2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



"Çocuklarda Özgüven" Konulu Röportaj
YAZI #4766 © Yazan Psk.Dnş.Sıla SALANTUR | Yayın Mayıs 2018
SORU 1: Özgüven Eksikliği nelere yol açar?
CEVAP: Özgüven denilen şey kişinin kendisinden memnum olup olmama halidir. Özgüvenin kendisi olumlu da olabilir olumsuzda. Bu durum iyi yerleştirilemez ise kişi hayatı başkalarının düşüncelerinin etkisinde kalabilir. Bu süreç doğumdan itibaren başlamaktadır. Bilinen kanı 2 yaşından itibaren başlayan bu durum aslında çocuğun aile ile buluşmasıyla başlıyor. Çocuk bu durumun farkında olmuyor ama bir şekilde işleniyor. Ailenin çocuğun özgüveni konusunda büyük bir etkisi var çünkü çocuklar özellikle 0-6 yaş grubu sosyal öğrenme dediğimiz taklit yoluyla öğrenmeye başlıyor. Çocukların bu süreçte herhangi bir süzgeçleri yok. Çocuk anne babasının söylediği her sözü yüzde yüz doğru olarak kabul etmekte ve bununla birlikte benmerkezciliklerinde olduklarından her şeyin benim sayemde ya da benim yüzümden olduğunu düşünüyorlar. Dünyalarında dönen olayların iyi veya kötü sebeplerini ‘’ben’’ olarak görüyorlar. Ebeveynlerin söylediği ‘’altına kaçırıyorsun’’ ya da ‘’tuvaletini yapamıyorsun’’ gibi söylemleri çocuğun içindeki durumu ben yetersizim gibi göstermesine sebep oluyor. Yetişkinlerde kendini tekin etme gibi durum olduğu için bu gibi ifadeler rahatlıkla atlatılırken, çocuklarda kendini bilişsel ikna kabiliyetine sahip olmadığı için daha kötü durumlara gidilebiliyor. Çocuk, anne babasının söylediğini kendine etiket gibi yapıştırıp ben yetersizim hissine kapılıyor. Özgüven denilen şeyin aslında iki temel boyutu var. Bir ben sevilen biriyim. İki ben yeterli biriyim. Bazen yeterli olduğunu düşünen biri sevilmediği vakit yetersizlik hissinde olabilir. Bazen diğeri veya bu durumlardan her ikisi olmadığı vakit aynı düşüncede olabilir. Aile her zaman içinden geldiği gibi çocuk üzerinde ‘’seni benim için değerlisin’’, ‘’sen başarabilirsin’’ veya ‘’sen yapabilirsin’’ cümlesini sebepsiz yere söylemeli. Düşük sevgi aslında düşük özgüveni beraberinde getiriyor. Örnek verecek olursak, matematikte başarısız olmuş bir çocuk babası tarafından azarlanıyorsa, çocuk, ‘’babam ancak ben derslerim iyi olduğu vakit beni sevecek.’’ Düşüncesinde olabiliyor. En basit durumda tavır alınması çocuğun bu yönde düşünmesine bir sebep oluyor. ‘’Ailemin istediği gibi bir birey olmazsam sevilmem!’’ hissinde olabiliyor. Sadece bu değil, öğretmen, aile ve arkadaşlar hepsi bir bütünü oluşturuyor çocuk için. Aile bu konuda bir iskeleti oluşturuyor ama devamında büyük etkisi okul oluyor. Arkadaşlarda büyük bir etkeni oluşturuyor ama bunu bir pasta olarak görecek olursak en büyük rolü öğretmene verebiliriz. Çünkü şuan beraberce düşünürsek ailemizden sonra kahraman olarak gördüğümüz insanlar öğretmenlerimizdir. Bu anaokulu öğretmeni olabilir ya da branş öğretmen olabilir. Onların bizi desteklemesi yüceltmesi aksine tavır takınması hayatımızda büyük olaylara sebebiyet verebilir. Mesela bir müzik öğretmenin sana ‘’senin sesin çok çirkin’’ demek senin hayatın boyunca müzik yapamayacağın anlamına gelebiliyor bir çocuk için. Bütünde bir tarafın eksik oluşu çok ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Bu tür eksiklikler kişilik yapısının oluşamamasına ve başkalarının güdümünde olmasına sebep olabilmekte. Potansiyelimize ket vurabilmekte.
