2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Antalya: Coğrafyası, Tarihi, Bitki Örtüsü, Jeolojik Yapısı ve Önemli Özellikleri
MAKALE #11428 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Eylül 2013 | 43,408 Okuyucu
ANTALYA, COĞRAFYASI, TARİHİ, BİTKİ ÖRTÜSÜ, JEOLOJİK YAPISI VE ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ

ANTALYA

Antalya, Türkiye'nin güneyinde, tamamı Akdeniz Bölgesi'nin batısında yer alan ve Antalya Körfezi'yle Batı Torosların arasında kurulmuş bir ildir. Yüzölçümü bakımından Türkiye'nin 6. Büyük ilidir. Güneyinde Akdeniz, batısında Muğla, kuzeyinde Burdur ve Isparta, kuzeydoğusunda Konya, doğusunda ise Karaman ve Mersin illeri vardır.



Antalya şehri, 1980 yılından itibaren ve uygun iklim koşulları ve turizm etkinlikleri nedeniyle hızla gelişmiş ve buna paralel olarak il de günümüzde Türkiye'nin 6. kalabalık ili olmuştur. Antalya'da ekonomik hayat büyük oranda ticaret, tarım ve turizme dayalıdır.


Antalya ilinin kapsadığı bölge tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır ve Türkiye'de en çok antik kent bulunan ildir. Sırasıyla Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti hakimiyetinde bulunan Antalya bu medeniyetlerin hiçbirine başkentlik yapmamıştır.



İlin tamamı Akdeniz Bölgesi'nin Antalya Bölümü'nde yer alır ve Akdeniz ikliminin etki sahasındadır. Yerleşim yerleri haricindeki il topraklarının büyük kısmı tahıl tarlalarıyla kaplı platolardan oluşur.

ANTALYA COĞRAFYASI

ANTALYA'NIN KONUMU VE SINIRLARI



Antalya ili Türkiye’nin güneybatısında 29° 20’-32°35’ doğu boylamları ile 36° 07’ - 37° 29’ kuzey enlemleri arasındadır. Güneyinde Akdeniz ve kuzeyinde denize paralel uzanan Toroslar ile çevrili olup, doğusunda Mersin, Konya ve Karaman, kuzeyinde Isparta ve Burdur, batısında Muğla illeri ile komşudur. İlin yüzölçümü 20.815 km² kadardır. Bu Türkiye yüzölçümünün % 2,6’ sı kadarına karşılık gelir. Akdeniz Bölgesi’nin batısında bulunan Antalya ili, bölge yüzölçümünün ise % 17,6’ sını oluşturur.


Antalya İl arazisinin ortalama olarak % 77,8' i dağlık, % 10,2' si ova, % 12' si ise engebeli bir yapıya sahiptir. İl alanının 3/4' ünü kaplayan Torosların birçok tepesi 2500 - 3000 metreyi aşar. Batıdaki Teke yöresinde geniş platolar ve havzalar yer alır. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında, kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar, düdenler, su çıkaranlar, dolinler, uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü, küçüklü karst şekilleri çok yaygındır. Antalya İlinin topografik yönden gösterdiği değişkenlik gerek iklim, gerek tarımsal gerekse demografi ve yerleşme yönünden farklı ortamlar yaratmaktadır. Ayrı özellik gösteren bu alanlar sahil ve yayla bölgesi olarak tanımlanır.

ANTALYA'NIN DOĞAL COĞRAFYA ÖZELLİKLERİ

Antalya İlinde değişik yaşta ve nitelikte kayaçlar yer alır. Görünür temelde Paleozoyik yaşlı, kristalen şist, fillat, mermer ve kireçtaşları vardır. Alanya’nın kuzeyinde yaygın olarak yüzeyleyen bu kayaçlar şiddetli tektonik olayların etkisiyle kıvrılmış ve kırılmıştır.
Dağlık kesimlerde Mesozoyik ve Tersiyer’e ait formasyonlar bulunur. İlin büyük bir kesiminde yayılım gösteren Mesozoyik formasyonlar, kireçtaşı, marn, filis ve serpantinden oluşmuştur. Üzerinde karstik şekillerin tipik olarak izlendiği kireçtaşları gri renkli, çok çatlaklı ve boşlukludur. Kuvaterner’ e ait alüvyon ve Pliyo Kuvaterner traverten ise Antalya Ovası’nda tipik olarak izlenir. Sahada deniz altında da devam eden travertenlerin toplam kalınlığı birkaç yüz metreyi geçer ve kireçtaşlarında olduğu gibi karstiktir.



Antalya ilinin ortalama olarak % 77,8’ i dağlık, % 10,2’ si ova, % 12’ si ise engebelidir. Akarsular ve faylar tarafından derin bir biçimde yarılmış olan Toros Dağları ve yüksek platolar geniş yayılım alanına sahiptir.
Toroslar, Tersiyer’ de (III. Jeolojik Zaman) oluşmuş Alp - Himalaya sistemine bağlı genç kıvrım dağlarıdır. Torosların Batı Toroslar olarak bilinen kesimi ilin büyük bir kısmını kaplar ve Antalya Körfezi’nin her iki yanında da yer alır. Körfezin batısında, güneybatı - kuzeydoğu yönünde, doğuda ise kuzeybatı - güneydoğu yönünde uzanır. Sahadaki önemli yükseltiler Akdağ, Susuz Dağları, Alaca Dağ, Beydağları ve Geyik Dağlarıdır. Beydağları (3085 m) ve Akdağ (3075 m) en yüksek olanlardır.



Körfezin batısında yer alan Beydağları bir duvar gibi yükselir.
Geyik Dağları, Antalya ilinin doğusunda Taşeli Platosu üzerinde kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda, Göçembeli Geçidi’nden Oğuz Yaylası’na doğru uzanır. Bu dağlar dizi halinde Konya, Karaman ile Antalya arasında bir sınır oluşturur. Elmalı ovasının güneybatısında yer alan Akdağ, Muğla il sınırına koşut uzanır. Susuz Dağlar Kıbrıs Deresi’nin doğusundan başlayarak doğuda Avlan Gölü’ne kadar uzanır.
Alaca Dağ ise Kohu Dağı’ndan başlayarak güneye doğru uzanıp, Finike ile Kaş’ı birbirinden ayırır. Antalya Körfezi’nin batısında Teke Platosu yer alır. Batı ve Orta Toroslar arasında Göksu’nun kanyon vadilerle yardığı Taşeli Platosu bulunur. Taşeli platosunun sadece batı kesimleri il sınırları içinde yer alır. Bu iki plato engebeli alanları temsil eder. Antalya İlinde ovalar asıl olarak güneyde Akdeniz’e açılan kıyılarda göze çarpar. Batı Torosların genel olarak kıyıya paralel uzanması nedeniyle kıyıdaki ovalar içerilere kadar sokulamamakta, hatta Antalya Körfezi batısında ve doğu kanadında dar bir sahil şeridi manzarası göstermektedir. Bunların içinde en önemli olanları Kasaba, Demre, Finike, Antalya ve Alanya ovalarıdır. Kıyı gerisindeki ovalar ise yüksek dağlar arasında kalmış havzalarda yer alır.



Antalya İlinde yer şekillerindeki farklılık dikkat çekicidir. Bu farklılıkta ilin içinde bulunduğu sahanın uzun bir zaman diliminde değişik şekillendirici kuvvetlerin etkisinde kalması önemli rol oynamıştır.
Antalya’da alpinizim (dağcılık), tersine alpinizm (mağaracılık) ve treking (doğada yürüyüş) gibi alternatif turizm aktivitelerinin jeomorfolojik çeşitlilikle ilgisi büyüktür. Sahada traverten, kireçtaşı, dolomit ve kireçtaşı ile dolomit arasında kalan çeşitli geçiş tipi özelliğindeki çözünebilen kayaçlar egemendir. Bu açıdan topografyanın ana karakterini çözünme (karstlaşma) sürecinin etkisiyle oluşan karst temsil eder. Karstik şekillenmede başta tektonizma olmak üzere akarsuların rolü önemli olmuştur. Kıyı veya akarsu dinamiklerine ait şekillerin de bulunduğu sahanın bugünkü görünümünü kazanmasında karstlaşmanın, genç tektonik hareketlerin ve akarsuların, hem geçmiş jeolojik devirlerde hem de günümüzde artarak veya azalarak sürdürdüğü etkinlikler önemlidir. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş dağ ve plato alanlarında temelde çözünme olayları ile şekillenmiş lapya, dolin, uvala,polye, mağara, düden ve karstik vadi gibi şekiller yaygındır. İlde polyeler verimsiz karstik arazide düz ve geniş ovalar meydana getirerek, yerleşme ve tarımda önemli rol oynar. Antalya - Burdur arasında Kestel polyesi ve güneybatısındaki Elmalı Polyesi ile ilin batısında yer alan Akseki Polyesi en büyük olanlardır. Turistik öneme sahip mağaralar ise Karain ve Kocain (Antalya), Zeytintaşı (Serik), Altınbeşik (İbradı), Damlataş ve Dim (Alanya) ile Yalandünya (Gazipaşa) mağaralarıdır.



Karstlaşmada su yerüstünden çok yeraltındadır. Bu yüzden yüksek kesimler çoğunlukla susuzluk sorunu yaşarken; alçak kesimlerde, kıyı ve vadi boylarında, sular karstik kaynaklar şeklinde ortaya çıkar. Antalya’da bilinen en önemli karstik kaynak Kırkgöz Kaynaklarıdır.
Bu kaynakların suları Bıyıklı Düdeni vasıtasıyla yeraltında intikal eder ve Düdenbaşı Kaynakları şeklinde tekrar yüzeye çıkar. Kaynakların oluşturduğu Düden Çayı, Antalya traverten falezlerinden çağlayan yaparak Akdeniz’e ulaşır. Antalya ilinde karstik kaynaklardan beslenen, üzerinde şelale bulunan diğer bir akarsu Manavgat Çayı’dır. Toros dağlarından kaynaklanan ve dağların uzanımını çoğunlukla dikine kesecek tarzda bir kuruluş düzenine sahip olan Antalya akarsuları, daha çok dere ve çaylardan oluşur. Karstik kaynaklarla beslenenler dışındakilerin rejimi düzensizdir. Yazları sıcak ve kurak geçtiği için suları çok azalır, birçoğu kurur. Sonbahar yağmurları ile su seviyesi yükselir. İlkbaharda Toros Dağlarındaki karların erimesiyle de en yüksek seviyeye ulaşır. Düden ve Manavgat Çayı dışında ilin diğer önemli akarsuları Köprü, Aksu, Dim, Alakır ve Korkuteli Çayı’dır. Manavgat Çayı üzerinde Oymapınar, Alakır Çayı üzerinde Alakır, Korkuteli Çayı üzerinde ise Korkuteli Barajı vardır. Sulama amaçlı bu barajlardan sadece Oymapınar Barajı enerji ve içme suyu sağlanmasında da kullanılır.



Antalya İlinde göllerin çoğu batıda yer alır. Küçük alanlı olan bu göllerin kapladıkları alan kurak olan yaz devresinde oldukça küçülür. Yağışlı devrede ise taşarak çevreleri bataklık halini alır. Başlıcaları Karagöl, Avlan Gölü, Söğüt Gölü ve Ova Gölü’ dür. Karagöl ve Avlan Gölü Elmalı polyesindedir. Avlan Gölü tarım alanı açmak amacıyla 1976 yılında kurutulmuş, ancak saha ekolojisinin bundan ciddi zarar görmesi üzerine 1997 yılında tekrar su tutulmaya başlanmıştır. Diğer iki gölden Söğüt Gölü, Antalya ve Burdur arasında, Ova Gölü ise Kaş’ın batısında bulunur. Batıda Eşen Çayı’ndan doğuda Kaledron (Kaldıran) Çayı’na kadar uzanan Antalya İli kıyılarının uzunluğu 640 km. dir. Bu kıyı uzunluğu ile Akdeniz Bölgesi kıyı uzunluğunun % 40’ ını oluşturur. Dağların denize paralel uzanması boyuna kıyı tipinin görülmesine eden olmuştur. Kıyıya paralel uzanan dağların çökerek sular altında kalmasıyla Kaş ilçesi açıklarında Dalmaçya tipi kıyılar meydana gelmiştir. Antalya’nın batı kıyılarında dağların kıyıdan itibaren hemen yükselmesi dalga aşındırmasının etkisini arttırarak falezlerin oluşmasına neden olmuştur. Köyceğiz - Kemer arasında ve Antalya çevresinde falezlere sıkça rastlanır. Burada ancak Kaş, Derme, Finike, Kumluca, Olimpos, Adrasan ve Kemer kıyılarında doğal plajlar bulunur. Antalya Kent’i batısında Konyaaltı Plajı yer alır. Kentin doğusundan başlayıp Side ve Gazipaşa yakınlarına kadar uzanan kıyı şeridinde ise ince kumullu Lara, Karpuzkaldıran, Belek ve Kundu plajları bulunur. Bu kıyılarda yere yer yalı taşlarına rastlanmaktadır.


İklim elemanlarını etkileyen denize yakınlık - uzaklık (karasallık), yükselti farkı bakı ve yer şekillerinin özellikleri gibi fiziki coğrafya faktörleri nedeniyle, Antalya ilinin çeşitli kesimleri arasında sıcaklık, yağış ve rüzgar gibi koşullarda bazı farklılıklar vardır. İklim elemanlarına ait olan özellikler birlikte değerlendirildiğinde, yazların sıcak ve kurak geçtiği görülür. Kışlar ise genelde yağışlı geçmekle birlikte, bu mevsimde iç kesimlerdeki sıcaklıklar kıyıya yakın kesimlere oranla düşük, don olayları daha fazladır. Bunun yanı sıra, ilkbahar yağışlarının payı kıyıya yakın kesimlerde iç kesimlere oranla daha azdır. Yerel nedenlerden ortaya çıkan bu farklılıklar bir tarafa bırakılırsa, iklim Akdeniz iklim tipindedir. Bu iklim tipi ildeki iklimin genel olarak karakterini vermekle birlikte, iç kesimler Akdeniz ikliminin biraz daha farklı bir geçiş tipine sahiptir.


Antalya İlinde ekolojik koşulları etkileyen faktörlerin başında iklim ve morfolojik koşullar gelir. Antalya ilinin Toros dağları ile Akdeniz’ e komşu kıyıları arasında düşey yönde, iklim koşulları ve buna bağlı olarak bitki toplulukları birbirinden tamamen farklı ekolojik kuşaklar yer alır. Bunlar, 1000 m. nin üzerine kadar yükselen alanlar Akdeniz Alt Bölümü, 2000 m. ye kadar yükselen kesimler Akdeniz Dağ Bölümü, bunun üstünde ise Akdeniz Dağ Çayırı Bölümü olmak üzere üç tanedir.
Tipik Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz Alt Bölümünde kızılçam ormanları ve çalı (maki ve garig) vejetasyonu; Akdeniz Dağ Bölümünde sedir, göknar ve karaçam ormanları yaygındır. 2000 m. den sonra kireçtaşlarının olduğu kesimlerde kayalıklar; karstik çukurluklar ve sulak alanlarda ise çayırlıklar yer alır. Tipik olarak Teke Yöresinde görülmek üzere, Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş kuşağında yükselti ve bakı koşullarına göre yine üç ayrı ekolojik kuşak vardır. Bunlar, 1000 - 1200 m arasındaki depresyon alanlarında bozkır bitkilerinin de bulunduğu kızılçam, maki ve meşelerden oluşan, Kurakçıl orman bölümü olarak da adlandırılan Akdeniz ardı alt bölümü, dağların yamaçlarında sedir ve karaçam ormanlarının baskın olduğu Akdeniz ardı dağ bölümü ve 2000 m. nin üzerinde çayırların yer aldığı Akdeniz ardı dağ çayırı bölümüdür. Antalya İlinde biyokütle verimleri yüksek olan Akdeniz alt bölümü kuşağının karakteristik ağaç türü olan kızılçamlara Kaş – Kumluca - Kemer arasında rastlanır.
Yerleşme tarihinin çok eski olduğu sahada, kızılçam ormanlarının tahribatı sonucunda yoğun örtüler
oluşturacak biçimde maki alanları ortaya çıkmıştır. Kaş - Kumluca ve İbradı - Akseki platosunda görüldüğü üzere, maki türlerinin birlikler oluşturacak kadar yaygın olup yer yer stabilleşmiştir.
Maki topluluklarının içinde en yaygın tür, Akdeniz İkliminin hüküm sürdüğü alanların önemli bir indikatörü olan kermez meşesidir. Bunlar Isparta ve Burdur’ a kadar sokulmuşlardır.

Diğer maki türlerinden Kumluca - Kaş arasında birlikler oluşturacak biçimde yaban zeytini, Antalya – Kemer - Kumluca, Kaş - Finike, Köprüçayı ve Alanya civarında ise kızılçam toplulukları içinde sandal bulunur. Akdeniz alt bölümünün kurak, toprak bakımından fakir taşlı alanlarında ve özelliklede serpantin - peridotitlerinin bulunduğu Kemer - Kumluca arasında açık yerlerde ve kızılçamların arasında garigler çok yaygındır. Akdeniz dağ bölümünün iğne yapraklı ağaçlarından karaçamlar özellikle Alanya - Gazipaşa arasındaki Söğüt yaylasında ve Akseki - Cevizli çevresinde saf birlikler oluşturur. Göknarlar Antalya ile Burdur İli arasındaki sınırda sedir ve karaçamlarla karışım yapacak şekilde yer alır. Antalya ilinde alt Akdeniz ile Akdeniz dağ kuşağı arasındaki 800 -1200 m civarında geçiş kuşağında meşe ve ardıçlardan oluşan bir kuşak bulunur. Akdeniz dağ bölümünün klimaks bir ağacı olan sedir, Finike - Kumluca arasında 800 m. den başlayarak Beydağlarında 2000 m. ye kadar saf ormanlar oluşturur. Burada özellikle Elmalı Havzası’na bakan yamaçlarda geniş alanları kapsar. Bunlara İbradı civarında da rastlanır. Sahada ardıç toplulukları, tipik olarak Elmalı Ovası ve çevresinde izlendiği üzere, özellikle ormanların tahrip edildikleri alanlarında görülür. Elmalı Ovasında kuru orman ve ağaçlı bozkırların tahribatı ile gelişmiş antropojen bozkırlara da rastlanmaktadır.



İklim, topografya, ana madde, bitki örtüsü ve zamanın etkisiyle Antalya ilinde çeşitli toprak grupları oluşmuştur. Bunlardan klimatik topraklar grubu içinde yer alan kırmızı Akdeniz toprakları ilde geniş yayılım alanına sahiptir. Birçok polye ve karstik çukurların tabanlarında olmak üzere, kireçtaşı ve traverten gibi çözünebilen kayaçların yaygın olduğu sahalarda özellikle yaygındır. Kırmızı Akdeniz topraklarının yayılım gösterdiği sahanın biraz üstünde bazen de onlarla yan yana kırmızı - kahverengi Akdeniz toprakları ve kahverengi orman toprakları bulunur. Elmalı ve Korkuteli ovasında olduğu gibi, yağış yetersizliğinin olduğu iç kesimlerde kestane renkli topraklar yayılım gösterir.


Taşeli platosundaki marnlar üzerinde ve Antalya - Serik arasındaki hafif engebeli düzlüklerde Rendzina toprakları yer alır. İldeki genç toprakları temsil eden alüviyal ve kolüviyal topraklar ise kıyı ovalarında ve iç kesimlerdeki depresyon tabanlarında görülmektedir.

