2007'den Bugüne 92,297 Tavsiye, 28,217 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Disleksiye de Anne Bakar
YAZI #3634 © Yazan Psk.Dnş.Mehmet POLATOĞLU | Yayın Haziran 2017
Yerimden bir kalkabilsem, ah hele bir kalkabilsem! Pencereyi aralayıp bahara dokunacağım. Islak yağmurun peşinden ayağa kalkan toprak kokusunu, gülümserken beyaz dişleri gözüken bahara sökün etmiş çiçeklerin kokusuna karıştıracağım ve içime çekeceğim. İçime öyle bir çekeceğim ki, taa on beşli yaşıma kadar gitsin. On beş yaş demişken, bir kendi içime dalayım istedim. Ayaklarıma yapışmış işler, madem pencereye kadar gitmeme izin vermiyor, o zaman bende içime dalar giderim…
Yine geç kaldım. Ben kendi içime dalma niyetimi daha zihin ekranına sürmeden, odanın içine çoktan dalmışlardı. ‘Kapı, kapıyı çalmadınız, kapıyı örtmediniz’ mi desem; ‘Hoş geldiniz, buyurunuz’ mu desem karar vermeme gerek kalmadı. Çoktan koltuğa oturulmuş, mendil çıkarılmış ve sözler makineli ateşine başlamıştı…
“Şikâyet edeceğim, ne demek o çocuğu sınıfımda istemiyorum. Sen kimsin ya? Benim çocuğum insan değil mi? Babanın okulumu, kimi sen okula almıyorsun? Hocam böyle bir şey var mı ya? Şikâyet edeceğim, süründüreceğim”…
“Ah bir nefes alsa! Bir söz yağmuru dursa da, bende ne olup bittiğini anlayabilsem!” Eşref saatine denk gelmiş olmalı ki, birden oda sessizliğe büründü. Gözlere bir iki mendil darbesi, bir iki derin nefes alış verişler derken bana da konuşma fırsatı doğdu. “Hoş geldiniz hanımefendi, galiba canınızı sıkan bir şeyler var, size nasıl yardımcı olabilirim?” cinsinden bir şeyler yuvarladım.
“Hocam biz bu okula yeni geldik. Daha bir hafta olmadı. Çocuğumun öğretmeni bugün gelmem için haber gönderdi. Geldim, konuştuk. Çocuğumu sınıfında istemediğini söylüyor. Neymiş efendim sınıfın seviyesinin altındaymış, hatta özel alt sınıfa giderse daha iyi olurmuş…”
Meğerki çocuk önceki okluda da öğretmeni tarafından ihmal edilen çocukmuş. Hatta uluorta aşağılanıyor, aylaklıkla, yaramazlıkla suçlanıyormuş. Anlaşılan yağmur mevsimindeydiler ve her gittikleri yerde yağmura tutuluyorlardı… Madem saman alevi söndü ve yerini küle bıraktı o zaman bize de külleri karıştırmak düşer.
Anneler için çocuk defterini açmak, çenelerdeki tüm bağları çözmekten daha fazlasıdır. Ben sordum, o söyledi. Çocuğu üstün zekâ tanısı konulmuş bir çocuktu. Anaokulunda hiçbir sorun yaşamamışlardı. Hatta öğretmenleri onun sanatsal faaliyetlerdeki yaratıcılığından övgüyle bahsediyorlardı. Ne olduysa ilkokula başladığında olmuştu. Öğretmeniyle bir türlü yıldızları barışmamıştı. Öğretmen çocuğun derse dikkatini vermediğinden, oyunlarda bile kurallara uymadığından, uyumsuz ve saldırgan davranışlar sergilediğinden, derste öğretilen hiçbir şeyi öğrenmek istemediğinden ve daha birçok şeyden şikâyetçiydi.
