2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ben Nesli
YAZI #4934 © Yazan Uzm.Psk.Burcu DÖRTEL | Yayın Ağustos 2018
Günümüz çağı “bireyin sadece kendine odaklanması” fikrinin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Bu dönemde 35 yaş altı olan gençlere “Ben Nesli” deniyor.
Ben Nesli’nin beklentileri fazlasıyla iyimser: Üniversiteye gitmek, çok para kazanmak, hatta mümkünse meşhur olmak istiyorlar. Ancak bu nesil, üniversiteye girerken büyük rekabetin yaşandığı, iyi bir iş bulmanın ve o işe devam edebilmenin zorlaştığı, ev ve sağlık giderleri gibi temel ihtiyaçların ateş pahası olduğu bir dünyaya adım atıyor. Umudun yükseklerde uçtuğu, gerçeklerin ise ezip geçtiği bir zaman dilimindeyiz.

Günümüzde gençler, büyüklerinin hiç karşılaşmadığı birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kalıyor. Aileler önceden lise mezunu bir kişinin kazandığı para ile orta sınıf yaşam standardına kavuşabilirken bugün iki üniversite mezununun maaşı, aynı standartları ancak sağlayabiliyor. Doğdukları andan itibaren öz güven aşılanarak büyüyen bu nesil yirmili yaşlarına geldiğinde işinde umduğu tatmini ve heyecanı bulamadığını ve maaşlarının küçük bir evi bile geçindirmeye yetmediğini görerek mutsuzluk ve depresyon gibi problemler yaşıyor. Araştırmalar çağın getirdiği artan öz güvenin büyük bir stres kaynağı olduğunu belirtiyor.

Bu neslin, kendisini mutlu eden şeylerin peşinden gidebilme özgürlüğünün tadını çıkarması, çağın iyi tarafı. Ancak yüksek beklentiler; endişe, yaşanılan sorunlarla ilgili sorumluluk almama ve suçu başkalarına atma eğilimi rekabetçi dünya içerisinde yeni neslin bocalamasına sebep oluyor.

Gençler, her zaman kendi ihtiyaçlarını ilk sıraya koyuyorlar ve kendilerinden memnun olmaya odaklanıyorlar. Bu, toplum kurallarına uymayı sağlayan ya da grubun ihtiyaçlarını bireyinkinden üstün tutan bir davranış şekli değil. Bu değişim toplumun kültürünü de beraberinde etkiliyor.

Teknolojik ve kültürel değişimin artan hızı yeni neslin eğilimlerini bilmemiz gerekliliğini ortaya çıkarıyor. 1980 sonrası başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde çocuk gelişimi ve eğitiminde öz saygı programları geliştirildi. Bu programlar başta yararlı olsa da dozunun iyi ayarlanmaması nedeniyle narsizm, kibir ve gerçeklikten uzak benlik algısı gibi sorunları beraberinde getirdi.

Okullarda bu uygulamaların uzantısı çocukların kendilerine olan saygıları azalmasın diye öğretmenlerin, öğrencilerin hatalarını düzeltmemesi gerektiğine kadar uzandı. Öyle ki velilerin de okullardan tek beklentisi çocuklarının mutlu olmaları ve kendilerini iyi hissetmeleri olarak tanımlanmaya başlandı. Başarı, idealler, hedefler, kişilik, ahlak ve topluma uyum sağlama gibi kavramların önemi ikinci plana atıldı. Oysa öğretmenlerin tüm öğrencilere gerçeği yansıtmayan yüksek notlar vermesi sonrası 2003 yılında üniversite hazırlık öğrencileri ile yapılan araştırmada %43 oranında öğrencinin lise son sınıftayken çok sıkıldıkları verisine ulaşıldı. Aynı araştırmanın 1985’teki sonucu ise %29 oranındaydı. 2020’lere yaklaşırken araştırmanın tekrar yapılması ne gibi sonuçlar verir sizce? Sanırım, herkesin en yüksek notu aldığı, öz saygının öğrenmenin önüne geçtiği ve öğrencilere gerçekçi geri bildirimden verilmediği okul ortamlarında farklı bir sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır.

