2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Maneviyatımızı Kaybettik, Hükümsüzdür!
YAZI #1141 © Yazan Psk.Hatice ZENGEL | Yayın Mayıs 2011
Günümüz insanı, her şeye, her yere yetişme, ölmeden önce yaşayabildiği kadar güzel şey yaşama telaşından çoğu zaman maneviyatı boşlamaktadır. Sonra da evi, arabası, lüks eşyaları ve kıyafetleri arasında hala neden mutsuz olduğunu bulamamaktadır. Oysa ki, insanın en azından sıkıldığında, bunaldığında, kendini çaresiz, tükenmiş hissettiğinde sığınacak kendinden büyük bir yere ihtiyacı vardır, ne olduğu hiç farketmez, Allah, daha fazla Tanrı inancı, hatta taptığı put bile olsa, onu en azından rahatlatacak, yalnız olmadığını hissettirecektir.

Ahlak, tüm dinlerin olmazsa olmazıdır, ama günümüz insanının ahlakı çoğu zaman sözde kalmakta, kul hakkı yemek, dedikodu yapmak, yalan söylemek, söz verip tutmamak artık o kadar sıradan ki, yapmayan azınlık ve tuhaf konumuna düşmektedir. Daha da kötüsü, bile isteye insanlara maddi ya da manevi zarar verme, bundan da keyif almadır ki, sadece lisans diplomam değil, alamadığım ve alamayacağım profesör ünvanım olsaydı da, bu davranışları anlamama yetmeyecekti!

Dedikodu, eksik insanın işidir, aşağılık kompleksinin dışa yansımasıdır ''Onca fazla kilosuna aldırmadan giydiği şu kıyafete bak!'' diyen insan, aslında topuklu ayakkabı giymeyi zorunluluk olarak gördüğü kendi boyunu unutmaya, zayıf ve otomatik olarak da güzel olduğunu vurgulamaya çalışmaktadır. Kendiyle ve hayatla barışık insanın dedikodudan daha önemli işleri vardır, zamanını o tür şeylerle öldürmez. ''Peki, ama yapsın ne olacak ki!'' deyip de geçemiyoruz. Çok sık karşılaştığım, özellikle de depresyona girmiş insan yakınması ''Komşu ya da arkadaşıma söylesem, iki gün sonra tüm mahalleden duyarım, annemin şekeri var, anlatamıyorum, ablamın kalbi var, ama artık patlamak üzereyim, size güvenebilirim, değil mi?'' şeklindedir. Çoğu zaman sorun öyle ilaçlara sığınmayı gerektirecek kadar büyük olmamakta, birkaç küçük değişiklikle hayat gayet güzel hale gelebilmekte, ama anlatacak insan nerede? O yüzden bazan şakayla karışık ifade ettiğim ''Noktasız, hiç virgül kullanmadan, bana araya girecek tek saniye bırakmadan konuşan'' ve ikide bir ''Kaç dakikam kaldı?'' diye özellikle ilk seansta sorup duran her şeyi içine atıp patlama noktasına gelmiş insanlarla dolu toplum haline geldik.

Yalan, yazık ki, anne-babası tarafından cami avlusuna bırakılmış çocuk gibidir, kimse yalan söylediğini kabul etmez. İnsan neden yalan söyler peki? Korktuğu, saklaması gereken şeyler olduğu, karşısındakini bir şekilde kandırması gerektiğini düşündüğü, hatta bazan iyi niyetle, karşıdakini kırmamak için, kendini olduğundan üstün göstermeye çalışmak için, liste uzar gider, sebep çok! Mesela suçunu üstlenen suçlu çok azdır, o yüzden mahkemeleri delil toplamak ve süreci uzatmak zorunda bırakırlar ki, suçunu sonuna kadar inkar edip, delil yetersizliğinden beraat eden de çoktur. İyi de, bu kadar uçta olmayan durumlarda sürekli yalan söyleyen ve bunu inkar eden insanlar? O şekilde elde ettikleri şeylerle avunup dururlar herhalde.

Yalanın bir üst basamağı ikiyüzlülük, her nabza göre şerbet vermek de olsa olsa, insanın kendini kandırmasıdır, herkese şirin görünmeye çalışıken, aslında içten içe kendiyle gurur duymakta, çıkarlarını korumakta ve toplum tarafından makbul insan olduğunu düşünmektedir, foyası meydana çıkana kadar! O zaman da kimse yüzüne bakmayacaktır ama!

Kul hakkı yemek, bir insanı her ne şekilde olursa olsun üzmek, tüm dinlerde yasaktır ama, çoğu zaman bunu yapan insan ne yaptığını sorgulamaz bile, öyle davranması gerekmiştir, kendi çıkarları için! Kendi adıma, kimsenin hakkının kimseye kalmadığını, er ya da geç o hakkın ödeneceğini düşünüyorum ama, sanırım dünyanın sadece bu taraftan ibaret olduğunu sanan insanlara bunu anlatmak çok zor.

