2007'den Bugüne 92,301 Tavsiye, 28,216 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İletişimin Psikolojik ve Bilişsel Temelleri
MAKALE #11008 © Yazan Uzm.Psk.Meral AYDIN | Yayın Mayıs 2013 | 6,284 Okuyucu
İletişimin Psikolojik ve Cognitif Temelleri

Sullivan (İlişkiler Kuramı) ile her şeyi kişilerarası ilişkiler düzleminde incelemiştir. Albert Ellis, Erick Burn ve I: Yalom’ da kişiler arası ilişkiler temelli çalışmalar yapmışlardır.
Bir kişinin varolması bir başkasıyla ilişki halinde ortaya çıkar. Erick Burn
Kişilikler bile bir başkasıyla olan iletişime göre ortaya çıkar.

SULLIVAN İLİŞKİLER KURAMI:

İnsan ilişkilerinin en önemli ve can alıcı yönü iletişimdir. Sözlü ya da sözsüz olabilir. İnasnların davranışları çevrelerinden bağımsız olarak ele alınmamalıdır. Davranışlarımızın önemli bir parçası insanların kurduğu kişilerarası etkileşimlerdir.
İçsel iletişim sürecinin etkileri:

İnsan varlığının ortak yıkıcı yönü anksiyetelerdir. Nevrotikliğin olduğu yerde savunmalı iletişimler vardır. Nevrotik düzlemde savunma mekanizmaları aşırı kullanılır bu noktada burada etkili iletişimiden söz edemeyiz. Kişilik bağlamında incelemeye konu ettiğimiz insan varlığı tamamen ilişkilere dayalıdır.

Witgenstein; ancak sosyal bir ortamda bir insanın dilinden ve düşüncelerinden söz edilebilir. Sullivan, bilişsel süreçlere ilişkin kavramlar ileri sürer.

Dinamizm: Organizmanın canlılığını sürdürebilmesi için gerekli enerji dönüşümü. Dışa vurumlu ve de bireyin içinde tuttuğu enerjiler vardır. Bireyler aynı temel enerjilere sahiptir. Sullivan dinanmizme benlik ya da benlik bütünlüğü der. Anksiyeteden kaçmak için birey türlü önlemler alır ve bu bağlamda kişiliğini oluşturur. Onaylanmayan davranış kötü ben, onaylanan davranış iyi ben.

Personifikasyon: Kişinin kendisine ve diğer insanlara karşı geliştirdiği imgeler. Çocuğun ihtiyaçları iyi ve yeterli karşılandığında iyi anne, anne olumsuz tutumlar sergilediğinde olumsuz (kötü) anne. Personifikasyon maledildikleri kişilerin gerçek kişiliğini göstermez. Bireyin çevresindeki nesnelerle bir algı dayanağı oluşturur. Bir kez oluştu mu daha sonra değişmezler.

Personifikasyon kişinin çevresini yanlış anlamasına ve ilişkilerinin de doğal olarak bozulmasında etkili olurlar. Aynı durum bir insanın kendisini değerlendirmesinde de oluşabilir. Çok fazla yetersizlik duygusu atfedilmiş bir çocuk, kendisiyle ilgili negatif yargılar geliştirmiş olabilir. Etkili iletişimde kendini tanıma çok önemlidir.
Aile içinde çocuğun gördüğü ödül ve cezanın hakkaniyetli olması ‘iyi ben’ ve ‘kötü ben’ aluşumuna yol açıyor. Ödül bir otoriteyi simgeler. Bunun çok fazla hissettirilmesi de otoriterliği sergiler. Eşit ilişkileri bozan bir şeydir. Bireylerin kendilerine oluşturdukları kalıp yargılar kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

Empati: Tam bir koşulsuz kabulü, kesin bir hoşgörülülüğü ifade eder. Bunun sevgiyle bir ilgisi yoktur. Teknik konulardır ve profesyonel tekniklerdir.
Teknikler: Teknik bilimsel bir şey değildir. Kaos kuramı sayesinde meteoroloji doğru ölçümler yapabiliyor. Teknikler ikincildir. Arkalarında bilimsel kuramlar vardır.
Sullivan’a göre birimler? 3 ayrı grupta incelenir. İhtiyaçları karşılandığında birinin ruhsal durumunda oluşan duruma doyum denir. Doyum olmazsa apatik durumlar ortaya çıkar. Apatik: Donuk bakışlar. Apatiklik; Hiçbir duyguya sahip olmaksızın başkalarıyla iltişim. Donukluk.
Anksiyetede eğer güvenlik gerçekten ya da imgesel olarak tehdit altında olduğunda ortaya çıkan anksiyete de muazzam bir anksiyete sebebidir. Bu güvensizlik hissinin geröek ya da imgesel olarak artması, düşünce şeklinin bozulmasına neden olur. İmgesel düşünce kişinin düşüncelerinin gerçeklikten kopması.
Alıngan insanların yanlış anlamarı, iletişim yoluyla çarpıtarak bize iletilen bilgilerdir.
Az yoğunluktaki anksiyete insanın kendisini ve de çevresini değerlendirmesine yardımcı olur. Anksiyete kendi başına nötr bir kavramdır. Ancak buradaki ayırt edici durum, kişinin düşünce davranış süreçlerini bozan bir anksiyeteden söz etmektir.
Anksiyete; aynı zamanda bulaşıcı bir şeydir. Anneden çocuğa empati yoluyla geçer. Bu yolla çocuğa bulaşında yakın çevresindeki diğer insanlara karşı da anksiyete duygusunu geliştirir.
İnsan güçlü bir varlıktır ancak anksyeteye son verecek içgüdüsel tepkilerden yoksundur. Bu bir devir dayim şeklinde ilerler. Bebek anksiyeteyle ağlar, bu noktada annenin anksiyetesi artar ve bebeğe artmış bir anksiyete olarak geri döner. Bu ancak bu durumun değişmesi ile değişime uğrayabilir.
Anksiyete bilişsel süreçleri dumura uğratan bir şeydir. İnsanın bilişsel süreçlerini daraltan, zihinsel etkinliğini azaltan bir şeydir. Şaşkınlık, ne yapacağını bilememe, unutma, bazen kendini geri çekme de olabilir.
Sullivan burada iki hususa dikkat çeker:
1. Doyum durumu nasıl olacak?
2. Kişilerin kendini güvende hissetmesi.
Uyku tepkisi biçimi kişinin oluşan anksiyete ile temasını kesiyor. İlişki ihtiyacı vardır. İhtiyaçlar giderilmesi gereken şeylerdir, zorunluluklardır.
Bebeğin davranışlarında ihtiyaçlarının karşılanması diğer insanlara bağımlıdır. Bağımlı ilişkiler kurar çünkü gerçekten bağımlıdır. İnsanlarla etkileşim yokluğu beslenmesi kadar hayatidir. Bebek gelecek davranışlarına da bu anksiyetelerle devam eder. Sevgi, yakınlık, eşit ilişkiler ihtiyacı.
Aradığımız davranışları hangi kişilerde buluyorsak o kişiler ile ilişki kurarız. Sullivan dikkatten çok dikatsizlik üzerinde yoğunlaşmıştır. Seçici dikkatsizlik terimini ortaya atmıştır. Normal ve normalden uzak davranışın açıklanmasına ışık tutan öncül bir kuramdır. Bilinçli olma ya da bilincinde olamama durumuyla.

ALBERT ELLIS (RAT)

Hem akılcı hem de akılcığa uygun olmayan bir potansiyelle doğduğumuzu vurgular. İnsanların düşünme, sözle iletişim kurma ve bir ilişki kurma becerileri vardır. Bunun yanısıra kendine zarar verme, kendine zarar verme düşünceleri yaratma, batıl itikatlar gibi inançları da devreye sokan bir varlıktır. Ancak insanlar kendilerine zarar verecek davranışların kurbanı olmak zorunda değillerdir. O zamanlarda cognitif davranışcı terapinin oluşumun temellerini atmıştır. Psikoeğitim ve bireysel eğitimin temellerini atmıştır.

Ellis, ileri sağduyu, akılcı, duygusal, psikolojilerine göre insanlar isediklerini elde etmek için ısrarcı bir tutum sergilediklerini; eğer istediklerini elde edemezlerse kendilerini suçladıklarını belirtir.
><Düşünce >< Duygu >< Davranış<>
Her içi de birbirini aynı değerde etkilemektedir. Davranış duygu temelli değil, düşünce temelidir çünkü duguyu da oluştran düşüncedir.
Irrasyonel düşüncelerin yerine rasyonel olanlarının konulabileceğini belirtir. Önce algılarız, sonra duygular harekete geçer. Düşünmeden duygularımız sözkonusu olamaz.
Kendi Kendine zarar verme nasıl olur:
Insan ne gözle bakıyor, nasıl görüyorsa o şekilde anlar. Yararsız davranışlar; kişiye hiçbir yararı olmayan davranışlar.
Algısal kavrama yanlışsa birey kendini geliştirerek de algıları değiştirebilir. Varoluşçuların görüşlerini de kabul eder. İnsan görüşlerini ve değerlendirmelerini değiştirmesini bilen, kendisine farklı fikir ve inanç oluşturma yeteneğine sahiptir. Kendini değiştirerek geçmişe göre tamamen farklı davranışlar geliştirebilir. Geçmişteki alışkanlıklarının pasif kurbanı değildir.
Nevroz, rasyonel olmayan düşüncelere bağlı davranış olarak ortaya çıkar.
Insanlarla sürekli etkileşim içerisinde olduğumuzdan bu irrsyonel düşünceler kişinin içinde kök salar. Irrasyonel inançların tekrar edilmesi hız kazanır. Irrasyonel düşünceler tekrarlana tekrarlana alışkanlık haline gelir. Bu irrasyonel düşüncelerden doğru davranışları, doğru davranışlar gerçekleştirecek rasyonel düşünceler haline getirilebilir.
Irrasyonel düşünceleri oluşturan aile büyükleridir. Çevresel öğrenme sözkonusu ancak daha çok cognitif sonuçlara dikkat çekiyor. Irrasyonel düşünceler davranışa nasıl dönüyor? Bu nedenle karmaşa yaşanır. Cümleler, kalıplar ve kavramlar hatalı kurgulanır.
Ayıplanma duygusal karmaşadan ötürü oluşmuş bir kavramdır. Bir nevrozu düzeltmek için kendimizi ve başkalarını ayıplamaktan vazgeçmeliyiz. Eksikliklerimize rağmen kendimizi kabul etmek, kendimizi tanıma, özsaygı geliştirme, kendini kabul etme.
‘Yanlış davranış ve hatalarım nedeniyle ayıplanırım’ bu cümle içte tekrar tekrar temel bir anksiyete oluşturur. Panik atak da kişinin kendini yetersiz görmesi ve yetersizliğini sürekli tekrarlamasıdır.
Irrasyonel düşüncelerin içten tekrarı endişe yaratır. Bu düşüncelerle kurduğu tuzaklardan kişinin kendisini korumasına yönelmesi önemli. Arzu edilen bir şey olmakla beraber insanların Sevilmeye ve kabul edilmeye ihtiyaç duymadığını belirtir. Sevilme ve kabul edilme ihtiyaç haline getirilrse nevrotik düzlem oluşturur.
Tercih: Açık kapı
İhtiyaç: Zorunluluk

