2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Vatan Sevgisi
YAZI #941 © Yazan Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN | Yayın Kasım 2010
ATATÜRK, KURTULUŞ SAVAŞI ve BUGÜNKÜ TÜRKİYE
Tarih 30 Ekim 1918. Birinci Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Devleti 6 gün süren görüşmelerden sonra Mondoros Anlaşmasını imzalıyor. Böylece 600 yılı aşkın süre üç kıtada hüküm sürmüş Osmanlı Devleti iyice küçülmüş ve İhtilaf devletleri tarafından işgal edilmiş oluyordu. Artık boğazların kontrolünü kaybetmiş, ordusunun silahı olmayan ,İstanbuldaki iktidarın iktidarsız olduğu , vatandaşların hiçbir söz hakkının olmadığı kâğıt üzerinde bir devletti Osmanlı. Boğazların işgali ile Anadolu ile Rumeli arası bağlantı yolları kapatılmış, İngilizler Antep, Urfa, Maraş ve Musul'u, İtalyanlar Antalya ve Konya çevresini, Fransa Adana ve çevresini işgal etmiş durumdalar.
Bir yandan dört yıl süren 1.Dünya Savaşından yorgun ve perişan düşmüş bir halk, diğer taraftan kendi çıkarları doğrultusunda vatanı hiçe sayan bir hükümet ve padişahlık. Anadolu kan ağlıyor, yoksulluk diz boyu. Buna rağmen Türk Ulusu işgal hareketlerine karşı çeşitli direniş faaliyetlerinde bulunuyor. Bu hareketlerden rahatsız olan işgalci kuvvetlerin hükümete yaptığı baskı ile asayişi sağlamak üzere Mustafa Kemal 9.ordu müfettişi olarak Samsun’a gönderiliyor. Bundan sonra hepimizin gayet iyi bildiği Amasya tamimi ,Erzurum ve Sivas Kongreleri ve derken Kurtuluş Savaşımız başlıyor. Perişan bir ulusun devleti tam bir teslimiyet içindeyken beklenenin aksine halkın teslimiyet yerine ölümü seçmesi bütün dünyada bir yandan küçümsenirken bir yandan da hayretle karşılanıyor. Artık yediden yetmişe bütün ağızlarda tek bir parola var;

