2007'den Bugüne 92,310 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İlişkiler Neden Başarısız?
MAKALE #12008 © Yazan Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU | Yayın Ocak 2014 | 9,937 Okuyucu
İLİŞKİLER NEDEN BAŞARISIZ?

İlişki kurmak dünyadaki en zor iştir. Çünkü ilişkiden beklediğimiz çok şey vardır. İlişki kurarız çünkü kendimizi iyi hissetmek ve tamamlanmak için bir başka kişiye ihtiyacımız vardır. Kendi kendimize kendimiz hakkında bir fikir sahibi olmamız zordur. Bizi bize gösterecek bir aynaya ihtiyacımız vardır. Kendi benlik algımızı bir başkasının bize nasıl davrandığı ve nasıl... hissettiği ile ilişkilendirerek oluştururuz. Eğer birisi bize iyi davranıyor ve bizi seviyorsa biz değerliyiz, eğer sevmiyor ve kötü davranıyorsa biz değersizizdir. Buna aynalanma denir. Çocukluğumuzdan itibaren aynalanarak kendi benlik algımızı oluştururuz. Örneğin annemizle kurduğumuz ilişkinin en başından itibaren beynimiz kendi benlik algısını oluşturacak kanıtlar toplamaktadır. Annemize bakarız, o iyi hissediyorsa, biz iyiyiz demektir, o kötü hissediyorsa kötü olan bizizdir. Yaşamımızın ilk aylarında zaten kendi benliğimizi annemizinkinden veya birincil bakıcımız kim ise ondan ayıramayız. O neyse biz de oyuzdur. Büyümeye devam ettikçe kendi benlik algımızı yavaş yavaş annemizinkinden ayırmaya başlarız. Fakat yine de annemizin ve diğer kişilerin bize nasıl davrandığı, hangi duygularımızı gördüğü, hangilerini görmediği, umursamadığı veya kabul etmediğine bağlı olarak benliğimizin parçalarını şekillendiririz, bazılarını siler, bastırır, bazılarını da önplana çıkarırız. Örneğin, eğer küçükken ağladığınızda anneniz bu duygunuzu aynalıyorsa sizin üzgün olduğunuzu fark ediyor ve kabul ediyor anlamına gelir. Böylece siz kendi üzgünlüğünüzü rahatça ve kolaylıkla bastırmaya gerek duymadan ifade edebilirsiniz. Ama eğer anneniz üzgünlüğünüzü umursamaz hatta “ağlanacak bir şey yok” derse, bu parçanızı yavaş yavaş öldürmeye veya bastırmaya başlarsınız, veya daha da abartarak insanların gözüne sokmaya çalışırsınız. Her şekilde doğru şekilde aynalanmadığınız sürece benlik parçalarınız sağlıksız ve abartılı şekilde (ya çok az ya da çok fazla) oluşur.


Aynalanma ihtiyacımız hayat boyu devam eder. Yaptığımız her şey diğer insanların bunu görmesi ile anlam kazanır. Hatta sadece yaptığımız olumlu şeylerin değil olumsuz şeylerin de görülmesine ve kabul edilmesine ihtiyacımız vardır. Olumsuz duygularımız da olsa hatta yaptığımız kötü bir şey de olsa birisinin bizi dinlemesini, ve bizden aldıklarını bize geri yansıtmasını bekleriz. Böylece kendi düşüncelerimiz ve duygularımız karşı tarafınki ile bir alış verişe başlar, etkileşerek kendimizi besler ve şekilllendiririz. Bunu yaparken eğer karşı taraf bizim duygu ve düşüncelerimizi olduğu gibi kabul etmeyip değiştirmeye çalışırsa ise saldırı hissederiz, kendimizi açmayı keser biz de savunmaya geçeriz. Birisi bizi aynalıyorsa aynı fikirde olmasa da bizimduygu ve düşüncelerimize saygı duyar, kendimiz gibi olmamıza izin verir, bizi değiştirmeye çalışmaz.


Çocukluğumuzda bazı konularda yetersiz bazı konularda ise gereğinden fazla aynalanmış olabiliriz. Bazı ihtiyaçlarımız çok bazıları da yetersiz karşılanmış olabilir. Yeterince doyurulmamış ihtiyaçlarımız da fazla doyurulmuş ihtiyaçlarımız da yetişkinlikte kurduğumuz ilişkilerde bize sorun yaratır.


