2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Hastalıklarımızın Nedeni Düşüncelerimiz mi?
YAZI #1612 © Yazan Psk.Aslı ŞİMŞEK | Yayın Ocak 2013
HASTALIKLARIMIZIN NEDENİ DÜŞÜNCELERİMİZ Mİ?

Psikolojik sağlığımız ile fiziksel sağlığımız arasında sıkı bir bağ olduğunu günümüzde birçok araştırma göstermektedir. Bu ilişkiyi kendimiz bile basit bir denemeyle anlayabiliriz. Bugüne kadar geçirdiğiniz hastalıkların bir listesini çıkarıp, bunların zihinsel nedenlerine bakmanızı öneririm. Bunlar size kendiniz hakkında çok şey gösterecektir.

Eski çağlardan beri ruh-beden bütünlüğünü savunan Hipokrat, Eflatun, Aristo, İbn-i Sina gibi hekimler ve filozoflar olmuştur. İnsanoğlunun duygular ve heyecanlarla bedensel tepkiler oluşturabildiği eskiden beri bilinir. Utançtan yüz kızarması, korkudan donuna kaçırma, öfkeden tepenin atması, üzüntüden iştahtan kesilme, kuruntudan uykunun kaçması. En az geçtiğimiz yüzyıldan beri bazı fiziksel bozuklukların ruhsal yöntemlerle (mesela siğillerin) hipnotik telkinle iyileştiği bilinmektedir.

Beynimizde günde 70 bin düşünce geçer. Kafamızda en çok neyi düşünürsek, hayatımızda onu çoğaltırız. Kişisel gündem yönetimini öğrenmeliyiz. Beynimiz “garbage in, garbage out” ilkesine göre çalışır. Yani “beynimize çöp girerse, beynimizden çöp çıkar.” Beynimizi neyle beslediğimiz önemlidir. Beynimizi sağlıklı düşüncelerle beslersek, sağlıklı bir ruha sahip oluruz.


Küçücük bebekliğimizi düşünelim. Bebekken saf neşe ve sevgiydik. Ne kadar önemli biri olduğumuzu biliyor, kendimizi evrenin merkezi gibi görüyorduk. Arzu ettiğimiz şeyi isteyecek ve tüm duygularımızı ifade edecek kadar yürekliydik. Kendimizi tamamen seviyorduk, dışkımızı bile seviyorduk. Bedenimiz üzerindeki her parçayı severdik. Kusursuz olduğumuzu bilirdik. Ve varlığımızın gerçeği de budur. Geriye kalan her şey sonradan öğrenilmiş saçmalıklardır…



Eğer çocukken bize dünyanın tehlikeli bir yer olduğu öğretilmişse, o zaman işittiğimiz ve inanca uyan her şeyi doğru olarak kabul ederiz. “Yabancılara güvenme,” “Geceleri tırnak kesme uğursuzluktur.” “Merdiven altından geçme”, “erkeklere güven olmaz”… öte yandan, eğer bize hayatımızın ilk yılarında dünyanın güvenli ve keyifli bir yer olduğu öğretilmişse, o zaman çok farklı şeylere inanırız: “Sevgi her yerdedir,” “para bana kolayca akar”… Hayat deneyimleri inançlarımızı ayna gibi yansıtırlar.

Davranışlarımızın nedeni düşüncelerimizdir. Duygularımızın nedeni de düşüncelerimizdir. Önce düşünürüz, duygu ve davranış sonra gelir. Şu anda ne düşünüyorsunuz? Eğer düşünceler hayatımızı ve deneyimlerimizi biçimlendiriyorsa, şu anda zihninizden geçen düşüncenin gerçekleşmesini ister miydiniz? Eğer bu bir endişe, öfke, kırgınlık ya da intikam düşüncesiyse size nasıl geri döneceğini sanıyorsunuz? Mutlu bir hayat istiyorsak, o zaman neşeli, keyifli şeyler düşünmeliyiz. Zihinsel ve sözlü olarak yaydığımız her şey bize geri dönecektir.