SORU3: Çocukların özgüven kazanmalarında veya kaybetmelerinde ebeveynler ne kadar etkilidir? Çevresel faktörler ne kadar etkilidir?
CEVAP: Çocuklarını kreşe başlatana kadar pasta diliminin tamamı aileden oluşur. Çocuk ilk güven olgusunu annesinden alıyor. Sonrasında baba ile birlikte tamamen çocuklarına kendilerini aşıladıkları kadar çocukları var oluyor. Kendileri hakkında fikir sahibi oluyorlar. Bizim yaş gruplarında belirlediğimiz 3-6 yaş arası dönemde girişimciliğe dair suçluluk olgusu vardır. Bu dönem çocukların en fazla meraklarının olduğu dönemdir. Çocuk çevresini tanırken bizim ‘’otur oturduğun yere’’ deyip onu oturtup sanki onun bir köşe yastığı gibi olmasını istediğimizde çocuğa, ‘’sen bir şey yapamazsın’’, ‘’sen değersizsin.’’ durumunu yerleştirmiş oluyoruz. Çocuk, ‘’annem beni sevmiyor’’ düşüncesini hemen benimsiyor. Yemek yerken her şeyi dağıttığı vakit sonrasında dayanamayarak yemeği biz yedirmeye çalışıyoruz. Bu çocuk üzerinde başarısızlık hissine yol açıyor. Toplumumuzda oluşan çocuğun kendimize bağlılığı bizi çok fazla etkiliyor. Anaçlık yapısı çocuklara kendilerinin bir şeyi yapma konusunda çok büyük balta vurabiliyor. Çocuklarımıza yeterince fırsat tanımadığımız için onların bu yapıya alışmasına sebep oluyoruz. Öncelikle ortam ve fırsat yaratılmalı ki çocuk yapabilsin. Yurtdışında gözlemlediğimiz zaman çocukların döke saça yemek yediğini görüyoruz ama çocuk mutlu çünkü mücadele edebiliyor. Biz toplum olarak bu haktan çocuklarımızı yoksun bırakıyoruz. Ataerkil bir toplum olduğumuz için sadece bu değil, toplumsal cinsiyet rolleri konunun daha da derine inmesine yeterli. Bağlılık ve anaçlık hissi çocuğun ileriki zamanlarda da ebeveynsiz yapamamasına sebep oluyor. Bir şekilde her şeyi anneye veya babaya bağlamaya başlıyoruz. Özerk bir birey hissiyatı ortadan kalkıyor. Özgüven yeterlilikle birleşir. Kişi kendini yeterli hissetmezse özerk olmakta zorlanır. Yapabildiğimiz şeyler arttığı sürece kendimize olan saygımızda artıyor. Dışarıdan gelen her türlü düşünce bizi İç özgüven ve dış özgüven olarak etkiliyor. İlkokul çağında gerçekleşen alaycılık durumu ilerde bizi etkileyen faktörlerden birini oluşturuyor. Bunların hepsinin birleşimi bizi farklı bir yola sürükleyebilir. Ailede ilgi görememesi ve sevilememesi onu diğer durumlarda kötü yola sürükleyebilir. Maddiyatsızlık, madde kullanımı gibi faktörler bireylerin çabuk güdüm değiştirmesine sebep olur. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilgiye de ihtiyacımız var aynı fizyolojik ihtiyaçlara gereksinim duyduğumuz gibi. Özgüven ihtiyacımızda daha küçüklükten itibaren oluşur. Bunu bize verecek olan ebeveynler bizi çok büyük şekilde etkiler.
SORU4: Özgüven kavramı bir çocuk için önemli görünse de toplumumuz bu kavramın üzerinde çok fazla durmuyor. Toplumumuzdaki aile yapısının çoğunlukla geniş aile perspektifinde seyretmesi ailenin üyelerinin her daim tek bir vücut gibi davranmasına dolasıyla çocukların küçüklüklerinden itibaren başlayan aile üyelerine bağlılık, fikirlerini ifade edememe ve bağımsız kararlar alamama gibi etkenleri zedeleyebiliyor. Bu durumu durdurabilmenin temel yolları nasıl olmalı?