ELLIS’E GÖRE ABC

Bunlar savunmalı bir iletişime sebep olan, içten bir iletişimi öngörmeyen fikirlerdir.
1: İhtiyaç olarak sevilmek istemek. Kendini değerli kabule diyorsa tüm saygıları (insan duyulan değeri)
2: Sadece beceriklilik ve yetenek gibi değerlere bağlaması
3: Belirli kişilerin işe yaramaz olarak ve hain oldukları ve bu adamların cezalandırılması gerektiği düşünceleri. Önyargılar zihin bloklarıdır.
4: Belirli hayat güçlükleri ve kendine karşı olan sorumluluklardan kaçınmanın kolay olduğu fikri.
5: Eğer bir şey olması arzu edilen bir düzeyde değilse, bu bir felaket gelmiş demektir.
6: Insanların mutlu olmasının dış sebeplere dayandığı ve insanların kaderlerini, karmaşalarını kontrol etmeleri için çok az güçleri olduğu düşüncesi
7: Bir kimsenin geçmişteki hikayesinin şimdiki davranışlarında çok önemli bir belirleyici olduğu fikri. Başına bir şey geldiğinde hep aynı etkide kalacakmış gibi. Gelişime ve değişime engel olan bir fikir.
A Olay Boşanma
B İnanç Başarısızlık
C Sonuç hüzün depresyon
A hakkında bir inanışa sahip olmamız B’yi oluşturur. B, C’ye sebep olur.
Insanlar kendi kamaşalarını yaratmada geniş ölçüde sorumludur. Düşündüğümüz gibi hissederiz. Kuruntular çok yaygın anksiyeteler, kendi kendini yenme inanış sistemi tarafından oluşturuluyor. Bu değişimlerin sorumlusu A’da olanların B’deki değerlendirmesi ön kalıplarıdır. D’ler bunu nasıl yapacaklarını öğretmek ve karşı koyma çalışmalarıdır.
B’ler konusundaodak çalışması yapılırsa, duygusal karmaşayı da önleyici bir çalışma olur. Varoluşçu yaklaşımlar, davranış değişikliği için davranış tekniklerinin uygulanabileceğini belirtir.
Danışmanın aktif bir konuda yönlendirici etkileme gücü vardır. Danışan etkileyen kişidir, öğreten kişi. Danışan yaşam felsefesine odaklanmaz yer yer açıklamaya dayalı olmak , rasyonel olmayan inançlarla yüzleştirme, rasyonel olmayan duygu, davranış ve inançlarına meydan okumasına yardımcı olmak.
Filtreleme: aşırı genelleme, etiketleme
Kutuplaşmış düşünce: Ya benden yanasın ya da değil.
Kontrol yanılgısı: Ya çevre beni kontrol eder ya ben çevreyi.
İçten denetimli ya da dıştan denetimli olmak özsaygı çerçevesinde değerlendiriliyor.
-Meli, -malı düşünceleri bir aksak düşünce tarzıdır.

KENDİNİ KABUL

Kendini kabul benlik saygısıyla eşdeğerde bir şeydir. (özsaygı) Kendini kabul etmenin zıttı kendini reddetme. Herkes çevresi tarafından onaylanmak ister. Ilgi görmek, şefkat görmek… kendini daha güvende hissetmek için ve de etkileşimde olma ihtiyacı. Bu doğal bir insanlık durumudur. –Meli, -malı olduğu noktada sorun çıkar.
Kişinin en başta insanlar tarafından onaylanma konusunda çok yüksek standartları olabilir. Bu durumda sorun çıkar. Normal yaşamsal standartlar gidiyor, tercih etmek yerine mutlak gerekli durumlar olarak ortaya çıkyor. Kendimizi yalnızca boşluğu dolduran bir varlık olarak kabul ederiz bu durumda. Gerçek kendini kabul etme kendi biricikliğimizi bir varlık olarak kabul etmektir. Bu kendini kabule tme durumuna nasıl ulaşılır?
1: Önce kendimizi kabul etmeye karar vermek
2: İnsanlarla iyi geçinmek
Bunların olması yaşamımızda iyi şeyler olarak yer alır. Bunların olmaması da kötü olarak adlandırılabilir. Insan ilişkilerinde de bunu yapıyoruz. İnsanlarla iyi geçindiğimizi sürece iyi, kötü geçindiğimiz sürece kötü gibi algılarız. Kötü olduğunda kendini reddetme duygusuna gelebiliyor birey.
Kendini kabul etmek, kendi bütünlüğümüze puan vermemektir. Bu durmda yaptığımız hatayı da kabul ederiz. İyileşme ve hatalarımızı düzeltmemiz de bu kabul duygusuna bağlı olarak oluşur.
Alternatif dil olarak, ben iyiyim, ben kötüyüm yerine; yaptığım şey iyi, yaptığım şey kötü. Ben burda iyidir ve sorumluluk alır. Yaptığım şey diyerek davranışa dönük bir değerlendirme yapar ve değişimi de öngörür. Değişim potansiyeli sağlar. Başkasına yönlendirdiğinde de !’seni kabul ediyorum, hatalı da olsan bu sen değilsin, davranışın hatalı’
İyi olarak değerlendirme organizmayı canlı tutmaya ve mutluluk sağlamaya yönelikbir işlev yapar.
Her zaman tutarlı olamayız, zaman zaman tutarsız da olabiliriz. Genel olarak değerlendirmeler ‘özdeğer’ sorununa basit bir çözümdür. Yalnızca hayatta kaldığım, benzersiz bir insan olduğum için mutluyum. Varolduğuma göre varolmaya devam etmeyi ve makul ölçüde mutlu olmayı seçiyorum. Böylece kendime iyi bir insan diyeceğim ve mutlu bir insan olmak için kendime yardım edeceğim. Bu bir kendi kendini kabul ediş tarzıdır. Ve düşünce ve davranışların değiştirilmesine yardımcı olur. Bu davranışım kötü ama bu benim kötü bir insan olduğum anlamına gelmez. Bunları değiştirebilecek güce sahibim.
Duygularımız kendi benlik kavramımıza göre gelişir ve oluşur. Kendini kabul edebilirsen kendi kendinle iletişim kurabilirsin. Davranışlarımız benlik kavramının çok azını temsil eder.
Azınlık statüsü özsaygıyı çok düşüren bir şeydir. ‘Jessy Jackson’ Zenci lideri
Kötü değerlendirmeler gelişimi engeller. Çocuğun anneden aldığı özsaygıyı kötü değerlendirmeleri daha sonra yetişkinlikte de kendini kötü değerlendirmesine yol açar. Bir insanolarak genel anlamda iyi ya da kötü olmadığıma ve davranışlarımı ve kendimi denetleyebileceğime göre; iyi ya da köt ü taraflarımı geliştirebilirim.

BAŞKALARINI KOŞULSUZ KABUL ETME

Hoşgörünün aşırılığı duyarsızlığa yol açar, tamamen saygı ve kabul etmeye dayalıdır. Sevmediğimiz insanları da kabul ederiz. Sevgi ve saygı farklı duygu durumlarıdır.
Günahı değil, günahı yapanı kabul ederiz. Insana saygı duymak onu birey olarak kabul etmektir.
Hayal kırıklığı öfkenin birincil duygusudur. Bir şey olur, o duygunun devamı olarak öfkeleniriz. Öfke ilk duygu değildir. Hayal kırıklığı yaşadığımız zaman ikincil olarak öfkeleniriz. Hayal kırıklığına dayanma gücü kendini kabul etmekle ilgilidir. Kendini kabul eden, hayal kırıklığına uğrayacağını da kabul eder. Kendini ve başkalarını da kabul edenler; bir olumsuzluk olduğunda hayal kırıklığını da kabul edebilirler.
İhanete uğrayıp kabul etme simbiyotik patolojik ilişkilerdir. Kendini kabul eden bunu kabul etmez. Beni istemiyor ben de istemeyip giderim. İyi kabul edilen ya da kabul edilmeyen reddedilen olacak. Ya sizin düzleminizde ya da sizin düzleminizin dışına çıkıldığında kabul zorlaşır. Kabul duyguları farklılıklarına rağmen kabul etmektir.
Şanssızlıklar ne kadar kötü olurlarsa olsunlar varolmak zorundalardır.
Başarı güveni ile özgüven arasında farklılık vardır. Abşarı güveni bir şeyi başaracağımıza dair olan inancımızdır. Bu özgüven demek değildir. Özgüven kendine güvenmek ondan sonra da kendine saygı duymak, kendi benliğini kabul etmekle devam eden bir süreçtir. Self esteem. Tersi durumda kendini şartlı olarak kabul etmiş olursunuz.
Danışan ve danışman ilişkisi açısından da kabul etme… Danışman, danışana kendini koşulsuz bir biçimde kabul etmeyi öğretmelidir. Danışan, danışman iletişiminde en önemli mesele budur.
Kendini kabul, başkalarını kabul ondan sonra da gerçekçi bir şekilde kendinle yüzleşme.
Kendini tanıma hangi hususlarla gelişiyor:
Özbilinç, özfarkındalık (self-awareness). Düşünce sistemlerimiz nasıl çalışıyor. Yaşadığımız sorunlar nasıl kendimiz tarafından çözülüyr. Hep bağırarak mı, başkalarına kızarak mı, güç kullanarak mı? Kontrol meselesini bilmek; içsel miyiz, dışsal mı? Anksiyetelerimiz, belirsizliklere karşı dayanma gücümüz ne durumdadır. Temel ilişkilerde aramızdaki farklılıklar nelerdir. Başkalarıyla etkileşim, iletişim halindeyken kendimizi tanıyabilir, değerlendirebiliriz. İçten mi, dıştan mı denetimli olduğumuz bir paradigmayı gösterir. Ben paradigmam ile yaptığım şeyin sorumluluğunu alıyorum yoksa başkalarına mı atıyorum.
Socrates, Platon hep kendini tanımakla ilgili kelam etmilerdir. Kendine karşı doğru ol. Geceden sonra gündüz geleceğini kabul et; kendine karşı buna göre davran.
Özsaygımız; psikolojik ihtiyaçlardan ziyade özsaygımızın güçlendirilmesi önemlidir. (Kendini tanıma) Kendini geliştirme için yeni yeteneklerin keşfedilmesi, kendini tanıma kişisel gelişim yerine ona engel olabilir. Eğer kişi kendini kabul etmiyorsa böyle bir tehlike var. Olumsuz hiçbir yanını görmayip yeni bilgiler kazanamayacak ve kendini geliştiremeyecek. Negatif bir şeyle karşılaştığımda rencide olma, aşağılanma hissediyorsa zarar verir. Bunun olmaması için önce kendimi kabul.
Kişisel gelişim engelleri olarak da Mazlow; ‘Biz bireyler kendimizi değersiz, yetersiz hisederek tüm yeni bilgilerden kaçınma eğilimindeyiz. Kendimizle ilgili bu yönlerle yüzleşmemek için görmezden gelme, kaçınma eğilimindeyiz. Bu eğilim yeteneklerimizi, iyi yönlerimizi ve potansiyelimizi de görememeye neden olur. Bu direnç kendi büyüklüğümüze karşı koyan bir çabadır’.’ Der.
Freud, bireyin göstereceği en iyi çaba kendine karşı tamamen dürüst olmasıdır. (Bunu ancak kendini koşulsuz kabul eden bireyler yapabillir.’
Bireyin kendisiyle ilgili yeni bir bilgi arayışı bir bilinmeyene yönelmektir. Kişinin kendisini bilmesi gerekli bir nokta iken; gelişmeyi engelleyen bir durum olabilir.
Tüm bu engellere karşı birey nasıl gelişecek?
Özsaygısı düşük, kendisiyle ilgili bilgi edinmeye direnç gösteren kişi aynı rezistansları başkalarıyla olan ilişkilerinde de kullanır.
Bu değişim gerçekleşecekse önce algı ve anlayış biçimlerimizin gözden geçirilmesi gerekir. Yani kendi paradigmalarımızı anlamaya çalışırız. Bu hassas çizgidir.
İşyerinde önem verdiğiniz bir kişi size işle ilgili bir noktada kötü olduğunuzu söylüyorsa ve biz de o noktada iyi olduğumuzu düşünüyorsak hassas çizgi burada başlar.
Hassas Çizgiler; kişinin kendini tanıması, bu hassas çizgilerin tanınmasında önemli şeyler kazandırır. Aldığımzı tepkiler bizim kırmızı hassas çizgimizdeyse çok şiddetli tepkiler veriyoruz.

Bu hassas çizgilerin anlaşılması ne işe yarıyor?

