2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Hamilelik Psikolojisi
MAKALE #12802 © Yazan Psk.Ali BIÇAK | Yayın Haziran 2014 | 3,701 Okuyucu
Geçmişin Etkisini Değiştirme Özgürlüğümüz Her Zaman Elimizdedir
Biz insanlar değerli varlıklar olduğumuzu anne-babamızın sevgi dolu imtihanı sayesinde öğreniriz. Bu sınavda başarılı olamayan ebeveynlerin çocukları, kendi değer ve öz saygısına ulaşamayacakları gibi hayatta da bir türlü tatmin ve esenlik duygusunu bulamazlar. Sanki anne-babanın koşulsuz sevgisi bütün canlı varlıklar için bir sıçrama tahtası gibidir. Buradan dengeli biçimde sıçrayabilenler, varlıklarını sürdürme ve kendi potansiyellerini gerçekleştirmede başarılı olabiliyorlar. Kimimiz kendini mutlu, başarılı, girişken, yaşam dolu bulurken, kimimiz bu tahtaya basma fırsatı bile bulamaz ve yaşamımızın büyük bölümünde, mutsuz, umutsuz, öfkeli, başarısız ve bunalımda hissederiz kendimizi. Bu yazıda, hamilelik süresince ve doğum sonrası, anne psikolojisinin bağlanmaya ne tür etkilerinin olabileceğini anlatmaya çalışacağız.

Bazılarımız genetik olarak dünyaya aşırı duyarlı tepkiler verecek şekilde donatılmışızdır ve bu şekilde doğarız. Yani, genlerimizin etkisi sonucu çevremizdeki strese, her hangi bir tehdide aşırı tepki verebiliriz. Kimi bebek aşırı ağlar, gece gündüz durmaz, kimisi oldukça uysaldır, karnı tok, sırtı pek olsun yeter. Doğuştan getirdiğimiz genetik faktörlere ilaveten, ebeveynlerinin tutumunun da bebeğin yaşamında mutlu ve huzurlu hissetmesine katkı sağlarken, kişinin hayattaki hedeflerini başarıyla gerçekleştirmesine de çok büyük etkisi vardır. Bebeğin doğum sonrası ruh hallerini ve annenin bebekle bağ kurma yeteneğini etkileyen, annenin çözülmemiş çocukluk travmalarının yanında, bebek doğarken yaşanan psikolojik travma da dahil, zor eş ve aile ilişkileri, annenin hormonsal değişimleri gibi bir çok faktorün etkisinden söz etmek mümkündür.
Bu etkenleri Fiziksel ve Ruhsal Ayrılık başlıkları altında bir araya getirecek olursak;
Hamilelik, doğum, bebeklik ve erken çocukluk döneminde;
Fiziksel Ayrılık
Anne bebeğinden doğumda, doğumdan sonra ya da ileriki yıllarda ayrıldıysa,
Bebek çok zor bir doğum sürecinde doğduysa,*
Bebek prematüre veya doğuştan hasta, bu yüzden yoğun bakıma veya kuvozöre alınmışsa,
Anne doğumda anestezi almışsa,
Anne doğumdan sonra sürekli hastalanmışsa,
Bebek evlatlık alınmışsa,*
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde bir takım önemli ayrılıklar yaşanmışsa,*
Duygusal Ayrılık
Annenin hamilelik sırasında ya da sonrasında halledemediği duygusal sorunları olmuşsa,*
Doğumdan sonraki ilk iki yıl içinde anne aile içinde bir ölüm yaşamışsa,
Doğumdan sonraki ilk iki yıl içinde anne düşük yapmışsa,*
Evlilikte ciddi sorunlar olup, anne-baba doğumdan hemen önce-sonra ayrılmışsa.
Anne hamilelik ve öncesinde madde bağımlısıysa,
Anne doğumdan hemen önce ya da sonra taşınmak zorunda kalmışsa,
Anne-babanın ciddi mali sorunları olmuşsa,*
Bebek istenmeyen bir gebelik sonucu doğmuşsa,*
Bebek ikiz ya da üçüzse,
Ailede bir takım farklı olaylar meydana gelmişse,
Bebek ve ebeveynleri arasında olumlu ve sağlıklı güvenli bir bağ oluşumu sekteye uğramaktadır.
