Sanmakla Bilmek Arasında ki Fark
SANMAKLA BİLMEK ARASINDA Kİ FARK
Büyük uğraşlar ve psikolojik çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bir bulgu olarak insan asla bir diğerine benzemez.
İnsan anlamı yorumlama da olduğu gibi anlamlandırmada da birbirinden farklı linklerle çalışır.
Felsefe ve psikoloji uzun yıllar bunu açılamaya ve hatta yorumlamaya çalışmış olsa da ortaya çıkan sonuç beynimizde ki karar verme mekanizmasının aynı biyolojik yolaklara sahip olmasına rağmen aynı durum karşısında farklı tepkiler verildiğidir.
Her insan korku gibi temel bir olgu karşısında bile aynı tepkiyi vermez.
Kimi savaşır, kimi kaçar, kimi de donup kalabilir.
Peki insanları en temel kaygıları ile yüzleştiğimizde kendi varoluşlarını korumak halinde bile birbirlerinden farklı tepkiler vermeye iten nedir?
Hayata ve kendilerine yükledikleri anlam bu alanda büyük rol oynar. Yaşamın amacı nedir, en temel ihtiyaçlar ve üst ihtiyaçlarla başa çıkabilme kabiliyeti nedir, burada ki yollar nasıl inşa edilmiştir. Bunlar da başarılı olan insan öz güvenine yükleme yapmış bir bireydir ve yeni olaylarla başa çıkma kabiliyeti her zaman daha yüksektir.
Çocukluktan itibaren sorunları çözebilen daha doğrusu ketlenmeyip, fiziksel ve ruhsal gelişimine mani olunmayan ve kapasitesi doğuştan bir anomali getirmeyen her çocuk akış içinde yolunu bulur ve kapasitesini performansa dönüştürebilir.
Aksi durumda çocuk akışın üzerinden kayıp gitmek yerine belli durak noktalar da çatışma yaşar ve bu çatışma ile baş edebilmek için belli miktarda serpilmek ve olgunlaşmak için kullandığı enerjiyi çatışmaları ile baş etmek ve dengeyi bulmak için kullanır.
Kritik yaş dönemlerinde bu durum çocukta zorlanmaya, hayatı öğrenmek için harcaması gereken enerjinin bu zorluklarla baş edebilmek adına harcanmasına ve öz güven eksikliğine sebep olabileceği gibi bazı zorlukların tesadüfen ortadan kalkması ile ''Ben hallettim'' zannederek, düşünce zincirinde ki bozulmalara bile sebep olabilir.
İleri yaşlar da totem tutmak, o an hallettim zannedilenin tesadüfi yapılan davranışla eşleştirilmesi olan bir şartlı refleks gibi kodlanabilir.
İnsan yavrusu kendi dünyasında baş edemediği ve anlamlandıramadığı gelişmeleri kontrol edebilmek amacı ile daha kolay üstesinden gelebileceği kontrol mekanizmaları geliştirebilir.
Obsesif Kompulsif durumlar buna örnek gösterilebilir ve kişiyi aslında bir anlamda dış dünya ile baş edememe ve psikoza girme durumundan korur.
Burada önemli olan bireyin olayları çocuklukta ki baş edebilme mekanizmalarına göre nasıl linklediğidir.
Bu linkler beyinde nöronal ağlar oluşturur ve bu ağ sistemleri hayatla nasıl baş edebileceğimizle ilgili bize bilgi vermek üzere bir anlamda duygu, davranış ve düşünce depolarımızı oluşturur.
Beyin benzeri bir olay ile karşılaştığında kendi içinde bir tarama yapar ve o durumla nasıl baş ettiğini ya da ebeveynlerinden ve çevreden nasıl baş edildiğini gözlediğini bulur ve uygular.
Diğerlerinin şaşırdıkları olayların kökenin de bu yerleşik öğrenmeler yatar.
Örn; Babası annesini döven ve çocukluğun da bundan büyük üzüntü duyan bir erkek çocuğunun eşine şiddet uygulaması bu yerleşik şemalarla açıklanabilir.
Bizler tüm yaşamımız boyunca özgür olduğumuzu sanan programlanmış robotlar gibiyiz aslında
Bakış açımız, duygulanımlarımız, akıl yürütme biçimimiz, davranışlarımız hepsi eski ve biz farkına varmadıkça da eskimeyen bir kurgusallığın yansıması gibi.