Ya İstiklâl ,ya Ölüm !!!
Aslında Mustafa Kemal, Samsun’a çıkışını izleyen kurtuluş hareketini uzun zamandır kendisi bütün detayları ile planlanmıştı. Hatta öyle ki Türk milleti egemenliğini kazandıktan sonra yapılacak devrim niteliğindeki değişiklikler bile belliydi. Bunu 1906 da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik’te yaptığı konuşmaların günümüze ulaşması ile daha net biliyoruz. Mustafa Kemal, mensup olduğu Türk Milleti’ nin kendisine inanacağını, milletle birlikte saltanatı kaldırıp cumhuriyeti kuracağını, din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen ayrılacağını, Latin kökenli bir alfabenin uygulanacağı , batı medeniyetlerini yakalayacağımızı ve kadın ile erkek arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılacağını ve bunların eksiksiz gerçekleşeceğine bütün dünyanın inanması gerektiğini bildirmiştir.
Kurtuluş savaşımız erkek, kadın, çocuk ve hatta bu topraklar üzerinde yaşayan hayvanların bile üstün gayretli katılımıyla kazanılmıştır. Yiyecek ekmeği olmayan insanlar ordumuza bağışlar yaparak , bağış yapamayacak durumda olanlar çoraplarına kadar kullanılabileceklerini düşündükleri her şeylerini tereddüt etmeden vererek destek olmuşlardır. Hatta bu bağışlarla 1922 yılında
Saffet Arıkan ve Nuri Conker Beyler Almanya’ya savaş uçağı almaya giderler ve paraları ancak oldukça hırpalanmış Albatros C-15 tipi 21 adet savaş uçağı almaya yeter. Yakalanma endişesi ile karayoluyla Rusya’ya getirilen uçaklar oradan deniz yoluyla Samsun’a getirilir. Samsun’da Türk mühendis ve teknisyenlerin inanılmaz çalışması ile bu hurdalardan uçabilen sadece iki uçak yapılabilir ve bu uçaklar ilkel koşullarda sayısız keşife ve “ Büyük Taarruz’ a “ katılırlar. Kurtuluş savaşı başından sonuna destanlaşacak binlerce kahramanlık öyküsüne kaynak olmuştur. Sayın Turgut Özakman’ın enfes bir dille yazdığı “Şu Çılgın Türkler” isimli eserinde Türklerin Kurtuluş Savaşındaki kahramanlıklarını ve çekilen sıkıntıları eminim ki gözleriniz yaşararak siz de okumuşsunuzdur. Ben acele etmeme rağmen 96.basımını almıştım. Benden sonra da epeyce bir baskı yapmıştır. Bu eserin bu kadar ilgi görmesi beni gerçekten çok mutlu etti. Özellikle Türk gençlerinin, Kültür Bakanlığının resmi sitesinde yayınladığı rakamlara göre asker, sivil 137.000 şehidin kanıyla sulanmış bu topraklarda kurdukları Türkiye Cumhuriyetini Atatürk’ün söylediği gibi “ İlelebet Payidar (sonsuza kadar kalıcı)” kılabilmek için ne denli önemli bir sorumluluk yüklendiklerini bu tür örnekler bir kez daha göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk bütün dünyanın hiç görmediği ve büyük olasılıkla da göremeyeceği büyük bir önderlikle Türk Ulusunun Emperyalizme karşı verdiği ve bir örneği daha olmayan savaşı kazanmasına liderlik etmiştir. Atatürk ‘ ün üstün kişiliği, büyük devlet adamlığı ve Türk Milleti için ne ifade ettiği bütün Dünya tarafından kabul edilmiş bir gercektir. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında ve Kurtuluş savaşında Türk Milleti ve Mustafa Kemal’ in başarısızlığı için en çok uğraşan şahsiyetlerden birisi olan devrin İngiliz başbakanı Lloyd George Kurtuluş Savaşımızı takiben şunları söylemiştir: "Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusu'na nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi?"
İnternette Atatürk ile ilgili söylenenler diye bir tarama yapıldığında bütün Dünya liderlerinin ve ileri gelenlerin kendisini ne kadar saygı,beğeni ve takdirle andıklarını görmek mümkündür. Bu çok az insana nasip olan bir durumdur. Atatürk gibi bir ferde sahip olması da Türk Milleti için büyük bir şans ve gururdur.
Her büyük insana olduğu gibi Atatürk’e de zaman zaman eleştiriler yöneltilir. Eminim ki o da bir çok hatalar yapmıştır. Bunların hiçbiri Atatürk’ün Türk Milletinin büyük önderi ve kurtarıcısı ve Atası olduğu gerçeğini değiştirmez. Son zamanlarda Atatürk’ün yalnızlığı,mutsuzluğu , evliliği gibi özel yaşantısına ait bazı argümanlar ortaya atıldı. Bence bunların konuşulması veya tartışılması ( şu aralar pek zamansız bulsam da) Atatürk’ün ne Türk Milletinin kalbindeki ne de Dünyanın gözündeki yerini değiştirmez. Hatta internette www.forumnettr.com sitesinde gördüğüm ve bir ortaokul öğrencisi tarafından yazıldığı belirtilen yazıyı aktarmadan edemeyeceğim. Ne yazık ki isim belirtilmemiş:

Atatürk'ün Tek Suçu
Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...

Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...

Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...

Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...

Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!

Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti ..

Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum...

Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah...

Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk... Keyif çatmadı...

Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı... İşte onun için büyük adamdı Atatürk her fırsat elinde vardı. O ise sadece Bu milletin bağımsızlığını istedi.

Bütün suçu 2 kadeh rakı içmekti O kadar...!



Türkiye Dünyadaki en güzel ülkelerden biridir (bana göre kesinlikle en güzeli). Coğrafi konumu ve stratejik durumu , iklimi, doğal kaynakları, dayanılmaz güzellikteki doğası, zengin ve köklü tarihi geçmişi ve kültür yapısı ile birçok gelişmiş ülkenin sahip olamadıkları için kıskanarak baktığı bir yerdir. Avrupa ülkeleri arasında Rusya’nın Avrupa tarafında olan kısmını saymazsak Almanya’dan sonra en yoğun nüfusa sahip ülkeyiz. Nüfusumuz Avrupa Birliği üyesi gelişmiş ülkelere oranla biraz daha genç. Dokuz yıl önce tam üyelik başvurusu yaptığımızdan bu yana katılımla ilgili bir arpa boyu yol katetmiş görünmekteyiz. Bazı kaynaklara göre 2020 yılında alınacakmışız. Beni en çok üzen konu 1500 lü yıllarda hüküm sürdüğümüz ve azınlık haklarına saygı ve demokratik davranışlar ile tarih kitaplarına konu olduğumuz Avrupa topraklarında kurulmuş Avrupa Birliğine kabul edilmemiz için taşımamız gereken ve henüz taşımadığımız yüzümüze vurulan KOPENHAG KRİTERLERİ . Buna göre kurumsal istikrar, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı konularında henüz sınıfı geçemedik . Daha da kötüsü insan hakları, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü gibi uygar bir toplumun olmazsa olmazları konusunda bizi sürekli uyaracak bir sisteme gereksinme göstermemiz.
Diğer taraftan global ekonomik krizin derinliğini hissettiğimiz şu günlerde hele de Avrupanın azalan ve yaşlanan nüfusunu da dikkate alırsak o tarihlerde Avrupa birliğinde durum nasıl olacak bilemeyiz tabii ki.
Bana göre yukarıda saydığım özelliklerle Türkiye önümüzdeki yıllarda yıldızı çok parlayan ülkeler arasında olabilir. Bunun için aslında hiçbir eksiğimiz yok. Ancak aşağıdaki sorunları düzeltmek üzere işvereni, işçisi , emeklisi, ev hanımı, çocuğu ve en önemlisi de politikacılarıyla elele toplumsal bir aktivite yürütmemiz gerekiyor:
1. En önemli sorunlarımızdan birisi kontrolsüz nüfus artışıdır. Bu konuda telkin edilenlerin aksine istatistikler nüfus dengesinde tehlikeli sinyaller vermedikçe her ailenin kesinlikle iyi bir şekilde bakabileceği, ilgilenebileceği , okutabileceği ve hayatınını kazanana kadar destek olabileceği sayıda çocuk yapmaları gereklidir. Sokaklar gittikçe artan oranda sokak çocukları ile dolu, işsizlik gün geçtikçe artıyor, eğitim kalitesi düşüyor. Hepsi bununla da bitmiyor acaba kaç aile büyüğü çocuklarına iyi insan olma, vatanını sevme ve koruma, örf ve adetlerine sahip çıkma v.b. gibi konularda çok iyi eğitim verebilecek kadar vakit ayırabiliyor?