Gerçekçi olmayan öz güven beraberinde eleştiri kabul etmemeyi ve çok çabuk incinmeyi getiriyor. Bu iki özelliğin hayatta karşılaşılan güçlükler karşısında baş etme, problem çözme ve ruh sağlığını koruma açılarından insanı olumsuz etkilediği bilinmektedir.

Yapılan bazı araştırmalarda öğretmenlerin öğrencilere dair gözlemlerinde çok alıngan olduklarına vurgu yapılıyor. Öğrencilerin çoğunun başarısız sınav sonuçları karşısında gerçekten bir şeyi öğrenmekle ilgilenmektense notları ile ilgili savunmaya geçerek sızlandıkları ifade ediliyor. Yine benzer araştırmalara göre, öz saygısı yüksek öğrenciler eleştirildiğinde, düşmanca davranan, kaba ve işbirliğinden kaçan kişilere dönüşüyorlar.

Ebeveynlerin çocukları için amaçladığı okul başarısı ile öz saygı arasındaki bağlantı sanıldığının aksine. Öz saygı, yüksek not almada etkili değil ancak yüksek not almak öz saygının artmasında çok etkili.

Tek başına öz saygı, gençleri; erken yaşta gebeliğe, suç işlemeye, alkolizme, uyuşturucu kullanmaya ya da kronik zenginlik düşkünlüğüne karşı korumuyor. Hiçbir şeye dayandırılmadan edinilen öz saygının, uzun dönemde çocuklara bir fayda sağlamayacağını öne süren uzmanlar, çocukların becerilerini geliştirerek ve bir şeyleri başararak öz saygı edinmelerinin daha yararlı olacağını vurguluyor.

Çocuklar kendilerine duyacakları gerçek saygıyı iyi davranışlar sergileyerek ve bir şeyler başararak geliştirirler. Bu noktada çocukların öğrenmenin kıymetini bilmesi, körü körüne kendilerinden memnun olmalarından daha iyidir. Öz saygı çocuğunuzun gelişim sürecinde bir neden değil, bir sonuç olmalıdır. Düşünün ki çocuğunuz hiçbir şey yapmadan kendini mükemmel bulacak, neden bir şey yapmak için yorulsun ve çaba sarf etsin ki?
Yine yapılan araştırmalarda Amerika’da okuyan Asyalı öğrencilerin öz saygıları daha düşük olarak tespit edilmiş. Fakat Asyalı öğrencilerin ders başarılarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Asyalı öğrenciler bir ödevden düşük not aldığında ödev üzerinde uğraşıp başarılarını arttırmaya çalışmaktadır. Amerikalı öğrenciler ise tam aksine pes ederek başka ödeve geçmektedir. Diğer bir deyişle, Amerikalılar öz saygılarını korumak uğruna, daha başarılı bir ödev hazırlamak için çaba sarf etmemektedir.

Sonuç olarak;

KÖTÜ NOT ALDIĞINDA ÇOCUĞUNUZ KENDİNİ KÖTÜ HİSSETMEMELİ, ANCAK SINAVA ÇALIŞMADIYSA KENDİNDEN MEMNUN DA OMAMALI.

Yarının iş adamları/kadınları gençlerimizi içinde bulunduğumuz gerçek ve acımasız dünyaya şimdiden hazırlamalıyız. İş dünyasında öz saygı hareketi diye bir şey yok. Ofiste kötü bir rapor sunulduğunda işveren “Rapor için seçtiğin kağıdın rengini beğendim.” demiyor.

Nesiller arası farklılıklara ilişkin 1.3 milyon gencin verilerini kapsayan on iki araştırmanın derlendiği “Ben Nesli” adlı kitaptan konu ile ilgili daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz.

KAYNAKÇA:
Twenge M. Jean. Ben Nesli. Çev., Esra Öztürk. İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2013.

Uzm. Psk. Burcu Özkök
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Burcu DÖRTEL Fotoğraf
Uzm.Psk.Burcu DÖRTEL
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi20 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Burcu DÖRTEL'in Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Ben Nesli' başlığıyla benzeşen toplam 1 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Dikkat! Dikkat! Ekim 2020
◊ Ödüller ve Cezalar Ekim 2020
◊ Küçük Sarı Notlar Kasım 2018
◊ Yeni Bir Kardeş Geliyor Ağustos 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:31
Top