2007'den Bugüne 92,310 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İvan İllich Alıntıları
YAZI #677 © Yazan Dr.Mehmet İBİŞ | Yayın Ocak 2010
İvan İLLİCH – Sağlığın Gaspı


• İnsanlar acıyı kabul etmenin kendi gerçekleriyle bilinçli bir savaşımın vazgeçilmez bir parçası olduğunu unutarak her ağrı ve sancıyı, ilgi görme veya el üstünde tutulma gereksinimlerinin bir göstergesi olarak yorumlamayı öğrenirler.
• Kültürler birer anlam sistemidir, kozmopolit uygarlık ise bir teknik sistemidir. Kültür, ağrıyı, gerekliliğini yorumlayarak katlanılabilir kılar; oysa yalnızca sağaltılabileceği anlaşılan ağrı katlanılmazdır.
• İnsanlar deneyimi biçimlendirmedeki yoğunluk bakımından farklar gösterir: Bazısı algıladığı ve hissettiği şeyi indirger, bazısı ise artırır, ağrı da buna göredir.
• Uyanık ve bilinçli bir organizma olmaksızın ağrı olarak söz edilebilecek hiçbir şey yoktur.
• Başkaları ağrılarını anlattığında anlatmak istedikleri şeyi anlayamam, ama onların da ‘kendilerine göre’ ağrıları olduğunu tahmin ederim.
• Ağrı deneyimini insanlarla, insanlığımızı paylaşma deneyimimizden bile daha kesin biçimde paylaşırız.
• Ağrı yanıtlanmamış bir şeyin işaretidir... Sorun nedir? Daha ne kadar sürecek? Neden acı çekmeliyim/çekeyim/çekebilirim?
• Ağrı karşısında İtalyanlar feryat eder, Prusyalılar ise dişlerini sıkar.
• Tıplaştırma acı çekmedeki ustalığın ağrıyla savaşımda en etkili ve evrensel olarak en çok kabul gören yöntem olabileceği görüşünü kabul edilemez ve duyanı şok edici bir düşünce haline getirmiştir.
• Çağdaş tıp görevlisinin ilk amacı sağaltımdır, şifa vermek değil.
• Eski Yunanda ağrı ruhun evrim geçirmesi demekti. Burada ağrının zevke eşlik etmesi gerekirken, Hıristiyan için ağrı, keyfe fazla değer vermenin bir sonucuydu.
• Doktorların ilgisi hastadan hastalığa kaydıkça hastaneler bir hastalık müzesine dönüştü.
• Gölgenin satılması tipik bir 19. Yüzyıl edebi motifidir. Bu insanın çeşitli yönlerinin birbirinden ayrılabilir, kullanılabilir, satılabilir olduğu anlayışıyla başlar. ‘Şeytani bir doktor insanı aynadaki görüntüsünden yoksun kılabilir.’
• Norma Latince ‘gönye’, marangoz gönyesi anlamına gelir. İngilizce normal sözcüğü 1830’lara dek yere dik açıyla durmak anlamına gelirdi. Normal Fransa’da geometriden topluma aktarıldı. Ecole Normal imparatorluğa hizmet edecek öğretmenlerin eğitildiği okul anlamına gelir. İlk olarak 1840’larda A. Comte tarafından tıbbi anlamı kazandırıldı.
• 19. Yüzyıl başında tanı yeri olan sayrılarevi eğitim yeri haline geldi. Ardından sağaltımların denendiği bir laboratuvar ve yüzyıl sonuna doğru sağaltım uygulanan bir yer haline geldi. Dünün yalıtma yeri artık günümüzde kompartmanlaşmış onarım dükkanlarına dönüşüyordu.
• Devlet yetkesi yazılı yasaların da ötesinde anlatım araçlarını düzenlemeye başladı.
• İlkel hekimle çağdaş hekim meslektaş değil karşıttır. Yunanistan, Hindistan ve Çin’de doktorlar tapınaklar dışında ilk kez iş kurduklarında tıp adamı olmaktan çıkmışlardır.
• 18. yüzyıla değin İngiltere kralları her yıl hekimlerin sağaltılamayacağını bildirdikleri deri veremine yakalanmış kişileri katletmiştir.
• Cellat, fahişe, mezarcı, değirmenci gibi toplum dışı ve marjinal kişilere geleneksel olarak yüklenen iyileştirici güç...
