2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Faydalı Bazı Besinlerı: Et, Süt, Sebze ve Meyvalar, Karides, Yumurta, Un, Unlu Mamuller ve Makarna
MAKALE #105 © Yazan Uzm.Dyt.Turgay KÖSE | Yayın Ağustos 2007 | 36,772 Okuyucu
ETLER

Sağlıklı beslenme çerçevesinde temel besin maddelerinden biri olan etler, hayvanların yenebilen kas dokularıdır. Beslenmede, besinlerin içerdiği protein, vitamin ve mineral gibi besin öğeleri büyük önem taşımaktadır. Etler; biyolojik değeri yüksek, iyi kalite protein kaynağıdırlar. Ayrıca A ve özellikle B grubu vitaminleri ile demir, çinko, fosfor ve magnezyum mineralleri bakımından da zengindirler. Ancak etler pahalı bir yiyecek olduğundan yoksul ailelerin yeteri kadar satın alması mümkün olmamaktadır.

Ülkemizde en çok koyun, sığır, kümes hayvanları, deniz ürünleri ve av hayvanlarının etleri kullanılmaktadır. İslam Dini yasakladığından Batı ülkelerinde çok kullanılan domuz eti ülkemizde ancak birkaç büyük şehirde çok az miktarda kullanılmaktadır. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasına, birçok göl ve nehirlere sahip olmamıza rağmen balık tüketimi çok azdır. Hele ki diğer deniz mahsullerinin tüketimi yok denecek kadar azdır. Halbuki su ürünleri, iyi kalitede protein, A, K ve B vitaminleri ile iyot, fosfor ve çinko gibi mineraller bakımından zengindir. Yapılan bilimsel araştırmalarda kırmızı et yerine su ürünlerini tercih eden topluluklarda koroner kalp hastalığının daha az görüldüğü saptanmıştır. Balık, denizden uzak ve küçük kasabalarda diyette çok az yer almaktadır. Ancak, son yıllarda tarla ve göl balıkçılığına önem verilmesi, balık tüketiminin artmasını sağlamıştır.

Protein içeren besinlerin çoğu aynı zamanda yağ da içermektedir. Bu nedenle kırmızı et yerine, beyaz et tüketimine öncelik tanınması; kırmızı et seçiminde koyun ve kuzu eti yerine, az yağlı dana etinin tercih edilmesi daha sağlıklı olacaktır. Özellikle tavuk ve hindinin beyaz eti, en yağsız et sınıfında yer almaktadır. Tabi derilerinin yenilmemesi koşulu ile.

Etler hangi yöntemle pişirilirse pişirilsin hafif veya orta sıcaklıkta uzunca bir sürede pişirilmelidir. Aksi taktirde çok yüksek sıcaklık et proteinlerini katılaştırarak suyunun kaybına ve lezzetinin azalmasına neden olmaktadır. Bilhassa kuru sıcaklıkta pişirilen etlerde bu hususa dikkat edilmelidir. Yüksek sıcaklık derecesinde pişen etlerin protein ve bazı vitamin değerlerinde bir miktar azalma olabilir. En çok zarar gören B1 vitaminidir. Izgara yapılan etlerde etten damlayan sularla B12 vitamini ve folat kayıpları da olur. Pişirme etin sindirimini kolaylaştırır, lezzetini artırır. Haşlama, ızgara ve buğulama yöntemiyle pişirilen etlerin sindirimi, yağda kızarmış etlere nazaran daha kolaydır. Ayrıca yağda kızarmış veya ateşe çok yakın ızgara edilmiş etlerde kanser yapıcı nitrozamin gibi zararlı kimyasallar oluşabilir. Bu nedenle yanmış, kararmış olan kısımlarının yenilmemesi gerekir.

Etin, bilhassa fırında rosto şeklinde pişirilmesinde, iç sıcaklığının 70◦C üstüne çıkması mikropların ölmesi bakımından gereklidir. Pişirilen etler oda sıcaklığında yarım saatten fazla bekletilmemeli, ya hemen tüketilmeli ya da kalan kısmı buzdolabında saklanmalıdır. Çünkü etler ve et içeren yemekler dışarıdan karışacak mikropların üremesi için iyi bir ortamdır.

Kıyma haline getirilmiş etler hazırlandığı gün içinde kullanılmalı, kullanılana kadar soğutucuda tutulmalıdır. Kuşbaşı, biftek gibi etler soğutucuda en çok bir gün tutulabilir. Parçalanmış ya da kıyma haline getirilmiş etler satın alındığı gün kullanılmayacak ise, pişirilecek miktarlar yağlı kağıda ya da et sarmada kullanılan poşetlere sarılarak soğutucunun buzluğunda dondurulmalıdır. Etler, hızlı yöntemle dondurularak -18◦C’de 3 aya kadar saklanabilir. Pişirilmesine 6-8 saat kala soğutucu kısma alınıp, çözülür çözülmez kullanılmalıdır. İsteğe bağlı olarak mikrodalga fırınların çözdürme fonksiyonu da kullanılabilir. Çözdürülen et, kesinlikle tekrar dondurulmamalıdır.

SEBZE VE MEYVELER

Beslenme alışkanlıkları kalp - damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi pek çok hastalıkta önemli rol oynamaktadır. Yüksek oranda sebze ve meyve tüketimi birçok kronik hastalıktan korunmada etkili olmaktadır.

Sebze ve meyve tüketimi ile kalp - damar hastalıkları, bazı kanser türleri, inme, diyabet, Alzheimer hastalığı, katarakt ve yaşla ilintili fonksiyonel kayıp riskinin azalması arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Bu etkilerin sebze ve meyvelerin içerdiği diyet posası, folat, potasyum ve Beta - karoten, C vitamini, E vitamini gibi antioksidan etkinlik gösteren biyoaktif fitokimyasal bileşenlerden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda biyoaktif bileşenlerin sebze ve meyvelere kıyasla sebze ve meyve sularından daha kolay emilebildiği belirtilmektedir.

