2007'den Bugüne 92,301 Tavsiye, 28,216 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Korona Penceresinden Hayat Döngüsü
YAZI #6440 © Yazan Psk.Dnş.Elif Esra ERDİL | Yayın Nisan 2020
En çok korktuğum şeyi açıklıyorum size! Evet evet böyle yazıya mı başlanır dediğinizi duyar gibiyim. Ama size şimdi korktuğum şeyi, şeyleri açıklamak istiyorum.
Ben SEVMEK ten korkuyorum. Oğlumu ilk kucağıma aldığımda sanırım ürperdiğim bir duyguydu bu. Sevgi bir o kadar güçlü olmayı mı gerektiriyor demiştim. İşte tam olarak şimdi çok güçlü olmam lazım dediğim zamandı. Sevginin bu denli güçle eş değer olduğunu görmek biraz da öfkelendirmişti beni. Sanki elimde bir cam var ve benim bu camın kırılmamasını sağlamam gerekiyor diye düşünmüştüm. Sonra azalmıştı bu düşünceler, yani ben azaldığını düşünmüştüm.
Artarak geliyorlarmış da haberim yokmuş. Şimdilerde evlerimize misafir olan bu duygu nasılda çok tanıdık. Sevgi her zaman ‘ölüm’ doğasına bir inişe neden olduğundan böyle bir bağlanmanın bol miktarda benlik gücü ve ruh gücü gerektirdiğini yazar, clarissa estess, kurtlarla koşan kadınlar kitabında. İşte dedim işte tam da beni anlamış da yazmış dediğim bir andı. Sonra zanlarım bir bir devam etti.
Zannettim ki; her ilişki de sadece sevgi olmalı. Sevgi olmazsa olmaz tek döngü olmalı dedim. Yani, öyle hayaller kurarız ki bu yaşadığımız her ilişkide böyledir; ailemizle, sevgilimizle, bebeğimizle hatta eşyalar ve kıyafetlerle kurduğumuz ilişkide de bu böyledir. Her şeyi tozpembe görme hayali. Yani ilişkilerdeki beklenti evresinden, işin ucunda gerçekten ne var olduğuyla yüzleşmekten hep alıkoymuşuzdur kendimizi.
Biraz karışık geldi yazdıklarım; bir anne düşleyelim; bebeğiyle öyle hayaller düşlüyor ki; bu anne çocuk ilişkisinde yaşanan iniş çıkışlar anneyi korkutuyor, içi titriyor annenin, çocuk biraz büyüdüğünde de seni sevmiyorum anne her deyişinde içi fena yaralanıyor annenin. Aah diyor anne işte gördün mü ilişkimiz yaralandı ve artık çöküşe geçtik.
Bir karı koca düşleyelim şimdi de; sevginin satın alındığı o baldan mevsim geçtiğinde; birbirine tahammülü olmayan 2 genç arasında yaşanan melodram; artık beni sevmiyor, oluyor. Artık bu ilişkinin geleceği yok demesi de ne kadar tanıdık öyle değil mi? Erik Erikson der ki; yakınlığa karşı uzaklık döneminin ta kendisidir bu yaşanılan. Yakınlık korkusu, yani bağlanma korkusudur asıl yaşanılan. Daha derinlerdeki mesele ise; güvensizlik meselesiyle ilişkilidir, bağlanma teorisyenlerine göre.
Tam da kaçırdığımız nokta işte burasıdır; korktuğumuz şey; zahirde çirkin olan yani; zahirin içindeki güzellik. Tıpkı masallarda dilencinin padişah olarak görünmesi, fakir görünenin aslında zengin olması gibi. Kahramanın zahire mi batına mı inanacağı ise imtihanın ta kendisidir. Belki de bu durumun şu korona zamanındaki yansıması;
Kendimizi güzel olmayanla temas kuracak kadar genişletebiliyor muyuz?
Peki ya güzel olmayan, gerçek dünyada nedir? -Sevmeyi beceremeyişimiz, sevgiye duyduğumuz açlığımız, bizi seveni istismar edişimiz , sadakati ihmal edişimiz , yetersizliklerimiz, ruhlarımızın ayrı olduğunu sanmamız, güzel olmayanlar olabilir mi!
