Farkında olmadığınız bir yeme bozukluğunuz olabilir mi? Yeme bozuklukları sıra dışı yemek yeme alışkanlıklarını, kilo ve görünüş konusunda aşırı kaygı duymayı içeriyor. Tüm hastalıklar gibi yeme bozuklukları da anlamlı bir hayata, canlılığa ve gerçek bir amaç duygusuna ulaşmak için birer yardım çağrısı ve iyileşmenin ilk adımıdır. Üst Benliğinizin yanlış yolda olduğunuzu göstermek için verdiği bir alarmdır. Reddettiğiniz yanlarınızla bütünleşmeye ve yaşam hikâyenizin sınırlamalarının ötesine geçmeye davettir.
Yeme Bozuklukları Nelerdir?
Yeme bozuklukları yaygın olarak psikiyatrik ifadelerle anlatıldığı için, bilinen anlamlarını bozmadan önce size bu isim ve tanımları açıklamam gerekiyor.

Düzenli kusma görülen yeme bozukluğunun adı Bulimia Nervozadır. Tıkınırcasına Yeme ya da Tek Seferde Aşırı Yeme bozukluğu ise çok kısa bir süre içinde çok fazla miktarda karışık yemek yeme anlamına gelir. Anoreksiya Nervoza yaşam için gerekli düzeyin altında yemek yemek demektir ve genellikle egzersiz saplantısıyla birlikte görülür. Obezite ise aşırı düzeyde yemek yemektir. Tüm bu Yeme Bozuklukları birçok sağlık sorunuyla birlikte görülür ve ölümcül olabilir. Özellikle Anoreksiya tüm ruh sağlığı sorunları içinde en fazla ölüme yol açanıdır.

Yeme Bozukluklarını tetikleyen nedenler arasında, toplumun güzele, iyiye, mükemmele verdiği önem / değer; güzel olmayana karşı dışlama ve yargı var. Bu iki eğilim birleşiyor ve birçok insan, dışlanmamak, kabul ve takdir görmek için mükemmeliyetçi bir tutum geliştiriyor. Yani hiç hata yapmamalılar, her şey dört dörtlük olmalı gibi. Oysa insan olmak hata yapmak demek. Doğal olarak, hata yapınca da, yetersiz hissedip olumsuz bir benlik algısı geliştiriyorlar.

Aile sorunları, yaşanan stresli olaylar ve geçiş dönemleri, performans açısından ince olmayı gerektiren meslekler, kendini mağdur hissetmek gibi etmenlerin tümü bu sorunların gelişmesinde rol oynayabilir.

Yeme bozukluğu yaşayan kişiler bazen çok sağlıklı görünmelerine rağmen dış görünüşlerinin altında ağır hasta olabilirler. Bilinç dışları, yaşadıkları stresli ilişki ve koşulların yarattığı duygusal acılardan kendilerini korumaya çalışmaktadır. Yemek yemeyi ve dış görünüşlerini odak merkezi haline getirerek yaşadıkları kontrol hissi ile hayatın doğasındaki belirsizliklerle ve zorlanmalarıyla başa çıkmaya çalışırlar.

Üst Benliğinizin Çağrısına Kulak Verin
Üst Benliğimiz bizimle sonsuzluğun dili olan sembolik bir dille sürekli olarak iletişim halindedir.

Rastlantılar, kazalar, hastalıklar, bir dostunuzun ya da iş arkadaşınızın sözleri, bir kitapta okuduğunuz satırlar, kendi rüyalarınız ya da başkalarının anlattığı rüyalar hep Üst Benliğinizden gelen iletişim örnekleri olarak görülebilir.

Madde dünyasına fazla dalıp Üst Benliğimizle teması kaybettiğimizde kendimizi bedenimizin ve hayat hikâyemizin, yani yaşadığımız “sözde gerçekliğin” sınırları içine hapsederiz. Bu sözde gerçekliğe bazıları yalancı benlik, bazıları ego, bazıları da koşullanmış benlik adını verir.

Kendimizi yalancı benliğimizle özdeşleştirdiğimiz zaman başkalarının onayına ve güvenlik hissine aşırı düşkün ve bağımlı hale geliriz. Büyüyüp olgunlaşmak yalancı benliğimizle yaşadığımızı gösteren işaretleri tanımak ve Üst Benliğimizle bağlantı kurmak, kalıplarımızdan özgürleşmek ve değişmek demektir.

Kendimizi yalancı benliğimizle özdeşleştirdiğimizde bizi hayatımızın amacına götüren yoldan sapma olasılığımız artar.

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Wittgenstein, “İnsan ruhunun en iyi resmi insan bedenidir”, diyor. Bu sözü Mustafa Çilek’in İnternet sitesinde okudum.

Mustafa Çilek’le bu yıl çalışmaya başladım, kendisi bir sağlık ve spor uzmanı.

Bazı sabahlar Skype üzerinden erken saatte çalışıyoruz. Bir sabah Özyeğin Üniversitesi Aile Terapisi Bölümü’nde yapacağım bir sunum hakkında konuşurken ona “yalancı benlik” kavramından bahsettim. Çok ilgisini çekti.

O gün odayı aydınlatan ışık çok güçlü değildi. Mustafa odanın bazı yerlerini görmekte güçlük çekiyordu. Güneş ışığı odayı kaplayınca çok daha iyi görmeye başladı.

O zaman şöyle anlamlı bir benzetme yaptı: “Gerçek benlik güneşin doğal ışığı ise yalancı benlik yapay ışık gibi olmalı.”

Yeme Bozukluğunuz Sizi Anlamlı Bir Hayata Davet Ediyor
Şu kıssayı duymuş muydunuz? Bir bilgeye “Kerametin nedir?” diye sormuşlar. Demiş ki “Acıkınca yerim, yorulunca yatarım.” İşte yemek ve uyumak gibi bedenimizin en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek bu kadar önemli ve bir o kadar da zor olabiliyor.

Mucizevî birer varlık olarak hepimiz Üst Benliğimizin iletişimini yüzde yüz algılama yeteneğine sahibiz.

Üst Benliğimizle bütünleşmek, onun bize gösterdiği yolu algılayıp takip edebilmek demektir. Hayatı gerçekten üç boyutlu yaşamamızı sağlayan, hayatımıza derinlik ve anlam katan, Marion Woodman’ın güzel ifadesiyle, hayatımızı tam olmaya doğru bir yolculuk haline getiren budur. Bence yaşanmaya değer tek hayat budur.