Örneğin varsayalım ailemizde fazla sevildik, sevildiğimiz belli edildi, istediklerimiz yapılmaya çalşıldı. Diyelim ki eşimiz ebeveynleri ise sevgilerini fazla belli etmediler, hatta çocuğu şımartmanın yanlış olduğunu düşünerek istediklerini fazla yerine getirmediler. Eşimizden alışık olduğumuz sevildiğimizin belli edilmesini görememek bizde hayal kırıklığı yaratır. Hatta eşimizin bunu neden yapamadığını anlamaz, bize kasıtlı böyle davrandığını düşünürüz. Neden bu davranışı öğrenmekte zorlandığını anlamayız. Belki de eşimiz için birini sevdiğini belli edecek şeyler yapmak şımartmak anlamına geliyordur ve “Şımartırsam daha fazlasını bekler ben de karşılayamam” korkusu yaşıyordur. Belki de başka nedenleri vardır. Nedeni ne olursa olsun eşimizi anlamakta ve kabul etmekte zorlanır ve onu değiştirmeye çalışırız. Sorun burada başlar. Aslında eşimizi değiştirme ve beklentimize uydurma hakkını kendimizde görmek ve bu olmadığında haksızlığa uğramış hissetmek bizi eşimize karşı öfkeli kılar. Eşimize yönelttiğimiz öfke ise onda savunmaya neden olacaktır. Çünkü eşimiz çocukluğunda biri ona kızarak bir şey yaptırmaya çalıştığında bazı savunma mekanizmaları geliştirmeyi öğrenmiştir. Mesela sadece susabilir, içine kapanabilir, kapıyı vurup çıkabilir veya karşı saldırıya geçebilir. Her halukarda saldırı savunma doğuracağı için bir yere varamayacağız. Peki ne yapmalı? Bizim alışık olduğumuz sevgi görme tarzını görmeye devam etme ihtiyacımızı kim nasıl karşılayacak? İşte asıl önemli soru bu? Sağlıklı yetişkinler çocukluktan kalan ihtiyaçlarının %75'ini kendileri karşılar sadece %25'ini eşlerinden bekler. Maalesef bundan fazlasını bekleyen her yetişkin sadece hayalkırıklıklarıyla yaşamaya mahkumdur. Peki bu %25'i nasıl açığa çıkaracağız? Doğru üslupta iletişim kurmayı bilerek ve isteğimizi belli ettikten sonra ısrarcı olmadığımızı göstererek. Eğer doğru üslupta istemişsek ve karşı taraf hala vermek istemiyorsa ve abartılı bir beklentide de değilsek, büyük ihtimalle bunun sebebi karşımızadakinin karşılanmamış ihtiyaçların baskısı altında olmasıdır. Bazen her iki çift de önce karşısınkinden bir şey almayı bekler, ilk veren olmayı istemez. Bazı çiftler bu konuda yıllarca sidik yarışına da girebilirler. Kendilerini mutsuz etmek pahasına yıllarca gurur ve inatla “Önce o adım atacak. Hep ben attım” da diyebilirler. Bu tutumun kimseye kazandırdığı bir şey yoktur. Belki yıllarca gerçekten o adım atmıştır fakat aslında kendini hiçe sayarcasına adım attıysa eğer bunu karşılığını görmek için yapmıştır zaten. Bazen karşı tarafa çok şey veriyorsak aslında birgün bunların karşılığını bize geri vermesini ümid ederek veriyoruzdur. Bizim neyi nasıl görmeye ihtiyacımız varsa bunu karşı atarafa yaparız, adeta öğretmeye çalışırız. Fakat uzun süre yapıp karşılığını göremediysek artık durmanın ve daha açık bir şekilde karşı taraftan da ne beklediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu söyleme zamanı gelmiştir. Sadece adım atarak karşımızdakinin mesaji anlayacağını sanmak hatalıdır. Duygusal ihtiyaçlarımız konusunda mesajı her zaman çok açık ve net vermek gerekir. Tabiri caizse aptala anlatır gibi anlatmak gerekir. Çünkü çoğumuz duyguları ve ihtiyaçları okuma konusunda körüz çünkü ebeveynlerimiz bizim duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı tanımamız konusunda bizi yeterince aynalamadılar. Kısaca karşı taraftan almayı beklemek yerine önce kendi ihtiyacımız olanı değil ama karşımızdakinin neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışarak elimizden geldiğince ve çok da zorlamadan bunu ona vermek doğru bir başlangıç olacaktır. Eğer karşımızdakinin gerçek bir ihtiyacını fark edip karşılamışsak yarasına merhem sürmüş oluruz ve iyileşmesini hızlandırırız. Böyelece sidik yarışı döngüsünden çıkıp “birbirimizin yaralarına merhem sürme” yarışına girebiliriz. Çünkü her şeyin karşılığını vermek gibi bir ihtiyacımız da vardır. Bize yapılan doğru ve gerçek bir iyileştirmenin de karşılığını vermek isteriz. Burada çiftlerin düştüğü en büyük hata karşısındakine bir şey vermek bir adım atmak istediğinde bunu kendi ihtiyaçlarından doğru tahmin etmeye çalışmasıdır. Örneğin çocukluğunda hediye alarak sevgi görmeyi öğrenmiş bir bir kişinin sevgisini eşine göstermek ve onu iyi hissettirmek için ona hediye alması işe yaramayacaktır. Belki eşi sevgiyi sadece “seni seviyorum” kelimesini duyunca anlıyordur. Sevgiyi öğrenme dilimiz vardır ve bu dili kolaya kolay değiştiremeyiz, genellikle çocukken yerleşmiştir.