ANTALYANIN KÜLTÜREL COĞRAFYA ÖZELLİKLERİ

ANTALYA'DA YERLEŞME



Antalya iklimi, verimli toprakları, sahip olduğu uzun kıyı şeridi, geniş kumsalları, zengin bitki örtüsü ve her dönemdeki çok çeşitli alternatifleriyle paleolitikten günümüze kadar insanın yaşadığı bir alan olmuştur.
Antalya tarihte üç önemli uygarlığa sahne olmuştur. Pisidya, Pamfilya ve Likya. Yöreye Makedonlar, Selevkoslar, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlıların egemen olduğu ve bu uygarlıklara ait çeşitli izlerin bugüne kadar varlıklarını sürdürdüğü bilinmektedir.
Antalya’da pek çok tarihi - arkeolojik eser günümüze kadar ulaşabilmiştir. Yapılan araştırmalar bölgede paleolitik çağdan günümüze kadar kesintisiz olarak ulaşan bir uygarlığın varlığını kanıtlamıştır. Türkiye’nin en eski yerleşmelerinden olan Karain mağarasının M.Ö. 7.000 - 8.000 yılları arasında kullanıldığı, Beldibi mağarasında da Mezolitik dönem izleri saptanmıştır.
Hitit döneminde bölgenin Anzarva toprakları adıyla anıldığını ve M.Ö. 1700 tarihlerinde bölgeler arası ilişkilerin sürdürüldüğü görülmektedir. Bölge şehirlerinin bağımsız bir yapıda geliştiği, geniş bölge olarak Pamfilya olarak adlandırışdığı ve zaman zaman bu şehirlerarasında federasyonlar kurulduğu, Truva savaşından sonra Akayların M.Ö. 1300’ de bölgeye geldiği bilinmektedir.
Batı Anadoludaki Lidya imparatorluğunun M.Ö. 560 yılında bölgedeki hakimiyetinin, 546 yılında Orta Anadoludaki Sard savaşında Perslere yenilmesiyle sona erdiği görülür. Büyük İskender’ in M.Ö. 334 yılındaki ölümüne kadar bölgedeki iki şehir haricindeki (Sillyon ve Termessos) tüm şehirleri fethetmesi ile Pers hükümranlığı sürdürülmüştür.
Selevkos’ un Apameia’ da (Dinar) yenilmesi ile bölge Bergama krallığı hakimiyetine girmiş ve Bergama kralı II. Attalos M.Ö. 150 yıllarında kuvvetli donanmasını barındırmak amacıyla Attaleia (Antalya) şehrini kurmuştur.
Son Bergama kralı III. Attalos’ un M.Ö. 133 yılındaki ölümünden sonra bölgenin Roma imparatorluğuna terk edilmesi şeklindeki vasiyeti ile gelen Roma ve bağlantılı Bizans dönemi, 13 yüzyıl boyunca sürmüştür.
Selçuklu Türkleri Antalya’ yı 1207 yılında ve Alanya’ yı 1220 yılında fethederek Bizans dönemini sona erdirmiştir.
Osmanlı dönemi 1391 yılında başlamış ve 1.dünya savaşı sonucunda bölgede gerçekleştirilen İtalyan işgali, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile ortadan kalkarak bölge Türk Devleti sınırları içinde bir il olarak tescil edilmiştir.
Günümüzde Antalya ili, Antalyanın merkez ilçeleri dahil toplam 19 ilçeden oluşmaktadır. 5 adet merkez İlçe Aksu,Muratpaşa, Konyaaltı, Kepez ve Döşemealtı ile Gazipaşa, Alanya, Manavgat, Serik, Kemer, Kumluca, Finike, Demre, Kaş ilçeleri 5 - 44 metreler arasındaki yükselti kademesinde, kıyı şeridinde, Gündoğmuş, Akseki, İbradı, Korkuteli ve Elmalı ilçeleri ise denizden 900 - 1.000 m. yükseklikler arasında iç kesimlerde kurulmuşlardır.
Coğrafi çevre koşullarının hakimiyeti elinde tuttuğu dönemlerde insan ancak doğanın izin verdiği bir şekilde Karain, Beldibi gibi doğal mağaralarda yerleşmiş, neolitikten itibaren de yavaş yavaş çevreyi şekillendirmeye başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde de ovadaki bataklıklar ve fundalıklar ile onların meydana getirdiği olumsuz koşulların etkisiyle insan, insan ile doğa arasındaki uyumu yayla ile ova arasındaki harekette yakalamıştır. Antalya, tarihi boyunca hep kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin doruğu olmuştur.
İklim özellikleri başta olmak üzere, yüksek nitelik ve sayıdaki tarihi, kültürel ören yerleri Antalya’da çok geniş bir turizm potansiyeli özelliği oluşturmaktadır.
Antalya’daki tarihi eserlerin başında surlar gelir. Hadrianus kapısı ve yanındaki kulelerle limana bakan büyük kule ve liman duvarının bazı parçaları günümüze kadar ulaşabiliştir. Kaleiçi’nde dar sokaklar ve eski ahşap evler tarihi şehir duvarlarına dayanır. 13. yüzyılda Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılmış olan Yivli minareli cami Antalya’nın sembolü durumuna gelmiştir. Kaleiçi’ nde yer alan aynı döneme ait Karatay medresesi Selçuklu taş işçiliğinin şehirdeki
en güzel örneğini sergiler. Şehrin en önemli iki camisi 16. yüzyıldan kalma Murat Paşa camisi ve 18. yüzyıldan kalma Tekeli Mehmet Paşa camisidir. Hıdırlık kulesi M.S. 2. yüzyılda muhtemelen deniz feneri olarak inşa edilmiştir. Kesik minareli cami Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini yaşamış şehrin tarihinin bir özeti konumundadır. Hadrianus kapısı bugün bütün güzelliği ile hala görülebilir durumdadır. Kale kapısı meydanında saat kulesi de eski şehrin surlarının bir parçası idi.
Antalya’da birçok antik şehir de bulunmaktadır. Şehrin batısında yer alan Trebenna, beydağlarında denizden 700 m. yükseklikte bir tepe üzerine yapılmış etrafı, yığma kayalıklarla çevrilmiş durumdadır.
Antalya’daki tarihi kalıntılar hayranlık bırakacak şekilde doğal güzellikler ile bütünleşmiş durumdadır.
Antalya’nın 14 km. kuzeydoğusunda yer alan Düden - 1 şelalesinin muhteşem güzelliği görülüp ve akan şelalenin hemen arkasında yer alan mağarada yürünebilir. Lara plajı yolunda yer alan Düden - 2 şelalesi 40 metre yükseklikten denize dökülür. Şelalenin görünümü denizden daha da güzeldir. Antalya’dan 21 km mesafede yer alan Kurşunlu şelalesi olağanüstü güzellikler sergiler. Lara plajı şehrin 12 km doğusunda yer alır. Batıda yer alan Konyaaltı plajı şehir merkezine daha yakındır.
Antalya körfezinin batısında Beydağları Olimpos Sahil Milli Parkı ve Topçam plajı vardır. Doğal güzellikler arasında dolaşmak isteyenler için parkın kuzey ucunda kamp alanları yer almaktadır. Tünektepe (650 m.) şehrin en önemli seyir noktalarından biridir.
Antalya’dan 50 km uzakta Bakırlı dağının kuzey eteklerinde yer alan Saklıkent 1.800 - 2.000 m yükseklikte ideal bir kış sporları merkezidir. Antalya’nın kuzeyindeki Düzlerçamı orman parkında doğal yaşam (geyik ve dağ keçileri) koruma altındadır. Düzlerçamı yakınlarında 115 m derinliğindeki Güver kanyonu – Güver uçurumu yer alır.
Çam dağının doğu yüzünde, Antalya’ dan 30 km uzaklıkta, tarihi paleolitik çağa kadar uzanan Karain mağarası Türkiye’deki en eski yerleşim merkezidir. Her ne kadar buluntulardan bazıları girişte yer alan küçük müzede sergilense de eserlerin büyük çoğunluğu Antalya müzesinde sergilenmektedir. Karain mağarasının güneybatısında Antalya’ya 34 km uzaklıkta ve 1.100 m. de Güllük dağının güneyindeki iki tepe arasındaki düzlükte Termessos antik şehri bulunur.
Konyaaltı plajından Kırlangıç yarımadasına kadar uzanan bölgede Beydağları Olimpos Sahil Milli Parkı ile koruma altındadır. Antalya’dan Kemer’e giden 42 km.lik yol buradan geçer. Çevresindeki güzellik ile kaynaşabilmesi için özenle planlanmış olan Kemer (Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi ile) tatil için ideal bir yerdir. Yörük parkında geleneksel sanatlarla uğraşan sanatçılar ve Yörük çadırları izlenebilir. Kemer koyunda çam ağaçları ardına gizlenmiş günü birlik dinlence tesisleri birbiri ardı sıra dizilir. Kemer’in kuzeyindeki Kızıltepe, Göynük ve Beldibi güneyindeki Kiriş, Çamyuva ve Tekirova Mavi Bayraklı ünlü tatil merkezleridir5.
Antalya - Kumluca - Finike karayolunun 35. km.sinde, Tahtalı dağının eteklerinde yer alan antik Phaselis’ in rüzgarlara kapalı sakin koyları kusursuz bir dinlenme ortamı oluşturur. Olimpos antik şehri Tahtalı dağının güneyinde yer alır. Kara ya da deniz yoluyla ulaşılabilen Olimpos vadisini defne ağaçları ve zakkumlar gölgeler. Yanartaş Olimpos’ un kuzeyinde yer alan Çıralı plajının yamaçlarında yaklaşık 300 m. yüksekliktedir. Burada yeryüzüne çıkan doğal gaz, havanın oksijeniyle birleşerek, antik devirlerden beri yanmaktadır. Olimpos’ un güneyinde, berrak denizi ve kumlu plajları ile Adrasan körfezi (Çavuş körfezi) yer alır.
Olimpos’ un batısında, turunçgil ağaçları ve bahçeleriyle kuşatılmış Finike körfezi bulunur. Bu körfezin doğusunda Idebessos (Kozağacı), Rhodiapolis (Şeyhköy) ve Korydalla (Kumluca) antik şehirleri yer alır. Finike, doğusundaki kumlu sahili paralel, batıda kayalık koylarla çevrilidir. Turunçova’ dan sonra 20 km.lik güzel manzaralı dağ yoluyla ulaşılan Likya’ nın ünlü antik şehri olan Arikanda, Kızlarsivrisi dağının batı yamaçlarında yer alır. Şehirde agora, tiyatro, stadyum, su kanalları, hamam ve her yana dağılmış mezarlar görülebilir.
Finike’ nin 25 km. batısında yer alan Demre’ de bulunan Myra antik şehri çok iyi korunmuş Roma devri tiyatrosu ile bu tiyatroyu tepeden seyreden kaya mezarları ile tanınır. Akropolü, kaya mezarları, tiyatrosu ve iki kilise oldukça iyi durumdadır. Aziz Nikolas (Noel Baba) 4. yüzyılda burada yaşamıştır.
Myra’ nın antik limanı olan Andriake (Dalyanağzı) Demre’ nin batısında olup güneşlenmek ve yüzmek için güzel bir kumsala sahiptir. Dalyanağzı’ na deniz yoluyla yarım saatlik uzaklıkta yer alan Kekova, aynı zamanda yörede yer alan, antik şehir ve koyların genel adıdır. Kekova şehir harabeleri (antik Apollonia şehrinin M.Ö. 4. yüzyıla ait yazlık yalıları) deniz seviyesinden 1.5 - 2 m. aşağıda bulunur. Tektonik olaylar nedeniyle deniz seviyesindeki değişmeler sonucu antik şehir sular altında kalmıştır.
Kekova’ nın batısında üç tarafı dağlarla çevrili Kaş ilçesi yer alır. Burada yerel balıkçıların işlettikleri deniz taksileriyle güzel bir koya ya da kumsala gidilebilir. Kaş çevresi serin sularıyla yüzmeyi ve dalmayı sevenlere birçok seçenekler sunar. Antik Likya’ nın önemli bir limanı olan Patara virajlı bir yolun sonundadır. 22 km. uzunluğundaki ince kumsalı göz alabildiğince uzanır ve her türden plaj sporu için uygundur. Antik Likya’ nın başkenti olan Xanthos, Patara’ nın 18 km. kuzeyindeki Kınık’ tadır. Mezarları, anıtları, tiyatrosu, agorası ve yazıtlı sütunu ile Xanthos Likya, Roma ve Bizans dönemlerinden seçkin mimari örnekler sergiler.
Antalya’ nın doğusu, modern tatil beldeleri, altın gibi parıldayan kumsalları ve iyi korunmuş tarihi eserleriyle turistlere her türlü turizm aktivitesi için çok sayıda seçenek sunar.
Antik Pamfilya bölgesinin önemli bir şehri olan Perge Aksu’ ya 2 km, Antalya’ ya 18 km. uzaklıktadır. Hem yüzmeyi hem güneşlenmeyi hem de golf sporunu sevenler için Antalya’nın 40 km. uzağındaki modern tatil merkezi Belek kusursuz olanaklar sağlar. Aspendos’ taki antik tiyatroda yılın belirli günlerinde bazı tiyatro eserleri ve klasik müzik konserleri sahnelenmektedir. Aspendos ve Perge arasında bulunan Sillyon, bir garnizon şehri karakterinde olup, Pers, Hellenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu devirlerini yaşamıştır.
Antalya - Alanya karayolundan, Beşkonak yoluna sapıldığında Köprülü Kanyon Milli Parkı’na giden yola girilir. Virajlı yol, yemyeşil el değmemiş ormanlar arasında ırmak boyunca ilerler. Bir sonraki virajdaki manzara her zaman için bir öncekinden daha güzel olduğu için araba yolculuğu bile yavaş olacaktır. Milli park doğal güzellikler ortasında zengin bir bitki örtüsüne sahip bir vadide yer alır. Kanyon, Köprü ırmağı boyunca 14 km. uzanır ve bazı yerlerde 400 m. derinliğe ulaşır. Dinlenme yerlerinde balık lokantaları hizmete hazırdır. Roma devrinden kalma Köprü ırmağı üzerindeki kanyonda yer alan Oluk köprüsü ve Kocadere deresi üzerindeki Büğrüm köprüsü antik dönemlerin mühendislik harikalarıdır. Bu parktan Selge antik şehrine veya Dedegöl dağlarına (2.992 m.) gidilebilir. Milli parkın kuzeydoğusunda yer alan antik Pisidya bölgesinin önemli bir şehrine Altınkaya’ya (Selge) zikzaklı bir dağ yolu ile ulaşılır.
Manavgat Şelaleleri ise tüm günün yorgunluğundan sonra dinlenmek için ideal bir yerdir. Manavgat Çayı boyunca eğlenceli bir tekne gezisi yapmak da mümkündür.
Türkiyenin en çok bilinen antik şehirlerinden biri de Side’ dir. Güzel bir sahil kasabası olan Side’ de antik kalıntılar, güzel iklim, kumlu plajlar, birçok alışveriş merkezi ve modern konaklama tesisi buraya turist akımını sağlayan başlıca nedenlerdendir.
Türkiye’ de en çok ilgi çeken ve bilinen mağaralardan birisi Altınbeşik Mağarası’ dır. Mağaranın da içinde bulunduğu milli park, İbradı’ nın 12 km. güneydoğusunda ve Manavgat’ ın 55 km. kuzeyinde yer almaktadır. Göller, enteresan kaya formasyonlarıyla travertenler ve dereler bu milli parkı daha da güzelleştirmektedir.
Antalya’da, turistlerin mutlaka görmeleri gereken yerlerden birisi de 13. yüzyıldan kalma bir kervansaray olan Alarahan, Manavgat Alanya ilçe sınırını oluşturan Alaraçayı kıyısında Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında yaptırılmıştır. Yakınlardan bir tepenin üzerinde yer alan Alara kalesi tüm bölgeye hakimdir.
Alanya, geniş plajları, turistik tesisleri ve tarihi eserleriyle önemli bir tatil şehridir. Şehirde, kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl kulenin görülmesi gerekir. Alanya modern otel ve motelleri, sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Alanya’nın 15 km. doğusunda yer alan Dim çayı vadisi yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarından kurtulmak için dinlenmek için ideal bir yerdir. Alanya’nın yaklaşık 25 km batısında yer alan Avsallar, kumsalları ile güzel bir tatil merkezidir. Alanya’dan doğuya, Gazipaşa’ya doğru mükemmel kumsallar ziyaretçilerini beklemektedir.
Antalya’ da 2008 yılında Aksu, Döşemealtı, Kepez, Konyaaltı, Muratpaşa adlarıyla beş yeni ilçe kurulmuştur (Büyükşehir Belediye Sınırları içerisinde ilçe kurulması ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında 5747 sayılı kanun 22.03.2008 tarih ve 26824 sayılı Resmi Gazete).
Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan nitelikli (temiz, bakımlı, donanımlı, güvenli) plaj ve marinalara verilen uluslararası bir çevre ödülüdür.

ANTALYA' DA ULAŞIM



Antalya’nın fiziksel coğrafya özellikleri ulaşım üzerinde etkili olup, herhangi bir ulaşım ağı ancak coğrafya koşullarının izin verdiği ölçüde gelişebilme olanağı bulmuştur. Herhangi bir bölgeden turizm merkezi olarak söz edebilmesi için ulaşım olanaklarının birbirini tamamlayıcısı olarak karayolları ayrı bir önem arz eder. Limanlara ve hava alanlarına gelen turistler karayolu aracılığıyla istedikleri turizm tesislerine ulaşırlar. Ancak karayolunun ulaşamadığı kıyılar ve koylar arasında denizyolu aracılığıyla ulaşım ihtiyacı karşılanır. Uzak mesafelerin kısa sürede kat edilmesine olanak tanıyan havayolu ulaşımı diğer sistemlerin besleyicisi konumundadır. Böylece ulaşım sistemlerinden her biri sahip oldukları avantajlar sayesinde diğerinin negatif yönlerini gidererek birbirlerinin tamamlayıcısı olup, ulaşımın gerçekleşmesini sağlarlar.
Ülke turizminin öncüleri arasında yer alan ve turizm potansiyeli yüksek olan Antalya’ya her yıl kara, deniz ve özellikle havayolu ile çok sayıda turist gelmektedir. Antalya, Cumhuriyet döneminde tüm Türkiye’de yaygınlaşan demiryolu şebekesinden nasibini alamamıştır.
Morfolojik şartların elverişsiz olması nedeniyle demiryolunun ulaşabildiği en güney nokta Burdur
ili olmuştur. Ancak Antalya demiryoluyla Burdur’dan Denizli üzerinden İzmir’e, Afyon - Eskişehir hattıyla da Ankara ve İstanbul’a bağlantı sağlayabilmiştir. Burdur üzerinden Isparta’ya 53 km.lik, Karakuyu üzerinden Afyon’a 170 km.lik, Dinar üzerinden Denizli’ye 206 km.lik uzaklık bulunmaktadır.

Demiryolu ulaşımıyla Burdur ve Isparta’ya gelen turistler daha sonra karayoluyla daha güneye Antalya’ya doğru yolculuklarını devam ettirebilir. Ancak demiryolu ulaşımının gerek iç gerek dış turizm açısından (hem hız hem de konfor bakımından) önemi olduğunu söylemek mümkün değildir. Günümüzde de demir yolu ülke bütününde ulaşım sistemleri arasında önemini yitirmiştir. Zaten zamanı çok sınırlı olan modern turist, ulaşımın yavaş olduğu demir yolunu ulaşım seçenekleri arasında değerlendirmemektedir.


Antalya sahip olduğu karayolu şebekesiyle Türkiye’nin her noktasına ulaşabilme olanağına sahiptir. Ülkenin turizm merkezi olan Antalya, gelişmiş karayolu ulaşım bağlantısı ile yakınındaki turist çekim öğeleri ve turizm olanakları ile bağlantılıdır. İç Anadolu ve Ege bölgeleriyle iletişimini sağlayan yollar yeterli olup her mevsim ulaşıma uygundur. Antalya’yı İç Anadolu ve İç Ege’ye bağlayan yollar genel olarak topografyanın etkisiyle güney - kuzey doğrultusundadır. İç kısımlardaki bu yön genellemesi kıyılarda yerini tamamen kıyı topografyasının etkisine bırakmaktadır. Taşeli yarımadasındaki yüksek dağ sıraları birbirine paralel uzandıklarından aradaki yüksek ve geniş yaylaların varlığı yolların güzergahını saptamada etkili olmuştur.
Beydağları - Akdağlar arasındaki yüksek yayla Antalya’y, Korkuteli - Elmalı üzerinden Kaş - Fethiye ve Finike’ye bağlar. Yayla yolu Antalya’yı Fethiye’ye bağlayan 300 km.lik sahil yolundan yaklaşık 100 km. daha kısadır. Bu yol Isparta ile Burdur’u da güneye bağlar.
Ayrıca Çavdır – Acıpayam - Denizli güzergahı ile Ege Bölgesi’ne ulaşımı sağlar. Antalya’ yı İzmir’e bağlayan (Korkuteli – Denizli - Aydın üzerinden) yeni açılan yol ise Türkiye’nin üçüncü nüfusça büyük ilinin ülkenin en önemli turizm merkezi ile iletişimini sağlayan en kısa karayolu (Burdur üzerinden İzmir’e ulaşan eski yola göre) olma özelliğindedir.
Antalya’nın karayolu ulaşımında ana arteri, Antalya -Burdur veya Antalya - Isparta - Afyon hattıdır. Bu güzergah Türkiye’nin en büyük üç ilinden gelen yolları kendinde toplar. Afyon – Bilecik - Adapazarı yoluyla İstanbul’a, Afyon - Uşak yoluyla İzmir’e ve Afyon - Polatlı hattıyla Ankara’ya bağlantı sağlanır. Antalya’yı İç Anadolu’ya bağlayan ikinci bir güzergah, Antalya – Manavgat - Akseki - Seydişehir - Konya güzergahıdır ki, Kapadokya’ya ulaşılır. Böylece Antalya alanı kuzeybatısındaki Denizli, Pamukkale ve kuzeydoğusundaki Ürgüp, Nevşehir turizm merkezleriyle iletişimlendirilmiştir.
Antalya doğusundaki Mersin, Adana ve Hatay ile batısındaki Muğla’ya hemen hemen kıyıya paralel uzanan yollarla bağlanır.
Araştırma sahasındaki ulaşım sistemleri içinde demiryolları çok yetersiz kalırken, turizm hareketleri açısından karayolları iç turistlerin taleplerini karşılamaktadır. Ancak uluslararası turizm söz konusu olduğunda her iki ulaşım sisteminin devre dışı kaldığı görülmektedir.
Her ne kadar, Antalya, Alanya, Finike ve Kaş limanlarından deniz yoluyla giriş yapan turistler varsa da, araştırma sahasına gelenler içindeki oranı çok düşük (% 0,13) kalmaktadır. Denizyolu ulaşımının bir diğer şekli de feribotlarla gerçekleştirilir. Antalya - Venedik arasında gerçekleştirilen feribot seferleri her çarşamba Antalya’dan hareketle cumartesi günü Venedik’e ulaşıp, aynı gün geri dönecek şekilde düzenlenmiştir. Diğer bir feribot seferi Alanya - Girne hattında gerçekleştirilmektedir. Alanya’dan pazar günleri Girne’ye hareket eden gemi cumartesi günü Alanya’ya geri gelmektedir.
Araştırma sahasında ulaşımın can damarını havayolu ulaşımı meydana getirmektedir. Antalya, Türkiye’nin hava trafiği bakımından en büyük havaalanına sahiptir. Ulaşımda kaybedilen süreyi en aza indiren havayolu ulaşımının gerçekleşmesi ancak havaalanlarıyla mümkündür. Kuşkusuz Antalya salt havaalanı varlığına dayalı olarak gelişen bir turizm merkezi değildir. Fakat bir turizm merkezi olmasında önemli rolü vardır. Antalya’ya gelen turistlerin % 99.8’ inin havayolunu tercih etmeleri bunu destekler niteliktedir.

ANTALYANIN TARİHİ

Antalya'ya adını veren II. Attalos'un şehir merkezindeki heykeli
Helenistik dönemde Bergama Kralı II. Attalos (M.Ö. 159-138), askerlerine "Gidin ve bana yeryüzündeki cenneti bulun." der. Askerlerinin gösterdiği yeri (bugünkü Antalya) beğenen II. Attalos, bölgenin stratejik dönemini dikkate alarak buraya bir liman şehri kurdurur ve kent, kurucusu Attalos'un adına binaen Ataleia olarak adlandırılır. Şehrin adı eski Arap kaynaklarında Antaliye, Türk kaynaklarında ise Adalya olarak geçer. Yerleşme, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak Antalya olarak adlandırılmıştır.

