Sokak Çocuğu Olgusu
GİRİŞ
"Deneyler göstermiştir ki, içinde bulunduğumuz bu bile, toplumun her yerde çocukluğun sömürülmesi, insan kalbi için en iğrenç, en dayanılmaz kötülüğü oluşturmaktadır. Bu insanlığın derhal çare bulmaya hazır olduğu bir kötülüktür. Sosyal yasalarla ilgili ciddi çalışmalar her zaman çocukların korunmasıyla başlar" Albert Thomas
"Sokak Çocuğu" olgusu kendi içinde bir paradox ifade etmektedir. Bu çocuklar sokağa ait çocuklar mıdır? Yoksa sokak bu çocukları barındıracak bir yer midir? Hangi çocuk bu iki unsuru bir arada kendi adının önünde taşımaya ve yaşantısını bu tanım altında sürdürmeyi hak etmektedir?
Tanımı itibari ile de kabul edilmesi zor olsa bile sokak çocuğu olgusu günümüzde giderek daha çok telaffuz edilmeye devam etmektedir. Çünkü hızlı şehirleşme, göç, ekonomik yetersizlikler, eğitimsizlik, öngörülemez problemler her geçen gün sokak çocuklarının sayılarının artmasına yol açmaktadır. Bu noktada kendi ifadesi içinde her şeyin dışına, dışarıya atılmış, itilmiş bu çocuklar ve yaşamları ile ilgili olarak çeşitli çalışmaların yürütülmesi zorunlu olmuştur.
Bu bağlamda bu makale içerisinde sokak çocuğu olgusunun nasıl ele alındığı ve çeşitli süreçler ile ilgili yapılan çalışmalara değinilecektir.
I. SOKAK ÇOCUĞU OLGUSU
Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Bugün dünyada 200 milyon kadar çocuk yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel haklardan yoksun bir şekilde sokaklarda bulunmaktadır. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununu, sadece ülke Merkezli göç, işsizlik gibi nedenlerle açıklamaya çalışmak yeterli değildir. Çünkü ülke sorunlarını, günümüz dünya sorunlarından soyutlayarak açıklamak çözüm üretmek için üretilen çalışmaları zorlamaktadır (Güngör, 2007) .
Multidisipliner bir sorun olan sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorunu ülke ve dünya sorunlarından soyutlanarak ele alınamaz. Literatürdeki tanım ve sınıflamalar göz önüne getirildiğinde, 'sokak çocukları' kavramının 'şemsiye sözcük' işlevi üstlendiği söylenebilir. Bu şemsiye altında (sokakta çalışan, sokakta yaşayan, suça karışan, dilenen ve başıboş dolaşan çocuklar gibi) çok çeşitli çocuk grupları yer almaktadır. UNICEF sokak çocuklarını zamanlarının büyük bir bölümünü sokakta geçiren, herhangi bir korumadan ve yetişkinlerin doğrudan desteğinden yoksun çocuklar olarak tanımlamaktadır. Çocuk ile ailesi arasındaki bağı ölçüt alan sınıflama üç gruptan oluşmaktadır. Buna göre, gündüzleri sokakta çalışıp geceleri evlerine dönen çocuklar, “sokaktaki çocuklar” (children on the street) olarak; aile bağları düzensiz ya da yetersiz olanlar, “sokak çocuğu olmaya adaylar” (children in the street) olarak; sorumlu yetişkinlerin korumasından ve yol göstericiliğinden yoksun olan, yaşamları ve yaşam kaynakları açısından sokağı mesken haline getirmiş olanlar da “sokak çocukları” (children of the street) olarak sınıflandırılmaktadır (UNICEF, 1999).
“Sokak Çocuğu” gibi geniş anlamda çoğu zaman da yanlış kullanılan bir kavramı tek başına bir kategori olarak adlandırmakta araştırmacılar güçlük çekmektelerdir. UNİCEF sokak çocukları kavramını çocukların aileleriyle olan ilişkilerinin düzeyine göre üç kategoride tanımlamaktadır (Güngör, 2008)
Grup 1: Aileleriyle sürekli ilişkisi olan çocuklar “sokakta çalışan çocuklardır”. Günlerini sokakta çalışarak geçirseler de ailelerinin koruması ve denetimi altındaki çocuklardır.
Grup 2: Aileleriyle zaman zaman ilişki kuran “sokaktaki çocuklardır”. Bu çocukların aile bağları zayıflasa da tümüyle kopmamıştır. Kendilerini halen ana-baba kardeşleriyle özdeşleştirmektedirler. Gününü sokakta bir şeyler satarak ya da dolaşarak geçiren, geceleri çoğu zaman evlerinde geçiren çocuklardır.
Grup 3:Aileleriyle hiç ilişkisi olmayan “sokakların (sokağın) çocuklarıdırlar.” Genelde toplumun en yoksul kesiminin ve parçalanmış ailelerin çocuklardır. Ailelerinden ya zorla ya da kendi istekleriyle ayrılan bu çocuklar günün 24 saatini sokakta geçiren “sokağın çocukları”dır. (Sokakta Yaşayan Çocuklar). Ülkemizde son yıllarda sayıları hızla artan “sokağın çocukları”, evinden atılan, kaçan, ailesi olmayan veya ailesi tarafından tamamıyla başıboş bırakılan çocuklardan oluşmaktadır. Sokakta marjinal işlerde çalışan\çalıştırılan çocuklarla “sokağın çocukları” arasında çok ince bir çizgi vardır ve sokağın acımasız zor koşullarında çalışan çocuklar, hızla “sokağın çocukları” olabilmektedir.
