2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Cemal Safi ve Şiir Terapi
YAZI #4437 © Yazan Psk.Harun GÜNDÜZ | Yayın Şubat 2018
CEMAL SAFİ VE ŞİİR TERAPİ
14 Şubat 2016 tarihinde safi duyguları ile bam telimize dokundu Cemal Safi...O tarihte her zamanki saatimde evimden çıkmış otobüs durağına doğru uygun adım marş senfonisi ile ilerlemekteydim. Sabah yürüyüşünden dönen mahallemizin iki güzeli sabah sporlarını yapmış büyük bir hızla yürüşe devam ediyorlardı. Bu iki güzel ile evimden çıktıktan yaklaşık üç ev sonra karşılaştım. Sabah sözlenip çıkmış gibi her gün aynı noktada karşılaştığımız bu komşularımla günaydın seremonisi yaptıktan sonra vedalaşıp işe gitmek için yoluma devam ettim. Derken Hacer abla: ‘neydi senin şu Günaydın şiirini yazan şair’?Hacer abla bu soruyu sorarken yareni Mücella abla ise onun dediklerini onaylarcasına başını emme basma tulumba gibi bir aşağı bir yukarı oynatıyordu. Sabahın erken saatlerinde bir şiirden bahseden ve o şiirin şairinin ismini soran komşularımın olması ne güzeldi! Gülümseyerek ‘Muzaffer Tayyip Uslu’ diyordum. Ardından kısacık ömrüne bu kadar güzel bir şiiri sığdıran üstadın şiirini mırıldanmaya başlıyordum. Ve ışık hızı ile dudaklarımın arasında şu dizler dökülmeye yüz tutuverdi:

Kapalı duran penceremden
Odama giren sabah güneşi
Günaydın diyor
Sandalyanın sırtında ceketim
Dün gece olup bitenleri unutmuş
Uzun etme diyor işte.
Ve bir mırıltı
Kulağımın dibinde
Ben başlayan günüm
Aydınlığı getirdim sana
İnsanoğlu
Hadi kalksana
Peşinden lafa karışıyor pencere
Günaydın Muzaffer bey
Sokaklar seni bekliyor
– Sokaklar beni bekliyormuş –
Günaydın


Şair Muzaffer Tayyip Uslu’nun dediği gibi işe gitmek için sokaklar beni bekliyordu. Hava, ege bölgesine yakışır bir havaydı;adeta buzdan heykeller yapmaya adaydı. Evden çıkmadan önce paltomun düğmelerini bir pres makinası kuvvetinde sıkıca iliklemiştim. Kafamda dünden kalan seanslar, kulağımda soğuğa rağmen uçmaya çalışan cinsini bilmediğim kuşların bir müzisyen gibi nota vuruş sesleri vardı. Otobüs durağına vardığımda üç kişi bir halka oluşturmuş sevgililer günü hakkında konuşuyorlardı. Durakta hiç üç kişi olur da Cemal Süreyya’nın kulakları çınlatılmaz mı?Ne zaman durakta bekleyen üç kişi görsem aklıma hep Cemal Süreya’nın ‘Fotoğraf’ adlı şiiri gelir. Üstat eserinde şu dizlerle sesleniyordu:




FOTOĞRAF

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Bu durakta üç adam vardı;içlerinden biri kıyafetinden anladığım kadarı ile bir lise öğrencisiydi. Konuşmaları ister istemez kulak kabartıp dinledim. İçlerinden biri eşi ile bir restoranda rezervasyon yaptırdığını, diğeri bu günün emperyalist düzenin bir yaptırımı olduğunu hararetle savunuyordu. Öğrenci olan kardeşimiz ise; ‘abi ben sevgilime şiir yazdım en güzel hediye şiir’diyordu. Şiirin en güzel hediye olduğunu duymak benin dudağımın üst köşesinde bir gülümseme yaratmıştı. Otobüs gelinceye kadar bu sıcak sohbet devam etti. Otobüs gelmişti. Otobüs şoförü genci tanıyor olacak ki “bugün aşıklara bedava diyordu”.Herkes bir sevgililer günü tutturmuş,kendilerini aşkın hengamesine kaptırmış gidiyordu. Şoföre paramı uzattıktan sonra cam kenarı bir yere kendimi usulca bıraktım.

