Görünmeyen Bela: Çocuklarını Şizofren Yapan Ebeveynler
Bu yazı ve Gizlenen Hasar başlıklı yazıyı yıllar önce çevirmişim ama dosyalarımda öylece kalmış, şimdi gecikmeli olarak paylaşıyorum.
Görünmeyen Bela: Çocuklarını Şizofren Yapan Ebeveynler
Özdeş ikizler, doğdukları andan itibaren birbirine tıpa tıp benziyorolabilirler, ama bizlerin peşin hükümleri onları farklı kılıyor.
Oliver James
Çeviren: Üstün Öngel
Eğer 100 şizofrenin hepsinin bir özdeş ikizi olsa, hangi bilimsel literatüreinandığınıza bağlı olarak bu özdeş ikizlerin yarısının veya dörtte üçünün şizofren olmadığını göreceksiniz. Tamamiyle aynı genlere sahip oldukları için, özdeş ikizlerdeki bu farklılığın tek açıklamasını çevre etkisinde, muhtemelen de ebeveyn yaklaşımında bulabilirsiniz.
Farklılıklar ana rahminde başlıyor. "İkizler: Ceninden Çocuğa" adlı etkileyicikitabında Alessandra Piontelli, 15 özdeş ikizle (tek yumurta ikiziyle) 15 çift yumurta ikizini doğum öncesinden ilerki yaşlara kadar takip ederek karşılaştırmış. Piontelli, annelerin doğumdan önce bile, ikiz çocuklarını iyi ve kötü, zeki ve aptal diye ayırdıklarını bulmuş.
Kardeşlerden sadece birinin şizofren olduğu özdeş ikizlerle yapılanaraştırmalar, ikiz kardeşlerden birinin, hamilelik sürecindeki farklı etkilere bağlı olarak bazen daha düşük kilolu ve daha güçsüz doğduğunu gösteriyor.
Ebeveynler, genellikle bu durumu (bilincinde olmadan) tercihlerine dayanak olarak kullanıyorlar ve doğumdan itibaren güçlü olan çocuğa meylediyorlar. İkiz çocuklar büyüdükçe, gelecekte şizofren olacak çocuk daha içe kapanık, dahautangaç, daha itaatkâr oluyor ve daha dışadönük, daha başarılı ve canlı olan güçlü ikiz kardeşine bağımlı yaşamaya başlıyor.
Sorunlu çocuk, ebeveynlerden daha sorunlu olanla özdeşlik kurmaya başlıyor ve busorunlu ebeveyn de geleceğin şizofreni bu çocuğa daha olumsuz duygular yansıtıyor. Bu ailelerde ebeveynler olumlu duygularını güçlü çocuğa aktarırken, geleceğin şizofreni diğer çocuk tüm olumsuz duyguların yöneltildiği "çöp kutusu" haline geliyor.
Bu ailelerde, bu olumsuz duyguları yansıtan ebeveyn genellikle anne oluyor. Çokçeşitli biçimlerde rahatsızlık yaşayan anne, hamileliğe/doğuma bağlı olarak da depresyona daha açık oluyor ve karmaşık düşünce örüntüsü sergileyebiliyor. Eğer baba çocuklarından birine yakınlık gösterebilirse ve duyarlılıkla, sevgiyle yaklaşabilirse, o çocuğu rahatsızlıktan koruyabiliyor.
Fakat, özdeş ikizler Tim ve George'un durumunda daha olumsuz yaklaşıma sahipolanın anne değil baba olduğu görülüyor. Doğumda, kulaklarının babasına benzediği söylenen Tim, daha güçsüz, daha sıkıntı yaşayan ve "zor" çocuktu. George ise, daha enerjik, daha dışa dönük ve sosyal olarak görülmüştü. Anneleri Jill, "çocuklarınızın her biri ayrı bir birey, özdeş ikiz bile olsalar. İkisini de eşit düzeyde sevebilirsiniz, ama bu demek değil ki ikisine de aynı tepkileri vereceksiniz, aynı şekilde yaklaşacaksınız."