Avrupa Konseyi Sokak Çocukları Çalışma Grubu da; 18 yaşının altında bulunan kısa ya da uzun süreli sokak ortamında yaşayan çocukları “sokakta yaşayan çocuk” olarak tanımlamaktadır.
Buradaki tanımlamalar sonucunda sokakta çalıştırılan/yaşayan çocukların toplumda kimsesiz çocuklar-korunmaya muhtaç çocuklar olarak bilinen grupla birebir aynı olmadığı anlaşılmalıdır. Çünkü sokakta çalıştırılan/yaşayan çocukların çoğunluğunun ailesi (anne-babası, annesi veya babası) bulunmaktadır.
Sokakta çalışan/ çalıştırılan ve sokakta yaşayan çocuklar sorunu yalnızca çok sayıda çocuğun yasa dışı çalışması, toplumsal yapının ve toplumsal kurumların dışında kalmaları nedeniyle değil, yaptıkları işlerin çeşidi ve sokakta bulunma koşullarının çoğu zaman ihmal, istismar ve sömürüye dayalı olması nedeniyle çok boyutlu değerlendirilmesi gereken karmaşık bir sorundur. Çocukların neden sokaklarda çalıştığı/ çalıştırıldığı ya da sokakta yaşamaya mecbur kaldıklarının kavranması ise bu olguyu destekleyen ya da oluşturan ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel nedenlerin ortaya konulmasıyla mümkündür.
Türkiye’de de sokakta çalışan/ çalıştırılan ve yaşayan çocukların büyük kentlerin önemli bir sorunu olarak kabul edilmesi, büyük oranda 1990’lı yıllarda başlayan güvenlik nedeniyle olan göç süreci sonrası çocuk sayısının hem artması hem de kişisel gelişimlerini engelleyecek türde iş çeşitlerinin ortaya çıkması ile birlikte gerçekleşmiştir. Gerek sokakta çalışan/ çalıştırılan, gerek sokakları mekân edinerek günlük yaşamlarını sokağın kendilerine sunduğu kadarıyla yaşayan çocuklar, bizlerin hala merhamet ya da kızgınlıklarımızla tanımlamaya, anlamaya çalıştığımız ama hep bizim dışımızda, “ötekileştirdiğimiz”dir (Karatay, 1999, s. 37).
II. SOSYAL DIŞLANMA
Sokak Çocukları ve Sosyal Dışlanma Sosyal dışlanmanın sokak çocukları üzerindeki yansıması, en genel anlamıyla, onların yeterli aile desteği, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinimlere ulaşmada yaşadığı güçlük şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çocuklar, toplumda sosyal kabul (onay) görmedikleri gibi, yaşamlarının gidişatını kontrol etme ya da yön verme gücünden de uzaktır. Dışlanmış sokak çocukları verili haklardan gibi topluma tam manasıyla donanımlı olarak katılamama sorunu yaşamaktadır (akt: Yıldız, 2007)
Çocukların sosyal dışlanma sürecinde tetikleyici faktör, kuşkusuz yoksulluktur. Yoksul anelerde büyüyen çocuklar, sokak çocuğu olmaya potansiyel olarak adaydır. Göç yoluyla kente dahil olmuş, eğitim düzeyi düşük, işsiz, mesleksiz, çok çocuklu hanelerde çocukların bir şekilde sokakla tanışması kaçınılmaz görünmektedir. Sadece sokakta değil aynı zamanda, tarım sektörünün muhtelif kollarında, Özkan Yıldız küçük atölyelerde çok küçük yaşlarda çalışmak zorunda kalan çocuklar, ailelerinin yaşadığı işsizlik ve bunun tetiklediği yoksulluk nedeniyle çalışmaktadır (Akşit, B. & Karancı, N. & Gündüz Hoşgör, A., 2001; Ertürk, 1994).
Çocukların sokakta bulunması veya sokağı kullanması farklı sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle açıklanmakla birlikte, yapılan araştırmalar ve elde edilen bulgular, bu çocukların bazı temel özelliklerinin ortak olduğuna vurguda bulunmaktadır. Türkiye'de yapılan araştırmalarda sokak çocuklarının demografik, ekonomik ve sosyal özellikleri arasında önemli benzerlikler görülmüştür (Atauz, 1998; Zeytinoğlu, 2001;). Bahsi geçen araştırmalarda, sokak çocuklarının aile özelliklerinde ana babaların eğitimsiz, işsiz ve mesleksiz oluşu ilk bakışta dikkat çekmektedir. Babalar ya işsiz ya da kazancı az olan, sosyal güvencesi olmayan, vasıf gerektirmeyen enformel/marjinal sektörde istihdam edilmektedir. Anneler ise, ağırlıklı olarak ev hanımıdır.
Sokak çocukları günümüzde dışlanmış toplumsal gruplar bağlamında ele alınmaktadır. Yapılagelen araştırmalarda, bu çocukların sosyal dışlanmasına neden teşkil eden bir dizi ampirik gösterge mevcuttur. Örneğin, söz konusu çocukların, aile özellikleri, eğitim düzeyleri, sokakta bulunma nedenleri, sokağı kullanma biçimi, sokakta yaşama stratejileri görece benzeşim göstermektedir. Bu unsurlar çocukların gerek haneden gerekse de toplumdan dışlanmasında etkili olmaktadır.
