2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İnsan Olmak
YAZI #942 © Yazan Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN | Yayın Kasım 2010
Ben doğadaki her canlının eşit haklarla yaratıldığına inananlardanım.. Gördüğüm kadarıyla aslında bir canlıda eksik ya da geride kalmış bir özellik , bir başka özelliğin çok daha gelişmiş olması ile kompanse ediliyor. Bazı canlıların hareket kabiliyetlerinin çok yüksek olması, duyularının aşırı derece gelişmiş olması veya altıncı hisleri ile tehlikeleri sezebilmeleri, koklayarak dostu düşmanı ayırabilmeleri, birbirlerine duydukları ilgiyi bile bu şekilde belli edebilmeleri üstün yetenekler değil mi? Siz karanlıkta takılıp düşerken kedinizin sanki gayet aydınlıkmış gibi her şeyi görmesine veya boyunun çok üstünde yerlere bir hamlede sıçrayabilmesine veya çok kıvrak hareketlerle en zor yerlerden bile geçebilmesine, süratine hiç imrenmediniz mi? Bu nedenle insanın daha zeki olmasının ona bazı ayrıcalıklar getirdiğini düşünmüyorum. Tam tersi ona çok ciddi sorumluluklar yüklediğine inanıyorum. Üstün zekâsı ile tüm canlıların birlikte yaşadığı dünyamızda doğanın korunması, diğer canlıların yaşam düzenlerinin de sağlanması ve hep birlikte barış içinde yaşamanın temini birincil olarak insanın görevidir. Peki pratik yaşamda öyle mi? Bakalım;


Hayvanları keyfimiz için öldüren, avlanmayı ve yok etmeyi ihtiyaç olmaktan ziyade bir zevk unsuru haline dönüştüren,


kürklerinden, derilerinden giysiler, ayakkabılar,kemerler, çantalar v.b. üretip bunları moda olarak lanse eden insan,


Çocukları eylensin diye veya hava atmak için evlerine �pet shop� lardan dünyanın parasını vererek satın aldıkları hayvanları �hayvansever� etiketiyle evlerinde barındırırken ( bazen de evde bakamayacaklarına karar verip sokağa atarlar) sokakta aç biilaç zavallı muhtaç hayvanlara iğrenerek bakan ve çeşitli mekanizmalar tarafından itlaf adı altında bu hayvancıkların yokedilmesine seyirci kalan ve hatta onay veren de insan,
*
Hiçbir canlı doğaya zarar vermezken üstün beynine rağmen doğayı her yönüyle kirleterek gittikçe yaşanmaz bir yer haline getiren de insan�

*
Olay sadece hayvan ve bitki katliamıyla bitmiyor. İnsan insana da dayanamıyor. İnsanlık var olduğundan bu yana savaşlar bitmek tükenmek bilmiyor. Uzun yıllar bilimsel çalışmalarla geliştirdiğimiz yeni savaş makineleri ile birbirimizi yok etmek gittikçe daha kolay bir hal alıyor. Bir kısmımız daha ileri gidip insanların topyekün sonunu daha hızlı getirebilmek için nükleer silahlar geliştiriyorlar. Öyle silahlar ki kullanıldıktan sonra nesiller boyunca insanlarda kanserlere, anomalili doğumlara v.b. neden oluyor.



İnsanın yaşadığı ortamda kendisi de dahil olmak üzere hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımamasının daha yüzlerce örneğini vermek mümkün. Bu nasıl bir üstün zeka ki diğer canlılar bir tarafa kendi çocukları ve torunlarının sonunu hazırlayacak bir geleceğe dev adımlarla koşuyor. Bu konudaki faaliyetlere ya aktif olarak katılıyor ya da seyirci kalıyor. � Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın� felsefesi artık yaşam düsturumuz haline geldi. Yalnız unutulmaması gereken şey , bu tür davranışlarımızın sonuçlarından kaçınmamızın hiçbir şekilde mümkün olmayacağıdır.
Dünya hızla ısınıyor, buzullar eriyor , çok önemli iklim değişiklikleri oluyor. Kuraklık geliyor, yeryüzündeki doğal kaynaklar hızla tükeniyor. Bunun tek sorumlusu İNSAN ! . Ne kedi, ne köpek, ne yılan ne akrep ne de başka bir şey. Tam tersi bugün insan dışındaki her canlı yaratılışında kendisine verilen doğal dengeyi koruma görevini ölümüne gerçekleştiriyor. Bu gün en beğenmediğiniz canlı türünü yok edin zaman içinde doğal dengede mutlaka onun koruduğu bazı dengelerin bozulmuş olduğunu göreceksiniz. Ya bitkilere ne demeli insanoğlunun kirlettiği havayı temizlemek için sürekli fazla mesaideler.