Kendini tanımanın Ögeleri:
1. Paradigmalarımız. Bilgiyi kazanma yollarımız, bilgiyi nasıl alıyoruz, nasıl işliyoruz. Bu bizim öğrenme süreçlerimizi de ortaya koyuyor. (Bilişsel ögeler)
2. Kendi değerlerimizi tanımak ahlaki yargılar.
3. Değişikliğe karşı vaziyet alışımız.
4. Kişilerarası ilişki modelimizin ne olduğu. (interpersonal)

DEĞERLER

Değerler dediğimiz şey nedir? Doğduğumuz andan itibaren etrafımızdaki insanların hayatımıza dahil olmasıyla birlikte onlar tarafından şekilllendirilen yapılardır. Yönelimlerimizi, kararlarımızı almamızda değerlr önemlidir. Çünkü her şeyi değerlerimizin üzerinden kuruyoruz.
Fuka’nun kitabı kendini bilmek üzerine
Rokeach; değerlerden bahsedine Rokeach’den bahsetmemek mümkün değil. Değerleri sınıflandırıyor ve iki ana sınıfa ayırıyor. İnsanların sahip oldukları değerler sayıca azdır genellikle. Çünkü insanlar aşağı yukarı hep aynı değerlere saiptir. Sadece öncelik sırası değişir.
1: Amaç değerler
2: Araç değerler
1: Amaç Değerler:
Zenginlik, heyecanlı hayat, başatılı kariyer, barış dolu temiz bir dünya, eşitlik, aile güvenliği, mutluluk, olgun bir aşk, sosyal onur, saygı ve takdir görme, gerçek dostluk, bilgelik.
Bu değerler hem kişisel hem de sosyal içerikli amaçlardır.
2: Araca yönelik değerler:
Hırslı ve istekli, yetenekli, cesur, temiz, affeden, dürüst, bağımsızlık, mantıklı, nazik, sevecen, iyi huylu, disiplinli, kontrollü…
Bireyin kişisel değerlerinden birinin artması diğer kişisel değerlerinin arttığı ve sosyal değerlerinde azalma olduğu anlamına gelmez. Sosyal değer artınca kişisel amaç değerler azalır.
Ideolojinin olduğu yerde uzlaşma yoktur.
Ahlaki yargılar esas olarak bireysel ahlaki yargılardır.
Kohlberg’in Ahlaki Değerleri:
1: İyi ve doğrular
2. Eşit derecede yanlış olduğunu söyleme
3. İlkeli bir seviye; en olgun ahlaki değerler ile en yüksek araç değerlere sahiptir. Doğrular ve yanlışlar bireyin şahsi değerlerine göre değil evrensel değerlere göre belirlenir.
Verdiğimiz kararlarda ahlaki yargılarımız ve değerlerimiz: Karar verme her zaman iyi kötü, doğru-yanlış düzeyinde olmuyor. İyi geliştirilmiş ilkeler modeline sahip olamadığımız zaman bunu karar vermede kullanamayız.
1. Şeref ve Özerklik (özgür olma)
2. Evrensel değerler
3. Geri dönebilirlik (istiyorsa kendisi ve başkaları için )
4. Faydacılık, zarar getirmemek, büyük kitleye fayda sağlamak
5. Adalet, en az kişisel fayda gözeterek
6. Kişisel ahlak, bir grup rehber bilgi ile.

SEZGİSEL TİP – ANLAYAN TİP

S: Yeni problem çözmeyi sever, her seferinnde yeni bir şey dener
A: Anlayan tip, standart çözümler üretir. Yoksa yeni problemler…
S: Yeni bir şeyler öğrenmek ister
A: Öğrenilmiş becerilerden yararlanır
S: Büyük enerji patlamasıyla çalışır.
A: Daha süreli çaışır, işlerin ne zaman biteceği ile ilgili daha hassastır.
S: Komplike durumlarda sabırlıdır.
A: Komplike durumlarda sabırsızdır.
S: Gerçekler üzerinde hata yaparç
A. Gerçekler üzerinde nadiren hata yapar.
S: Kesinlik için zaman harcamaktan hoşlanmaz.
A: Kesin çalışmalarda iyidir.

DUYGUSAL TİP

Düşünen tip olarak ayrılır.
Değişime karşı insanların davranış biçimlerinin farklı olduğu anlaşılmıştır. Hoşgörünün temeli de bu toleranslara bağlıdır. Belirsizliğe toleransı olan kişiler yeni bilgiye de daha açıktır. ‘Lock of control) Amerikan kültüründe başarılı yöneticiler içten kontrol eğilimli, dıştan kontrol kuranları korkutmaya eğilimli, kişiler arası ilişkiler açısından da kişinin orientasyonu için çok önemli.
Kişisel bilincin gelişim ve davranışa dönüştüren yönlendiriciler:
1: Duygusal çizgimizin tanımlanması. Kendimizle ilgili daha fazla hangi şeyi aksine savunduğunuzu belirleyin.
2: Davranışlarınıza temel oluşturacak başarılı, kalıcı evrensel ilkeler birimi oluşturuz. Bu ilkeler kararlarımıza yön verecek olan değerleri tanımlar.
3: bilinmeyene toleransımızı, içsel kontrol mekanizmalarımızı anlamamızı öneriyor.Uyumsuz olduğumuz durumları ve uyumsuzlukların ortaya çıkabileceği alanları seçin.
4: Kendimizi yakın hissettiğimiz ve size karşı dürüst olduğunuz insanlarla dürüst ve yakın bir ilişki kurun. Onu vesile ederek kendi emin olmadığımız yönlerimizi görüşmek.
5: Günlük tutun, kişisel değerlendirme yapabilmek için düzenli zaman ayırın.

ÖZSAYGI
Güven becerileri:
Güven sözcüğü bize ne anlatmaktadır? Maskesiz bir iletişim biçiminde güven esastır. Bunu yaptığımız zaman karşılıklı alışveriş oluşur. Olgusal meseleler açısından güven, genel bir güvenlik, güvenilir, güvenli olmak. Güvende aradığımız şey endişeden çok sammimiyetin ve dostluğun olduğu insanların genellikle uyuşabildiği ortamlar.
Güven, başkasının dürüstlüğüne, doğruluğuna ve güvenilirliğine olan inançtr.(sözlük) İleriye dönük birtahmin yapma anlayışını da gerektirir. Gelişimine ket vurmayacak insanlar.
Kendine Güven:
1. Sağlam bir kişilik.
2. Yargılarımızdaki kararlılık
3. Uzun süreli ilişkilerimizde ilişkileri geliştirmek ve devam ettirebilmemiz.
Güveni bir model ya da yöntem olarak da değerlendirebiliriz. Güven risk taşır, çünkü güven cesaret ister. Reddedilme korkusu güvene bakış açısını değiştirir. Gerçekte bir insanın beni kabul edeceğine ve beni kırmayacağına güvenebilir miyim? Kırılmak olabilir ancak rencide olmamak gerek. Saygı çerçevesibde bir bakış açısı olmalı.

Kişilerarası ilişkilerde bir insana güvenirken;
Bu insanın beni hala bağımsız bir birey olarak görebileceğine ve benimle ilgili sezgilerini kendi ihtiyaçlarına göre değerlendirmeyeceğine güvenebilir miyim?
GÜVENSİZLİK:
George Elliot: Hangi yalnızlık güvensizlikten daha sıkıntı vericidir?
Güvensizlik gerçekçi olabilir de olmayabilir de; güven hissi çok bireysel bir meseledir.
Erikson’a göre ergenlikteki gerçek çatışma temel güvensiliğe karşı- temel güven çatışmasıdır. Temel güven ve temel güvensizliğin anlaşmazlığının çözülmesi için sürekli bir modelin, sağlam teşkilatların varolması egonun sorumluluğundadır.
Boylamsal çalışmalarda anne çocuk arasındaki ilişkiler incelenmiş ve bu incelenen çocukların partnerini seçme şekilleri incelenmiştir.
1: Güven
2. Çekingenlik
3: Endişe