Farkına varmak fark yaratmanın tek yoludur.
www.esra-erdogan.com
Büyük uğraşlar ve psikolojik çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bir bulgu olarak insan asla bir diğerine benzemez.
İnsan anlamı yorumlama da olduğu gibi anlamlandırmada da birbirinden farklı linklerle çalışır.
Felsefe ve psikoloji uzun yıllar bunu açılamaya ve hatta yorumlamaya çalışmış olsa da ortaya çıkan sonuç beynimizde ki karar verme mekanizmasının aynı biyolojik yolaklara sahip olmasına rağmen aynı durum karşısında farklı tepkiler verildiğidir.
Her insan korku gibi temel bir olgu karşısında bile aynı tepkiyi vermez.
Kimi savaşır, kimi kaçar, kimi de donup kalabilir.
Peki insanları en temel kaygıları ile yüzleştiğimizde kendi varoluşlarını korumak halinde bile birbirlerinden farklı tepkiler vermeye iten nedir?
Hayata ve kendilerine yükledikleri anlam bu alanda büyük rol oynar. Yaşamın amacı nedir, en temel ihtiyaçlar ve üst ihtiyaçlarla başa çıkabilme kabiliyeti nedir, burada ki yollar nasıl inşa edilmiştir. Bunlar da başarılı olan insan öz güvenine yükleme yapmış bir bireydir ve yeni olaylarla başa çıkma kabiliyeti her zaman daha yüksektir.
Çocukluktan itibaren sorunları çözebilen daha doğrusu ketlenmeyip, fiziksel ve ruhsal gelişimine mani olunmayan ve kapasitesi doğuştan bir anomali getirmeyen her çocuk akış içinde yolunu bulur ve kapasitesini performansa dönüştürebilir.
Aksi durumda çocuk akışın üzerinden kayıp gitmek yerine belli durak noktalar da çatışma yaşar ve bu çatışma ile baş edebilmek için belli miktarda serpilmek ve olgunlaşmak için kullandığı enerjiyi çatışmaları ile baş etmek ve dengeyi bulmak için kullanır.
Kritik yaş dönemlerinde bu durum çocukta zorlanmaya, hayatı öğrenmek için harcaması gereken enerjinin bu zorluklarla baş edebilmek adına harcanmasına ve öz güven eksikliğine sebep olabileceği gibi bazı zorlukların tesadüfen ortadan kalkması ile ''Ben hallettim'' zannederek, düşünce zincirinde ki bozulmalara bile sebep olabilir.
İleri yaşlar da totem tutmak, o an hallettim zannedilenin tesadüfi yapılan davranışla eşleştirilmesi olan bir şartlı refleks gibi kodlanabilir.
İnsan yavrusu kendi dünyasında baş edemediği ve anlamlandıramadığı gelişmeleri kontrol edebilmek amacı ile daha kolay üstesinden gelebileceği kontrol mekanizmaları geliştirebilir.
Obsesif Kompulsif durumlar buna örnek gösterilebilir ve kişiyi aslında bir anlamda dış dünya ile baş edememe ve psikoza girme durumundan korur.
Burada önemli olan bireyin olayları çocuklukta ki baş edebilme mekanizmalarına göre nasıl linklediğidir.
Bu linkler beyinde nöronal ağlar oluşturur ve bu ağ sistemleri hayatla nasıl baş edebileceğimizle ilgili bize bilgi vermek üzere bir anlamda duygu, davranış ve düşünce depolarımızı oluşturur.
Beyin benzeri bir olay ile karşılaştığında kendi içinde bir tarama yapar ve o durumla nasıl baş ettiğini ya da ebeveynlerinden ve çevreden nasıl baş edildiğini gözlediğini bulur ve uygular.
Diğerlerinin şaşırdıkları olayların kökenin de bu yerleşik öğrenmeler yatar.
Örn; Babası annesini döven ve çocukluğun da bundan büyük üzüntü duyan bir erkek çocuğunun eşine şiddet uygulaması bu yerleşik şemalarla açıklanabilir.
Bizler tüm yaşamımız boyunca özgür olduğumuzu sanan programlanmış robotlar gibiyiz aslında
Bakış açımız, duygulanımlarımız, akıl yürütme biçimimiz, davranışlarımız hepsi eski ve biz farkına varmadıkça da eskimeyen bir kurgusallığın yansıması gibi.
Farkına varmak fark yaratmanın tek yoludur.
www.esra-erdogan.com
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.