Ruh Sıkılır, Beden Ağrır / Acaba Ne Kadar Yakın Olursak O Kadar Mutlu Olur Muyuz? / Karamsarlık Girdabı
RUH SIKILIR, BEDEN AĞRIR
Bazen insanlar yaşadıkları ruhsal problemlerin sonucunda ortaya çıkan kaygı, üzüntü gibi belirtileri bedenselleştirerek ağrı, acı gibi fiziksel bir belirtiye dönüştürürler. Çoğunlukla bireyler bu belirtileri fiziksel bir hastalığın varlığı olarak yorumlarlar. Yapılan tetkikler sonucunda fizyolojik bir sebep olmaksızın yaşanan bedensel ağrı ve yakınmaların psikolojik olduğu düşünülebilir.
RUHSAL SIKINTILAR VE BEDENE YANSIMALARI
Depresif duygudurumun yoğun olduğu süreçte kişiler kendilerini daha yorgun, bitkin hissedebilirler ve yanma, üşüme, ateş basması, sırt ağrısı, baş ağrısı, mide ağrısı vb. gibi bazı bedensel belirtiler yaşayabilirler. Böyle durumlarda kişiler depresyonu daha ağır bir şekilde yaşayabilmektedirler. Genelde karşılaşılan en büyük sıkıntı bu bedensel sinyalleri fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklandığının düşünülmesi ve hiçbir zaman duygusal durumlarla bağlantı kurulamamasıdır. Fakat herhangi fizyolojik bir rahatsızlık olmasa da ruhsal durum kaynaklı gerçek ağrı ve şikayetler olabilir. Hatta hastalık gerçekten var olabilir fakat ağrıları daha şiddetli hissetmek, yine duygusal durumla ilişkili olabilir.
Ruhsal sıkıntıların bedenselleştirilmesi durumu birçok psikolojik rahatsızlıkla birlikte görülebilmekte ya da bazı kişilik özelliklerinin yapılanmasının bir parçası olabilmektedir. Depresyonda şiddetli ağrılar, panik atak ve anksiyete bozukluklarında ise kalp çarpıntıları, kalp ağrıları gibi durumlarla sık sık karşılaşılmaktadır. Bazı araştırmalarda yorgunluk, huzursuz bağırsak sendromu, kronik ağrılar gibi durumların depresyona eşlik ettiği hatta ilk bu belirtilerle ortaya çıkabildikleri görülmüştür.
BEDEN DİLE GELİNCE
Bedensel sıkıntılarımızın ve fizyolojik belirtilerimizin bize anlatmak istediği bazı şeyler olabilir. Ruhsal sıkıntının şiddetiyle yüzleşmekten kaçınarak, bedenselleştirerek savunduğumuz duygu ve düşünceler, psikoterapi süreçlerinde derinlikli ve ayrıntılı bir şekilde ele alınarak değerlendirilir. Dışavurulan, boşaltılan duyguların bedenimizdeki bu yükü azaltmaya yardım ettiği görülmüştür. Bazı durumlarda somatik ağrıların şiddetine, diğer rahatsızlıkların varlığına ve kişilerin günlük hayatlarındaki işlevsellik durumlarına bakılarak psikiyatristler tarafından sürdürülen ilaç tedavisi desteği de gerekebilmektedir.
Bedenimiz ruhumuzdan bağımsız değildir ve bu sebeple bedensel sıkıntılarda ruhsal durumlar göz ardı edilmemelidir.
ACABA NE KADAR YAKIN OLURSAK O KADAR MUTLU OLUR MUYUZ?
Yakınlık romantik ilişkilerin getirdiği bir durumdur ve çoğu çift ne kadar yakın olursak o kadar mutlu ve aşık oluruz diye düşünmektedir. Fakat bazı durumlarda yakınlığın aşırıya kaçması beraberinde bağımlı bir ilişkiyi, çatışmaların artmasını ve huzursuzluğu getirebilmektedir. Aynı şehirde bulunmak, aynı okul veya aynı işte bulunmak yakınlığın artmasını sağlayan etmenlerdendir. Çoğu kişi fiziksel olarak yakınında bulunan kişiye aşık olma eğilimi göstermektedir.