Güvene dayalı ilişkide sıkıntı yok, çekingenliğe dayalı ilişkide eşler yakınlaşmaktan çekinirler. Endişeye dayalı ilişki modelinde bir türlü tatmin olunmayan ilişkiler sözkonusudur.
Emniyetsilik hissi aşırı derecede güvenmeye ve güvensizliğe neden olabilir. Delilerl bile olsa partnerinin kendisini aldattığına inanmazlar, inanmak istemezler. Çünkü bunun sonuçlarıyla başaçıkabileceklerine güvenemezler. Aşırı güvensilikte birey akıl almaz derecede kıskanç olabiliyor.
Güvenin doğuracağı sonuçlar ilişkilerde mevcuttur. Bir ilişkiyi başlatmak için iki tarafta da yeter derecede güven olması gerekmektedir. İlişkiyi devam ettirmek için iki taraf da güven kurallarına uymalıdır. Back, Kalıcılığı ve salamlığı sürdürmek için gerekli kuvvetler, verilen sözler, sadakat, yakınlık sağlar; güven bir kez sarsıldı mı bunu yeni olaylar takip eder.
1. Söz vermek, yerine getirmek
2. Sadakat
3. Güven
Bir ilişkinin kalıcılığı ve sağlamlığı için gerekli olan güçlerdir. Kötü sözler ve ağır hakaret de güveni sarsabilir.
Güvenle bağışlama arasındaki mesele nedir?
İlişkideki negatif süreçleri kesin bir problem olarak sabitlememek gerekir. Başa çıkılmaz hale getirmemek için bağışlamayı seçebiliriz. Bağışlama karşımızdakinin kusursuz olmadığını kabullenmeyle ilgili bir şey. Affedilen kişinin rolü burada çok fazla. Kabahatini kabul etme, uzlaşım zeminine getirme. Bu tutumundan vazgeçen partner bağışlanır.
Güveni geliştirme ve sürdürme için bazı beceriler
1. Seçme sorumluluğumuz
2. Güven tercihinde öncelikle kendimiz sorumluyuz.
Başkalarının eksikliklerini geliştirmek için bazı sorumluluklar alabilmek.
Kişisel disiplin (özellikle güvenilir bir kişi olabilmek için; verilen sözlerin tutulması, görevlerin yerine getirilmesi)
Duygulara ve hislere kulak vermek onları iyi anlamak. Başkalarına güvenmekle ilgili duygularımıza güvenebilir miyiz?
Başkalarıyla ilişkili şüpheleri inkar ederek gereğinden fazla güvenirler. Ya da şüphelerini yanlış yorumlarlar. İlerde meydana gelebilecek olaylarda bu şüphelerini yenip yenemeyeceklerini bilemediklerinden gözardı edebilirler.
Duguların tam olarak geliştirilmesine ve bunu geröekleştirilmesine yönelik olmalıdır. Güven ve güvensizlik kişininin kendi zeminidir.
3. Gerçekçi kuralların tercih edilmesi. Güven ahlaki bir meseledir. Kuralları iki taraf koymalı. Gerçekçi kurallar gerçekçi sonuçlar doğurur.
Vicdanın rolü: vicdanımıza kulak vermediğimizde kendimizi suçlu hissederiz. Suçluluk duygusu abartılı ve yerinde olmayabilir. Çiftler birbirlerinin vicdan alanlarına müdahale edebilirler. Birbirlerinin suçlu durumlarını kullanabilirler. İyi de olabilir, kötü de. Yanlış vizdan kullanımı nevrotiktir.
4. Tam olarak anlamayı seçmek (empatik olmak)
Anlamaya çalışmak, bir takım çalışmalar sonunda bunların arka planındaki düşünceleri belirleyerek bir sonuca varmaya çalışırız.
Beck; eşler her zaman birbirlerinin davranışlarını yorumlamışlardır. Tedbirli ilişkilerde güvensizlik, birbirlerinin hareketleri arasındaki duygu ve düşüncelerin yanlış anlaşılmalarının, yıpratmaları sonucu olabilir. Olaylara verilen tepkilerin pozitif ve negatif sembolik anlamları önemlidir.
1. İstek veya isteksizlik
2. Kibir
Eşler güvensizlikleri nedeniyle birbirlerinin söylediklerini o denli olumsuz algılarlar ki birbirlerinin her söylediklerini negatif algılarlar.
- Güven, bir algılama ve sezişdir.
- İnsanlar, birbirlerine, diğerlerine, ilişkilerine güvenebilir veya güvenmeyebilir.
- Güven karşımızdaki insanın davranışları sonucunda gelişir.
- Güven risk alabilmeyi ve cesaret gerektiren bir şeydir.
Güvenin ana temaları:
1.Kabul etme
2. Saygı duyma
3. Sorumluluk
4. Bağlılık
Güvensilik gerçekçi olabilir de olmayabilir de; bunda çocukluk süreçlerinin etkisi vardır. Güven kırılırsa eşlerin affetme, bağışlama ve problemler üstünde tartışma seçeneği vardır. Güvenilir olmak bir kişisel disiplini gerektirir. Kabul etme ve güvenilir olan olmayan hislerimizi anlama kapasitemisi geliştirebiliriz. Güven açık ve kapalı kuralları kapsar. Vicdanımızda bu gibi kurallara uymamızı isteyen bir iç sesimizdir. Kendimizi ve güven kapasitemizi anlamaya çalışmak önemlidir. Saçma ve mantıksız güven duygularımız için bir takım becerilerin kullanılması gerekebilir. Özdeğerimiz ve saygımız güvenden sonra karşımıza çıkar.
Carl Rogers (1970) insanları destekleyici ve tehlikeli olarak ikiye ayırır. Tehlikeli insanlar eleştirir ve her şeyde kusur bulur. Destekleyici insanlar olumlu ve iyimserdir. Ödüllendiricidir, kendimizi iyi hissettirir.
Başarıların unutulmaması gerekir. Olumlu davranışlarımıza ve insanların olumlu davranışlarına odaklanmamız gerekir. Kendi iç sesimiz düşüncelerimizi etkiler. Onaylanmaya ve kendimize önem vermeye ihtiyacımız vardır.(kendimiz tarafından) Bu bağlamda bakış açıları da olumlu bir bakış açısı oluyor.
Bazı araştırmacılar bu tür onayların kişiye yadımcı olmayacağını söyler. Kişisel özdeğer düşümü varsa buna başvurmaz, kişisel onay yerine diğerlerinden güvenli onaylar alarak yaparlar. İnsanlar ancak başkaları ile etkileşim halindeyken kendini tanır ve kendi öz değerini yükseltebilir.
Özsaygıyı düşüren diğer unsurlar:
Hafızayı kötüye kullanma. İtici güçler ve engelleyici güçler (bilinçaltı) eğer engelleyicilerimiz fazlaysa özgüven düşük oluyor. İtici gücümüzü kullananlar daha esnek daha anlayışlı yanlarını kullanır. Olumlu anıları hatırlayıp avantaja kullanabilir.
İnsanlar dikkatlerini iyi anılardan çok kötü anılara yoğunlaştırırlar ve kötü anılar dugularımızı bir kez daha incitir. Kendi kendimizi yıpratırız.
Taciz, insanların savaşta adam öldürmesi, aile içi şiddet, ölümler ciddi travmalardır.
Olumsuz duygular özsaygımızı azaltır. Tüm stres yaratan anılarda biz genellikle kendimizi kurban olarak görürüz ve bu durumuyla daha negatif enerji ile yaklaşırız. Bu gibi olumsuz olaylar sık sık hatırlandıkça kendimize olan saygımız azalır ve kendimizi kötü hissederiz. Bunu druduramayız ve kendi iç dünyamızı baskı altına alırız. Olumsuz duyguların bizi kontrol etmesi ile çerçevemizin bizi kontrol etmesine teslim oluruz. bu şekilde kendimizi kurban gördüğümüzde yetersiz sevilmeyecek bir kişi olarak görürüz. Tercihlerimizi söylememek, bunların farkına varamadığımızda özsaygının yiyicileri haline dönüşüyor. Kendimizle ilgili bir resim çıkıyor ve bu da pek hoş olmuyor. Kendimizi nasıl resmedersek karşımızdakini de o şekilde etkiliyoruz. Ellis; geçmişlr ilgili irrasyonel düşünceler, yanlış kanılar bizim özsaygımızı etkiler.