Antioksidanların Rolü

Vücutta gerçekleşen ve oksidasyon denen bir grup kimyasal reaksiyon sonucunda ortaya çıkan bazı maddeler, bilhassa DNA üzerinde hasara yol açarak çeşitli hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Sebze ve meyvelerde bulunan lifler, tüketilen besinlerle birlikte alınan çeşitli zararlı maddeleri kendi yapısına bağlayarak dışkı ile vücuttan atmaktadır. İçerdikleri (özellikle flavonoidler ve polifenoller gibi) doğal antioksidanların, reaktif oksijen türleri aracılığı ile oluşan doku hasarına karşı olası koruyucu etkileri bulunmaktadır. Bu reaktif türler, vücutta metabolik yolla oluşabileceği gibi UV ışınlar, hava kirliliği, sigara dumanına maruz kalınması, alkol ve bazı ilaçların alımı ile de oluşabilmektedir. Düşük sebze ve meyve tüketimi; kardiyovasküler hastalıklar (%85), iskemik kalp hastalıkları (%31), gastrointestinal kanser (%19), kanser (%15) ve inme (%11) gibi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü günde 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesini önermektedir. Rakamsal olarak çok gibi görünse de 1 adet kivi veya 1 küçük boy domates bile 1 porsiyon olarak kabul edilmektedir. Akdeniz tipi beslenmenin hakim olduğu Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde sorun yaratmayan bu durum, ülkemizin doğusuna gidildiğinde sıkıntılı bir tablo ile karşılaşılmasını sağlamaktadır.


Sebze ve Meyvelerin İçeriği

Sebzelerdeki besin öğeleri değişkenlik gösterir. Koyu yeşil yapraklı ve sarı sebzeler A vitamininin öncü maddesi olan Beta - karotenin çok iyi kaynağıdır. Brüksel lahanası, taze biber ve domates gibi sebzelerin C vitamini içeriği yüksektir. Taze bezelye gibi bazı sebzelerin vitamin içeriği diğerlerine kıyasla daha düşük olmasına karşın kompleks karbonhidratların iyi kaynaklarıdırlar. Bu tür sebzeler, posa yönünden zengin olmakla beraber folik asidin de iyi kaynağıdırlar. Besinlerin hazırlanması sırasında eklenmediği müddetçe sebzelerin yağ içeriği çok azdır ve kolesterol içermezler. Patates kızartması veya soğan halkalarında olduğu gibi hazırlanma ve pişirme sırasında yağ içerikleri artabilmektedir.

Sebzeler bir tabaktaki yemeği daha çekici hale getirmek için kullanılan garnitürlerden daha fazla değere sahiptir. Besleyici ve düşük yağlı atıştırmalar arandığında, sebzeler tam karşılığı besinlerdir. Her gün tüketilen yemeklere daha fazla sebze ekleme yollarını düşünülmelidir: Makarnalı yemeklere haşlanmış, dilimlenmiş sebzeler (sakız kabağı, havuç, brokoli ve taze biber gibi) ekleyerek daha besleyici hale getirilebilir. Sandviçlere domates veya salatalık dilimleri ile yeşillik eklenebilir. Öğle yemeği için hazırlanan mönüye bir kutu domates suyu da konulabilir. Fırınlanmış patates yemeğinin üzerine sebzeli bir sos sürülebilir.

Meyvelerde de değişen oranlarda A ve C vitamini bulunmaktadır. Turunçgiller, kavun, karpuz, çilek, böğürtlen gibi meyveler C vitamini açısından zengindirler. Koyu sarı renkli (kavun, kayısı, mango, şeftali gibi) meyvelerin çoğu A vitamininin zengin kaynağıdır. Bunların yanı sıra çoğu meyve potasyum ve folik asit içermektedir. Özelikle kabuklu olarak yenebilen meyveler ile kuru meyveler iyi birer posa (lif) kaynağıdırlar. Posalı besinler şeker, kolesterol ve kan basıncı (tansiyon) seviyelerini istenilen düzeylerde tutmaya yardımcı olmaktadır. Midede su ile birlikte şişerek tokluk, doygunluk hissi uyandırmaktadır. Aynı zamanda dışkılama sayısını ve miktarını artırarak kabızlığı önlemekte ve özellikle kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkiler göstermektedir. Günlük posa alımını artırmak adına sebze - meyve yenilmesinde yarar vardır. Sebze ve meyvelerin sularının sıkılarak içilmesi durumunda posaları sıkacak üzerinde kalmaktadır. O kısımların da tüketilmesi gerekmektedir.

Meyvelerin tatlı tadı, yapılarında doğal olarak bulunan fruktozdan ileri gelir. Bazen konserve ve dondurulmuş meyveler ile meyve sularına lezzeti ve kaliteyi artırmak için şeker eklenmektedir. Meyveler de sebzeler gibi bitkisel kaynaklı besinler olduğu için yağ içerikleri çok düşüktür ve kolesterol içermezler.

Sağlıklı olması açısından kişinin atıştırma olarak yanında kuru meyve (üzüm, erik, kayısı, elma) taşımasında yarar vardır. Bu arada kuru meyvelerin porsiyon miktarları taze olanlardan daha azdır, çünkü su içermedikleri için kalori ve besin öğesi içerikleri konsantre haldedir.

Çok yönlü kullanım şekilleri ile meyveler salatalarda, et, tavuk veya balık yemeklerinin yanında yer alabilmektedir. Atıştırmalık veya tatlı olarak da tercih edilebilirler. Mevsim salatalarına portakal ve mandalina dilimleri, üzüm ve diğer meyvelerden katılabilir. Lahana salatasının içine parçalanmış Hindistan cevizi, kuru üzüm veya dilimlenmiş elma eklenebilir. Her türlü kuru meyve kahvaltılık tahıl ürünü, puding veya yoğurt üzerine serpilebilir.