Gencecik insanların surat asmaktan en önce kaşlarının arası kırışmakta, sanki tüm dünyaya küsmüş gibi durmaktadırlar, belki de gerçekten küstürler! Güler yüzün bile sadaka sayıldığı bir dine mensup çoğunluğun olduğu memlekette, insanlar gülmeyi mi unuttu yoksa? Hayat, hiç kimse için kolay değil aslında, en zeki, en güzel, en zengin, en başarılı insanların da, evlerinde uğraştıkları, dışarı yansıtmadıkları sorunları mutlaka var, ama çoğu insan kendini mutsuz, dünyanın geri kalanını çok mutlu sanmak yanılgısına saplanıp kalıyor.

Derdim, kimsenin ahlak anlayışını sorgulamak falan değil, herkes kendine göre en doğru olduğunu düşündüğü yoldan yürür, en iyi yaşam tarzı kendisininkidir. Ama insanın özgürlüğünün başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bittiğini unutursak, kaos da kaçınılmazdır. Sonra da gördüğümüz her iki insandan biri antidepresanlara sığınmakta, ama gene de mutlu olamamaktadır.

İlaç, hayatla ilgili sorunlarınızı çözemez, sadece üstünü örter, ilacı bıraktığınız yerde, soruna da kaldığınız yerden devam edersiniz ya da ilacı bırakmaz, almaya devam edersiniz. Sadece dertleşilecek ve deşarj olunmasını sağlayacak bir sırdaş dost, hayatta güzel şeylerin de olduğunu düşünüp şükredebilmek, her altı insandan birinin aç yaşadığı dünyada aslında karın doyurmak da şükredecek şeydir. Ha, o insanların rızkını düşünmeden çöpe atanlara diyecek sözüm yok, ''Yiyin, için, ama israf etmeyin!'' emrini unuttuğumuz dinimiz, ''Komşusu açken, tok yatan bizden değildir!'' de demiş ama, artık geçtim manevi değerlerin emrettiği zekat ve sadakayı, vergi kaçırmak matah bir şey, övünme vesilesi olmuş, vergi kaçıranlar da vatanseverliği kimselere vermeyen insanlar aynı zamanda. Kaçırdıkları vergileri sanırım öte tarafa götürecekler, anlayamıyorum da, o ''Para benim param kardeşim, ben ne zorluklarla kazandım, biliyor musun? Hem memursun, verdiğim vergiyle maaş alıyorsun!'' efelenmelerini! ''Şey, rica etsem, azıcık zam yapar mısınız, geçinemiyorum da!'' dememek için kendimi zor tutuyorum, matrahsız vergi tabelası astığını bildiğim, aslında fakir fukaranın ekmeğinden bile alınan vergilerle memleketin imkanlarından faydalandığını unutan insanlara, dayak yiyebilirim ama, zam almak yerine!

Sanırım, dünyayı sadece bu taraftan ibaret saymayan, ama hiç ölmeyeceğini sanan insanlar haline geldik toplum olarak. Evet, insan her dakika ölümü düşünerek yaşayamaz, ama her dakika Allah'ı düşünerek, her yaptığı şeyden, aldığı her nefesten, attığı her adımdan, harcadığı zamandan ve paradan hesaba çekileceğini hatırlamak ve kul hakkı yememek, yalan söylememek, dedikodu yapmamak çok mu zor! Aileden ve çevreden öyle eğitim almadıysa oldukça zor aslında.

Kimse ölümü kendine ve sevdiklerine yakıştıramaz, az önce ölmüş birini defnetmekten de gelse! Ama kimsenin elinde de ''Ömür garanti belgesi'' yoktur ki, ''Şu kadar zaman sonra öleceksin!'' diyen.

Aslında bu yazıyı bana yazdıran, anneleri öldüğü için topluca intihar eden kardeşlerin ardından söylenen ''Tarikat ya da cemaat mensubu muydular?'' sorusudur. Ülkemize daha scientoloji gibi sözde tarikatlar gelmediği, en azından yaygınlaşmadığı için, ''Keşke olsalardı, en azıdan annelerini Cennet'te göreceklerine, Hakktan gelip Hakka gittiğine ve dayanmaları gerektiğine inanırlardı'' diyorum. Kesinlikle inançlarını sorgulayamam, Allah'tan gayrı kimse de yapamaz ama, din öcü değildir, insanı insan yapar sadece! Dini gerçekten bilen ve yaşayan insandan kimseye, kendine, hiçbir canlıya zarar gelmez! Din adı altında insanları aldatanları da Allah'a havale ediyorum, ne de olsa onun adını kullanıp bizi kandırıyorlar!
     8 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Hatice ZENGEL Fotoğraf
Psk.Hatice ZENGEL
Adana (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi36 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Hatice ZENGEL'in Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Maneviyatımızı Kaybettik, Hükümsüzdür!' başlığıyla benzeşen toplam 1 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:27
Top