2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kendimiz Olmak
MAKALE #12446 © Yazan Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU | Yayın Nisan 2014 | 5,720 Okuyucu
Temel Sorunumuz: Kendimiz

“Bilim, ileri teknoloji ve iletişim toplumu olduk. İyi ama insan doğası hala değişmedi. Bizler hala çok kırılganız.”, diyor Vera Held. O, bunu doğrulayacak şöyle bir örnek veriyor: İki serseri bir park sırasına oturmuş, felsefe yapmaktadır. Biri diğerine, bir gün önce kendisini önemsiz biri gibi, oysa bugün önemli birisi gibi hissettiğini, çünkü bir sineğin kendisinden ayrılmayı hiç istemediğini söyler. Onun için önemli olmanın anlamı budur”(2000).

Irvin Yalom, “Varoluşçu Psikoterapi” kitabında, insanlığın acı dramına ve gerçek seviyesine bir anekdotla parmak basıyor: “Andre Malroux, elli yıldır insanlara günah çıkartan bir papaza, insanlık hakkında ne öğrendiğini sorar. Papaz cevap verir: ‘Öncelikle insanlar düşündüğümüzden çok daha mutsuz. ...ve sonra şöyle bir gerçek var: Yetişkin insan diye bir şey yok.’ ” (2000, s.26).

Bugün dahil, tarihin her döneminde insan, hep içinde büyük acılar ve derin yaralar taşımıştır. Bu, hiç değişmedi, hiç değişmiyor. Gerçek bu. İnsan, kendine, kendi türdeşlerine hep sorun olmuş, hep sorunlar çıkarmıştır. Ama neden?
Her bilimsel disiplin farklı nedenler gösterebilir. Ama asıl sorumlu, cehaletimizin yanında, kör düğüm olmuş düşünce, duygu sistemlerimiz, tutsağı olduğumuz zihinsel alışkanlıklarımızdır. Kendi elimizle yarattığımız bu bize karşı çalışan zihinsel ve duygusal sistemlerimizle biz, kendi evimizde hep kendi kendimizin tutuklusu olduk.
Suçumuz ise, kendimizden kaçmak. Tillich’in ifadesi ile; “olabileceğimiz kişi olmayı reddetmemiz”. Kendisi olamayan insanın, kendi iç mahkemesi, kendinden kaçtığı, kendi kutsal varoluş alanını terk ettiği için onu suçlu bulmuştur. Onun asıl suçu, kendi doğasına karşı cürüm işlemiş olmak. Kurbanı ise, kendi potansiyel içsel zenginlikleridir. Bu nedenle de, her birimizin kaderi, az çok Kafka’nın “Dava” romanında roman kahramanı Joseh K.’nın kaderine benziyor.

Bizim temel sorunumuz, kendimiz, kendimizle ilişkilerimiz. Ya dış dünya? Dış dünya, bir sonuç. Kendi iç dünyamızın bir ayna ya da yaratısı.

Sorunum kendimle. Katil de, maktul de benim. Hakim de, savcı da, ben. Fail de, mağdur da hep aynı kişi: Hepsi ben.

Eğer ben kendi içimde, sürgünsem, kendi kendimin kurbanı, mağduru isem, içinde yaşadığım dış mekân, iyi olmuş, kötü olmuş; dış şartlar, zormuş, kolaymış; penceremde gün doğmuş, gün batmış, ne önemi var?

Kendimiz Olma Sorumluluğumuz

Neden kendimize tam sahip değiliz? Neden yeterince özgür değiliz? Çünkü kendimizi çok az tanıyoruz. Kendi benliğimizin kontrolünden çıktık. O nedenle bize akıldışı güçler hükmediyor, bizi sürekli o güçler kontrol edip yönetiyor.

Çoğumuz, kendimize ait olmayan bir benlikle dolaşıyoruz insanlar arasında. Bizim olmayan bir benlikle övünüyor, bizim olmayan bir benliği ölesiye savunup duruyoruz. Yine kendimizin olmayan bir benlikle yargılıyoruz insanları, insafsızca. Daha da üzücü olan, tarih boyu hep bu sahte benlikler adına savaşmış, ölmüş ve öldürülmüş olduğumuzdan habersiz bulunmamız. Bugün de hiçbir şey değişmiş değil. Hala ne yapıyorsak, o sahte benlik adına yapıyoruz.