ÖZSAYGI
İnsanların hayatları ile ilgili zorlukları kendi beklentilerinden çıkar. Beklentiler gerçekler üzerinden değil de gerçek dışı şeyler üzerinden oluşuyorsa o zaman çok ciddi durumlarla karşı karşıyayaız demektir.
Neyi istediğimizle, neyi elde etmek istediğimizi karıştırırız. Hatalı arzular. Tüm geleceğimizi dilekler, ümitler ve rüyalardan oluşturulmuş olan bir hayat beklentili bir paradigma, tüm yaşam alanlarını da bunun üzerinden temellendirir. Böyle olunca da sanki düş kırılması için yapılan bir plan sürekli düş kırıklığı yaşatırsa; bu noktada özsaygı da azalır.
Neden düşük özgüvene sahibiz?
Yeterli özgüveni olan anne babaların çocukları da yeterli özgüvene sahip olurlar. Ancak suçu aileye atıp, kurban rolü oynamak da irrasyoneldir. İnsan değişen, gelişen bir varlık ise nasıl direnç göstereceğini bilmesi gerekir.
Hangi bilgiler daha ziyade özsaygıyı azaltmaya yönelik bilgilerdir?
1: Sevginin durumsallığı: İnsanlar doğdukları andan itibaren koşullu bir sevgi kavramına itilirler. Sevgi duruma bağlı olarak ortaya çıkan bir şeymiş gibi görünür. Değiş tokuş yapılacak bir mal gibi algılarız sevgiyi. Yüksek not alıp öğretmenin gözüne girme. Babadan uzak durup sevilme, ailenin istedikleri doğrultusunda gitme. Bunun sonucunda kaygı duyuluyor ve kaygı duyula duyula birey kaygılı hissetmeyi öğrenir ve kendi çocuklarına da güvene karşı bir teçvikde bulunamaz. Sürekli eksiklik ve yetersilik duygularını barındırır. Bunu sonucunda gelecek hakkında sürekli endişe duyma ve olasılıklar içinde en kötü olanı düşünme olacaktır. Sürekli endişe içinde olan kişiler gelecekten korkarlar. Yaşam planları ve hayalleri de her şeyin kötü gideceği üzerine kurgulanır. Bunun sonucunda dünyanın kederli ve acı bir dünya olduğuna kanaat getirilir. Depresyondaki insanın ruh hali anksiyeteli insanda ömür boyu gözüküyor. Sürekli kaygılı böyle bir durum bir alışkanlık olarak bir çocuğa geçiyor ve bunun sonucunda çocuk yetersiz hissetmeyi öğreniyor. Bu da öğrenilmiş bir davranış oluyor.
Kişinin yetersizlik hisetmesi kendinden üstün olunan konualrda kişinin bir yetersizlik hissetmesidir. Biririn farklı bir iyi özelliği onun sadece farklı bir özelliğidir. Benden daha üstün olduğu anlamına gelmemektedir. Bu noktada kişi kendini eksik hisseder ve neden diğerleri kadar iyi olmadığını sorgular. Güçlü yönlerimizin yanında kusurlu yönlerimiz önplanda tutulursa güvensiz oluruz. Yoksa eksikliklerimiz olabilir ve bunu da kabullenip, güçlü yönlerimizi ön plana çıkarmalıyız. Güçlü yönler gözardı edilip hep kusurlu yönlerimiz ön plana çıkarılırsa kendimizle iligili hep bir kusur olduğu kısırdöngüsüne gireriz.
Bir eğitim sistemi sürecini sürekli hataları bulmaya ve kaybedeni ıspatlamak üzere kurulmuşsa tabiki burada bir özsaygının gelişiminden bahsedemeyiz.
İlişki sürecindeki kurallar ve prensipler incitilmemek için bu insanlardan nasıl kaçacağım öğretilir. Sırrını kimseye söyleme, açık iletişim kurma denilir.
Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü önemli ve onlara iyi görünmek için gerekeni yapmalıyız. Bu düşünceler irrasyonel düşüncelerdir. Bu tür sevgi koşulları ve yargılar özsaygıyı daha da düşürür. İtaat etmek, otoriteye karşı soru soramamak, dikkat çekmemek, kendini ortaya koymamaktır.
Gerçek dışı fikirleri kabul etmek özsaygıyı azaltan bir şeydir. Tüm buraya kadar olan her şey; başkalarının bizden daha akıllı ve iyi olduğu düşüncesidir.
2: Gerçekdışı Beklentilern Gerçekleştirilmesi: durumu kötüleştirir ve durum kötüleştikçe gerçekdışı şeylerin olması çok daha kolay olur.
Bu inançlara neden karşı konulmaz?
Karşı koymak için farkına varmak gerekir. Hep inandıkları ve güvendikleri kişilerin düşüncelerinin gerçek gibi algılanmasından dolayı doğrudur, denir. Özsaygı doğal olarak vardır ve dış faktörlerle azalmış olduğuna göre hep düzeltilmeye çalışılmalıdır.
Gerçekdışı inançlar nasıl yıllarca hayatımızı etkiler?
Bireyde özgüven azalmasına neden olan inançlar:
1: Kendi hayatımız üstünde kendimizi kontrolsüz görme
2: Kendi hayatımızla ilgili başarısız ve başkalarıyla baş edemez hissetmek
3: Gerçekten kötü ve günahkar olduğuna inanmak ve yanlış olan temel bazı şeylerin varolduğunu ve canlşandırılmayı beklediğine inanmak.
İnançlar inanç olarak zihnimizde yerleştirildiğinde artık onları sorgulamayız; bu da bu inançların gücünü arttırır.
Günlük yaşam unsurlarımızı gerçekleştiren koşulları gördükçe bunlara subjektif değil, objektif bakarak bunlardan kurtulmaya çalışmalıyız. Genelde kurtulmak yerine onları destekleyici düşünceler üstünde yoğunlaşıyoruz.
İnsanlar gerçekte doğru olmayan bir çok şeye inandıkları için özsaygı düşüktir. Bize zara veren inançları elediğimiz zaman doğal olarak varolan özsaygı ortaya çıkacaktır.
Taklit etmemek fakat keşfetmek gerçek eğitimdir.
Etkili İletişimde Özsaygının Tezahürü:
Hem dinlerken hem de derdimizi anlatırken etkili olması ve huzurlu bir iletişimin sağlanmasıdır. Bunu bir güç olarak düşünmeliyiz.
Savunmalı iletişim (Agresif İletişim): Kendinden yola çıkar; ben kazanırsam sen de kazanırsın. Etkili iletişim kuran kişinin mesajı karşıdam gelen fikirleri de dinleyerek, eşit düzeyde bir iletişim sözkonusu olur. Kazan-kazan…
Etkili iletişim kurabilen bu saorulara karşı tarafın anlaşılarak dinlenmesi ve kendini ifade edebilmesine olanak verir ve empatik tarzda iletişim kurarlar. Açık ilişki kurarak daha az endişe yaşarlar. Bu tür bir iletişim en büyük güçtür. Güç gösterisini kişi bu şekilde yapar. Başa çıkılamayacak durumlarla karşılaşıldığında etkili iletişim kuran bir kişi kontrol altında tutacağı bir limiti geçmemeye çalışır.
Etkili iletişimle ilişkili kavramlar; Güç, etkili iletişim, Etkili olmayan iletişim, Özsaygı, düşük güç, güven, yasal güç, statü…
Kendine saygının faydası ve durumun getirdiği bir takım sorumluluklar:
Olumlu veya olumsuz olmanın kendi özgüvenimize ne etkisi var? Olumlu olmak, kendi niyetlerimize kendimizi inandırmak ve niyetimizin doğru olduğunu benimsemek. Bunlar kendi iletişimimizde oluşan şeyler. Olumlu olmak veya olmamayı bir paradigma olarak görüyoruz. Bakış açımıza göre değerlendiriyoruz. Olumlu düşünceler kendine güvenmeyi dolayısıyla özsaygıyı arttırır. Bizim değişmemeize ve gelişmemize yardımcı olur. Olumlu düşünceler eket vuran bir etki yaratır. Etkili olamayınca özsaygı gelişmiyor.
Irrasyonel düşünceler tekrarlana tekrarlana öyle davranmaya sebep oluyor. Ben yapamem, başaramam düşünceleri yaralayıcı etki yaratır. Kendi özasygısının azalması etrafa saldırgan duygular gelişmesine neden oluyor. (pasif ya da aktif saldırgan) Kendini savunamayan başkalarını da savunamaz çünkü her şey kişinin kendi içinde başlıyor. Özsaygısı gelişmeyen insanlar dış dünyaya öfke duyuyorlar. Bu da sürekli tahammülsüz duygular geliştirmesine, kötümser düşüncelerin oluşmasına neden oluyor. Olumsuz duygular olumlu duygu haline gelebilir. Müdahalede Ellis’in bireysel gelişim teknikleriyle değiştirilebilir.
Doğal olan tahammüllü, hoşgörülü olmaksa; tahammülüz insanı doğal olana çevirmek gerekir.
Nerelerde ve ne zaman olumlu olmayı kullanmalıyız:
1: Kendimizi olumsuz duygular içinde bulduğumuzda bunu farkedip olumlu duygular içine sokabilmek. Değiştirebileceğimiz şeyler için uğraşmak, değiştiremeyeceklerimizi kabul etmek.
Davranışçı yöntemlerle küçük küük yazıları asmak faydalı olabilir. Alışkanlık haline getirebilmek için bir tutum değişikliğine girmek şarttır. Tutum haline geldikten sonra davranışa dönüşebilmesi için inanç haline dönüştürmek gerek. Karşıdan gelen mesajları nasıl değerlendirdiğimiz bizim olum olup olmamamızla ilgilidir. Yeni bilgilerin kabul edilmesi yeni bilgilere açık olup olamama kişinin olumlu bakış açısına göre değişir. Olumlu bakış yeni bilgileri kabul etmeyi kolaylaştırır. Yeni fikirlere açık olmak bunları kabulenmek veya kabullenmemek, esnek düşünebilme, olaylara bir kez daha objektif bakabilme, başka açıları değerlendirebilme; tüm bunlar olumlu düşüncelerden beslenir. Bütün bunları yapıp kabul etmek, özürlü, otistik hastalıklara sahip olmayı kabullenebilmek.
Olumlu olmak etkili bir şeydir, daha etkileyicidir. İşlevsel bir şeydir. Pratik ve fonsiyoneldir. Çükü uyumu kolaylaştırır. Genel olarak olumsuz olmak uyumsuzluk göstergesidir.
Olumluluğu yaratmak hangi yolları izlemeyi gerektirir:
Düşüncelerimizin yüksek standartta olmasına özen göstermek. Herkesin verdiği tepkiyi vererek vasat olamak da bir seçenektir. Olumlu olmaya çalışmak hayat beklentilerimizle ilgilidir. Olumsuz duygular içinde olduğumuzda buna direnç göstermeliyiz. Biz sadece kendimizi değiştirmekten sorumluyuz. Bir baskasını değiştirmek mümkün değildir. Olumlu düşüncelerin kolay ve anlaşılır olması, karmaşık olmaması gerekir. Zihnimizde hayal ederek olumlu düşünceleri arttırabiliriz. Olumlu düşünceleri şimdiki zaman için kullanmalıyız. Hatalarımı şu anda kabulleniyorum ve unutuyorum. Şimdiki zaman kipi içinde kalmalıyız.
MUTLULUK:
Hepimiz mutlu olmak isteriz. Bazen doğru mutlu olmanın yollarını es geçerek farkında olmadan mutsuz olmayı seçeriz. Sürekli endişe halleri, uygun etkili olmayan ilişki biçimleriyle mutsuzluğa davetiye çıkarırız. Olumlu olmak mutlu olmaya zemin hazırlar. Baen olumlu düşünerek de mutsuz olabiliriz. Gerçekten üzüntü verecek bir surumda üzülürüz. Bu bizim olumsuz bakış açımız olduğunu göstermez. Olumlu olak bir anlayıştır, paradigmadır, anlayarak bakabilmektir. Olumlu düşünmek üzülmeye engel değildir. Olumlu düşünen insanlar umut taşırlar. Özsaygısı yüksek insanlar umuda dönüktür. Olumlu düşünen kişi battım bittim yerine; ben bunu nasıl aşarım ya da ben bunu nasıl kabul edebilirim, der. Ben bu hastalığımla nasıl barışık yaşayabilirim.
Bazı olaylar doğal olarak negatiftir. Acı verici hisler yaşamak doğal mıdır?
Olumlu düşüncelere sahip olup acı verici hisler yaşayabiliriz. Olumlu insan acı verivi hisler yaşadığında bununla nasıl başedeceğini düşünür. Yoksa bunun soncu çöküntüdür. Başına bir şey geldiğinde herkes tepki gösterir ancak burada önemli olan nasıl tepki gösterdiğimizdir. Bu olayla başedebilecek yolları düşünmek de bir tepki biçimidir. Çok uzun süreli yaslar normal değildir. Patolojik rahatsızlığa gider.
Negatif duygular kişiyi nasıl etkiler?
Negatif duygular doğaldır ancak bizi nasıl etkilediğine bakıp bakış açısını geliştirebiliriz. Negatif bir duyguda olumlu bir bakış açısı bize başa çıkacak yollar gösterir. Negatif duygu bakış açımızı daraltır. Stres altında zihin felç olabiliyor. Kötü düşünce ve duygular zihinde felç yaratır. Bu durumda uygun olmayan kararlae verebiliriz. Bu yüzden bir süre sonra tekrar olaya bakılabilir. Çünkü bunlar çoğunlukla düşünülmeden otomatik olarak verilen kararlardır. Kızgınlık nöbetleri (sen zaten….) ler mantık silsilesi takip etmeyen tepkiler, bu durumu daha kısır içinden çıkılamaz bir birnoktaya getirebilir. Negatif duygularımız fiziksel olarak da bize zarar verebilir. Güçlü kızgınlık ve korku sinir sistemimize zarar verir. Ülser, hipertansiyon, gerilim, baş ağrıları, romatizmalar…
Negatif duygular nadiren üretkendir. Sanatsal çalışmalarda negatif duygular işe yarayabilir. Normal yaşam süreçlerinde negatif düşüncenin hiçbir üretkenliği yoktur. Büyüme sürecinde başkalarının davranışlarını, etkisiz yollarını görerek bu şekilde olumsuz düşünmeyi öğrendik. Doğallıktan ayrı olarak bu öğrenilmiş duyguları bu şekilde öğrenerek tepki vermeyi öğrendik.
Bu kalıpları uyguladığımızda düş kırıklığına uğradığımızda gösterdiğimiz tek tepki öfke midir? Başka bir seçeneği yok mudur? Belirsizlik durumunda endişe duymadan atlatamaz mıyız? Ölüm durumunda kederi yaşamalıyız ancak daha etkili çıkış yollarını bularak tepki gösterebilmek, yardım istemek, yardım almak da olgunluktur. Ölümün arkasından keder duymanın tek seçenek olmadığını kültürler arasındaki farklılılardan görebiliriz.
Olumlu düşünceyi kişisel gelişim açısından bir alışkanlık haline getirebiliriz.
ALIŞKANLIKLAR:
Yanlış inanış ve irrasyonel düşünceleri başlangıç aşamasında bir alışkanlık haline getiririz. Olumlu olmak da olmamak da bir alışkanlıktır. Biz alışkanlıkları bir huy olarak görürüz ve bunların değişmeyeceğini düşünürüz. Aslnda bunların alışkanlık olarak tarif edilmesi bunların değiştirilebilir olduğunu sezdirmektedir. Bu noktada bu tip düşüncelerin terk edilebilir olduğunu söyleyebiliriz.
Hayatımızı zorlaştıran kendimize karşı olan alışkanlıklar nasıl değişir?
Bu alışkanlıkların bizim üzerimizde kuruduğu baskıyı kabul ederiz ve bu otomatikleşir. Önce bunlara izin veriyoruz doğal görüyoruz sonra da alışkanlıklar haline gelirler. Bu noktada bizim kontrolüğmüz, rasyonalitemiz kontrolden çıkar. Bu noktada biz manipüle ediliriz. Otomatik alışkanlıklarımız sürekli davranışlarımıza yansıdığında karşımızdaki bizim olaylara nasıl baktığımızı bilir ve ona göre davranır. Ve o düşüncelerin esiri haline geliriz.
Zararlı alışkanlıklar nasıl edinilir? Yeni olaylarda zaralı olup olmadığını bimeden onun üzerinde düşünmeden davranış kalıbı haline getirirz. Alışkanlık haline gelmiş bazı zararlı alışkanlıklarımız bizim saygınlığımızı yitirmemize neden olur. Kendini kontrol edemeyen bir bir insan konumuna düşeriz. Bu çimlere basıp ezer ve sonra da o açtığımız yolda ilerleriz.
Alışkanlığın gerçeği nedir?
Alışkanlıklar bağımsız birer olgular olup, kendi kendilerini doğururlar. Böyle yapmam gerekiyordu, herkes öyle yapardı yaklaşımı bağımsız bir olgu değildir. Bunu bir olgu olarak görürüz. (yaşanması gereken olgular) Olması gereken bir şeymiş gibi, halbuki olmayabilir de . Mükemmeliyetçilik alışkanlık dozuna göre patoloji bile olabilir. Her şey yanlış bir inanışla başlar; yaptığın her şeyin mükemmel olması gerektiği fikri. Bu fikir nerde başlar? Gerçekçi
Olmayan istekler (anne-babanın) çocuklukta yaratılır. Çocuğun çocukluk standartları ile değil de yetişkinilik standartlarıyla beklentileri olan anne babalarındurumu çocuğun mükemmeliyetçi olmasıne neden olur. (memnun edilmesi çok zor olan anne babalar) Çocuğa zamanından önce yüklenen yükler fazla gelir. Çocuğun kendi potansiyeli paralelinde beklenti çocuğun olumlu gelişmesi için şarttır.Sınırların zorlanması için teşvik başka şey, tamamen çok uçdüzeylerde beklentiler beklemek başka şeydir. Mükemmeliyetçi insanlar sevgi ve onaylarının kesilmesi tehdidiyle beklentilerini sunarlar. Böyşece mükemmeliyetçi kişilik sevgi ve onay için mükemmel olması gerektiğini düşünüyor.
Çocuklar gözlemlerinde anne babalarını hep memnun edilmesi gereken kişiler olarak algılarlar. Bu tip ebeveynlerin çocukları ancak yetişkin olduklarında bu hatanın farkına varıyor ve kişiler yetişkin olduklarında asla yeterince iyi olamayacakları düşüncesi ve kişinin yeterince iyi olmamaları iç sesleirni tekrar etmesi kişinin kariyerinde mükemmeliyetçi olarak başlar ve kişi özgüveni bu şekilde başaşağı gider. Çünkü gerçekle mükemmeliyetçiliğin hiçbir bağı yoktur. Çünkü mükemmeliyetçi kişi kendisini sürekli yetesiz hisseder.
Yaptığımız davranışları unuturuz ancak bize söylenen sözleri unutmayız. (aptal çocuk) ve tasarımımızı buna göre oluştururuz.
Ne tür belirtileri bir tehlike olarak algılarız?
- Önemsiz detaylar üzerinde vakit kaybediyorsak. Mükemmeliyetçi kişi önemsiz detaylarla ilgilenir.
- Çözümsüz detayların peşinden koşar.
- Basit işler üzerinde çok vakit harcar. Çabanın kendisi önemli bir şey değildir. Ne için çaba gösterdiğiniz çok önemlidir. Mükemmeliyetçi bunu ortadan kaldırır. Çünkü mükemmel olmak gerekmez; akıllı olmak yeterli. Tatmin olamadığı için projeler asla tamamlanamaz. Daha iyi olsun diye çabalarken bir yandan da sana iş yaptırmaz. İnsanların güçlü yanlarını ortaya koyarak ben bunu çok iyi yapatım diyebilmek gerekitr. Her şeyi iyi yapabilmek zorunda değilsin. Başarabilecek işler yerine idealler peşinde koşar.
- Başkalarının eksikliklerini, hatalarını gözönüne getirmekten zevk alırız, böylece kendimizi daha az hatalı görürüz.
- Neden zara verir insana? Öncelikle kişi kendi kendisiyle barışık olamaz be kendisini de kabul edemez. Çünkü hep daha iyi, daha iyi olmalı. Kendi değerlerimiz ile işimizi bütünleştirdiğimiz için barışık olamayız. Hep sevilmek ve onaylanmak beklentisi içinde olduğu için; daha az eleştirilirsek ancak o zaman sevilebiliriz. Kendilerini yüksek standartlı olarak görürler. Mükemmel olma isteği insanı kısıtlar; iyi olacağımız konularda da kendimizi kısıtlamış oluruz. (çünkü iyi olduğuna dair hiçbir zaman emin değil) Eksik yanlarını kapatmaya çalışmaktan iyi yanlarını gösteremez ya da farkına varamaz. Bunlar imkansız fırsatları yaratma ve kendi mutsuzluğunu garantileme. Bunlar özsaygıyı sabote eden düşüncelerdir. Mükemmeliyetçiliğin esas nedeni mükemmellik değildir; ailelerinden alşamadıkları sevgiyi ve onaylanmayı geri alabilmektir.

