2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikanalizin Geleceği
MAKALE #11430 © Yazan Uzm.Psk.Kamil ERTEKİN | Yayın Eylül 2013 | 3,958 Okuyucu
BİYOLOJİ VE PSİKOANALİZİN GELECEĞİ:
20. yüzyılın ilk yarısı boyunca psikanaliz zihinsel yaşantımızı anlamakta bir devrim yarattı. Bilinçaltı süreçler, psişik yapılar, çocuk cinselliği ve en önemlisi insan motivasyonunun irrasyonelliği hakkında yeni bir bakış sağladı. Bu gelişmelerin tam tersine, bu yüzyılın ikinci yarısında ilerlemeye devam etmesine rağmen çok az yenilik olmuştur. En önemli ve üzücü olanı da psikanaliz bilimse olarak gelişmemiştir. Önceden formüle edilen bilgiler objektif yöntemlerle test edilmemiştir. Sonuçta psikanaliz 21. Yüzyıla bir düşme eğilimi içinde girmiştir.
Psikanaliz en sofistike bakış açılarından biri olmasına rağmen bu düşme eğilimi çok üzücüdür. Eğer psikanaliz eski etkisini yeniden kazanacaksa, ona karşı gelen eleştirilere cevap olarak daha fazla veriye ihtiyaç duyulacaktır. Bu makaleyi yazmaktaki amacım psikanalizin kendini yeniden yapılandırması, yani biyoloji ve bilişsel nörobilim ile olan ilişkilerinin daha yakın olmasıdır.
Psikanaliz ve bilişsel nörobilim arasındaki yakın ilişki psikanaliz için iki hedef olması gereken teorik ve deneysel bakış ile kazanılabilir. Teorik açıdan bakıldığında metapsikolojiden daha tatminkar bulgular gereklidir. Deneysel açıdan bakıldığında ise biyolojik bulgular araştırma için bir uyaran hizmeti görmeli ve beynin nasıl çalıştığı hakkındaki teorileri test etme imkanı tanımalıdır.
Başkaları psikanalizin daha mütevazi hedefleri olmalı ve bilişsel psikoloji ile yakın ilişkide olmalıdır derken, bana göre şunu ifade etmektedir: Bilişsel psikoloji için bugün ve gelecekte en önemli şey neyse bu konu ileride nörobilim ile kaynaşmayı ve tek birim halinde olmayı getirmelidir. Bilişsel nörobilim oluştuğunda ve hastalıklara yeni bir perspektif getirdiğinde psikanaliz yeniden zihinsel enerjisini kazanacaktır.
PSİKANALİTİK METOT VE BAKIŞ AÇISI
PA ve biyoloji arasındaki uyumu göstermeden önce şu an PA nın içinde bulunduğu krize neden olan faktörlerden bahsedeyim. İlk olarak, 20. Yüzyılın başında psikolojik araştırma için PA yeni bir yöntem olan serbest çağrışım ve yorumlanmasını ileri sürdü. Freud bize o ana dek kimsenin kullanmadığı şeyi, hastayı dikkatlice dinlemeyi öğretti. Bu yaklaşım o kadar yeni ve güçlüydü ki sadece Freud değil pek çok diğer yaratıcı analist bu yöntemin bilimsel soruşturma için gerekli olduğu inancındaydı. Ancak hastalardan elde edilen klinik gözlem, psikanalizin durumu gözönüne alındığında gözlemcinin yanlılığından doğan şüpheye bağlı olarak bilimsel açıdan yeterli görünmemektedir. İkincisi, psikanaliz tarihsel hedefinde bilimsel olmasına rağmen, metotlarında nadiren bilimsel olmayı başarabilmiştir. Gerçekte, psikanaliz geleneksel olarak daha iyi düşünceler, teoriler üretebilirken onları test etme konusunda zayıf kalmıştır. Bu başarısızlığın sonucunda psikoloji ve tıp kadar gelişememiştir.