Bu duraktaki konuşmaların üzerine Aşk neydi? diye düşünmeye başlarken başımı uykulu gözlerle otobüs camına dayadım. Aşkın tanımını cam ile can arasında düşünmeye başladım. Aklım, daha önce okuduğum kitaplara tv programlarına doğru bir film şeridi gibi geri sarmıştı. İlk aklıma gelen Şu Çılgın Türkler kitabı ile ismi özdeşleşen yazar Turgut Özakman’dı. Turgut Özakman ;Romantika adlı kitabındaki gibi kulağıma fısıldadı . Turgut Özakman aşkı şöyle tanımlıyordu:’ ‘Bir gün 'aşk ihtilaldir' demiştiniz. Bu sözün anlamını şimdi anlıyorum. Aşk gelince, gerçekten yeni bir dünya kuruluyormuş. İçimde, varlığından bile habersiz olduğum yeni duygular keşfediyorum. Eskiden göl balığıydım. Şimdi akıntıya karşı yüzen bir sazanım." Ardından şair Ataol Behramoğlu sazı eline alıyor ve şöyle devam ediyordu: ‘ölümdür yaşanılan tek başına /Aşk iki kişiliktir’ diyordu.

İskender Pala ise Aşka dair Kitabında ‘ Aşkın başlangıcı “görme”, sonucu “bakma” dır. İlk görüş anında başlayan ilginin sırasıyla sevgiye, bağlılığa, kalbin erimesine, tutkuya, özleme ve nihayet aşka dönüşmesinin bir tek gayesi vardır; sevilenin yüzüne bakabilmek, o ilk görüş anının lezzetini ve hazzını derece derece artırarak kemale erdirebilmek. Görmekten bakma derecesine yükselebilmek için aşkın bin bir türlü tecellisi, sayısız çile durağı, firkat, hicran ve hasrete adanmış elemleri vardır ki, bunların her biri âşıkı kabalıklarından yontar, ruhunu arıtıp billurlaştırır ve en son noktada doya doya “bakma” eylemi için onu hazırlayıp sevgili huzuruna çıkartır.
Aşkın “bakma” dan sonraki durağı “tapma”; yani sevenin sevilene kul olmasıdır.’
Çok sevdiğim yazarlardan biri olan Saint-Exupery ise şöyle söyler: ‘Hayat bize aşkın birbirimizin gözlerinin içine bakmak değil, birlikte dışarı aynı yöne bakmak olduğunu öğretir’. Tolstoy’un Anna Karenina’da ise, ‘mutlu aileler hep birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’ diye ifade eder.
Psikiyatrist Prof.Dr. Mehmet Zihni Sungur ise; Aşk Evlilik ve Sadakatsizlik adlı kitabında: ‘Aşk bir görme kusuru ,evlilik ise o kusurların tedavisidir.’diyordu. Katıldığı bir televizyon programında ise benzer ifadeler kullanmıştı. Aşık olmayı “görme kusuru” olarak tanımlayan Sungur, “Evlilik ise o görme kusurlarının tedavisidir.” Çünkü aşıkken ne görmek istiyorsanız, onu görürsünüz ama evlendiğinizde gerçeklerle yüzleşirsiniz. Evlilik aşkın bittiği bir anda başlayan organizasyondur”.Sungur, evliliğin, oluşturabileceği olası tüm felaketlere rağmen halen dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olduğundan bahsederken; Yaşam için doyumu belirleyen etkenler arasında evlilik ilişkisinin, para ve statüden, hatta sağlıktan daha önemli olduğunun da bu programdaki konuşmasında altını çizdi.
Bir gün seansta madde bağımlısı bir danışanım : “uyuşturucu madde kullanmak bir kıza aşık olmak gibi hocam”demişti. Aşık olduğumuzda beynimizde neler olup bitiyordu. ‘Aşk Hafif Bir Uyuşturucudur’ kitabının yazarı Michel Reynaud: “Son zamanlarda yapılan araştırmalar, dokunarak ya da duygusal olarak yaşanan aşkın organizmamızı değiştirdiğini anlamamızı sağladı. Sevdiğimiz zaman organizmamızın, hazzın doğal mekaniğini aktifleştiren ve bize daha çok sevme arzusu veren, dolayısıyla daha çok haz duymamızı sağlayan mutluluk maddeleri ürettiğini öğrendik. Hazzın doğal mekaniği içinde gerçekleşen bu akım, tıpkı bağımlılık durumunda olduğu gibi, âşık olma durumunda da bizi "müptela" haline getirebilir: Bu durumda yoksunluk, tahammül edilemez bir şey olarak yaşanır ve tutku, bağımlılığa dönüşür” diyor.
Son zamanlarda Türk edebiyatında yıldızı parlayan ,kitaplarını okumaktan büyük keyif aldığım yazar ve şair Kaan Murat Yanık’ın Uzakların Şarksı kitabında ise : “Aşık olmak ile obsesif kompulsif kişilik bozukluğuna sahip olmak vücutta aynı biyokimyasal etkiyi yaratıyor”cümlesini okuyanların aklına mıh gibi çakıyordu.
Tüm bu aşk ,evlilik konuları bir rüzgar gibi aklımdan geçerken Leslie S. Greenberg’in söylediği sözler dem vuruyordu aklıma. Duygu odaklı Terapinin duayeni Leslie S. Greenberg ise: ‘Duygulanım, hem bağlanma hem kimliğin üzerinde yetiştiği topraktır. Yani duyguların insanın ilişkilerini yönetmede ne kadar önemli olacağına bakacağız. Bazı, davranışsal yaklaşımlar özellikle evliliği karşılıklı güçlendirme anlaşması olarak ben senin sırtını kaşırım, sen benim sırtımı kaşırsın. Ben senin için bir şey yaparım, sen benim için bir şey yaparsın gibi bir karşılıklılığa dayandırmışlar. Biz evlilik veya birlikte olmayı böyle görmüyoruz. Psikanalitik teoride, evlilik bilinç dışı bir danışıklı dövüş olarak görülüyor. Bazen farkında olmadan “Yaralarımızı iyileştirmek için biriyle evleniyoruz” diyebiliyorlar. Evliliği saf bir bağlanma bağı olarak da görmüyorum ama bağlanma önemli bir parçası.’diyordu. Duygu odaklı çift terapinde bakmamız gereken temel nokta ;çiftler birbirleri ile olan ilişkisinde çiftlerden ; kimin bağlanma,kimin kimlik sorunu var,kim uzaklaşan ,kim geri çekilen kim daha baskın bu noktalar göz önüne alınır.