Mükemmeliyetçilikle ilgili geliştirilebilecek karşı görüş mükemmeliyetçiliğin gereksiz ve boşa harcanan bir şeydir ve kişinin kendi değerleri ile ilgili yoktur. Kişinin kendi kendine yarattığı bir idealizmdir. Kusurlu bir dünyada yaşıyoruz. Biz insan olarak kusurluyuz. He işin kendine has bir mükemmeliyetçiliği vardır. Mikrocerrahide gösterilen mükemmeliyetçiliği, çim biçmede gösteremezsiniz. Kusursuz olan dünyaya gelmemiz ve bu boşlukta yer bulmamızdır. Ansiyete ve nevrozların temelinde bunlar var. Bilinci daha fazla arttırmalıyız. Bilinçaltıın engelleyici güçler olarak kalmasına sebep olmak yerine bilinci güçlendirmek gerekir. Kusurlu olmanın kabul edilebilir bir olgu olduğunu, mükemmel olmadan da iyi biri iş çıkarılabileceğini, gereksiz detaylara girmekten sakınarak gerçekçi standartların belirlenmesi, mükemmeliyetçiliği aşmak için gerekli aşamalar.
MANÜPİLASYON:
Her zaman negatif etki yaratan bir şeydir. Karşı tarafın isteği olmaksızın kendi istediği hale getirmek. Özsaygısı yüksek olan kişiler her şeye evet demedikleri için kolayca manüpile olmazlar. Zaaflarla alay eden, korkutan, güçlü arzulara dokunarak bunu yapan bir şeydir. Kişilerin güçlü duyguları kışkırtılarak manüpile edilebilrler.
Ne tür insanlar manüpile olur? Mükemmeliyetçi insanlar manüpile olur. Mesela yöneticiler bunu kullanırlar. Asortif özgüveni olan kişi beğenmezse beğenmesin der. Çocukken bir şeyleri yapmazsan saygısız olursun diye kşkırtırlar. Bazı şeyleri istemeden birileri için yaparız.

İLİŞKİ PSİKOLOJİSİ
Argle ilişkileri kişisel, uzun dönemli ilişkiler gibi sosyal durumlara göre ayırd ediyor. Uzun dönemli ilişkilerde bir çocukluk arkadaşınız olabillir. Bir de mecbur kaldığımız için ilişki içinde kalabiliriz. Evlilik ilişkileri bu çeşitlere girer. Bağlanma, sadakat, zorunluluklar gibi durumlar da işin içine giriyor. Uzun süreli ilişkilerde kişinin yaş, meslek değişikliği gibi değişiklikler ilişkinin doğasını değiştirebilir. Bu ndenle tartışma ve iniş çıkışlar kaçınılmazdır. Süren bir ilişki bu değişiklikler içinde barındırılmak zorundadır. Ya büyüyüp gelişir ya da yok olur. İyi bir ilişki yaratıcı bir biçimde gelişen bir ortaklıktır. Her iyi ilişki de iniş ve çıkışlar vardır.
Kişiler başka insanlarla ilişkilerini sadece geçmişe bağımlı olarak kurmazlar. Bugüne de bağlı olarak kuraralar. İnsanlar, düşünce ve duygularından hareketle ilişki kurarlar. İlişkinin kurulup sürdürülmesinde bir takım roller vardır. Bu rollere bağlı olarak ilişkinin seviyesi kişiden kişiye değişmektedir. Bu roller ilişkilerde geleneksel beklentileri de meydana getirir. Doğrusu da budur. Kişisel ilişkilrde doğal rahat ve kişiye göre yapılan ilişkiler en doğru ilişkilerdir.
İlişkilerin hangi sosyal bağlamda geliştiği de önemlidir. Sosyal bağlam nedir? Mesela evlenmeyi düşünen bir çiftin sosyal olarak uyumlu olup olmadığı önemlidir. Irk, inanç, iş durumu, aile, arkadaşlıklar… ilişkimiz içinde kendi algılarımız ile kendimiz ve herkes için subjektif duygularımızı kendimiz yaratırız. Kabul etme, empati, esnek duygularımız burada önemli. ‘Sizin algılarınız sizin gerçeklerinizdir.’ Der Rogers. Herkesin dünyası farklıdır.
Özellikle evlilik ilişkilerinde aynı çatı altına giren iki subjektif dünyanın bilincinde olmak çok önemlidir. İki kişinin algısı birbirine bağlı değil; kendi algı ve sezgisine bağlıdır. Sullivan ilişki kuramında bunu personifikasyon ile açıklıyor. Önyargının sonucunda oluşan bir steriotiptir. Kişinin kendine ve diğe rinsanlara karşı geliştirdiği kalıp yargılar personifikasyona yol açar.
Çocuk anne tarafından cezalandırıldığında anne imgesine karşı olumsuz bir yargı oluşturur. İlerde bunu tüm kadınlara yöneltir. Evlilikte de karşısındaki kişi ile ilgili bir imge oluşturuken bun çocukluktaki imgelerden faydalanarak yapar. Bir nevi transferans (aktarım) Aktarım olumlu veya olumsuz olabilir. Personifikasyon bir kere oluştuğunda bu steriotip olarak devam ediyor. Zor durumdaki ilişki davranışarında olayı fazla abartmalar, kategorize etme ve bunların sebep olduğu çatışmalar evliliği problemli kılar. Yargıyaıcı, suçlayıcı, pasif-agresif, bir ilişki görülür. Biri diğerini kategorize ediyor.
ANLAM ARAMA:
Bütün gelişmiş insanlar hayatlarına bir anlam katmaya çalışırlar. Bu anlam katmada olgun bir sevginin sürmesi, başkalarını anlama becerisine sahip olmak önemli.
ALTURİZM:
Özgecilik, başkalrını kendini düşündüğünden daha fazla düşünmek. Argle’nin yaptığı bir çalışmada aşk ilişkisine doğuştan gelen bir eğilim der. Kişi başkasını mutlu etmek suretiyle kendisini mutlu eder. Bu fedakarlık değildir. Maslow’a göre sempatik identifikasyondan bahseder. Yaşam becerilerini öğrenme ilişki kurma ihtiyacını doğurur.
Erick Bern, Çıkar ilişkisi gözetmeksizin kurulan ilişkide destek bulma, paylaşılan üzüntü yarıya iner. Meslek kaybıü hastalık, kaza gibi. Problemlerde en iyi destek iyi insan ilişkileridir. Argle’nin çalışmalarına göre, detek, dinleme, arkadaşlık, alış-veriş yapmak, yemek yapmak gibi yolları içeriyor.
İlişkilerde yaşanan sorunlar nelerdir?
Her ilişki olumlu bir fayda sağlayacak diye bir şey sözkonusu değildir. Uzun süren olumsuz ilişkiler hastalıklara sebep olabilir. İlişkilerin acı veren yanları farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Hayat becerisi eksikliği, güvensizlik ve paylaşamamanın kaynağı olabilir. İlişkilerde bu kaynakların en önemlisi yalnızlık.
I Yalom’ a göre yalnızlık, kişlerarası ilişkilerde izolasyon, ilişkilerde yaşanan üzüntünün dışa vurumu. Daha çok zarar görmemenin getirdiği bir güvenlik tedbiridir yalnızlık. Reddedilmektense tek başına yaşamak daha iyidir düşüncesi. Bu bir güvensizlik duygusudur ve sadece evde değil, kalabalıkta da yalnızlık sözkonusudur. (Kendine yaklaştırmama) İçtenlikten yoksun bir savunma. İnsanların yalnızlık algıları içindeki boşluklarla alakalıdır. İnsanlar genellikle ayda bir kendini yalnız hissedebiliyor. Utangaç kişiler, kaygılı insanlar ilişki kurmaktan çekinirler.