Modern davranışçı bilimler deneycinin yanlılığını kontrol etmek için psikanalizden kaçınmıştır. Nadir de olsa PA oturumlarından elde edilen veriler özeldir, hastanın yorumları, çağrışımlar, sessizlik, jestler, hareketler ve diğer davranışlar ayrıcalıklıdır. Aslında iletişimin özel olması temel güven duygusu açısından merkezi oluşturmaktadır. İşte sorun da burada! Üçüncü olarak, diğer alanların tersine psikanalizin ciddi kurumsal sorunu da yer almaktadır. Uygun akademik eğitimin verileceği öğrenci ve fakülte oluşumuna imkan sağlayacak bir ortama ihtiyaç duymaktadır. Psikanaliz için, tıp ve bilişsel nörobilim gibi yeni zihinsel kaynaklar, yeni yöntemler ve araştırmaların yapılmasına imkan tanıyacak yeni kurumsal düzenlemeler ayakta kalabilmesi için gereklidir. Tıp altındaki pek çok disiplin diğer disiplinlerle teori ve metot açısından işbirliği oluşturarak büyümüş ve gelişmişlerdir. Ancak PA bunu yapmada başarısız kalmıştır. Çünkü PA henüz kendisini biyolojinin bir dalı olarak kabul etmemiştir. Son 50 yıldır beynin biyolojisi ve davranış kontrolündeki önemi ile ortaklık yapmamışlardır. İşte bu yüzden soruyorum, niçin PA biyolojiye hoşgeldin demek için bekliyor?




BEYNİN BİYOLOJİSİ TEORİSİ İÇİN PSİKANALİSTLERİN KARŞIT VE TARAFTARI OLAN GÖRÜŞLERİ:
1894’te Freud biyoloji için psikanalize faydalı olamayacak kadar basit demiştir. Ve bir yüzyıl sonra pek çok analist daha radikal bir düşünceye sahip olarak psikanaliz ile biyolojinin tamamen ilgisiz olduğunu ifade etmişlerdir. Marshall Edelson kitabında şöyle der: Akıl bilim ve vücut bilimleri farklı soyutlama ve karmaşıklığı kapsadığı için iki farklı dil gibidir ve farklı grup araç ve teknikleri gerektirir. Ve bu iki dili çevirip birleştirmenin bir yolu yoktur. En iyi yol her ikisini de farklı veri olarak değerlendirmektir.
Lear’ın da söylediği gibi “Freud üretken ve yaratıcı bir yaşamdan sonra öldü. Önemli olan ona saplanmamak ve idolize etmemektir.”
PSİKOANALİZİN HİZMETİNDE BİYOLOJİ
Henüz zihinsel süreçler hakkındaki biyolojik bilgiler tatmin edici boyutta değil. Ancak son 50 yıl içinde biyoloji belirgin bir ilerleme kaydetti. Francois Jacob’a göre nükleik asit ve proteinlerin yüzyılını bitirmek üzereyiz, sonraki yüzyılda bellek ve arzu üstüne olacak. Böylece biyolji ve psikanalizin synergistic çabaları hakkında daha çok veri elde edilecektir. Bu da PA için daha bilimsel veri sağlayacaktır.
Önümüzdeki yüzyılda biyoloji bilinçaltı zihinsel süreçlerin, psychic determinizmin, psikopatolojideki bilinçaltı zihinsel süreçlerin ve psikoanalizin terapötik etkinliği için teoriler üretip denenebilecektir.
Şimdi biyoloji, önündeki bu karışık süreci geçecek değildir. Bana göre birleşme için aşağıdaki gibi bir süreç izlenebilir:1)bilinçaltı zihinsel süreçlerin doğası, 2)psikolojik nedenselliğin doğası, 3)psikolojik nedensellik ve psikopatoloji, 4)akıl hastalığına yatkınlık ve erken yaşamsal tecrübeler, 5)bilinç öncesi, bilinçaltı ve prefrontal cortex, 6)cinsel yönelim, 7)psikoterapi ve beyindeki yapısal değişiklikler, 8)psikoanalize ek olarak psikofarmakoloji.