Antalya adı biyolojide takson epiteti olarak antalyaensis, antalyensis, antalyanus, antalyana biçimlerinde geçer. Annulopoulpus antalyaensis Tekin 1999, Asperula pseudochlorantha var. antalyensis Minareci ve Yıldız, 2010, Campanula antalyensis, Capoeta antalyensis (Battalgil, 1944) (Varicarhinus antalyensis Battalgil, 1944), Crocus antalyensis, Electrogena antalyensis (Kazancı ve Braasch, 1986), Glycyrrhiza flavescens subsp. antalyensis Kreutz ve B.J. Seckel (Kreutz) (Ophrys antalyensis Kreutz ve B.J. Seckel), Inoceramus (Cordiceramus) antalyaensis Lefèvre ve Sornay , 1967, Liuzhinia antalyaensis Crasquin - Soleau et al. 2004, Lithobius (Lithobius) plesius antalyanus Zapparoli, 1999, Lyciasalamandra antalyana (Başoğlu ve Baran, 1976) (Mertensiella luschani antalyana Başoğlu ve Baran, 1976), Ombonia antalyensis Angiolini et al. 2007, Ophrys amanensis subsp antalyensis, Parapoecilimon antalyaensis Karabağ, 1975, Porcellionides antalyensis (Verhoeff, 1941) (Metoponorthus antalyensis Verhoeff, 1941), Rosa dumalis subsp boissieri var. antalyensis, Scrophularia libanotica var. antalyensis, Spinosemiogypsina antalyaensis Matsumaru, Özer and Sarı, 2010, Thymus longicaulis var. antalyanus (Klokov) Jalas (Thymus antalyanus Klokov), Veronica antalyensis M. A. Fisch. et al.1986.
İLK ÇAĞ ÖNCESİ
Anadolu'da insana ait bilinen en eski yerleşim alanlarından bir tanesi Antalya kent merkezinden yaklaşık 30 km kuzeybatıda Korkuteli yolu üzerinde Torosların Akdeniz'e bakan yamaçlarında bulunan Karain Mağarasıdır. Tarihlendirilmesi günümüzden yaklaşık 500.000 yıl kadar geriye, başka bir deyişle Eski Taş Çağı'nın ilk dönemlerine rast gelmektedir. Bu dönem, günümüzden 2 milyon ila 140.000 yılları arasında kalan evresini içerir. Karain' de mağara adamlarına (homo sapiens neandertalensis) ilişkin kemik kalıntıları da ele geçmiştir. Bunlar, tüm Anadolu'da ele geçen en erken fosil kalıntılarıdır.
Bölgenin en eski tarih öncesi dönem buluntularını içeren Karain Mağarası, Eski Taş Devri ve Cilalı Taş Devrinden, Beldibi Mağarası da Orta Taş Çağından veriler sunarken, Bademağacı Höyüğünde yapılan kazılarda Cilalı Taş Çağı yerleşimlerine, buluntularına ve insanın yerleşik hayata geçişinin ilk izlerine rastlanır. Bunlara Karataş, Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bölgede Eski Taş Çağından zamanımıza kadar kesintisiz bir uygarlık vardır.

İLK ÇAĞ DÖNEMİ



Antalya Bölgesi'nin erken tarihi, bölgede 1946'dan önce yapılan kazılardan önce karanlıktı. Hititlerin çivi yazılı belgelerinde, adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu bilim çevrelerinde kabul görmektedir. Bu bölgedeki araştırmalar ve buluntuların ortaya çıkması ve eldeki verilerle bölgenin karanlık olan bu dönemi de aydınlanmaya başlamıştır.

HİTİT DÖNEMİ
Anadolu'da ilk siyasi birliği sağlayan Hitit Devleti'nin kurulduğu dönemde, Anadolu'ya yazı yakın zamanda gelmişti. Anadolu'nun ortasında kurulmuş olan Hitit devleti, başlangıçta Antalya için sessiz ve karanlık geçti. Bölgenin tarih sahnesine çıkabilmesi Hitit krallarının Batı Anadolu seferleri düzenlemesiyle başlar. Bugünkü Antalya il sınırları içinde kalan Perge, Kesros, Patara gibi eski coğrafya adlarının Hitit çağından kalma olduğunu MÖ 1267-1237 yılları arasında hüküm sürmüş Hitit Kralı III. Hattuşili' nin yıllıklarından öğrenilmiştir. Konya'nın Yalburt' unda bir Hitit hiyeroglifinde Patara' nın Pataf biçiminde geçmesi bu aydınlanmayı güçlendiren buluntulardır. Buradan anlaşılan Hititlerin Lukka Ülkesi diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmış olmalarıdır.
Hitit İmpratorluğunun yıkılmasının nedeni olan Deniz kavimleri göçü sırasında bir kısım Akalıların bu bölgeye göç ettiklerinden Yunan mitolojisinde söz edilir. Truva Savaşlarından sonra bazı Aka boyları, Amphilokhos, Kalkhas ve Mopsos' un idaresinde Pamfilya' ya geldikleri, Perge, Sillyon, Aspendos ve Selge' yi kurdukları söylenmekle birlikte son bilimsel veriler bu kentleri yörenin yerli halkının kurduğunu göstermektedir. Bu Perge' nin Parha, Aspendos' un Estvedüs, Selge' nin Estlegiis, Silyon'un Selyuüs adlarından da bellidir.
Bölgeye Pamfilyalılar yerleşmeden M.Ö. 7. yüzyılda önce kısa bir dönem Rodoslular ve Dorlu’ ların, Kumluca ve Phaselis' te (Çıralı) bölgesini kolonileştirdiğini Eski Yunan kaynaklarında geçmektedir. Kumluca yakınlarında bulunan Rhodiopolis kenti bunun bir kanıtı sayılmaktadır.

LİKYA VE PAMFİLYA DÖNEMİ
Antalya ili, tarihteki antik bölgelerden batı Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktadır.
Günümüz Antalya'sının batı sınırları içinde yerleşen Likyalıların kökenleri tartışılmakla birlikte, Hitit ve Antik Mısır kaynaklarında (M.Ö. 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmektedir. Bu kavim, kendilerini Termili olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likya ulusundan olması kuvvetli olasılıktır.
Sınırların nereleri olduğu üzerinde pek çok tartışma olan Pamfilya bölgesinin büyük bölümü günümüz Antalya'sı içindedir. Kelime anlamı olarak Tüm halklardan olan insanların yaşadığı ülke, ırkların ülkesi anlamlarına gelen Pamfilya' da adından dolayı pek çok kavmin bir arada yaşadığı düşünülmektedir. Suedra kentinde ele geçen bir kehanet yazıtında Karışık ulusların ülkesinde yaşayan siz Suedra Pamfuliyalıları... denmektedir ki, bu yazıt da kentin toplumsal yapısı hakkında bize bilgi vermektedir.
Pamfuliya Helenleri, karşılaştırmalı dilbilim yöntemlerine göre Anadoludaki en eski Helen gruplarından birini oluşturmuşlardır. Bunların dilinde Mukenlerin ve Dorların dil özelliklerinden bazılarına rastlanmaktadır. Bu nedenle M.Ö. 1. binyılın başlarında Anadoluya göç etmiş oldukları kabul edilmektedir. Bunlar Anadolu’da karşılaştıkları insanlarla iç içe geçmiş, onların inanç ve çeşitli kültürel özelliklerinden etkilenmişlerdir.
Yalnızca bu Helenlerin değil, genel olarak Pamfuliya’da yaşayan diğer halkların da erken dönem tarihi hakkında pek fazla belge bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, ilk çağlardan Roma İmparatorluğu çağına kadar temelde halklar ve kültürler çerçevesinde ele alınmış çalışmalarda, bölgedeki Eski Çağ incelemelerinin henüz bir doygunluğa ulaşmadığı bellidir. Özellikle Roma öncesi evre açısından yanıtlanması gereken pek çok sorun vardır. Bunların açığa kavuşmasında dil incelemeleri büyük bir yer tutmaktadır. Antalya kenti, tüm Anadolu’da en çok yazılı belgenin ele geçtiği kenttir. Bu niteliğiyle Antalya bölgesi tarih, dil ve arkeoloji incelemeleri için önemli bir merkezdir. Yeniliklere sıklıkla rastlanmaktadır. Son yıllarda Köprüçayı yönünde daha önce örneklerine rastlanmamış olan yeni bir dile ilişkin yazılı kanıtlar bulunmuştur. Bu buluntular bölge incelemelerinin sanıldığından çok daha derin boyutları olduğunu göstermektedir.

BERGAMA, ROMA VE BİZANS DÖNEMLERİ
Hıristiyanlığın Anadolu'da hızla yayıldığı M.S. 5. - 7. yüzyıllar boyunca Pamfilya ve Likya, Doğu Roma eyaleti olarak önemlerini korumuşlar, hatta M.S. 2. yüzyıldaki parlak çağlarına yaklaşır derecede imar görmüşlerdir. 7. yüzyılın ortalarında Arapların sürekli yağma ve saldırıları her iki bölgeyi büyük ölçüde zarara sokmuştur ve bu duruma engel olmak isteyen Doğu Romalılar bölgeyi korumak amacıyla özel bir donanma kurmuşlardır. Roma İmparatorluğunun bölgeye kesinlikle egemen olmasından sonra stratejik yerler veya kentlerin bazıları, küçük keşişlikler halinde Doğu Roma İmparatorluğu egemenliği sırasında yaşamalarını sürdürmüşlerdir.
Antalyanın bugünkü bulunduğu yerde II. Attalos' un zamanında yapılan ilk surların da bu dönemde dikildiği bilinmektedir. M.S. 130 yılında Roma imparatoru Hadriyanus, Antalya seferi sırasında Hadrian Kapısı' nı (Hadrianus kapısı – Üç kapılar) yaptırmış, surların doğu bölümünü de onarttırmıştır.
Ayrıca, Rodos, Venedik, Ceneviz korsanlarının talanları, Kıbrıs Krallarının saldırıları ve Haçlı seferi sırasındaki yağmalar, depremler, bölgenin ekonomik gücü kadar kentleri de yıpratmıştır. Bu sırada özellikle Rodos ve Cenevizliler koruma ve saldırma için, uygun kıyılarda üsler kurmuşlardır. Antalya, Batı Akdeniz kıyısında stratejik konumuyla önemli bir liman olma özelliğinden dolayı kurulduğu tarihten başlayarak sürekli istilalara maruz kalmıştır.

SELÇUKLULAR DÖNEMİ



Konumu bakımından savunma olanakları güçlü olan Antalya, 11. yüzyıl sonlarında Türklerin eline geçti. Kent, 1097 yılında I. Haçlı seferinin sonrasında yeniden Bizans eline geçmiş bulunuyordu. Türkler, 12. yüzyılın ilk yarısında Antalya önlerine kadar gelmişler ve yörede etkili olmaya başlamışlardır. 1148 yılındaki II. Haçlı seferi sırasında buraya gelen Haçlı yazarları, Türklerin şehrin yakınlarına kadar geldiklerini halkın bu nedenle tarlalarını ekemediklerini belirtir. Bu yüzden şehirdeki halk yiyecek ihtiyacını deniz yolu ile karşılamaktaydı.
Türkler, 1176 yılında Miryokefalon Savaşından sonra Anadoluyu yurt edinmeye başladılar. Bu dönemde II. Kılıç Arslan devletinin güçlü temellere sahip olması için çabalıyordu. II. Kılıç Arslan, bunun için oğullarını Anadolunun çeşitli yerlerine gönderdi. En küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’ i de 1180 yıllarında fethettiği Borgulu'daki (şimdiki Uluborlu) kaleye ve civarına Melik olarak gönderdi II. Kılıç Arslan 1182 yılında Antalya’yı kuşatmış, fakat şehri alamamıştı.
5 Mart 1207 tarihinde Antalya Selçukluların eline geçti. Şehir teslim alındıktan hemen sonra düzenlemeleri yapılmış, tersane yaptırılmış ve kuzeyde Uluborlu’da olan teşkilatın merkezi Antalya'ya taşınmıştır. Ancak Antalya’daki ilk Selçuklu hakimiyeti oldukça kısa sürdü. Denizden yardım alabilecek bir şehirle ilgili deneyimleri olmayan Selçuklular, bir cuma namazı zamanı Hristiyanların, Türklerin üzerine saldırıp büyük çoğunluğunu katletmesiyle şehri kaybettiler. Antalya' nın bu kaybının nedenlerine ilişkin iki görüş bulunmaktadır. Birincisi, Gıyaseddin Keyhüsrev’ in 1211 yılında ölmesinin arkasından ve Selçuklu şehzadelerinin taht kavgası sırasında şehrin kaybedildiği, İkincisi 1214 yılında Antalya yöresinin kumandanı Ertokuş' un uç askeriyle Sinop fethine katılmak üzere gidip, Antalya şehri askeri bakımdan zayıf kalınca şehrin düşmüş olabileceği olasılığıdır.
Selçuklu sultanı olan İzzeddin Keykavus yeniden bir büyük sefere girişti. Antalya şehri Türkler tarafından 22 Ocak 1216 tarihinde yeniden fethedildi. Türklerin güvenliklerini sağlamak üzere şehrin ikamet alanını ikiye bölen bir koruyucu sur yaptırıldı. Üzerine de bu fethin nedenlerini ve nasıl gerçekleştiğini belirten kitabeler konuldu. Şehri ikiye bölen bu duvara göre batı kesimi Türk ve Müslümanların, doğu kesimi ise Hristiyan ve yerlilerin alanı olacaktı. Ancak on yıl sonra Antalya, devrin kaynaklarına aksetmeyen bir büyük imar daha görmüştür. Eski surun 100 metre kadar doğusunda yeni bir sur daha yapılmıştır. Üzerindeki kitabelere göre 1225 tarihindeki bu yapının ilk nedeni Antalya şehrine yeni Türk yerleşmesini sağlamaktır. İkinci nedeninin Antalya limanını korumak amacı olduğunu sanılmaktadır.
Bu yıllarda Alaeddin Keykubat, Alaiye’ yi (Alanya) fethetmiş, orada önemli yapılar yapmıştır. Alaiye’ nin (bugünkü Alanya) de alınmasıyla Selçukluların Akdeniz’de bir deniz birliği, filosu kurmaları gerekmiştir. Antalya’da çalıştırılan veya oluşturulan tersane, ilk Türk deniz varlığının oluşmasını sağlamıştır. Hemen ardından Alaiye’de de bir tersane yapımına girişilerek Akdeniz’deki Türk deniz güçü oluşturulmuştur. Antalya tersanesinin güvenliğini tam olarak sağlamak amacıyla 1225 tarihinde şehir içinde yeni bir düzenlemeye geçildi. Alaeddin Keykubad, şehrin deniz tarafındaki savunmasını güçlendirmişti. 1243 tarihinde Kösedağ Savaşı'nı kaybeden II. Gıyaseddin Keyhüsrev, bu defa kara tarafındaki savunmayı, yaptırdığı 1244 tarihli bir burç ile güçlendirdi. Antalya kalesinin iç kalesi, Ahmedek’i, limanın doğu yakasında iken, Türk kesiminin de kuzeybatısına (şimdiki adıyla Tophane' ye) taşındı.
Antalya sonraki tarihlerde de Selçuklu Sultanlarının kışlık payitahtlarından birisi olmaya devam etti. Hatta bazen doğudan gelen Moğollar' a karşı bir güvenilir yer olarak tercih ediliyordu. Antalya, güneyde Mısır ve Doğu Akdeniz (Şam dolayları) taraflarıyla ticaret yapan bir yer olarak oldukça etkindi. Devrin kaynakları buradan bir vesile ile bahsederler. Örneğin Saltukname’ de de Adalya’ dan söz edilmektedir. Mevlana, burada çok Hristiyan olduğundan söz ederse de, bu ifadeyi öteki iç Anadolu şehirlerine göre fazla dediği düşünülmektedir. Çünkü şehrin içindeki ikamet alanlarına göre, Hristiyanlar hiç da aşırı bir çoğunluğa sahip değillerdi. Bununla birlikte kentte Frenkler de bulunmakta ve Avrupa ülkeleriyle ticaret yapılmaktaydı.

ANADOLU TÜRK BEYLİKLERİ DÖNEMİ



Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yıllarında (1300 yılından sonra) İlhanlılar’ ın nüfuzu altına girmesiyle, hüküm ve nüfuzunun kalmaması üzerine, batı ucundaki aşiret uç beyleri toplanarak beylik kurmaya başlamışlardır. Bu sırada 13. yüzyıl başlarında Anadolu Selçukluları tarafından Yalvaç, Borlu ve Eğirdir taraflarına yerleştirilmiş olan Teke aşiretinin bir kolunu oluşturan Türkmenler de 13. yüzyılın sonlarında, başlarında bulunan Hamid Bey’ in torunu ve İlyas Bey’ in oğlu Feleküddin Dündar Bey’ in liderliğinde hüküm sürdükleri göller bölgesindeki bağımsızlıklarını ilan ederek Hamidoğulları Beyliği’ ni kurmuş ve kendisine önce Uluborlu’ yu, daha sonra Eğirdir’ i merkez yapmıştır.
Kuruluştan hemen sonra ülkesinin sınırlarını güneye doğru genişleten Dündar Bey, Gölhisar, Korkuteli ve daha sonra memleketin bazı yerlerini gezmeye çıkmış olan Antalya Beyi’ nin esir düşmesi üzerine Antalya’yı 1301 yılında zaptetmiştir. Dündar Bey, Hamidoğulları Beyliği' nin sınırlarını Germiyan ve Denizli’ ye kadar genişletmiş ve Antalya’ yı kardeşi Yunus Bey' in yönetimine bırakmıştır. Böylece Hamidoğulları Beyliği Eğirdir ve Antalya olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

SİYASAL GELİŞMELER VE HAÇLILARLA MÜCADELELER



Memlük Sultanı En Nasır Muhammed’ in huzurunda Hamidoğulları beyi Dündar Bey’ in oğlu İshak Bey ile yaptığı tartışmadan sonra tutuklanması üzerine yerine 1327 yılında Korkuteli (İstanos) Emiri olan kardeşi Sinanüddin Hızır Bey geçmiştir. Büyük faaliyetlerde bulunan ve kuvvetlerini arttıran Sinanüddin Hızır Bey’ in 1332 yılında 8.000 atlı askeri ile 12 şehir ve 25 kaleye sahip olduğu bilinmektedir. Hızır Bey’ in ölümünden sonra yerine Dadı Bey, ondan sonrada Mahmut Bey’ in oğlu Mübarizeddin Mehmed Bey, Korkuteli ve Antalya'yı içine alan Tekeoğulları’ nın başına geçmiştir.
Zincirkıran lakabı ile tanınan, Sultanus Sevahil (Sahiller Sultanı) ünvanıyla anılan Mübarizeddin Mehmed Bey ömrünü Kıbrıs Frenkleri ile mücadele içerisinde geçirmiştir. Antalya, 1216 yılındaki Türk kontrolünden üzerinden tam 145 sene 7 ay geçtikten sonra yeniden işgale uğrar. Kıbrıs kralı I. Pierre de Lusignan 24 Ağustos 1361 salı günü Tekeeli’ nin merkezi olan Antalya’yı bir büyük hücumla zaptetmiştir.
Bunun üzerine Korkuteli’ ne çekilen ve beyliğinin merkezini buraya taşıyan Mehmed Bey Antalya’yı ele geçirebilmek için hazırlıklara başlamıştır. İlk olarak ekonomik boykota başvurarak, Kıbrıslılara yiyecek satılmasını yasaklamış ve onları açlıkla teslime zorlamak istemiştir. Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey ile ittifak ederek mücadeleyi sürdüren Mehmed Bey, ertesi yıl 45.000 kişi ve 8 kalyon ile Antalya önüne gelip çok şiddetli bir savaş yaptı ise de şehri alamamış ancak bu savaş sonunda Kıbrıs kralı Hristiyan devletlerinden yardım istemek zorunda kalmıştır.
Antalya’yı yeniden fethetmek için inat ve gayretle savaşan ve asla mücadeleyi terketmeyen Mehmed Bey bundan dolayı Teke Bey olarak tanınmış ve Hamidoğulları’ nın bu Antalya şubesinde Tekeoğulları olarak şöhret bulmuştur. Yine Mehmed Bey zamanında Anadolu’nun güneyinde Antalya, Finike, Kaş, Kalkan, Millü, Gömbe, Elmalı, Korkuteli ve Serik ile sahilde Antalya ve Alanya arasındaki bölge Teke eli olarak tanınmaya başlanmıştır.
Antalya’yı geri almaktan asla vazgeçmeyen Mehmed Bey, Memlük Sultanlığı, Alaiye ve Manavgat emirleri ile irtibat ve ittifaklar kurmuştur. Nitekim 1370 yılında giriştiği büyük bir kuşatmada muvaffak olamamış ise de, işgalden 12 sene sonra 14 Mayıs 1373 tarihinde Antalya’yı yeniden fethetmiştir. Teke Bey, fethin hemen ardından Antalya kalesinin burçlarına beyaz zemin üzerinde kırmızı Mührü Süleyman (altı köşeli yıldız) ve ucunda iki tane zikzaklı yeşil çizgi bulunan bayrağını asmıştır. XIV. yüzyılda yaşamış olan İspanyol Fransisken rahibi seyahatnamesinde, Antalya’daki Tekeoğulları’ na ait iki bayrak olduğunu ve birinin beyaz zemin üzerinde zikzaklı koyuca çizgiler taşıdığını, diğerinde ise Mührü Süleyman bulunduğunu belirtmektedir.
Mehmet Bey’ den sonra yerine oğlu Osman Çelebi geçmiştir. Ancak, Osman Çelebi zamanında Teke Beyliği’nin eski öneminin kalmadığı, hakimiyetinin ise Antalya ve Korkuteli’ nden ibaret olduğu görülmektedir. Devamlı Korkuteli’ nde oturan Osman Çelebi zamanında, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid 1390 yılında, Osman Çelebi’nin oğlu Mustafa Bey’ in elinde bulunan Antalya’ ya yürümüş ve onun Mısır’ a kaçması üzerine Antalya şehrini ele geçirerek muhafızlığına Firuz Bey’ i getirmiş ve burayı Teke eli ile beraber önce oğlu İsa Çelebi’ ye, sonra da diğer oğlu Mustafa Çelebi’ ye sancak olarak vermiştir. 1397 yılında Antalya ile Alaiye arasındaki bölge tamamen Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.
1402 yılındaki Ankara Savaşından sonra, Sivrihisar’ a gelen Timur’ un 10 tümenle gönderdiği Şahruh ve kumandanlarının korkunç tahribibatı sonucunda Korkuteli ve Kitir (İğdir) taraflarını, Emir Şah Melik de Antalya başta olmak üzere bütün Teke eli’ ni yağmalamışlardır.
Timur, Kütahya’ ya geldiği sırada, Teke eli’ ni, Antalya ve Alaiye dahil, Bursa’ dan hapisten kurtardığı Karamanoğlu Mehmed Bey’e vermişti. Bu suretle Tekeoğulları Beyi Osman Çelebi elindeki Korkuteli ve Osmanlı hakimiyetindeki Antalya hariç, bu bölgede Karamanoğlu hakimiyeti başlamıştır (1402 - 1415).
Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’ in 1402 yılında Timur’ a karşı yaptığı Ankara Savaşını kaybetmesi üzerine Timur’ a tabiyetini arzeden Osman Çelebi Bey, Antalya hariç olmak üzere eski beyliğine yeniden sahip olarak Korkuteli’ ni kendisine merkez yapmıştır. Yıldırım Bayezid’ in 1390 yılında Korkuteli hariç bütün Teke eli’ ne sahip olması ile beylik Korkuteli’ ne taşınmış oldu.