Etkili ilişkilerde ne tür değerler var?
Değerler bizim subjektif dünyamızın oluşmasında çok önemlidir. İlişkilerimizin ölçütlerinin şekillenip korunmasında önemli faktörler.
1: Geleneksel değerler
2: Yeni ortaya çıkan değerler.
Bunlar arasında bir ayrım yapmak gerekiyor. Bu ikisi birbirini tamamlıyor. Ancak bazen bir kısmını terkeder, bir kısmını ekleyip ortak bir karışım oluşturuyoruz.
Geleneksel olan: Dini düşünceler, aklın kurgulanması geleneksel değerlerin kaynağını oluşturur. Yeni değerler ise danışmanlık, kişilik teorileri, pozitif pdikoloji (kadınların özgürleşmesi, bireyselcilik) Geleneksel değer kaynaklarından biri sadakattir. Bu değere sahip bir ilişki çeşidinde çiftler sadakat değerine sahipse böyle ilişkide birbirine saygı birbirini incitmeden uzak durma şekli olşabilir. Başka bir tanesi uzaklaşmadır. Uzaklaşma üzerinde uzlaşabilirler. İlişkiyi ayakta tutmak için çaba harcayan çiftler kabul ve tolerans değerine sahip çiftler birbirini değiştirmeye çalışmazlar. Bu esneklik ve hoşgörü gerektirir. Şefkat, merhamet geleneksel bir değerdir. İnce davranış, kibar davranış geleneksel bir değerdir. Kibar bir şekilde de hayır diyebiliriz. Bazı yeni değerler de var. İnsan değerinin ne olduğu anlaşıldıkça yeni değerler gelişiyor. Örn: eşitlik kadın ve erkeğin rolleirni değiştiren bir durum. Roller değişmiyor, rollere verilen değerler değişiyor. Ev işine yardım eden erkek. Bu eşitlik değeri evlilikte daha önemli. Yeni ilişki değerlerinde açıklık çok önemli ancak geleneksel değerlerde bu pek yok. Hakların belirlenmesi, eşit haklara sahip olunması durumu birbirlerini sınırlandırmadan yaşamak yeni değerlerdir.
İlişkilerimizde neleri tartışırız?
İlişki psikoloji içerisinde bazı kavramlar var. Kendi davranış biçimlerimizi ilişkiye taşırız. Kendimiz olarak bir ilişkiye başlarız. Farklı boyutlarda duyguların yaşanması, bunları başkalarıyla paylaşmamaızın pek güvenli olmadığı şeklinde bir öğretiyle büyürüz ve bir sansür mekanizması geliştiririz. Bazı aileler üzüntü, keder, şehvet duygularımızın bastırılması gerektiği düşüncesindelerdir. Çozuklara istek ve dileklerini ne derece dile getirecekleri öğretilir. Cinsiyete göre farklılık gösterir. Güçlü ve sessiz olan erkek daha makbuldür.
1: Bastırılmış duygu ve düşüncelerimizi ilişkilerimize taşırız.
2: Başkalarının duygularını bizim kendi duygularımızmış gibi benimseyebiliriz.
Carl Rogers’a göre Anne babalar çocuk yetiştirirken; çocuğun duygularının kabul edilmesi gerektiği ancak yaptığı davranışın neden onaylanmadığını ifade etmeleri gerekmektedir. Bu şekilde duygular çarpıtılmamış olunur. Senin duygularını anlıyorum ancak yaptığın davranış yanlıştır, denmelidir.
3: eşlerin ilişkilerinde karşısındaki kişinin duygularını anlatmak yerine kendi duygularını anlatmaları gerekir. Çiftler, geçmişteki steriotipleri her yerde kullanmış, geçmişteki duyguları da ona bağlı olarak gelişmiş, geçmişten bugüne taşınmş ama çözülememiş. Ukteler kapanmamış işlerini yeni ilişkilere taşırlar. (transferans) Transfer edilen duygular o duruma uygun değilse olumlu bile olsa zararlı olabilir.
DURUMA UYGUN DUYGULARIN YAŞANMASI:
Şimdi ve burada ve aynı zamanda duruma uygun düşüncelerin yaşanması. Geçmişle bu denli ilgilenmenin duygumuzun tansiyonunu yükselttiği gibi, şu andaki duygularımızı anlamamıza da engel olur. Eski duygular bugüne uygun olmayan biçimde taşınmış olabilir. Rasyonomi ve otonomi illüzyonu içinde olmak… Algıyı değiştirir ve bizim algılşar sonucunda yaşadığımız duygular da o denli gerçek dışı olabilir. Çocukluk deneyimi ve diğer deneyimlerden kalan hiçbir şeyden etkilenmeden karar alabildiğimizi sanmak rasyonellik illüzyonudur.
Değerler, değer anlayışlarımız ve kaygılarımız:
Bunlar bir ilişkinin temelini oluşturup, temel ihtiyaçlar olup çağdan çağa değişmez. Değer görme, kabul edilme, sevilme, anlamlandırma. (temel kabuller)
Şefkat görmeyi ve göstermeyi kolaylaştırmak için insanların güçlü yönlerini farketmek ve o güçlü yönlerine vurgu yapmak ilişkide önemlidir. Güvensizlikler ve korkular ile yüzleşilmedeiği zaman kişi ilişkileirni çoğunlukla nefret ve ıstıraba dönüştürür.
Çocuklarını destekleyenler kendi değerlerini, güven dugularını çocuklarına aktarırlar. Desteklemeyenler kendi güvensizliklerini ve değersizliklerini ortaya koyarlar.
Bazı insanlar anlaşılma isteği ile iletişime yaklaşırlar, bazıları da anlamaya çalışırlar.
Anlaşılma isteği; karşı tarafı suçlayan, hiçbir sorumluluk ya da duygu kabul etmez ve diğer her şeyin karşı taraftan geldiğini söyler. Sen cümleleri kurar. Bu insanlar empati kurmazlar. Bu insanlar hep yayın yaparlar, çevrenin koşullarına bağımlıdır ama anlamaya çalışma noktasında empati olur. Dinleyen hakikaten durumun uygun olup olmadığını anlamaya çalışır.

KORKU ve KAYGILAR
İlişkiye korku ve kaygıları taşıyınca Sullivan der ki; iletişimin % 902ı iletmemem üstüne tasarlanmıştır. Bunun sebebi de hem mesajı ileten, hem de alan tarafından yaşanan kaygılardır ve bu da iletişimi bozar. Sadece konuşmak iletişim değildir. Etkin olarak bağlantı kurabilmenin en büyük düşmanı kaygılardır.
Kaygı ve korkular bizi uyumlu mu uyumsuz mu yapar?
Yaşamın zorluklarıyla başa çıkmak için gerekli olan kaygının düzeylerinde bir problem vardır. Burada kaygı ve korku düzeyleri oransızdır.
Kaygı; gelecekle uygun biçimde başa çıkma düşüncesinin korkusudur. Bir nesneye bağlanmamıştır. Soyuttur.
Korku; kaygının bir nesneye bağlanmasıdır.
Değer algılarımızın kaygışara yakın bir ilişkisi vardır. Kendini değerli bulan insanlar zayıflatıcı kaygılardan uzak dururlar.
Sizsice ilerleyen kaygıları nasıl tarif edebiliriz?
- Elde edememekten korkmak veya elde etmekten korkmak olabilir.
- Başarı ve başarısızlık korkusu
- Değişim korkusu