1)Bilinçaltı zihinsel süreçlerin doğası
Psikanalizin odağındaki düşünce zihinsel yaşantımızın hakkında ne kadar habersiz olduğumuzdur. Bilinçaltı zihinsel süreçler, psychic determinizmin doğasını anlamada kritik bir yer tutmaktadır. Biyoloji bunlar hakkında bize neler öğretebilir? 1954’te Brenda Milner amnezisi olan bir hastayla yaptığı çalışmada medial temporal lobe ve hippocampusün sorumlu olduğunu (declerative memory storage) buldu. 1962’de ise aynı hastanın yeni öğrendiği yer, kişi ve nesneleri hatırlayamazken herşeye rağmen yeni algısal ve motor becerileri öğrenebildiğini farketti (procedural ya da implicit memory). Bu anılar tamamen bilinçaltı ve hatırlama işlevinden çok performans için iyi bir kanıt olarak değerlendirildi. Her iki bellek sistemi bir kural olarak genelde üst üste binişiyor ve böylece yoğun tekrarlar declarative belleği procedural bellek haline dönüştürebiliyor. Örneğin, araba kullanmak başlangıçta bilinçli olarak alınan toplanmış bilgi ile gerçekleşirken, zamanla otomatik hale dönüşür ve bilinçaltı motor aktivite ile yapılır.
Procedural bellek, bilinçaltı zihinsel süreçlerin bir yapısının biyolojik bir örneğini oluşturmaktadır. Bu biyolojik bilinçaltı terimi ile Frued’un tarif ettiği arasında nasıl bir ilişki vardır? Sonraki yazılarında Freud bilinçaltı kavramını 3 çeşit yolla tanımlamıştır: Birincisi, bastırılmış ya da dinamik bilinçaltı kavramını temsil eden katı, yapısal tarafıyla açıklar. Klasik psikoanalitik literatürde geçen bilinçaltı tanımı ile eşdeğerdir. Sadece alt benliği değil aynı zamanda benliğin bilinçaltı dürtüler, savunmalar ve çatışmalar kısmını da kapsayan bölümünü ifade etmektedir. Dinamik bilinçaltı, bastırma gibi güçlü savunma mekanizmaları ile bilince gelmesi engellenen dürtü ve çatışmalar hakkında bilgi verir. İkincisi, benliğin bastırılmış kısmına ek olarak Freud benliğin bir diğer bilinçaltı kısmı olduğunu ileri sürmüştür. Benliğin bastırılmış bilinçaltı bölümünün tersine, bu yüzden dinamik bilinçaltı kısmını temsil eder, benliğin bastırılmış olmayan diğer bilinçaltı kısmıyla bilinçaltı dürtü ve çatışmalar ilişkili değildir. Aynı şekilde, bilinçöncesi bilinçaltının tersine, benliğin bilinçaltı kısmı bastırılmış olmamasına rağmen asla bilince gelemez. Bilinçaltı alışkanlıklar ve algısal, motor becerilerle ilişklidir ve procedural bellekte yer alır. Bu yüzden be procedural bilinçaltı olarak tanımlıyorum. Son olarak, Frued bu terimi tanımlayıcı olarak daha geniş anlamda hemen hemen tüm zihinsel aktiviteler, daha çok bilince giren düşünceler ve tüm anılar olarak tanımlar (bilinçöncesi bilinçaltı). Freud’a göre, birey zihinsel işlevlerin kendisinden, dikkat göstermeden bilince girişe hazır olmadıkları için haberdar değildir. Bu açıdan bakıldığında, zihinsel yaşantımızın çoğu bilinçsizdir ancak kelimeler imajlar gibi duyusal algımızla onları bilince getirebiliriz.
Yukarıdaki üç bilinçaltı zihinsel süreç sadece procedural bilinçaltını oluşturur, bastırılmış olmayan benliğin diğer bilinçaltı kısmı nörobilimcilerin de söylediği gibi procedural bellektir. Bilişsel nörobilimle psikanaliz arasındaki bu önemli uyuşma ilk kez Robert Clyman tarafından öne sürüldü. Clyman’a göre duygunun procedural bellekte yeri, transferans ve tedavisi ile ilgisinden bahsetmiştir. Sander, Stern ve ark. analiz boyunca terapötik süreçlerdeki değişimin bilinçli içgörü ile değil bilinçaltı sözel olmayan bilgi ve davranışla olduğunu söylemiştir. Bu düşünceyi vurgulamak için “moments of meaning” fikrini ortaya atmışlardır. Hasta ile terapist arasındaki etkileşim anları ve terapötik etkileşimin gelişip yeni bir düzeye gelmesine olanak sağlayacak bir grup belleği temsil eder. Bu ilerleme bilinçli içgörüye bağlı değildir, ihtiyacı da yoktur, konuşarak bilinçaltı bilince gelir. “Moments of meaning” hastanın yapma ve olma procedural stratejilerindeki ranjın artmasıyla davranışlarda değişime yolaçtığını düşünür. Bilgi kategorisindeki bu artış hareket etmesi için stratejileri gündeme getirir. Ve hasta bu stratejileri bir etkileşimden diğerine yansıtır, transferans buna dahil.