Çocuklar ailelerinin yaşadığı yoksulluk nedeniyle sokakta çalışmaktadır. Bu çocukların elde ettiği kazanç, hem kendileri, hem de aileleri için yaşamsal önemdedir. Yoksulluk, sosyal dışlanmanın önemli bir göstergesidir. Çocukların sokakta bulunması, hanelerin yaşadığı ekonomik dışlanmaya dair de ciddi sinyaller vermektedir. Haneler yoksulluk dolayısıyla toplumun dışına itilmekte ve toplumsal hayata özgürce katılımı engellemektedir.
Sokak çocukları, salt yoksulluk ya da maddi imkansızlıklar nedeniyle değil fakat aynı zamanda mekansal açıdan da dışlanma süreci yaşamaktadır. Bu çocuklar, genellikle kentin "çöküntü alanları" olarak tabir edilen gecekondu semtlerinde yaşamaktadır. Bu semtlerdeki kamusal hizmetlerin eksik ya da niteliksiz olması da haneleri toplum dışına itebilir. Bu durum bu mekanlarda yaşayanların kentin geri kalanıyla ciddi anlamda gerekli ilişkileri kurması da zorlaşmaktadır. Böylece toplumsal dışlanma sürecinin kalıcı olma riski artmaktadır.
Ekonomik yoksulluk, çocukların okul sisteminden kopmasına sebebiyet vermektedir. Daha önce de vurgulandığı gibi, işsiz ve yoksul ebeveynler çocuğun emeğine ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda, eğitim çocuklar için uzun vadeli yatırım olarak görülmemektedir. Yanı sıra okulun masraf kapısı olarak görülmesi, evdeki çalışma koşullarının yetersizliği, okula devamsızlık, okul başarısızlığı, okula adaptasyonda yaşanan güçlükler (okulda diğer aktörlerce aşağılanma, yadırganma, dışlanma) gibi nedenler de çocuğun okulla ilişkisini kesmesine yol açmaktadır.
Her ne kadar sokakta çalışan çocukların dışlanma sürecinde itici güç, ailenin yaşadığı yoksulluk ve maddi imkansızlık ise, sokakta yaşayan çocuklarda aile içi ihmal/istismar, şiddet, aile parçalanması gibi etmenler başat rol oynamaktadır. Denilebilir ki yoksulluk ve aile parçalanması bu iki çocuk grubunun sosyal dışlanmasında dikkat çekici faktörler olarak ön plana çıkmaktadır (Yıldız, 2007).
III. SUÇA BULAŞMA
Genel olarak suç kavramının insanlar topluluklar halinde yaşamaya başladıkları andan günümüze kadar var olduğu ve ilerde de var olacağı kabul edilir. “Toplumlar suçlu davranışı ve suçlu davranışın nedenlerini tarihsel süreç içerisinde içinde ulaşmış bulundukları sosyal, politik ve ekonomik gelişim düzeylerine göre farklı yorumlamışlardır”(Uluğtekin, 1985).
Çocuk, doğduğu anda ne ‘iyi’ nede ‘kötü’ bir varlık olup yetişkinler gibi çevresiyle etkileşim halinde olan ve her an gelişen bir varlıktır. Onun iyi ya da kötü olmasını belirleyen yaşantılarıdır. Aile, çevre, ekonomik yapı, eğitim bu yaşantıların belirleyicilerini oluşturur. Çocuğun ‘suç’ ile tanışması toplumsal bir sorundur. Yani ‘çocuk suçluluğu’ kavramının kökeni hukuksal olmaktan çok sosyolojik ve psikolojiktir. Işıksaç'a (1999) göre “çocuğun suç işlemesinin ya da suça yönelmesinin nedenleri:
1. Çocuğun yapısal özellikleri, yetenekleri ile ilgili etmenler,
2. Çocuğun gelişimini etkileyen çevresel etkenler, özellikle içinde yetişip büyüdüğü aile ve sosyo-kültürel çevre,
3. Kendisinin ve ailesinin yaşam koşulları” olarak belirlemektedir.
Bu etkenlerin birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe olduğu gerçektir. Suç bu etkenlerin olumsuz etkisinin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun içine doğduğu ve birey olduğu aile yapısının tipi, ailenin ekonomik gücü, çevresinde oluşturulan denetim mekanizmaları, çocuğun kendi sosyal çevresinin / grubun değer yargıları, normları suça ortam hazırlayan etkenlerdir. Çocuk suçluluğunun nedenlerini; kişi ve kişiliğe bağlı, çocuğun zekâ seviyesi, ailenin yapısı, okul, akran grubu, çalışma koşulları gibi nedenlerle açıklamak da olasıdır.
Yavuzer (1981), “çocuk suçluluğu diğer suçlardan farklı olmasa bile çocuğun yaşının ilerlemesi nedeniyle toplum için ciddi sorunları da içinde barındırmasından dolayı kaygı verici” olarak değerlendirir. Bugün Türk hukuk sistemine göre suçlu çocuk, yürürlükteki ceza yasaları göz önüne alındığında 18 yaşını doldurmamış ancak suç sayılan bir davranışı gerçekleştirmiş kişidir. 11 yaşını doldurmamış olan çocuklar suç işleseler bile cezai ehliyeti olmadığından cezalandırılamazlar.
Sokakta yaşayan ve çalışan çocukların ‘suç’ ile ilişkileri bakımından ele aldıkları çalışmalarının temel sayıltısı; “sokakta yaşayan ve çalışan çocukların suç işleme eğilimleri, içinde bulundukları yaşam koşulları ve sokağa düşme nedenleriyle paralellik taşır” şeklinde ifade edilebilir (Kızmaz Z & Bilgin R, 2010) .