Anne şok olmuştu. Çocuğuna üstün zekâ tanısı konmuştu ve onun iyi bir mimar veya mühendis olacağı nerdeyse kesindi. Ama şimdi öğretmeni onun okuyamayacağından, okulda ilerleyemeyeceğinden bahsediyordu. Hatta sınıf tekrar etmesini bile önermişti. Anne hiçbir şeyden anlamayan, çocuğa karşı sevgisiz ve anlayışsız –belki de takıntılı- olan öğretmenden kurtarmak için okul değiştirme seçeneğini işaretlemişlerdi. Gel gör ki, bu okulda da daha ilk haftadan yanlış bir öğretmene denk düştüklerini görüyorlardı…
Işığı görmüştüm. Uygulanan zekâ testinin skorlarına dair bir belge olup olmadığını sordum. Diğer ebeveynler gibi o da bu altın yaldızlı belgeyi hep yanında taşıyordu. Belgeyi aldım. Şöyle sağına soluna baktım. Altın gününden veya beş çaylarından izler aradım. Bu belge var ya kim bilir kaç sohbetin konusu olmuştu. Testin sözel skoru ile performans skoru arasındaki fark dikkatimi çekti. Yirmi puan farklılık vardı. –Disleksiden şüphelenmek için on beş puan yeterlidir.- Alt testlerde de bazı bölümlerde belirgin düşüşler vardı. Genel bilgi, yargılama, şifre ve parça birleştirme düşük skorda öndeydiler... Elbette ‘Bu skorların velinin elinde ne işi var?’ diyebilirdim. Lakin şimdiki mesele o değildi. Ortada başını kuma gömmüş deveden daha görünür bir disleksi işaretleri vardı. Kolları sıvayıp hemen öğrencinin çocukluk hikâyesine el attım. ‘Nasıl bir çocuktu?’ diyebilirdim, devrilen bal yağ tenekelerinin görüntüsü zihnime doldu. Hemen boğaz temizleme numarasıyla kovaladım. Damardan soruları verdim ve özenle seçilmiş cevapları kaydettim.
Annenin verdiği cevaplara göre öğrencimiz; “Erken yürümüştü ama konuşması gecikmişti. Yerinde duramayan, hayat dolu, kıpır kıpır bir çocuktu. Hayal gücü çok iyiydi, denizin üzerinde top oynamak gibi ilginç hayalleri vardı. Ön, arka, sağ, sol gibi kavramları karıştırabiliyordu. Zaman zaman öfke nöbetleri geçiriyor, içine kapanıyordu. Bu durum okula başlamasıyla daha fazla görünür olmuştu. Severek geldiği okula, artık gelmek istemiyordu. Ebetteki bazı harfleri ve sayıları karıştırıyordu(b, d, p, g, 6, 9). Yazısı da çok iyi sayılmazdı. Doğru düzgün bir öğretmene denk gelselerdi, bu böyle olmazdı. Öğrendiklerini hemen unutuyordu. Biraz da dağınıktı, eşyalarını ortalığa savuruyordu.”
Çocuğunun disleksi belirtileri gösterdiğini ve bunun netleştirilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Nörolojik muayenesinin yapılması, çocuk psikiyatrisinin görmesinde yarar vardı. Telaşlanmasına gerek yoktu. Bu bir hastalık değildi ve ilaç kullanmaları gerekmeyecekti. Okulda kullanılandan farklı öğretme stratejilerinden faydalanılarak öğrenme çalışması desteklenebilirdi. Burada öğretmenden daha fazla ebeveyne sorumluluk düşüyordu…
Dayanamadı, bilmem kaçıncı disleksi satırında durdurdu, beni. ‘Benim oğlum şimdi, mühendis olamayacak mı?” dedi. ‘Sen hala orda mısın? Bak hamsi bile kavağa çıktı, kemençe çalıyor’ demek isteyen yanımın ağzına biber sürdüm. ‘Tam da şimdi onu diyecektim. Sözümü balla kestiniz. Siz benden çok yaşayacaksınız.’ diyerekten sazı akort ederek, kaldığım yerden çalmaya devam ettim. “Şu bizim Edison, Leonardo da Vinci, Pablo Picasso, bir şekilde her yerde karşımıza çıkan çılgın adam Albert Einstein var ya, işte onlarda disleksili çocuklarmış. Daha nice meşhur adamlar var, saymaya kalksam Bağdat’a kadar yol olur. Hem sana başka bir sır vereyim mi? Mimarlık, mühendislik, bestecilik, yazarlık, ressamlık, oyunculuk ve daha nice meslekler disleksili bireylerin mesleği olarak ün salmıştır. Yani demek istediğim şu ki, senin çocuktan da pek ala mühendis olur. Hele bir o günler gelsin…
Yüzünde güller açtı, az kalsın sevinçten ağzı kulaklarına varacaktı. Ocakta yemeği unuttuğunu hatırlamış olmalı ki, yarım ağızla teşekkür ederek, müsaade istedi ve gitti. Yine gelecekti… Pencere hala kapalıydı. Bahar birkaç saat daha yaza doğru ilerlemişti. Yerimden hala kalkabilir ve bahara pencere açabilirdim. Yapmadım, yapamadım. Günün defterini kapayarak istirahata postu serdim.
