Kışkırtılmış Erkeklik ve Bastırılmış Kadınlık
Merhaba arkadaşlar, Sunumumuza öncelikle DR.Erdal ATABEK” in kışkırtılmış erkeklik ve bastırılmış kadınlık adlı kitabından bir metinle başlamak istiyorum..
Araştırmalar, kadınların kendi bedenlerinin üremeyle ilişkin fonksiyonlarını bile bilmediklerini ortaya koyuyor. Kadınların adet, hamilelik, doğum ve bu süreçlerde cinsel yakınlaşmaların sonuçları üzerinde çok az bilgiye sahip olduklarını söyleyen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, “Kadınlar bedenlerine yabancı. Kadınların kendi bedenleri ile ilişkileri erkeklerden çok daha zayıf ve olumsuz. Yetişme ve gelişme çağındaki “ortalama bir kız çocuğu” bedenini ona bakanların gözü ile görmeye şartlanıyor. Çoğu kadın bir ömür boyu bedeninden nasıl haz alabileceğini keşfetmeden yaşıyor, büyüyor, çocuk doğuruyor ve yaşlanıyor” dedi.
kadınlar açısından cinselliğin bazen hoş, keyifli, romantik sıcak bir yakınlaşma bazen bir zorunluluk dolayısıyla çekince ve tiksinti kaynağı olarak yaşandığına dikkat çekiliyor ve “Konu cinsel hazza gelince, kadınların bilgileri daha da azalıyor. Kendini cinsel hazza aday görmeyen birinin bilgi araması da söz konusu olamıyor, kadınlar ilişkiye, erkekler ise hazza odaklı yaşıyor, kadınların odaklandıkları nokta haz değil, içinde bulundukları ilişki. Çünkü aile ve toplum tarafından bu duruma koşullandırılarak yetiştiriliyorlar” deniyor.
Kadının kimle, ne zaman ve ne tür cinsellik yaşayacağının erkeklere göre daha kontrol altında bulunduğunu söyleyen Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek Cindoğlu, “Bu topraklarda kadın cinselliği korkular üzerine kuruludur.
Kadın da bu korkuları içselleştirmiş durumda, ilk korku, bekaretini kaybetme korkusudur. Bunu bekaretinin belli olmaması, ilk ilişki, evlendiğinde yeterince arzulanmama, hamile kalıp kalmama, hamilelikten sonra beğenilmeme, yaşlanma, menopoz ve menopoz sonrası terk edilme korkusu izler. Korku da kadının cinsellikten keyif almasına engel olur” şeklinde konuştu.
Özellikle bekaretin, kadının ve koca ile babanın namusu olarak algılandığını belirten Doç. Dr. Cindoğlu, “20 ilde 1537 kişiyle yapılan araştırmaya göre, toplumun yüzde 70’i, kadının namusunun bekaretle doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor” dedi.
Dosyada kliniklere başvuran kadınların temel sorunları vajinismus ya da cinsel isteksizlik olduğunu vurgulayan ve “Cinsellik bacaklarımızın eğil, kulaklarımızın arasında” diyen uzmanlar, özgür seçimlere dayalı cinsel yakınlıkların cinsel sağlığın ön koşulu olduğunu belirtiyorlar.
Araştırmaların kadınların 3’te 2’sinin cinsel konularda pek bilgisi olmadığını ortaya koyduğunu vurgulayan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel de, “Kadınlar, evlilik ve cinsel yaşama aynı anda bilgisiz ve deneyimsiz olarak giriyor” dedi. Kadınların “dışardan nasıl göründükleri” veya “yatak odası perdesi ile yatak örtüsünün aynı renk olmasına” kendilerinden daha çok önem verdiğini anlatan Prof. Yüksel, “Kadınlar o yüzden de fantezilerine sansür koyuyorlar, bundan suçluluk duyuyorlar. Tabular arttıkça da cinsellikten haz alma azalıyor” diye konuştu
Evlilik içi tecavüz ve ensestin en ağır ve yaygın 2 cinsel şiddet türü olduğuna dikkati çekilen dosyada “Kadınlar, cinsel şiddeti daha çok yakınlarından görüyor. Her 5 kadından biri, şiddetin yanı sıra aynı zamanda eşinin tecavüzüne uğruyor” denilerek kadınların cinsel mutsuzluğunda bu olguların önemine parmak basılıyor. “Fantezisi olmayanın cinselliği kısa sürüyor. Cinsellik potansiyelinizin artması için düş gücünüze sansür koymayın” şeklinde önerilerin yer aldığı dosyada, toplumda kadın cinselliğindeki hatalı inançlar ise şu başlıklar altında toplanıyor.