Güneş ve Kalaycı (2004: 7) çocuğu sokağa iten nedenleri ve onları sokakta bekleyen tehlikeleri şu şekilde belirtmektedirler:
1.Çocuğu sokağa iten nedenler: a) göç ve göçle ilintili ortaya çıkan uyum sorunları, b) yoksulluk, işsizlik, ekonomik yoksunluk gibi iktisadi etkenler c) çocuğun para kazanma veya aile bütçesine katkıda bulunma yönündeki kültürel değerlerin varlığı, d) arkadaş grupların etkisi, e) çocuğun aile bireyleri tarafından istismar ve ihmal edilmesi, f) aile içi şiddet, cinsel taciz ve tecavüz, g) eğitimsizlik, h) aile parçalanması, ı) çarpık kentleşme, i) sokağın bireyi çeken yapısı ve sokakta özgür davranabilme olanağı, j) medyanın menfi etkileri, k) denetlenmeyen oyun salonlarının çekiciliği, l) bireylerin, sokaklardaki çocuklara merhamet ve yardımseverlik duygusu altında verdikleri para ve eşyanın etkisi ve uzmanlık becerisi olmayan bazı gönüllü kuruluşların medyatik çalışmalarının yarattığı olumsuz etkiler.
2. Sokakta yaşayan çocukları bekleyen riskler ise şu şekilde belirtilmiştir: a) ihmal ve istismara maruz kalma, b) bali, tiner, sigara, alkol gibi bağımlılık yapıcı bazı maddeleri kullanmaya alışma, c) zihinsel ve fiziksel gelişimindeki gerileme, d) dayak, yaralama ve ölme gibi bazı şiddet tutumları ile karşı karşıya gelme, e) hırsızlık, gasp gibi suçları işlemeye eğilimli olma, f) psikolojik sorunlar, g) fiziksel kazalara uğrama, ı) eğitim ve sağlık alanında bazı sorunlar ile karşı karşıya gelme, i) cinsel taciz ve tecavüze uğrama.
Sokakta çalışmak veya sokağı mesken edinmek ile suçluluk arasında görece bir ilişkiyi öngörmek mümkündür. Özellikle ailede ciddi sorun veya sorunlar yaşayan ve sapkın akranlarla temas etme olanağına sahip olan çocukların suçluluk açısından ciddi risk grubunu oluşturduğu bir gerçektir. Ailede gerekli ilgiyi ve sevgiyi göremeyen çocukların, yeni ilgi alanı oluşturmaya yönelecekleri beklenen bir tutumdur. Sapkın ve suçlu akran grupları burada alternatif bir ilgi seçeneği olarak devreye girmektedir.
KAYNAKÇA
Akşit B. & Karancı N. & Gündüz-Hoşgör A. (2001). Turkey Working Street Children
in Three Metropolitan Cities: A Rapid Assestment ILO N: 7, Geneva
Atauz, S. (1998) Ankara ve Şanlıurfa'da Sokak Çocukları. UNICEF Yayınları.
Ertürk, Y. (1994). Patterns of Child Labour in Rural Turkey, ILO, Ankara.
Güngör, M. (2007). Sivil Toplum Kuruluşu ve Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar. Mersin Sokak Çocukları Derneği Örneği, 5. Sokak Çocukları Sempozyumu, Gaziantep, s. 173 - 176.
Güngör, M. (2008). Evrensel Bir Sorun Olarak Çocuk Suçluluğu ve Sokakta Çalışan ve
Yaşayan Çocuklar. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 1 Sayı:1
Işıksaç, Y. (1999). Sosyolojik Açıdan Çocuk Suçluluğu ve Bir Hukuk Devleti Olan Türkiye’de Devletin Cezalandırma Yetkisini Kullanma Biçimi., Mevzuat Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 13, Ocak 1999, s. 24.
Karatay, A. (1999). İstanbul'un Sokakları ve Çalışan Çocukları. İstanbul: 1. Çocuk
Kurultayı Araştırma Kitabı, s. 37
Kızmaz, Z. & Bilgin R. (2010). Sokakta Çalışan/Yaşayan Çocuklar ve Suç: Diyarbakır Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar-2010 C.9 S.32 (269-311) ISSN:1304-0278
Sadık, G. & Kalaycı, A. R. (2004). Sokakta Yaşayan/Çalışan Çocuklar: Tespitler ve Çözüm Önerileri. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, http://www.aile.gov.tr/
Uluğtekin S. (1985). Çocuklara İlişkin Islah Sisteminde Kurumsal Bakım ve Çağdaş Trefman Modelleri. H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 3, s. 5,
UNICEF. (1998). Sokak Çocukları ve Çalışan Çocuklar, s.43.
Yavuzer, H. (1985). Psiko-sosyal Açıdan Çocuk Suçluluğu, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları
Yıldız Ö. (2007). Toplumsal Değişme Sürecinde Sokak Çocukları ve Sosyal Dışlanma. Eğitim Bilim Toplum Dergisi, Cilt: 5 Sayı:20 Sayfa:56-72
Zeytinoğlu, S. (2001). Çalışan Çocukların İhmali ve İstismarı. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını.