OSMANLI DÖNEMİ



Bugünkü Antalya ili sınırlarıyla Osmanlı Devleti’nin buradaki 15. ve 16. yüzyıldaki idari durumu arasında farklılıklar vardır. Bu yüzyıllarda bu bölgede kabaca Alaiye ve Teke Sancakları yer almaktadır.
Ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı sık sık el değiştiren Antalya, Selçuklular döneminde tersanesi ve limanıyla Antalya çok büyük öneme sahipti. Selçuklular hakimiyetindeki Antalya ile Kıbrıs arasında önemli ticari etkinlikler yapılmış ve Selçukluların en önemli ticaret merkezlerinden birisi olmuştur. 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarında burası Hamidoğulları' nın Antalya şubesinin eline veya Tekeoğulları' nın eline geçmiştir. Tekeoğulları döneminde huzur ve gelişme devam etmiş, imar ve kültürel etkinlikler artmıştır.
Tekeoğulları döneminde Antalya ve çevresi bir ara Kıbrıslıların eline geçtiyse de Mehmed Bey veya Teke Bey burayı tekrar almayı başarmıştır. Tekeoğulları Beyliğinin sahip olduğu Teke ili, Osmanlıların eline 1390 - 1393 tarihleri arasında geçmiş ve böylece Osmanlı hakimiyeti başlamıştır. Teke ili Osmanlıların elindeyken Karamanoğullarının ve ara sıra da bazı Avrupalı devletlerin saldırılarına uğradı. Antalya, Osmanlıların eline geçtikten sonra Anadolu eyaletine bağlandı. Ayrıca, Antalya bir süre şehzade sancağı olarak Osmanlı sancaklarından bir tanesi oldu. Örneğin Şehzade Korkut 1502 yılından 1511 yılına kadar sekiz yıl burada valilik yapmıştır. Antalya' nın Korkuteli ilçesi de ismini Şehzade Korkut' un bu bölgedeki hükümdarlığından almıştır. Bu bölgede, Osmanlı idaresi altındayken 1511 yılında ortaya çıkan Şahkulu İsyanı, 16. yüzyıldaki Suhte ayaklanmaları ve Körbey isyanı hariç önemli bir olaya rastlanmaz. Ancak bu ayaklanmalar sonucunda yeni fethedilen Modon, Koron gibi adalara büyük sürgünler olmuş, İran’a büyük miktarda göçler yaşanmıştır. Bunlarla birlikte, bazı olumsuz davranışta bulunanlar daha sonraki yıllarda yani Kıbrıs’ın fethiyle birlikte buranın iskanı ve imarı amacıyla sürgün edildiler. Bu tür olaylar buranın siyasal, sosyal, kültürel ve nüfus yapısını etkilemiştir.
Teke Sancağı’ nın kuruluşunda özellikle coğrafi konumu ve tarih koşulları önemli rol oynamıştır. Yine bu sancağın gelişmesinde eski çağlardan beri önemli ticaret yolları üzerinde bulunması da etkili olmuştur. Bu bölge Osmanlı egemenliğine geçince Anadolu eyaletine bağlanmış ve 19. yüzyıla kadar bu şekilde devam etmiştir. Tanzimat’ ın ilanı ile başlayan idari düzenleme sonucunda Teke Sancağı, Karaman eyaletine, 1865 yılında çıkarılan Vilayet Nizamnamesiyle de Konya vilayetine bağlanmıştır. Bu dönemde Teke Sancağı’ nın Antalya, Akseki, Alaiye ve Kızılkaya ile birlikte beş kazası bulunmaktaydı. Bunun sonucunda daha önce sancak olan Alanya ve kazaları Teke Sancağı’ na bağlandı. 1890 yılı kayıtlarına göre Teke Sancağı’ nın, İstanos, Bucak, Kızılkaya, Beşkonak, Millü, İğdir ve Serik nahiyelerinin bağlı olduğu Antalya kazası, İbradı nahiyesinin bağlı olduğu Akseki kazası, Finike nahiyesinin bağlı olduğu Elmalı kazası ile Kaş kazasından oluştuğu görülmektedir. 1902 tarihinde Teke Sancağı, Antalya, Akseki, Alaiye, Elmalı ve Kaş kazaları ile 11 nahiye ve 524 köyden meydana gelmekteydi. Daha sonra yine bazı düzenlemeler yapılmış ve günümüze kadar gelinmiştir.
Antalya Osmanlı Devleti' nin son dönemlerinde Konya' dan ayrılıp bağımsız bir sancak olma özelliği kazanmıştır.

ŞAH KULU İSYANI



1511 yılında çıkan bu ayaklanmadaki neden, tarihi kaynaklarda adı Karabıyıkoğlu, Şeyhoğlu veya Şeytankulu olarak da zikredilen ama daha çok Şah Kulu veya Şah Kulu Baba Tekeli diye de tanınan kişidir. Şah kulu denilen kişi, Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ ın halifelerinden Hasan Halife’ nin oğludur ve Teke sancağındaki Istanos’ a (Bugünkü Korkuteli) bağlı Yalınlı veya Kızılyaka köyündendir.

KÖRBEY AYAKLANMASI



Teke yöresinde sosyal karışıklıklar her dönemde meydana gelmiştir. Çünkü yörede 17. yüzyılda da önemli bir olay meydana gelmiştir. Celali isyanları zincirinin bir parçası olarak bilinen bu olay, 17. yüzyılın ortalarında Antalya mutasarrıflığı yapmakta olan ve Körbey lakabı ile tanınan Mustafa Paşa tarafından 1659 yılında çıkartıldı. Mustafa Paşa, elindeki servetine ve Antalya kalesinin savunma açısından sağlamlığına da güvenerek, devletin o dönemde içinde bulunduğu koşulları istismar ederek isyan etmiştir. İsyan hareketi üzerine karadan ve denizden gönderilen kuvvetler sayesinde Antalya kuşatılarak top ateşine tutulmuş ve kale içerisinde mahsur kalan halk en sonunda kaleyi hükümet kuvvetlerine teslim etmek zorunda kaldığı gibi, Mustafa Paşa’ yı da isyanı bastırmakla görevli Köse Ali Paşa’ ya vermiştir. Mustafa Paşa ise donanma gemilerinde boğularak öldürülmüştür. Mustafa Paşaya bağlı olanlar da, daha sonra teker teker idam edilmişlerdir.

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ



Sevr Antlaşmasından sonra Antalya' nın kontrolü İtalya Krallığına geçmiştir.
1919 yılı Türk Milletinin en karanlık yıllarından biriydi. Birinci Dünya Savaşına gidenlerin ancak % 3 ü geri dönmüştü. Geri dönenler de ya kolsuz ya bacaksız veya kör durumda bulunuyorlardı. Dayanabilen bütün kuvvetler bitmişti. Savaştan sonra yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Antalya ve çevresi İtalya Krallığına verilmişti. Bu dönemde işgalciler istedikleri gibi Anadoluyu istila ediyor, Anadolu limanları İtilaf Devletleri'nin gemileri ile dolmuş, kara kısmında İtilaf Devletleri askeri okulları boşaltıyor, askeri daireleri yıkıyor, yakıyor, ilçe ve köylerde dolaşıyordu.
Antalya yöresinde Yörük Ali Efe' nin evinde kentin ileri gelenlerinden bir grup, Antalya Rumlarının dışarıdan ufak bir yardım gördükleri takdirde isyana kalkışarak ülkenin İtilaf kuvvetlerine teslim olacağı tehlikesine karşı Antalya'yı korumak konusunda toplantı yapmaya karar verirler ancak yapılan toplantılardan bir sonuç alınamaz. Bir süre sonra Anadolunun çeşitli yerlerinden bölgesel savunma cemiyetlerinin kurulduğunun duyulması ve 19 Mayıs 1919 günü Samsundan gelen haberler Antalya'da bir savunma cemiyeti kurulması fikrini yeniden gündeme getirir.



ANTALYA MÜDAFA – İ HEYETİ MİLLİYE CEMİYETİ



Aralarında Antalya Müftüsü Yusuf Talat Bey, Antalya Belediye Başkanı Hüsnü Karakaş' ın bulunduğu bir grup kurulacak derneğin şekli hakkında mutasarrıf ile görüşmeleri gerekiyordu. Mutasarrıf Cemal Bey, bu yeni icat edilen cemiyetten ürkmüş olmalı ki bir türlü bu fikre yanaşmıyor ve görüşmek isteyen grubu reddediyordu. Çok uzun uğraşlar sonucunda hasta yatağındaki mutasarrıf Cemal Bey' in kendini kapattığı eve giren dernek yanlıları ülkenin başına gelen felaketten konu açarak ne yapmak, ne gibi önlemler alınması gerektiği hakkında Ziraat Müdürü Akif Bey’ in ateşli sözlerine karşı yatakta yatan Cemal Bey coşarak doğruldu ve Ben milletimle beraberim, ne yapmak gerekirse beraber düşünerek yapalım dedi. Bu sözden memnun kalan heyet toplandı ve Belediye Dairesi’ nin bir odasında Müdafa - i Heyeti Milliye Cemiyeti ünvanı ile faaliyete girişti. Bu cemiyet 4 Eylül 1919 tarihindeki Sivas Kongresindeki Anadolu ve Rumeli Müdafaa - i Hukuk Cemiyetleri kurulması kararı uyarınca bu cemiyetin bir kolu olarak Antalya Müdafaa - i Hukuk Cemiyeti adını aldı. Dernek 4 yıl 24 gün çalıştıktan sonra üzerine düşen vatani görevini tamamlamış olarak kapanış belgesini Anadolu ve Rumeli Müdafaa - i Hukuk Cemiyeti' ne sundu. Dernek başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa 11 Haziran 1923 tarihinde derneğin kapanış belgesini uygun bulup onayladı.

BÜYÜK TAARRUZDA ANTALYA



26 Ağustosta Türk Ordusunun saldırıya başlamış olduğu ufak tefek haberlerle duyuldu. 29 Ağustosta Afyonkarahisarın Türklerin eline geçmesi haberinin şehre gelmesi Antalya'daki Türkleri sevindirdi. 30 Ağustos Zaferi, Dumlupınar Yunan mevziilerinin düşmesi, sevinç dalgası ile Türkler kutlamalara başladılar. Ayrıca Türkler zaferi kutlarken, bir yandan da geceleri çiftliklerin civarında İtilaf kuvvetlerinin bir çıkartma yapması olasılığını önlemek için hazırlıklar yapılmıştı.
7 Eylül günü zafer kutlanmak için Mavnacılar Cemiyeti iskelede tertip ettikleri gece deniz eğlencesine bütün alay subaylarını davet ettiler. Üç gün sonra Türk ordusunun 9 Eylülde ve saat 10’ da İzmir’ e girildiği haberi alındı. Eğlencelere Rumlar da ayrıca bir şenlik tertip ederek sokakları dolaşmış, Yaşasın Türkler ve Türk ordusu, Kahrolsun düşmanlar diye bağırmışlardır. Merkez Kumandanlığı önünde büyük bir zafer kemeri kuruldu. Bütün halk ve asker tarafından resmi geçit yapıldı, nutuklar söylendi, şiirler okundu, sabaha kadar eğlenildi.
11 Eylül’de Antalya'da zafer alayı tertip edildi. Önde bir subayın idaresinde bir manga asker sancak ve süngülü muhafızları, Alay kumandanı Kaymakam Mehmet Ali Bey, bir bölük askerin ortasında mektepler zafer arabası, cemiyetler ve halk. Gece fener alayları sabaha kadar devam ettirildi. O gün Balıkesir ve Bursa’nın ele geçirildiği haberleri de alındı. 12 Eylül’de dahi depo alayı ayrıca zaferi kutlamak için bir eğlence düzenledi. Bu eğlence, Şarampol’ deki Talim Meydanı’nda yapıldı. Gece Şarampol’ den başlayıp Fener Mevkiinde sonuçlanan bir fener alayı yapıldı. Kutlamalar askeri yürüyüşler ve müsamereler Kasım ayına kadar sürdü.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ



29 Ekim 1923 tarihinden sonra ülkenin tamamında olduğu gibi Antalya'da da pek çok değişim göstermiştir. Osmanlı döneminde sancak olan bölge cumhuriyet dönemiyle birlikte il haline gelmiştir. 1923 - 1950 döneminde küçük ölçeklerde gelişen Antalya ilinin nüfusu özelikle de il merkezinin nüfusu 1950 yılından sonra yoğun göç almaya başlamıştır.
Antalya’da 1950 - 1960 yılları arası dönem, sanayileşmenin başlamasıyla birlikte köylerden kente göçle gelen nüfus artışının görüldüğü, bunun sonucunda daha iyi iş, daha iyi çalışma, dinlenme ve barınma istekleriyle kente gelen kişilerin bu ihtiyaçlarına cevap verecek kenti kurma çabalarının görüldüğü bir zaman sürecidir. Kentte 1950 yılından sonra da artarak devam edecek olan göçün, mekanda yaratacağı sosyal, kültürel ve fiziksel değişimler de bu dönemde yavaş yavaş başlamıştır. Kentte 1960 - 1970 yılları arası dönemde, kentleşme hareketlerinin mekansal etkileri görülmeye başlanmıştır. Bu dönem, üretimde farklılaşmayı getiren, sosyo - ekonomik ve kültürel değişime yol açan yeni bir yerleşme biçimlenmesinin başladığı dönem olması açısından önem taşımaktadır. 1960 - 1965 yılları arasında Kalekapısı çarşısı oluşmuş, 1965 - 1970 yılları arasında, Kalekapısı ile Belediye İşhanı arasında, caddenin güneyinde bugünde kullanımı devam eden ticaret fonksiyonları yerini almıştır. 1970 yıllarında Vakıf İşhanı yapılmıştır. Doğal ve kültürel kaynak potansiyeli yüksek bir kent olan Antalya’nın 1969 yılında turizmde öncelikli alanlar olarak belirlenmesiyle planlama ve yatırım önceliği artmıştır. 1960 - 1970 dönemi Antalya’nın hızlı nüfus artışı ve kentleşmeden doğan sosyal, kültürel ve mekansal değişimlere hazırlıksız yakalandığı bir süreçtir.
1974 yılından itibaren Antalya’da, güney kısmının turizm alanı ilanı ve alt yapı çalışmalarının başlaması, liman inşaatının tamamlanması, havaalanı kapasitesinin arttırılması, eski liman ve Kaleiçi projesinin uygulamaya konulması, Fethiye - Kaş karayolunun yapılması, Antalya’nın ülke çapında çok önemli bir turistik merkez işlevi yüklenmesi sonucunda kent 1970' lerden 1990' lı yılların sonuna kadar düzensiz bir şekilde yapılaşmıştır. Antalya kent yapısı özellikle 1990 lı yılların sonundan başlayarak önceki döneme göre daha fazla göç almış ve bu da şehirdeki doğal dokunun bozulmasına, konut talebinin artmasına ve kentin kalabalıklaşmasına neden olmuştur.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ ÜN ANTALYA ZİYARETLERİ



Türkiye Cumhuriyeti kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ilki 6 Mart 1930 tarihinde olmak üzere 3 kez Antalya'yı ziyaret etmiştir. Atatürk'ün ilk Antalya ziyareti Türkiye ile İtalya Krallığı arasında yakın zaman önce doğan politik sorunların sonucunda gerçekleşmiştir.
İtalya'da iktidarda bulunan ve Doğu Akdeniz'de kendine üsler arayan Benito Mussolini'nin Türkiye'ye atadığı büyükelçi, Mustafa Kemal'le yaptığı görüşmede ülkesinin Antalya ve Muğla çevresinde bazı hakları olduğuna sözü getirir. Bunun üzerine Mustafa Kemal büyükelçiden iki dakikalık izin isteyerek yan odaya geçer. Gazi Mustafa Kemal odaya döndüğünde üzerinde Kurtuluş Savaşı sonunda mareşal apoleti takılmış üniformasıyla içeri girer, makamına oturur ve büyükelçiye dönerek, Buyurun sayın büyükelçi, sizi dinliyorum der. Bu olaydan kısa bir süre sonra Antalya'ya gelmek için yola çıkan Mustafa Kemal, uluslararası politika yönünden oldukça kritik dönemde şehre gelmiş ve ülkesinin güney kıyılarındaki kentlerine verdiği önemi göstermiştir.
Altı günlük ilk ziyareti sırasında Antalya'nın çeşitli yerlerini görmüş ve incelemelerde bulunmuştur. Antalya'yı ne kadar beğendiğini 8 Mart 1930 günü gezisi sırasında Lara' dan Beydağlarına bakarken Hiç şüphesiz ki Antalya, dünyanın en güzel yeridir. sözüyle ifade etmiştir. 11 Mart günü ilk ziyaretini tamamlayan Mustafa Kemal aynı günün akşamı Ankara'ya dönmüştür. Bu ziyaret sırasında Atatürk'ün kaldığı ev günümüzde Antalya Atatürk Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Atatürk'ün ikinci ziyareti 26 Ocak 1931 tarihinde başladığı yurt gezisinin bir parçası dahilinde gerçekleşmiştir. Seyahati, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ve Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılması sonuçlarını uzman bir heyet ile yerinde araştırmak ve yapılması gereken işleri saptamak üzere yapılmıştı. Bu amaçla 8 Şubat 1931 de Ege Vapuru ile İzmir’den Antalya’ya yola çıkıp 10 Şubat 1931'de sabah Antalya’ya geldi. Deniz motoru ile iskeleye çıkan Atatürk buradan alay karargahına, hükümet konağına, belediyeye ve Cumhuriyet Halk Fıkrası' nı ziyarette bulunarak, memleket işleri üzerinde yetkililerle uzun uzun görüştü. Buradaki görüşmelerini tamamlayan Atatürk, Antalya’ dan karayolu ile Silifke' ye hareket etti.



Mustafa Kemal Atatürk'ün Antalya'yı üçüncü ve son ziyareti 18 Şubat 1935 tarihinde gerçekleşti. İstanbul'dan Ege Vapuru ile hareket eden Atatürk, 16 Şubat 1935 tarihinde Çeşme önlerinde Zafer torpidosuna geçti. Aynı torpido ile Alanya'ya doğru hareket etti. 18 Şubat günü Alanya'da üç saat kadar kaldıktan sonra öğleye doğru Antalya’ya geldi. Atatürk Antalya'ya üçüncü kez adımını attığında, tıpkı ilk gelişinde olduğu gibi Türkiye ile İtalya Krallığı arasında yeni bir siyasi kriz yaşandı. İtalya liderliği devam eden Mussolini, savaş gemilerini bir süredir Antalya yakınlarına demirletmiş durumdaydı. İtalya hava kuvvetleri de Antalya üzerinde uçuşlar yapmaktaydı. 18 Şubat gün boyunca şerefine çeşitli etkinlikler düzenlenen Atatürk, günün akşamında yemek masasında bu konuyu yetkililerle tartışırken, Türk Hava Kuvvetleri pilotlarından İtalyan deniz güçlerine intihar saldırısı düzenlenmesini istemişti. Bu istek kabul pilotlarca kabul edildi. Mustafa Kemal, ertesi gün 19 Şubat 1935 tarihinde Afet İnan ve beraberindeki heyetle birlikte Ege Vapuruna binerek Antalya'dan ayrıldı. Atatürk ve pilotlar arasında geçen bu yazışmaların da ulusal ve uluslararası kamuoyuna ulaşmasına izin verildi. Kısa bir süre sonra İtalyan hava ve deniz kuvvetleri Akdeniz'in güneyine çekildiler.

ANTALYANIN İKLİMİ



Antalya ili iklimi genel olarak Akdeniz iklimine girmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı olarak ifade edilen iklim tipi diğer bir değişle Mutedil deniz ve sıcak deniz iklimi sınıfına girer, daha iç kesimlerde ise Soğuk yarı - kara İklimi tipi görülmektedir. Yazın ortalama sıcaklık 30 - 38 °C derece arasındadır. Öğle saatlerinde termometrenin 45 °C derecenin üzerine kadar çıktığı görülür. Ocak ayında ise sıcaklık ortalama 10 - 20 °C derece arasında değişir. Antalya İline kar yağmaz. Don hemen hemen hiç olmaz. Yağış olmadığı günler hava açık ve güneşlidir Antalya İlinde yıllık ortalama nispi nem % 64 dolaylarındadır.


Antalya’nın kıyı bölgesinde yazlar hem uzun hem de sıcaktır. Kışlar bile ılığa yakın serinlikte geçer. Yazın hiç görülmeyen yağmur, Aralık, Ocak ayları ile çok nadir olarak ilk ve sonbahar aylarında sağanak ve deniz kenarlarına yakın yerlerde gök gürültülü halde yağar. Yılın ancak 40 - 50 günü kapalı ve yağışlıdır. Antalya, yılda ortalama 300 güneşli günü, 18.7 derece yıllık sıcaklık ortalaması ile yılın 12 ayı turizm hareketlerine açık, Türkiyemizin ender bölgelerden birisidir. Yılın dokuz ayı denize girilebilir.



Antalya'da ölçülmüş günlük en yüksek yağış miktarı, 232.8 kg/m2, günlük en hızlı rüzgar, 155.5 km/sa ve en yüksek kar kalınlığı 5.0 cm' dir.

DEPREM YÖNÜNDEN ANTALYA



Antalya, Türkiye Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi'nin hazırladığı Deprem Riski Haritasında Antalya ikinci dereceden deprem bölgesidir. Antalya'nın batısındaki Elmalı ilçesinden geçen Helen Yayının uzantısı bulunmaktadır. Bu hat Burdur - Isparta hattında çeşitli kırıklar oluşturmuştur. Buradaki deprem riski olan yerler Antalya çevresinde olduğu için Antalya ikinci dereceden deprem bölgesi sayılmaktadır. Ama Antalya merkezli bilinen çok büyük bir deprem yoktur. Sadece 11 Nisan 1977 tarihinde yerin 93 km derinde meydana gelen Richter ölçeğine göre 4.6' lık deprem, yakın zamanda görülen Antalya merkezli tek depremdir.

ANTALYANIN JEOLOJİK YAPISI



Antalya'da değişik yaşta ve nitelikte kayaçlar vardır. Görünür temelde paleozoyik yaşlı, kristalen şist, fillat, mermer ve kireç taşları vardır. Alanya’nın kuzeyinde yaygın olarak yüzeyleyen bu kayaçlar şiddetli tektonik olayların etkisiyle kıvrılmış ve kırılmıştır.


Dağlık kesimlerde mesozoyik ve tersiyere ait formasyonlar bulunur. İlin büyük bir kesiminde yayılım gösteren mesozoyik formasyonlar, kireç taşı, marn, filis ve serpantinden oluşmuştur. Üzerinde karstik şekillerin tipik olarak izlendiği kireçtaşları gri renkli, çok çatlaklı ve boşlukludur. Kuvaternere ait alüvyon ve pliyo kuvaterner traverten ise Antalya ovasında tipik olarak izlenir. Sahada deniz altında da devam eden travertenlerin toplam kalınlığı birkaç yüz metreyi geçer ve kireç taşlarında olduğu gibi karstiktir.