Bir çok kuram ,ders kitabı şiire,roman öyküye vb. konu olan aşkı bir geceye sığdırmak bana haksızlık gibi geliyordu. Sanki aşk o gün icat edilmiş ve o gece gösterime girmesi gereken bir film gibi bir hava yaratılmıştı.

Kafamda deli sorular dönmeye devam ederken ineceğim durağa çoktan gelmiştim. İşe geç kalma endişesi ile hızlı adımlarla iş yerime yürümeye devam ediyordum. Ve birden gözüm billboard reklamına takıldı. Ağır çekim film sahnesindeki gibi bir adım geri attım. Bana bu adımı geri attıran ilan ise; şair usta kalem Cemal Safi’nin bu akşam Uşak’ta bir şiir gecesi yapacağına dair bir reklamdı. Önce inanamadım bir miktar daha nefes aldım heyecandan bayılacak gibiydim. Yıllardır şiirlerini severek okuduğum,bir çok şiiri besteciler tarafından bestelenen üstat artık uzakta değil Uşaktaydı. İş yerine büyük bir heyecanla gittim ve arkadaşlar ile bu durumu paylaştım ama çoğu Cemal Safi ismini ilk defa duyuyormuş gibi yaptı. Orhan Gencebay dinleyenler bile Cemal Safiyi biliyormuş numarası yapıyorlardı. ‘Sende kafayı şairlerle şiirler ile bozdun ‘diyenler bile oldu içlerinden.