Yemekten Hemen Sonra Meyve Yenilebilir mi???
Halk arasında en yaygın olarak karşımıza çıkan doğru bilinen yanlış; meyvelerin yemeklerden 2 saat sonra tüketilmesinin gerekliliğidir. Aksi taktirde meyvelerde bulunan meyve alkolleri kişiyi siroza sürüklemekte, içerisindeki şeker yağa dönüşmekte ve kilo aldırmakta gibi kanılar söz konusudur. Gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi olmayan bu haber diyetisyen olmayan, bir de kendilerini otorite olarak gören bazı sağlık personeli tarafından ortaya atılan bir konudur.
Halbuki meyvelerde bulunan meyve asitleri sindirimi kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda meyvelerin içerdiği C vitamini, birlikte yenildiği besinler içerisindeki demir mineralinin emilim oranını artırarak anemiye (kansızlığa) karşı etkili olmaktadır. Meyve alkolleri diye tabir edilen şeker alkolüdür. İçki olarak tüketilen alkoller ile isim benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmadığı için asla karaciğerde sorun yaratması gibi bir durum söz konusu değildir. Bizim vücudumuz maya değil ki; fermantasyon oluşsun ve meyveyi alkole dönüştürelim. Demek ki yemekle birlikte meyve yemek veya meyve suyu içmek sorun yaratmadığı gibi ekstra faydalar sağlamaktadır.

Hangi Meyve Suları Önerilmektedir?
Uluslararası standartlara ve Türk Gıda Kodeksi'ne göre meyve suyu ve benzeri içecekler, içerdikleri meyve oranına göre üç gruba ayrılmaktadır: Meyve suyu, meyve nektarı ve meyveli içecekler. İlave olarak, ürettikleri meyve aromalı ve toz içecekleri de bu üç gruptan birine dahil gibi göstererek pazara sunan bazı firmalar tüketicinin bilgi eksikliğinden faydalanmaya çalışmaktadır. O nedenle içerdiği meyve oranı %100 olan ve hiçbir gıda katkı maddesi içermeyen meyve suları, meyve çeşidine göre %25 - %50 oranında meyve içeren meyve nektarı ve içerdiği meyve oranı en az %10 olan meyveli içecekler tercih edilmelidir. %10’un altında meyve içeren; tat, koku ve renk verici katkı maddeleri ile hazırlanan meyve aromalı içeceklerden ve su ile karıştırılarak hazırlanan toz içecekleri tercih etmemek daha sağlıklı olacaktır.

Fonksiyonel Besinler

Besleyici özellikleri dışında vücuda fizyolojik yararlar sağlayan ve kronik hastalık riskini azaltabilen, sağlığı geliştiren besinlere “fonksiyonel besinler” denilmektedir. Meyve gibi fonksiyonel besinler aynı zamanda koruyucu birer ilaç niteliğindedir. Fonksiyonel besinler günlük beslenme alışkanlıkları içinde doğal şekilleri ile tüketilen gıdalar olabildikleri gibi, genetik mühendislik yoluyla ya da zenginleştirilmiş olabilirler.

Hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki etkinlikleri açısından çok sayıda besin incelenmiş ve fonksiyonel besinler arasında yer alıp almadıkları saptanmıştır. Örneğin bu araştırmalarda sebze ve meyve tüketimi kansere karşı korunmada oldukça etkin bulunmuştur. Sebze ve meyve tüketimi düşük olanlarda kanser riski, tüketimi yüksek olanlara oranla iki kat fazla görülmektedir. Meyve tüketimi, özellikle akciğer, ağız boşluğu, pankreas, mide, kolon, rektum ve mesane kanserlerine karşı koruyucudur.

Sıvı İhtiyacı ve Sebze - Meyve Suları

Yaklaşık %70’i sıvı olan insan vücudunun günde ortalama 2.5 litre sıvı kaybettiği düşünülürse; sebze ve meyve suları vücuda kaybettiği sıvıyı geri kazandırdığı gibi, C vitamini, karotenoid ve fenolik bileşik içerikleri ile bazı kanser türleri ve kronik hastalıklara karşı koruyucu etkiler de göstermektedir. Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi, vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücudun su dengesi; solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkı ile kaybedilen sıvının yeniden su ve sulu besinler ile sağlanmaktadır. Özellikle sebze ve meyve suları susuzluğu giderdiği gibi, sağlığı da olumlu yönde etkilemektedir.

Özellikle çocuklara gazlı içeceklerden ziyade meyve suyu içme alışkanlığı kazandırmakta yarar vardır. Beslenme çantalarına her gün bir adet sebze veya meyve suyu koymak daha sağlıklı bir nesil için atılacak önemli bir adım olacaktır.


UN, UNLU MAMULLER VE MAKARNA

Dünya Sağlık Örgütü günlük enerjinin %55-60’ının karbonhidrat, %12-15’inin protein ve %25-30’unun yağlardan karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır. Beslenmede, besinlerin içerdiği yağ oranı ve kan şekeri üzerine etkileri büyük önem taşımaktadır. Tahıllar, içerdikleri kompleks karbonhidratlar ve düşük yağ oranları ile diyetisyenlerin beslenme programları hazırlarken sıklıkla tercih ettiği bir besin grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten Türkiye’de %70 tahıla dayalı bir beslenme planı söz konusudur.

Kan şekerinden sorumlu en önemli besin karbonhidratlardır. Protein ve yağ içeren besinlerin kan şekeri üzerine etkisi göz önüne alınmayacak kadar düşüktür. O nedenle insanlar özellikle ekmek, pilav, makarna gibi tahıl grubundan bir besin yemediklerinde doymadıklarını dile getirmektedir. Tahıl tüketimi başlıca un şeklinde olmaktadır. Un denilince ilk olarak buğday unu anlaşılır, diğer unlar ise elde edildikleri tahılın adı ile anılırlar (mısır unu, pirinç unu vb.). Un değirmen veya fabrikalarda tahıl tanelerinin öğütülmesi ile elde edilir. Kepek tabakasının ve embriyonun protein, vitamin ve mineral kapsamı endosperme göre daha fazla olduğu için, değirmende öğütülen unlar fabrikalarda öğütülenlere kıyasla bu öğelerden daha zengindir.