Bu, özellikle babaları Terry için böyleydi. Çocuklarıyla ilişkisinde belirleyiciolan, kendi çocukluğunda ağbisi Kevin'le yaşamış olduğu rekabetti; Terry ağbisiyle kıyaslandığında hep daha zayıf, daha başarısız ve yavaştı.
İkiz çocuklarının doğumundan itibaren, Terry, ağbisi Kevin'in sahip olduğu vekendisinde de görmek istediği tüm iyi özellikleri George'da görmüştü ve kendisiyle ilgili küçüklüğünden beri hissettiği tüm olumsuz özellikleri de Tim'e yüklemişti. Tim bir de maalesef annesi Jill'in olumsuz duygularıyla ve çelişkili tutumlarıyla da karşı karşıya kalmıştı. Sonuçta şizofreniye yakalanan da Tim olmuştu.
Eğer ebeveyn yaklaşımları bu kadar önemliyse, bunun bize söylediği çok ciddi birşey: Öyle bir toplum yaratmalıyız ki, ebeveynler ihtiyaç duydukları her türlü yardımı ve desteği alabilmeliler. Bireysel ve toplumsal ekonomik refaha bağlı kalmadan, bu yardım ve desteği sağlamalıyız.
---
"Divandaki Britanya" (Britain on the Couch) ve "Ailenize Karşı Nasıl AyaktaKalabilirsiniz" (How to Survive Family Life) adlı kitapların yazarı Britanyalı psikolog Oliver James'in 16 Mayıs 2004 Pazar günü Observer'da yayımlanan "Trouble in Store" başlıklı bu kısa yazısı sosyal psikolog Üstün Öngel tarafından çevrilmiştir.
****
Gizlenen Hasar
Çocukluk dönemi cinsel istismar kurbanları daha yüksek oranda psikolojikrahatsızlık riski altındalar.
Oliver James
Çeviren: Üstün Öngel
Çocuklukta yaşanan cinsel veya fiziksel istismarın, psikolojik rahatsızlıkların en önde gelen sebebi olduğu yönünde çok kuvvetli kanıtlar mevcut -ve muhtemelen istismar, genlerden çok daha önemli bir etkiye sahip. Bu konuda yapılmış 13 araştırma incelendiğinde, manik-depresif rahatsızlık veya şizofreni teşhisi konmuş kadınların fiziksel veya cinsel istismara maruz kalmış olma oranları, en düşük %51, en yüksek %97 olarak görülüyor.
Rahatsızlıkları bir spektrum içinde değerlendirdiğimizde, bir başka araştırmayagöre, kişilik sorunları veya zayıf gerçeklik algısı gibi sorunlar yaşayanların ve "ben, ben, ben" diyen zayıf kimlikli kişilerin yarıdan fazlasının da aynı şekilde çocukluk döneminde istismara maruz kalmış kişiler olduğu ortaya çıkmış durumda. Fakat bu gerçekler, genetik açıklamalara bel bağlayan biyolojik psikiyatristler tarafından nadiren ele alınıyor.
Çocukluk dönemi cinsel istismarı beynin bazı bölgelerinin küçük kalmasına dasebep oluyor. Sözgelimi, duyguların yönetildiği "hippocampus" bölgesine bakıldığında, çocukluğunda istismara maruz kalmış kadınların bu bölgesinin, istismar yaşamamış kadınlara kıyasla %5 oranında küçük kalmış olduğu görülüyor. "Amygdala" bölgesiyle ilgili bulgular da aynı doğrultuda.
Cinsel istismar ne kadar erken yaşta yaşanırsa, "hippocampus"taki kayıp o kadaryüksek oluyor, kadının benlik algısı o kadar zayıflıyor ve bunun sonucunda o kadar çok sayıda alt kimlikler oluşuyor. Rahatsızlığın hangi biçimde ortaya çıkacağı bile bu durumdan etkileniyor.
