2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu Dedikleri
MAKALE #10629 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Mart 2013 | 7,187 Okuyucu
Nevrotik rahatsızlıklarla psikotik rahatsızlıkların tam arasında kalan ne tam nevrotik ne de tam psikotik gruba dahil edilemeyen kişilerin yaşadığı rahatsızlıktır Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu. Psikiyatri dünyasında ilaçlara da çok iyi tepki vermeyen bu grup yakın zamana kadar diğer kişilik bozuklukları gibi tedavisi imkansız rahatsızlıklardan biri olarak kabul ediliyordu. Son yıllarda psikoterapi dünyasındaki gelişmelerle birlikte uzun süreli psikoterapi alan sınır kişilik bozukluğu yaşayanların tedavi edilebilir oldukları görüldü.

Bu tanıyı alan kişiler özellikle terk edilme durumuna; hatta terk edilme ihtimaline karşı aşırı duyarlı, şiddetli şekilde terk edilme ve yalnızlık korkusu yaşayan kişilerdir. Bu korkularının gerçek ya da hayali olması hiçbir şey değiştirmez, gerçek veya hayali terk edilme korkusundan kaçınmak için yoğun uğraş verirler.

Yaşamlarına dahil olan tüm insanlara karşı duyguları iki kutup arasında gider gelir. Ya o kişileri abartılı şekilde yüceltir, yere göğe sığdıramaz, aşırı büyütür ya da ve aynı kişileri aşağılar, yerin dibine sokarlar. Bundan dolayı ilişkileri gergin, tutarsız ve dengesizdir. Buna rağmen çevreleri kalabalıktır, yüzeysel de olsa yeterli uyum gösterirler. Borderline Kişilik Bozukluğu yaşayan kişiler 2 yaşa kadar olan bebeklerin henüz benliğini tam olarak fark etmemesi anne babası ya da kendisine bakan diğer kişileri sanki bedeninin bir uzantısıymış gibi algılaması gibi, ben ve öteki arasındaki sınırı tam olarak ayıramaz, diğerlerini birey olarak kabul etmezler. Kendilerine sorulduğunda elbette birey olarak kabul ettiklerini söyler; fakat bu idrak düzeyinde yaşayamazlar. Bu sadece bir bilgidir evet diğerleri benden ayrı bir birey; fakat diğerleriyle ilişkilerine baktığınızda çocuğun annesinin memesine yapışması gibi diğer insanlara yapıştıkları, yine çocuğun dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması gibi onlarında çevresindeki diğer bireylere sırf kendi için varlarmış gibi davrandıkları görülür. Diğer insanları sömürür, onlardan beslenme yönünde davranır; fakat bunu fark edemezler.

Çevresindeki kişileri nasıl algılıyorsa kendilik algısı da aynıdır. Kimlik algısında değişiklikler, özdeğer ve özsaygı algısında tutarsızlık ve karmaşa yaşarlar. Değersizlik duyguları ile çevresindeki kişileri küçümseyen üstünlük duyguları arasında gidip gelerek kararsız bir görünüm sergilerler. Çoğunlukla kendilerini kusurlu, kötü ve kurban edilmiş olarak görürler. Buna rağmen özünde bildiğini okuyan, her şeye gücünün yeteceğine inanan, kibirli kişilerdir.

Bu rahatsızlığı yaşayan kişiler en az iki durumda kendilerine zarar veren dürtüsel davranışlar gösterirler. Mesela hesapsızca para harcar, patlayana kadar yemek yer, kendini kaybedene dek alkol tüketir ya da önüne gelenle cinsel ilişkiye girerler. Cinsel kimlikleri ise oldukça kırılgan olup karşı cinsle yakın ilişki kurma becerileri zayıftır, yüzeyseldir.