Erkeklerin yüzde 59’u evlenecekleri kadının güzel olmasını isterken, kadınların yüzde 44’ü yakışıklılığa bakıyor. Kadınların yüzde 43’ü erkeğin kendinden yüksek eğitimli olması şartını ararken, erkeklerde bu oran sadece yüzde 17’de kalıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yaptığı derlemeye göre, kadınların da erkeklerin de yüzde 90’ı karşı tarafın kendisine aşık olmasının önemli olduğunu belirtiyor.
Aile yapılarının benzer olmasının önemli olduğunu düşünen kadınların oranı yüzde 87 olurken, bu oran erkeklerde yüzde 80’de.
Erkeğin ilk kez evlenecek olması kadınların yüzde 79’u tarafından önemli görülürken, erkekler bu konuda daha muhafazakar görünüyor ve burada oran yüzde 86’ya çıkıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesi, kadın-erkek eşitliğini sağlayamadı
Dünyada hiçbir ülkenin cinsiyet eşitliğini sağlayamadığı bildirildi.
115 ülkeyi kapsayan Cinsiyet Ayrımı Endeksi'nde, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği azaltmada en başarılı ülke İsveç çıktı. Bu ülkeyi Norveç, Finlandiya ve İzlanda takip ediyor.
Eşitsizliğin en az olduğu ülkeler arasında Filipinler, ilk 10'a giren tek Asya ülkesi olurken, ABD 22. sırada yer alabildi.
Dünya nüfusunun yüzde 90'ını kapsayan araştırmada, kadın-erkek arasındaki ''ekonomik katılım ve fırsat eşitliği'', ''eğitim olanağı'', ''sağlık ve yaşam'' ile ''siyasi güç'' alanlarındaki eşitsiziliğe bakıldı.
Araştırmada, dünyanın her yerinde kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin en az olduğu alanın sağlık olduğu belirlendi.
Mecliste kadın-erkek oranı, kadın bakanların ve kadın devlet başkanlarının erkeklere oranı gibi siyasi alanlarda, eşitsizliği en aza indiren ülke İsveç olurken, Suudi Arabistan bu alanda en sonda geldi
Kadın - erkek eşitliği söz konusu mudur?
Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” demek çok zor. Çünkü, soru bu haliyle yeterince açık değil. Onu bir başka soru ile açmak gerekiyor. “Nerede? Hangi konuda? Ne yönden?” gibi. Eğer, “hukukî açıdan” soruluyorsa, cevap olarak “evet” diyebiliriz.Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun içindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten söz ediliyor. Öyleyse mutlak eşitlik nasıl düşünülebilir?Kadınla erkeğin eşit oldukları sahalar bulunduğu gibi, erkeğin kadını çok gerilerde bıraktığı, yahut onun çok gerisinde kaldığı sahalar da mevcut. Onun için, meseleyi sadece bir tek madde çözümlemek mümkün değil.