• Tıp, etyoloji kesin olmasa da, prognoz kötü olsa da, sağaltım deney niteliğinde olsa da hasta üstünde hak iddia etmektedir.
• Tıbbın tanı gücü hasta sayısını aşırı çoğalttığında tıp profesyonelleri bu hastaları tıp dışı uğraşların ve mesleklerin sağaltımına bırakırlar.
• Korku veren, asap bozan garabetler bir isim ve rol vermeyle önceden bilinen, şımartılacak, sakınılacak, baskı altında tutulacak ya da toplumdan kovulacak istisnalara dönüştürülerek evcilleştirilirler. Çoğu toplumda aykırı tiplere roller veren bazı kişiler vardır. Bunların yetkisi hukuksal, dinsel, askeri de olabilir.
• Her uygarlık kendi hastalıklarını belirler.
• İnsanlar kendilerini hasta hissettiklerinde genellikle gerçek birer hasta değillerdir.
• Hekim ahlakçı rolünü bıraktı ve aydın bilimsel patron rolünü üstlendi.
• Muzafferane bir terapötik toplumda herkes kendini bir terapist ve başkasını da müşterisi yapabilir. Artık sağlıklı olduğu kanıtlanıncaya dek, yurttaşın hasta olduğu varsayılmaktadır.
• Hasta olmayan insanlar gelecekteki sağlıkları uğruna profesyonel bakıma bağımlı hale gelmişlerdir.
• Kişinin yakınmasının tıplaştırılması acısının politik olarak iğdiş edilmesi sonucunu verir.
• İnsanlar doktorların bir hukukçu ve rahip gibi davranmasını istiyor.
• Toplum yaşamı, bir sağaltım verme ve alma biçimi olur. Tıbbi, psikiyatrik, pedagojik, ya da geriyatrik.
• Terapötik bağımlılıklar yayılma yeteneği olan ve renkli ilişkilerdir.
• Sağlıklı olmak yalnızca gerçekle baş edebilmede başarılı olmak değil, başarının mutluluğunu da tatmaktır; mutlulukta da, acıda da yaşadığını duyumsamaktır; yaşamaya değer vermek kadar onu riske atabilmektir.
• Sağlık kültürü her toplumun yaşamı yaşama, kutlama, yaşamda acı çekme ve ölme biçimiyle ilgilidir.
• Geleneksel kültürlerde sağlık bakımı daima yemek yeme, içme, çalışma, soluk alma, sevişme, politik davranma, egzersiz yapma, şarkı söyleme, düş görme, savaşma ve acı çekme programlarıdır.
• Çok fazla para sağlığı yozlaştırır.
• Aşırı planlamanın gerçek yaşamı yok ediciliği...
• Toplumun her birkaç yılda bir yeniden yazması gereken bir ilaç bağımlılığı tarihi vardır.
• Her kültürün kendi zehirleri, çareleri, başetkenleri, bunların uygulandığı ritüel dekorları vardır. Bunların çoğu hastalar için değil sağlıklılar içindir. Çoğu toplum farmakopeleriyle diyetleri arasında net ayrım yapmaz.
• Doktora başvurma uyarısı ilacı satın alanı kendini korumaktan aciz olduğuna inandırıyor.
• Özdenetim ilke olarak kötü kasabı ya da ahlaki cüzamlıyı saf dışı bırakarak mesleği korur. Modernleştirme, grubun kendi çıkarları için yeteneksizlerin daha verimli biçimde kullanılmasıdır.
• Maksimum yaşam süresi değişmedi, ortalama yaşam süresi değişti.
• Çekap ile insanlar rahatsızlanmadığı halde hastalara dönüştürülmüştür.
• Baytar ineğe bir tanı koyarsa onun davranışlarını etkilemez ama hekim insana bir tanı koyarsa etkiler.
• Sağaltım kültürünün bu kesin zaferi ortalama sağlıklı insanın bağımsızlığını sapkınlığın katlanılmaz bir biçimine dönüştürür.
• Yataklar ne ölü ne canlı olan cesetlerle dolmuştur.
• Büyücü doktor kendini bir kriz yöneticisi gibi algılar.
• Kriz ritüelleşme ile acil bir kişisel bütünleşme fırsatıydı. (Erikson)
• Her hastalık toplumca yaratılmış bir gerçektir.