Biz ne yapıyoruz. Boğaza nazır bir yalı için, arsa için veya daha iyi niyetle bir saat bir mangal sefası için onları yakıp kül ediyoruz. Bir taraftan yok oldukları için havayı temizleyemiyorlar, bir taraftan yanarken havayı inanılmaz kirletiyorlar, yağmur azalıyor, gelsin erozyonlar ��.. Hepimizin gayet iyi bildiği senaryolar. Biz hala kafamızı kuma gömmüş kendimizden başka hiçbirşeyi düşünemeyecek bir bencillik ve cehalet içinde ya olanlarda rol oynuyoruz ya da seyrediyoruz. Yok olan ağaçlar bizim bahçemizden değil, boşa akan suların parasını biz ödemeyeceğiz, elektrik de devletin ışıkları niye kapatalım.
Biz insanız ya, doğanın şımarık çocuğu; var olmuş ve olacak her şey bizim hizmetimizde. Doğal kaynaklar bitmeyecek , havaların ısınması da güzel , daha çok güneş, yaz deniz v.b�.. Ozon tabakası delinmiş bize ne, haritadan baktım bizden çok uzak.
Hava kirliliği eskiden Ankara başta olmak üzere birçok büyük şehirde çok önemli bir sorundu. Yaşlılar, akciğer hastaları kış gelince hastanelerden çıkamaz hal alır,birçok insan ölürdü solunum yetmezliğinden. Sonra doğal gazla ilgili bazı çalışmalar yapıldı. Bir süreliğine hava temizlenir gibi oldu. O yıllarda Samanpazarı�ndan bakınca Kocatepe Camiini ve Anıtkabir�i görür olduk. Sonra birtakım şeyler değişmeye başladı . Özellikle önce Dikimevi, Sincan, Altındağ, Sıhhiye sonraları da Kızılay�da kışları göz gözü görmez oldu. Bu sene baktım Eskişehir yoluna doğru hızla ilerliyor hava kirliliği. Akşamları dışarıda yüz metre yürüyünce ciğerleriniz yanıyor. Kalp ve akciğer hastaları anormal arttı. Hemen internetten araştırmaya başladım ne medyada ne de resmi sitelerde alarma geçilmesi gereken bir şey bulamadım. Herhalde ben yanılıyorum diye düşünüyordum ki Lodos başladı. İki gün sonra bir de baktım ki hava pırıl pırıl. Doğa gene acıdı bize galiba. Ama uslanmamız mümkün değil gene ortalık toz duman. Daha acısı o beter havada yaşayan ve sağlık sıkıntısı çekenler dahi kimse aldırmıyor. Yazın tatil için gittiğimiz otelde restoranda 20-30 masalık sigara içenler bölümü yapılmıştı. Orada yemeklerini yiyen ailelerin en az yarısının yaşları 8-9 u geçmeyen çocuları mevcuttu. Sadece orada sigara içilebildiği için o salon dumanla doluydu. Alışık olmayan biri için nefes almakta bile zorluk çekilebilirdi. Ancak hiçbir ana-baba çocuklarını bu dumanda otutturmaktan rahatsız görünmüyordu. Bu durumun verdiği zararı bilmiyor olamazlar diye düşündüm. Ancak artık o kadar benciliz ki kendi zevkimiz için en sevdiğimiz varlığımız çocuğumuzu bile riske atabiliyoruz. Bir tarafta böbreğini çocuğuna verip yaşamını kurtarmaya çalışan bir anne-baba , diğer taraftan çocuğunun körpe ciğerini dumanla doldurmaktan kaçınmayan bir anne-baba. Bu ne yaman bir çelişki.