Şayet, “Kadınla erkek arasında iyi insan, üstün insan olma noktasında bir fark var mıdır?” diye sorulursa o zaman şunu hemen belirtmek isteriz: Hakimiyet başka, üstünlük ve fazilet daha başkadır. Bu ikincisinde hemen çalakalem şu yahut bu üstündür, demek çok zordur Soruyu bir de psikolojik yönden ele alabilir ve şöyle sorabiliriz: Kadınla erkek arasında psikolojik yönden farklılık var mıdır?Bu soruya hiç tereddüt etmeden elbette diye cevap veririz. Kadınla erkek arasındaki psikolojik farklılık kendini çocukluk çağından itibaren göstermeye başlar. Erkek ve kız çocukların oyuncakları farklıdır. Bir kız çocuğu en çok oyuncak bebekleri sever. Henüz evlilik nedir bilmediği o yaşlarda, bebeklerini bağrına basar, öper, elbiselerini değiştirir, beşikte sallar ve uyutur. Günün büyük bir kısmını onlarla geçirir. Erkek çocuk ise, taksi, uçak, tabanca gibi oyuncaklara daha fazla rağbet gösterir.Bu çocuklar büyüdüklerinde bu defa, sohbetleri değişir. Erkeklerin toplantılarında daha çok, iş hayatı yahut politika konuşulurken, kadınlarda ön sırayı ev eşyaları ve örgüler alır.Kabiliyet yönünden de iki cins arasında bariz bir fark var. Erkek, terkip ve tahlilde, kadın ise taklit ve ezberde daha ileri. Bir misal ile anlatmak gerekirse; erkek bir mimari eseri ortaya koymakta, onun bütün bölümlerini güzelce yerleştirmekte, kadından daha ileri. Kadın ise, o eserin herhangi bir bölmesini ince nakışlarla süslemekte erkekten çok daha hassas.Erkek dış aleme daha açık. Şefkatte kadından geri, ama teşebbüs kabiliyetinde ileri. Kadın ise erkeğe nispeten daha içe dönük. Bunun en büyük faydası, yavrusuna ve yuvasına göstereceği ihtimam.Bu iki cinsin zafiyetleri de farklılık gösteriyor: Erkekte, tahakküm ve baskı hastalığı mevcut. Kadında ise, gösteriş ve desinler belâsı.Kadının en bariz bir özelliği de hassasiyetidir. Buna “teessürilik” deniliyor. Kadın, çevreden etkilenmekte erkekten daha hassas. Dolayısıyla, telkine kapılmaya, aldatılmaya ondan daha müsait.Kadında sezgi gücü, erkekten çok kuvvetli. Değişikliğe ondan daha çok ihtiyaç duymakta, yenilik ve heyecana daha açık. Vücut büyüklüğü itibariyle ve güç ile kuvvet yönünden, kadın erkekten genellikle daha geri. Bunun neticesi olarak, sığınma ihtiyacı kadında kendini daha fazla hissettiriyor. Ama bazılarında bu ihtiyaç, aşağılık kompleksine dönüşüyor; bu da erkeklik kompleksi olarak kendini gösteriyor.
Kadın, hayat arkadaşına daha çok bağlı. Ondan daha vefalı. Dünya sevgisinde erkekten çok ileri.Kadını bu psikolojisi içinde değerlendirmek ve onun erkekleşmesine değil, ideal bir kadın olmasına çalışmak gerekir. Bütün canlılarda bedenler ve ruhlar arasında mükemmel bir uygunluk var. Ceylan ruhunu, aslan bedenine sokmak ve onu aslanca davranmaya zorlamak, en başta o sevimli ruha zarar verir. Her kükreyişte ruhundaki letafetten birazını kaybeder; her hamlede kendi öz güzelliğinden bir parçayı harap eder. Kadın ve erkek eşitliği diyerek kadını erkekçe davranışlara itmek de en başta kadına zarar verir.Sosyal hayatta artık eşitlik hakim. Erkekler kadar, kadınlar da iş hayatında (bütün engellemelere rağmen) başarılı oluyorlar. Evde artık aile reisi erkek değil. Bu davranış eşitliğine, Amerika'da yapılan bir araştırma fiziksel bir boyut da kazandırıyor. Buna göre, kadınların boy ortalaması gittikçe uzuyor. Buna karşılık erkeklerin kas yapısı da zayıflıyor.
Kadın ve erkek, belki de 2 milyon yıldır ilk defa fiziksel olarak birbirlerine bu kadar yakınlar. Peki, yıllardır süregelen bu gelişmeler sonucunda, erkek ve kadın bir noktada birleşecekler mi? Belki, ama hala bazı farklılıklarından sözetmek mümkün.
İş fiziğe geldiğinde, erkek daha kuvvetli ama onların güçlü yapılarına rağmen, kadınlar daha uzun yaşıyor. Dahası, enfeksiyonlara ve kalp hastalıklarına (en azından 50'li yaşlara kadar) daha dayanıklılar. Bununla beraber, ağrılar karşısında savunmasızlar. Depresyon ve bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklara da daha çabuk yakalanıyorlar...
Erkekler ve kadınlar farklı zamanlarda ve şekillerde hastalanıyorlar. Ama kadın, yıllara daha dayanıklı. Erkeklere oranla altı yıl daha fazla yaşıyor. Dolayısıyla, ortalama ölüm yaşının 80'lerde olduğu düşünülürse, erkekler 74 yaşında ölüyorlar.
