yetişkinliği nasıl yaşayacaksak onun şeklini alacağımız değişimler yaşanır. Buna paralel olarak da duygu, düşünce ve davranış dünyamız farklılaşmaya başlar ve kurduğumuz ilişkiler yeni yapılar kazanır. Otoriteyle çatışma, duygu savrulmaları, düşüncelerde ani değişiklikler ve iç çatışmaaların olduğu bu dönem, bir anlamda annemizden ayrılıp sonucunda, yetişkin biri olarak yaşamı karşılayacağımız bir dönemdir. Uçma egzersizleri yapan bir kuş veya bir fidanın rüzgarlara direnç göstererek ağaç olma yolculuğu gibidir. Kişiliğimizin bu ikinci doğum döneminde, destekleyici, anlayan ve dinleyen, sabırlı, kurallardan ziyade değerleri kazandırmaya çalışan bir anne baba ilişkimiz, doğumun sağlıklı olmasına olanak verir. Aksi ise yetişkin olmasına rağmen duygu ve düşünceleri yönetmekte zorlanan, ilişkilerinde tutarsız, derinlemesine ilişkiler kuramayan, kendi içinde çatışmalı bir yapı bir kişilik olarak dünyaya gelir. Kişinin bu noktada yaşadığı sorunları çözmesi, daha uzun, zor ve profesyonel destek gerektirse de mümkündür.



Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
 
     Beğenin    
Şiir-Öykü Listesi
Güven Tuğlaları
ÖYKÜ © | Yayın Ekim 2012
Güven Tuğlaları

İnsaoğlu doğduğunda iki temel korku ile doğar bunlardan biri yükseklik korkusu, diğeri ise yüksek ses korkusudur. Bu iki temel korkuyla doğan çocuk diğer tüm korku ve kaygılarını sonradan nesnelerle (başta anne baba olmak üzere diğer insanlar) kurduğu ilişki ile öğrenecektir. Bu korkulardan önemli bir kısmı onun yaşam içinde kendini korumasına olanak sağlarken, diğer önemli bir kısmıda onun gelişmesine kendini özgüvenli tutarlı ve duygu bütünlüğü içinde yaşamasına engeller oluşturabilecektir. Bu süreci kişinin etrafına örülen tuğlalar ile açıklamak mümkündür. İnsan doğduğunda dört bir tarafında korkularına dair hemen hemen hiçbir engel yoktur. Bir anlamda hiçbir tuğla örülmemiştir. Dört bir yanını alabildiğine görebilmektedir. Zaman geçtikçe başta anneyle kurulan ilk ilişki ile bu tuğlalar örülmeye başlar. Bu tuğlaların ihtiyacımız olan güven duygusunu oluşturanlarıyla, hayatımız boyunca kaygı yaratanlarını Annemiz veya diğer babım verenler beliler. Annenin ses tonundaki kararlılık, mimiklerine yansıyan ihtiyatlı ve ilgili tutum bebeğin merak duygusunun sınırlarını oluşturmasına olanak verirken dolayısıylada özgüvenli kişiliğimizin temellerini oluştururken , aynı koşullardaki dehşet ve korku dolu ses tonu, mimiklerdeki paniklemiş tutum bebeğin psikolojik gelişimi ve özgüvenli kişiliğin temellerini engeller. Bu tutum, onun etrafına güven amaçlı değil, kaygıya korkuya dayalı izalasyon amaçlı tuğlaların örülmesinin ilk temellerini atacaktır. Özellikle yaşamın ilk yıllarındaki bu izalasyon sonucunu doğuran tuğlalar ile etrafı örülmeye başlayan bebeğin yetişkinliğinde dört bir tarafı yüksek tuğlalarla ile kaplı bir hapishanede kendini hissetmemesi olanaksızdır. Ruh sağlığına yönelik problemlerin oluştuğu hal tam bu haldir. Kişinin kendi iç çatışmalarının sıkışmışlığı içinde kendini ve çevresini algılaması gerçeklikten zamanla uzaklaşmaya başlar, sonucunda, duygu düşünce ve davramış dünyası ile psikofizyolojisinde sorunlar yaşamasına neden olur.Terapi sürecide bu tuğlaları en üstten başlayarak kaldırmak ve onun çevresini iç çatışaları ekseninde değil, gerçeklik zemninde algılamasını sağlamaktır.


Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
 
     Beğenin    
Şiir-Öykü Listesi
Sahilde Simit Sefası
ÖYKÜ © | Yayın Ekim 2012
Sahilde Simit Sefası
Yaşamın içindeki anlar yavaş çekimde incelendiğinde, tercihlerimizin ve kendimiz için yaptıklarımızın, kişiliğimizin çerçevesini oluşturan, duygu, düşünce ve davranış biçimlerine nasıl yön verdiğini görebiliriz. Yaşamın akışı içinde kendimizle ve başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde ne kadar, kendi içinde tutarlığı olan bir yapımız varsa, o kadar ruh sağlığını koruyabilen ve yaşamdan keyif alan bir kişiyizdir. Bu sürecin önemli aşamalarından biri, ruh sağlığı terminolojisinde, ‘’Kendilik Aktivasyonu’’ olarak adlandırılan, kişinin kendisi için tutarlılıkla yaptığı tercihler ve kendisi için yarattığı haz alanlarıdır.
Bu duruma yönelik yaşamın içinden gerçek bir kesit;
Bir sabah eşimle beraber sahilde yürüyüş yaptım. Yürüyüş sonrası fiziksel sağlığım için iyi şeyler yapmanın huzuru içinde kendimi çok iyi hissettim ve bir anlamda ruh sağlığıma da iyi bir yatırım yaptığımı düşündüm. İçimden bu durumu pekiştirmek ve kendime güzel bir ödül vermek geçiyordu. Aklıma, sahilde, simit ve peynirin buluşmasını bir sıcak çay ile süslemek, bunun damak tadımda yaratacağı haz ile yaşam sevincimi coşturmanın çok iyi bir tercih olacağı geldi. Bu hayaller ile hazırlığımı yapıp sahile gittim ve açık havada hasır tabureye oturup, orta sıcaklıktaki simitim ile peynirimi yemeye, çayımı yudumlamaya başlamışken, telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj kızımdan geliyordu: Mesajda yazan; ‘’Baba Çok Önemli, Evde Odamda Siyah Bir Dosya Var. Onu Bana Okula Getirirmisin ? ‘’Mesajı okuduğumda saatime baktım, bana yüklediği görevi yaparsam, muhteşem kahvaltı sonrası gideceğim toplantıya yetişemeyebilirdim. Ayrıca bu toplantıyı kızımda biliyordu. Dosyayı kızıma götürmem için tek yol, hayalini kurduğum o muhteşem kahvaltıyı bırakmaktı. Bir karar vermem gerekiyordu. Kısa bir süre düşündükten sonra, kararımı simitim, peynirim çayım, açık havam ve hasır sandalyeden yana kullandım. Eğer aksini yapmış olsaydım, hem bu keyiften mahrum kalacağım, hem kızıma dosyayı getirdiğimde öfkeyle onun beni meşkul etmesinin çatışmasını yaşayacağım, sonrasında gideceğim toplantıya yetişemeyeceğim ve sayamayacağım diğer olumsuzluklar hepsi üzerime çullanacaklardı. Ben ‘’Kendilik Aktivasyonumu’’ seçtim. Kendim için yaptığım bu tercihten dolayı içsel bir huzur doldum. Yaşamın tümünde yapması zor olsa da, önemli dönemeçlerinde kendinizi beslemenin hazzını tatmanız dileğiyle…

Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
 
     Beğenin    
Şiir-Öykü Listesi
Serçe Kuşunu Elle Beslemek
ÖYKÜ © | Yayın Ekim 2012
• SERÇE KUŞUNU ELLE BESLEMEK

Bir gün İstanbul’un azda olsa kalmış olan güzelim parklarından birinde oturmuş simit yerken, birkaç serçenin bana yaklaştığını yediğim simitten dökülen susamları yediklerini fark ettim. Susamlar 15-30 cm arasındaki bir mesafeye dökülüyor ve serçeler ürkekçe de olsa gelip onları alıp kaçıyorlardı. Alışmışlar diye düşündüm çünkü ben diğer insanlardan farklı olarak serçelere güven verecek biri olduğumu düşünmüyordum. Bütün bu keyif verici olup biteni seyrederken bir serçenin bana daha da yaklaştığını, aramızdaki mesafenin 10 cm kadar kaldığını fark ettim ve elimdeki küçük bir simit parçasını çok sakin ve dikkatlice ona doğru uzattım. Çok ama çok dikkat ediyor, o güven mesafesini korumak için tüm dikkatimi serçeye ve elimin ucundaki simit parçasına odaklıyordum. Bir müddet sonra serçe geldi elimden simit parçasını aldı ve hızla uzaklaşıp gitti. Şaşırmıştım, yaşayan bir serçeye ilk kez bu kadar yaklaşıyordum, bir serçeye en son bu kadar yaklaştığımda; çocukken sapanla avladığım serçeyi hatırladım ve şu anda yaşadıklarıma biraz vicdan azabı biraz da; ‘’çocukluktu ne yapayım’’ dediğim işe yarar bir savunmayla baktım. Bizim serçeye gelince 2 dakika sonra tekrar gelmişti ve daha cesur bir biçimde bana yaklaşıyordu, ben yine dikkatli ve nazik bir biçimde ona elimdeki simit parçasını uzattım o yine aldı ve uçtu. Sonrasında birkaç arkadaşını daha alıp gelmişti ve daha cesur ve kararlı bir biçimde bana verdikleri görevi yerine getirmem için, gidiyor ve geliyorlardı. Bir anda serçeleri eliyle besleyen bir hale dönüşmüş, onlarla kuruduğum güven ilişkisinin mutluluğunu yaşıyordum. Onlar ne yaşıyor diye düşünürken, parkta keyifle oynayan oğlum hışımla yanıma geldi ve ‘’baba beni sallarmısın ?’’ diye masum isteğini iletti. Serçeler hışımla gelen oğlumdan öyle ürkmüşlerdi ki, pııırrr diye uçtular ve gittiler. Serçelerin uçup gitmesine ben yol açmamıştım yaşamın doğal akışı (oğlumun benden onu sallamamı istemesi) buna neden olmuştu. Bu durum karşısında üzülsem de, dövünmemem gerekiyordu.


Bahattin GÖKTAN
Uzman Psikolog
 
     Beğenin    
Şiir-Öykü Listesi

Yazan Uzman
Bahattin GÖKTAN Fotoğraf
Uzm.Psk.Bahattin GÖKTAN
İstanbul
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı

Bu sayfada yayınlanan öykü ve şiirlerin tüm hakları yazarına (Uzm.Psk.Bahattin GÖKTAN) aittir ve Uzm.Psk.Bahattin GÖKTAN tarafından TavsiyeEdiyorum.com Öykü ve Şiirler kütüphanesinde yayınlanmak üzere gönderilmiştir. Burada yer alan eserler yazarından önceden izin alınmaksınız başka platformlarda yayınlamaz, sadece kaynak gösterilerek ve yazar ismi zikredilerek KISA ALINTILAR yapılabilir. Aksine davranış Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırılık teşkil edecektir.

18:12
Top