Oysaki hayatta bir döngü vardır. Hayat – hayat döngüsüyle başlar, ölümle devam edip, hayatla tekrar neva bulur. Bahar kış ve tekrar baharın gelmesi değil midir evrendeki düzen. Dönüştürücü döngülerdir. Madalyonun 2 yüzü gibidir; hayat ve ölüm, tıpkı nefesi alıp vermek gibi, al ver, al ver… ne yazık ki sevgiyi sadece olumlu biçimiyle yaşatmaya çalışmak tam olarak sevginin ölmesi demektir. Hem her ilişkinin evreleri vardır; çoğu zaman aradaki sevginin öldüğünü düşünür insan, halbuki sevgi yılan derisi gibi kabuk değiştirmektedir. İlişkiye meydan okuyarak, daha çok sevebilmenin imtihanıdır, ölümle yüzleşmek.
Şimdi ölümden neyi kast ettiğimi biraz açıklayayım; ölüm istemediğimiz her şey bu hayatta, duygu olarak bize itici gelenden tutun, genişlemekten korktuğumuz, yüzleşmekten korktuğumuz ve bizi asıl büyütenin bu olduğunu unuttuğumuz her şey. Bizi dönüştüren şey evet evet, bambaşka bir insan haline gelmemizi sağlayan her şey.
Ve bazı sanrılarla ölümü uzak tutmaya çalışırız kendimizden. Hani öylesine aşık iki gence sorsanız, deseniz ki, ya bu hislerin hepsi geçici, unutacaksın sen de bu hisleri deseniz; size döner ve der ki; -hayır bu hisler öyle tutkulu hisler ki hiçbir zaman unutulacak cinsten değil. Sonuç mu, tabi ki o tutkular ve aşklar ölür, ölür ama takıldığımız nokta da burasıdır, ölmemesine odaklanırız. ÖLMEMELİ deriz. İlişkilerde hiçbir pürüz, sıkıntı olmasın demekten farkı yoktur bu düşüncenin. Ölmesinden kasıt belki de ilişkinin kabuk değiştirmesidir, gömlek atmasıdır. Öğrenmemiz gereken yer burasıdır. Yani; ilişkimiz bitmiyor, bilakis büyüyerek devam ediyor, kabuk değiştiriyor, kabuk değiştirmek de sancılı olur, zor olur, hepsi bu, ve sonuç itibariyle de güzeldir. Şimdi koronayla ilgili düşüncelerimiz de hiç bitmeyecek gibi, ölmeyecek gibi geliyor, halbuki her şeyin bir döngüsü var, o da bir yılan gibi derisini değiştiriyor, su an sancılı bir dönemdeyiz, tam olarak kabuk değiştirme evresindeyiz.
- Meksikalı bir şair diyor ki; - bana ihtiyacım olan ölümü ver
- Korona bana diyor ki;
- Öldürmen gereken şeyler var, büyümen için öldür hadi, öldür ki taze ot bitsin, otlar çıksın!
- Sevebilmem için bende ölmesi gereken nedir?
- Hangi güzel olmayandan korkuyorum? YANİ; hangi zahir olana inanıyorum da, asıl manayı kaçırıyorum?
- Neyin ölmesi gerektiğini biliyor ve buna halen izin vermekte direniyorsun?
- Bugun ölmesi gereken nedir, yaşaması gereken nedir ve hangi hayatın doğmasından korkuyorsun?
Diyor ki; clarissa estess “korku bir şeyi yapmamak için yetersiz mazerettir. ” koronadan önce de korkuyorduk biz; bu yeni bir şey değil, bilakis canlı olduğumuzu gösterir, korkmamız.
Sadece hazdan hoşlanıyorsa zihinlerimiz, belirsizliğin getirdiği korkudan kaçınmaya çalışırız, ardından bedenlerimiz hem çok ihtiyatlı davranır hem de aç gözlü. Marketlerde raflar boşaltarak kendi için tedbir alma ve başkasının hayatına karşı da oldukça bananeciliktir bunun göstergesi.
Halbuki, korktuğu şey; tutkuların sona ermesidir, sevdiği yemeğin bitmesi, bitmeyen erzaklar, sıcacık yatağın geride kalması, günün sona ermesidir. Böyle böyle ruhunu unutmuştur, özünü unuttuğundan gücünü de oracıkta yitirmiştir adeta.