"Deneyler göstermiştir ki, içinde bulunduğumuz bu bile, toplumun her yerde çocukluğun sömürülmesi, insan kalbi için en iğrenç, en dayanılmaz kötülüğü oluşturmaktadır. Bu insanlığın derhal çare bulmaya hazır olduğu bir kötülüktür. Sosyal yasalarla ilgili ciddi çalışmalar her zaman çocukların korunmasıyla başlar" Albert Thomas
"Sokak Çocuğu" olgusu kendi içinde bir paradox ifade etmektedir. Bu çocuklar sokağa ait çocuklar mıdır? Yoksa sokak bu çocukları barındıracak bir yer midir? Hangi çocuk bu iki unsuru bir arada kendi adının önünde taşımaya ve yaşantısını bu tanım altında sürdürmeyi hak etmektedir?
Tanımı itibari ile de kabul edilmesi zor olsa bile sokak çocuğu olgusu günümüzde giderek daha çok telaffuz edilmeye devam etmektedir. Çünkü hızlı şehirleşme, göç, ekonomik yetersizlikler, eğitimsizlik, öngörülemez problemler her geçen gün sokak çocuklarının sayılarının artmasına yol açmaktadır. Bu noktada kendi ifadesi içinde her şeyin dışına, dışarıya atılmış, itilmiş bu çocuklar ve yaşamları ile ilgili olarak çeşitli çalışmaların yürütülmesi zorunlu olmuştur.
Bu bağlamda bu makale içerisinde sokak çocuğu olgusunun nasıl ele alındığı ve çeşitli süreçler ile ilgili yapılan çalışmalara değinilecektir.
I. SOKAK ÇOCUĞU OLGUSU
Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Bugün dünyada 200 milyon kadar çocuk yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel haklardan yoksun bir şekilde sokaklarda bulunmaktadır. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununu, sadece ülke Merkezli göç, işsizlik gibi nedenlerle açıklamaya çalışmak yeterli değildir. Çünkü ülke sorunlarını, günümüz dünya sorunlarından soyutlayarak açıklamak çözüm üretmek için üretilen çalışmaları zorlamaktadır (Güngör, 2007) .
Multidisipliner bir sorun olan sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorunu ülke ve dünya sorunlarından soyutlanarak ele alınamaz. Literatürdeki tanım ve sınıflamalar göz önüne getirildiğinde, 'sokak çocukları' kavramının 'şemsiye sözcük' işlevi üstlendiği söylenebilir. Bu şemsiye altında (sokakta çalışan, sokakta yaşayan, suça karışan, dilenen ve başıboş dolaşan çocuklar gibi) çok çeşitli çocuk grupları yer almaktadır. UNICEF sokak çocuklarını zamanlarının büyük bir bölümünü sokakta geçiren, herhangi bir korumadan ve yetişkinlerin doğrudan desteğinden yoksun çocuklar olarak tanımlamaktadır. Çocuk ile ailesi arasındaki bağı ölçüt alan sınıflama üç gruptan oluşmaktadır. Buna göre, gündüzleri sokakta çalışıp geceleri evlerine dönen çocuklar, “sokaktaki çocuklar” (children on the street) olarak; aile bağları düzensiz ya da yetersiz olanlar, “sokak çocuğu olmaya adaylar” (children in the street) olarak; sorumlu yetişkinlerin korumasından ve yol göstericiliğinden yoksun olan, yaşamları ve yaşam kaynakları açısından sokağı mesken haline getirmiş olanlar da “sokak çocukları” (children of the street) olarak sınıflandırılmaktadır (UNICEF, 1999).
“Sokak Çocuğu” gibi geniş anlamda çoğu zaman da yanlış kullanılan bir kavramı tek başına bir kategori olarak adlandırmakta araştırmacılar güçlük çekmektelerdir. UNİCEF sokak çocukları kavramını çocukların aileleriyle olan ilişkilerinin düzeyine göre üç kategoride tanımlamaktadır (Güngör, 2008)
Grup 1: Aileleriyle sürekli ilişkisi olan çocuklar “sokakta çalışan çocuklardır”. Günlerini sokakta çalışarak geçirseler de ailelerinin koruması ve denetimi altındaki çocuklardır.
Grup 2: Aileleriyle zaman zaman ilişki kuran “sokaktaki çocuklardır”. Bu çocukların aile bağları zayıflasa da tümüyle kopmamıştır. Kendilerini halen ana-baba kardeşleriyle özdeşleştirmektedirler. Gününü sokakta bir şeyler satarak ya da dolaşarak geçiren, geceleri çoğu zaman evlerinde geçiren çocuklardır.
Grup 3:Aileleriyle hiç ilişkisi olmayan “sokakların (sokağın) çocuklarıdırlar.” Genelde toplumun en yoksul kesiminin ve parçalanmış ailelerin çocuklardır. Ailelerinden ya zorla ya da kendi istekleriyle ayrılan bu çocuklar günün 24 saatini sokakta geçiren “sokağın çocukları”dır. (Sokakta Yaşayan Çocuklar). Ülkemizde son yıllarda sayıları hızla artan “sokağın çocukları”, evinden atılan, kaçan, ailesi olmayan veya ailesi tarafından tamamıyla başıboş bırakılan çocuklardan oluşmaktadır. Sokakta marjinal işlerde çalışan\çalıştırılan çocuklarla “sokağın çocukları” arasında çok ince bir çizgi vardır ve sokağın acımasız zor koşullarında çalışan çocuklar, hızla “sokağın çocukları” olabilmektedir.