• Hastane personeli hastane ortamında normal davranışı fark etme yeteneğinden yoksundur.
• Piskiyatrist toplumsal, etik ve politik bir ortamın görevli bir memuru gibi davranır.
• Eskiden ölüye canlı bir kişiymiş gibi davranılıyordu. Ölü kişi dava edebilir, yaşayanlar tarafından dava edilebilirdi. Ölülere karşı ceza davaları olağandı. Ardılı tarafından zehirlenerek öldürülen papa VII. Urban mezarından çıkarıldı, hakkında ciddi biçimde, papazlığı parayla satın alınmış olduğuna dair hüküm verildi, sağ eli kesildi, Tiber ırmağına atıldı. Bir adam hırsızlık suçundan asıldıktan sonra vatan hainliği suçundan kafası kesilebilirdi. Ölü, tanık olarak da çağrılabilirdi. Bugün bile, vasiyet hükümlerini yerine getiren kişiler ölüm adına iş görür ve hala bir mezarın kutsallığına ya da mezarlıkların parka dönüştürülerek ortadan kaldırılmasından söz ediyoruz.
• Orta çağda insan bedeni kutsaldı, oysa bu kez hekimin neşteri cesede uzanıyordu.
• Tıbbi ritüeller korkunç bir hale gelmiş ölümün yarattığı korku ve kederi yönlendirmeye, bastırmaya ya da yatıştırmaya yaradı.
• Orta sınıfın çocukları yetenekli olsalar da olmasalar da ilk önce okula gönderilirler, böylece yaşlıların işlerinde kalması sağlanır.
• Meksika köyünde sosyal güvenlik geldikten sonra, bir kuşak boyunca insanlar geleneksel inançlarını sürdürürler: ölüm, ölü ve keder karşısında ne yapacaklarını bilirler. Ancak daha iyisini bildiklerini sanan yeni hemşire ve doktorlar onlara her biri bir bedel karşılığı lanetlenecek olan klinik ölümlerin uğursuz panteonunu öğretirler. Onları sonsuza dek birer tüketici haline getirecek bir anlayışa iterler.
• Toplumca uygun görülen ölüm insanın yalnızca üretici olarak değil tüketici olarak da işe yaramaz hale geldiği zamandır. Ölmek tüketici direnişinin son biçimi haline gelmiştir.
• Sağlık ya da özerk direnme gücü son nefese varıncaya dek kamulaştırılmıştır.
• ‘Eğer sen de benim yaşıma dek gelirsen ölümün de uyku gibi gerekli olduğunu göreceksin.’
• Özgül karşıt üretkenlik (amaç bozuculuk) endüstriyel üretimin, onu üreten ekonomik alandan dışlanamayacak beklenmeyen bir yan etkisidir. Karşıt üretkenlik kendi kendini yönetmeye yönelik pratik etkinliğin endüstirinin etkisiyle felç edilmesinin sonucudur. Bu tüketim toplumunda insanlar öğrenmeyi, iyileştirmeyi, kendi yolunu bulmayı değil öğretilmeyi, götürülmeyi, sağaltılmayı ya da yol gösterilmeyi isterler. Kişisel işlevler kişiliksiz kurumlara devredilmiştir. İyileşme hastanın görevi olmaktan çıkmıştır. Endüstri mallarının her birinin, her insanın özgürce kendi başına ürettiği, pazarlanamayan kullanım değerleriyle rekabet ettiği genellikle gözden kaçar. İnsanın kendi üretttikleri çoğu kez para için yapılmayacak ya da yapılamayacak, ama ortalıkta çok fazla paranın olması durumunda değeri düşürülebilecek değerli etkinliklerdir.
• 19. yüzyıl sonlarına kadar batı ülkelerinde bile çoğu aile bilinen sağaltımların birçoğunu uygulayabilirdi.
• (Yeni toplumda) insanlar etkinlik için değil tüketim için eğitilirler ve aynı zamanda etkinlik alanları daralır.



İvan İLLİCH – Gender

• Modern kurumlar karşı-üretkendir. İster tıp doktorları, ister feminist örgütler ve isterse yüksek okul öğretmenleri; belli bireylerin iyi niyetleri en iyi durumda bu karşı-üretkenliğin uçlarını cilalar. Örneğin çağdaş tıp kurumu kaçınılmaz olarak sağlığa temel bir tehdittir. Sendikalar, ordu ve komünist partiler gibi tıbbın da beceremediği zorunlu bir özeleştiriyi başarmak için feminizm, bir kıtlık rejimi altında temel amaçların salt töresel olarak değil etkili bir şekilde izlenebileceği varsayımını ciddi olarak sorgulamak zorundadır.