Sağlıklı beslenme çerçevesinde temel besin maddelerinden biri olan makarna, ilk olarak İtalya’da yapılmıştır. Ancak makarna benzeri erişte (halk arasında “yayım” olarak da bilinir) çok eski çağlardan beri Anadolu’da yapılmaktadır. Makarna, ekmeklik buğdaydan daha koyu renkli, protein açısından daha zengin bir buğday türü olan durum buğdayından yapılmaktadır. Un hamur haline getirildikten sonra bıçakları olan silindirden geçirilmekte, kesilen hamurlar kurutularak paketlenmektedir. İyi bir makarna, kaynar su içerisinde pişirildiğinde şekli bozulmamalı ve su çekerek kuru ölçüsünün iki katı genişleyebilmelidir. Pişmiş makarna ne yapış yapış ne de lastik gibi olmalıdır. Isırıldığında sert olmalıdır. 7’den 70’e herkesin severek tükettiği makarna; ucuz, pratik, lezzetli, raf ömrü uzun, kolay bulunabilir, düşük enerji içeren, yüksek besin değerine sahip, biçimsel olarak 40’ın üzerinde türü olan bir besin maddesidir.

Ülkemizde özellikle spagetti, fiyonk ve burgu şeklinde tercih edilen makarnanın yıllık tüketimi kişi başına yaklaşık 5-6 kg. olarak hesaplanmaktadır. Ülkelere göre kişi başına düşen yıllık makarna tüketim miktarlarına bakıldığına İtalya 27-30 kg. ile ilk sırada yer alırken, bunu Venezüella, ABD, Mısır, Kanada, Yunanistan, Fransa ve Portekiz gibi ülkeler izlemektedir. Ülkemizde makarnanın kilo aldırdığına dair yanlış bir inanış vardır. Halbuki makarna şişmanlatmaz. Eğer öyle olsaydı yukarıda yer alan ülkelerden sadece ABD şişmanlık ile bu denli mücadele etmez, bu durum özellikle İtalya’nın halk sağlığı sorunu haline gelirdi. 100 gr. pişmemiş makarna 355 kkal. enerji, 77 gr. karbonhidrat, 11 gr. protein, 0.3 gr. yağ içerir. Bunun yanında folik asit, niasin, A, B1 ve B2 vitamini ile demir, kalsiyum, çinko, potasyum ve fosfor gibi mineraller de içermektedir. Dolayısıyla makarna düşük enerji içermesine rağmen besleyici değeri yüksek bir besindir. Ancak makarnaya eklenen yağ ve/veya soslar onun enerji içeriğini olumsuz yönde etkilemektedir.

Börekten salataya, ana yemekten garnitüre kadar pek çok şekilde karşımıza çıkan makarnanın domates, biber, fesleğen, süt, yumurta, soya, vitamin gibi çeşni içeren ve kepekli alternatiflerinin üretilmesi pazar payında yeni bir trend sağlamıştır. Ancak şişmanlattığına dair yanlış inanışlar nedeni ile insanlar makarna yemekten kaçınmaktadır. Özellikle büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar açısından yararlı bir besin olan makarna, porsiyon ölçülerine dikkat edildiği ve uygun soslarla hazırlandığı taktirde kilo problemini bile ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır. Yeter ki makarna ve mantı ile ekmek yeme gibi alışkanlıklar bırakılsın.

Öte yandan hamur işlerinden (kek, börek, kurabiye, pasta vb.) kaçınmakta yarar vardır. İçlerinde sadece un değil, aynı zamanda yüksek oranda yağ, şeker ve yumurta gibi sıkıntı yaratacak besinler de bulundurmaktadır. Elbette belirli aralıklarla bu tarz besinler yenilecek. Ancak egzersiz yaparak alınan enerjiyi harcamak koşulu ile. Özellikle ev hanımlarının yaptığı en büyük hata; güne veya davete yemek yemeden gitmeleri. Bu durumda kan şekerleri düşmekte, daha fazla ve hızlı yemekteler. O nedenle sık sık, azar azar beslenmek önerilmektedir. Bu durumda kişi azı ile yetinmeyi bilir. Dolayısıyla unlu mamuller kilo aldırmamakta, tüketilen miktar ve tüketim sıklığı önem arz etmektedir.


YUMURTA

Anne sütü ve yumurta tüm besinler içerisinde en kaliteli proteine sahiptir. Yumurtada insan vücudunda sentezlenemeyen ve kesinlikle besinler ile dışarıdan alınması gerekli olan “elzem amino asitler” yeterli ve dengeli miktarlarda bulunmaktadır. Sindirilebilirliği yüksek, tamamına yakını vücut tarafından kullanılmakta ve vücut proteinlerine dönüşebilmektedir. Yumurta proteininin biyolojik değeri yani proteinden elde edilen faydası %93.7 iken bu değer sütte %84.5, balıkta %76.0, sığır etinde %74.3’tür.

Yeterli ve dengeli beslenmede, özellikle mental ve fiziki yönden hızlı bir büyüme ve gelişme döneminde olan çocukların, protein tüketimlerinin en az yarısının hayvansal kaynaklı olması önerilmektedir. Bu nedenle özellikle çocuk beslenmesinde “örnek protein” kaynağı olan yumurtaya gereken önem verilmelidir. Yumurta A, D, E ve B grubu vitaminleri ile diğer vitaminleri önemli oranda içermektedir.