Gerçekten kafayı mı yemiştim?Şiir dinlemek şiir okumak neden bu kadar önemliydi!Benim için şiir dinlemek ,şiir okumak adeta bir terapi aracı gibi. Her zaman şiirlerin tedavi edici bir yönü olduğuna inandım. Bu konuya ithafen şair Özdemir Asaf: ‘herkesin bir hikayesi vardır ama herkesin bir şiiri yoktur’ diyordu. Diğer bir şairimiz Sezai Karakoç ise ‘Leyla İle Mecnun’ adlı şiir kitabında şu dizlerle sesleniyor bize: ‘Şairler yaşayamadıklarını yazarlar/Ama o yazılacak olanı yaşarlarsa susarlar.’ Aslında şairler de bir nevi terapistler gibi değil mi?İçimdeki dehlizde cevapladığım bu sorulardan sonra o günkü seanslarıma devam ettim.

Usta kalem Cemal Safi ile buluşmaya saatler kalmıştı. Kalbim ,adeta bir pancar motoru gibi çalışıyordu. Saatler geçmek bilmiyor ,dakikalar geçerken sanki bir başka şehre uğrayıp öyle geliyordu. Bu arada seans aralarında üstadın şiirlerine tekrar tekrar ilkokul öğrencisinin öğretmeninin ev ödevi olarak verdiği fişlere baktığı gibi bakıyor, her baktığımda farklı bir şiire hicret ediyordum. Beni benden alan cümlelerin altını tren rayları gibi çift çizgi ile çiziyordum.

İş çıkışı alel acele, palas pandıras şekilde şiir gecesinin yapılacağı Atatürk Kültür Merkezine doğru kaldırımları adımlamaya başladım. Aklımdan acaba üstat hangi şiirleri seslendirecek ?‘Tek Hece’ şiirini de okursa benim için güzel bir akşam yemeğinin üzerine gelen bir tatlı gibi olacak olmasıydı. Zübeyde Hanım Caddesi üzerine geldiğimde caddenin her iki tarafında ağaçlar bir şair olup bir şiir olup kulağımda raks ediyorlardı adeta. Bir taraftan Sezai Karakoç ‘Mona Rosa’ adlı şiirini,karşıdan Nazım Hikmet ‘Hoş geldin Kadınım’ şiirini ,biraz daha ilerledikçe Edip Cansever,Turgut Uyar, Şükrü Erbaş(Caddenin karşı tarafında Şair Şükrü Erbaş’ın eşi Hatice Erbaş sesleniyordu: Babanız içerde şiir yazıyor diye/ çocuklarımı sesiz ağlattım ben) Cahit Külebi ,Fazıl Hüsnü Dağlarca ... Oyuncu ve yönetmen Yılmaz Erdoğan tarafından “Kelebeğin Rüyası” isimli filmi çekilen şair Muzaffer Tayyip USLU ve Rüştü ONUR... Kısacık ömürlerine büyük şiirler katarak hayata gözlerini kapatan şairler,sanatlarını icra etmeye ,devam ediyorlardı.

Artık gecenin yapılacağı kültür merkezine gelmiştim. Birbirine dakikada bilmem kaç km hız ile çarptığını bilmediğim bir kapıdan geçtikten sonra beklemeye başladım. Salon kapıları açıldığında kimisini arkadaş zoru ile geldiğini,kimisinin boş zamanını değerlendirmek için, kimisinin geçerken uğradım gibi ...konuşmalara şahit oldum. Sahne güne özel olarak hazırlanmış. Üstadın bestelenen eserlerini icra etmek içinde bir orkestra askeri düzende sahnedeki yerini çoktan almıştı. Ve beklenen saat geldi üstat yeri bile incitmekten korkarak salona giriş yaptı.