ANTALYANIN BİTKİ ÖRTÜSÜ



Zeytin, tüm Akdeniz havzasında olduğu gibi Antalya'nın da en çok yetiştirilen bitki türlerindendir.
Kıyıdan 500 - 600 m. yüksekliğe kadar olan yerlerde aşırı yaz kuraklığına uyan, kışın da yeşil kalan makiler egemendir.
Boyları 3 - 5 m. yi geçmeyen bu bitkiler arasında delice, kocayemiş, sandal, yabani çilek ve zakkum en yaygın olanlarıdır. 600 - 1.200 metre arasında, kızılçam ve meşelerin egemen olduğu, karışık ormanlar ya da yamaç ormanları ortaya çıkar. Kızılçamların aralarında yer yer meşelikler, daha yükseklere doğru halep çamı ile karaçamlar görülür. 1.200 - 2.100 metre arasında ise yüksek ormanlar diye adlandırılan ve sedir, köknar, sarıçam, kayın ve çeşitli ardıç türlerinden oluşan orman kuşağı yer alır. Özellikle Batı Toroslarda saf sedir ormanları vardır. 2.000 metrenin üstünde iğne yapraklı ağaçlar seyrekleşir ve bodurlaşır. Bu alan 2.100 - 2.300 metrede sona erer ve alp çayırları denen, renkli çiçeklerle bezenmiş, yazları kurumayan yüksek otluklara geçilir. Teke Yaylasındaki yüksek ovalarda meşe ormanlarının tahribatı sonucu oluşmuş bozkır bitkileri yetişir. Genişliği 946.466 hektarı bulan Antalya ormanlarında köknar, meşe, dişbudak, karaağaç, kocayemiş, çınar, ahlat, ıhlamur, yaban zeytini ve aşılı zeytin, kermes meşesi, mazı meşesi, sandal, sakız ağacı, mersin, tespih ağacı, defne, akça kesme, hayıt, zakkum, harnup, kayacık, funda, ladin, çılbırdı, cehri, katır tırnağı, kekik, patlangaç, sütleğen, dikenli mersin, deve dikeni, ballı baba, alev doda, adaçayı, safran, kanada şifa otu, tokuz otu, çakır dikeni, çiriş otu, kuşkonmaz, krizantem gibi ağaç ve ot cinsleri bulunur.

ANTALYANIN YABAN HAYVANLARI



Antalya bölgesinin ılıman iklim özelliklerine sahip olması ve bitki örtüsü çeşitliliği, yaban hayatının zenginliğini de beraberinde getirir. Geyik, tilki, sansar, sincap, alageyik, yaban keçisi, çakal, sırtlan, kurt, ayı, keklik, bıldırcın, üveyik, yaban güvercini, çulluk, turaç, karatavuk, sarıasma ve turna Antalya ilinin yaban hayatını oluşturan canlıların bir kısmıdır.

ANTALYANIN EKONOMİSİ



Antalya şehrinin ekonomisinde turizm, ticaret ve tarım ön planda olup sanayi faaliyetleri de son dönemde gelişme gösteren faaliyetlerdendir. Bunun dışında Antalya'da hayvancılık, madencilik gibi diğerlerine göre daha az yapılan kollarda iş faaliyetleri de sürdürülmektedir.

ANTALYADA TİCARET



Antalya'da 1970' li yıllara kadar belirli bir seviyede kalmış olan ticaret sektöründe bu tarihten sonra çeşitli hareketlenmeler olmuştur. 1980 li yıllarda gelişen turizm hareketi ile birlikte de konaklama ve dinlenme tesisleriyle değişik türde lüks mağazalar açılmıştır. Teknolojinin de kullanımını yaygınlaşmasıyla tarım ve sanayide üretimi artırmış, ticari piyasa oldukça hareketlenmiştir.


Antalya'da ticaretteki en etkili kuruluş ATSO - Antalya Ticaret ve Sanayi Odasıdır. Üye sayısı 10.000' i geçen ATSO kadar önemli olan diğer kuruluşlar, Antalya Ticaret Borsası ve Antalya İhracatçılar Birliğidir.
Antalya'daki ticaret sektörü, toplam gelirlerin % 34' ünü oluşturan önemli bir ağırlığa sahiptir. Antalya'da ihracatın % 67' sini ve ithalatın % 60' ı Avrupa Birliği üye ülkeleri ile gerçekleşmektedir.

ANTALYA SERBEST TİCARET BÖLGESİ



Türkiye’ de serbest ticaret bölgesine olanak veren yasanın 1985 yılında çıkmasından bu yana Türkiye' de 21 serbest ticaret bölgesi kurulmuştur. Bunlardan ikincisi olan Antalya Serbest Ticaret Bölgesi 14 Kasım 1987 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. Şu an 607.130 m²' lik bir alanda etkinlik gösteren Antalya Serbest Ticaret Bölgesi, Antalya'nın Konyaaltı belediyesi sınırları içinde bulunmaktadır.

ANTALYADA SANAYİ



Antalya, Türkiye' nin gelişmişlik düzeyine göre 10. ili olmasına rağmen sanayi alanında Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır. Bunun temel nedeni olarak Antalya' da turizmin ve tarımın ön planda olmasıdır. Ayrıca Antalya bu iki ekonomik faaliyetle sanayileşmenin yarattığı hava kirliliği gibi durumların yaşanmadığı bölgelerdendir.
1950' li yıllarda Sümerbank ve Antbirlik tesisleriyle başlayan sanayileşme girişimleri sonucunda Antalya'da yaklaşık 200 sanayi siciline sahip firma bulunmakta olup bunlardan 63 tanesi Antalya Organize Sanayi Bölgesinin kontrolündedir. 1961 yılında kurulup Antalya'nın ilk sanayi kuruluşlarından olan ve kurulduğu bölgeye Dokuma ismini veren Antalya Pamuklu Dokuma Fabrikası ise 17 Kasım 2004 tarihinde faaliyetlerini durdurmuştur. Döşemealtı' ndaki Organize Sanayi Bölgesi ve Konyaaltı'nda bulunan Serbest Bölge dışında, Antalya şehir merkezinde üç sanayi sitesi bulunmaktadır. Bunlar, Akdeniz Sanayi Sitesi, Yeşil Antalya Sanayi Sitesi ve Antalya'daki en eski sanayi sitesi olan Eski Sanayi Çarşısıdır.
Sanayi sektörünün GSMH - gayrisafi milli hasıla içindeki payı Türkiye genelinde % 28 iken, Antalya'da % 7 düzeyindedir. Antalya İli milli geliri içerisindeki sanayi payı sadece % 4,3 gibi bir oranda kalmaktadır.

ANTALYA ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ (AOSB)



1976 yılında Bakanlar Kurulunun verdiği onayla yapımına başlanan ve Antalya'da turizm sektörünü destekleyecek sanayi yatırımlarının da bulunması gerekliliğinden kurulan Antalya Organize Sanayi Bölgesi, tarıma ve turizme uygun olmayan arazilerde sanayi oluşumu için, gerekli her türlü altyapının hazırlanması ve bakımı, çalışanlar için gerekli sosyal aktivite alan ve tesislerinin düzenlenmesi, tüm dönemlerde, hizmette kalite ve devamlılığın sağlanması amacı taşır.
Antalya Organize Sanayi Bölgesi, bir yıl iki aylık bir sürenin ardından tamamlanıp 370 hektarlık bir alanda etkinlik göstermeye başlamıştır. Kurulduktan 6 yıl sonra kurulduğu arazi üzerinde bir hata saptanmış ve etkinlik alanı 310 hektar daraltılarak 60 hektara indirilmiş fakat 1998 yılında bu sorun aşılmış ve yeniden 370 hektarlık bir alanda etkinliklerine devam etmiştir. 2005 yılında çevresindeki 294 hektarı da bünyesine katarak 664 hektarlık bir alana yayılmıştır.
Antalya - Burdur karayolunun 26. kilometresinde bulunan Antalya Organize Sanayi Bölgesi 2 batıda ve 1 doğuda olmak üzere toplam üç giriş kapısına sahiptir. % 84.86' lık bir doluluk oranına sahip Antalya Organize Sanayi Bölgesi'nde 179 firmaya ait 208 adet alan tahsis edilmiştir.

ANTALYADA TARIM



Antalya ili sahip olduğu Antalya Ovası ile tarımsal potansiyel ve ekolojik uygunluk açısından Türkiye tarımında önemli bir yere sahiptir. Antalya topraklarının beşte birinde tarım yapılan bir bölgedir.



Antalya'da tarım yapılan yerleri kıyı kesimi ve kıyıdan uzak kesimler olarak ayırırsak kıyı kesiminde portakal, limon, mandalina, greyfurt, muz, avakado, mango gibi tropikal bitkilerin yetiştirilebilmesinin yanında sera tarımına da uygundur. Ama kıyıdan uzak kesimlerde ise elma, armut, ayva gibi soğuğa dayanıklı meyve türleri yetiştirilebilir. En çok yetiştirilen tarım ürünlerinin başında domates, salatalık ve portakal gelir.
Antalya ili yıllık 3.368.357 ton sebze üretimiyle Türkiye'deki üretimin % 13,4' ünü, 1.011.917 ton meyve üretimiyle Türkiye'deki üretimin % 6,06' sını karşılamaktadır. Diğer bitkisel kalemler göz önüne alındığında Antalya, Türkiye'nin yıllık tarım ihtiyacının % 4,41' ini karşılar.
Kentin hızlı gelişmesine paralel bir süreç yaşayan tarım sektörü kendi yapısında da derin değişimlere uğramıştır. 1970 yılında nüfusun dörtte üçü tarımsal sektörlerden geçinirken 2000 yılında bu oran % 49' a düşmüştür.

ANTALYADA HAYVANCILIK



Antalya şehrinde hayvancılık çok yaygın olmayan bir ekonomik faaliyettir. Merkeze bağlı köylerde daha çok küçükbaş hayvancılık yaygındır, çünkü arazi yapısı küçükbaş hayvancılık için uygundur. Antalya'daki 509.335 küçükbaş hayvan ülkedeki hayvanların % 1.7' sidir. Büyükbaş hayvancılık daha çok şehir merkezi dışındaki yüksek bölgelerde yapılmaktadır. Antalya'daki 120.016 büyükbaş hayvan Türkiye'deki hayvanların yüzde % 1,1' dir. Antalya'daki kümes hayvancılığı hayvan sayısı olarak küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıktan fazla olsa da Türkiye'deki kümes hayvancılığının % 0,24' üne denk gelir. Antalya yazları çok sıcak bir iklime sahip olduğundan ticari tavukçuluk - yumurta tavukçuluğu ve etlik broiler yetiştiriciliği için uygun bir yer değildir.



Antalya' da arıcılık, gezginci arıcılık şeklinde yapılmaktadır. Antalya İlindeki kovan sayısı Türkiye'nin % 2,4' üne denk gelir. İpek böcekçiliği ise Antalya'nın ülke ekonomisine en çok katkıda bulunduğu hayvancılık kalemidir. Buna göre yıllık açılan 905 kutu ile Türkiye üretiminin %16' sıdır.

ANTALYADA BALIKÇILIK



Antalya'da balıkçılık etkinlikleri ve verimi kıyı kenti olmasına rağmen Türkiye ortalamasının altındadır. Yıllık alabalık, çipura ve levrek üretiminin toplamı ülke üretiminin % 1.36' sıdır. Bunun yanında 2005 yılındaki bir genelgeyle uygulanan Türkiye İç sularını Balıklandırma Projesi kapsamında kent merkezinin kuzeyindeki Kepez Su Ürünleri Üretme İstasyonu' nda ise balık çeşitlerinin artırılması yönünde çalışmalar yapılmaktadır.

ANTALYADA TURİZM



Turizm denince Antalya için ayrı bir parantez açmak gerekir. Antalya Türkiye'de İstanbul ile birlikte turizmin lokomotifi konumundadır. Antalya yılın dört mevsiminde de turizm olanaklarının ve tesislerinin olduğu bir ildir. Antalya'da kültür turizmi başta olmak üzere deniz, spor, sağlık, kış, kongre, yayla, mağara, kamp ve inanç turizmi yapılabilmekte bu turizm seçenekleri için tesisler bulunmaktadır. 2010 yılı turizm istatistiklerine göre Antalya, dünyada en çok ziyaret edilen 4. il durumundaydı.
Antalya'da kültür turizminin ağırlıklı olarak yapılacağı yerler Antalya'nın batıdaki Kaş' tan doğudaki Gazipaşa' ya kadar uzayan kıyı şeridinin çeşitli yerleridir. Bu bölgede onlarca antik kent, tarihi yapı, tarihi cami ve kiliseler bulunmaktadır. Antalya' da deniz turizmi de yine kıyı şeridi boyunca yapılmaktadır. Bu bölgede kıyı turizmiyle beraber deniz turları da yapılabilmektedir. Deniz turizminin en bilinen noktaları Kleopatra, Konyaaltı ve Lara plajlarıdır.



Spor turizmi bakımından Antalya popüler sporlara ev sahipliği yapan bir ildir. Başta futbol, tenis, ve golf olmak üzere her yıl yüzlerce sporcu ve takım Antalya' yı tercih etmektedir. Antalya, bu sporların tesislerine sahip olduğu gibi sporculara ve yetkililerine verilen seminerlere de ev sahipliği yapmaktadır. Antalya, 2009 - 2010 döneminde judo, halter, eskrim, voleybol, badminton ve benzeri pek çok alanda 39’ u uluslararası, 66’ sı ulusal, 27’ si ulusal takım kampı ve 45’ i kurs ve seminer olmak üzere toplam 177 etkinliğe ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca Antalya 2003 - 2008 yılları arasında Dünya Ralli Şampiyonası' na ev sahipliği yapmıştır.



Antalya yaz turizmiyle öne çıksa da kış turizminde de ülkenin önde gelen illerindendir. Antalya'daki Saklıkent Kayak Merkezi ve Alanya'daki Akdağ Kış Sporları Turizm Merkezi Antalya' yı kış turizminde önde tutan tesislerdir.



Kongre turizmi bakımından Antalya ulaşımın kolaylığı ve ulaşım olanaklarının çeşitliliği pek çok turizm ve dinlenme imkanı sunması ve toplamda 106.000 koltuğu aşan bir kapasitesi ile dünyanın her tarafından gelecek konuklar için önemli toplantıların yapılabileceği olanağa da sahiptir.



Dar bir alanda hem denize hem de büyük yükseklikteki dağlara sahip olan Antalya'da yayla turizmi de Finike' den başlayarak Alanya' ya kadar uzanan coğrafyanın yüksek yerlerinde yapılabilmektedir. Ayrıca Torosların eteğinde kurulan Antalya' nın dağları ana iskelet bakımından genellikle kireç taşlarından - kalkerlerden oluşmuştur. Antalya ilindeki mağaraların büyük bir çoğunluğu da bu kireç taşı formasyonları içinde gelişmiştir. Antalya’ da yaklaşık 500 kadar mağara saptanmıştır. Antalya da mağara turizmi de yapılabilmektedir. Antalya' da turizme açılan 3, turizme açılmayı bekleyen ya da yerel olanaklarla açılmış olan 28 tane mağara vardır.



Antalya' da inanç turizmi gelişme gösteren bir turizm koludur. Antalya' da özellikle Selçuklu döneminden pek çok camii vardır. Bunlardan Murat Paşa Camii ve Yivli Minare Camii en çok bilinen camilerdir. Antalya' nın batısındaki Demre' de Noel Baba Kilisesi, doğudaki Alanya' da ise 1400 yıllık Aya Yorgi Kilisesi bulunmaktadır. Bunun dışında Serik' e bağlı turizm merkezi Belek, Serik' te 2004'te özel bir girişimle Dinler Bahçesi isimli ibadethane açılmıştır. Kudüs' ten sonra üç dinin buluştuğu ikinci nokta olan bu bahçede üç semavi dinin – Musevilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerinin ibadethaneleri Sinagog, Kilise ve Camii yan yana mevcuttur.

ANTALYA NÜFUSU



Antalya ili, Antalya güneyinin şehrinin turizm alanı ilan edilmesinden sonra hızla kalabalıklaşmıştır. Özel ve kamu sektörü yatırımları kent merkezi ve çevresinde yoğunlaşmış, bunun sonucu ortaya çıkan çalışma olanakları büyük bir nüfus akımına yol açmıştır. Turizm olanaklarının çeşitliliği buna göre tesisleşmenin gelişmişliği, her mevsim tarıma uygun toprakları, ulaşım sistemlerinin kullanışlılığı, denize kıyısı olması gibi nedenlerin göçü teşvik ediyor olması muhtemeldir. 1927 sayımında nüfusu 206.270 olan Antalya il nüfusu zamanla doğum oranı ve göçlerle katlanarak artmış ve bugün 2 milyonu geçmiştir. Göçe rağmen, 2008 yılında Antalya' da işsizlik oranı % 10,7, Türkiye genel işsizlik oranının % 11,9 altındaydı. İşe katılım bazında da (%57) TÜİK tarafından belirlenen 26 bölge içinde 2. konumundaydı. İstihdam edilenlerin % 45' i hizmetler, % 5' i sanayi, % 50' si tarımda çalışır. Bu oranlar Türkiye için sırasıyla % 49, % 27 ve % 24' tür.
Antalya’ da nüfusun, 1.000.081' i İl merkezi sınırları içinde 919.648' i ilçe sınırları içindedir. Bu durumda il nüfusunun % 52' si il ve ilçe merkezlerinde, % 48' i ise köy ve beldelerde yaşamaktadır. Antalya ili 2009 yılında yapılan genel nüfus sayımına göre nüfus büyüklüğü olarak 81 il arasında 7. sıradadır. 1.919.729 kişilik Antalya nüfusu bir önceki yıla göre 60.454 kişi artmış ve Türkiye nüfusunda Antalya payı 2,59' dan 2,64' e yükselmiştir.
Antalya il nüfusu Türkiye geneline göre daha yüksek bir eğitim düzeyine sahiptir. 2008 verilerine göre 15 yaş üstü okuma yazma oranı toplam il nüfusunun % 97' sini - erkeklerde % 91, kadınlarda % 86' sını oluşturmaktadır. Buu oran Türkiye için % 83' tür, erkeklerde %88, kadınlarda % 79. Bu farklılık özellikle nüfusun üniversite eğitimli kesiminde belirginleşir. Üniversite ve yüksekokul mezunlarının toplam nüfusa oranı Antalya'da % 7 dolaylarındadır Türkiye genelinde ise % 5,4' tür.

ANTALYANIN ALTYAPISI

ANTALYADA ULAŞIM




İl içinde karayolu, denizyolu ve demiryolu - hafif raylı sistem ile ulaşım yapılmaktadır. Ayrıca Antalya'daki toplu taşımacılık sistemi şehir nüfusunun ulaşım ihtiyacını karşılar.
Toplu taşımacılık altyapısına rağmen ve belki ildeki refah seviyesinin bir göstergesi olarak, Antalya nüfus başına motorlu taşıt sayısında 100 kişiye 11,5 otomobil ile Türkiye'nin 6. ilidir.
İl merkezinin doğusunda yer alan Antalya Havalimanı havayolu ile giriş çıkışı sağlayan en önemli noktadır.
Antalya Havalimanından Türkiye’ nin hemen her iline, ayrıca Avrupa ve Orta Doğu'nun çeşitli şehirlerine uçmak mümkündür. Antalya'da askeri amaçlı kullanılan havalimanı yoktur.
Antalya ili, trafikte gidip gelen motorlu araç trafiğini kaldırabilmek üzere kurulmuş bir karayolu ağına sahiptir. Antalya'da otoyol yoktur. Çevre yolu, sistemleri Antalya merkezindeki büyük caddelerden sağlanır. Antalya ili sınırları içinden merkeze gelen yollar tamamen devlet yollarıdır. Bunlardan D - 350 karayolu - Avrupa E yolları sistemine göre E87, Antalya' yı İzmir' e bağlar, D - 400 karayolu ise Antalya'nın güneyindeki Akdeniz ile paralel olarak ilerler Muğla ili sınırından Mersin ili sınırına kadar sürer. İl içindeki diğer devlet yollarının hemen hepsi Antalya şehrine bağlıdır. Ankara şehrini diğer şehirlere bağlayan karayolları arasında D - 650 karayolu Karadeniz kıyısındaki Sakarya ilinin Karasu ilçesinden başlayarak Bursa ve Eskişehir sınırlarından geçerek Kütahya' ya oradan Afyonkarahisar' a daha sonra da Burdur ilinden geçerek Antalya şehrine bağlanır. D - 685 karayolu Antalya - Isparta bağlantısını sağlar. D - 687 karayolu Antalya - Konya arası ulaşımın Beyşehir' e kadar olan kısmını oluşturur.
İl içinde ilçeler arası ulaşımı sağlayan birçok otobüs firması hizmet vermektedir. İl merkezinde bulunan Antalya Otobüs Terminali şehir merkeziyle il içinde ve dışındaki bağlantıların sağlandığı merkezdir. Otobüs Terminali' nin şehrin hafif raylı sistemi Antray' ın Otogar durağı ile bağlantısı vardır.
İl merkezinde kent içi toplu ulaşımda yolcu bazında en çok karayolu tercih edilmektedir. İlde bu hizmeti Antalya Büyükşehir Belediyesi' nin ulaşım birimi kırmızı otobüsler, halk otobüsleri ve dolmuşlarla sağlamaktadır.
Antalya merkezinde 1999 yılında Müze - Zerdalilik hattında hizmet veren Nostaljik Tramvay ile, 2009 yılında Fatih - Meydan hattında çalışmaya başlayan Antray şehir içindeki hafif bir raylı sistemdir.
Antalya'da 2012 yılında hizmete başlayan Antalya Deniz Otobüsü sistemiyle, Antalya Yat Limanı - Kemer Yat Limanı arasında karşılıklı üçer seferle yolcu taşınmaktadır.
Antalya' ya ilin ilçe ve beldelerinden, ayrıca Burdur ve Isparta merkez ve ilçelerinden karşılıklı günlük otobüs seferleri düzenlenmektedir.

DEMİRYOLU



Antalya, Bursa'dan sonra demiryolu hattı olmayan, nüfusu en yüksek ikinci büyükşehirdir. Bu durumun temel nedeni Antalya'nın iç kesimlerle bağlantısındaki coğrafya engelleridir. Antalya' nın kuzey ve batısını saran Toros dağları, hem karayolu hem de demiryolu çalışmalarını kısıtlamakla beraber, yapılan yatırımlar için gerekli maliyeti arttırmaktadır.