Özellikle çevresindeki kişileri intiharla tehdit eder, ima eder, korkutur ya da insanların gözünü korkutmak için ilaç içer veya kendilerini yaralayabilirler.
Duygusal boyutta sürekli olarak kendisini boşlukta hisseder, anlamsızlık ve sıkıntı yaşarlar. Vakadan vakaya değişse de birkaç saat ya da günlerce süren huzursuzluk, yoğun depresyon durumları yaşadıkları görülür. Duygusal durumları oynak, dengesiz ve değişken olup duygularını tolere edemezler.

Buna bağlı olarak şiddetli öfke nöbetleri geçirir, sık sık kavgalara ya da tartışmalara karışır, duruma bağlı olmaksızın öfkelenir ve öfkesini kontrol edemez, tutarsız, tepkili, aklı selimi bırakıp ağzına geleni sayan ve bunu alışkanlık haline getirmiş kişilerdir. Buna rağmen yapıp ettiklerinden hızla pişman olup aksi yönde davranmaya başladıklarından, çevrelerindeki kişilerin kafalarını karıştırırlar.
Yoğun stres durumlarında paronayak belirtiler gösterir, çevrelerine karşı yoğun bir güvensizlik yaşarlar.
Özellikle stresten kaçınmak için alkol, uyuşturucu gibi maddelere yönelir ya da sabahtan akşama oyun oynayarak, uyuyarak veya televizyon izleyerek kendilerini teskin etmeye çalışırlar.
Daha fazla kadınlarda rastlanan bu rahatsızlığın yaygınlığı %2 olduğu ve çoğunlukla istirmarcı, patlayıcı, zedeleyici, yaralayıcı, cezalandırıcı, mahrum bırakan, hakkaniyetin gözetilmediği güvenli olmayan sağlıksız ailelere mensup kişiler oldukları ve aile içinde bu yapıyı kazandıkları bununla beraber ailesinde Border line (Sınır) kişilik bozukluğu olanlar da görülme oranının %50 olduğu görülmektedir. O halde diyebiliriz ki genetik yatkınlık, kişinin doğuştan getirdiği mizacı, yaşadığı olaylar, yetiştirilme tarzı, aile tutumları… hep birlikte bu kişilik bozukluğunun oluşumuna hizmet etmektedir.
Bir ailenin mutlu ya da sorunlu olduğunu yaydıkları enerjiden, ortamdaki atmosferden, fertlerin beden duruşlarından rahatlıkla anlarız. Yüzler donuk, mutsuz ya da üzgündür, beden gergin, katı, kamburdur, ya yere bakarlar ya da bakışları deler geçer bizi sanki saydamızdır ve arkamızdaki bir şeye bakıyor gibi görünürler, sesleri duyulmaz ya da çok yüksek perdeden konuşurlar. Sanki dostluk yoktur aralarında, birlerine tahammül etmek zorundaymış ve bundan kaçışları yokmuş gibidirler, şakaları iğneleyici, acı tarzları alaycı hatta zalimcedir. Birbirlerinden uzak kalmaya çalıştıklarını anlatırlar. Baba genelde eve geç gelir, anne işleriyle meşguldür, çocuklar odalarında zaman geçirir, günlerce aynı evde birbirlerini görmeden yaşadıklarından bahsederler. Oysa aile kişinin anlayış, ilgi ve sevgi göreceği, sorunlarını paylaşıp çözümler üreteceği yerdir, sorunlu ailelerde ise bu durum koca bir hayaldir; bu tür aile fertleri yılgın, bıkmış, umutsuzdur. Böyle sağlıksız ailelerde aile bireyleri pek mutlu olmadıklarından, birbirlerine karşı olan sevgilerini ve birbirlerine verdikleri değeri pek göstermediklerinden, bu ailelerin üyesi olan çocuklar doğal olarak olaylar karşısında yaşadıkları duyguları tam olarak anlamlandıramaz, neyin anormal neyin normal olduğunu ayıramazlar.