Yumurta sarısındaki A vitamini gözün iyi görmesi, kemik gelişimi ve sağlıklı dişler için gereklidir. Vücut hücrelerinin gelişmesine yardım eder. Solunum ve sindirim sisteminin sağlıklı olmasını ve enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlar. D vitamini, insan vücudunda kalsiyumun kullanılmasına yardımcı olur. En iyi D vitamini kaynağı güneştir. Besinlerde sınırlı miktarda bulunur. Yumurta sarısı, D vitamini sağlayan birkaç besinden biridir. Güneş ışınlarından yeterince yararlanılırsa ve yumurta tüketilirse özellikle çocuklarda D vitamini eksikliğine bağlı kemik bozukluğu oluşmaz. Yumurta, E vitamini yönünden de zengindir. E vitamini antioksidan (oksidasyonu önleyici) etkisinden dolayı, vücudumuzu zararlı maddelere karşı korur. B grubu vitaminler bazı besin öğelerinin vücutta enerjiye çevrilmesi için gereklidir. Yumurta özellikle riboflavin (B2 vitamini) açısından zengindir. Bu vitamin deri ve göz sağlığı için de gereklidir. Yumurtada bulunan kolin ise, beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde önemli rol oynar. Yumurta, demir ve çinko gibi sağlığımız açısından önem taşıyan mineralleri de içermektedir.

Demir, kan yapımı için gereklidir. Demir yetersiz alındığında anemi (kansızlık) oluşur. Ayrıca demirin büyüme, gelişme ve hastalıklardan korunma rolü vardır. Yetersizliğinde çocukların öğrenme yeteneği ve okul başarısı azalır. Yumurtada C vitamini bulunmamaktadır. Yumurta C vitamini kaynağı bir besinle (domates, yeşil sebzeler, turunçgiller vb.) tüketilirse yapısındaki demirin emilimi artar. Yumurta özellikle büyüme - gelişme ve bağışıklık sisteminde rolü olan çinko minerali açısından da iyi bir kaynaktır.

Yumurta düşük enerji içeriğine karşın (büyük boy yumurta = 75 kkal), birçok elzem besin öğesini yüksek oranda bulundurması nedeniyle “besleyici değeri yüksek” besin olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda yumurtanın antibiyotik etkisi de vardır.

Hayvansal kaynaklı bir besin olmasına rağmen yumurtanın yağ içeriği düşüktür. Büyük bir yumurtada 4.5 gram civarında yağ bulunur. Bunun 1.5 gramı doymuş yağ asitleri, diğer kısmı ise, doymamış yağ asitleri şeklindedir. Görüldüğü üzere yumurta, kalp-damar hastalıkları için risk faktörü olan doymuş yağ asitlerini düşük oranda içerir ve toplam yağ miktarı düşüktür. Bir yumurta sarısında 213 mg kolesterol bulunur. Yumurta beyazında, kolesterol ve yağ yoktur. Yumurta yüksek kolesterol içeriğine sahip besinimiz olması nedeniyle yıllarca kötü bir ün kazanmıştır. Besinlerdeki yüksek kolesterolün, kan kolesterolünde direkt artışa neden olduğu düşünülmüş ve bu nedenle yumurta tüm diyetlerden uzak tutulmuş ve korkarak tüketilmiştir.

Gerçekte kan kolesterolünün büyük bir kısmı vücut tarafından yapılır. Kolesterol; insanlar ve tüm hayvanlarda vücutta sentezlenen yağ benzeri bir maddedir. Sinir liflerinin yalıtımı, hücre duvarının bütünlüğünün sağlanması, D vitamini sentezi, çeşitli hormonların ve sindirim salgılarının oluşumu için gereklidir. Kan kolesterol seviyesinin düzenlenmesinde; genetik, yaşam biçimi ve beslenme şeklinin önemli kriterler olduğu yapılan bilimsel çalışma sonuçları ile ortaya konulmuştur. Doymuş yağların, kan kolesterol düzeyine etkisi yüksek kolesterollü diyetten daha fazladır.