İstismara maruz kalmış şizofrenler, istismara maruz kalmamış şizofrenlerekıyasla daha fazla halüsinasyon deneyimi yaşıyorlar. İstismar ne kadar şiddetli yaşanmışsa, kişinin sesler duyması, olmayan şeyleri görmesi olasılığı da o kadar artıyor.
Çokça eleştirilmiş psikanalist Laing (1) de yaşasaydı bu etkileri aynen tespitederdi herhalde. İstismara maruz kalan çocuklar, istismarın yaşanmış olduğu gerçeği ile yüzleşerek başetmek yerine, kendilerini bedenlerinden ayırıyorlar ve sanki tavana yükselip oradan kendilerine bakıyorlar. Böylesi bir gelişme, kendilerinin tamamen başka biri olduklarına inanmalarından bir adım öncesini oluşturuyor.
Laing'in kuramıyla ilgili çok meşhur bir örnekte, bir anne şizofrenik oğlunuhastanede ziyaret eder. Oğul, yanağından öpmek üzere annesine yöneldiğinde, anne birden bire donar ve başını öte yana çevirir; bunun üzerine oğlu da geri çekilir. Ardından anne "canım, anneni gördüğüne sevinmedin mi, öpmeyecek misin beni?" der.
Bu "ikili kıskaç" (2) olarak bilinen durumdur; ebeveyn birbiriyle tamamençelişkili mesajlar verir ve çocuk, ne yaparsa yapsın sonuçta yaptığı yanlış olur. Nihayet, Laing'e göre, çocuğun önündeki tek seçenek farklı bir anlam dünyasına sığınmak olur. İlişkiye girdiği insanların söz ve mimiklerini olduğu gibi algılamak yerine, çocuk bu söz ve mimiklerin ve başka her şeyin daha derin, gizli ve daha sembolik bir anlamı olduğunu düşünmeye başlar.
Ensest "ikili kıskaçın" zirvesidir. Çocuğa, ebeveynin yaptığının doğal ve normalbir şey olduğu söylenir. Fakat aynı zamanda ona yapılan bu doğal ve normal şeyi hiç kimseye söylememesi istenir çocuktan; çocuk da neye inanacağını bilemez halde "delirir".
Psikiyatristlerin Laing'in kuramını daha ayrıntılı incelemek adına hiçbiraraştırma yapmaması ve psikolojik rahatsızlıkların en önde gelen sebebinin istismar olduğuyla ilgili çok kuvvetli kanıtlara gözlerini kapaması utanç verici bir durum.
(1) Britanyalı psikiyatrist/psikanalist Ronald Laing (1927-1989)"Bölünmüş Benlik" (The Divided Self, 1960) ve "Aklı Başında Olma, Delilik ve Aile" (Sanity, Madness and the Family, 1964) adlı önemli kitapları ile bilinir. Altmışlı ve yetmişli yıllarda psikiyatri karşıtı akımın önde gelen isimlerinden birisi olmuştur. Şizofrenik durumun, yaşanan deneyimlere karşı verilen "doğal bir tepki" olduğunu savunmuştur.
(2) "Double bind" olarak bilinen bu kuram, antropolog Gregory Bateson(1904-1980) tarafından 1956 yılında "Bir Şizofreni Kuramına Doğru" (Toward a Theory of Schizophrenia) başlıklı makalede bilim dünyasına sunulmuştur. "İkili kıskaç" kuramı, bugüne kadar şizofreniyi anlamak adına atılmış en önemli adımlardan biridir.
"Divandaki Britanya" (Britain on the Couch) ve "Ailenize Karşı Nasıl Ayakta
Kalabilirsiniz" (How to Survive Family Life) adlı kitapların yazarı Britanyalı psikolog Oliver James'in 23 Mayıs 2004 Pazar günü Observer'da yayımlanan "Untold Damage" başlıklı bu kısa yazısı sosyal psikolog Üstün Öngel tarafından çevrilmiştir.