Depresyon
Kadınlar, bu rahatsızlığa erkeklere oranla 5 kat daha fazla yakalanıyorlar.
25 yaş civarında, her 4 erkekten 1'i kellik sinyalleri vermeye başlıyor. 50 yaşına geldiğinde, saçlarının neredeyse yarısı dökülüyor. Kadınlardaysa saç kaybı ancak 70'li yaşlardan sonra başlıyor.
Erkekler kadınlara göre %30 oranında daha kuvvetliler. Ama söz konusu fiziksel faaliyetler olduğunda, kadın yorgunluğa karşı inanılmaz bir dayanıklılık gösteriyor ve doğurmak gibi olağanüstü stresli bir olaya katlanabiliyor.
Erkeğin vücudundaki tüylerle kaplı yüzeyin ölçüsü 610 santimetrekare. Kadın vücudundaysa bu miktar, 518.5 santimetrekareye düşüyor.
Erkek vücudu %15-18 oranında yağdan oluşuyor. Kadın vücudundaysa bu oran 25-28.
Erkek 13 yaşında gelişiminin ancak %87.5'ini tamamlamıştır. Dişilerse aynı yaşta neredeyse %96.5 oranında büyümesini bitirmiştir.
İngilizlerin yaptığı bir araştırmaya göre, 13 yaşındaki kızlar, bir konuya maksimum 15 dakika konsantre olabiliyorlar. Erkekler içinse, konsantre kalma süresi ciddi bir problem: 5 dakika.
Bir kadının kalbi, bir dakikada 78 kere atıyor. Erkeğin kalbiyse daha sakin. Onun rakkamı 73.
Kadın, erkeğe oranla beş kat daha fazla doktora gidiyor. Çünkü acı sınırı erkeğinkine göre çok daha düşük. Bu da onu daha hassas yapıyor. Dahası, hayatı boyunca gerek jinekolojik, gerek dermatolojik, gerekse hormonal olsun, çok daha fazla doktora gitmesi gerekiyor.
Kadınlar daha fazla üşüyor. Bunun nedeni, tiroid bezlerindeki ısı düzenleme sistemidir. Ama hücrelerdeki su miktarının (ki bu kanama öncesi dönemde artış gösterir), kilonun ve erkeğinkine göre daha yavaş çalışan metabolizmanın da bunda etkisi olabilir.
Erkekler sporda daha üstün. Bunu Olimpiyatlarda alınan sonuçlardan rahatlıkla görebiliriz
Kadınların hayatları boyunca ortalama 5 sevgilisi oluyor. Erkekler içinse bu sayı 13.1
Peki neden kadınlar daha içgüdüsel de, erkeklerin hareket kabiliyetleri daha fazla? Kanada'da Batı Ontario Üniversitesi'nce yapılan bir çalışmaya göre, bunun temelleri tam 50 bin yıl önce atılmış. O zaman görevleri avlanmak olan erkeklerin, doğru yerde konumlanmaları, alanın özelliklerini tanımaları, iyi koku almaları gerekiyormuş. Ancak evlerine yakın kalan kadınlar, meyve, kök ve tohum topluyor ve daha çok sezgilerini kullanarak, sınırlı bir alanda organize olmaya çalışıyorlarmış.
Bu çalışma farklı cinsiyetten bireylerin “erkeklik ve kadınlık” rollerine ilişkin sahip oldukları sosyokültürel değer yargılarını psikososyal bağlamda ele alarak incelemeyi amaçlamaktadır. “cinsiyet rolü” biyolojik cinsiyet temel alınarak belirli bir kültürde kadın ve erkeğe uygun olduğu düşünülen davranışlar, tutumlar, değerler ve inançlardır (Budak, 2000).
Cinsiyet rollerine ilişkin tutum ve davranışlar, değer yargıları ve inançlar toplumdan topluma bireyden bireye farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda her bireyin düşünce yapısı ve bunun davranışlar yoluyla çevreye yansımaları sosyokültürel etkenlerle beslenerek yaşadığı toplumun değer yargılarını yansıtmaktadır. İşte bu toplumsal değer yargıları “kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık…” gibi kavramları göz önüne çıkarmaktadır.