Hastalıklarımız bunaltı-stres-kaygı-anxiety ile başlar. Kaygıya karşı özel savunma düzenekleri geliştirerek başa çıkmaya çalışırız. Ancak bu savunma düzenekleri her zaman sağlıklı kurulamayabilir. Bazen hissettiğimiz stres o kadar fazladır ki beden bu stresi fiziksel belirtilere dönüştürerek psikolojik rahatlama sağlar. Kişi bedensel rahatsızlığı nedeniyle doktor doktor gezer, tetkikler yaptırır ancak ağrı olmasına rağmen bir türlü fizyolojik bir temel bulunamaz. Kişinin rahatsızlığı devam etmektedir. Hastada tekrarlayan, yaygın bedensel ağrı ve yakınmalar mevcuttur ve bu ağrılar bedensel bir hastalıkla ilgili değildir. Gerçekte hastalarda kişisel ve toplumsal sıkıntıların beden dili ile ifade edilmesi söz konusudur.

Anksiyete karşısında kişi tedirginlik hisseder, sanki kötü bir şey olacakmış gibi, bir endişe duygusu, gerginlik yaşar. Ağır derecelerinde kişinin benliği ruhsal acı altında ezilir ve en güçlü fiziksel ağrının bile bu denli rahatsız edici olmadığı hasta tarafından söylenir. Hasta bu sıkıntının giderilmesi için her şeye razı olduğunu belirtir. Örneğin kâbus gördüğümüzde ve uyandığımızda yoğun korku nedeniyle yüreğimizin göğüs kafesinden fırlarcasına çarptığını hissederiz. İşte bunaltı bireyin gündüz, uyanık iken yaşadığı daha uzun süren ve kaynağı kişi tarafından açıklanamayan böyle bir durumdur.

Böyle hastaların genel görünümde huzursuzluk, endişeli yüz, gergin duruş, hareketlerinde gerginlik, çabuk irkilme, çabuk kızma, sabırsızlık ve yerinde duramama gözlenir. Aşırı ve yorucu olan sıkıntı nedeniyle hastanın dikkati çabuk dağılabilir ve bu nedenle geçici unutkanlıklar olabilir. Bununla beraber bilişsel yetilerinde temelde bir bozukluk yoktur.



Yoğun kaygı, stres, öfke gibi durumlarda fizyolojik olarak kan basıncı yükselir, kalp atış hızı artar, çarpıntı, kaslarda gerginlik, kılların dikleşmesi, göz bebeklerinde genişleme, ağız kuruması, yüzde solukluk veya kızarma, terleme, sık sık işeme, sık dışkılama, öğürme ve bazen kusmalar, boğazda düğümlenme, soluk almada güçlük, ayaklarda-ellerde soğukluk ve karıncalanmalar gibi fiziksel değişiklikler gözlenir. Bütün bu belirtiler organizmanın ivedi tehlike karşısında kaç ya da dövüşe hazırlanma biçiminde ortaya çıkan ve tehlike karşısında organizmanın otonom sinir dizgesinin aşırı etkinliğe geçmesi ile ilgili belirtilerdir.

Öfke duygusu noradrenalin artımına ve böylelikle sürekli kan basıncının yükselmesine, karbonhidrat metabolizması artmakta, kalp hızlanmakta ve sindirim sistemi zayıflamaktadır. Duygular ve heyecanlar özgül dışa vurma yollarıdır. Ağlama, gülme, yüz kızarması, iç çekme… Bunlar sadece duygu değil aynı zamanda fizyolojik rahatlamayı amaçlayan “boşalma” tepkileridir. Örneğin ağlama kayıp duygusu ile ilgili acı duygularının boşalmasında yardımcı olur.




Bir başka örnek de beslenme ile ilgilidir. Yaşamın ilk günlerinden başlayarak yedirilme, beslenme ile çocukta güven, rahatlama, değer verildiğini, sevildiğini anlama duyguları arasında yakın bağ oluşturmaktadır. Kimi yetişkin kişilerde psikolojik olarak bağımlı olma, bakılma, beslenme verilme beklentileri, fizyolojik beslenme beklentisinin uyarılması ve böylece mide suyunun aşırı salgılanması ve zamanla başka etkenlerle birlikte mide ülseri oluşumuna neden olabilmektedir.