Avrupa Konseyi Sokak Çocukları Çalışma Grubu da; 18 yaşının altında bulunan kısa ya da uzun süreli sokak ortamında yaşayan çocukları “sokakta yaşayan çocuk” olarak tanımlamaktadır.
Buradaki tanımlamalar sonucunda sokakta çalıştırılan/yaşayan çocukların toplumda kimsesiz çocuklar-korunmaya muhtaç çocuklar olarak bilinen grupla birebir aynı olmadığı anlaşılmalıdır. Çünkü sokakta çalıştırılan/yaşayan çocukların çoğunluğunun ailesi (anne-babası, annesi veya babası) bulunmaktadır.
Sokakta çalışan/ çalıştırılan ve sokakta yaşayan çocuklar sorunu yalnızca çok sayıda çocuğun yasa dışı çalışması, toplumsal yapının ve toplumsal kurumların dışında kalmaları nedeniyle değil, yaptıkları işlerin çeşidi ve sokakta bulunma koşullarının çoğu zaman ihmal, istismar ve sömürüye dayalı olması nedeniyle çok boyutlu değerlendirilmesi gereken karmaşık bir sorundur. Çocukların neden sokaklarda çalıştığı/ çalıştırıldığı ya da sokakta yaşamaya mecbur kaldıklarının kavranması ise bu olguyu destekleyen ya da oluşturan ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel nedenlerin ortaya konulmasıyla mümkündür.
Türkiye’de de sokakta çalışan/ çalıştırılan ve yaşayan çocukların büyük kentlerin önemli bir sorunu olarak kabul edilmesi, büyük oranda 1990’lı yıllarda başlayan güvenlik nedeniyle olan göç süreci sonrası çocuk sayısının hem artması hem de kişisel gelişimlerini engelleyecek türde iş çeşitlerinin ortaya çıkması ile birlikte gerçekleşmiştir. Gerek sokakta çalışan/ çalıştırılan, gerek sokakları mekân edinerek günlük yaşamlarını sokağın kendilerine sunduğu kadarıyla yaşayan çocuklar, bizlerin hala merhamet ya da kızgınlıklarımızla tanımlamaya, anlamaya çalıştığımız ama hep bizim dışımızda, “ötekileştirdiğimiz”dir (Karatay, 1999, s. 37).
II. SOSYAL DIŞLANMA
Sokak Çocukları ve Sosyal Dışlanma Sosyal dışlanmanın sokak çocukları üzerindeki yansıması, en genel anlamıyla, onların yeterli aile desteği, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinimlere ulaşmada yaşadığı güçlük şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çocuklar, toplumda sosyal kabul (onay) görmedikleri gibi, yaşamlarının gidişatını kontrol etme ya da yön verme gücünden de uzaktır. Dışlanmış sokak çocukları verili haklardan gibi topluma tam manasıyla donanımlı olarak katılamama sorunu yaşamaktadır (akt: Yıldız, 2007)
Çocukların sosyal dışlanma sürecinde tetikleyici faktör, kuşkusuz yoksulluktur. Yoksul anelerde büyüyen çocuklar, sokak çocuğu olmaya potansiyel olarak adaydır. Göç yoluyla kente dahil olmuş, eğitim düzeyi düşük, işsiz, mesleksiz, çok çocuklu hanelerde çocukların bir şekilde sokakla tanışması kaçınılmaz görünmektedir. Sadece sokakta değil aynı zamanda, tarım sektörünün muhtelif kollarında, Özkan Yıldız küçük atölyelerde çok küçük yaşlarda çalışmak zorunda kalan çocuklar, ailelerinin yaşadığı işsizlik ve bunun tetiklediği yoksulluk nedeniyle çalışmaktadır (Akşit, B. & Karancı, N. & Gündüz Hoşgör, A., 2001; Ertürk, 1994).
Çocukların sokakta bulunması veya sokağı kullanması farklı sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle açıklanmakla birlikte, yapılan araştırmalar ve elde edilen bulgular, bu çocukların bazı temel özelliklerinin ortak olduğuna vurguda bulunmaktadır. Türkiye'de yapılan araştırmalarda sokak çocuklarının demografik, ekonomik ve sosyal özellikleri arasında önemli benzerlikler görülmüştür (Atauz, 1998; Zeytinoğlu, 2001;). Bahsi geçen araştırmalarda, sokak çocuklarının aile özelliklerinde ana babaların eğitimsiz, işsiz ve mesleksiz oluşu ilk bakışta dikkat çekmektedir. Babalar ya işsiz ya da kazancı az olan, sosyal güvencesi olmayan, vasıf gerektirmeyen enformel/marjinal sektörde istihdam edilmektedir. Anneler ise, ağırlıklı olarak ev hanımıdır.
Sokak çocukları günümüzde dışlanmış toplumsal gruplar bağlamında ele alınmaktadır. Yapılagelen araştırmalarda, bu çocukların sosyal dışlanmasına neden teşkil eden bir dizi ampirik gösterge mevcuttur. Örneğin, söz konusu çocukların, aile özellikleri, eğitim düzeyleri, sokakta bulunma nedenleri, sokağı kullanma biçimi, sokakta yaşama stratejileri görece benzeşim göstermektedir. Bu unsurlar çocukların gerek haneden gerekse de toplumdan dışlanmasında etkili olmaktadır.