Araştırmalar, kadınların kendi bedenlerinin üremeyle ilişkin fonksiyonlarını bile bilmediklerini ortaya koyuyor. Kadınların adet, hamilelik, doğum ve bu süreçlerde cinsel yakınlaşmaların sonuçları üzerinde çok az bilgiye sahip olduklarını söyleyen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, “Kadınlar bedenlerine yabancı. Kadınların kendi bedenleri ile ilişkileri erkeklerden çok daha zayıf ve olumsuz. Yetişme ve gelişme çağındaki “ortalama bir kız çocuğu” bedenini ona bakanların gözü ile görmeye şartlanıyor. Çoğu kadın bir ömür boyu bedeninden nasıl haz alabileceğini keşfetmeden yaşıyor, büyüyor, çocuk doğuruyor ve yaşlanıyor” dedi.
kadınlar açısından cinselliğin bazen hoş, keyifli, romantik sıcak bir yakınlaşma bazen bir zorunluluk dolayısıyla çekince ve tiksinti kaynağı olarak yaşandığına dikkat çekiliyor ve “Konu cinsel hazza gelince, kadınların bilgileri daha da azalıyor. Kendini cinsel hazza aday görmeyen birinin bilgi araması da söz konusu olamıyor, kadınlar ilişkiye, erkekler ise hazza odaklı yaşıyor, kadınların odaklandıkları nokta haz değil, içinde bulundukları ilişki. Çünkü aile ve toplum tarafından bu duruma koşullandırılarak yetiştiriliyorlar” deniyor.
Kadının kimle, ne zaman ve ne tür cinsellik yaşayacağının erkeklere göre daha kontrol altında bulunduğunu söyleyen Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek Cindoğlu, “Bu topraklarda kadın cinselliği korkular üzerine kuruludur.
Kadın da bu korkuları içselleştirmiş durumda, ilk korku, bekaretini kaybetme korkusudur. Bunu bekaretinin belli olmaması, ilk ilişki, evlendiğinde yeterince arzulanmama, hamile kalıp kalmama, hamilelikten sonra beğenilmeme, yaşlanma, menopoz ve menopoz sonrası terk edilme korkusu izler. Korku da kadının cinsellikten keyif almasına engel olur” şeklinde konuştu.
Özellikle bekaretin, kadının ve koca ile babanın namusu olarak algılandığını belirten Doç. Dr. Cindoğlu, “20 ilde 1537 kişiyle yapılan araştırmaya göre, toplumun yüzde 70’i, kadının namusunun bekaretle doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor” dedi.
Dosyada kliniklere başvuran kadınların temel sorunları vajinismus ya da cinsel isteksizlik olduğunu vurgulayan ve “Cinsellik bacaklarımızın eğil, kulaklarımızın arasında” diyen uzmanlar, özgür seçimlere dayalı cinsel yakınlıkların cinsel sağlığın ön koşulu olduğunu belirtiyorlar.
Araştırmaların kadınların 3’te 2’sinin cinsel konularda pek bilgisi olmadığını ortaya koyduğunu vurgulayan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel de, “Kadınlar, evlilik ve cinsel yaşama aynı anda bilgisiz ve deneyimsiz olarak giriyor” dedi. Kadınların “dışardan nasıl göründükleri” veya “yatak odası perdesi ile yatak örtüsünün aynı renk olmasına” kendilerinden daha çok önem verdiğini anlatan Prof. Yüksel, “Kadınlar o yüzden de fantezilerine sansür koyuyorlar, bundan suçluluk duyuyorlar. Tabular arttıkça da cinsellikten haz alma azalıyor” diye konuştu
Evlilik içi tecavüz ve ensestin en ağır ve yaygın 2 cinsel şiddet türü olduğuna dikkati çekilen dosyada “Kadınlar, cinsel şiddeti daha çok yakınlarından görüyor. Her 5 kadından biri, şiddetin yanı sıra aynı zamanda eşinin tecavüzüne uğruyor” denilerek kadınların cinsel mutsuzluğunda bu olguların önemine parmak basılıyor. “Fantezisi olmayanın cinselliği kısa sürüyor. Cinsellik potansiyelinizin artması için düş gücünüze sansür koymayın” şeklinde önerilerin yer aldığı dosyada, toplumda kadın cinselliğindeki hatalı inançlar ise şu başlıklar altında toplanıyor.