İlerleyen teknoloji, her zaman daha ileri gidebilmek için çalışmalarımız, yoğun iş temposu, yeni alacağımız şeylerin hayali, daha çok para için daha çok çalışma , her yıl modayla değişen Standardlar , bir önceki yıl ciddi bir para harcayarak aldığınız bir IN sonra bakıyorsunuz ki OUT. Her zaman yeni IN�ler var ve ne yazık ki OUT lar. Geçenlerde gördük ki her şeyin olduğu gibi ekonomi de globalleşmiş meğerse ve Amerika�da verilen süper başarılı kredilerin geri gelmemeye başlamasıyla patlak veren ekonomik kriz bizi TEĞET??? geçerek ta ÇİN�i vurdu . Bütün gelişmiş Ülkeler trilyonlarca dolar nakit para enjekte ettiler. En büyük korku insanların ,şirketlerin panikleyerek alışveriş yapmamaları. Ticaret durağanlaşırsa ekonomi de durağanlaşır felaketler arkası arkasına gelir. Bütün bu olaylar hiç anlamadığım ekonominin aslında kimsenin pek anlamadığı yapay bir ilişkiler karmaşası mı olduğu düşüncesini yarattı bende. Genç bir İngiliz ekonomist de böyle düşünmüş olacak ki hiç para harcamadan yaşamını idame ettirebileceğini gösteren bir yaşamı başlattı. Aynı ekonomist arkadaşları ile birlikte lokantaların attığı yiyeceklerden hazırladıkları yemeklerle bir süredir yoksulları doyuruyorlarmış. Büyük takdir hisleri ile duygulandım. Sonra birden Etiopya�da bir ayda açlıktan ölen 450 çocuğu veya tüm Afrika�da


açlıktan ölme eşiğindeki 20 milyon insanı düşündüm. Aslında dünyadaki kaynakların bütün canlılar için gayet yeterli olduğunu anlatan bir makale okumuştum. Peki o zaman niye milyonlarca insan hala açlıkla boğuşuyor?



Madem her şey o kadar yeterli niye etrafımızdaki hayvanları insanları ve diğer canlıları yok ediyoruz? Neden bazı ülkeler diğerlerinin haklarına ,topraklarına göz dikiyorlar , onarlı devamlı taciz eden terör gruplarını besliyorlar, başka bahanelerle topraklarını işgal ediyorlar?
Bütün bu soruların yanıtları son derece basit olmasına rağmen gerçekte kimse vermek istemiyor. Peki en azından şunu yapalım.

*
Çevremize mümkün olduğu kadar az zarar verelim.
*
İnsanları , hayvanları ve diğer tüm canlıları sevelim, onlara zarar vermeyelim.
*
Etrafımzda yardıma muhtaç bir canlı görürsek kendi olanaklarımız dahilinde ona yardımcı olmaya çalışalım.
*
Günlük yaşamda karşılaştığımız negatifliklere karşı anlayışlı ve toleranslı olmaya çalışalım.
*
Aklımızdan sürekli olumlu şeyler geçirelim ve hayvan olsun insan olsun karşımızdakinin yerine daima kendimizi koyarak davranışlarımızı ayarlayalım.
*
İsraftan kaçınalım ve bizim ya da başkasının olduğuna bakmaksızın kaynakların tüketilmesini en aza indirelim.
*
Bu duygu ve düşüncelerimizi mümkün olduğunca başkalarına da anlatmaya çalışalım.
*
İnsanın en büyük mutluluğunun ve huzurunun aslında içinde olduğunu unutmayıp bunları bulmaya çalışalım.
*
Gereksiz hırslardan kurtulup sahip olduğumuzun kıymetini bilip, sahip olamayanlar için üzülelim.

VE SON OLARAK İNSAN OLMANIN BİZE YÜKLEDİĞİ SORUMLULUKLARI HİÇ UNUTMAYALIM. DOĞANIN YARAMAZ ÇOCUĞU DEĞİL CANLILAR AİLESİNİN OLGUN BABASI OLALIM.

Sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. Her sabah ışıl ışıl yeni bir güne mutlu bir heyecanla başlayın.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN
Ankara
Doktor "Kalp ve Damar Cerrahisi"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi8 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Prof.Op.Dr. Neyyir Tuncay EREN'in Makale ve Yazıları
► Kadın Olmak, Anne Olmak … Dr.Sevilay ZORLU
► Burun Estetiği ve İnsan Psikolojisi Op.Dr.A.Emre İLHAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İnsan Olmak' başlığıyla benzeşen toplam 95 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Lazerle Varis Tedavisi Şubat 2014
► Aort Anevrizmaları Kasım 2010
◊ Vatan Sevgisi Kasım 2010
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


16:58
Top