Bir mesai gününün başlama ding dongları vururken ofisimin kapısını bekleyen kolun sırtını sıvazladım. İçerde Könfüçyüs’ün sesi müziplik yaparmış edasıyla dolanıyor; “Duyarsam unuturum. Görürsem hatırlarım. Yaparsam anlarım” diyordu. İçimden bir ses ‘Konfüçyüs’da özel eğitim öğretmeniymiş’ demeye niyet etti. Başka bir ses ‘tövbe tövbe’ dedi. ‘Hele bir susun’ dedim. Şimdi biraz hazırlık yapmalıyım. Randevum var ve disleksi konuşacağız. Sağ olsunlar ikisi de sustu, yaramazdırlar ama beni severler. Ceketim askıya doğru giderken kapı çalındı. Disleksi annesi gelmişti. Elinde içi kâğıt dolu olduğunu düşündüğüm bir çanta vardı. Hoş beşten sonra çantayı açtı ve evrakları çıkardı.
Çocuğumuza disleksi tanısı konulmuştu. Bu onları biraz endişelendirse de öğretmene karşı ellerini güçlendirmişti. Öğretmenin daha anlayışlı olacağını düşünmüşlerdi. ‘Öyle olmadı mı?’ diye sormuş bulundum. Öyle olmamıştı. Öğretmen; “Bu beyin anomalilerine bağlı bir sorunmuş. Sonuçta benim etki alanımın dışında. Doğumdan önce başlamış bir bozukluğa ben nasıl müdahale edebilirim?” makamında bir şeyler mırıldanmış. Anlaşılan o ki, çocuk tanıyla birlikte etiketlenmişti. Etiketleme bazen küçültme görevi de görür. Keşke öğretmenimize, çocuğu değil de mücadele ettiği duruma ilişkin bir etiketleme olduğunu söyleyebilsem. Söylemeliyim de. Öğretmeni davet ederek veya bir mektup yazarak durum hakkında bilgilendirmeye karar verdim.
“Neler öğrendiniz? Doktorlar ne diyor?” diye bir iki soru cümlesi havaya bıraktım. Velimiz kendinden emin bir tavır takındı ve anlatmaya başladı. “Nörolojik ve psikiyatrı muayenelerini yaptırdım. Her ikisi de disleksiden bahsettiler.” dedi. Dersini iyi çalışmışa benziyordu. Doktorlardan havadisleri dinlemeye şartlandığım bir anda ritim değiştirdi ve “Benim çocuğumda zekâ problemi yokmuş” dedi. Elbette yok” dedim. “Hatta bu konuda senin çocuğun yalnızda değil. Ortalama olarak her 30-40 kişilik sınıfta 3-4 çocuk benzer sorunları yaşıyor. Toplumda görülme sıklığı yüzde sekiz. Zaman zaman dikkatleri dağılabilir ama dikkati dağınık değillerdir. Duyarsız gibi algılanırlar ama oldukça hassas bir kişilik yapıları vardır. Bazen içe kapanabilirler ama her ortamda böyle değiller. Bazı alanlarda yetenekleri sınırlı olabilir ama bazı alanlarda da oldukça iyi performans sergilerler”…
Sunduğumuz kısa resitale ara vermek için “İşte böyle, her çocuk eşsiz, her çocuk özel, her çocuğun kaderi farklı” dedim ve dilimi dinlenmeye çektim. Oluşan ses boşluğunu anne doldurmak istemiş olmalı ki, konuşmaya başladı. “Bir türlü cevaplandıramadığım sorular var. Ne zaman ve nasıl bu çocuk disleksiye yakalandı? Biz nasıl oldu da şimdiye kadar fark edemedik?” dedi.