Bu rahatsızlıklar, kaygı, stres, duygusal çatışma gibi ruhsal etkenlerden kaynaklanan fiziksel rahatsızlıklardır. Genel kişilik yapısıyla da ilişkili olan bu tür rahatsızlıklarda genellikle mide-bağırsak, solunum-boşaltım sistemleri gibi vücudun belli bir sistemi etkilenir. Kişiliğin yapısı ve yaşam koşullarıyla semptomların niteliği arasında da belli bir ilişki söz konusudur. Örneğin aşırı kaygılı kişilerde solunumla ilgili rahatsızlıklar, aşırı stres altında çalışanlarda yüksek tansiyon ve mide rahatsızlıkları gözlenir.



Hastalıkların oluş nedenleri incelendiğinde karşımıza multi-faktoriyel bir tablo çıkar.
Kalıtımsal etkenler, yapısal etkenler, travmalar, fiziksel hastalıklar, beslenme sorunları, zararlı madde kullanımı, bağışıklık sistemini zayıflatan etkenler, psikodinamik koşullanma, öğrenme yoluyla etki yapan psikososyal etkenler, toplumsal ve ekonomik etkenler (inanç, gelenekler…). Davranışlarla organlar arasında bir etki-tepki bağı vardır. Her bedensel rahatsızlıkta psikolojik etkenler vardır ve hastalığın gidişini etkiler. Her ne kadar ilaç ve benzeri maddelerle iyileştirme sağlanmaya çalışılsa da psikolojik durumun hastalığın gidişini nasıl etkilediğini doktorlar iyi bilir. Hastalıklarımızı kendi düşünce kalıplarımızla yaratırız. Her sonun başlangıcında bir düşünce kalıbı vardır. Bu nedenle, bir hastalığı ortadan kaldırabilmek için önce onu yaratan zihinsel nedeni çözüp halletmemiz gerekir. Bütün bir sağlık için beden, zihin ve ruhu dengelememiz gerekir. Bedenimize iyi bakmalıyız. Kendimiz ve hayat hakkında olumlu bir zihinsel tutuma sahip olmalıyız. Ve ruhsal yapımızın da güçlü olması gerekir.

Son yıllarda ortaya çıkan hâkim anlayışa göre, bedensel-fiziksel tedavi esas, psikojenik tedavi ikincil olmalıdır. Bedensel tedavinin bir şekilde hafife alınarak geciktirilmesi ve ruhsal tedavinin öne alınması sıklıkla istenmeyen durumlara yol açmaktadır. Ayrıca bu hastalıklarda genetik bir eksiklik ya da yatkınlık söz konusu olabilir; ruhsal etkiler belki tetikleyicidir. Görülüyor ki ruh ve beden sağlığı birbirinden ayrı düşünülemeyen bir bütündür. Birindeki rahatsızlık diğerini de etkilediğinden, sağlık bütüncül (holistik) bir yaklaşımla korunmalıdır.

Hedefimiz mutlu, sağlıklı yaşamlar sürmek, kendimizle birlikte olmaktan zevk almak, kendimizi kabullenip, sevmektir. Kendinizi bütünüyle sevip kabullenirseniz, hayatta size uyum, sağlık, refah ve mutlulukla akar.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Aslı ŞİMŞEK'in Makaleleri
► Olumsuz Otomatik Düşüncelerimiz Psk.Dnş.Evrim Alkış DEMİREL
► Depresyon Nedeni ve Çözüm Yolları. Psk.İbrahim ERDOĞAN
► Kekemelik: Tanımı, Nedeni ve Çözüm Önerileri Psk.Doğan Demirkan ÖZDEMİR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Hastalıklarımızın Nedeni Düşüncelerimiz mi?' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:29
Top