Birçok çocuk yaşanan bu fiziksel ve duygusal ayrılığın etkisiyle “annem babam beni sevmedi, sevmiyor ve sevmeyecek” duygusunu edinecektir. Örneğin bir anne, hamileliğinde bir yerden bir yere taşınmak zorunda kalmışsa, bu taşınmanın içerdiği olumsuz duyguları, mide bulantısı ve kusma nöbetleri ile gösterebilir. Bunu üzerine bu anne uzun ve sancılı bir doğum sürecine maruz kalabilir ve ardından sezaryenle doğum yapmış olabilir. Annemiz doğumdan sonra aşırı bitkin ve bunalımlı bir halde olacak ve bebeğini ona getirdiklerinde hiç bir duygu, bağlılık ve sevgi hissedemeyecektir. Sanki oyuncak bir bebek tutuyormuş gibi hissedecektir. Bu anne, bütün bu olanlarla başa çıkmakta zorlanacak, eğer bir psikolog, psikolojik danışmanlık, çocuk psikologu ve bir terapisten profesyonel bir yardım almazsa, bebeğinin bir ömür yaşayacağı sorunlara bilmeden, istemeden temel hazırlayacaktır.
Bebeğin anne-babasıyla güvenli bir bağ kurmasındaki başarısızlığı için belki de biraz önce belirttiğimiz koşullardan sadece bir tanesi yeter de artar bile. Aynı şekilde babaların da doğumdan önce, sırasında ve sonrasında yaşadığı ruhsal ve fiziksel bir takım güçlüklerde bebeğin güvenli bağ kurmasını etkileyecektir. Gerek anne-gerekse baba doğum öncesi ve sonrasında bu olumsuz koşullara sahipse, çocuk için bu “annem-babam beni sevmiyor” dur. Ve çocuğun sistemine bu “bende bir sorun olmalı” şeklinde kaydedilir. Anne-baba yavrusu ile sağlıklı bağ kuramaz ve iletişim sağlayamazsa çocuk istenmediğini ve sevilmediği duygusunu geliştirip kendini suçlayacaktır.
Bir çok anne uzun süren doğum sancılarının ardından, sezeryanla doğum yapmış olabilir. Doğumdan sonra doğumun ayrıntılarını hiçbir şekilde hatırlamayabilir, tek hatırladığı müthiş acılar içinde kıvrandığı midesinin bulandığı ve halsizliğidir. Doğumdan haftalar sonra tek korkusu bebeğinin bütün bu yaşadıklarından olumsuz etkileneceğidir. Bu duygular içinde çok korkan anne, bebeğini her beslemesinden sonra onun ağladığını ve çok fazla kustuğunu görebilir. Anne, bütün bu yaşadıkları ile ilgili psikolojik yardım almaz, kendini suçlu hisseder ve sürekli sorgularsa, büyüyen bebek giderek huysuz ve kontrolu güç bir çocuk olup çıkacaktır. Buradaki durum annenin bebeğine sevgi hissedememesi ve bebeğine zarar vereceği korkusunun bebeği etkileyeceğidir. Annenin bebekle sağlıklı bağ kurma sorunu devam ettiğinde, bebeklikten yürüyene kadar sürekli keyifsiz, huzursuz ve sinirli bir çocuk yetişecektir. Anne-babalar, bağlanma sorununu çözemediklerinden, çocuğun ihtiyaçlarına duyarlı tepki veremeyeceklerinden, onu yaşam boyu süren fiziksel ve psikolojik dahil bir çok sorunla yüz yüze bırakacaklardır. Bu çocuklar okulun “sorunlu çocuğu” olacak, dikkat bozukluğu çekecek, çocuğun sadece kim olduğu değil, diğerleri ile nasıl ilişki kuracağını da etkileyecektir.
Bu bağlanma biçimleri bir nesilden diğerine nasıl aktarılır? Eğer bebekle ebeveyn arasındaki olumsuz bağlanma biçimi yeniden düzenlenmezse, bu koşullarda yetişen çocuklar kendi çocuklarını da benzer şekilde yetiştirmeye devam edeceklerdir. Beynimizde ve ruhumuzda bu duygularla nasıl başa çıkacağımız ve kendimizi ne gözle gördüğümüzü farkedemedikçe, her hangi bir değişim yaşanmayacaktır. Bu kısır döngü kırılmadıkça, bir nesil önceki bebek-ebeveyn bağlanma biçimi bir sonraki nesile bilinçsizce aktarılacaktır.
Ebeveyn ve çocuk arasındaki olumusuz bağlanma biçimi psikolojik destekle ayarlanabilir. Uzman yardımıyla güvenli bir bağlanma sağlandığında, çocuğun diğerleri ile sağlıklı ilişki kurma yeteneği gelişir, stresli durumlarda sakin kalabilir, çocuğun beyninin tam olarak gelişmesine destek bile olunabilir. Çocuk ağladığında sevgi ve özenle karşılık veren bir anne babaya sahip olursa, onlarla göz teması sağlayabilir, aynı dalga boyunda kalabilirse ilerleyen yaşlarda güvenli bir kimlik edinebilir, gelecekteki başarılı ilişkilerinin temelini atmış olur.