Görünmeyen Bela: Çocuklarını Şizofren Yapan Ebeveynler
Özdeş ikizler, doğdukları andan itibaren birbirine tıpa tıp benziyorolabilirler, ama bizlerin peşin hükümleri onları farklı kılıyor.
Oliver James
Çeviren: Üstün Öngel
Eğer 100 şizofrenin hepsinin bir özdeş ikizi olsa, hangi bilimsel literatüreinandığınıza bağlı olarak bu özdeş ikizlerin yarısının veya dörtte üçünün şizofren olmadığını göreceksiniz. Tamamiyle aynı genlere sahip oldukları için, özdeş ikizlerdeki bu farklılığın tek açıklamasını çevre etkisinde, muhtemelen de ebeveyn yaklaşımında bulabilirsiniz.
Farklılıklar ana rahminde başlıyor. "İkizler: Ceninden Çocuğa" adlı etkileyicikitabında Alessandra Piontelli, 15 özdeş ikizle (tek yumurta ikiziyle) 15 çift yumurta ikizini doğum öncesinden ilerki yaşlara kadar takip ederek karşılaştırmış. Piontelli, annelerin doğumdan önce bile, ikiz çocuklarını iyi ve kötü, zeki ve aptal diye ayırdıklarını bulmuş.
Kardeşlerden sadece birinin şizofren olduğu özdeş ikizlerle yapılanaraştırmalar, ikiz kardeşlerden birinin, hamilelik sürecindeki farklı etkilere bağlı olarak bazen daha düşük kilolu ve daha güçsüz doğduğunu gösteriyor.
Ebeveynler, genellikle bu durumu (bilincinde olmadan) tercihlerine dayanak olarak kullanıyorlar ve doğumdan itibaren güçlü olan çocuğa meylediyorlar. İkiz çocuklar büyüdükçe, gelecekte şizofren olacak çocuk daha içe kapanık, dahautangaç, daha itaatkâr oluyor ve daha dışadönük, daha başarılı ve canlı olan güçlü ikiz kardeşine bağımlı yaşamaya başlıyor.
Sorunlu çocuk, ebeveynlerden daha sorunlu olanla özdeşlik kurmaya başlıyor ve busorunlu ebeveyn de geleceğin şizofreni bu çocuğa daha olumsuz duygular yansıtıyor. Bu ailelerde ebeveynler olumlu duygularını güçlü çocuğa aktarırken, geleceğin şizofreni diğer çocuk tüm olumsuz duyguların yöneltildiği "çöp kutusu" haline geliyor.
Bu ailelerde, bu olumsuz duyguları yansıtan ebeveyn genellikle anne oluyor. Çokçeşitli biçimlerde rahatsızlık yaşayan anne, hamileliğe/doğuma bağlı olarak da depresyona daha açık oluyor ve karmaşık düşünce örüntüsü sergileyebiliyor. Eğer baba çocuklarından birine yakınlık gösterebilirse ve duyarlılıkla, sevgiyle yaklaşabilirse, o çocuğu rahatsızlıktan koruyabiliyor.
Fakat, özdeş ikizler Tim ve George'un durumunda daha olumsuz yaklaşıma sahipolanın anne değil baba olduğu görülüyor. Doğumda, kulaklarının babasına benzediği söylenen Tim, daha güçsüz, daha sıkıntı yaşayan ve "zor" çocuktu. George ise, daha enerjik, daha dışa dönük ve sosyal olarak görülmüştü. Anneleri Jill, "çocuklarınızın her biri ayrı bir birey, özdeş ikiz bile olsalar. İkisini de eşit düzeyde sevebilirsiniz, ama bu demek değil ki ikisine de aynı tepkileri vereceksiniz, aynı şekilde yaklaşacaksınız."