Erkeklerin yüzde 59’u evlenecekleri kadının güzel olmasını isterken, kadınların yüzde 44’ü yakışıklılığa bakıyor. Kadınların yüzde 43’ü erkeğin kendinden yüksek eğitimli olması şartını ararken, erkeklerde bu oran sadece yüzde 17’de kalıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yaptığı derlemeye göre, kadınların da erkeklerin de yüzde 90’ı karşı tarafın kendisine aşık olmasının önemli olduğunu belirtiyor.
Aile yapılarının benzer olmasının önemli olduğunu düşünen kadınların oranı yüzde 87 olurken, bu oran erkeklerde yüzde 80’de.
Erkeğin ilk kez evlenecek olması kadınların yüzde 79’u tarafından önemli görülürken, erkekler bu konuda daha muhafazakar görünüyor ve burada oran yüzde 86’ya çıkıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesi, kadın-erkek eşitliğini sağlayamadı
Dünyada hiçbir ülkenin cinsiyet eşitliğini sağlayamadığı bildirildi.
115 ülkeyi kapsayan Cinsiyet Ayrımı Endeksi'nde, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği azaltmada en başarılı ülke İsveç çıktı. Bu ülkeyi Norveç, Finlandiya ve İzlanda takip ediyor.
Eşitsizliğin en az olduğu ülkeler arasında Filipinler, ilk 10'a giren tek Asya ülkesi olurken, ABD 22. sırada yer alabildi.
Dünya nüfusunun yüzde 90'ını kapsayan araştırmada, kadın-erkek arasındaki ''ekonomik katılım ve fırsat eşitliği'', ''eğitim olanağı'', ''sağlık ve yaşam'' ile ''siyasi güç'' alanlarındaki eşitsiziliğe bakıldı.
Araştırmada, dünyanın her yerinde kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin en az olduğu alanın sağlık olduğu belirlendi.
Mecliste kadın-erkek oranı, kadın bakanların ve kadın devlet başkanlarının erkeklere oranı gibi siyasi alanlarda, eşitsizliği en aza indiren ülke İsveç olurken, Suudi Arabistan bu alanda en sonda geldi
Kadın - erkek eşitliği söz konusu mudur?
Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” demek çok zor. Çünkü, soru bu haliyle yeterince açık değil. Onu bir başka soru ile açmak gerekiyor. “Nerede? Hangi konuda? Ne yönden?” gibi. Eğer, “hukukî açıdan” soruluyorsa, cevap olarak “evet” diyebiliriz.Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun içindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten söz ediliyor. Öyleyse mutlak eşitlik nasıl düşünülebilir?Kadınla erkeğin eşit oldukları sahalar bulunduğu gibi, erkeğin kadını çok gerilerde bıraktığı, yahut onun çok gerisinde kaldığı sahalar da mevcut. Onun için, meseleyi sadece bir tek madde çözümlemek mümkün değil.
Şayet, “Kadınla erkek arasında iyi insan, üstün insan olma noktasında bir fark var mıdır?” diye sorulursa o zaman şunu hemen belirtmek isteriz: Hakimiyet başka, üstünlük ve fazilet daha başkadır. Bu ikincisinde hemen çalakalem şu yahut bu üstündür, demek çok zordur Soruyu bir de psikolojik yönden ele alabilir ve şöyle sorabiliriz: Kadınla erkek arasında psikolojik yönden farklılık var mıdır?Bu soruya hiç tereddüt etmeden elbette diye cevap veririz. Kadınla erkek arasındaki psikolojik farklılık kendini çocukluk çağından itibaren göstermeye başlar. Erkek ve kız çocukların oyuncakları farklıdır. Bir kız çocuğu en çok oyuncak bebekleri sever. Henüz evlilik nedir bilmediği o yaşlarda, bebeklerini bağrına basar, öper, elbiselerini değiştirir, beşikte sallar ve uyutur. Günün büyük bir kısmını onlarla geçirir. Erkek çocuk ise, taksi, uçak, tabanca gibi oyuncaklara daha fazla rağbet gösterir.Bu çocuklar büyüdüklerinde