CEVAP: Aile, okul, öğretmen ve arkadaş gibi dış çevrenin aynı kanalda aynı farkındalığa sahip olmasına ihtiyacı var. Bence bu durumda biz psikologlara iş düşüyor. Çünkü ailelere bu konuda bazı eğitimler vererek farkındalıklarını arttırmaya çalışmamız gerekiyor. Az önceki soruda da bahsettiğimiz gibi eğitim düzeyi sosyo-ekonomik düzeyde etkili oluyor. Bazı aileler gerçekten bilmedikleri için bu konuda bir şey yapamıyorlar çünkü kendi ailelerinde de bu onlara yapılmamış. Aslında bu biraz domino taşı gibi o ona yapmıyor o da ona yapmıyor, bu böyle gidiyor.
Örneğin bazen annelerimize kızıyoruz, ‘’Sen bana böyle yaptın, senin yüzünden oldu.’’ Diye. Ama şöyle bir durum var, onlar da anne baba olmanın yolunu böyle öğrendiler. Yapabilseler daha iyisini yaparlardı. Kulaktan dolma bilgilerde olduğu gibi öyle bir anne-baba modeli görmüşler. Belki de olmak istediği model bu değil. Mesela belki kendisinin doğum günü hiç kutlanmamış, çocuğun da doğum gününün onun için değerli olduğunu, ihtiyaç duyduğunu hissedemeyecek çünkü bunun bir ihtiyaç olduğunun dahi farkında değil. ‘’Sen değerlisin.’’ cümlesinin eksikliğini hiç duymamış çünkü kendisi de bu cümleyi hiç duymamış.
SORU5: Günümüzdeki Z kuşağının teknolojiye olan tutumu, özgüvenlerini nasıl etkilemekte? Teknoloji günümüzün olmazsa olmaz olan temel ihtiyaçlarından biri. Çocuklarımızın kendini ifade edebilmek, özgür düşünce ve davranışlar sergileyebilmesinde teknolojiyi nasıl daha faydalı kullanabiliriz?
CEVAP: Bence olumsuz etkilemekte, neden? Çünkü özellikle dış özgüvenle ilgili olduğunu düşünüyorum. Özellikle şu aralar var olan makyaj youtuberları, bloggerlar vs. bizde nasıl bir algı oluşuyor? Hepimizin genel olarak bedeniyle ilgili sürekli mutsuz olan kişileriz. ‘’Kilo aldım.’’, ‘‘Burnum şöyle.’’, ‘’Danla Bilic şu makyaj malzemesini kullandı, bende ondan yok.’’ Gibi şeyler duyuyoruz. Peki ama şöyle bir gerçek yok mu? Çocuk youtuberların makyaj videoları çektiği videolar vs. Bu durum küçük yaştaki çocukların daha çok erken yaşta farklı şeyleri keşfetmesine sebep oluyor.
Anne-babalar şöyle bir kanıdalar biraz ‘Biz önceden babamız ‘’hött’’ der susardık. Bir bakışından ne dediğini anlardık.’ Sonraları zamanla bu duruma bulduğumuz çözüm yolu da ‘’Benim bir tane çocuğum var, bana oyuncak istediğim de alınmadı. Çocuğumun oyuncakları olmalı.’’ Deyip sınırı olmayan bir aile yapısına dönüştü. Çocukların ekseninde dönen bir aile yapısı haline dönüştü. Bu da çok sıkıntı yaratabilecek bir yöntem. En az ilk örnekte olduğu kadar sağlıksız. Bu durum çocukların doyumsuz ve mutsuz çocuklar haline gelmesine yol açıyor. Mesela yeni bir oyuncak alınınca ‘’Mm.. bunu beğenmedim.’’ Demesine dönüşüyor. Çünkü çocuğun istediği şey oyuncak değil. Aileler çocukları ilgi ve sevgiyle doyurmak yerine bunu maddiyatla tamamlamaya çalışıyor, bunlar birbirini tamamlayacak iki şey değil. Ayrıca bir de ‘’Neyini eksik ettim ki senin?’’ diye bir de çocukları suçlama durumu var. ‘’Bize bir oyuncak dahi alınmazdı, senin bir dünya oyuncağın var.’’ Çocuğun doyumsuz olmasının sebebi bu. Çocuk ilgi, sevgi bekliyor. Dolayısıyla çocuk aileleri cezalandırmaya başlıyor. Çocuk oyuncağı fırlatıyor. Yine aileler çocuğu anlamayıp, suçluyor.