Üstadın sahneye çıkmasını sabırsızlıkla bekleyen kalabalığa; hayat hikayesi hakkında bilgi verildi. Program sunucusu ,şairin demografik bilgilerini verdikten sonra söze şöyle devam etti: ‘Şairin bugüne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere Zekai Tunca, Selçuk Tekay, Onur Akay ve Candan Erçetin gibi çok sayıda sanatçı ve besteci tarafından 150’ye yakın şiiri bestelendi. Eserleri ise Zeki Müren, Bülent Ersoy...gibi çok sayıda usta yorumcu tarafından okundu. TDK tarafından Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan şair olarak ödüllendirilen Safi, Eminescu madalyası başta olmak üzere defalarca Hürriyet'in Altın Kelebek, Milliyet'in Yılın En Sevilen Şarkıları birincilik ve TRT'nin Yılın Şairi ödüllerine lâyık görüldü.’ Büyük bir alkış koptu ama bu ses salonun çok kalabalık olduğundan değildi maalesef. Üstat ise ; bugün Uşak’ta olmaktan çok mutluyum bugün, aslında ‘Uşşak’ aşıklar diyarı demek dedi.
Genç yazar ve şair Kaan Murat Yanık , Uzakların Şarkısı adlı kitabı yazmadan önce Cemal Safi ile konuşmuş olmalı ki kitabında ‘Uşşak’ makamı hakkında şöyle diyor: “Uşşak makamıdır bu çalan. Göçebe ruhların sesidir. Tınıları su tabiatı barındırır. Dinleyenin içine su misali akar,bazen çağıldar hatta. Gün batımında dinlemelidir. Kalp ve dikriz ağrılarına iyi gelir. Ayrıca sevdiğine kavuşamayanlar ve gönül yorgunluğuna tutunanlar için birebirdir. Zaten adı üstünde uşşak ,yani aşıklar makamı...”
Üstat şiirlerini seslendirmeye başladıktan sonra salonun ışıkları geceye yakışır şekilde sönmüştü. Üstat loş ışık altında yıldızların altında konuşur gibi eserlerini icra ediyordu. Arka fonda çalan yine aynı güzellikteki müzik ,(müzik ve şiir) iki dansçının birbirine olan uyumu gibiydi. Güzel olan her şey çabuk biter. Su misali aktı dakikalar. Salondaki dinleyicilerden bir tanesi üstada yazdığı bir şiiri okumak istedi ama ilginç bir şey oldu o dakikalarda kişi ‘hocam ben kara sevdaya tutuldum o yüzden de gözlerim yazdıklarımı görmüyor’ dedi. Üstat, ‘işte bunun adı aşk’ dedi. Kişi telefondan okumaya çalışıyordu üstat yine olaya el attı ve ‘şiir kağıda yazılır ‘dedi. Ardından program sunucularından biri üstada ‘hocam bende naçizane bir şeyler yazıyorum mesela telefonum yasığımın altındadır aklıma geldikçe not alıyorum’ dedi. Üstat ise şiir teknolojiyi sevmez,ben şiirlerimi genelde gece yazarım mum ışığı altında ve bazen sabahlara kadar sürer’ dedi ve salona bir sessizlik çöktü. Şiir böyle yazılınca şiir oluyordu demek ki.

Dinleyicilerden biri Orhan Gencebay ile ilgili bir soru sordu. Üstat ‘ Sevim(Orhan Gencebay’ın eşi) olmasa Orhan’ın iki yakası bir araya gelmezdi diye espri yaptı. Güz Gülleri şarkısı ile sevenlerinin kalbine taht kuran Hakan Taşıyan için ise ‘çok iyi çocuktu hakan ama alkolü çok kullandı üzülüyorum ona diyordu’.Salondaki duygu seli çağıldamaya devam ediyordu.

Üstat her şiirini okuduğunda salondaki insanların boğazında bir düğümlenme olduğunu hissediyordum .Hiç bitmesin bu gece der gibiydi salonun duvarları. İçimdeki ses ise ‘güzel olan her şey çabuk biter’diyordu. Programın sonuna doğru yaklaştıkça göz yaşlarım sicim gibi akmaya başladı. Program bitiş ve teşekkür konuşmaları yapıldı. Salonun dışında ise üstadın sevenleri kitaplarını imzalatmak için sıra oluşturmuştu. Bende o gece hikayesini de anlattığı ‘Ya Evde Yoksan ‘adlı şiir kitabını aldım ve imza sırasına geçtim. Sırada beklerken, kendisine yeni bir kitap alınmış ilkokul öğrencisinin heyecanı ile sayfaları karıştırmaya başladım. Cemal SAFİ safi duygularımla diye imzaladı kitabını. Bir de hatıra fotoğrafı çektirdik kendisi ile...