Beslenmemizde kolesterolden çok, toplam yağ miktarı ve doymuş yağ asitleri oranına dikkat etmemiz gereklidir. Düşük yağlı diyet tüketen sağlıklı bireylerde her gün bir yumurta tüketiminin sakıncası yoktur. Eğer kişide kolesterol metabolizması bozukluğu yoksa yeterli ve dengeli olarak tüm besin gruplarını tüketiyorsa ideal vücut ağırlığı koruyorsa, fiziksel olarak aktif ise ve sigara kullanmıyorsa, yumurtanın yüksek kolesterol içeriğinden dolayı endişe duyulmasına gerek yoktur. İçerisinde bulunan lesitin kan kolesterolünü istenilen seviyelerde tutmaya yardımcıdır. Kolesterol yüksekliği, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, şeker hastalığı vb. problemi olanların, farklı günlerde olmak koşulu ile haftada en çok 2 adet yumurta yemeleri önerilmektedir.
 Yumurta satın alınırken; marketlerde soğuk ortamda muhafaza ediliyor olmasına dikkat edilmelidir. Dışarıda 1 gün durması buzdolabında 1 hafta kalmasına eşdeğerdir.
 Yumurtanın kabuğu temiz, düzgün görünüşlü ve az pürüzlü olmalıdır. Daha ucuz diye çatlak ve kırık yumurtalar satın alınmamalıdır. Bu yumurtalar tazeliğini daha çabuk kaybedip, bozulur. Mikroorganizmaların üremesi için uygun bir ortam oluşturulurlar.
 Ev şartlarında yumurta buzdolabında (0 - 5C), çabuk bozulmasını önlemek için alınan orijinal karton kutusu içerisinde, yıkanmadan saklanmalıdır. Yıkandığı takdirde doğal koruyucu tabakasını kaybeder. Bu nedenle yumurta kullanılacağı zaman yıkanmalıdır.
 Yumurta buzdolabında; peynir, soğan, balık gibi güçlü kokusu olan besinlerin yanında saklanmamalıdır. Çünkü yumurtanın kabuğu gözeneklidir ve yumurta güçlü kokuları emebilmektedir.
 Yumurtanın, iyi kaliteli olma özelliğini kaybetmeden kısa sürede tüketilmesi gerekir.
 Yumurtaya temas ettikçe eller mutlaka yıkanmalıdır.
 Çiğ yumurtalar temiz kaplara kırılmalıdır.
 Kullanılacak miktar kadar yumurta buzdolabından dışarıya çıkartılmalıdır.
Yumurta içeren ve yumurtadan zengin yiyecekler hazırlanma sürelerinin haricinde iki saatten fazla buzdolabının dışında tutulmamalıdır.
 Yumurta kabuklu olarak pişirildiğinde 4 dakikada beyazı, 12 dakikada tamı katılaşır.
Yumurta içeren bütün tarifelere pişirilme işlemi uygulanmalıdır. Çiğ yumurtanın hem sindirimi güçtür hem de mikroorganizmaların bulaşma riski vardır. Salmonella enfeksiyonları en çok rastlanılanıdır.
 Çiğ yumurtanın beyazındaki avidin, sarısında bulunan B grubu vitaminlerden biotini bağlayarak kullanılmasını engeller. Pişirme ile bu olumsuz etki önlenir.
 Yumurtanın pişirilme süresinin iyi ayarlanması gereklidir. Örneğin; haşlama süresi uzarsa ve yumurta bayatsa sarıdaki demir, beyazdaki sülfür ile birleşerek yumurta sarısının etrafında yeşil bir halka oluşur (Demir sülfür halkası). İstenmeyen bu durumun görülmemesi için; uzun süre haşlamamalı, kısa sürede tüketilmelidir.
 Uzun süre pişirilen yumurtaların sindirimi güçleşir ve uygulanan pişirme yöntemine göre B grubu vitaminlerde kayıplar oluşur. Kayıpları önlemek için yumurtayı yağa kırma yerine, diğer yöntemler ile pişirme tercih edilmelidir.
 Yumurtayı kıymalı, pastırmalı, sucuklu, tereyağlı pişirmek yerine; haşlama, menemen, omlet, çılbır (yağsız) şeklinde tercih etmek daha sağlıklı olacaktır.
 Yumurta beyazı ve sarısındaki besin öğelerinin tür ve miktarı farklılık göstermektedir. O nedenle yumurtayı bütün olarak tüketmekte yarar vardır.

SÜT

İnsanoğlu, çeşitli memeli hayvanların kendi yavrularının büyümesi için ürettikleri sütten yararlanmayı, çok eski çağlarda öğrenmiştir. Ülkemizde genelde inek sütü tercih edilmektedir. Çeşitli toplumlar; koyun, keçi, manda, deve gibi hayvanların sütünden de yararlanmaktadırlar.

Zaman zaman bazı besinler medyanın da etkisi ile abartılı bir şekilde öne çıkarılır, büyük yararlar sağladığından söz edilir. Bazen aksine o besinler gözden düşer, hatta o ürünlerin zararlı olduğu bile söylenebilir. Süt ise, her zaman tartışmanın dışında kalan ve vücuda ihtiyaç duyduğu protein, vitamin ve mineral gibi besin öğelerinin kazanılması için en iyi kaynaklar arasında yer alır.

Süt Önemi

Kilo dengeleyici ve hastalıklardan koruyucu özellikleri olan süt için şunlar söylenebilir: ‘‘Enerji sistemine yaptığı katkılar sayesinde süt kilo dengesinin korunmasında etkili olur. Vücudun tüm hücrelerinde enerji üretimine yardımcı olan riboflavinden zengin olan süt, besinlerin biyoyararlılığını artırır. 2 Su bardağı süt, yetişkin bir bireyin riboflavinin gereksiniminin %70’ini karşılar. Süt aynı zamanda vücudun sıvı gereksiniminin karşılanmasında da iyi bir alternatiftir. Kan basıncının düzenlenmesinde ve vücudun sıvı dengesinin sağlanmasında önemli rol üstlenen potasyumun %33’ünü, kalsiyumun ise %70’ini sağlayan sütün, günde iki bardak kadar içilmesi vücut sağlığının korunması açısından önem taşır.’’

Süt, yeterli ve dengeli beslenmek için gerekli olan besin öğelerinin pek çoğunu içerir. Osteoporozun önlenmesinde etkili olan süt, aynı zamanda sindirim sistemini ve tansiyonu düzenleyici, kronik hastalıklara karşı koruyucu özelliklere sahiptir. Her gün içilen yeterli miktarda “light süt” kilonun da kontrol altında tutulmasına katkıda bulunur.


Sütün Bileşimi

Sütün ortalama %87.3’ü su, %5’i karbonhidrat, %3.5’i yağ, %3.4’ü protein, %0.7’si de mineraldir. Bileşim öğelerinin miktarı hayvanın cinsine, mevsimlere ve beslenme şekline göre değişiklik gösterir. Sütün yağının yaklaşık 2/3’ü doymuş, 1/3’ü doymamış yağ asitlerinden oluşmuştur.

Yağ İçeriği Tanımlama
Tam yağlı süt %3.25 oranında yağ içerir
%25 %2’lik süt, yağı azaltılmış
%50 %1’lik süt, light süt, düşük yağlı süt
Yağsız < %0.5 oranında yağ içerir

Süt grubu besinlerin yağ ve kolesterol içeriği değişkenlik gösterir. Yağsız süt 0.5 veya daha az oranda yağ içerir. Etiketinde %1’lik süt, light süt veya düşük yağlı süt yazan ürünler, toplam süt miktarı üzerinden yağ içeriği %50 oranında azaltılmış süt anlamındadır. Etiketinde %2’lik süt yazan ve günümüzde yağı azaltılmış süt olarak bilinen sütün de yağ içeriği %25 azaltılmıştır. Ve tam süt %3.25 oranında yağ içerir. Yüzde olarak verilen değerler, kalori bazında toplam ağırlık üzerinden verilen yağ miktarlarıdır. Yağ içeriği azaltılmış olan süt ürünlerinde kolesterol içeriği de azdır. Yağ içeriğinden bağımsız olarak diğer besin öğelerinin – kalsiyum, protein, fosfor ve D vitaminini – içerikleri aynen sabit kalır.