bu defa, sohbetleri değişir. Erkeklerin toplantılarında daha çok, iş hayatı yahut politika konuşulurken, kadınlarda ön sırayı ev eşyaları ve örgüler alır.Kabiliyet yönünden de iki cins arasında bariz bir fark var. Erkek, terkip ve tahlilde, kadın ise taklit ve ezberde daha ileri. Bir misal ile anlatmak gerekirse; erkek bir mimari eseri ortaya koymakta, onun bütün bölümlerini güzelce yerleştirmekte, kadından daha ileri. Kadın ise, o eserin herhangi bir bölmesini ince nakışlarla süslemekte erkekten çok daha hassas.Erkek dış aleme daha açık. Şefkatte kadından geri, ama teşebbüs kabiliyetinde ileri. Kadın ise erkeğe nispeten daha içe dönük. Bunun en büyük faydası, yavrusuna ve yuvasına göstereceği ihtimam.Bu iki cinsin zafiyetleri de farklılık gösteriyor: Erkekte, tahakküm ve baskı hastalığı mevcut. Kadında ise, gösteriş ve desinler belâsı.Kadının en bariz bir özelliği de hassasiyetidir. Buna “teessürilik” deniliyor. Kadın, çevreden etkilenmekte erkekten daha hassas. Dolayısıyla, telkine kapılmaya, aldatılmaya ondan daha müsait.Kadında sezgi gücü, erkekten çok kuvvetli. Değişikliğe ondan daha çok ihtiyaç duymakta, yenilik ve heyecana daha açık. Vücut büyüklüğü itibariyle ve güç ile kuvvet yönünden, kadın erkekten genellikle daha geri. Bunun neticesi olarak, sığınma ihtiyacı kadında kendini daha fazla hissettiriyor. Ama bazılarında bu ihtiyaç, aşağılık kompleksine dönüşüyor; bu da erkeklik kompleksi olarak kendini gösteriyor.
Kadın, hayat arkadaşına daha çok bağlı. Ondan daha vefalı. Dünya sevgisinde erkekten çok ileri.Kadını bu psikolojisi içinde değerlendirmek ve onun erkekleşmesine değil, ideal bir kadın olmasına çalışmak gerekir. Bütün canlılarda bedenler ve ruhlar arasında mükemmel bir uygunluk var. Ceylan ruhunu, aslan bedenine sokmak ve onu aslanca davranmaya zorlamak, en başta o sevimli ruha zarar verir. Her kükreyişte ruhundaki letafetten birazını kaybeder; her hamlede kendi öz güzelliğinden bir parçayı harap eder. Kadın ve erkek eşitliği diyerek kadını erkekçe davranışlara itmek de en başta kadına zarar verir.Sosyal hayatta artık eşitlik hakim. Erkekler kadar, kadınlar da iş hayatında (bütün engellemelere rağmen) başarılı oluyorlar. Evde artık aile reisi erkek değil. Bu davranış eşitliğine, Amerika'da yapılan bir araştırma fiziksel bir boyut da kazandırıyor. Buna göre, kadınların boy ortalaması gittikçe uzuyor. Buna karşılık erkeklerin kas yapısı da zayıflıyor.
Kadın ve erkek, belki de 2 milyon yıldır ilk defa fiziksel olarak birbirlerine bu kadar yakınlar. Peki, yıllardır süregelen bu gelişmeler sonucunda, erkek ve kadın bir noktada birleşecekler mi? Belki, ama hala bazı farklılıklarından sözetmek mümkün.
İş fiziğe geldiğinde, erkek daha kuvvetli ama onların güçlü yapılarına rağmen, kadınlar daha uzun yaşıyor. Dahası, enfeksiyonlara ve kalp hastalıklarına (en azından 50'li yaşlara kadar) daha dayanıklılar. Bununla beraber, ağrılar karşısında savunmasızlar. Depresyon ve bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklara da daha çabuk yakalanıyorlar...
Erkekler ve kadınlar farklı zamanlarda ve şekillerde hastalanıyorlar. Ama kadın, yıllara daha dayanıklı. Erkeklere oranla altı yıl daha fazla yaşıyor. Dolayısıyla, ortalama ölüm yaşının 80'lerde olduğu düşünülürse, erkekler 74 yaşında ölüyorlar.
Depresyon
Kadınlar, bu rahatsızlığa erkeklere oranla 5 kat daha fazla yakalanıyorlar.