Bu, özellikle babaları Terry için böyleydi. Çocuklarıyla ilişkisinde belirleyiciolan, kendi çocukluğunda ağbisi Kevin'le yaşamış olduğu rekabetti; Terry ağbisiyle kıyaslandığında hep daha zayıf, daha başarısız ve yavaştı.
İkiz çocuklarının doğumundan itibaren, Terry, ağbisi Kevin'in sahip olduğu vekendisinde de görmek istediği tüm iyi özellikleri George'da görmüştü ve kendisiyle ilgili küçüklüğünden beri hissettiği tüm olumsuz özellikleri de Tim'e yüklemişti. Tim bir de maalesef annesi Jill'in olumsuz duygularıyla ve çelişkili tutumlarıyla da karşı karşıya kalmıştı. Sonuçta şizofreniye yakalanan da Tim olmuştu.
Eğer ebeveyn yaklaşımları bu kadar önemliyse, bunun bize söylediği çok ciddi birşey: Öyle bir toplum yaratmalıyız ki, ebeveynler ihtiyaç duydukları her türlü yardımı ve desteği alabilmeliler. Bireysel ve toplumsal ekonomik refaha bağlı kalmadan, bu yardım ve desteği sağlamalıyız.
---
"Divandaki Britanya" (Britain on the Couch) ve "Ailenize Karşı Nasıl AyaktaKalabilirsiniz" (How to Survive Family Life) adlı kitapların yazarı Britanyalı psikolog Oliver James'in 16 Mayıs 2004 Pazar günü Observer'da yayımlanan "Trouble in Store" başlıklı bu kısa yazısı sosyal psikolog Üstün Öngel tarafından çevrilmiştir.
****
Gizlenen Hasar
Çocukluk dönemi cinsel istismar kurbanları daha yüksek oranda psikolojikrahatsızlık riski altındalar.
Oliver James
Çeviren: Üstün Öngel
Çocuklukta yaşanan cinsel veya fiziksel istismarın, psikolojik rahatsızlıkların en önde gelen sebebi olduğu yönünde çok kuvvetli kanıtlar mevcut -ve muhtemelen istismar, genlerden çok daha önemli bir etkiye sahip. Bu konuda yapılmış 13 araştırma incelendiğinde, manik-depresif rahatsızlık veya şizofreni teşhisi konmuş kadınların fiziksel veya cinsel istismara maruz kalmış olma oranları, en düşük %51, en yüksek %97 olarak görülüyor.
Rahatsızlıkları bir spektrum içinde değerlendirdiğimizde, bir başka araştırmayagöre, kişilik sorunları veya zayıf gerçeklik algısı gibi sorunlar yaşayanların ve "ben, ben, ben" diyen zayıf kimlikli kişilerin yarıdan fazlasının da aynı şekilde çocukluk döneminde istismara maruz kalmış kişiler olduğu ortaya çıkmış durumda. Fakat bu gerçekler, genetik açıklamalara bel bağlayan biyolojik psikiyatristler tarafından nadiren ele alınıyor.
Çocukluk dönemi cinsel istismarı beynin bazı bölgelerinin küçük kalmasına dasebep oluyor. Sözgelimi, duyguların yönetildiği "hippocampus" bölgesine bakıldığında, çocukluğunda istismara maruz kalmış kadınların bu bölgesinin, istismar yaşamamış kadınlara kıyasla %5 oranında küçük kalmış olduğu görülüyor. "Amygdala" bölgesiyle ilgili bulgular da aynı doğrultuda.
Cinsel istismar ne kadar erken yaşta yaşanırsa, "hippocampus"taki kayıp o kadaryüksek oluyor, kadının benlik algısı o kadar zayıflıyor ve bunun sonucunda o kadar çok sayıda alt kimlikler oluşuyor. Rahatsızlığın hangi biçimde ortaya çıkacağı bile bu durumdan etkileniyor.
İstismara maruz kalmış şizofrenler, istismara maruz kalmamış şizofrenlerekıyasla daha fazla halüsinasyon deneyimi yaşıyorlar. İstismar ne kadar şiddetli yaşanmışsa, kişinin sesler duyması, olmayan şeyleri görmesi olasılığı da o kadar artıyor.
