2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Anksiyete Bozuklukları
MAKALE #10471 © Yazan Prof.Dr.Aylin ERTEKİN YAZICI | Yayın Şubat 2013 | 14,324 Okuyucu
PANİK BOZUKLUĞU

Günümüzde “Panik Atak Hastalığı” olarak bilinen ve asıl adı “Panik Bozukluğu” olan hastalık, durup dururken kendiliğinden ortaya çıkan panik atakların olması ile karakterizedir. Hastalar bu ataklar sırasında yoğun kaygı, endişe yaşarlar, ölüm korkusu, kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu hissederler. Özellikle ilk ataklarda kalp krizi geçirdiklerini düşünen hastalar, bu düşüncenin yarattığı korku ve endişe ile acil servislere başvururlar.

Çok yoğun hissedilen bir ölüm korkusuna eşlik eden kalp çarpıntısı, nefes almada güçlük, göğüs ağrısı, sersemlik hissi, bayılıverecekmiş gibi olma gibi bedensel belirtilerin eşlik ettiği tabloya panik atak denir. Durup dururken başlayan ve 5-10 dakika içinde kendiliğinden geçen bu atak sırasında kişi o kadar kötü hisseder ki yeniden böyle bir atak yaşama korkusu atak olmadığı zaman da devam eder. Beklenti anksiyetesi denen bu durum ataklar arasında da kişinin tam olarak iyi hissetmesine engel olur.
Panik atak yaşanan yoğun anksiyete tablosunu tanımlar. Tekrarlayan panik ataklar ve arada yaşanan beklenti anksiyetesi olduğunda kişiye panik bozukluğu tanısı konur. Panik atak olur da yardım alamazsam, kaçıp kurtulamazsam diye düşünerek belli yerlere gitmekten ya da belli durumlarda bulunmaklardan korkma hali ile giden ruhsal hastalığa ise agorafobi denir. Panik bozukluğu ve agorafobi birlikte ya da ayrı ayrı olabilir.
Aslında hayati bir tehlike arz etmemesine rağmen hastalar atakları "tehlikeli" olarak yorumlarlar. Atağı hatırlatan her türlü belirtide hasta, "eyvah! yine atak mı başlıyor?" diye düşünür. Bu düşüncenin ortaya çıkardığı korku ile hasta atak belirtilerini hissetmeye başlar. Bilişsel davranışçı terapide hastaya atakların korkulacak durumlar olmadığı öğretilir.

Çok şiddetli kaygı, korkuya eşlik eden bedensel belirlerin yaşandığı panik atağı, panik bozukluğu hastalığının temel bulgusudur. Panik bozukluğundaki panik atağı durup dururken, aniden ortaya çıkar. Buna spontan ataklar denir. Hastalar ölmekten, kontrolünü kaybetmekten ya da çıldırmaktan korkarlar. Bu korkuya, kalp çarpıntısı, nefes almada güçlük, nefesi yetmiyor gibi olma, göğüs ağrısı, terleme, titreme, başdönmesi, sersemlik hissi, mide bulantısı gibi çeşitli bedensel belirtiler eşlik eder. Ataklar birdenbire başlar, şiddetlenir ve 10-30 dk. içinde kendiliğinden geçer.
İlk panik atağında kişiye herhangi bir tanı konmaz. Eğer ataklar tekrarlıyorsa, atak olmadığı zamanlarda da kişi yine olursa kaygısı (beklenti anksiyetesi) yaşıyorsa o zaman Panik Bozukluğu tanısı konur ve tedavi edilmesi gerekir.
Toplumda herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar. Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür.
Panik bozukluğunun tedavisinde antidepresan ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisinin dışında bilişsel davranışçı tedavi de etkinliği kanıtlanmış bir psikoterapi yöntemidir.

AGORAFOBİ

Agorafobi, panik atak ya da ona benzer bir durum geçirirsem, oradan kaçıp kurtulamazsam, sesimi duyuramazsam, yardım alamazsam korkusu ile belirli yerlere gitmek ya da belli durumlarda olmaktan korkmaktır. Bu durumlara, evde yalnız kalmak, ya da yalnız dışarı çıkmak, kalabalık ortamlara girmek, otobüse, uçağa, asansöre binmek gibi pek çok örnek verilebilir. Hissettikleri korku nedeniyle hastalar bu durumlarda bulunmaktan kaçınırlar. Kaçınma davranışı agorafobide ortaya çıkan bir durumdur. Yine fenalaşırsam şeklinde olan düşüncenin yarattığı korkuya da beklenti anksiyetesi denir.

Panik bozukluğuna %60 oranında agorafobi eşlik eder. Yani tekrarlayan panik ataklar yaşayan hastalarda agorafobi görülme riski yüksektir. Ancak tekrarlayan panik atağı olmaksızın da sadece agorafobisi olan hastalar olabilir.