AFYONKARAHİSAR - ANTALYA DEMİRYOLU PROJESİ


İlk olarak 1919 yılında bölgeyi işgal eden İtalyanların düşündüğü ve yapımı için Osmanlı Devleti'nden imtiyaz almaya çalıştıkları Burdur - Antalya demiryolu projesini İngilizler de Afyonkarahisar - Antalya hattında gerçekleştirme planlarını yapıyorlardı. Ama bu girişimler sonuçsuz kaldı.


Afyonkarahisar - Antalya demiryolu hattı projesinin yeniden ele alınması ulusal mücadele hareketinin başarıya ulaşması ve Ankara’da kurulan TBMM Hükümeti’ nin yönetimi ele almasından sonra 1923 yılında gündeme gelmiştir. Ağustos 1923' te hazırlanan Türkiye Devleti Nafia Vekaleti, Umur-ı Nafia Programında öncelik demiryollarına verilmiştir.
Bu programda 3. grupta 13 yol yer almıştır. Bu yollarda konumuzla ilgili olan Antalya - Aziziye - Bahadır -Karakuyu - Afyonkarahisar hattının yapımı ihtiyaç duyulan demiryolu hatları olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda limanlar demiryolu programının bir uzantısı olarak ele alınmış programın 2. kademesinde Antalya Limanı’nın yapılması öngörülmüştür. Fakat bu belge yayımlanmış olsa da henüz ne Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur ne de başkent bellidir. Bu yüzden konuyla ilgili çalışmalar 1927 yılına kadar ertelenir. Ancak bu dönemde işi üstlenmesi planlanan Aydın Demiryolu Şirketi projeyi kendi yararına bulmayınca Afyonkarahisar - Antalya demiryolu projesinin çalışmaları 1933 yılına kadar ertelenir.



Proje, TBMM’ de 4 Mart 1933 tarihinde Afyokarahisar - Antalya demiryolunun yapımı konusu İcra Vekilleri Heyetinin toplantısında görüşülerek meclise sunulması kararlaştırılmış, Başbakan İsmet İNÖNÜ tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ na arz edilmiştir. Bu kanunla ilgili milletvekilleri de görüşlerini genel kurula sunmuşlardır. Sonuç itibariyle Afyonkarahisar - Antalya demiryolu hattının yapımına dair hazırlanan yasa tasarısıyla ilgili yapılan görüşmelerde söz alan milletvekilleri bu hattın sağlayacağı ekonomik ve askeri yararların üzerinde durmuş ve yasanın kabul edilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir. Böylelikle 1 Nisan 1933 tarihinde TBMM Meclis Genel Kurulundaki oylamayla 317 milletvekilinden 195 tanesi katılmış ve tamamının kabul oyuyla – oy birliğiyle yasa tasarısı yasalaşmıştır.
TBMM’de 1 Nisan 1933 tarihinde kabul edilen kanun 4 Nisan 1933 tarihinde Resmi gazetede yayınlanmıştır. Yasada Afyonkarahisar’ dan başlayarak Antalya’ ya ve en çok 4 yılda tamamlanması istenilen demiryolu yapımı için 25.000.000 TL’ nin sarfına ve gelecek yıllar içinde resmi sözleşme yapılması için gerekli izin bu yasa tarafından verilmiştir.
Bu demiryolu hattının temel atma töreni 28 Ağustos 1934 günü Afyon, Burdur, Isparta ve Antalya halkı ve yetkililerinin sevinç tezahüratları altında gerçekleştirilmiştir. Nafia Müsteşarı Arif Bey’ in başkanlık ettiği bu törende Antalya milletvekilleri Rasih KAPLAN Bey, Numan Bey ve Haydar Bey hazır bulunmuştur.



Çalışmaları başlanan hat çeşitli zorluklara ve bu zorlukları aşmak için çıkan kararnamelere rağmen Ekim 1936' da Burdur tren istasyonu açılmış ve hattın 136 km' lik kısmı tamamlanmıştır. Ama hattın Burdur' dan Korkuteli' ye doğru yapılacak olan 108 km' lik kısmı için 4 yıl süre ve 8.000.000 TL kadar değer biçilmiştir. Ancak Maliye Bakanlığı demiryolu inşasının fevkalade tahsisat programına Burdur - Korkuteli hattının yapımı için ayrıca tahsisat yapılmasına olanak bulunmadığından, yasa tasarısının TBMM’ ne sevkinin ertelenmesinin zorunlu görüldüğü ifade edilmiştir.
Bu yazının gönderildiği Başbakanlık da ayrıca demiryolu inşaatını yakından takip eden Genelkurmay Başkanlığı da hattın Burdur - Korkuteli kısmının tamamlanmasını talep etmiştir. Yeniden bu konuda çalışmalar yapan Maliye Bakanlığı bir süre sonra yazdığı cevapta gerekli kaynağın bulunamadığın ve projenin ertelendiğini açıklamıştır.
Geçen onca yıla ve yaşananlara rağmen, Antalya' nın demiryolu hattına bağlanması TCDD için gündemdeki konulardan biridir.

ENERJİ



Antalya'nın nüfusu itibariyle enerji tüketimindeki payı fazladır. Elektrikte günlük tüketim miktarı normal şartlarda 12 milyon kilowatt/saattir. Ancak yaz aylarında klima kullanımının da artmasıyla birlikte bu ihtiyaç 18 milyon kilowatt/saate yükselmektedir. Günlük üretim miktarı da 3 - 3,5 milyon kilowatt/saat civarındadır. 2009 yılı itibari ile toplam elektrik 198,4 milyar kwh üretiminin olan Antalya' nın bu üretimin % 48.6’ sı doğalgazdan, % 21.7’ si yerli kömürden, % 18.5’ i hidroelektrik kaynaklarından, % 6.6’ sı ithal kömürden, % 3.4’ ü sıvı yakıtlardan, % 0.76’ sı rüzgar enerjisinden ve % 0.34’ ü jeotermal ve biyogazdan sağlanmıştır. Bu enerjinin üretimi için ihtiyaç olan su Antalya' ya düşen yağışlardan karşılanır. Antalya yıllık 1224,2 kg/m² yağış düşmektedir. Bu yağıştan gelen su şehir şebeke suyunda kullanılır. Ancak Antalya' daki su kaynaklarının çoğu, karstik yapısından dolayı yeraltı sularıdır.
Antalya'ya ilk doğalgaz hattı 2010 yılında Antalya Organize Sanayi Bölgesine çekilmiş ve burada kullanılmıştır. 2011 yılında bu hat şehir merkezine ulaşmış ve ana hatlar şehre yerleştirilmiş ve bazı mahallelere hatlar çekilmiştir. Antalya' daki doğalgazın kullanımı ev, sanayi ve sera olarak üç kolda kullanılması planlanmakta ve yıllık bazda tüketimin 2020 yılında 1 milyar metreküpü bulması düşünülmektedir.
Antalya yılda 300 gün güneş gören bir kenttir. 2010 yılında il merkezinde kurulan Güneşev ile birlikte Antalya' da güneş ve rüzgar enerjisinden de yararlanılmaktadır. Halka açık bir şekilde tasarlanan Güneşev' de enerjiyi sağlayan güneş ve rüzgar panelleri dışında sera, AR - GE birimi, seminer salonu yürüyüş alanları gibi bölümler de vardır.

SAĞLIK



Antalya ilinde devlet, üniversite ve özel hastaneler tarafından sağlık hizmetleri verilir. Antalya ilinde 2009 yılı itibarı ile 37 tane Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığına bağlı, 1 tanesi üniversitelere bağlı, 16 tanesi özel hastane olmak üzere toplam 67 hastane ve 1 ağız ve diş sağlığı merkezi bulunmaktadır. En büyük hastaneler arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi – 950 yataklı ve Atatürk Devlet Hastanesidir.
Antalya İlinde sıcak su kaynakları sınırlıdır. Sağlık turizmine elverişli değildir.

ANTALYADA YEŞİL ALANLAR, EĞLENCE VE DİNLENCE ALANLARI, MESİRE YERLERİ



Antalya İlinde kişilerin eğlenmeleri, dinlenmeleri ve doğaya yakınlaşabilmelerine olanak sağlayan kent parkları ve şehirlerin dışında bulunan, korunmaya alınmış doğal bölgeler bulunmaktadır. Bunların bir bölümü göl, gölet ve baraj gölleri etrafındaki yeşil alanlardır, bir bölümü ise yayla ve ormanlık bölgelerdir.
Önemli kentsel yeşil alanlar arasında Antalya Kent Ormanı, Atatürk Parkı, Kepez Kent Orman sayılabilir.
Eğlence parkı olarak Antalya'daki en büyük park özel bir işletmeyle yönetilen Aktur Park' tır. Diğer modern eğlence alanları arasında şehirdeki 3 adet Aquapark, Konyaaltı, Lara sahilleri, Beachpark özellikle yaz tatili için kullanılırken bunun yanında Saklıkent de kış aylarında kayak yapma olanağı sağlayan tesislere sahiptir.
Korunmuş doğa alanları arasında Antalya - Korkuteli karayolundaki Güllük Dağı Ulusal Parkı, Kemer'deki Olimpos Dağı Ulusal Parkı ve Düden Şelalesi ve Kurşunlu Şelalesi bulunmaktadır. Diğer korunan alanlar arasında Damlataş ve Karain Mağarası ile Güver Uçurumu vardır.
Antalya ilinin çeşitli yerlerindeki mesire alanları, piknik ve dinlenme olanakları sunar. Manavgat' taki Köprülü Kanyon'da piknik alanları, rafting olanakları, Antalya' nın batısında Korkuteli - Antalya sınırının olduğu kısımdan güneydeki Kumluca' ya kadar olan kısım büyük ölçüde ormanlarla kaplıdır. Bu alanlarda da piknik alanları, çocuk parkı, restoran ve benzeri olanaklar yapılmıştır. Kent merkezi' nin batısındaki Feslikan Yaylasındaki mesire yerinde göl ve orman manzaraları bulunur ve ziyaretçilerin doğa sporları, doğa yürüyüşleri yapması mümkündür. Yaz aylarında düzenlenen festivallerde yağlı güreş karşılaşmaları yapılmakta konserler verilmekte eğlenceler düzenlenmektedir. Yine kentin batısındaki Doyran beldesinin göleti kenarı mesire için, gölet de balıkçılık için uygundur.
Bugün, şehir içi rekreasyon alanları parklar, korular ve sahillerden oluşmaktadır. Ancak bu ögeler de çarpık ve kaçak kentleşme nedeniyle Antalya' nın her yanına dengeli bir biçimde dağılım gösterememiş, daha çok sahil kenarında ya da sahile yakın yerlerde toplanmıştır.
Açıkhava alanları dışında son yıllarda sayıları hızla artan alışveriş merkezleri de sundukları olanaklarla dinlence alanı olarak sınıflandırılabilmektedirler. Antalya ilindeki alışveriş merkezi olarak adlandırılacak yapılar şehir merkezinde toplanmıştır. İlin önde gelen alışveriş merkezleri arasında Antalya 5M Migros, Antalya Kipa, Laura, Deepo, Özdilekpark, Terracity ve Markantalya gibi mekanlar yer almaktadır.

ANTALYANIN İLÇELERİ



Antalya' nın 19 ilçesi vardır ve bunların 5 tanesi merkez ilçedir. Antalya Büyükşehir Belediyesini oluşturan merkez ilçeler Aksu, Döşemealtı, Kepez, Konyaaltı ve Muratpaşa' dır. Antalyanın İlçeleri Batıdan doğuya doğru Kaş, Demre, Finike, Elmalı, Kumluca, Korkuteli, Kemer, Konyaaltı, Muratpaşa, Döşemealtı, Kepez, Aksu, Serik, Manavgat, Akseki, İbradı, Gündoğmuş, Alanya ve Gazipaşa’ dır.

ANTALYA İLİNDEKİ MÜZELER



Antalya ilindeki müzelerin büyük çoğunluğu Antalya şehir merkezi ve Alanya sınırları içerisinde kalır. İlde çeşitli kurumlarca işletilen 11 müze bulunmaktadır.
Özellikle ilk çağdan olmak üzere ve Türkiye'de cumhuriyetin kuruluş yıllarına kadarki döneme ait önemli eşyaları Antalya'daki müzelerde bulmak mümkündür. Tarihsel süreçten bakılırsa Antalya Müzesi' nden başlayarak Alanya Atatürk Evi Müzesi'ne kadar süregelen müzeler Antalya'nın tarihini aydınlatacak eserleri barındırır. Bunların yanı sıra Kaleiçi Müzesi ve Alanya Kızılkule Etnoğrafya Müzesi de birer etnografya müzesi olarak hizmet vermektedir.
İldeki Antalya Müzesi, Alanya Arkeoloji Müzesi ve Side Müzesi ilk çağ eserlerini, Alanya'daki İçkale Müzesi Selçuklu dönemi eserlerini, Antalya Atatürk Müzesi ve Alanya Atatürk Evi Müzesi de Türkiye Cumhuriyeti dönemi eserlerini ziyaretçilerine sunar.
Antalya ilindeki bu müzeler dışında tematik bir müze olan Antalya Oyuncak Müzesi aynı zamanda Türkiye'deki ikinci büyük oyuncak müzesidir.
Türkiye' de yakın zamanda yaygınlaşmaya başlayan kent müzesi kurma planları da Antalya'da uygulanmaya başlanmıştır. Antalya Kent Müzesi şu an Antalya Büyükşehir Belediyesi binasında ve bir kısmı açık hava müzesi olarak hizmet vermektedir.

ANTALYADAKİ ARKEOLOJİK ALANLAR VE TARİHİ KALINTILAR



Antalya İlinde sayısız arkeolojik alan vardır. Buralarda bazı keşfedilmiş değerli eserlerin bir kısmı Antalya Müzesi' nde sergilenmekte, yapılar da ziyarete açık tutulmaktadır.
Antalya'nın 30 km kuzeyindeki Karain Mağarası paleolitik, neololitik, kalkolitik, eski tunç gibi prohistorik çağlarda ve klasik çağda insanlar tarafından sürekli bir biçimde iskan edilmiştir. Karain Mağarası insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinin başında gelir.
Antalya' nın Serik ilçesindeki Aspendos antik kentinin tiyatrosu Roma mimarisinin en iyi örneklerinden birdir.
Antalya Kalesi'nin şimdiki adıyla Kaleiçi kapısı, Romalılar zamanında Kral Hadrianus' un şehri ziyaretine hitaben yapılmış ve sonraki yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlerce kullanılmıştır.
Kuruluş tarihi tam olarak bilinmeyen Termessos kentinin tarih sahnesine çıkışı Büyük İskender' in M.Ö. 333 yılında kenti kuşatması ve Termesos’ luların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur.
Antalya' da M.Ö. 12. yüzyılda Yunan göçleriyle kurulan Pamfilya' nın antik kentlerinden Perge' nin kalıntıları günümüze ulaşmıştır. M.Ö. 10. yüzyıldan kalan antik kent Aspendos ve bu kentte M.S. 2. yüzyılda kurulan Aspendos tiyatrosu Antalya ilinin Serik ilçesindedir.
Demre ilçesindeki Simena, Türkiye' nin sadece denizden ulaşılabilen nadir yerleşimlerinden birisidir. Kekova Adası ve çevresindeki kıyılarda doğal, kültürel ve coğrafya değerlerinin korunması amacıyla oluşturulmuştur, 260 km² alanı kaplayan Kekova Özel Çevre Koruma Alanı'nın içerisinde yer alan Simena Antik Kenti, 1. Derece arkeolojik sit alanı olarak tescillidir.
Demre' de bulunan Myra, kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, kentin en azından M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler.
Side Antik kenti, M.S. 2. yüzyıla tarihlenen tiyatroda M.S. 3. yüzyılda orkestranın etrafı yüksek bir duvarla çevrilerek arena şekline dönüştürülmüş olmalıdır. Duvar üzerindeki su geçirmez sıva kalıntılarından havuz şekline de dönüştürülmüş olabileceğini düşünülse de bu teknik olarak mümkün görünmemektedir. M.S. 5. yüzyılda tiyatro içerisine Şapeller yapılarak erken Hristiyanlık Döneminde de kutsal bir mekan - açık hava kilisesi olarak kullanıldığı bilinmektedir.
M.Ö. 13. yüzyıla ait Hitit metinlerinde şehrin adı Patar olarak geçen Patara, Tepecik Akropolünde ele geçen seramik parçaları, Orta Tunç Çağı özelikleri içerirken, yine Tepecikin doğu yamacı eteklerinde ortaya çıkarılan, Demir Çağı öncesine ait taş balta Patara' nın tarihinin ne kadar eskilere gittiğini göstermektedir.
13 Antik kentten biri olan Olympos, kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte M.Ö.167 - 168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçer. Likya Birliğinde üç oy hakkına sahip 6 şehirden biridir.
Alanya Kalesi ise denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve doğal korunaklı oluşu nedeniyle tarih boyunca kesintisiz yerleşim görmüş olan Alanya Kalesi, Anadoluyu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş ortaçağ kalelerinden birisidir.

ANTALYA MÜZİĞİ



Antalya yöresinin geleneksel halk müziğinin başlıca telli çalgısı bağlama ve cümbüş, başlıca nefesli çalgıları sipsi, zurna ve kaval tipleri, başlıca vurmalı çalgıları da davul ve def’ tir. Antalya yöresi halk dansları, Antalya’ nın komşu illeri Burdur, Isparta, Muğla ve Mersin yörelerinde oynanan halk dansları ile Teke Folkloru diye adlandırılan bölgesel bir özelliğe sahiptir. Bölgede müzik alanında olduğu gibi halk oyunlarında da yörüklerin etkisi ağır basar.
Antalya’ nın doğusundaki ilçelerde ise Konya kaşık havası, Boğaz havaları, Serenler Zeybeği, Anamur Yolları, Silifkenin Yoğurdu, Cezayir havaları çalınır. Bu oyunlar tek tek veya toplu olarak da oynanır.
Teke Zortlatması, oynayanlara ve adı geçen bölgede yaşayanlara göre bu ad, teke adı verilen erkek keçinin hareketlerini yansıtmasından dolayı verilmiştir. Zortlatma, sıçrama, hoplama anlamına gelir. Oyunun sekme, arkaya hızla dönerek yürüyüp kaçma, direnme ve korku dolu ani sıçramalar gibi figürleri tekenin hareketleri ile büyük bir benzerlik gösterir. 9/8’ lik usulün sanat müziğindeki aksak ve raks aksağı olarak bilinen şeklinin 9/16’ lık türevi Teke Zortlatmasının en belirgin unsurudur.
Yörede zeybek de yaygın bir oyundur. Kıvrağıyla da ağırıyla da oynanan zeybeğin Antalya civarında 9 farklı türü çalınır ve oynanır.

ANTALYA MUTFAĞI
Son sekiz yüzyıllık tarihsel süreçte, Türkler döneminde, Antalya ve çevresinde geçerli mutfak, yeme - içme kültürü, kimi noktalarda süreklilik, kimi noktalarda ise değişiklik göstermiş, ancak devamlı bir şekilde çevresindeki kültürlerden etkilenmiştir. Antalya yemekleri beş grup halinde görülür. Çorbalar, sebze yemekleri, etli ve otlu yemekler, deniz ürünleri.
Antalya mutfak kültürü, 20. yüzyılın başlarına kadar kendi kimliğini kültür ve düşünce tarihinin bir düsturu sayılan süreklilik içinde değişim ve dönüşüm içinde yaşatmıştır. Bütün bunlar, kültürün karşılıklı etkileşim coğrafyası içinde oluşmuştur. Örneğin, Giritliler, Antalyalılar’ a zeytinyağı yapmayı öğretmişlerdi. Bundan önceki dönemde ise Antalya halkının yemekleri için susamyağı kullanılırdı. Doğal olarak bu kültürler birdenbire ortadan kalkıp gitmemiş, zaman içinde biri diğerinin yerini almıştır. Önceki dönemde Antalya Kaleiçi mutfağının oldukça geniş olduğunu, mutfakların da içinde birkaç aileyi barındıran bir büyüklükte iken, Antalya ailesi ufalıp küçüldükçe, bu değişimden doğrudan Antalya mutfağının da etkilenmeye başladığını, küçüldüğünü görüyoruz. Bu dönemde Kaleiçi evlerinde biri alt katta, diğeri üst katta olmak üzere genelde iki mutfak bulunuyordu. Alt katta temizleme ve yıkama işleri yapıldıktan sonra, her şey temizlenmiş, ayıklanmış veya yıkanmış olarak üst kattaki mutfağa taşınıyor ve hem alt hem de üst katta mermer döşeli tuvaletler bulunuyordu.
Yöreye özgü yemekler arasında köftenin yanında meze olarak tüketilen piyaz ile Arap kadayıfı, karpuz kabuğu reçeli, bergamot reçeli gibi tatlılar sayılabilir. Bu yöredeki tarhana, kekikli, göce, yarpızlı, yarma tarhana çorbaları, şakşuka, aside, kabak çintmesi, keşkek, arabaşı, boranı - yöredeki adıyla borana, softalar aşı, labada aşı, domates civesi yemekleri, kabak tatlısı, palize, öküz helvası, kıvrım, fıtır, kirkitle, bestel tatlıları, kapama ve bastarya börekleri ile hibeş, tarator ve kölle mezeleri çokça tüketilen bir çoğunluğu yöreye özgü olan yemeklerdir.

ANTALYADA ŞENLİKLER VE FESTİVALLER
Antalya'da çeşitli dönemlerde festivaller ve şenlikler düzenlenmektedir. Bu festivaller, Feslikan Yaylası Festivali, Söbüce Yaylası Şenliği, Alanya Şenlikleri gibi genelde Antalya'nın yüksek kesimlerinde yaylalardaki yaz şenlikleridir. Bunun yanında Korkuteli yöresinde Alevi - Bektaşi -Türkmen kültürü yaşayan halk da Abdal Musa Şenlikleri gibi şenlikler düzenlerler.
Antalya' da yerel ölçekte olduğu gibi ulusal ve uluslararası ölçekte festivaller de düzenlenmektedir. Ulusal ölçekte en büyük festival 2010 yılında düzenlenmeye başlanan Antalya Televizyon Ödülleri' dir. Uluslararası ölçekte her yıl ekim ayında Antalya Altın Portakal Film Festivali düzenlenir. Ayrıca Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali gelenekselleşmiş Türkiye' nin tek, dünyanın ise en büyük kum heykel etkinlikleri arasında yer almaktadır.

ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ
Temelleri 1953 yılında düzenlenen Belkıs Festivali ile atılan ve o günden bugüne çok büyük değişim gösteren ayrıca 2005 yılından bu yana uluslararası olarak düzenlenen Altın Portakal Film Festivali 1964 yılında dönemin Antalya Belediye başkanı Dr. Avni Tolunay' ın girişimleriyle ve Türk sinema sektörünü maddi manevi desteklemek, Türk film yapımcısını nitelikli yapıtlar üretmeye teşvik ederek, Türk Sineması´ nın uluslararası platforma açılmasına zemin hazırlamak amacı taşıyarak başlatılmıştır. Antalya Film Şenliği adı altında başlayan festival ikinci yılında Antalya Tiyatro, Müzik ve Film Şenliği adında düzenlenmiştir.
Festival daha sonra Antalya Kültür Sanat Vakfı' nın düzenlemesiyle sürmüş ve 2005 yılına kadar Antalya Altın Portakal Film Festivali adıyla düzenlendi. 2004 yılında festivale uluslararası kategoriler eklenince festival, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali adıyla düzenlendi ve festivalde uluslararası dallarda da ödüller verilmeye başlandı.
Antalya Altın Portakal Film Festivali' nin ödülü olan Venüs heykeli festival boyunca şehrin çeşitli yerlerinde sergilenir.

ANTALYA TELEVİZYON ÖDÜLLERİ
2010 yılında İsmail Cem Televizyon Ödülleri adı altında Antalya Kültür ve Sanat Vakfı tarafından Altın Portakal Film Festivali'yle sinemada Türkiye'nin önde gelen kentlerinden Antalya' yı televizyonda da ilk akla gelen kentlerden biri yapmak ve Türkiye’ de televizyon endüstrisinin gelişimine katkıda bulunmayı hedefleyen ve Türk yapımlarının uluslararası pazardaki temsil gücünü arttırma amacıyla düzenlenen bu organizasyon ilk yılında dönemin televizyon dizilerinin oyuncu ve yapımcılarını Antalya' da toplamayı başardı.
İlk senesinde eski gazeteci ve eski TRT Genel Müdürü İsmail CEM' in adıyla düzenlenen organizasyonun adı, ilk yılındaki ödül töreni sırasındaki tartışmalar dolayısıyla İsmail CEM' in ailesinin isteği doğrultusunda İsmail CEM ismi çıkartılarak Antalya Televizyon Ödülleri adını aldı.

ULUSLARARASI ANTALYA KUM HEYKEL FESTİVALİ
İlk kez 2006 yılında düzenlenen Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali, her yıl farklı bir tema ile sanatseverlere sanatın en doğal, en muhteşem ve en eğlenceli hali sloganıyla ulaşmaktadır. 2013 teması İmparatorluklar - Empires olarak belirlenen etkinlik Mayıs - Kasım ayları arasında düzenlenmektedir. Uluslararası kum heykeltıraşların katıldığı festival, katılan sanatçı sayısı, kullanılan kum miktarı ve alan genişliği gibi özellikleriyle Dünyanın en büyük kum heykel organizasyonları arasında yer alır.

ANTALYADA EĞİTİM
Eğitim ve öğretim açısından Türkiye'nin önemli merkezlerinden biri olan Antalya' da 595 tane okul öncesi eğitim kurumu - 21.921 öğrenci, 681 tane ilk öğretim okulu - 249.662 öğrenci, 190 tane orta okul -84.525 öğrenci, eğitim – öğretim veren okul vardır. Ayrıca Antalya' da bir devlet üniversitesi olan Akdeniz Üniversitesi ile bir özel üniversite Uluslararası Antalya Üniversitesi olmak üzere 2 üniversite mevcuttur. Bu üniversitelerde il genelinden öğrencilere eğitim verildiği gibi, il dışından ve öğrenci değişim programları ile yurtdışından gelen öğrencilere de eğitim verilmektedir.
2011 yılı üniversiteye yerleşme basamakları olan Yükseköğrenime Geçiş Sınavı - YGS ile Lisans Yerleştirme Sınavı' na - LYS başvuran 38.618 kişiden 19.803 kişi ya da diğer bir deyişle % 51,27' si sınavda başarılı olmuşlardır. Bu kişilerden 9.616 kişi lisans programına, 4.063 kişi açık öğretim fakültelerine, 3549 kişi YGS ile yerleşilebilen bölümlere, 2.575 kişi de sınavsız programlara girme hakkı elde etti.
Ayrıca Antalya'nın 15 yaş ve üzeri nüfusunun % 6,73' ü üniversite mezunu, % 2,8' si Yüksek lisans mezunu, % 0,06' sı ise Doktora mezunudur.
Antalya İlindeki okullaşma oranı, okul öncesinde % 23, ilköğretimde % 99,8, ortaöğretimde % 80, genel lisede % 62, mesleki ve teknik lisede % 38' dir.
ANTALYADAKİ ÜNİVERSİTELER
Antalya'da 2013 itibariyle aktif olan iki üniversite vardır. Bunlardan ilki 1982 yılında eğitime başlayan 11 fakülte 5 yüksekokul 11 meslek yüksekokulu ve 5 enstitüyle 21.809 öğrenciye eğitim vermekte olan devlete ait Akdeniz Üniversitesi' dir.
Diğer üniversite ise 2012 yılında eğitim – öğretime başlayan özel Uluslararası Antalya Üniversitesi’ dir.
Antalya' da 2012 - 2013 döneminde eğitim - öğretime başlayan özel Uluslararası Antalya Üniversitesi de 5 fakülte ve 1 yüksekokul ile ilde kurulan ikinci yükseköğrenim kurumu olarak hizmet vermektedir.
Antalya'da eğitim veren üniversiteler, Devlet Üniversitesi olarak Akdeniz Üniversitesi, özel - vakıf Üniversitesi olarak Uluslararası Antalya Üniversitesi’ dir.

ANTALYADA TEKNOLOJİ VE BİLİM
Antalya, 2000' li yıllarla birlikte teknoloji alanında gelişme göstermiştir. Akdeniz Üniversitesi' ndeki, bilim parkı, TÜBİTAK' ın gözlemevi, çeşitli kurumların Ar - Ge birimleri ve pek çok konuda araştırma yapmaktadır. Antalya ili, 2011 yılında yapılan 54 patent başvurusu ile, bu alanda Türkiye' de 11. durumdadır.
Antalya' da Akdeniz Üniversitesi'ne bağlı 1 tane bilim parkı vardır. 2008 yılında açılan bilim parkı kısa zamanda yaptığı anlaşmalarla uluslararası alanda pek çok ortak kazanmıştır. Ayrıca 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Rektörü, Üniversite Yönetim Kuruluyla gerçekleştirdiği toplantıda, çatı bir şirket olarak kurulan Antalya Sanayi Teknolojileri Yazılım Ar - Ge Danışmanlık Çevre ve Enerji Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ nin kurulduktan kısa bir süre sonra yurt dışındaki irtibat ofisini Silikon Vadisi' nde açmış ve bu dünyanın en büyük teknoloji bölgesinin bir parçası olmuştur.
Antalya' dan yapılan bilimsel yayın sayısı, 1981 - 2006 dönemi için tüm Türkiye' den yapılan yayın sayısının % 1,66' sı ile - 2.978 adet yayın, Türkiye' deki iller arasında 10. sıradadır.

ANTALYA MEDYASI
Antalya ilinde gazetecilik faaliyetleri Osmanlı Devleti'nin son dönemine rastlar. 1920 yılında Haydar Rüştü Öktem'in, Antalya’ da Anadolu adlı gazeteyi yayınlaması ile Antalya'da gazetecilik hayatı başlamıştır. Bu gazete, Ulusal Mücadele süresince önemli görevler yerine getirmiştir. Antalya’ nın merkezinde, Antalya’da Anadolu gazetesini, daha birçok gazete ve derginin yayını takip etmiştir.
Televizyon yayınları da ağırlıklı olarak ulusal ölçektedir. Bugün ilde Akdeniz Radyo Televizyonu, VIP TV sürekli yerel televizyon yayını yapmaktadır.
Antalya ilinde yerel basın oldukça gelişmiştir, Antalya'da sürekli yayın yapan 36 yerel gazete vardır. Yerel gazetecilikle ilgili iki meslek kuruluşu vardır. Bunlar, Antalya Gazeteciler Cemiyeti, Antalya Gazeteciler Derneği’dir.

ANTALYADA YAYINLANAN YEREL GAZETELER
1. Antalya İl Merkezinde : Akdeniz Gerçek, Akdeniz Manşet, Akdeniz Son Baskı, Akdeniz'de Yeni Yüzyıl, Antalya, Antalya Büyükşehir, Antalya Ekspres, Antalya Hilal, Antalya İlan, Atak, Batı Antalya, Beyaz Akdeniz, Gazete Akdeniz, Gündem Antalya, Son Haber gazeteleri,
2.Akseki’de : Akseki'nin Sesi gazetesi,
3.Alanya’da : Alanya Bote Zeitung, Albüm, Batı Alanya, Haber Alanya, Yeni Alanya gazeteleri,
4.Elmalı’da : Elmalı Güncel gazetesi,
5.Gazipaşa’da : Gazipaşa Sahil gazetesi,
6.İbradı’da : İbradı gazetesi,
7.Kaş’ta : Kalkan Haber, Kalkan Medya, Kaş Aydın Haber gazeteleri,
8.Kemer’de : Ayışığı, Gazete Kemer, Kemer Gözcü gazeteleri,
9.Korkuteli’nde : Korkuteli Gündem gazetesi,
10.Manavgat’ta : Klas, Manavgat Sahil, Nehir gazeteleri,
11.Serik’te : Ayyıldız Toros, Serik Postası gazeteleridir.

ANTALYA TARİHİ
M.Ö. 2. Yüzyılın ortalarında Bergama Kralı Attalos’un, Bana bir yeryüzü cenneti bulun, buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Antalya Antik Pamfilya, Psidya, Likya Bölgelerinin kesiştiği, Anadolu’nun en bereketli coğrafyasında kurulmuştur.
Antalya, tarihi boyunca hep kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin merkezi olmuştur. Çünkü doğasını oluşturan lacivert denizleri, görkemli Torosları, coşkun çağlayanları, renk renk ağaçları, Antalya’yı turizmin başkenti kılan en önemli özellikleridir. Doğal güzellikler arasında yer alan Antalya, uluslararası ödül sahibi marinası, dünyaca ünlü otel ve tatil köyleri ile turunçgil kokan doğasıyla Türkiye’nin en önemli turizm merkezidir.
Her sene Antalya’nın muhteşem güzelliklerini görmek için gelen milyonlarca turist Antalya Havalimanının modern yapısıyla gelişmiş sistemleri ile verdiği hizmetlerden yararlanmaktadır.
Antalya sahip olduğu kusursuz güzellikteki plajlarıyla her sene milyonlarca turistin ilgi odağı konumundadır. Doğanın yeşil ve mavi tonlarının buluştuğu bu muhteşem plajların temizliği ve güzellikleri birçok mavi bayrakla tescillenmiştir.
Bütün bu doğal güzelliklerin arasında Antalya’da özellikle Belek, sahip olduğu uluslararası standarttaki birçok golf sahasıyla Avrupa’nın en büyük golf merkezi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Antalya’yı dünya turizminin ilgi odağı yapan bir başka özelliği ise uygun iklim koşulları ve tesislerdeki yüksek hizmet kalitesi ile futbol turizmindeki hızlı yükselişidir. Belek, Kundu, Manavgat ve Kemer bölgelerinde bulunan futbol sahalarına her sene 1000’ i aşkın yerli ve yabancı futbol kulüpleri devre arası kış kampı için gelmektedir.
Antalya dünyanın tanınmış şirketleri ile farklı alanlarda düzenlenen kongre ve konferanslara da ev sahipliği yapmaktadır.
Antalya dünyanın tanınmış şirketleri ile farklı alanlarda düzenlenen kongre ve konferanslara da ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin ve Avrupa’nın sayılı fuar merkezlerinden olan ANFAŞ’ ta başarıyla bir çok yurtiçi ve yurtdışı fuar etkinliğini başarı ile gerçekleştirmiştir.
Geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe oluşturan Kaleiçi’nde dar sokaklar ve eski ahşap evler tarihi şehir duvarlarına dayanmaktadır.
M.S. 2. yüzyılda yapılan Hıdırlık Kulesi, Kesik Minareli Camii ve M.S. 130 yılında İmparator Hadrianus şerefine yaptırılan Hadrianus Kapısı bugün bütün güzelliği ile hala görülebilir durumdadır.
Paleolitik çağdan Osmanlı dönemine uzanan eserlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesi yörenin zengin tarihini yansıtır.
Serik ilçesinin en önemli tarihi eserlerinin başında gelen ve arkeoloji alanında dünyada üst sıralarda yer alan Aspendos bulunmaktadır.
2000 yıllık Aspendos antik tiyatrosunun sunduğu olağan üstü akustik, Antalya’nın doğal güzellikleri ve beraberinde sanatın dil, din, ırk ve sınır tanımayan yapısı ile her yıl düzenlenen Aspendos Opera ve Bale Festivali binlerce yerli ve yabancı ziyaretçiye unutulmaz dakikalar yaşatmaktadır.
1950’ li yıların ortalarında tarihi Aspendos Tiyatrosu’nda düzenlenmeye başlayan konserler ve tiyatrolar Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin temel taşını oluşturur. Festival, Türk sinemasının, Antalya ve Türkiye’nin dünyaya tanıtımı adına büyük başarılara imzasını atmaktadır.

Altın portakal film festivalinin sanata ve sanatçıya verdiği önem geleneksel olarak düzenlenmeye başlanan Avrasya film festivali ile kalitesini ispatlamış, Yerli ve yabancı birçok ünlü sinema sanatçısını da seyircisiyle buluşturmuştur.

Sinagog, Kilise ve Camiinin aynı bahçe içinde yer aldığı Dinler Bahçesi Belek’ in en ilgi çekici yerlerinden birisidir. Üç büyük dinin mensuplarının aynı yerde ve aynı anda ibadet yapmasını sağlayan bu bahçe evrensel barış ve ahlak konularında da dünyaya çok önemli bir mesaj taşımaktadır.

Dünya üzerinde bütün insanların eşit olduğu ve inanç özgürlüğüne sahip olduğunun vurgulandığı Dinler Bahçesi, açıldığı günden günümüze kadar dünyanın çeşitli yerlerinden farklı inançlara sahip pek çok insanı, uygarlıklar merkezi Anadolu’da buluşturmayı başarmıştır.

Antalya hayranlık uyandırıcı tarihi kalıntıların yanı sıra şaşırtıcı doğal güzelliklerin sergilendiği bir açık hava müzesini andırır.

Antalya’nın 14 km. kuzeydoğusunda yer alan Yukarı Düden Şelalesi muhteşem doğasıyla dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri çekmektedir.

Aşağı Düden Şelalesi 40 metre yükseklikten denize dökülmektedir. Kurşunlu Şelalesi, Lara Plajı ve Konyaaltı Plajı da Antalya’nın dikkat çeken doğal güzelliklerindendir.

Olimpos, Bey Dağları Milli Parkı ve Topçam Plajı gözler önüne kusursuz manzaralar sergilemektedir. Doğal güzellikler arasında dolaşmak isteyenler için parkın kuzey ucunda kamp alanları yer almaktadır. Bölgenin kuşbakışı görüntüsü Tünektepe’ den gözler önüne serilmektedir.

Antalya dört mevsimin bir arada yaşandığı kenttir. Antalya’ da Saklıkent’ te sabah bembeyaz karlar üzerinde kayak yaparken 1 saat sonra Akdenizin muhteşem maviliğinde denizle buluşup kulaç atabilirsiniz.
Saklıkent Antalya kent merkezine 50 km uzaklıkta olup Torosların dağ manzarasında kolayca ulaşabileceğiniz bir kayak merkezidir.

Türkiye’ de insanlığın en eski yerleşim merkezi olan Karain Mağarası da Antalya’da bulunmaktadır. Bu tarihi mağara tek giriş birbiriyle bağlantılı üç bölmeye açılmaktadır. Her ne kadar buluntulardan bazıları girişte yer alan ufak müzede sergilense de eserlerin büyük çoğunluğu Antalya müzesinde sergilenmektedir.

Doğa ve doğayla kaynaşabilmesi için özenle planlanmış olan Kemer tatil için ideal bir bölgedir. Tam donanımlı Kemer marinası yatçıların ilçenin güneyindeki mükemmel koyları ve kumsalları keşfedebilmeleri için yüksek standartlarda hizmet vermektedir.
Dünya Ralli Şampiyonası’ nın önemli etaplarından biri de Kemer’ de yapılmıştır. Rally of Turkey tüm dünya televizyonlarında naklen yayınlanarak motor sporları meraklılarının ilgi odağı olmuştur.

Doğaya saygılı ve çevreye duyarlı olan tatil köylerinin tümü ormanlarla bütünleşmiştir. Kemer’ in 15 km. güneyinde yer alan Tahtalı Dağının eteklerinde yer alan Antik Phaselis’ in üç limanı bir zamanlar önemli bir ticaret merkeziydi.

Su kemerlerinin, agoraların, hamamların, tiyatronun, Hadrianus Kapısı’ nın ve Akropolis’ in kalıntıları şehrin tarih içindeki önemini gözler önüne sermektedir. Güney limandan Tahtalı Dağı ve çevresinin görünümü muhteşemdir. Phaselis’ in rüzgarlara kapalı sakin koyları kusursuz bir dinlenme ortamı oluşturur. Kara veya deniz yoluyla ulaşılabilen Olimpos Vadisi’ ni defne ağaçları ve zakkumlar gölgeler. Mabed kapısı, tiyatro, hamam ve agora antik devirlerden günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Kent surları ve körfezdeki kuleler Orta Çağlara aittir.

Olimpos’ un kuzeyinde yer alan Çıralı Plajı’ nın yamaçlarında yaklaşık 300 m. yükseklikte, Yanartaş yer almaktadır. Mitolojiye göre Likya’ lı Kahraman Bellerophon kanatlı atı Pegasos’ un sırtında ağzından ateş püskürten canavar Kimera ile savaşmış ve onu burada öldürmüştür.

Olimpos’ un batısında, turunçgil ağaçları ve bahçeleriyle kuşatılmış Finike Körfezi bulunur. Doğusunda kumlu sahili ile uzanan Finike, batıda kayalık koylarla çevrilidir. M.Ö. 4. yüzyıla ait Akropolis’ teki Perikles Anıtı antik sanatın eşsiz örneklerindendir. Şehir surları Likya mezarları ve Roma tiyatrosu da görülmeye değer eserler arasındadır.
Anadolu’ nun en güzel vadilerinden birine bakan Arikanda’ nın harabeleri arasında agora, tiyatro, stadyum, su sistemi, hamam ve her yana dağılmış mezarlar sayılabilir.
Finike’ nin 25 km. batısında yer alan Demre eski adı ile Myra çok iyi korunmuş Roma devri tiyatrosunun yanı sıra bu tiyatroyu tepeden seyreden kaya mezarları ile anılır.
Aziz Nikolas - Noel Baba 4. yüzyılda bu Akdeniz şehrinde din görevlisiydi. Noel Baba bugün 20. yüzyılın dünyada en sevilen iyilik sembollerinden birisidir.
Myra’ nın antik limanı olan Andriake, Demre’ nin batısında olup güneşlenmek ve yüzmek için güzel bir kumsala sahiptir. Kekova Adası’ nın kuzey sahili boyunca antik Apollonia kentinin M.Ö. 4. yüzyıla ait yazlık yalıları, batık kent görünümünde yer yer su içinde görülebilir. Kaleköy Kalesi bu berrak sularda gezinen yatların, sayısız koyların ve adaların kuşbakışı seyredilebileceği en iyi yerdir.
Kekova’ dan batıya doğru gidildiğinde üç tarafı dağlarla çevrili Kaş ilçesine ulaşılır. Kaş’ ın eski adı olan Antiphellos’ dan günümüze sadece Likya kaya mezarları, anıt mezarlar ve tiyatrosu kalmıştır.
Antalya’ nın eşsiz doğal güzelliklerini gökyüzünden seyretme fırsatı sunan yamaç paraşütü ise son yıllarda dünyada hızla artan bir ilgi görmekte ve Antalya’ da özellikle Kaş ve Tünektepe’ de profesyonel yamaç paraşütçüleri eşliğinde yapılmaktadır.
Antik Pamfilya Bölgesi’ nin önemli bir şehri olan Perge’ deki arkeolojik buluntuların çoğu Roma İmparatorluk çağına aittir. Antalya Müzesi’ nde sergilenen heykeltıraşlık eserleri Perge’ de ileri düzeyde bir heykeltıraşlık atölyesinin varlığına işaret etmektedir. Sergilenen Perge Heykelleri ile Antalya Müzesi dünyanın en zengin Roma Dönemi heykel koleksiyonuna sahip müzelerden biri durumuna gelmiştir.
Antalya’ nın ve Türkiye’ nin en çok bilinen antik yörelerinden biri de Side’ dir. Bugün güzel bir sahil kasabası olan Side’ de antik dönemlere ait kalıntılar ile kumlu plajlar, birçok alışveriş merkezi ve modern konaklama tesisinin bir arada olması turist akımını sağlayan başlıca nedenlerdir.
Sütunlu kemerler üzerine yapılmış olan Side antik tiyatrosu yöredekiler arasında en büyük olanlarındandır. Diğer kalıntılar arasında Agora, Apollon tapınağı, çeşmeler ve Nekropolis bulunmaktadır.
Şimdi müze olan geniş Roma hamamı Türkiye’ nin en güzel arkeolojik koleksiyonlarından birine sahiptir.
Türkiye’ de en çok ilgi çeken ve bilinen mağaralardan birisi Altınbeşik Mağarası Milli Parkı’ dır. Göller ve enteresan kaya formasyonlarıyla travertenler ve dereler bu bölgeyi daha da güzelleştirmektedir.
Alanya, geniş plajları, turistik tesisleri ve tarihi eserleriyle önemli bir tatil kentidir. Gelenleri ilk karşılayan Alanya Yarımadasının üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesi dir. Çifte duvarlı ve iyi korunmuş kalenin duvarlarını 150 kule kuşatır.
Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmesi gereken yerler arasındadır. Alanya modern otel ve motelleri sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Alanya limanını çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer almaktadır.
Asırlara dayanan tarihi dokusu, doğal güzellikleri, Akdeniz’ in büyüsü ve her geçen gün gelişen turizm seçenekleri ile Antalya, Akdeniz’ in incisi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
Antalya, dünya kentleri arasında şanslı olanlardan biridir. Öyle bir kent düşünün ki, tarihi eserleri ile geçmişten bugüne ışık tutan köklü bir kültürel mirasın sahibi; aradan geçen yüzlerce yıla karşın yaşını hiç bir zaman göstermeyen sürekli yenilenerek genç kalmayı başarabilmiş olsun. Anadolu’ da insanlığa ilişkin ilk bilgilerin elde edildiği Paleolitik Çağ’ a ait Karain ve Beldibi Mağaraları, Anadolu uygarlıklarından günümüze ulaşmış kalıntılar, Roma Döneminden kalma Hadrianus Kapısı gibi eşsiz eserler, Türkiye Selçuklu Devletinden miras kalan Yivli Minare, kale, köprü, medrese gibi pek çok yapıt, yine Osmanlı Devleti’ nden bugüne ulaşan benzersiz mekanlar, Antalya’ nın tarihi güzelliklerine birer örnek oluşturmaktadırlar.
Aynı şekilde düşünmeye devam edin, sürekli dinç kalabilen Antalya kentinin yemyeşil görüntüsü uzak mesafelere doğru meltem esintisinde sürekli dalgalanır. Antalya’ nın uçsuz bucaksız ormanları her daim içinde yaşayanları gençleştirmektedir.
Muhteşem doğasının stresten arındıran büyüsü, günümüz insanının aradığı en önemli özelliktir. Bu, dünyada çok az kentin sahip olabildiği bir ayrıcalıktır. Antalya, kendisini farklı kılan bu özelliğe tüm zamanlarda sahip olmuş bir kenttir.
Gözler, güneşin doyumsuz hale getirdiği Antalya kentinin masmavi manzarasını seyretmekten hiç vazgeçemez. Antalya’ yı görenler, kentte yaşayan halka adeta imreniyor ve kısa sürede olsa bu nadide şehirde yaşamanın mutluluğunu paylaşmak istiyorlar.
Bergama Kralı II. Attalos (MÖ.159 - 138), bu topraklara ayak bastığında doğanın doyumsuz güzelliğine hayran kalmış, derhal burada bir şehir ve deniz üssü kurulmasını emretmiştir. Zaman içinde gelişen kentin güzelliğine, stratejik önemi de eklenir ve bu önem gittikçe artar. Öyle ki, Akdeniz’ de güç sahibi olmayı arzulayan, Kıbrıs’ a, Mısır’ a veya Doğu Akdeniz kıyılarına uzanmak isteyen, ticarette etkin olmayı düşünen her gücün, mutlaka elde etmesi gereken önemli bir nokta olur. Üstelik Selçuklu Devleti gibi Anadolu’ ya damgasını vuran bir devletin kışlık merkezi olarak seçilir. Osmanlı Devleti zamanında da önemini koruyan şehirlerden birisidir Antalya.
Tarih boyunca dünyanın bu güzel beldesine göz dikenler hiç eksik olmamıştır. Bu eşsiz güzelliğe göz dikenlerden biri de İtalya’ dır. Yüzlerce yıldır bu güzel beldenin sahibi olan Antalyalılar, 28 Mart 1919 tarihinde şehirleri İtalya tarafından işgale uğradığında özgürlüklerini ve vatanını savunmak için İtilaf Devletlerine karşı birçok protesto telgrafları çekerek, kurtuluş mücadelesine katılmıştır. Bu uğurda Antalya Müdafaa-i Heyet-i Milliye Cemiyeti’ni kuran Antalya halkı, sadece Antalya’nın korunması için değil, tüm işgalci devletlere karşı Anadolu’nun bütünlüğünü sağlamak amacıyla çok büyük gayretler sarf etmiş, yaşanan bağımsızlık mücadelesinde sağladığı lojistik destek ve fiili katılım ile
etkin görevlerini fazlasıyla yerine getirmişlerdir. 5 Temmuz 1921 tarihinde İtalyanların Antalya’ dan tamamıyla sökülüp atılması sonucunda vatanın bütünlüğü içerisinde Antalya’ nın da yerini alması sağlanmıştır.
Antalya’ ya ilk kez 6 Mart 1930 tarihinde gelip burada 6 gün kalan yeni Türkiye Cumhuriyeti’ nin büyük önderi Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: Hiç şüphesiz, Antalya dünyanın en güzel yeridir. Atatürk çok doğru bir saptamada bulunmuştur, günümüzde dünyanın çeşitli ülkelerinden milyonlarca insanın bu güzel şehri görmek için gelmesi, Antalya’nın Türkiye’ nin turistik başkenti ve dünyaya açılan kapısı olarak anılması, ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün haklılığını doğrulamıştır.
Bugün gelinen nokta odur ki, başlangıçta da belirttiğim üzere, sahip olduğu tarihi geçmişi, eşsiz doğa güzellikleri, güneşi ve denizi ile Antalya gerçekten dünyanın en güzel kentlerinden biridir. Bu güzelliğini, gerçekleştirdiği sanayi ve tarım alanlarındaki başarılarla, ürettiği bilgi ve yetiştirdiği nitelikli insan sayesinde yükselttiği kültürel seviyesi ile de taçlandırmıştır. Gerek güzelliklerini gerekse tacını korumayı kendisine hedef tutmuş olan Antalya, bu amaçlarından hiçbir zaman feragat etmemeyi de ilke edinmiştir.