Çokça eleştirilmiş psikanalist Laing (1) de yaşasaydı bu etkileri aynen tespitederdi herhalde. İstismara maruz kalan çocuklar, istismarın yaşanmış olduğu gerçeği ile yüzleşerek başetmek yerine, kendilerini bedenlerinden ayırıyorlar ve sanki tavana yükselip oradan kendilerine bakıyorlar. Böylesi bir gelişme, kendilerinin tamamen başka biri olduklarına inanmalarından bir adım öncesini oluşturuyor.
Laing'in kuramıyla ilgili çok meşhur bir örnekte, bir anne şizofrenik oğlunuhastanede ziyaret eder. Oğul, yanağından öpmek üzere annesine yöneldiğinde, anne birden bire donar ve başını öte yana çevirir; bunun üzerine oğlu da geri çekilir. Ardından anne "canım, anneni gördüğüne sevinmedin mi, öpmeyecek misin beni?" der.
Bu "ikili kıskaç" (2) olarak bilinen durumdur; ebeveyn birbiriyle tamamençelişkili mesajlar verir ve çocuk, ne yaparsa yapsın sonuçta yaptığı yanlış olur. Nihayet, Laing'e göre, çocuğun önündeki tek seçenek farklı bir anlam dünyasına sığınmak olur. İlişkiye girdiği insanların söz ve mimiklerini olduğu gibi algılamak yerine, çocuk bu söz ve mimiklerin ve başka her şeyin daha derin, gizli ve daha sembolik bir anlamı olduğunu düşünmeye başlar.
Ensest "ikili kıskaçın" zirvesidir. Çocuğa, ebeveynin yaptığının doğal ve normalbir şey olduğu söylenir. Fakat aynı zamanda ona yapılan bu doğal ve normal şeyi hiç kimseye söylememesi istenir çocuktan; çocuk da neye inanacağını bilemez halde "delirir".
Psikiyatristlerin Laing'in kuramını daha ayrıntılı incelemek adına hiçbiraraştırma yapmaması ve psikolojik rahatsızlıkların en önde gelen sebebinin istismar olduğuyla ilgili çok kuvvetli kanıtlara gözlerini kapaması utanç verici bir durum.
(1) Britanyalı psikiyatrist/psikanalist Ronald Laing (1927-1989)"Bölünmüş Benlik" (The Divided Self, 1960) ve "Aklı Başında Olma, Delilik ve Aile" (Sanity, Madness and the Family, 1964) adlı önemli kitapları ile bilinir. Altmışlı ve yetmişli yıllarda psikiyatri karşıtı akımın önde gelen isimlerinden birisi olmuştur. Şizofrenik durumun, yaşanan deneyimlere karşı verilen "doğal bir tepki" olduğunu savunmuştur.
(2) "Double bind" olarak bilinen bu kuram, antropolog Gregory Bateson(1904-1980) tarafından 1956 yılında "Bir Şizofreni Kuramına Doğru" (Toward a Theory of Schizophrenia) başlıklı makalede bilim dünyasına sunulmuştur. "İkili kıskaç" kuramı, bugüne kadar şizofreniyi anlamak adına atılmış en önemli adımlardan biridir.
"Divandaki Britanya" (Britain on the Couch) ve "Ailenize Karşı Nasıl Ayakta
Kalabilirsiniz" (How to Survive Family Life) adlı kitapların yazarı Britanyalı psikolog Oliver James'in 23 Mayıs 2004 Pazar günü Observer'da yayımlanan "Untold Damage" başlıklı bu kısa yazısı sosyal psikolog Üstün Öngel tarafından çevrilmiştir.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Görünmeyen Bela: Çocuklarını Şizofren Yapan Ebeveynler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Üstün ÖNGEL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Üstün ÖNGEL'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
4 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.