Süt vücut için gerekli olan kalsiyum ve riboflavinin en iyi kaynağıdır. Kemik ve diş sağlığı için gerekli olan kalsiyum, süt grubu besinler tüketilmeden sağlanamaz. Bu gruptaki besinler aynı zamanda protein, fosfor, potasyum, A ve D vitamininin iyi kaynağıdırlar.

Süt proteininin kalitesi yüksektir ve yaklaşık %90’ı kullanılır. Proteini oluşturan aminoasitlerin bileşimi açısından bakıldığında süt proteinlerinde büyük kısmı ‘‘elzem aminoasit’’ olan yaklaşık 23 adet aminoasit yer almaktadır. Bu nedenle süt, biyolojik değeri bakımından yumurta proteinlerinden sonra gelen en değerli protein özelliğine sahiptir. Proteinler; hücre ve dokuların oluşmasını, büyüme ve gelişmeyi sağlar. Vücut kaslarının ve organlarının gelişimini sağlar, vücut dokularının yenilenmesinde rol oynar, çocukların beyin gelişiminde çok önemli görevlerde yer alır. 100 gr sütte 3.4 gr protein bulunur.

Süt grubu besinlerde 2 tip şeker vardır: Doğal olarak bulunan laktoz ve sonradan eklenen şekerler. Süt ürünlerinde sonradan eklenen şekerler; genelde dondurma, aromalı yoğurt ve süt gibi ürünlerde lezzeti artırmak amacıyla katılır. Süt karbonhidratı olan laktoz, doğada yüksek oranda sadece sütte bulunan enerji kaynağıdır. 100 gr sütte 5 gr karbonhidrat vardır. Laktozun yapısındaki galaktoz, beyin ve sinir hücrelerinin oluşumunda rol oynar. Laktoz, vücudun kalsiyum ve fosfordan daha iyi yararlanmasını sağlar. Bu nedenle kemik ve diş oluşumunda, bebeklerin beslenmesinde önemli rol oynar. Laktozun hidrolizi sonucu oluşan laktik asit bağırsak hareketlerinin düzenlenmesinde yardımcıdır. Uygun ortam sağlayarak faydalı bakterileri geliştirir. Süt içme alışkanlığı olmayanlarda laktoz intoleransı (hafif mide bulantısı, karında gaz, hafif ishal, şişkinlik, hazımsızlık) görülebilir. Süt içmeye devam ettikçe sıkıntılar geçer. Ya da bu kişiler süt yerine fermente süt ürünleri tüketmelidir.

Birazcık Kalsiyum

Kalsiyum ihtiyacını göz önünde tutarak, yemeklere süt grubunda yer alan besinler eklenmelidir: Kahvaltılık tahıl ürünleri ile süt, sandviç arasında peynir, sebzelerin yanında yoğurt, kahve içerisine süt katılması, salata ve çorbaların üzerine rendelenmiş peynir eklenmesi gibi.

Aralarda atıştırtma olarak kalsiyumdan zengin süt ürünlerini tercih edilebilir. Yoğurt, süt ve peynir oldukça uygun seçeneklerdir. Hamur tatlıları yerine, sütlü tatlıların tercih edilmesi hem tatlı gereksiniminin giderilmesini hem de sütten yararlanılması sağlayacak ve sağlık için etkili olacaktır. Tatlı olarak dondurulmuş yoğurt, sütlaç, muhallebi, kazandibi, dondurma, puding denenebilir.
Mikroorganizmalara Dikkat

Süt mikroorganizmaların üremesi için çok iyi bir ortamdır. Bu nedenle çok kolay bozulur ve sağlığa aykırı bir duruma gelir. Mikroorganizmalar süte, sağıldığı hayvandan, sağılırken çevreden, sağıldıktan sonra saklama ve kullanma esnasında karışabilir. Temiz olmayan sütle insanlara geçen hastalıkların başlıcaları; tüberküloz, brusellosis, stafilokokus, streptokok enfeksiyonları ve kuduzdur.

Bu nedenle kesinlikle çiğ süt tüketilmemeli, mutlaka kaynatılmalıdır. Öte yandan süt uzun süre kaynatılırsa vitaminleri azalır. Pastörize ve sterilize edilmemiş süt kabardıktan sonra 4-5 dakika karıştırılarak kaynatılmalıdır. Ardından hemen soğutulup cam kavanoz içerisinde buzdolabına konularak 1-2 gün içerisinde kullanılmalıdır.

Ülkemizde pastörize sütler 80-84˚C’de 15-120 saniye ısıtılıp soğutularak yapılır. Uzun ömürlü sütler 135-150˚C’de 2-4 saniye ısıtılarak mikropları öldürülür. Pastörize sütlerin buzdolabı koşullarında saklanması ve açılmasa dahi 2 gün içerisinde tüketilmesi gerekir. UHT (Ultra High Temperature) yani uzun ömürlü sütler ise açılmadığı taktirde oda sıcaklığında son kullanma tarihine kadar (yaklaşık 6 ay) bozulmadan kalabilir. Ancak açıldıktan sonra buzdolabında 2 gün kadar saklanabilir.

KARİDES

Karides, özellikle Avrupa denizlerinde ve Kuzey Amerika kıyılarında yaşayan, kabuklular sınıfından bir eklembacaklıdır. Vücudu kalsiyum karbonattan meydana gelen bir zırhla örtülüdür. Gövdesi eklemli bir su ürünüdür.