Çocuklar ailelerinin yaşadığı yoksulluk nedeniyle sokakta çalışmaktadır. Bu çocukların elde ettiği kazanç, hem kendileri, hem de aileleri için yaşamsal önemdedir. Yoksulluk, sosyal dışlanmanın önemli bir göstergesidir. Çocukların sokakta bulunması, hanelerin yaşadığı ekonomik dışlanmaya dair de ciddi sinyaller vermektedir. Haneler yoksulluk dolayısıyla toplumun dışına itilmekte ve toplumsal hayata özgürce katılımı engellemektedir.
Sokak çocukları, salt yoksulluk ya da maddi imkansızlıklar nedeniyle değil fakat aynı zamanda mekansal açıdan da dışlanma süreci yaşamaktadır. Bu çocuklar, genellikle kentin "çöküntü alanları" olarak tabir edilen gecekondu semtlerinde yaşamaktadır. Bu semtlerdeki kamusal hizmetlerin eksik ya da niteliksiz olması da haneleri toplum dışına itebilir. Bu durum bu mekanlarda yaşayanların kentin geri kalanıyla ciddi anlamda gerekli ilişkileri kurması da zorlaşmaktadır. Böylece toplumsal dışlanma sürecinin kalıcı olma riski artmaktadır.
Ekonomik yoksulluk, çocukların okul sisteminden kopmasına sebebiyet vermektedir. Daha önce de vurgulandığı gibi, işsiz ve yoksul ebeveynler çocuğun emeğine ihtiyaç duymaktadır. Bu anlamda, eğitim çocuklar için uzun vadeli yatırım olarak görülmemektedir. Yanı sıra okulun masraf kapısı olarak görülmesi, evdeki çalışma koşullarının yetersizliği, okula devamsızlık, okul başarısızlığı, okula adaptasyonda yaşanan güçlükler (okulda diğer aktörlerce aşağılanma, yadırganma, dışlanma) gibi nedenler de çocuğun okulla ilişkisini kesmesine yol açmaktadır.
Her ne kadar sokakta çalışan çocukların dışlanma sürecinde itici güç, ailenin yaşadığı yoksulluk ve maddi imkansızlık ise, sokakta yaşayan çocuklarda aile içi ihmal/istismar, şiddet, aile parçalanması gibi etmenler başat rol oynamaktadır. Denilebilir ki yoksulluk ve aile parçalanması bu iki çocuk grubunun sosyal dışlanmasında dikkat çekici faktörler olarak ön plana çıkmaktadır (Yıldız, 2007).
III. SUÇA BULAŞMA
Genel olarak suç kavramının insanlar topluluklar halinde yaşamaya başladıkları andan günümüze kadar var olduğu ve ilerde de var olacağı kabul edilir. “Toplumlar suçlu davranışı ve suçlu davranışın nedenlerini tarihsel süreç içerisinde içinde ulaşmış bulundukları sosyal, politik ve ekonomik gelişim düzeylerine göre farklı yorumlamışlardır”(Uluğtekin, 1985).
Çocuk, doğduğu anda ne ‘iyi’ nede ‘kötü’ bir varlık olup yetişkinler gibi çevresiyle etkileşim halinde olan ve her an gelişen bir varlıktır. Onun iyi ya da kötü olmasını belirleyen yaşantılarıdır. Aile, çevre, ekonomik yapı, eğitim bu yaşantıların belirleyicilerini oluşturur. Çocuğun ‘suç’ ile tanışması toplumsal bir sorundur. Yani ‘çocuk suçluluğu’ kavramının kökeni hukuksal olmaktan çok sosyolojik ve psikolojiktir. Işıksaç'a (1999) göre “çocuğun suç işlemesinin ya da suça yönelmesinin nedenleri:
1. Çocuğun yapısal özellikleri, yetenekleri ile ilgili etmenler,
2. Çocuğun gelişimini etkileyen çevresel etkenler, özellikle içinde yetişip büyüdüğü aile ve sosyo-kültürel çevre,
3. Kendisinin ve ailesinin yaşam koşulları” olarak belirlemektedir.
Bu etkenlerin birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe olduğu gerçektir. Suç bu etkenlerin olumsuz etkisinin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun içine doğduğu ve birey olduğu aile yapısının tipi, ailenin ekonomik gücü, çevresinde oluşturulan denetim mekanizmaları, çocuğun kendi sosyal çevresinin / grubun değer yargıları, normları suça ortam hazırlayan etkenlerdir. Çocuk suçluluğunun nedenlerini; kişi ve kişiliğe bağlı, çocuğun zekâ seviyesi, ailenin yapısı, okul, akran grubu, çalışma koşulları gibi nedenlerle açıklamak da olasıdır.
Yavuzer (1981), “çocuk suçluluğu diğer suçlardan farklı olmasa bile çocuğun yaşının ilerlemesi nedeniyle toplum için ciddi sorunları da içinde barındırmasından dolayı kaygı verici” olarak değerlendirir. Bugün Türk hukuk sistemine göre suçlu çocuk, yürürlükteki ceza yasaları göz önüne alındığında 18 yaşını doldurmamış ancak suç sayılan bir davranışı gerçekleştirmiş kişidir. 11 yaşını doldurmamış olan çocuklar suç işleseler bile cezai ehliyeti olmadığından cezalandırılamazlar.
Sokakta yaşayan ve çalışan çocukların ‘suç’ ile ilişkileri bakımından ele aldıkları çalışmalarının temel sayıltısı; “sokakta yaşayan ve çalışan çocukların suç işleme eğilimleri, içinde bulundukları yaşam koşulları ve sokağa düşme nedenleriyle paralellik taşır” şeklinde ifade edilebilir (Kızmaz Z & Bilgin R, 2010) .