Marianne Goldberger bunu ahlaki gelişimin de proedural anlamı vardır şeklinde genişletmiştir. İnsanlar genelde özümsedikleri ahlaki kuralları bilinçli bir şekilde öğrenmezler ya da hatırlamazlar, bu kurallar otomatik olarak kazanılır, aynı kendi dilimizin gramer kurallarını öğrendiğimiz gibi.
Bilişsel nörobilimden procedural ve declarative bellek ayrımı, nörobiyolojik içgörünün psikoanalitik düşünceyi vurguladığını göstermektedir. Ancak bunlar sadece bir fikirdir. Gelecekte biyoloji bu fikirleri hangi alanda çalışırsa o yönde bir adım atmış olur. Şu anda procedural bilginin biyolojisi hakkında bazı moleküler kısmı da dahil olmak üzere az şey bilmekteyiz.
Psikanaliz ve biyoloji arasındaki bu ilginç yakınlaşma bizi sistematik yolla bu fikirleri nasıl test edebiliriz sorusuyla karşı karşıya getirmektedir. Her iki bilim dalı procedural belleği kendi açısından incelemeli ve nasıl farklı neural sistem haritası oluşturacaklarını görmelidirler. Davranış, gözlem ve görüntüleme çalışmaları ile yapılabilir. Açıkça, bilinçaltı psişik süreçlerle ilgili çalışmalarda en önemli sınırlılık, doğrudan gözleme dayalı hiçbir metodun varolmamasıdır. Bilinçaltı süreçlerle ilgili tüm metodlar dolaylı yöntemlerdir. Bu yüzden, biyolojinin şimdi yapabileceği temel ilerleme bilinçaltı zihinsel süreçleri dolaylı çıkarımdan kurtarıp doğrudan gözlemle elde edilebilecek çalışmalar esası üstünde değiştirmektir. Bununla söylemek istediğimiz, Psikanaliz ilişkili procedural bellek, subcortical sistemle hangi ortak noktada buluşabilir. Ayrıca görüntüleme yöntemleri bize diğer iki bilinçaltı bellek sistemi (bilinçaltı ve bilinçöncesi bilinçaltı) hakkında bilgi verebilir.
Bilinçöncesi bilinçaltı ve bunların prefrontal cortex ile olan ilişkisinden bahsetmeden önce, procedural bilinçaltı ile ilgili önemli 3 diğer özellikten bahsetmek istiyorum: psişik determinizm ile ilişkisi, bilinçli zihinsel süreçler ve erken deneyimler.
2) Psikolojik nedenselliğin doğası: Zihinde iki olay nasıl ilişkilendirilebilir?
Freud’a göre bilinçaltı zihinsel süreçler psişik determinizm için açıklayıcı bir mekanizma sağlar. Her psişik olay procedural ya da declarative olsun ondan bir önce gelen olay tarafından etkilenir. Dil sürçmesi, ilişkisiz görünen düşünceler
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikanalizin Geleceği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Kamil ERTEKİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Kamil ERTEKİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Kamil ERTEKİN Fotoğraf
Uzm.Psk.Kamil ERTEKİN
Denizli
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi36 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Kamil ERTEKİN'in Yazıları
► Bebeğinizin Geleceği Sizin Elinizde Psk.Burçin DEMİRKAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Psikanalizin Geleceği' başlığıyla benzeşen toplam 7 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Öfke Yönetimi Ekim 2014
► Psikolojik Stress Eylül 2014
► Dissosiyatif Bozukluklar Mayıs 2014
► Zeka Nedir? Nisan 2014
◊ Heyecan ve Uyarılma Ağustos 2014
◊ Kişilik Bozuklukları Mart 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


11:41
Top