Agorafobinin tedavisinde antidepresanlar kullanılır. İlaç tedavisi ile birlikte ya da hastanın durumuna göre tek başına bilişsel davranışçı tedavi de etkilinliği kanıtlanmış tedavi yöntemlerindendir.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Saçma, mantıksız olduğu bilinmesine rağmen kafadan uzaklaştırılamayan takıntılı düşüncelere obsesyon denir. Bir yere dokunduğunda "acaba mikrop buluşmış mıdır, hastalık kapmış mıyımdır?", bıçak gördüğünde "kendime ya da bir yakınıma saplar mıyım?, "çizgiye basarsam bir yakınımın başına bir şey gelir mi?", "hep aynı sırada giyinmezsem günüm kötü mü geçer?" obsesyonlara verilebilecek bir kaç örnekten biridir. Kişi bunların saçma olduğunun farkındadır. Yani çizgiye basmakla ya da hep aynı sırada giyinmekle kötü bir şey olmasınınilgisi olmadığını bilir ancak yine de bu düşünceleri kafasından uzaklaştıramaz ve büyük sıkıntı yaşar.

Obsesyonun yani takıntılı düşüncelerin yarattığı bu sıkıntıyı azaltmak için yapılan eylemlere de kompulsiyon denir. Takıntılı düşüncesine göre, defalarca elini yıkar, bir yere dokunmamaya çalışır, bıçakları kaldırır, çizgiye basmamaya çalışır, hep aynı sırada giyinir, emin olamazsa tekrar soyunup giyinir... sonuç olarak gününün, hayatının büyük kısmını bunlarla ve bunların yarattığı sıkıntılarla geçirir.

Bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu, kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu, cinsel ya da dini içerikli obsesyonlar, simetri-düzen obsesyon ve kompulsiyonları, biriktirme, saklama kompulsiyonları gibi çeşitli obsesyon ve kompulsiyonlar olabilir.

OKB günlük yaşamı kısıtlayan, aile, meslek ve sosyal yaşamda önemli işlev kayıplarına yol açan, yaşam kalitesini düşüren bir hastalıktır. İlaç tedavisinde antidepresanlar kullanılmaktadır. Hastanın durumuna göre bu tedaviye ek başka gruptan ilaçlar eklenebilmektedir. İlaç tedavisine ek ya da alternatif olarak bilişsel davranışçı terapi de etkinliği kanıtlanmış bir psikoterapi yöntemidir.

ÖZGÜL FOBİ

Özgül fobi; belli durum ya da nesneden, saçma, mantıksız olduğunu bildiği halde korkmak, korkuyu kontrol edememek ve bu nesne ya da durumla karşı karşıya kalma ihtimalinde bile kalp çarpıntısı, terleme, titreme gibi bedensel belirtiler yaşamak olarak tanımlanır. Eskiden basit fobi olarak isimlendirilen özgül fobinin toplumda görülme oranı %2.7'dir. Ortalama başlama yaşı 16.5'dur. Bir çok hasta çocukluğundan beri korkuları olduğunu söylerken kimisi ergenlikten sonra oluştuğunu ifade eder. İleri yaşta oluşması nadirdir.

Özgül fobisi olan hastalar genellikle, fobik oldukları durum ya da nesneden kaçınarak yaşamlarına tedavi almaksızın devam ederler. Örneğin sürüngen hayvanlara karşı fobisi olan bir kişi pikniğe gitmez ve normal hayatında sürüngenlerle karşılaşma ihtimali çok düşük olduğu için sorun yaşamadan hayatına devam eder. Ancak bu kaçınma davranışı hayatını olumsuz etkilemeye başladığındatedaviye başvurur.
En sık görülen özgül fobi, hayvan tipidir. Bunun dışında yükseklik, kan ve yaralanma, uçak, yalnızlık, kapalı alan tipi gibi özgül fobiler de vardır.

Özgül fobilerin tedavisinde ilaçların yeri azdır. Ek olarak başka psikiyatrik tanı varsa ona yönelik ilaç tedavisi uygulanabilir. Özgül fobinin tedavisinde ise davranışçı psikoterapi yöntemi etkilidir.