• Bütün bilinen yazılmamış geleneksel hukuk gender-özgüldür.
Yazılı avrupa hukuku kesin ataerkildir.
Modern ulus-devlet kesin cins-ayrımcıdır.
• Amerikan kadınlarının bugün en çok korktukları şey modern cins-ayrımcılığının aşırı fiziksel ifadesi olarak tecavüzdür, ve bu tecavüzden sürekli tad alan bir deneyim olarak cins ayrımcılığıdır. Bugün tecavüzden geçmişten daha çok korkuluyor. Kıtlık varsayımı altında tecavüz ne ise, kıtlık varsayımı altında fahişelik odur.
Cins ayrımcılığı açıkça ataerkil güç ilişkilerinin modern toplumlardaki devamı değildir. Daha çok sosyobiyolojik temelde insanlığın bir yarısının bugüne kadar düşünülemeyen bir derecede bireysel değersizleştirilmesidir. Ataerkil toplumların kadınlara verdiği düşük prestij bu yüzden cinsiyet rejimi altında erkeklerle rekabete zorlanan her bireysel kadının kişisel değersizleştirilmesinden dikkatle ayırdedilmelidir.
• Gerçekte pek çok erkek, karıları yüzünden “ölesiye” çalıştıklarını düşünür ve onların gözünde bu, evlilikte kadınların zorunlu özverilere katlanmalarını karşılar.
• Genderli hukuk: Genderler arasında belirsiz ve dengeleyici bütünlüğü güçlendirir.
Ataerkil hukuk: Dişil genderi yerer.
Cinsayrımcı hukuk: Hayali cinsel eşitlik adına genderi yıkar.
• Her halükarda elde etme şansları daha az olan işleri etkin olarak aramaktan, erkeklerden daha çabuk vazgeçtikleri için, şimdi işsizlik hesaplamasında kadınlar sürekli eksik gösteriliyorlar.
• Birçok adla çağrılan yeni bir varlık seyrek bulunur. Resmi ekenomik raporları rahatsız eden, çarpıtan ya da çürüten etkinlikler kümesine ne denilmesi ya da sınırlarının nasıl belirlenmesi konusunda şimdiye kadar anlaşmaya varılamadı.
• İş aşkı: Aşk iştir.
• Ekonomik kavramların meta-yoğun toplumun dışına uygun düşmemesinin temel bir nedeni, bu kavramların resmi kıtlık koşullarını varsayması ve gendersiz özneleri birbirinin yerine kullanması olgusudur.
• Gölge-iş insanların metalar aracılığıyla gereksinmelerini gidermeye çalışırken yaptıkları etkinliğin adıdır.
• Ev işlerinin rafinerileşmesi “yeni ev-işi” daha yalnızlaştırıcı, daha alıklaştırıcı, daha kişiliksizleştirici ve daha çok zaman kirletici olmuştur. Sakinleştirici ilaç üretimi ve hafif TV dizileri tiryakiliği çoğunlukla bu yeni boğucu stresin göstergeleridir.
Erkekler ücretli olmaktan bir süre ayrılmak için etkili olarak ilaç alırken kadınlar gölge-işten kaçmak amacıyla ilaç kullanmaya çalışır ve sık sık başarısızlığa uğrarlar.
• Teknoloji ancak 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde gerçekten ev işinin maddi gerçekliğini değiştirebildi; bununla eşzamanlı olarak radyo ve TV de topluluk muhabbetinin ikamesi olarak etkili olmaya başladı. Sınai iş daha az emek yoğun olurken, ev işi azalmak bir yana, parlak vaazlarla daha çok sermaye yoğun oldu.
• Eski zamanlarda büyüme “ekonomik” bir süreç değildi; bir oğlan ya da kız çocuğunun evde yaşayarak öğrendiği şey kıt değildi.
• Olası bir refah sonrası devlet modeli açıkça karşılıksız bakım için gerekli ve onu teşvik eden koşulların toplumsal planlamasıyla oluşan devlet destekli bir bakım toplumudur.
• Gölge-iş para birimleriyle ölçülemez.