25 yaş civarında, her 4 erkekten 1'i kellik sinyalleri vermeye başlıyor. 50 yaşına geldiğinde, saçlarının neredeyse yarısı dökülüyor. Kadınlardaysa saç kaybı ancak 70'li yaşlardan sonra başlıyor.
Erkekler kadınlara göre %30 oranında daha kuvvetliler. Ama söz konusu fiziksel faaliyetler olduğunda, kadın yorgunluğa karşı inanılmaz bir dayanıklılık gösteriyor ve doğurmak gibi olağanüstü stresli bir olaya katlanabiliyor.
Erkeğin vücudundaki tüylerle kaplı yüzeyin ölçüsü 610 santimetrekare. Kadın vücudundaysa bu miktar, 518.5 santimetrekareye düşüyor.
Erkek vücudu %15-18 oranında yağdan oluşuyor. Kadın vücudundaysa bu oran 25-28.
Erkek 13 yaşında gelişiminin ancak %87.5'ini tamamlamıştır. Dişilerse aynı yaşta neredeyse %96.5 oranında büyümesini bitirmiştir.
İngilizlerin yaptığı bir araştırmaya göre, 13 yaşındaki kızlar, bir konuya maksimum 15 dakika konsantre olabiliyorlar. Erkekler içinse, konsantre kalma süresi ciddi bir problem: 5 dakika.
Bir kadının kalbi, bir dakikada 78 kere atıyor. Erkeğin kalbiyse daha sakin. Onun rakkamı 73.
Kadın, erkeğe oranla beş kat daha fazla doktora gidiyor. Çünkü acı sınırı erkeğinkine göre çok daha düşük. Bu da onu daha hassas yapıyor. Dahası, hayatı boyunca gerek jinekolojik, gerek dermatolojik, gerekse hormonal olsun, çok daha fazla doktora gitmesi gerekiyor.
Kadınlar daha fazla üşüyor. Bunun nedeni, tiroid bezlerindeki ısı düzenleme sistemidir. Ama hücrelerdeki su miktarının (ki bu kanama öncesi dönemde artış gösterir), kilonun ve erkeğinkine göre daha yavaş çalışan metabolizmanın da bunda etkisi olabilir.
Erkekler sporda daha üstün. Bunu Olimpiyatlarda alınan sonuçlardan rahatlıkla görebiliriz
Kadınların hayatları boyunca ortalama 5 sevgilisi oluyor. Erkekler içinse bu sayı 13.1
Peki neden kadınlar daha içgüdüsel de, erkeklerin hareket kabiliyetleri daha fazla? Kanada'da Batı Ontario Üniversitesi'nce yapılan bir çalışmaya göre, bunun temelleri tam 50 bin yıl önce atılmış. O zaman görevleri avlanmak olan erkeklerin, doğru yerde konumlanmaları, alanın özelliklerini tanımaları, iyi koku almaları gerekiyormuş. Ancak evlerine yakın kalan kadınlar, meyve, kök ve tohum topluyor ve daha çok sezgilerini kullanarak, sınırlı bir alanda organize olmaya çalışıyorlarmış.
Bu çalışma farklı cinsiyetten bireylerin “erkeklik ve kadınlık” rollerine ilişkin sahip oldukları sosyokültürel değer yargılarını psikososyal bağlamda ele alarak incelemeyi amaçlamaktadır. “cinsiyet rolü” biyolojik cinsiyet temel alınarak belirli bir kültürde kadın ve erkeğe uygun olduğu düşünülen davranışlar, tutumlar, değerler ve inançlardır (Budak, 2000).
Cinsiyet rollerine ilişkin tutum ve davranışlar, değer yargıları ve inançlar toplumdan topluma bireyden bireye farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda her bireyin düşünce yapısı ve bunun davranışlar yoluyla çevreye yansımaları sosyokültürel etkenlerle beslenerek yaşadığı toplumun değer yargılarını yansıtmaktadır. İşte bu toplumsal değer yargıları “kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık…” gibi kavramları göz önüne çıkarmaktadır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Kışkırtılmış Erkeklik ve Bastırılmış Kadınlık" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Ramazan KAMÇI'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Ramazan KAMÇI'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık, benlik algısı, saldırganlık, saldırganlık ve cinsiyet, erkekte saldırganlık, kadında saldırganlık
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.