2. Çevremize, doğaya saygılı olma , doğal kaynakları koruma konusunda hassasiyetimizi arttırmamız gerekiyor. Öyle ya üzerinde yaşayacak bir dünyamız olmazsa diğer konular önemini yitirir.


3. Tüketici toplumu olmaktan çıkıp artık üretici bir toplum olmak zorundayız. Seçim öncelerinde sadece oy için atılan temeller ve yarım bırakılan yatırımlar yerine gerçekten gerekli üretim merkezleri iyi bir plan dahilinde kurulup istihdam yaratılmalıdır. Bu konuda en büyük görev devlet büyüklerinindir. Ben parti gözetmeksizin bunu bildiriyorum. Lütfen herkes son yetmiş yılımıza baksın. Uygun ve doğru üretim için yeterli adımlar atılmış mı? Yoksa bir gram bal almak için tonlarca keçiboynuzu yemek zorunda mı bırakılmışız. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için yeterli sayıda baraj uygun yerlere yapılımış mı, dışarıdan aldığımız enerjiler için uygun anlaşmalar yapılmış mı, yoksa enerjiyi satan kuruluşa çok uzun yıllar bizi bağlayan oldukça pahalı bir imza mı atmışız. Devlet kaynaklarıyla yapılan harcamalar amacına uygun yapılmış mı? Hedefine ulaşmış mı? Artık bazı şeyleri göstermelik yapmak yerine gerçekten olması gereken gibi yapmanın zamanı gelmedi mi?

4. Türkiye dünyanın tahıl ambarı iken şimdi her şeyi dışarıdan satın alıyoruz. Hayvancılık dersen yok olmak üzere. İklimi ve toprakları bu kadar uygun bir ülkede ne kadar acı değil mi? Kırsal kesimden şehirlere ciddi bir göç var. İnsanlar tarlalarını ekip biçmek yerine şehre gelip ailenin birkaç ferdinin asgari ücretle çalıştığı bir yaşamı tercih ediyorlar. Bütün o tarım arazileri ise beton yığınları ile kontrolsüz bir şekilde doluyor.