Bazı anne-babalar kendi yetiştirilme biçimleri ve daha sonra bunun üzerine deneyimledikleri birçok yaşam olaylarından kaynaklanan, yakınlık, sevgi ifadeleri ve diğer güçlü duyguları yaşama konusunda diğerleri kadar rahat değillerdir. Psikologlar toplumumuzdaki bu anne-babaların oranın %35 olduğunu tahmin etmektedirler. “Güvensiz bağlanma biçimleri” ne sahip bu kişiler aynı zamanda kendini moralsiz, mutsuz, umutsuz ve hiçbir şeyden keyif almıyor hissederler. Çocuğu ağladığında, ya da onlarla iletişim kurmak istediğinde, bu anne-babalar istemsiz olarak geri çekilerek ve kendi içine kapanırlar.
Kültürümüzde birçok baba hala çocuklarına sevgi gösterisini onlar uyurken yaptığını düşünecek olursak, duyguları paylaşma ve güvenli bağlanmada yaşanan sorunların boyutunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Bir çocuk anne-babasına sarılmak, onu öpmek istedikçe, bu girişimine cevap alamazsa ve kendi içinde “ben sevilmiyorum ve duygularımı kendime saklamalıyım” diyerek büyüyecektir. Yetişkin olduğunda çevresi ile benzer şekilde bağ kuracak, nihayet ebeveyn olduğunda da kendi çocuklarına da benzer şekilde davranmaya devam edecektir. Psikologlar bu durumu “nesilden nesile aktarım” olarak tanımlarlar. Dede kızına, oğluna, onlar da kendi çocuklarına benzer şekilde davranmaya devam ederler. Bu kısır döngüyü bağlanma biçimini ayarlamadıkça kırmak mümkün değildir.
Bazı anne-babalar, çocukları kendilerini huzursuz eden yaşam deneyimlerini hatırlatacak şekilde davrandıkları zaman, onlara çoğu kez aşırı kaygılı ve öfkeli ve hor davranabilirler. Bu ebeveynler bazen çocuklarına karşı duyarlıdır, ancak tetiklendiklerinde hiçbir ince ayarları yoktur. Duygularını kontrol etmekte zorlanırlar. Bu durumda çocuk, ikilem içinde kalacak ve kendi ihtiyaçlarının karşılanması yönünde aşırı talepkar ve ısrarcı olmayı öğrenecektir. Kaygılı, talepkar, yapışkan ve aşırı bağımlı hale gelebilecektir. Bu temel kendine güvensizlik duyguları ileriki yaşam deneyimlerinde de desteklenerek güçlenecektir.
Bazı ebeveynler kendi istismar ve travma anılarının etkisini, çocukları ile kurdukları etkileşimlerde; örneğin, yüz buruşturmalar, öfke patlamaları, hoyratça davranışlar ve dayak gibi korkutucu şekilde davranarak kendi çocuklarına bilinçsizce geçirirler. Bu çocuklar kendilerini arafta bulurlar. Ebeveynleri, bir yanda kendilerine kucak açan, rahatlatan bir kişi, diğer yanda da korktukları kaygı duydukları bir kişidir. Okul çağında bu çocuklar bağırıp çağırarak emirler vererek, istekleri yerine gelmezse öfke patlamalarına girerek, bilinçsizce adeta ebeveynlerini denetleme ve cezalandırma yoluna girebilirler. Benzer deneyimleri yaşamış başka bir çocuk ise soğuk ve moralsiz görünebilirler. Yaşadığı korku ve kaygıları içselleştirebilir, herkesi mutlu etmek çabası ile mükemmeliyetçi bir kimliğe sahip olabilirler. Temelde anne-babaya musallat olan bu günahlar bir sonraki nesle böylece aktarılmış olur.
Üzerinde konuştuğum bütün bu olumsuz ebeveyn tutumları anne-babaların çocuklarını sevmediği anlamına gelmemelidir. Anne-babaya sorsanız çabalarının çocuklarını daha iyi yetiştirmek olduğunu söyleyeceklerdir. Ancak, ebeveynlik yapma yöntemleri çoğu kez, çocuklarının hareketleri ile tetiklenen kendi yetiştirilme tarzlarından kaynaklanan otomatik tepkilerdir. Kültürümüzde “kızını dövmeyen dizini döver” sözünün hüküm sürdüğü bir evde yetişen birisi, kendi çocuklarını yetiştirirken de çocuklarının her kötü davranışına bağırmalar, dayak ve cezayla tepki verecektir.