Ya kendi gerçek benliğimiz? O nerde? Belki de yıllar ya da on yıllar oluyor, ondan ayrı düştük. Bizim bakımımızı üstlenenler, onu savunup koruyabilecek olmadığımız bir yaştan itibaren yavaş yavaş ondan bizi kopararak bizi, kendimize yabancılaştırdılar.
Kendim olarak, ne çocuk oldum, ne genç, ne de yetişkin. Hatta kendim olarak ne asî, ne de itaatkâr olabildim. Hiçbir şeyi, doya doya ben olarak yaşamaya hakkım olmadı, hiçbir zaman.

Uzun yıllar boyunca ipimizi hep başkaları çekiyor. Ne var ki, bunu çok az kişi ancak uzun yıllar sonra fark ediyor. O fark edenlerin içinden de çok az kişi, kendi gerçek benliğini aramaya koyuluyor. Çoğu insan, hep başkaları tarafından güdülüp kullanıldığını fark etse de, hiçbir şey değişmiyor. Çünkü insan genellikle eski alışkanlıkların tutsağı olduğu için artık bu sefer de ‘öğrenilmiş çaresizlik duygusu’yla kendisinden gitmesi beklenen yöne doğru kendi ipini kendisi çekiyor.

Belli bir yaşta bir dış otoritenin buyruğundan kurtulur, bir şeylerden özgür oluruz. Ama bir başka otoritenin buyruğuna gireriz: Kendi sahte benliğimizin otoritesinin buyruğuna.
İşte yetişkinlerin sorunu bu. Onlar kendilerinin özgür bireyler olduklarını sanıyorlar. İplerini çeken eller değişebilir. Belki dış otoritelerden de özgürleşmiş olabilirler. Ama sahte bir benlik taşıdıkları sürece, asla gerçekten özgür olamazlar.

Ayrı düştüğünüz kendi öz benliğinizi arayıp bulmadan, bir şeylerden özgür olsanız da, bir şeyler için özgür olamazsınız. Bir otoriteden kurtulmuş olabilirsiniz. Ama o otoritenin yerine geçen asla kaçıp kurtulamayacağınız kendi gururlu sahte benliğinizi, kendinize otorite yaparsınız. Ne değişmiştir? Bir zorba gitmiş, yerine ondan daha acımasız başka bir zorba gelmiştir.

Bütün sahte kişilikleri, hep iki kaçınılmaz kader bekliyor: Ya despot bir efendi, ya da zincire vurulmuş bir köle olmak. Despot efendi ile zincirli köle arasında fark yoktur. Çünkü ikisi de, sahte bir benlik tarafından güdülmektedir. İkisi de aynı sahte otoritenin tutsağıdır. Yalnız bir farkla. Birinde sahte benlik etkindir, diğerinde edilgen. Birinde ‘zorba otorite’ ikinci el otoritedir, diğerinde ise, birinci el.

İkinci el otoritenin güdümünde olan kölenin özlemi nedir dersiniz?
Despot efendiden özgür olmak mı?
Hayır, hayır.
Despot efendi gibi olmak, yani onun gibi köle sahibi bir efendi olmak. Onlar hiçbir zaman üçüncü seçeneği düşünemezler, yani özgür insan olmayı.

Yanlış bir yaşam doğru yaşanamaz demiştik. Sahte bir benlikle özgür olamaz, asla özgür yaşayamazsınız; çünkü iki yanlış kutup arasında mekik dokur durursunuz. Ya zavallı bir köle olursunuz, ya da zalim bir efendi. Ama ayrı düştüğünüz kendi öz benliğinize kavuşmadan asla, asla özgür bir birey olamazsınız. Dış otoritelerden özgür olsanız da, kendinizi bulmak, kendi öz potansiyellerinizi gerçekleştirmek, kendi içsel özgürlüğünüze kavuşmak anlamında özgür olamazsınız.

Özgür olmadan da birliğe, eşitliğe dayanan ‘biz bilinci’ne ulaşamazsınız. O zaman da ya narsist ‘biz’ olursunuz, ya da aslında ayrılıkçı bilinçten başka bir şey olmayan hasta bir ‘biz bilinci’nin sürüleştirdiği bir köle.