Güneş ve Kalaycı (2004: 7) çocuğu sokağa iten nedenleri ve onları sokakta bekleyen tehlikeleri şu şekilde belirtmektedirler:
1.Çocuğu sokağa iten nedenler: a) göç ve göçle ilintili ortaya çıkan uyum sorunları, b) yoksulluk, işsizlik, ekonomik yoksunluk gibi iktisadi etkenler c) çocuğun para kazanma veya aile bütçesine katkıda bulunma yönündeki kültürel değerlerin varlığı, d) arkadaş grupların etkisi, e) çocuğun aile bireyleri tarafından istismar ve ihmal edilmesi, f) aile içi şiddet, cinsel taciz ve tecavüz, g) eğitimsizlik, h) aile parçalanması, ı) çarpık kentleşme, i) sokağın bireyi çeken yapısı ve sokakta özgür davranabilme olanağı, j) medyanın menfi etkileri, k) denetlenmeyen oyun salonlarının çekiciliği, l) bireylerin, sokaklardaki çocuklara merhamet ve yardımseverlik duygusu altında verdikleri para ve eşyanın etkisi ve uzmanlık becerisi olmayan bazı gönüllü kuruluşların medyatik çalışmalarının yarattığı olumsuz etkiler.
2. Sokakta yaşayan çocukları bekleyen riskler ise şu şekilde belirtilmiştir: a) ihmal ve istismara maruz kalma, b) bali, tiner, sigara, alkol gibi bağımlılık yapıcı bazı maddeleri kullanmaya alışma, c) zihinsel ve fiziksel gelişimindeki gerileme, d) dayak, yaralama ve ölme gibi bazı şiddet tutumları ile karşı karşıya gelme, e) hırsızlık, gasp gibi suçları işlemeye eğilimli olma, f) psikolojik sorunlar, g) fiziksel kazalara uğrama, ı) eğitim ve sağlık alanında bazı sorunlar ile karşı karşıya gelme, i) cinsel taciz ve tecavüze uğrama.
Sokakta çalışmak veya sokağı mesken edinmek ile suçluluk arasında görece bir ilişkiyi öngörmek mümkündür. Özellikle ailede ciddi sorun veya sorunlar yaşayan ve sapkın akranlarla temas etme olanağına sahip olan çocukların suçluluk açısından ciddi risk grubunu oluşturduğu bir gerçektir. Ailede gerekli ilgiyi ve sevgiyi göremeyen çocukların, yeni ilgi alanı oluşturmaya yönelecekleri beklenen bir tutumdur. Sapkın ve suçlu akran grupları burada alternatif bir ilgi seçeneği olarak devreye girmektedir.
KAYNAKÇA
Akşit B. & Karancı N. & Gündüz-Hoşgör A. (2001). Turkey Working Street Children
in Three Metropolitan Cities: A Rapid Assestment ILO N: 7, Geneva
Atauz, S. (1998) Ankara ve Şanlıurfa'da Sokak Çocukları. UNICEF Yayınları.
Ertürk, Y. (1994). Patterns of Child Labour in Rural Turkey, ILO, Ankara.
Güngör, M. (2007). Sivil Toplum Kuruluşu ve Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar. Mersin Sokak Çocukları Derneği Örneği, 5. Sokak Çocukları Sempozyumu, Gaziantep, s. 173 - 176.
Güngör, M. (2008). Evrensel Bir Sorun Olarak Çocuk Suçluluğu ve Sokakta Çalışan ve
Yaşayan Çocuklar. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 1 Sayı:1
Işıksaç, Y. (1999). Sosyolojik Açıdan Çocuk Suçluluğu ve Bir Hukuk Devleti Olan Türkiye’de Devletin Cezalandırma Yetkisini Kullanma Biçimi., Mevzuat Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 13, Ocak 1999, s. 24.
Karatay, A. (1999). İstanbul'un Sokakları ve Çalışan Çocukları. İstanbul: 1. Çocuk
Kurultayı Araştırma Kitabı, s. 37
Kızmaz, Z. & Bilgin R. (2010). Sokakta Çalışan/Yaşayan Çocuklar ve Suç: Diyarbakır Örneği. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar-2010 C.9 S.32 (269-311) ISSN:1304-0278
Sadık, G. & Kalaycı, A. R. (2004). Sokakta Yaşayan/Çalışan Çocuklar: Tespitler ve Çözüm Önerileri. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, http://www.aile.gov.tr/
Uluğtekin S. (1985). Çocuklara İlişkin Islah Sisteminde Kurumsal Bakım ve Çağdaş Trefman Modelleri. H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 3, s. 5,
UNICEF. (1998). Sokak Çocukları ve Çalışan Çocuklar, s.43.
Yavuzer, H. (1985). Psiko-sosyal Açıdan Çocuk Suçluluğu, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Yayınları
Yıldız Ö. (2007). Toplumsal Değişme Sürecinde Sokak Çocukları ve Sosyal Dışlanma. Eğitim Bilim Toplum Dergisi, Cilt: 5 Sayı:20 Sayfa:56-72
Zeytinoğlu, S. (2001). Çalışan Çocukların İhmali ve İstismarı. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Sokak Çocuğu Olgusu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Meral AYDIN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Meral AYDIN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
sokak çocuğu, sokak çocukları, sokakta yaşayan çocuk, sokakta yaşayan çocuklar, sokak çocuğu olgusu, tinerci çocuk, tinerci çocuklar, dışlanmış çocuklar
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.