‘Marş marş’ diyerek dilimi işe koştum. “Çoğunlukla disleksi genetiktir. Yanı ailenizde muhtemelen başka disleksili olanlar da vardır. Beslenme, eğitim ve psikolojik koşullardan dolayı disleksi problemi yaşayanlarda oluyor. Çocukların disleksili olduğuna dair belirtiler bebekliğinde görülebiliyor. Mesela çocuğunuzun az uyuması, huysuzluk yapması, çevresel değişikliklere aşırı tepki vermesi ve de az yemek yemesi bunun işaretleri olarak görülebilirdi. Yine “gelmek, gitmek” gibi basit temel kelimeleri; “dün, yarın” kavramlarını karıştırması; kamyon yerine “kamyon” demesi; renkleri öğrenmede zorlanması; kalemi kavramada ve ip atlamada zorluk yaşaması da disleksi durumuyla ilişkili olduğu biliniyor. Kız çocuğunuz da disleksili olmasından endişeleniyor olabilirsiniz. Ancak şunu belirteyim ki, disleksili olma olasılığı açısından erkekler daha yüksek bir yüzdeye sahip. Disleksi, erkeklerde görülme olasılığı kızlara göre üç kat daha fazla…
İlerleyen dakikalarda, karşılaşılması muhtemel problemler üzerinde durduk. Öğretmeniyle iletişim kurmanın bir yolunu bulmalıydı. Çocuk sınıf ortamına daha yeni alışırken başka bir sınıfa gitmesi sağlıklı olmayabilirdi. Ancak öğrenciyle özel olarak ilgilenmesi ve farklı öğrenme stratejileri kullanmak gerekse bile, özel eğitim desteği almasının sağlanması gerekiyordu. Ebeveyn olarak yapabileceği bazı önerilerde bulunabilirdim. İsterse not alabilirdi. “Not almazsam unuturum, hocam. Çabuk unutuyorum.” dedi. Not tutması için kâğıt verdim. Kalemi verecekken ‘Sağ elini uzat’ dedim. Bir an bocaladı. Hangi elinin sağ el olduğuna karar vermeye çalışıyordu.
Ebeveyn olarak çocuğuna yardım etmek istediğinde yararlanabileceğini düşündüğüm bazı bilgileri paylaşmaya başladım. “Öncelikle kısa cümlelerle sık tekrarlar yapmalısınız. Mümkün olduğunca fazla resimler, videolar, zihinde canlandırmalar kullanın. Not tutma ve zamanı yönetmeye ilişkin yöntemleri öğretmek gerekiyor. Rahat okuyabilmesi için notları 14 punto büyüklüğünde bilgisayarda yazmak ve renklendirmeler yapmak işini kolaylaştırabilir. Özellikle çocuğun güçlü yanlarının tespit edilmesi ve o güçlü yanları kullanarak zayıf yanlarını geliştirmeye yüreklendirilmesi hayatı derecede önem arz ediyor.” dedim. Not alıyordu, ancak not alma hızı düşüktü. Bazı kelimelerin eksik veya söylediğimden farklı yazıldığını görebiliyordum. Yazısı da çivi yazısını andırmıyor değildi. Belli ki, annede de disleksi vardı. Aniden ‘sağ elini ver’ dediğim zaman bocalaması da disleksinin varlığıyla ilişkiliydi. Bunu birinin ona söylemesi lazımdı. O kişi ben olmalı mıydım?
Alıştırmalar verirsem, anne onları yaptırırken kendisi de yararlanmış olur muydu? Disleksili birinin başka bir disleksiliye yardım etmeye çalışması nasıl bir tablo olacaktı? Tüm çocukları anneler büyütüyordu. Görünen o ki, disleksiye de bu anne bakacaktı. Zihin tarlamdan baş gösteren egzersiz örneklerini sunmaya başladım. “Ters yazdığı harfler ve sayılarla ilgili büyük kartlar hazırlayın ve çantasına koyunuz. İhtiyacı olduğunda onlara bakabilir. Kısa cümleler yazdırınız ve hatalı harfleri kontrol ediniz. Yanlışları varsa düzeltiniz ve tekrar yazdırınız. Mümkün olduğunca resimlerle veya eşyaları göstererek, dokunarak öğretiniz. Hafıza ve dikkat geliştirici oyunlar oynayınız. Günlük yaşamda sorumluluklar üstlenmesini sağlayınız. Çalışmaya teşvik ediniz ve çabasından dolayı takdir ediniz. Çalışma sürelerini kısa tutun ve basitten zora doğru bir öğrenme süreci oluşturunuz. Bir şeyi öğrenmeden başka bir şeyi öğretmeye çalışmayınız.
