Kaygılı Bağlanma Tarzı ve Terk Edilme Korkusu Arasındaki İlişki
Giriş
İnsan ilişkileri, bireyin çocukluk döneminde oluşturduğu bağlanma örüntülerinden bağımsız değildir. Bağlanma kuramına göre, bireyin çocukken bakıcısıyla kurduğu ilişki, romantik ilişkiler de dahil olmak üzere, yaşam boyu kurulan ilişkilerin çoğunda tekrarlanır (Bowlby, 1969). Dolayısıyla kaygılı bağlanma stili, bireyin duygusal yakınlık için duyduğu güçlü arzu ve reddedilme korkusunu ifade eder. Bu kişiler ilişkilerinde reddedilme, değersiz görülme veya terk edilme korkusu yaşarlar. Bu korkular uzun vadede kişinin ilişki kalitesini, özsaygısını ve dayanıklılığını mahvedebilir.
Bu makale, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerde gözlemlenen terk edilme korkusunun psikolojik ve gelişimsel kökenlerini tartışacak ve bağlanma kuramı, içsel çalışma modelleri ve duygu düzenleme becerileri açısından kuramsal bir açıklama sunacaktır.
John Bowlby’nin bağlanma kuramı, çocukların bakım verenleriyle yaşadıkları etkileşimlere bağlı olarak güvenli ya da güvensiz bağlanma stilleri geliştirdiklerini ileri sürer. Mary Ainsworth’un (1978) “garip durum testi” deneyinde kodlandığı şekliyle, kuram, kaygılı bağlanmayı “güvensiz bağlanma” kategorisi altında ele alır. Kaygılı bireyler genelde:
• Diğerinin sevgisi konusunda sürekli olarak merak içinde olmak. • Reddedilme ya da terk edilme konusunda aşırı duyarlı olmak. • Eşlerinin davranışlarını aşırı yorumlamak ve yanlış algılamaya daha yatkın olmak.
• Bağlandıkları nesneden ayrıldıklarında aşırı duygusal olma eğilimi gösterirler.
Bütün bu özellikler bireyin ilişkilerinde yüksek düzeyde terk edilme korkusu yaşamasına neden olur.
Terk Edilme Korkusunun Gelişimsel Temelleri
Terk edilme korkusu, genellikle tutarsız ebeveynlik, ilgisizlik, ihmal veya duygusal ihmal sonucu çocuklarda oluşur. Aşağıdaki durumlar özellikle bu korkuyu tetikler: • Ebeveynler bazen soğuk, bazen ilgili (çocuk ne zaman ilgili olacaklarını asla bilemez) davranırlar.
• Ayrılık, kayıp ya da travmatik bir olay (örneğin boşanma, ölüm). • Var ama duygusal olarak yok (anne ya da baba orada olsa bile duygusal ihtiyaçlara cevap vermemek). Bu tür etkileşimler sonucunda çocuk, “İhtiyaçlarım karşılanmazsa terk edilirim” inancını geliştirir. Bu inanç, çocuk büyüdükçe içselleşir ve kişinin partneriyle olan ilişkisinde kendini gösterir.
Bağlanma kuramı, bireyin kendisi ve başkaları hakkında oluşturduğu bilişsel şemaları “içsel çalışma modelleri” olarak adlandırır. Kaygılı bağlanma örüntüsüne sahip bireylerin içsel çalışma modeli genellikle şu şekildedir: • “Ben sevgiye layıkım.
” • “Başkalarına güvenilemez.
• “Beni terk edecekler. ” Bu inançlar şunları içerir: • “Beni terk edecekler. ” Güçlü duygularla boğulduklarında sakinleşmekte, net düşünmekte ve duygularını yönetmekte zorluk çekebilirler. Bu da terk edilme korkularını arttırır.
İlişkilerde Davranışsal Gözlemler
Terk edilme korkusu ve kaygılı bağlanma, bireyin romantik ilişkilerinde şu davranışlara yol açabilir: * Partnerini sınama (sonsuz “Beni seviyor musun? ” ve “Beni terk edecek misin? ” soruları), * Kendi zararına olacak şekilde diğer kişiye tutunmaya çalışma.
• Kontrolcü davranışlar, kıskançlık, • Partnerin ilgisini kaybettiğini gördüğünde aşırı tepki verme (ağlama, tehdit, sessizlik, vb.). • Gereksiz yere partnerin dikkatini çekmek için aşırı çaba gösterme.
Bütün bu eylemler uzun vadede ilişkiyi tüketme eğilimindedir ve paradoksal olarak “terk edilmeye” yol açar. Yani birey eylemleriyle korktuğu şeyi kendi kendine yaratır.
Sonuç ve Öneriler
Kaygılı bağlanma stili ve terk edilme korkusu bireyin psikolojik geçmişi ve gelişimsel yörüngesi ile yakından ilişkilidir. Bu korkunun tanınması ve üstesinden gelinmesi sağlıklı ilişkilerin gelişimi için son derece önemlidir.
Bilişsel yeniden yapılandırma, terapi süreci boyunca çalışmak, öz-şefkat geliştirmek ve psikoterapi, bireyin içsel modellerini sorgulamasına ve duygularını daha sağlıklı bir şekilde yönetmesine olanak sağlar.
Partnerle açık iletişim, güven inşa edici davranışlar ve karşılıklı olarak belirlenmiş sınırlara sahip olma dışında, bu davranışlar ilişkideki terk edilme korkusunun etkilerini azaltmaya da yarar.
Kaynakça
• Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books.
• Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum.
BERKE DENİZ
İnsan ilişkileri, bireyin çocukluk döneminde oluşturduğu bağlanma örüntülerinden bağımsız değildir. Bağlanma kuramına göre, bireyin çocukken bakıcısıyla kurduğu ilişki, romantik ilişkiler de dahil olmak üzere, yaşam boyu kurulan ilişkilerin çoğunda tekrarlanır (Bowlby, 1969). Dolayısıyla kaygılı bağlanma stili, bireyin duygusal yakınlık için duyduğu güçlü arzu ve reddedilme korkusunu ifade eder. Bu kişiler ilişkilerinde reddedilme, değersiz görülme veya terk edilme korkusu yaşarlar. Bu korkular uzun vadede kişinin ilişki kalitesini, özsaygısını ve dayanıklılığını mahvedebilir.
Bu makale, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerde gözlemlenen terk edilme korkusunun psikolojik ve gelişimsel kökenlerini tartışacak ve bağlanma kuramı, içsel çalışma modelleri ve duygu düzenleme becerileri açısından kuramsal bir açıklama sunacaktır.
John Bowlby’nin bağlanma kuramı, çocukların bakım verenleriyle yaşadıkları etkileşimlere bağlı olarak güvenli ya da güvensiz bağlanma stilleri geliştirdiklerini ileri sürer. Mary Ainsworth’un (1978) “garip durum testi” deneyinde kodlandığı şekliyle, kuram, kaygılı bağlanmayı “güvensiz bağlanma” kategorisi altında ele alır. Kaygılı bireyler genelde:
• Diğerinin sevgisi konusunda sürekli olarak merak içinde olmak. • Reddedilme ya da terk edilme konusunda aşırı duyarlı olmak. • Eşlerinin davranışlarını aşırı yorumlamak ve yanlış algılamaya daha yatkın olmak.
• Bağlandıkları nesneden ayrıldıklarında aşırı duygusal olma eğilimi gösterirler.
Bütün bu özellikler bireyin ilişkilerinde yüksek düzeyde terk edilme korkusu yaşamasına neden olur.
Terk Edilme Korkusunun Gelişimsel Temelleri
Terk edilme korkusu, genellikle tutarsız ebeveynlik, ilgisizlik, ihmal veya duygusal ihmal sonucu çocuklarda oluşur. Aşağıdaki durumlar özellikle bu korkuyu tetikler: • Ebeveynler bazen soğuk, bazen ilgili (çocuk ne zaman ilgili olacaklarını asla bilemez) davranırlar.
• Ayrılık, kayıp ya da travmatik bir olay (örneğin boşanma, ölüm). • Var ama duygusal olarak yok (anne ya da baba orada olsa bile duygusal ihtiyaçlara cevap vermemek). Bu tür etkileşimler sonucunda çocuk, “İhtiyaçlarım karşılanmazsa terk edilirim” inancını geliştirir. Bu inanç, çocuk büyüdükçe içselleşir ve kişinin partneriyle olan ilişkisinde kendini gösterir.
Bağlanma kuramı, bireyin kendisi ve başkaları hakkında oluşturduğu bilişsel şemaları “içsel çalışma modelleri” olarak adlandırır. Kaygılı bağlanma örüntüsüne sahip bireylerin içsel çalışma modeli genellikle şu şekildedir: • “Ben sevgiye layıkım.
” • “Başkalarına güvenilemez.
• “Beni terk edecekler. ” Bu inançlar şunları içerir: • “Beni terk edecekler. ” Güçlü duygularla boğulduklarında sakinleşmekte, net düşünmekte ve duygularını yönetmekte zorluk çekebilirler. Bu da terk edilme korkularını arttırır.
İlişkilerde Davranışsal Gözlemler
Terk edilme korkusu ve kaygılı bağlanma, bireyin romantik ilişkilerinde şu davranışlara yol açabilir: * Partnerini sınama (sonsuz “Beni seviyor musun? ” ve “Beni terk edecek misin? ” soruları), * Kendi zararına olacak şekilde diğer kişiye tutunmaya çalışma.
• Kontrolcü davranışlar, kıskançlık, • Partnerin ilgisini kaybettiğini gördüğünde aşırı tepki verme (ağlama, tehdit, sessizlik, vb.). • Gereksiz yere partnerin dikkatini çekmek için aşırı çaba gösterme.
Bütün bu eylemler uzun vadede ilişkiyi tüketme eğilimindedir ve paradoksal olarak “terk edilmeye” yol açar. Yani birey eylemleriyle korktuğu şeyi kendi kendine yaratır.
Sonuç ve Öneriler
Kaygılı bağlanma stili ve terk edilme korkusu bireyin psikolojik geçmişi ve gelişimsel yörüngesi ile yakından ilişkilidir. Bu korkunun tanınması ve üstesinden gelinmesi sağlıklı ilişkilerin gelişimi için son derece önemlidir.
Bilişsel yeniden yapılandırma, terapi süreci boyunca çalışmak, öz-şefkat geliştirmek ve psikoterapi, bireyin içsel modellerini sorgulamasına ve duygularını daha sağlıklı bir şekilde yönetmesine olanak sağlar.
Partnerle açık iletişim, güven inşa edici davranışlar ve karşılıklı olarak belirlenmiş sınırlara sahip olma dışında, bu davranışlar ilişkideki terk edilme korkusunun etkilerini azaltmaya da yarar.
Kaynakça
• Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. New York: Basic Books.
• Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum.
BERKE DENİZ






Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.