• Her modern ekonominin, en azından askeri olmayan sektöründe gerekli gölge iş girdisi, kanıtlanabilir biçimde ücretli emek girdisinden daha büyüktür.
• Uluslar arası silah ticareti hükümetlerce gizli tutulur, fakat kayıtdışı değildir.
• Bedava gölge-iş ailenin metaya bağımlılığının en temel koşuludur. Bu metalar giderek daha fazla, robotlar tarafından üretilse bile sınai toplum gölge-iş olmadan ilerleyemez. Elektron için nötron neyse gölge-iş için para odur.
• Kendine yardım, yakın zamana kadar özdoyumu ifade ederdi. Kendine yardım, eyleyen özneyi ikiye böler: bir el diğerini yıkar.
• Ekonomik kuruluşlar, kültürel olarak yerleşik iki genderi yeni bir şeye, yerinden edilmiş cinsiyetlerinden başka hiçbir şeyle ayırt edilmeyen ekonomik nötrlere acımasızca dönüştürür. Gender ortadan kaldırılmadan ve cinsiyetin toplumsal oluşturulması olmadan kadınlara karşı ekonomik ayrım var olamaz.
• Ekonomik büyüme asli olarak ve onarılmaz biçimde genderi yok edici, yani cins-ayrımcı ise, cins ayrımcılığı ancak ekonomik küçülme “pahasına” azaltılabilir. Şimdiye kadar bizi negatif büyüme politikalarını kabule zorlayan başlıca iki dürtü ortaya çıktı: çevre bozulması ve paradoksal karşı-üretkenlik. Bir de cins ayrımcılığını azaltmak için negatif büyüme zorunludur.
• Bir disiplinin olgunlaşma işareti, bizzat kendi tarihine başvuracak kadar gelişmiş olmasıdır.
• Karşı-üretkenlik: Bir mal veya hizmetin zorunlu tüketiminden kaynaklanan bir grup ya da sınıfa özgü ketlenmeyi ölçen toplumsal gösterge. Örneğin trafik araçlarının hızlanmasıyla zaman kaybı, insanı iyileştirmekten çok hasta eden ilaçlar, eğitim programlarının ya da haberlerin aptallaştırıcılığı, politik-toplumsal yönlendirmenin neden olduğu bağımlılık.
Karşı-üretkenlik tıkanma değildir, aynı tür tüketim mallarının birbirinin ayağına dolaşması olgusundan kaynaklanan bir ketlenme değildir. Vernaküler değer üzerinde tüketim mallarının radikal bir tekelinin sonucudur.
• Şimdiye kadar hiçbir iyi niyet ve mücadele, hiçbir yasa ve teknik, sanayi toplumunun özelliği olan cins-ayrımcı sömürüyü azaltmadı. Üniseks ekonomik eşitlik ideali de ölüyor.
• Para ilişkisinden ilerici bir kopuşa dayanan varlık biçimi, şimdi varlığı sürdürmenin bir koşulu olmuşa benziyor.
• Negatif büyüme olmaksızın çevre dengesini korumak, bölgeler arasında adaleti halkların barışını sağlamak olanaksızdır.
• Üretimden geçimliğe geçiş:
Kıt üretken kaynaklar ile paylaşılan, geçirgen, ortak şeyler arasındaki ayrım felsefi ve yasal olarak benimsenmedikçe geleceğin kararlı toplumu ekolojistlerin yönettiği, demokratik olmayan, oligarşik ve otoriter bir ekspertokrasi olacaktır.
• Toplumsal gender ile, kadın ve erkekleri “aynı şeyi” söylemek, yapmak, istemek ya da kavramaktan alıkoyan ortam ve koşullar altında birbirinden ayıran muazzam ölçüde yerel ve zamansal ikiliği anlatıyorum.
Ekonomik ya da toplumsal cinsiyet ile kadınlar ile erkeler arasında ekonomik, politik, yasal ya da toplumsal eşitlik aldatıcı hedefine doğru çekiştirilen ikiliği anlatıyorum.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Mehmet İBİŞ Fotoğraf
Dr.Mehmet İBİŞ
İstanbul
Doktor "Ruh sağlığı ve hastalıkları - Psikiyatri"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Mehmet İBİŞ'in Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'İvan İllich Alıntıları' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
◊ Kafka Alıntıları Ocak 2010
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:58
Top