Çocuğa “d” ve “b” harfini gösteriniz. Bu harflerin yer alabileceği kısa kelimeler yazınız. ..ay ..ay, ..oy ..oy. Sonra harfleri yerleştiriniz ve seslendirerek farklılığını anlamasını sağlayınız. Daha sonra “b” nin başka hangi kelimelerin yazımında kullanılabileceğini gösteriniz. “Boy, bay, bir, bebek, balon”.
Yine karıştırdığı harfleri diğer harflerinde yer aldığı tablonun içinden bulması istenebilir. Heceler renklendirilebilir. Başka bir etkinlik olarak; bir resim ve o resmin adını içeren dört farklı yazım şekli hazırlanır ve öğrenciden doğru yazımı bulması istenebilir. (brabere, berrbe, berber, bebrer )
Hazırlanan basit geometrik şekillerin veya çizgilerin aynısını yan tarafa çizmesi istenebilir. Resim koyulur, resmin adı yazılırken bazı harfler eksik bırakılır ve çocuğun eksiklikleri tamamlaması istenebilir. Verilen kelimelere ait heceleri hece tablosundan bulma ve farklı renkteki kalemlerle işaretleme yapması istenebilir. Eksik cümleleri tamamlaması teşvik edilebilir. Bir kelime verilir ve o kelimenin doğru yazılışını tablodaki diğer kelimelerin arasından bulması istenebilir. Anlamsız kelimeleri(pebrid, mevgns) yazma, okuma, diğer kelimeler arasından bulma çalışmaları yapılabilir.
Yapılacak daha çok şey var. Lakin bütün arpayı bir anda ata veren seyis atı çatlatırmış. Verilen ödev ne kadar basit ve kısa olursa yapılma olasılığı o kadar yüksek olacaktır. Anne ile çocuğun disleksi kardeşliğini de unutmamak gerek. ‘Baba nerde?’ diyenlerimiz varsa söyleyeyim. Baba yüksek perdeden; “Ne disleksisi ya, icat çıkarmayın. Benim oğlum aslan gibi, hiçbir şeyi yok…” türküsü çığırıyor. Ayrıca hele işlerden bir fırsat bulsun, okula da gidecek, öğretmene de gözükecek…”

Anneyi fedakârlığa uğurlarken, çocuğuna sevgi dozunu daha güçlü hissettirmesini ve pes etmesine göz yummamasını tekrar hatırlatma gereği duydum. Kardeşiyle veya arkadaşlarıyla kıyaslamazsa çok memnun olurdum… Meyve sepetinden bir elma almayı hak etmiştim. Kocaman bir ısırık aldım ve çiğnedim. Konuş konuş nereye kadar, insanın ağzı bile kuruyor… Elma uğurlama töreni biter bitmez, öğretmene göndereceğim bilgi notunu ve alıştırmaları hazırlayacaktım… Şimdi biraz nefesleneyim, kısmetse bir sonraki sayıda yine görüşürüz. Hoşça ve sağlıcakla kalın.
Mehmet POLATOĞLU / Psikolojik Danışman

(Bu makale, PDR 3.0 (Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik) Dergisi'nin 3. sayısında yayınlanmıştır.)
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Mehmet POLATOĞLU Fotoğraf
Psk.Dnş.Mehmet POLATOĞLU
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi1 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Mehmet POLATOĞLU'nun Makaleleri
► Mükemmel Anne Olmak Yerine Doğal Anne Olun! Psk.Zehra AKPINAR YENİDÜNYA
► “anne, Anne Bak!” Yerine Sosyal Medya! Psk.İdil Cemre ÖZTEP
► İyi Anne, Kötü Anne, Ölü Anne Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
► Anne'den Aşk'a Psk.Gülşah PINAROĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Disleksiye de Anne Bakar' başlığıyla benzeşen toplam 8 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Dikkat Dağınıklığı Şubat 2017
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:08
Top