Şöyle düşünün, yeni doğan bir bebek kendini koruyamaz ve bu bebeğin öz değeri hakkında da bir bilgisi yoktur. Onun öz değer algısı insanların özellikle de anne- baba- abi-abla gibi yakın aile fertlerinin kendisine karşı davranışlarıyla, duyduğu sözler, gördüğü mimikler, dokunuşlarla şekillenir. Çoğunlukla ilk 5 yıl aile içinde büyüyen çocuk sonra okul çevresiyle öz değer, özgüven ve özsaygısı algısını neredeyse tamamen biçimlenmiştir. Bireysel farklılıklarına saygı duyulmamış, muğlak ve koşullu bir sevgi görmüş, belirsiz ve kapalı iletişim kurulmuş, kuralların katı, dürüst olmayan bir ortamda yetişmişse özgüven özsaygı ve öz değeri düşük hem kendi hem de başkalarına yıkıcı davranışlar gösteren davranış bozuklukları gösteren bir çocuk olması neredeyse kaçınılmazdır. Çünkü böyle ailelerde çocuk ne ihtiyaçlarını ne de duygularını dillendiremez, kendini ifade edemez. Ne zaman kendini ifade etmeye kalksa eleştirildiği, utandırıldığı, haksızlığa uğradığı ya da cezalandırıldığı için kendini ifade etmekten vaz geçerek dünyayı kendi kendilerine anlamlandırmaya çalışıp duygusal acılarla baş etme şekillerini kendileri geliştirmek durumunda kalıyorlar. Çoğunlukla da geliştirdikleri baş etme yöntemleri işlevsel olmadığından yanlış düşünce ve inançlar geliştirerek yaşamlarına devam ediyorlar. Çocukken geliştirdikleri bu düşünce ve inançları yaşam boyu tekrar tekrar yaşayarak yetişkin hayatlarına taşıyorlar.

Borderline kişilikli, kendi annesinden henüz ayrılamamış anneler de bu rahatsızlığı yaşayan bireyleri rahatlıkla yetiştirirler. Anne çocuğuyla yaşadığı birlikteliğin ömür boyu sürmesi için bilinçdışı düzeyde çabalayarak çocuğun bağımsızlaşmasına izin vermez. Sağlıklı her çocuk 2 yaş ve sonrasında 2 buçuk yaş sendromu denilen özbenliğini fark ettiği inatlaşma dönemine girer, işte bu dönem çocuğun bağımsızlığını ilan edeceği dönemdir. Bu dönemde çocukta ortaya çıkan “sen yapma ben yaparım, sen yedirme ben yerim, elleme, istemiyorum, onu giymeyeceğim…” gibi bireyleşme çabalarını bilinçdışı düzeyde tehdit olarak algılayan anne çocuğuyla zıtlaşıp ondan desteğini geri çekerek onun bağımsızlaşma çabalarını kırar ve çocuğu kendine bağımlı kılarak kişiliksizleştirir. Anneye sorsan ona bir yetişkinmiş gibi davranıyordur, oysa bilinçdışı düzeyde kaybetmek istemediği çocuğunu annesi, babası ya da kardeşi yerine koyarak kendini güvence altına alıyor bu arada çocuğunu da kendine bağımlı kılıyordur. Bundandır ki Borderline Kişilik Bozukluğu sorunu olan yetişkinler annesine karşı aşırı bağımlıdır, başına buyruk kararlarla yaşamlarını sürdürseler de anne ya da babaları tarafından her zaman onaylanmaya ihtiyaç duyarlar.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu Dedikleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu Dr.Psk.Dnş.Ayavar Cem KEÇE
► Sınır Kişilik Bozukluğu Nedir? Psk.Alpaslan KESKİN
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Berivan ŞENTÜRK
► Borderline Kişilik Bozukluğu Psk.Muhammed Erdinç TÜRK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu Dedikleri' başlığıyla benzeşen toplam 14 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:57
Top