Bu nedenle sahte benliklerimizin izini sürdüğümüz kadar, gerçek benliklerimizin de izini süreceğiz.

Kaybolduğu için ardından gözyaşı dökecek kimsesi olmayan bir benliğin, yaşanmamış kaybolmuşluk acısından ya da asla tutulmamış yasından kurtulamazsınız. O içinizde bir kör düğüm olmuş kalmıştır. İlerde de bahsedileceği gibi, o yaşanmamış acı ile yeniden ilişki kurmadan, onun yol açacağı sorunlardan ömür boyu asla kurtulamazsınız.
Aslında içimizdeki bütün özlemler, tutkular, arayışlar, hep aynı kaybın arayışıdır. Çoktandır kaybedip ayrı düştüğümüz kendi öz benliğimizin arayışı; her yerde bilmeden hep aynı şeyin izini süreriz.

İşte hep bu özlemdir bizi yollara süren. ‘Ben’den çıkan ya da ‘ben’e çıkan yollara. Kimi kendini kaybetmek, kimi de bulmak için vurur kendini yollara. İkisinin de kendince bir nedeni vardır. Kimse nedensiz bir şey yapmaz.

Aramak için özümüzü kaybetmiş olmaktan daha iyi bir nedenimiz olabilir mi? O halde bir insanın sahte benliğinin ipliğini pazara çıkarmadan, o insanda özünü arama heyecanı, gerçek benliğinin izini sürme motivasyonu yaratamazsınız.

Sahte benliklerimizin izini sürmek çok önemli. Çünkü biz, sahte benliğimizi tanımadan gerçek benliğimizi yani kendimizi tanıyamayız. Kendimizi tanımadan da, kendimiz ve başkalarıyla iletişim kuramayız.

Çoğumuz, çok nadir anlar dışında gerçek benliğimizle hiç karşılaşmıyoruz. Bu ne demek? Kendimizden koptuk demek. Kendimizden ayrı yaşıyoruz demek. Bu, “Yaşamın özünü kaybettik” demekle aynı anlama geliyor.

Yaşamın özünü kaybettik biz. Biz şimdi onun çerçevesiyle ilgileniyoruz. Yaşamın kendisi değil, formu, kabuğu, bütün dünyamızı, bütün zamanımızı dolduruyor. Artık onun özü ile ilgilenmeye, ne zamanımız, ne de cesaretimiz var.

Sonuç ne? Kısır ve kısıtlı bir yaşam. Böyle bir yaşam da bize ne bir amaç, ne de bir heyecan veriyor. Her şeyden çabuk bıkıp usanmamızın, hiçbir şeyden yeterince zevk alamamamızın asıl nedeni bu.

Bunun da anlamı şu: Kendimizi, özümüzü kaybetmekle duygularımızı da kaybettik. Krishnamurti ne kadar haklı: “Artık bütün duygularımız solmuştur. Bir gökkuşağı ya da yeşil çimlerin güzelliğini gördüğümüz zaman kalbimiz küt küt atmıyor. Tek bir gün için bile olsa, daha yoğun, daha dolu dolu yaşayamaz mıyız biz?” Yaşama sevincimizle birlikte çok önemli bir şeyimizi daha kaybettik: Kendimize ve diğer insanlara saygımızı.
Gary Zukav (2000)’ın da dediği gibi, “Saygı yaşamın özü ile derin bir bağlantı kurmaktır. Yaşamın formunu, kabuğunu aşarak. Saygı her şeyin, her insanın, her bitkinin, her kuşun, her hayvanın özü ile bağlantı kurmaktır.”

Ama bunu da gerçekleştirmenin tek yolu var: Kendimizle bağlantı kurmak.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kendimiz Olmak" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Bilge ÇAPOĞLU Fotoğraf
Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi48 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Bilge ÇAPOĞLU'nun Makaleleri
► Kendimiz Olabilmek Psk.Dnş.Müjgan SONUÇ
► Olmak, Sahip Olmak ve Anlam Sistemi Psk.Emir Emre DOĞAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Kendimiz Olmak' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Panik Atak ve Emdr Haziran 2014
► Ego ve Terapi Nisan 2014
► Yardım Etmenin Düzenleri Aralık 2013
► Eşim Beni Hiç Anlamıyor Ağustos 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


22:49
Top