ANTALYADA VAKIF ESERLERİ
Osmanlı Devleti tarihine bakıldığında, bugünkü devlet anlayışına göre kamu hizmetleri niteliği taşıyan birçok toplumla ilgili görevin vakıflar yoluyla yerine getirildiği görülür. Çoğunlukla yolların, köprülerin yapılması ve sulama çalışmaları gibi devlet işleri, hastanelerin yapılması ve fakirlere yardım gibi sosyal yardımlaşma faaliyetleri, eğitici ve öğretici kadronun ücretlerini, taleplerin bakımını, medreseler ve kütüphaneler yapımını teminat altına almaya yönelik kültür işleri, camii’ lerin yapılması gibi din hizmetleri Osmanlı Devleti’nde vakıflar yoluyla idare ediliyordu.

HAYRİ VEYA ŞER’İ VAKIF
XIX. yüzyılın başlarında Antalya şehrinde bulunan, sicillerden saptanan vakıflar, genellikle hayri vakıflardır. Bunlardan çoğu gelirlerini camilere bırakmışlardır. Ayrıca gelirlerinin dergah-ı şerife ve eğitim öğretime şart koşanlar da vardır.
Bu özellikleri taşıyan vakıfları şöyle sıralayabiliriz.
Yıkık Minare Vakfı, İskender Camii Vakfı, Ak Mescit Vakfı, Zincir Kıran Hüseyin Efendi Hz. Dergah-ı şerifinde meşrut olan atika ve cedide vakıfları, Ali Fahrettinli Hacı Mehmet vakfı, Antalya ahalisinden Naci oğlu Hacı Mustafa Vakfı, Toyranlı Müderris Vakfı, Şehirli Zade Vakfı, Bali bey Vakfı, Köseler Köyünden Salih Şeyh Sinan Vakfı, İbrahim Bin Ebubekir ve Adem Efendi bin Ataullah Vakfı, Adem Efendi Vakfı, Abdullah Hafız Vakfı, Murat Paşa Vakfı, Hoca Nebi Vakfı.

AVARIZ VAKFI
Geliri bir köy mahalle sakinlerinin ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere tesis edilmiş vakıflardır.
Sicillerden yapılan saptamalara göre XIX. yüzyılın başlarında Antalya şehrinde yalnız iki adet Avarız türü vakıf görülmektedir. Bunlar, Yüksek Mahalle Vakfı ve Makbul Ağa Mahalle Vakfı’ dır. Sicillerde adlarından başka, vakıflar ve şartları hakkında her hangi bir kayda rastlanamayan bu iki vakfın, mahiyetleri itibariyle Avarız vakıflarından olduğu düşünülmektedir.

YARI – ALEVİ VAKFI
Bu tür vakıflarda, vakıf kurmuş olduğu hastane, tekke, mektep, çeşme vb. gibi kamu kurum ve kuruluşlarının, çeşitli giderlerinin ve oralarda çalışan personelin ücretlerinin karşılanması için mülklerinden bir kısmını vakfeder. Vakfın yöneticisi vakfın kurucusuna ve sülalesine ait olur. Gelir fazlası ise genellikle vakfın aile fertleri arasında pay edilir. Diğer görevlerde yakınları arasına dağıtılır.
Antalya şehrinde XIX. yüzyılın başlarında bu tür vakıflardan yalnız bir adet görüyoruz. Bu vakıf Teke sancağı mütesellimi El - Hac Mehmet Ağa bin El - Hac Osman Ağa’ nın kurduğu vakıftır.

YENİ DÖNEMDE KURULMUŞ VAKIFLAR
Antalya İlinde yukarıda sayılanların dışında Cumhuriyet döneminde kurulmuş; sosyal yardımlaşma, eğitim, öğretim, sağlık vb. faaliyet alanları olan ve takdire şayan hizmetleri bulunan birçok resmi ve özel mahiyette Vakıf bulunmaktadır.

VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ENVANTERİNDEKİ VAKIFLAR
ANTALYA VAKIFLAR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
Antalya İlinde yaklaşık, kuruluşundan bu yana kendi adı ile anılan Saat Kulesi yakınlarındaki, şimdi yıkılmış olan Vakıf İşhanı’ nda faaliyetini sürdüren Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Kalekapısı Şehir Düzenlemesi çerçevesinde yıkılmış bulunan Vakıf İşhanı’ ndan taşınarak, yaklaşık 50 m. Doğusundaki Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restore ettirilen Eski Belediye İşhanı yeni Vakıf İşhanı’ na 22 Nisan 2008 tarihinde taşınarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün adresi, Haşim İşcan Mah. Atatürk Caddesi Vakıf İşhanı’ dır (Eski Belediye İşhanı).
Telefon numarası, 0 (242) 244 13 94, Fax numarası, 0 (242) 248 96 44.
E-Posta adresi : antalya@vgm.gov.tr dir.

ANTALYA VAKIFLAR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNE BAĞLI ESERLER

1.Osmaniye Şarampol Camii
Adres : Antalya, Merkez, Muratpaşa Mahallesi, Matbaa Sokak,
Tapu Kaydı : 6978 ada, 13 parsel
Vakfı : Osmaniye Vakfı
Tescil Tarih ve Sayısı : 11.07.1995 gün/ 2609 - 15.05.1996/2981
Tanımı : Taş duvarlı olan cami boyuna dikdörtgen planlı, kiremit kaplı kırma çatılı olan caminin H. 1326 (1906) tarihinde yapıldığı özgün kitabesinde belirtilmiştir. Doğu ve batı cephelerde üçer, kuzey ve güney cephelerde ikişer yuvarlak kemerli pencere ile aydınlanmaktadır. Girişte bulunan son cemaat yeri ve mahfili sonradan eklenmiştir ve betonarmedir. Harim düz ahşap tavanla örtülüdür. Özgün olmayan mihrap ve minberi vardır. Taş olan minare batı duvarına bitişiktir. Kare kaideli, silindirik gövdelidir. 1960 yılında onarım geçirmiştir.
2. Demircikızı Camii - Kara Ali Camii
Adres : Antalya, Merkez, Kızıltoprak (Çaybaşı) Mahallesi
Tapu Kaydı : 2779 ada, 1 parsel
Vakfı : Demircikızı Ali Vakfı
Tescil Tarihi ve Sayısı : 27.10.1999/4407
Tanımı : Minare üstünde bulunan H.1150 / M.1738 tarihi ile tarihlendirilmektedir. Yüksek kaide üzerindeki yapı boyuna dikdörtgen planlıdır. Duvarlar moloz taş, ahşap hatıllı ve kargirdir. Alaturka kiremit ile örtülü kırma çatısı üç yönde uzun saçaklar yapmaktadır. Camiyi alt sırada 12 üst sırada 14 pencere aydınlatmaktadır. Kadınlar mahfili U şeklindedir ve yedi adet ahşap direk üzerine oturmaktadır. Ahşap düz tavanın ortasında iki adet göbek bulunmaktadır. Kapı ve pencereler ahşap kasalıdır. Minare camiden ayrı kesme taş kare kaide üstünde yuvarlak gövdelidir. Bahçesinde su kuyusu ve hazire bulunmaktadır. 2007 yılında tekrar restorasyon geçirmiştir.

YİVLİ MİNARE KÜLLİYESİ
Yivli Minare Külliyesi içerisinde 8 yapı bulunmaktadır.
Bunlar,
1.Yivli Minare Camii
2.Yivli Minare
3.Yıkık Medrese - Selçuklu Medresesi
4.Atabey Armağan Medresesi - Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi Portalı
5.Zincir Kıran Mehmet Bey Türbesi
6.Nigar Hatun Türbesi
7.Mevlevihane - Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
8.Mevlevihane Hamamı

Bunların tamamı külliyenin içinde yer almaktadır.

3.Yivli Minare Camii
Adres : Antalya, Merkez, Selçuk Mahallesi
Tapu Kaydı : 166 ada, 22 parsel - 789,5 m²
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : Arazi meyline uydurulmuş, Bizans döneminden kalma yapının temelleri üzerine yeniden inşa edilmiş veya mevcut olan yapıya cami fonksiyonu verilmiştir. Selçuklu döneminde H.774 / M.1372 yılında Hamitoğlu Mehmet Bey tarafından mimar Balaban Tavaşi’ye inşa ettirildiği doğu cephedeki kapının üzerinde yedi satırlık kitabede yazmaktadır. Taş, tuğla ve horasan harcı kullanılmıştır. Enine dikdörtgen planlı, üst örtü spoli - korint başlıklı 13 sütunların taşıdığı 6 kubbe ve batıda uzanan beşik tonozdan oluşmaktadır. Kubbeler alaturka kiremit ile kaplıdır. Kubbelere geçiş üçgen kuşakları ile sağlanmaktadır. Doğuda ve kuzey cephede birer basık yay kemerli giriş kapıları vardır. Beden duvarlarında bulunan pencereler bir birinden farklı ebatlarda ve dikdörtgendirler. Batı cephe beden duvarı sur duvarı ile birleşir ve diğerlerinden daha kalındır. Güneyde bulunan mihrap orta ask üzerinde değildir. 2006 yılında tekrar restorasyon geçirip yenilenmiştir.

4.Yivli Minare
Şehrin sembolü olan minarenin üzerinde büyük olasılıkla minareye ait olmayan H.616 / M.1219 - 1238 tarihi olan kitabe bulunmaktadır. Kesme taş kullanılarak yapılan kare kaide, sekizgene dönüşmüştür ve üst kısmı tamamen tuğla ile örülmüştür. Kaidenin dört kenarına lacivert ve firuze renkte çiniler ile Allah ve Muhammet adları yazılmıştır. Pabuç kısmı iki beyaz taş kuşaktan sonra sekiz yarım yuvarlak yiv ve aralarında ince silmeler ile gövde yükselmektedir. Gövdenin çinilerle kaplı olduğu bilinmektedir. Şerefe altında 1953 yılında yapılmış taş kuşak ile silindir elde edilmiş ve iki sıra halindeki stalaktit ile şerefeye geçilir. Geniş ve kısa petekten sonra yine kısa bir külah ile minare sona erer. Minare yüksekliği 38 metredir ve minareye 90 basamak ile çıkılmaktadır.

5.Yıkık Medrese - Selçuklu Medresesi
Adres : Antalya, Merkez, Selçuk Mah.
Tapu Kaydı : 166 ada, 9 parsel, 591m ²
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : Yivli Minare Külliyesinde yer alan medrese girişin sağında bulunur. Kesin tarihi belli olmayan Selçuklu eseri 13. Yüzyıl ile tarihlenmektedir. Adı bilinmemektedir. Dört eyvanlı medreseler planına dahil olan medrese dikdörtgen planlı taş duvarlıdır. Kuzeyi arazi şekli nedeniyle bir tepeye yaslanmıştır. Güneyde bulunan portal, sivri kemerli ve beden duvarlarından çıkıntı yapmaktadır. Portalin iki yanında mukarnas süslemeli iki mihrabiye bulunmaktadır. Sivri kemerli portal nişinin içinde mukarnas dizileri ve basık kemerli kapı bulunmaktadır. Kapı kemeri üzerinde oldukça silik durumda medresenin dört satırlık yapım kitabesi yer alır.
Ana giriş kapısından sonra yer alan eyvanın yanındaki dikdörtgen odaların sadece temel duvarları ayaktadır. İç avlu dikdörtgen olup, etrafı revaklı sütunlar ile çevrili olduğu, izlerden anlaşılmaktadır. Giriş eyvanının karşısında ana eyvan vardır. Ana eyvanın yanındaki hücrelerden biri enine dikdörtgen iken diğeri boyuna dikdörtgendir. Böylece sağ köşede eyvan ile köşe hücresi arasına tonoz örtülü küçük bir oda daha eklenmiştir.
Yan cephelerde de eyvan ve köşe hücrelerinin varlığı şüphesizdir. Ancak yakın zamana kadar harabe olan eser günümüzde onarılmıştır. Çarşı olarak düzenlenmiş ve turizmin hizmetine sunulmuştur

6.Atabey Armağan Medresesi - Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi
Adres : Antalya, Merkez, Selçuk Mah.
Tapu Kaydı : 166 ada
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : Yivli minare külliyesi içinde yer alır. Günümüzde sadece portalı ayakta olup, temel izleri de algılanabilmektedir. Kapı üzerindeki kitabeden II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Atabeylik yapmış olan Atabey Armağan tarafından 637 H. / 1239 M. yılında yaptırdığı anlaşılmaktadır. Sade olan portalın iki kenarını üçgen ve yıldız motifleriyle oluşmuş kabartma bir bordür çevreler. Geniş basık yay kemerli kapının üst kısmında 6 satır halinde düzenlenmiş kitabe taşı bulunmaktadır.

7.Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi
Adres : Antalya, Merkez, Kaleiçi Mah.
Tapu Kaydı : 166 ada, 11 parsel, 1295,3 m²
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : Mehmet Yunus Bey oğlu Mehmet Bey ? Kitabesinde 779 H. / M. 1377 yılı okunmaktadır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövde içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külah ile örtülüdür. Güneybatı kenarda beden duvarından hafif çıkıntı yapan giriş kapısı pahlı profiller ile çevrelenerek dikdörtgen geniş meydana getirmiştir. Niş içinde basık yay kemerli kapı yer alır. Kemerin üzerini 3 adet rozet süsler. Yine kapı üstünde 2 satır halinde kitabe yer alır. Türbenin içini sekizgenin kapı cephesi hariç sekizgenin her kenarında bulunan dikdörtgen pencere aydınlatır. Bu pencerelerin üstlerinde de birer rozet yer alır. Ayrıca kapı üstünde yine bir halka mevcuttur.
Türbenin içinde 3 tane sanduka vardır. Şifai bilgilere göre üzerleri haç şeklinde çiniler ile kaplıymış. Kubbeye geçiş içleri dilimli küçük tromplar ile sağlanmıştır. İçte duvarlar, dışta ki taş işçiliğine rağmen sade sıvalıdır.
Kitabesi : Allah’ tan başka her şey helali olucudur. Devlet dini ve dünyanın savaşçısı, alim ve fikirlerin terbiyecisi, büyük Emir Mahmut Yunus Bey oğlu Mehmet’ e 779 senesi şaban ayının sonlarında merhum ve macum Emirzade Ali için Allah kabrini nurlandırsın şu şerife kubbenin inşasını emir etti, mülkü, halkı ebedi olsun.

8.Nigar Hatun Türbesi
Adres : Antalya, Merkez, Kaleiçi
Tapu Kaydı : 166 ada, 11 parsel,
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : H.908/ M.1502 yılına tarihlenen türbenin Şehzade Korkut’un annesi Nigar Hanım’a ait olduğu rivayet edilmektedir. Su basması üzerinde yükselen altıgen planlı, içten dilimli kubbe ve altıgen üstü kiremit kaplı çatı ile örtülüdür. Kesme taştan duvarlarda yer yer devşirme malzemede kullanılmıştır. Güney cephede dikdörtgen profil içine alınmış giriş kapısı mevcuttur. Kapı basık yay kemerlidir. Yapı 1961 yılında onarılmış ve büyük ölçüde değiştirilmiştir. Türbe içinde sonradan yapıldığı anlaşılan ve Nigar Hanım’a mal edilen kabir vardır. Üzerindeki yazıların eski sandukadan kopya edildiği düşünülmektedir.

9.Mevlevihane - Esen EMEKÇİL Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
Adres : Antalya, Merkez, Selçuk Mah.
Tapu Kaydı : 166 ada, 11 parsel, 1295 m²
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tescil Tarih ve Sayısı : 22.09.1979/1850
Tanımı : Yivli Minare Külliyesi içerisinde yer alır. İlk yapılış tarihi Selçuklulara bağlansa da yapının 18.yüzyılda Tekeli Mehmet Paşa tarafından mevlevihaneye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Yapı iki katlıdır. Güney cephe ortasında giriş kapısı bulunmaktadır. Ana mekanın üstü üçgen geçişli, pencereleri ve aydınlık feneri bulunan kubbe ile örülüdür. Bu ana mekanı da üç yönde tali hücreler çevrelemektedir. Ana mekana doğudan eyvan şeklinde açılan tonozlu bölümün ise mutribin yeri olup, dikdörtgen bir penceresi vardır ve zemini diğer mekanların zemininden daha yüksektir. Kuzey cephenin doğu köşesinde yine bu şekilde zemini yüksek eyvan şeklinde tonozlu bir hücre daha vardır.
Kuzey - güney doğrultulu iki hücre ana mekana kapı ile açılmaktadırlar. Doğu cephede yer alan iki hücre arasında dar ve tonozlu bir koridor bulunmaktadır. Hücrelerin üstü tonozlar ile örtülüdür. Batı ve kuzeyde ikinci kat olarak ikişer hücre daha bulunmakta olup bunların dervişler için ikamet mekanı olarak düzenlendiği düşünülmektedir.
Bina halen Esen EMEKÇİL Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak (tahsisli) hizmet vermektedir.

10.Mevlevihane Hamamı
Adres : Antalya, Merkez, Kaleiçi Mah.
Tapu Kaydı : 166 ada, 11 parsel, 1295,3 m²
Vakfı : Vakıflar Genel Müdürlüğü
Tanımı : Yivli Minare külliyesine dahil olan hamam çok küçük ölçeklidir. Muntazam olmayan dikdörtgen planlıdır. Soyunmalık kısmı bulunmamaktadır. Ilıklık ve sıcaklığı üçer, üçgen yardımı ile geçilen kubbeleri vardır. Hamamın küçük ölçülü olması sadece Mevleviler için yapıldığını düşündürmektedir.


Sağlıklı günler dileği ile….

Uzman Dr.Ali AYYILDIZ Veteriner Hekimi – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.(Ph.D.)

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Antalya: Coğrafyası, Tarihi, Bitki Örtüsü, Jeolojik Yapısı ve Önemli Özellikleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Antalya: Coğrafyası, Tarihi, Bitki Örtüsü, Jeolojik Yapısı ve Önemli Özellikleri' başlığıyla benzeşen toplam 95 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


09:58
Top