Çocuklara sınır koymayı aileler artık baskı olarak algılıyor. Sınır koymak bir anda baskı gibi görülmeye başlandı ve ‘’Bunu kaldırmalıyız.’’ Düşüncesine vardılar. Hâlbuki sınırlar çocuğu korumak için vardır baskılamak için değil. Yani ‘Şu saatte yatman gerekiyor.’ kuralını koymamızın sebebi ne? Çocuğun belli bir uyku düzeninin olması, gelişimine katkı sağlamak. Ama aile bunu baskı olarak görürse, çocuk zaten baskı olarak görüyor. Çocuklar aslında sınırları severler. Şunun gibi; hiç bilmediğiniz bir yere geldiniz ve hiçbir levha yok. Bu güvensiz hissettirir değil mi? Yani şunu demek istiyorum aile de çocuk için levhadır. ‘’Oraya gidersen canın yanabilir.’’, ‘’Şu an uyumazsan gelişimini kötü etkiler.’’ Gibi. Burada sınır koyuyorsunuz ama çocuğun bu sınıra ihtiyacı var. Dünyaya yeni geldiği için bunu öğrenebileceği tek merciidir aile.
Teknolojiden nasıl korumaya gelirsek, küçük kadın, küçük adam gibi özendirmelere sebebiyet verecek videolar izlenmesinden kaçındırmak gerekiyor. Ailelerin ayrıca kıyafet seçimlerinde de dikkat etmesi gerekiyor. İzlenen videoların sınırlandırılması gerekiyor. Çocuklara izletilecek her videonun önce ebeveyn gözetiminden geçmesi gerekiyor. Çizgi film olsa dahi. Çünkü çizgi filmlerde dahi uygun olmayan davranışlar sergileniyor. Teknolojiyle ilişkilerinin bu kadar küçük yaşta başlaması çocukların yaratıcılıklarını da etkiliyor. Hareketini, potansiyelini de olumsuz yönde etkiliyor.
SORU6: Çocuklarda zayıf özgüven göstergeleri doğrultusunda, ebeveynlerin aşırı kontrollü davranışları ve aşırı kontrolsüz davranışlarının sonuçları hem çocuk için hem de ebeveynler için kötü sonuçlara yol açabiliyor. Çocuklarımızın ilerde birer yetişin olma yolunda bunu önleyebilmek ve farkındalığı sağlamak adına hangi çözüm durumlarına başvurmalıyız?
CEVAP: Çocuk yetiştirirken amaç birey olmasını sağlamak olmalı. . Aile çocukla olan bağını belli düzeyde azaltmalı. Bu çocuğun birey olmasını ve dış dünyaya hazırlanması için gerekli. Aileler bunu bir anda yapmamalı, aileyle olan bağını git gide azaltmalı. Yaşının üzerinde bir sorumluluk beklememek gerekiyor. Çocuğun belirli yaş düzeylerinde hangi davranışları sergilediğini, gelişim dönemlerinin bilinmesi gerekiyor. Hangi yaşta neyi yapar, neyi yapamaz? Temel şeyleri yaparken bile becerisini desteklemek ve özel olduğunu hissettirmek için küçük görevler verilerek gelişimini desteklemek gerekiyor. Birlikte kek yapmak, masaya çatalları taşımasını istemek gibi basit görevler verilebilir. Bir diğeri de koşulsuz sevgi göstermek, hissettirmek gerekiyor. Ayrıca çocuğun ilgi ve yeteneklerini keşfetmek için farklı ortam ve koşullarda olmasını sağlamak gerekiyor. Ailelerin ‘’Çocuğumda ne cevherler varmış.’’ Demesi bunu görmeli ve fark etmeli. Oyuncak seçiminde enstrümana yönelmesi, ritim tutması, dans etmesi gibi bazı alanlarda gelişmesini sağlamak gerekiyor. Bunu fark etmesini sağlayacak olan kişilerde aileler ve en önemlisi öğretmenler. Öncelikle öğretmenlerin bu sihirli değneğe sahip olduğunun farkında olması gerekiyor. Bu aşamada en önemli olan şeylerden biri de işini seven öğretmenlerin olması diyebilirim.
SORU7: Çocukları yakından görme ve onların davranışlarını deneyimleme fırsatı bulabilen ve onlara özgüven kazanmalarına yardımcı olan öğretmenlere bu konuda verilen eğitim yeterli mi?
CEVAP: eğitimin çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Eğitim sistemi maalesef çok kitabi. Ama bunun yanında bireyin kendisini ait hissettiği, seçtiği mesleği içselleştirmesi, onu benimsemesi kısacası taşın üstüne taş koyması da çok önemlidir.