Şimdi tüm bunlar olmaya devam ederken dünyaca bir uyku halindeyiz. Bu uykunun iki türlü sonucu olabilir; ya yeniden dirileceğiz ya da yeniden yaratılacağız. Ya da her ikisi de birlikte olacak. Uykuda yeniden dirilir ve yeniden yaratılırız. Uyumak aynı zamanda masumiyettir, şimdi dünyaca masumiyetimize dönme vaktidir. Uykuya dalıp dalamama ise kişinin kendi güveni ya da güvensizliğidir. Evet her insan hayatı kontrol etmek ister, ama bu hayat çok kontrollü olduğunda kontrol edilmeyecek kadar az hayat kalır, elimizde.
Bu yüzden, bu geçtiğimiz süreçte güvenilmesi gereken belki de bir bitiş olduğunda başka bir başlangıcında olacağıdır muhakkak ve dönüştürücü güçlere sarılmaktır iki elle.
Bu dönemin dönüştürücü güçlerinden birinin her dönemde olduğu gibi gözyaşı olduğunu düşünüyorum. Gözyaşı her zaman kutsal olmuştur. Gözyaşı kaseleri, mitlerde geçenler, masallar, aslında gözyaşının yani suyun döküldüğü yeri iyileştirdiği ile ilgili anlatılarla doludur. Gözyaşları aynı zamanda görüşü netleştirir ve yeniden görmeyi sağlar. O yüzden şu geçtiğimiz zaman diliminde gözyaşına sarıldığımızda yumuşayan kalplerimize, berraklaşan basiretimize tekrar kavuşacağımıza inanıyorum ben. Basiret ve yumuşak kalple beraber yaralarımızın dışarıda değil, içeride olduğunu gösterir bize gözyaşı pusulalarımız.
Dönüştürücülerimizde biri de muhakkak ki bedenlerimizdir. Beden sadece heykellerimiz değildir. Bedenimizin yaratılış amacı, ruhu ,özü korumak, desteklemektir. . Clarissa estes; “beden anımsar, kemikler anımsar, bellek hücrelere, resimler ve duygular şeklinde yerleşmiştir.” Diyordu. Yani bellek için bir depo konumundadır, beden Ve bu depoyu var olduğumuzu gösteren duygularla doldurmaktır. O yüzden bizim ruhumuzun inşa edilmiş kaleleri gibidir. Ve göz , kulak gibi çifter çifter yaratılan organlarla da ruha pencere açmaktadır. Kulaklarımızdan biri fani dünyayı duyarken, diğeri ise ruhumuzu, özümüzü duymaya, yine gözlerimizden biri normal görmek için, diğeri ise uzak olanı görebilmek için yaratılmışlardır. Bedenlerimizdeki bu birliği görebilme vaktidir şimdi. O yüzden şu zor günlerde, döngüyü tamamlamak adına bedenlerimize sığınıp (evlerimize) ruhumuzu korumaktan başka çıkar yolumuz yok gibi görünüyor. Son olarak; koronadan önce kalıplarımızın adamıydık, korona bize kalplerimizin adamı olmayı hatırlattı. Kalp adamı kırılır ve kırar.. Kırılmak ve kırmak hayatın döngüsünde ölüm ü temsil etmiyor muydu? Kendi yaralanan ve yaralayan halimize şefkatle, merhametle davranmakla , yaralı halimize özen göstermekle iyileşmemiz mümkün olacaktır.
Benliğimizin dönüşmek için dağları taşıması gerekmez. Biraz yeterlidir. Biraz, çok yol kat eder. Biraz, çok şey değiştirir. O yüzden mümkünse biraz evde kalmakla başlayalım, dönüşmeye… inşallah.. sağlık ve esen kalın..

KLİNİK PSiKOLOG ELİF ESRA ERDİL @pskdanismaneliferdil
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Psk.Dnş.Elif Esra ERDİL
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi3 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Elif Esra ERDİL'in Makale ve Yazıları
► Aile Yaşam Döngüsü Psk.Asuman ÇALGARA
► Aile Yaşam Döngüsü Psk.Burçak DEMİRKAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Korona Penceresinden Hayat Döngüsü' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Ördek Ölüm ve Lale Kasım 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


02:35
Top