Eve dönüş başlayacaktı ama oradan hiç ayrılasım yoktu. Gözlerim ,Cemal SAFİ’nin kitaplarını imzaladığı masadaydı. O ,masadan kalkana kadar gözlerim adeta orada tutuklu kalmıştı! Ben gidiyordum ama gözlerim terk-i diyar etmiyordu karşımda duran şiir coğrafyasını. Eve dönüşte de bestelenen şarkılarını mırıldandım durdum Candan Erçetin den Git,Orhan Gencebay’dan Ayşen...
Cemal safi yaklaşık sekiz aydır yoğun bakımda yatmakta. Bir internet sitesi haberine göre üstada şiirleri ile oğlu Peyami Safa Safi aracılığı ile şiir terapi uygulanıyor. Üstadın oğlu,arkadaşının tavsiyesiyle, görebildikleri kısıtlı sürede babasına kendi şiirlerini okuduklarını bildiren Safi, babasının 12 Haziran'da gözlerini yeniden şiirlerle açtığını dile getirdi. Safi, ünlü şairin komadan çıkış anını şöyle anlattı:
"Önce babamın şiirlerini okuduk. İlk birkaç şiirde tepki vermedi, üçüncü şiirde gözünü kırpıp dudaklarını oynattı. Doktora haber verdik ama hareketleri durdu. Hatta doktor hanım 'tesadüftür' dedi. Şiirleri okumaya devam ettik. Bir öğrencisinin babam için yazdığı 'Bekletme Bizi Hocam' şiirini okurken babamın gözünden yaşlar gelmeye başladı. Çok şaşırdık, çok sevindik. O günden sonra babam tekrar hareket kazanmaya başladı."
Babasının yavaş yavaş ellerini oynatmaya başladığını, gözlerini açtığını kaydeden Safi, "Bunda şiirin etkisi olduğunu düşünüyorum. Babamın dünyası şiirdi, 60 yılını şiire vermiş. Ondan sonra her geldiğimizde, her görüştüğümüzde şiirini okuyoruz. Tepki veriyor, seviniyor. Doktorları da seviniyor, 'Devam edin' diyorlar." ifadelerini kullandı.
Safi, "Yoğun bakımdaki personele babamın şiir kitaplarından verdik. Müsait olduğunda ona şiir okuyor, güftelerini dinletiyorlar. Babam gerçekten komadan çıktı ve iyiye gidiyor. Kaybedeceğimizi düşünüyorduk, kendimizi her şeye hazırlamıştık Şiir moral veriyor" diye konuştu.
Bu yazıma başlarken sadece üstat Cemal Safi ile 14 Şubat 2016 tarihinde olan bir anımı yazmak üzere başlamıştım ama kalemim beni diğer şiirlere,yazarlara,şiir terapiye götüreceği aklımın ucundan geçmemişti. Şiirlerin tedavi edici bir yönü olduğunu söylemiştim ,söylemeye de devam edeceğim. Bir gün hepimiz şiir terapinin ateşinde ellerimizi ısıtacağımıza inanıyorum. Didem Madak ‘ Pul Biber Mahallesi’ isimli şiir kitabında ‘Öyle çok şimşek çakı gece/Ben sonu Z harfi olarak düşündüm/Son harf olarak Zeni düşündüm’.Bizde hep Zeni düşünüyoruz,dualarımız Zeninle büyük üstat. Sevenlerinden dua bekleyen üstadı tekrardan sahnelerde görmek üzere, onu deyimi ile safi duygularımla...
Psikolog Harun GÜNDÜZ
     6 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Psk.Harun GÜNDÜZ
Psikolog
 
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Harun GÜNDÜZ'ün Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Cemal Safi ve Şiir Terapi' başlığıyla benzeşen toplam 27 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


01:01
Top