Birçok şeyi kendi başımıza da öğrenebiliriz. Kendimizi geliştirebiliriz. Çocuklar için; çocuk gelişim kitapları, yazıları okuyabiliriz. Özgüvende öğretmenin yerini bu şekilde konumlandırabiliriz. Bu yüzden aslında eğitim sistemi tek başına yetersiz görülmemeli. Kendimizi de bu alanda değerlendirmeliyiz. Öğretmen olarak, yaz tatilimizi, hafta sonlarımızı ve buna bağlı olarak okul kurumunu sadece rahat bir para kazanma kapısı olarak görmemeliyiz. Bu mentaliteden uzaklaşmalıyız. Bir öğretmen olarak, özel hayatımızı öğrencilerimizin üzerine yansıtmamalıyız. Bunu çok ince eleyip bu konuya hassaslık göstermeliyiz. Öncelikle öğretmenin bu mesleği ne kadar çok sevip sevmediğine bakmalıyız. Kendisini bu mesleğe ne kadar ait hissediyor bu da önemli. Bir sihirli değnek olduğunun farkında mı? Çok basit ve yüzeysel görülen bir öğrencinin potansiyelini çıkartarak aksine çok başarılı bir yetişkin konumuna çıkartabilecek bir güç olduğunun farkında mı? Bunlar çok önemli etkenler.

SORU8: Çocukların günlük hayatlarında zamanın büyük çoğunluğunda olan okullarda onlara verilen kendilerini geliştirici ders müfredatı yeterli mi? Müfredatın çoğaltılması sürecinde çocukların psikolojik mantalitesini yükseltebilecek dersler arttırılmalı mı?
CEVAP: kendini geliştirici ders müfredatının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bunun nedeni; örneğin bir öğretmenin gireceği dersteki konusu trafik ışıkları olsun. Bunu o an sınıfta kitaptan okumak veya anlatmak yerine, öğrencileri trafik ışıklarının olduğu bir alanda uygulamalı olarak eğitmek daha etkilidir. Zaten hatırladıklarımızın %90’ı deneyimlediklerimizdir. Yaşamsal derslerin olması sosyal becerileri artırır. Örneğin; fen lisesinde okuyan bir öğrenci yapılan bir sokak röportajında adı sorulduğu zaman cevap verememiş olması. Bu kadar zekâ düzeyi olarak kıyaslandığı zaman çok üstün skalada bulunan bir öğrencinin kendi adını yanıtlayamaması çok ironik.
Diğer bir örnek; bizim eğitim sistemimizde Beden Eğitimi derslerinin ‘’boş ders’’ olarak algılanması. Neden matematik, fen veya sosyal bilimler dersinde böyle bir algılama bulunmuyorken ve ders işleniyorken, beden eğitimi dersinde ders işlenmiyor? Niçin bizim sosyal becerilerimi geliştiren dersler boş ders olarak algılanıyor? İlk olarak bunları çözüme kavuşturmalıyız.
Okullarda artık maalesef rehberlik servisleri kaldırıldı. Öğretmenlerin öğrencilerle nasıl etkileşim içerisinde olacak öğrencilerle meçhul. Kesinlikle eğitim sisteminde kişisel geliştirici dersler artırılmalıdır.
Bu arada meslek liselerini diğer liselere göre daha çok geliştirici buluyorum. Burada en azından öğrenciler kendi ilgi alanlarına ve becerilerine göre tercih yapabiliyor ve bu doğrulta çaba sarf ediyorlar. Bu etkenler bağlamında öğrenciler başarılı olabilip daha fazla özgüven sahibi bireyler olabiliyorlar. Örneğin ben eşit ağırlık mezunuyum ve okul hayatım boyunca türev-integral çözdüm. Fakat asıl meslek öğretimine başladığımda ve iş hayatıma geçtiğimde hiçbir şekilde türev-integral ile ilgili bir şeyle karşılaşmadım ve ihtiyaç da duymadım. Burada yanlış izlenen bir eğitim müfredatı vardır. Bu yüzden sanatsal ağırlıklı derslerin artırılıp en azından kendini duygusal ve psikolojik olarak doğru yansıtabilen bireyler yetiştirmeyi amaçlamalıyız. Çocukların psikolojik mantalitesini artırabilmek için pozitif duyguları, pozitif kavramları işlememiz lazım ve bu konuda psikolojik danışmanlara çok iş düşüyor.