ASSERTIVENESS (ATILGANLIK) (KENDİNİ ORTAYA KOYMAK)
Kendi haklarını ve sorumluluklarını bilen biri bunları ortaya koyar ve başkalarının da haklı olduğunu bilip bunları da göz önünde tutan kişidir.
Kendini savunma ihtiyacı benliğin savunulması açısından çok önemli. Kendi ihtiyaçlarına saygı duyan ve karşı tarafa da saygı duydurtan bir ilişkide güvenli davranış assertivenes ise, kendini savunurken güvensiz davranış ne anlama geliyor?
Öfkeli davranış (Kendini savunma davranışı) Kendini savunma benliğin korunması açısından çok yararlıdır. Kendini savunurken güvensiz davranış edilgen, pasif, güç karşısında yağcılık yapan, pasiagresif; evet deyip yepmayan… Bunlar nonassertive güvensiz davranış kalıpları. Hırçın öfkeli, güvensiz davranma kalıpları yani saldırgan davranış.
Tek başına saygı edilgenm yapar, tek başına cesaret saldırgan yapar, kendini ifade etme davranışı, saygı ve cesaret içerir.
Assertivenes’in en doğru tanımı ifade etme davranışı, saygı ve cesaret içerir. Cesaretsiz saygı insanı pasifize eder. Güven demiyor, saygı diyoruz. Psikopatlarda da müthiş bir güven vardır.
Öfkeli bir davranış assertive sayılmıyor. Assortive olabilmesi için esnek düşünme, tolerans eşiğinin normal sınırlarda olması gerekir.
TOLERANS: Öfke eşiğinin normal sınırlarda olması gerekir. Kontrolden çıkmak insanı kötü durumda bırakır. İnsanlar öfkelenebilir ancak eğer sorunlarını hep bu şeklide çözüyorsa uygun değil.
Taviz vermeden , gereksiz endişelere kapılmaksızın kendini savunan kişi assortive kişidir. Uygun şekilde söylediğiniz için kimseyi kırmazsınız. Ben mesajlarıyla konuşmak insan ilişkilerinde eşitlik ilişkisi kurmaktır.
Assortive’liğin 3 şekli vardır.
1: Non assortive; pasif davranış
2: Asortive davranış
3: Öfkeli davranış. Öfkeli assortive
Assortivenes’da kalıp yargılar yoktur. Olduğu gibi görebilme, gerçekleri tahminde assortive bilişsel ve davranış becerileri var.
Hayır demek, sınır koymak. Apatik duyarsızlık.
Başkalarını da savunmacı olması yönünde cesaretlendirme. Asortive kişiler kolay kolay manipüle edilemezler. Açık olup yüzleşebilirler. Agresif eleştiri ile nasıl başa çıkılabilir? Uygun ses, uygun vücut dili.
Başkasının öfkesini yatıştırmak onunla aynı fikirde olmak değildir, bir strateji olarak yapılır.
Hem assertive olup hem de karşıdaki kişinin ezen eleştirilerine karşılık verilmesi nasıl olur?
Assertive kişi karşısındaki kişinin ezen eleştirilerine izin vermez. Yoksa eleştiri alabilir. Asst. Kişi yansıtma stratejisi ile cevap verebilir. Bana kızgınsın çünkü ev işlerinde bana düşen görevi yapmıyorum. Bu bir yansıtma stratejisidir. Yoksa onunla aynı fikirde olmak onu onaylamak değildir. Karşısındaki kişiye anlaşılmış olduğu mesajını verir.
Fikrimizi söylememiz gereken zamanda söylemek de assrt. bir iletişim şeklidir. Assrt davranışı aynı zamanda kişisel geşlişimin bir parçası olarak da görebiliriz. Asrrt. Atılganlık, güvenli davranış da diyebiliriz. Bu bir parça özsaygıyla da ilişkili bir durum. Saldırganlık göstemeden ya da pasif davranmadan şeffaf dürüst bir iletişimdir. İlişkide güvenli, açık, net, karşı tarafı da rencide etmeyen ifade ediş şeklidir.
Hep anlayışı biz gösterebiliri ancak önce anlama ama sonrasında anlaşılma ihtiyacı da vardır. Kişinin kendisini karşı tarafa net anlatabilmesi için karşı tarafı da savunmada bırakmaksızın ifade etmek kişinin kendi haklarının tam bilincinde olması gerekir.
Haklarımızı nasıl elde edebiliriz?
Kendimize ve karşımıza olan saygıyı kaybetmeden hakları muhafaza edebiliriz. Bu bağlamda evet ya da hayır diyebiliriz ve bu etkili iletşimin önemli bir yerinde durur. Umursamama da değil. Karşı taraf bizden hesap sorabilir; haklarımızı korurken hatalarımızı da kabul edebiliriz ve bunu da klomuşabiliriz.
Ya pasif agresif olursunuz ya da assertive; bir ucu saldırganlığa da gidebilir.
Duyguşarı açıklıkla ifade etmek, istenmeyen bir davranışın ortadan kaldırılmasını istemek, ilişkilerde önemlidir.
Güvensiz bir davranşı nasıl anlarız?
Kişinin kendi haklarını ve sorumluluklarını üstlenmeden yaptığı davranış şeklidir. Güvenli insanlar rahatlıkla karşı tarafa duygularını doğrudan bunu hissediyorum şeklinde açıklayabilir. Assrt ile konuşmayı derinlemesine açmak mümkün.
Bir davranışı saldırgan bir davranış olarak değerlendiriyorsak öfkeden bahsediyoruz demektir. Öfkenin en uç noktası cinayettir. Assrtv. (güvenli davranış) esnek olmak, toleranslı olmak assrt ile mümkündür. Hoşgörü karşıo tarafın bizden farklı olan davranışını anlayabilmektir.
Problem çözme şeklimiz nasılsa kişiliğimizi de o şekilde şekillendirmiş oluruz. Gerkesiz endişelere kapılmadan, taviz vermeden kendi duygularımızdan rahatsızlık duymadan ifade etme şeklidir.
Assrtive anne babaların kişilik gelişiminde çok önemli bir etki yarattıkları görülmüştür. Kaygılı olmayan kişilik oluşuyor.
GÜÇ GÖSTERİSİ
1: Kibar seviyeden başlayarak uyar
2: Sözel bir uyarı şekline dönüştür
3: Şiddeti giderek artan bir seviye oluştur.
Assrt kişi şiddetini kontrol altında tutabilir ve öfkesine hakim olabilir. Bazen seçme şansımız olmayabilir. İşi isterken de hayır diyebilmeliyiz. Birden bire oluşan bir durumda bir dakika diyebilmeliyiz. Bazen durumu derhal kontrol altına almak gerekebilir. Bazen eşit ilişkilerde fikir ayrılıkları olabilir. Güvenli kişi bu hakkı peşinen verir. Assrt olmayan kişi hep haklı olmak ister. Oysa aynı fikirde olmamaya eşit olarak hakkı vardır.
Uzlaşma kültürü içinde assrtv olmak gerekir. Bir ilişkiye son vermek de assrtv gerektirir. Baştan sona tozbempe yürütmek demek değildir. Assrtv kişi duygularını rahat ve huzurlu bir biçimde ifade etme şansı bulur. Ben bunu istiyorum, benim hislerim bu, bunu yapmak istemiyorum.
Hayır demek başkasına davranış limiti koymak demektir. Bu sınırları belirtirken değrelrimizden kültürümüzden faydalanırız. Amacı ve hedefi belli olan sınırlardan bahsediyoruz.
a)güvensiz b) agresif ve c)güvenli kişilik gibi üçer ayrılıyor. Bazen farkında lamdan reaktif davranabiliriz. Bo otomatik tepkilerimiz (assrt olsak da), hassas bir noktamıza dokunulduğunda bu tip tepkiler normaldir. Anacak bunu her zaman yapmıyorsak. Otorite veya bedensel güçle karşı karşıya olabiliriz. Bu güç olaylarıyla başa çıkabilmek önemlidir. Asla hayır diyemediğimi kişi veya kişiler var ise bunu farkedip manipüle olmamaya çalışmak gerekir. Kend
fikirlerinin doğru olduğuna kanaat getirdikten sonra sağlam durabilmektir. Ben bunu yanlış buluyorum diyebilmeli.
ÖFKE
Kabul etme, işi akışına bırakmayla da ilgili olabilir. Evet, sen şu anda çok sinirlisin deyip pasif davranış göstermek kabul etmektir. Bu oluruna bırakmakla da ilişkilendirilebilir. Bir kabul etme ve tolerans ile partneri değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmek, daha az çatışmaya ve sinirlenmeye neden olur.
Alman yazar Schiller; Değiştiremeyeceği şeylere katlanmayı öğrenenler mutlu olurlar. Aile içi ilişkilerde evlat sevgisi çok karşılıksız bir şeydir ve ne olursa olsun kabul ederiz. Tüm yakın ilişkiler karşılıksız sevgiye dayanır. Karşılıksız sevgi, kabul, tolerans yakın ilişkilerde vardır.
Öfkeyle ilgili pozitif duygular: Öfke iki taraflı bir şeydir, sadece negatif bir duygu değildir. Öfkenin pozitif kazanımları bağlamında, kızgınlığımız kendi kişisel haklarımızı dikkate almamızda ve karşı tarafın beni bu şekilde anlamasına vesile olmuş ise saygı uyandırabilir. İnsanların tutturup istediklerini yaptırması varlığını kabul ettirmenin bir yoludur. Öfkeli duygu durumları bireyin kendine verdiği değeri yükseltebilir de azaltabilir de. Kişinin öfkesi isteklerinin yerine getirilmesi için kendisine değer verdiğini gösterebilen kişinin öfkesi, karşı tarafın kendisine değer verdiğini gösterebilir.
Makul bir ölçü tutturmak. Makul olan öfke yoğunluğu makbuldür. Diğer önemli nokta, ideal olan öfkenin, öfkeyi tehlikeye, olaya göre orantılı bir duygu olması gerekmektedir. İlişkilerde öfke durumları anksiyeteden dolayı oluşabilir. Nevrotiklerin en belirgin özellikleri her şeyi kontrol altında tutmaya çalışmak. Eğer partnerini kontrol etmeye çalışıyorsa anksiyete ile ilgili öfke yaşayabilir.
Kızgınlık öfkeden önce yaşanır. Önce kzıp sonra partnere öfke şeklinde ortaya çıkabilir. Öfkenin süreklilik arzetmesini psikolojik diş ağrısı gibi kabul etmemiz gerekir. Öfke ve kinin esiri olmak şeklinde de tanımlanabilir. Düşünmeye bile fırsat bulamama durumu ortaya çıkar. Bir çok psikiyatrist öfkeyi sevginin düşmanı, sevgiyi yok eden bir şey olarak kabul eder.
İçinde bulunduğumuz dünyada sevgi yoktur, acılarla doludur. İnsanların bir kısmı kendi acılarıyla o kadar iç içe yaşamaktadır ki dışardaki hiçbir güzelliği görmemek için kendilerini açmamaktadırlar. Yıkıcı bir öfke bireyin kendini kabul etmesinden, doğrulatmasından ziyade kendisinden nefret etmesini sağlayan bir durum oluşturur.
Günlük yaşamda karşılaştığımız öfke durumları:
Anksiyete, yarışmacı tutum, depresyon, haysl kırıklığı, korku, hüsran, gururun incinmesi, kıskançlık, perseküsyon (düşmanca tutum) ((hezeyan)), güçsüzlük, kin gütme, alınganlık, intikam, kendine acıma, stres, yorgunluk, nispet yapma, kolay incinme.
‘Sevginin en iyi huyu dili yatıştırmasıdır.’ William Shakespeare
Pdikoeğitim öfkenin kontrolü için blişisel beceriler ile öfkeyi kontrol etme becerileri. Bu beceriler bir teknolojidir. Öfke kontrolü becerileri için daha çok düşünsel beceriler geliştirilmiştir. Sakin bir akıl, sakin bir akılın bir önceki aşamasıdır. Sakin ve dingin olmak, sakin bir konuşmanın da temellerini oluşturur. Birini önemsiyor ve gerçekten seviyorsak düşüncelerimizi disipline ederiz. Daha dikkatli oluruz, bu bir öfke kontrolüdür. Öfke kontrolü için entelektüel gelişim gereklidir. Daima düşünce becerileri kullanırız.
Alıngan olmak, nefreti yaşamak, suçlayıcı olmak, psikolojik acı çektirmekle şiddeti kullanmayı düşünmek yerine daha mantıklı, daha akıllı, daha düşünceli, daha stratejik problem çözücü olabiliriz. Bir de seçme sorumluluğumuzu düşünmemiz gerekiyor.
Genetik kodlarımızda öfke var ancak bunları ne olursa olsun bir kader olarak görmememiz gerekir. Seçme sorumluluğumuzu kabul edip; hangi durumlarda kızacağımızı belirlememis gerekir. Linguistik açıdan aktif fiiller kullanmak gibi; anxiating, exciting…
Partnerinizin inatlaşmak için sataştığını düşünürseniz öfkelenebilirsiniz. Ancak böyle düşünmezseniz öfkelenmezsiniz.
Problemi tanımlama, soruları şimdi ile ilgili sorular olarak sorabilme:
(Aile terapilerinde)
Ailedeki problem şimdi nedir?
Neden şimdi?
Ailede değiştirilmesi istenen şey nedir?
Problemin bu olduğuna dair fikri seninle kim paylaşıyor?
Bu problemi nasıl açıklarsın?
Davranışının anlamı sence nedir?
O zaman ailede problem nedir?
Bugündenfarkı neydi?
Düşünceler, duygular ve davranış arasındaki ilişkinin öfke için iyi anlaşılmış olması gerekiyor. Öfke duygudurum seviyesini tahmin etme becerileri geliştirilmesi önemli. Bazı durumlarda öfke daha az yaşanır, bazı durumlarda daha çok.
Çocuğumuzu ısrarla tahriklere kapılmaması konusunda eğitmemiz gerekir. Bu da yeterlilik hislerini arttırmakla mümkün olur. Kişi kendini yeterli, sağlam hissediyorsa tahriklere kapılmıyor. Tahriklere kapılmak manipüle edilmek demektir.
Ellis’in 1997 tarihli bir açıklaması var; Öfkenin ana nedeni olarak insanların çocukca isteklerinden vazgeçmekde isteksiz olmalarından kaynaklanmaktadır. Öfkeyi kontrol etmenin önemli bir yolu olarak Ellis, mutlak olacak gibi gerçekçi olmayan kurallar yerine daha gerçekçi kurallar koymak gerekir.
Yakın ilişkilerde daha çok çatışma çıkar çünkü yakın ilişkilerde insanlar diğer kişisden gerçekçi olmayan isteklerde bulunurlar. Uzun süreli ilişkilerde özellikle bastırılmış gerçekdışı kurallar vardır. Bunlar bir ileriki zamanlarda ortaya çıkabilir. Kişiler partnerleri ile ilgili ilişkinin ve hayatın ne şekilde olması gerektiği ile ilgili gerçekdışı kurallar koyarlar ve o kurallar öfkelenmeye neden olur. Bu kurallar nelerdir?
Bir takım kalıplardır.
Asla hata yapmamalıyım. Her zaman haklı olmalıyım. Partnerimi kontrol etmeliyim. Asla kırılgan olmamalıyım. Yanlış yaptığı şeylerden dolayı partnerimi cezalandırabilirim. Affetmek iyi bir şey değildir. Unutmamalıyım. Eşim şöyle şöyle olmalı. Kafadaki model beni her zaman onaylanmalıdır. Farklı düşüncelerde olmamamız gerekir. Aklımdan geçeni okumalıdır.
Bilgi, önemli bir kontrol mekanizmasıdır. Asla çelişkiye düşmememeli. Hayat adil olmalıdır, zor olmamalıdır diyen insanlar hayata karşı da öfke duyarlar.
Gücün kullanılması ve çatışmalar:
Güç, bütün insan ilişkilerini etkileyen bir şeydir. Gücün herhangi bir biçimde kullanılma biçimi bütün insan ilişkilerini etkiler. Bu güç diğer insanları kontrol etme gücüdür. Güç toplumdan topluma şöyle değişsebilir. Daha büyük eşitlik hakkı ve daha eşitlikçi toplumlarda bile insanlar her konuda eşit değillerdir. Bu noktada bir güç kullanımı sözkonusur. İkna gücü. Etkileme gücü. Bu gücü manipülatif bir amaç için kullanmak, başka bir bir güç problemi çözmeye yeönelik kullanmak bir güçtür. Etkili iletişim kurma becerisi ve öfke kontrolü de bir güçtür. Güç kaybedilebilir ve kaybedildiği zaman da etkisiz davranışlara dönüşür. Güç kontrolsüz kullanıldığında da etkisiz olur. Güven, gücün çok iyi bir belirtisidir. Güven veren kişi, rahat bir duruş; kontrol ve gücü temsil eder. Güç tüm insanların bir parçasıdır. Kültürlerarası güç göstergesi vardır. Paranın çok öne çıktığı kapitalist toplumlar, para gücü, statü, mevkiye önem verir. Aristokrasinin hakim olduğu kültürde aile geçmişi bir güç göstergesidir. Doğu toplumlarında yaşlı kişiler değerli görülür, güçlü insanlardır, bilge kabul edilirler.
Gücün en önemli boyutu ahlaki boyutudur. Güç kullanımı çatışmalarda çok önemlidir. Güç ve iktidarın her zaman ahlaki ve etik boyutları vardır. Başkalarını aşağılayıp kullanmak suretiyle o kişiyi kullanmak. Bir harekete ısrarla devam etmek bir güç oyunu. Karşı tarafın sizin isteklerinizi sürekli görmezden gelmesi. Israrla kapınızı çalmadan girmesi; seni önemsemiyorum güç oyunudur. Bana borçlusun. Yapmış olduğu iyiliği vurgulayarak o iyiliğin karşılığını sürekli ister. Şaka yapıyordum, gerçek mi sandn? Bunda amaç karşınızdakinin fikir ve inançlarına inanmadığınızı gösterir. Karşı tarafa kendiniyetersiz ve ahmak gibi gösterir. Kötü kullanılan güce karşı ısrarla ve kararlı bir şekilde karşı durmak gerekir. Kararlılık assertive bir davranıştır.

2008 Güz dönemi, Dr. Nurgül Yavuzerin İletişim dersi notları
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İletişimin Psikolojik ve Bilişsel Temelleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Meral AYDIN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Meral AYDIN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Meral AYDIN Fotoğraf
Uzm.Psk.Meral AYDIN
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Meral AYDIN'ın Makaleleri
► Kişiliğin Psikolojik Temelleri Psk.Halil TÜRKMEN
► Aleksitiminin Kuramsal Temelleri Dr.Psk.Şükriye VAROL
► Depresyon ve Kuramsal Temelleri Dr.Volkan DEMİR
► Öfkenin Temelleri ve Öfke Kontrolü Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'İletişimin Psikolojik ve Bilişsel Temelleri' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sokak Çocuğu Olgusu Mayıs 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:57
Top