Örneğin erkek kardeşini babası kemerle döverken gören bir kız çocuğu, şiddet anında ranzanın altında saklanarak kendini korumayı yeğleyecek, ne var ki endişe ve korkunun içinde büyümesine bir türlü engel olamayacaktır. Kendisinin dayak yemeye dayanamayacağından öyle emindir ki görünmez olmaya çalışıp, şiddetten kurtulmayı umut edecek ve içine kapanacaktır. Hiç sorun çıkarmayan sessiz bir çocuk olacaktır. Ancak ilerleyen yaşlarda kronik depresyon belirtileri gibi ruhsal sorunlar yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Hem dayak yiyen erkek kardeşi, hem de görünmez olmaya çalışan bu kız çocuğu, kendisi de kötü ebeveynlik tarzına maruz kalmış bir baba tarafından yetiştirilmektedir. Bu baba çocuklarını sevmediğinden değil, o sadece kendi yetiştirilme tarzı ve işlenmemiş anıları ile yoğrulduğundan böyle davranmaktadır. Bu davranışının çocuğuna nasıl bir etki ettiğinin asla bilincinde olmayacaktır. Ne zaman ki birisi durumun farkına varıp bu babanın psikolojik yardım almasına destek olmadıkça…….
Neyse ki öğretmenler, yaşam koçları, akran grupları, olumlu deneyimler ve ihtiyaç olduğunda psikoterapi sayesinde negatif güvensiz bağlanma biçimleri tersine çevrilebilmektedir. İster kendinizde ister başkalarında olsun gözlemlediğiniz sorunların büyük çoğunluğunun temelinde çocukluktan gelen bu türden işlenmemiş anıların olabileceğini kabul etmelisiniz. Belki de otomatiğe bağladığınız tepkilere bir göz atmanın zamanı gelmiştir. “Ama ben hiç dayak yemedim ve çocuklarımı da dövmem” diyebilirsiniz. Ancak unutmayın sözlerde uzun süreli yaralara neden olmaktadır. Biliyorsunuz ki şiddet sadece fiziksel değildir, sözel şiddete de maruz kalınabilir. Birçoğumuz kendimizi bunalımda hisseder, bizi mutsuz eden birtakım özelliklere ve tepkilere bakarak ”annem de böyleydi babamda böyleydi, ben de kendimi bildim bileli böyleyim” diyebilirsiniz. Artık genetik faktorlerin dahil olduğu bir çok sorunda bile çevrenin etkisinin olduğu bilinen bir gerçektir.
Yaşadığınız her ne olursa olsun, mesele birilerini suçlamak değil, mesele özgürleşmektir. Bir seçimde bulunmaktır. Çocukluğumuzda olan her şey, bu günkü kimliğimizi oluşturmaya katkı sundu, o gün için bir çocuk olarak bir şeyleri kontrol etme ve tercihte bulunma şansımız yoktu. Ne var ki şimdi, bir yetişkin olarak bir şeyler yapmak mümkün. Bir seçim yapın! Hem kendi çocuğunuzla hem de kendi anne-babanızla kurduğunuz bağlanma biçimini keşfederek değişime bir kapı aralayın. Böylece sorunlarınızı besleyen anılarınıza içsel bir yolculuk yapabilir, onların olumsuz etkisinden kurtulabilirsiniz. Geçmişimizi yeniden yazmak tabi ki mümkün değil, ne var ki geçmişin etkisini değiştirme özgürlüğümüz her zaman elimizdedir. Kendi devraldığınız ruhsal mirasınızı, çocuklarınıza ve onların da kendi çocuklarına devrederken, sevgi ve güven bağlarını kuvvetlendirerek sürdürebilmelerine etkide bulunmak sizin elinizde. Durmayın…

Ali BIÇAK
Aile Danışmanı - Psikoterapist
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Hamilelik Psikolojisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Ali BIÇAK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Ali BIÇAK'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali BIÇAK Fotoğraf
Psk.Ali BIÇAK
Antalya (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog - Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi29 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Ali BIÇAK'ın Yazıları
► Hamilelik Psikolojisi Psk.Dnş.İsmail SÖNMEZ
► Kadın ve Hamilelik Psikolojisi Psk.Namık ACAR
► Hamilelik ve Stres Psk.Ayben ERTEM
► Hamilelik ve Psikolojik Destek Psk.Aysun DEVRAN
► Kriz Döneminde Hamilelik Psk.Serap DUYGULU
► Mutlu Bir Hamilelik Süreci Psk.Eda GÖKDUMAN
► Hamilelik ve Cinsel Yaşam Psk.Yaşam YANARDAĞ ÇELİK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Hamilelik Psikolojisi' başlığıyla benzeşen toplam 39 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Panik Atak Güncesi Haziran 2020
► Emdr Terapisi Nedir? Kasım 2018
► Aşkın Psikolojisi Mayıs 2016
► Kadın Cinayeti ve Öfke Kasım 2015
◊ Antalya Hipnoz Kasım 2018
◊ Antalya İntihar Güncesi Haziran 2017
◊ Terapi Nasıl İşler? Mayıs 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:04
Top