DUYGUSAL VE FİZİKSEL YAKINLIK
Duygusal yakınlık aynı zamanda uzaklığı tolere edememeye de sebep olmaktadır. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözünün yaşamsal bir karşılığıdır sanki. Yakınlığı fiziksel ve psikolojik yakınlık olarak iki alt faktörde inceleyebiliriz. Fiziksel yakınlık beraberinde duygusal, psikolojik yakınlığı getirir, fakat psikolojik ya da duygusal yakınlık ise fiziksel uzaklığın olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaktadır.
YAKINLIK SIKINTI YARATIRSA
Kişiler ilişkilerinde ideal olanın her zaman ve sonsuza kadar olduğunu düşünmektedir. Elbette ki bu yaklaşım yanlış değildir fakat her zaman birlikte olmak imkansız bir durum olduğu için, fiziksel ayrılıklar ayrılmaları, boşanmaları tetikler. Kişiler yakınlık kavramını lehlerinde ya da aleyhlerinde kullanabilirler. Kişinin ilişkiye dair beklentileri ve çatışma çözüm yolları bu durumu etkiler. Yakınlık bir ilişkinin olmazsa olmazıyken, huzurun önündeki engelleyici duvar da olmamalıdır. Kişilerin sabırlı olması, uzaklığa veya yaşamın getirdiği olumsuzluklara dayanabilme kapasitelerinin yüksek olması, ilişki doyumunu ve ilişkinin geleceğini pozitif yönde etkilemektedir.
HEM YAKIN HEM ÖZGÜR HEM GÜVENİLİR İLİŞKİLER
Uzun ve huzurlu süren ilişkilerde, kişilerin hem yakınlık kurdukları hem de birbirlerinin özgür alanlarına müdahale etmedikleri görülmüştür. Beklemeye karşı sabırsız olan dürtüsel davranan kişilerin ilişkilerinde iletişimlerini çabuk tartışmaya döndürdükleri hatta bazı durumlarda bu çatşmaların büyümesi sonucunda psikolojik, fiziksel ya da sözlü şiddet eğilimi gösterdikleri durumlar olabilmektedir. Toleransımızın yüksek olması sadece romantik ilişkiler için değil aynı zamanda aile, iş veya arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizde önemli rol oynamaktadır. Özverili olmak doğru yol olurken onun aşırıya kaçması ve kendimizden fazlasını feda etmekten de kaçınmalıyız. Kar-zarar ilişkileri, mağdur ve mağdur eden ilişki döngüleri mutluluk getirmemektedir.
KARAMSARLIK GİRDABI
Mutsuzluk ve karamsarlık, geleceğe dair planların yok olması, her şeyin kötüye gideceğine, karanlık olduğuna dair hislerin yoğunlaşması gibi belirtiler depresyonu düşündürebilir. Depresyonda olan kişilerin dörtte üçünden fazlasının gelecekle ilgili olumsuz düşüncelerinin ve karamsarlıklarının olduğu belirlenmiştir. Umutsuzluğa eşlik eden çaresizlik ve suçluluk duyguları, kendini ve çevreyi yargılamalar, kişinin karamsarlığını şiddetlendirmektedir.
KATI VİCDAN
Genellikle depresif olan kişilerde, katı bir vicdanla birlikte bebeklik dönemlerindeki alma-verme, sevme-sevilme, bakılma ve doyum sağlama kavramlarıyla ilgili süreçlerin kesintiye ya da zarara uğradığı görülmüştür. Katı ve yargılayıcı vicdan kişinin suçluluk duygularını arttırmakta ve değersizlik hislerin çoğaltmaktadır. Değersizlik hissetme ve özgüven azlığı da kişinin umutlarını yıkar ve karamsarlaştırır.