5. Gençlerimizin eğitim durumu pek içacıcı değil. İki yıl önce yaklaşık 27.000 kişi bu yıl da 32.000 öğrenci üniversite sınavında “0” almış. Birkaçyüzbin kişi ise kabul edilemeyecek kadar düşük puanlarla başarısız olmuşlar. İki milyona yakın öğrencinin girdiği sınavda ancak 10 da biri üniversiteyi kazanıyor. Orta öğretimde de bu vahamet devam ediyor. Lise giriş sınavında 64.000 kişi yine “0” puan almış. Bu arada okullardaki eğitimi yetersiz gören aileler dersanelere ve özel derslere önemli miktarlarda paralar ödüyorlar. Yabancı dil eğitimi de bir o kadar vahim. Bu problemlerle ilgili daha detaylı bilgiyi ise Prof.Dr.İbrahim Ortaş’ın yazılarından bulmak olanaklıdır. Gençlerimizin bu durumdan kurtulmaları ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın onur ve gururunu çocuklarına ve torunlarına yaşatacak sorumlulukları almaları gerekiyor. Bir ülkeyi geride bırakmak ve onu kontrol altında tutmak için izlenecek en iyi yol , o ülkenin gençlerin beyinlerini uyuşturmaktır. Eğer onları geleceklerinden endişe duyacak, ülkelerini daha ileriye taşımak için sorumluluk alacak, sevgi,saygı,hoşgörü,doğruluk gibi erdemlere sıkı sıkı tutunacak , dünyayı yakından izleyecek ve ülkesine sahip çıkacak bireyler olma yolundan uzak tutabilirseniz o ülkenin geleceğini yok edebilirsiniz. Atatürk bunu çok iyi bildiği için Cumhuriyetimizi gençlere emanet ederek onlara büyük bir sorumluluk yükledi. Diğer taraftan bizim gençliğimize bakacak olursak gittikçe dünya sorunlarınlarından ve gerçeklerden uzaklaşan, bilgisayar oyunları ve bazı yaşam taklitleri ile gün geçtikçe gerçek kimliklerinden ,örf ve adetlerinden ve vatanlarına ve milletlerine olan sorumluluklaruından uzaklaştırılan, sosyalleşmek yerine bireyselleşen ve bananecileşen ve gelişmiş toplumlardaki en önemli sosyal sorunlardan biri olan bireyselleşme yolunda dev adımlarla ilerleyen bir gençlik görüyorum ve acım tarif edilemez. Hem bir baba hem de sorumlu bir vatandaş olarak gençliğimize güvenmek istiyorum. Peki biz Ülke, siyasiler, yöneticiler, anne-babalar olarak bu konuda gerekli hassasiyeti gösteriyormuyuz? Bana göre kesinlikle hayır.
6. Artık internet kullanmayan kalmadı gibi. Lütfen son 6- 8 aylık gündemlerimize bir bakın . Bütün gazeteler ve diğer yayın organlarına bakın. Sizi bilmiyorum ama bana çok yavan ve yapmacık geliyor. Gittikçe artan işsizliğimizi, gençlerin durumunu, küresel ısınma ve doğal kaynakların gittikçe azalması ve dünyanın yaşanacak bir yer olma koşullarını hızla yitiriyor olması, aslında Ülke olarak üretimimizin gittikçe azalması, enerji başta olmak üzere birçok konuda dışarıya bağımlılığımızın gittikçe artması, tarım ve hayvancılığımızın başaşağı bir şekilde gidiyor olması, birçok maden açısından çok değerli rezervlerimiz olmasına rağmen bunları kullandırılmıyor olması ve kullandıklarımızı ise ham haliyle dışarı satıp işlenmiş olarak geri almamız gibi konular gündemimizi ne kadar meşgul ediyor? Üç tarafı denizlerle çevrili, doğası,iklimi herşeyi ile bütün Dünya ülkelerinin gıpta ettiği bir ülke olmamıza rağmen halen “dünün çocukları” insan hakları, hukukun sakatlığı, demokratiklik gibi eksikliklerimizi suratımıza vurup bizi yaşlı, ciddi bir ekonomik programı olmayan ve en az 7-8 ülkesi ekonomik kriz ile boğuşarak iflas eşiğine gelmiş bir topluluğun kapısında yıllarca bekletiyorlar. Daha sorulabilecek yüzlerce soru varken bizler neleri konuşuyoruz tekrar bakalım. Konuştuklarımız mı yoksa yukarıda yazılanlar mı bizim ve güzel ülkemiz ve de Türk milleti için önemli olacak? Tarihleri insanlık ayıpları ile dolu ve antidemokratik uygulamalar ve çifte standardın doruğuna çıkmış olanlar Türkiye’yi aynı konular için yargılıyorlar. Peki biz bunu hakediyormuyuz? EVET, kesinlikle evet. Çünkü biz 70 milyon insan, ilgilenmemiz gereken güzel ülkemizle ilgilenmiyoruz. Hepimiz kendi başımızın derdine düştük ve güzel vatanımızı unuttuk galiba.

7. Son olarak da hepimiz elele vererek birlikte geleceğe yürümeliyiz. Bölünmez bütünlüğümüze zarar verecek hiçbir faaliyete izin vermemeliyiz. İnancım odur ki birçok medeniyete ev sahipliği yapmış güzelim ülkemizde yaşamını sürdüren son devlet biz olacağız. Bu şekilde başta aziz Ata’mız olmak üzere bugünlere gelebilmemiz için canlarını seve seve feda eden tüm şehitlerimizin ruhları şad olacaktır.

Sevgiyle kalın
Neyyir Tuncay Eren
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN
Ankara
Doktor "Kalp ve Damar Cerrahisi"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi8 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN'in Makale ve Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Vatan Sevgisi' başlığıyla benzeşen toplam 7 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Lazerle Varis Tedavisi Şubat 2014
► Aort Anevrizmaları Kasım 2010
◊ İnsan Olmak Kasım 2010
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:35
Top