Daha önce gördüğüm bir çift vardı. Kadın eşinden sürekli hediyeler istiyordu, ona ne kadar pahalı hediye alırsa o kadar sevilmiş ve değerli hissediyordu. Bu kadın eşine sevgisini göstermek için her alışverişe çıktığında eşine güzel kıyafetler alıyor fakat adamı bir türlü memnun edemiyordu. Çünkü adamın sevgi dili hediye değildi. Adam sadece ona hizmet edildiğinde mesela eşi ona sevdiği yemeği pişirirse veya çayını doldurursa sevilmiş hissediyordu. Kadın eşine aldığı elbiselerin eşini memnun etmeyişini ve ondan sadece hizmet davranışı gördüğünde sevilmiş ve değerli hissedişini anlamakta zorlanıyordu. Hatta gösterdiği çabaların değer görmediğini düşünerek üzülüyordu. Sonunda farklı sevgi dilleri olduğunu anladı ve kabul ettiler. Bu tıpkı dilini bilmediğimiz bir kişi ile kendi dilimizde konuşmaya benzer. Her şey havada uçar, alıcısı yoktur. Her kişi sayısı kadar dil vardır aslına bakarsanız. Mesela Ali ile Alice, Ayşe ile de Ayşece konuşmak gerekir. Nasıl ki yurt dışına çıkacaksanız önce oranın dilini çat pat öğrenmeniz gerekir, evlenmeden önce ve evlilik boyunca da eşimizin dilini öğrenmeye gönüllü olmalıyız. Böylece birbirini besleyen, anlaşılmış hisseden çiftler ve huzur ve güven dolu evlilikler yaşayabiliriz.


Bu işin %25'lik kısmı idi. Diğer %75'i ise hayat boyu kendimizi severek ve bize verilmesini istediğimiz ne varsa önce kendimize vermeyi öğremeye çalışarak yapacağız. Mutlu olmak için ciddi bedeller ödemek gerekir. Hayatın bazı sırlarını öğrendikçe bu bedeller kolaylaşır. Fakat bunları merak etmeye devam etmek, yaşadığımız her olayı bir keşfe ve öğrenmeye dönüştürmek gerekir. Yine de unutmayın ki mutlu olmak hayatta sadece hazzı ve pozitif duyguları yaşamak değildir. Hem acıyı hem de tüm diğer duyguları olduğu gibi yaşamaya kendini açmak hayatı olduğu gibi görmek ve kabul etmektir. Değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şeylerin ayırdını iyi yapabilmektir. Kendi kendimizi aynalamayı öğrenmektir. Dışa bakarak içimizi tanımaktır. Kimde her ne görüyorsak aslında onun bizde de olduğunu bilmektir. Sadece önce kendimizin sorumluluğunu almaktır. Önce kendimize vermektir.


Çok sevdiğim değerli bir dostumun sözünü hiç unutmam: “Bazı olaylar kayığımın biraz su almasına sebep olur ve hafiften batarım. Ne var ki çok çabuk yine kendimi suyun üstünde bulurum” kayığımız hep su alacak hep batacak, onun yüzeye çabucak çıkmasını sağlayacak şey ise olanı kabul etmek, bizde yarattığı duyguları olduğu gibi yaşama cesareti göstermektir. Sadece korktuğumuz ve hissetmemek için çabaladığımız duygular kalıcı olarak kalır. Yaşadıklarımız ise akar gider. Geriye bize biraktığı bir bilgelik kalır.


Uzm.Psk.Bilge Çapoğlu

Çift ve Aile Terapisti
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İlişkiler Neden Başarısız?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Bilge ÇAPOĞLU Fotoğraf
Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi48 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'nun Makaleleri
► Başarısız Sınavlar Psk.Serpil YILMAN KAYA
► Kendimi Başarısız Hissediyorum Psk.Berivan ŞENTÜRK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'İlişkiler Neden Başarısız?' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Panik Atak ve Emdr Haziran 2014
► Ego ve Terapi Nisan 2014
► Kendimiz Olmak Nisan 2014
► Yardım Etmenin Düzenleri Aralık 2013
► Eşim Beni Hiç Anlamıyor Ağustos 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


17:04
Top