SOSYAL FOBİ

Sosyal anksiyete bozukluğu olarak da adlandırılan sosyal fobi (SF) hastaları, başkalarının yanında küçük düşeceği, sıkıntı duyacağı, utanç duyacağı şekilde davranacakları korkusu yaşarlar. Dolayısıyla başkalarıyla etkileşimde bulunmayı gerektiren durumlardan ya da bir eylemi başkalarının yanında yerine getirmeleri gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar. Başkalarının kendileriyle ilgili olarak anksiyeteli, zayıf, kaçık ya da aptal gibi yargılarda bulunacağını düşünürler. Ellerinin ya da seslerinin titrediğinin farkına varacaklarıyla ilgili kaygılarından ötürü toplum önünde konuşmaktan korkabilirler ya da düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkalarıyla karşılıklı konuşurken aşırı kaygı duyabilirler. Diğer insanların ellerinin sallandığını görmesinden utanç duyacaklarından korktukları için başkalarının yanında yemekten, içmekten ya da yazı yazmaktan kaçınabilirler.

Korkular bir çok toplumsal durumları kapsıyorsa yaygın tip, bazı durumları kapsıyorsa (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek, konuşma yapmak gibi) yaygın olmayan tiptir.

SF'nin yaşam boyu görülme oranı % 2-13 arasındadır. En sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Genellikle ergenlik döneminde başlar.
SF'de korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide barsak sisteminde rahatsızlık, diyare, kas gerginliği, titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.

SF’de ilaç olarak antidepresanlar kullanılır. Hastanın durumuna tek başına psikoterapi ya da ilaç tedavisine ek olarak psikoterapi de uygulanabilir. En sık uygulanan psikoterapi şekli bilişsel davranışçı terapidir (BDT). BDT’de kaygı ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme, yakınmaların üstüne gitme, belirtilerin daha net algılanabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastaya özel planlanan müdahaleler uygulanır.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU

En az altı ay boyunca hemen hergün gün boyu süren, pek çok olay, etkinlik hakkında kaygı hissetmeyle giden bir tablodur. Bu sürekli kötü bir şey olacak kaygısına eşlik eden, huzursuzluk, baş ağrısı, kol bacak ağrıları, yorgunluk, bitkinlik, konsantrasyon güçlüğü, uyku bozuklukları, tahammülsüzlük gibi belirtiler olur. Hastalar, “boğazımda sanki bir yumru var, yutkunmakta zorlanıyorum, nefesim ciğerlerime gitmiyor gibi hissediyorum ya da göğsümde sanki bir kuş var tüm gün pır pır ediyor” şeklinde ifadelerle sıkıntılarını anlatmaya çalışabilirler. Bu yorgunluk, bitkinlik, ağrılar, bulantı, sersemlik hissi gibi yoğun bedensel belirtiler nedeniyle öncelikle psikiyatri dışı hekimlere gitme eğiliminde olan hastalar, genellikle yapılan tetkiklerde belirtileri açıklayacak bir şey bulunamayınca psikiyatriste yönlendirilirler. Daha önce hiç bir tetkik yapılmamış hastalarda öncelikle gerekli tetkikler yapılarak psikiyatri dışındaki tıbbi durumlarının değerlendirilmesi gerekebilir.

YAB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur.
YAB, diğer psikiyatrik hastalıklarla, özellikle de depresyonla birlikteliği çok sık olan bir hastalıktır. Bu nedenle YAB tanısı konan hastalarda öncelikle depresyon olmak üzere mutlaka diğer psikiyatrik hastalıkların da olup olmadığı araştırılmalıdır.
YAB ilaçla tedavisinde öncelikle antidepresanlar kullanılır. İlaç tedavisinde ilacın dozu kontroller sırasında hastanın durumuna göre ayarlanır. Hastalığın tekrarlama riskini azaltmak amacıyla düzenli görüşmeler ile devam eden takiplerle yeterli süre tedaviye devam edilmesi gerekir. Bu süre hastaya göre değişmekle birlikte en az bir yıldır. Bunun yanı sıra hastaların sorun çözme becerilerinin geliştirilmesi, gevşeme yöntemlerinin öğretilmesi faydalıdır. Destekleyici psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi hastanın durumuna göre ilaçla birlikte ya da tek başına uygulanabilecek diğer tedavi yöntemleridir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Anksiyete Bozuklukları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Prof.Dr.Aylin ERTEKİN YAZICI'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Prof.Dr.Aylin ERTEKİN YAZICI'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Aylin ERTEKİN YAZICI Fotoğraf
Prof.Dr.Aylin ERTEKİN YAZICI
İçel (Mersin)
Doktor "Ruh sağlığı ve hastalıkları - Psikiyatri"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi2 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Prof.Dr.Aylin ERTEKİN YAZICI'nın Makaleleri
► Anksiyete Bozukluğu Prof.Dr.Gürcan KISAKOL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Anksiyete Bozuklukları' başlığıyla benzeşen toplam 96 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Stresle Başaçıkma Temmuz 2013
► Cinsel Yaşam Temmuz 2013
► Somatoform Bozukluklar Mayıs 2013
► Uyku Bozuklukları Mart 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:48
Top