Mesela bir örnek uygulama verecek olursam; -‘’çocuklar bu hafta konumuz UMUT. Sizlerden yaşamış olduğunuz üzücü bir olayı kâğıda yazmanızı ve bu olayın başınıza gelmesindeki 3 iyi sebebi yazmanızı istiyorum. Daha sonra bu 3 iyi sebebi panomuza asacağız ve herkes bunları okuyacak’’ gibi. Yani kısacası kitabi bir aktarım yerine uygulamalı olarak aktarma yapmalıyız. Çocukların duygusal zekâsını geliştirmeliyiz.
SORU9: Okulların çocuklara eğitim vermesinden ziyade ailelere de uzmanlar eşliğinde bu konuda seminer ve konferanslarla çocuklara yönelik eğitime tutulması gerekli midir? Böyle bir eğitimin ebeveynlere faydası olabilir mi? İçerik nasıl işlenmeli?
CEVAP: evet kesinlikle gerekli. Fakat bizde yine hazırcı bir sistem var. Sunum veya anlatım olacağı zaman hemen projeksiyon açılır ve tek taraflı bir iletişim sergilenir burada geribildirim alınıp alınmaması çok önemsenmez. Bu çok yanlış bir sistem. Aksine ailelere eğitim, seminer, sunum yapılacağı zaman interaktif bir uygulama yöntemine gidilmeli. Bu uygulama yöntemleri içerisinde yüzleştirme metodu da kullanılabilir. Baskıcı ve zorba olmadan onların dillerinde uygun bir üslup ile açıklamalarını sağlamaya çalışmaktır.( buradaki açıklama konuyla alakalı). Başka bir yöntem ise ebeveynlerin çocuklarına uyguladıkları davranışları onlara çocukmuş gibi uygulamak. Böylelikle empati duygusu aşılayarak çocuklarını anlayabilmelerini sağlayabiliriz.

SORU10: Temelde en büyük yanlışlardan biri özgüven eksikliği yaşayan çocukların diğer kişilere zorbalıklar yaptığıdır ama bilimsel olarak kanıtlanan çerçevede zorba kişilerin büyük bir özgüven duydukları ve kendilerini diğer çocuklardan üstün gördükleridir. Özgüvenli çocukların zorba olanlar değil, genellikle zorbalıklara kurban giden çocuklar oldukları kanıtlanmıştır. Bu süreç doğrultusunda bu yargıyı insanlarda nasıl kırabiliriz? Bu yargıyı çürütebilmek ve sorunun daha da büyümeden üstesinden gelebilmek için hangi yollara başvurmalıyız?
CEVAP: aslında bizler bu kanıya nasıl vardıysak aynı şekilde bu yöntemle ailelere aktarmalıyız. Sunumlar, seminerler vb. düzenleyerek başlayabiliriz. Diğer bir yandan aslında özgüven eksikliği bulunan çocuklar 2 şekilde fark edilir.
1.) zorbalık yani kendisiyle ilgili aşağılık kompleksinin olmasıdır.
2.) aşırı çekingenlik, utangaçlık, içine kapanıklık seyreder.
Zorbalığın altında aslında çok derin bir mesaj yatar. Çocuğun bir ihtiyacı vardır ve bunu görmemizi ister. Bu zorbalığı hiçbir zaman ters karşılamamalıyız ki çocuk daha da soyutlanmasın. Çünkü en büyük destekçi her zaman ailedir. Emin olun çocuk bunu daha iyi bir şekilde yapabilmeyi bilseydi yapardı. Çocuklarla doğru iletişi kurarak bu zorbalığı veya çekingenliği ortadan kaldırabiliriz. Ya da özgüvenlerini artırma yoluyla çocukların bu yönlerini geliştirebiliriz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Sıla SALANTUR Fotoğraf
Psk.Dnş.Sıla SALANTUR
İzmir
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi89 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Sıla SALANTUR'un Makaleleri
► Çocuklarda Özgüven Psk.Hülya TURAN
► Çocuklarda Özgüven Psk.Serdal GÜR
► Çocuklarda Özgüven Psk.Sevda ÖZBUCAK
► Çocuklarda Özgüven Gelişimi Psk.Dnş.Nuray BAŞTAN AYDIN
► Çocuklarda Özgüven Eksikliği Psk.Selfinaz DURSUN YAŞAR
► Çocuklarda Özgüven Sorunları Psk.Bahattin GÖKTAN
► Çocuklarda Özgüven ve Özsaygıyı Geliştirme Psk.Dnş.Evrim Alkış DEMİREL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında '"Çocuklarda Özgüven" Konulu Röportaj' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:13
Top