Anne karnındaki dönemden yaşlılığa kadar gerek annenin beslenmesi gerek ebeveyn bakımı gerekse çevresel stresten etkilenen komplike yapıya sahip bir organımızdır beyin. Beynin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesinin oldukça hassas bir dengesi bulunmaktadır. Tükettiğimiz besinler ve beslenme alışkanlıkları nörotransmitterleri, hormonları ve protein dengesini etkileyebilmektedir. Hücresel haberleşmesi, sinaptik plastisitesi ve biliş sisteminin güçlenmesini sağlayan beyinle etkileşimi bulunan besinlere beyin besinleri demekteyiz.

Vücudun genel sağlığını bozan doymuş yağlardan ve karbonhidrattan zengin beslenme beynimizin sağlığını da bozmaktadır. Vitamin, mineral dolayısıyla da antioksidan içeriği yüksek bir beslenme şekli biliş ve hafıza sistemimi daha güçlü kılmakta, hücresel haberleşmeye olumlu etkileri bulunmaktadır. Sebze, meyve, tam tahıllı ürünler ve beyaz etten oluşan beslenme tarzı aynı zamanda beyin hormonlarının ve nörotransmitterlerin daha düzgün çalışmasını sağlayarak duygu durum değişiklikleri, depresyon, parkinson gibi hastalıklara yakalanma riskini de azaltmaktadır.

Kefir, boza, tarhana ve benzeri ürünlerde bulunan probiyotiklerden, antioksidan ögeleri (çinko, selenyum, A, C, E vitamini) zengin olan besinlerden (koyu yeşil yapraklı sebzeler, mor renkli meyveler, yağlı tohumlar vb.) tüketmeye ve bunu bir beslenme alışkanlığı haline getirmeye hem vücut hemde zihin sağlığımız için özen göstermeliyiz. Aynı zamanda besinlerde düşük oranda bulunan aslında gün ışığının bize sağladığı D vitaminini ihmal etmemeli, günde en az 15 dakika güneşe çıkmalıyız. Yapılan çalışmalar bize D vitamininin bağışıklılık ve zihin sağlığı üzerine olumlu etkilerinin olduğunu göstermektedir.