Denizlerden, göllerden ve nehirlerden elde edilen canlılardan yenebilenlerin başında balıklar yer almaktadır. Az miktarda midye, karides, kerevit ve diğer ürünler de tüketilmektedir. Türkiye’de yılda kişi başına tüketilen balık miktarı ortalama 3 kg kadar düşük değerlere sahiptir. Bunun yaklaşık %65’i taze, geri kalanı kurutulmuş, tuzlanmış ve konserve edilmiş olarak kullanılmaktadır. Hele ki diğer deniz mahsullerinin tüketimi yok denecek kadar azdır. Halbuki su ürünleri, iyi kalitede protein, A, K ve B vitaminleri ile iyot, fosfor ve çinko gibi mineraller bakımından zengindir. Yapılan bilimsel araştırmalarda kırmızı et yerine balık yiyen topluluklarda koroner kalp hastalığının daha az görüldüğü saptanmıştır.

Su ürünlerinden karides, yengeç ve ıstakoz, diğer birçok balığa göre daha fazla kolesterol içerir, fakat çoğu etlere ve kümes hayvanlarına göre de daha az doymuş yağ içerir. Bu nedenle su ürünleri dengeli beslenme çerçevesinde endişe edilmeden yenilebilir. Sadece tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek gerekir. Zaten her gün soframıza gelen bir besin olmadığı, bir kerede de 3-4 porsiyon yenilmeyeceği için sıkıntı yaratmayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, diğer et ve kümes hayvanları gibi, su ürünleri de kızartma yerine, fırında veya ızgarada pişirilmelidir.

Karides eti, proteince zengin değerli bir besin maddesidir. Aynı zamanda, etinin bağ doku yönünden fakir olması nedeniyle kolay sindirilebilir, bunun için de kolay bozulabilir bir besin maddesidir. Saklama koşullarına bağlı olarak karides etinde, diğer su ürünlerinde olduğu gibi duyusal, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik değişimler meydana gelir. Bu nedenle muhafaza süresine ve muhafaza sıcaklığına dikkat etmek gerekir.

Karidesler ya yakalandıktan sonra en kısa sürede tüketilmeli ya da hemen işlenmelidir. Karideslerin buzda muhafazası çok yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Soğukta muhafaza edilen karideslerde, muhafaza şartlarına bağlı olarak 2-3 gün içinde koku ve lezzet değişiklikleri meydana gelip, bozulmaya paralel olarak karidese özgü koku yerini amonyak kokusuna bırakır.

Fabrika ve insan atıkları, tarım ilaçlarının denetimsiz kullanımı sonucu, denizler ve göller kirlenmektedir. Çeşitli sağlık bozucu etkenler kirli deniz ve göllerde, özellikle midye gibi kabuklu su ürünlerine karışmaktadır. Su ürünlerinden insanlara geçebilen zararlı etkenlerin başlıcaları şunlardır:

Bakteri Vibrio, Parahaemolytikus, Vibrio kolera

Virüs Hepatit A ve Norwalk ajanları

Bu mikropları taşıyan su ürünleri alındıktan sonra ateşle seyreden karın ağrısı, ishal, kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, yorgunluk gibi zehirlenme belirtileri ortaya çıkar. Hepatit virüsleri sarılığa da neden olurlar. Ayrıca küflerin ürettiği sakistoksin adlı toksin midye ve istiridye tarafından alınarak vücutlarında depolanır. Bu tür ürünleri yiyenlerde zehirlenme görülebilir. Kirli deniz ve göllerde yetişen su ürünlerinde civa, kurşun, arsenik, kadmiyum gibi toksik elementlerin miktarları da çoğalabilir. Bu durum da sağlığı bozar.

O nedenle bu tür ürünleri, açıkta satan yerlerden almaktansa; güvenilir bir firmanın ürünlerini seçmek çok daha sağlıklı olacaktır. Ürünlerin etiket bilgisi dikkatlice okunmalı; gıda adı, firma adı ve adresi, saklama koşulları, besin değeri, üretim ve son kullanma tarihi belirtilmeyen, ambalajı açılmış ürünler alınmamalıdır. Organoleptik (görünüm, renk, koku gibi duyusal) özellikleri uygun olmayan ürünler de satın alınmamalıdır.

Karidesin Yenilebilen 100 Gramının Enerji Ve Besin Öğeleri Değerleri

100 gram karides; 117.6 kkal enerji, 23.4 gr protein, 2.1 gr yağ, 78.4 gr su, 181.0 mg kolesterol, 146.0 mg sodyum, 266.0 mg potasyum, 62.0 mg kalsiyum, 207.0 mg fosfor, 1.7 mg demir, 470 IU A vitamini, 0.05 mg B1 vitamini, 0.03 mg B2 vitamini, 13.0 mg Niasin, 1.4 mg C vitamini içerir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Faydalı Bazı Besinlerı: Et, Süt, Sebze ve Meyvalar, Karides, Yumurta, Un, Unlu Mamuller ve Makarna" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Dyt.Turgay KÖSE'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Dyt.Turgay KÖSE'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Turgay KÖSE Fotoğraf
Uzm.Dyt.Turgay KÖSE
Muğla
Uzman Diyetisyen
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi15 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Dyt.Turgay KÖSE'nin Yazıları
► Makarna ve Zeytinyağı Dyt.Turgay KÖSE
► Makarna: Yesem mi? Yemesem mi? Dyt.Beste ALİMERT
► Sebze Yemeyi Sevmiyor Musunuz? Dyt.Funda GÖÇER TUZGÖL
► Antioksidan Deposu Meyve Sebze Dyt.Yusuf YAŞAR
► Mevsimine Göre Sebze Meyve Rehberi PDF Dyt.Ayşegül YILMAZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Faydalı Bazı Besinlerı: Et, Süt, Sebze ve Meyvalar, Karides, Yumurta, Un, Unlu Mamuller ve Makarna' başlığıyla benzeşen toplam 68 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Lezzet Düşkünleri Mayıs 2017
► Besin Güvenliği Mart 2017
► Beslenmenin Abc’si Şubat 2017
► Diyet Hataları Ocak 2017
◊ Gentestdiet Temmuz 2008
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:42
Top