Nasıl dilimizde yumuşak ve serti, asi ve uyumluyu, güzel ve çirkini, barışçıl ve savaşkanı birbirinden ayırıyorsak kadınlık ve erkekliği de benzer bir şekilde ayırıyoruz. Kadın bedenine tüm kadınsılığı erkek bedenine tüm erkeksiliği atfediyoruz. Oysa nasıl yumuşağın içinde sert, sertin içinde yumuşak varsa, barışçılın içinde savaşkan savaşkanın içinde barışçıl varsa, kadının içinde erkeksilik, erkeğin içinde kadınsılık var. İyi ki de var! Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlandığı bu hafta içimizdeki kadını, insandaki kadınsı özellikleri onurlandırma zamanının geldiğinden ve kadın erkek buna nereden, nasıl başlayacağımızdan söz etmek istiyorum.
Dünya Kadınlar Günü

Peki neden 8 Mart’ta kutlanıyor Kadınlar Günü? Tarihi 1857 yılında New York’ta bir tekstil fabrikasında çalışma koşullarını iyileştirmek için grev yapan kadınlara dayanıyor. 8 Mart günü polis saldırısına uğruyorlar ve 120 kadın çıkan yangından kaçamayarak can veriyorlar.

Ben Dünya Kadınlar Günü yerine Dünya Kadınsı Özelliklerin Günü demeyi tercih ederdim. Dünya tarihi kadına dair olanın uğradığı şiddetle şekillendi ve şekillenmeye de devam ediyor. Şiddet şiddet doğurduğu için çoğumuzun kadınsılığı yaralı. Oysa dünyayı iyileştiren güç kadınlığa ait olan; samimiyete, güvene ve sezgilere dayalı varolma ve ilişki kurma hali.

Kadınsı özelliklerimizi, içimizdeki kadını onurlandırarak yaralarımızı sarmak için kendimize şu cümleleri söyleyebiliriz:

Mükemmel olmayan yönlerim beni özel yapıyor, yeterince iyiyim.
İç güzelliğimin ortaya çıkmasına izin veriyorum.
Kadınsı özelliklerimi cesurca ortaya koyuyorum.
Kırılganlığımı paylaştığım gerçek ilişkiler ağı içinde besleniyorum.
İstek ve arzularım için cesurca harekete geçiyorum.
İçsel çatışmalarıma barış içinde yaklaşıyorum.
İçimdeki kadınsılıkla erkeksiliği barıştırabildikçe karşı cinsle uyum içinde işbirliği yapabilir oluyorum.
Kadın erkek hepimizi içimizdeki kadını / kadınsılığı onurlandırmaya davet ediyorum. Dünyamızın Kadınlar Günü kutlu olsun.