BİTMEYEN SEVGİ AÇLIĞI
Birey, artık hiçbir şeyi başaramayacağına inandığı için ümidini yitirir. Ruhsal açıdan ihtiyaçların doyurulmasına duyulan açlık, hiçbir sevginin ya da başarının kişiye yetmemesiyle, olumsuz düşüncelerin artmasıyla sonuçlanmaktadır. Karamsar kişiler, onları ruhsal açıdan doyuracak yaşantıları ne kadar inkar ettiklerinin farkında değillerdir. Doyum alma açısından yaşadıkları bu inkar ve yadsıma onların hep aç ve doyumsuz kalmalarına, karamsarlıklarının sürmesine neden olur. Kişilerin hayata karşı istekleri olsa da yapamayacaklarına dair inançları da devam eder.
GEÇMİŞTE YAŞANAN KAYIPLAR
Karamsar kişilerin geçmişleri araştırıldığında, onları doyuracağına ve seveceğine inandıkları önemli bir kişiyi kaybettikleri ya da böyle bir kişinin ilgisinden mahrum kaldıkları görülür. Gerçek olmasa bile bilinçdışı bir sevgi nesnesinin yitimi de bireyleri depresyona sürükleyebilir. Depresif kişiler için kaybettikleri ya da uzak kaldıkları kişiler, kaçırılmış sevgi alma fırsatlarıdır ve bu fırsatlar nedense hep kaçırılmıştır.
HER BABANIN ÖNCESİNDE BİR ANNE VARDIR
Depresif ve bakım veremeyen, annelik yapamayan bir annenin varlığı kadar, yargılayıcı, katı ve sevemeyen bir babanın varlığı da kişinin depresifliğinin oluşmasında rol oynar. Ama anne, ilk bakım veren olduğundan her zaman önceliklidir ve babayla yaşanacakların zeminin anne oluşturur.
KARAMSARLIĞIN GETİRDİĞİ İNTİHAR
Bazı bireylerde gelecekle ilgili düşünceler çok olumsuz olmakta ve umutsuzluğun şiddetlenmesinin sonucunda intihar düşünceleri meydana gelebilmektedir. Böyle durumlarda hayata dair öfkenin kişinin kendisine dönmesi ve zararın kişinin kendine verilmesi durumu söz konusudur. Ölüm ve ölümden sonrası bir umuda dönüşmüş de olabilir.
HER DEPRESYON FARKLIDIR
Her birey için karamsarlığın, aynı zamanda depresyonun varlığı farklı şekillerde görülür, sebepleri farklıdır ve her birey için ayrı değerlendirilmelidir. Ama genellikle yaşanılan çatışmalar, geçmişteki travmalar, ağır gelen kayıplar, hayal kırıklıkları, işlevselliğin azalması, yaşamın erken dönemindeki olumsuz deneyimler, kronik rahatsızlıklar, bağımlı kişilik özelliklerinin ya da obsesyonların varlığı gibi bazı kişilik özellikleri, iş hayatındaki olumsuzluklar, aile dinamikleri ve başarısızlıklar kişiyi depresyona itebilen nedenelerdir.
Uzman Klinik Psk. Şeyma KAMA
Bazen insanlar yaşadıkları ruhsal problemlerin sonucunda ortaya çıkan kaygı, üzüntü gibi belirtileri bedenselleştirerek ağrı, acı gibi fiziksel bir belirtiye dönüştürürler. Çoğunlukla bireyler bu belirtileri fiziksel bir hastalığın varlığı olarak yorumlarlar. Yapılan tetkikler sonucunda fizyolojik bir sebep olmaksızın yaşanan bedensel ağrı ve yakınmaların psikolojik olduğu düşünülebilir.
RUHSAL SIKINTILAR VE BEDENE YANSIMALARI
Depresif duygudurumun yoğun olduğu süreçte kişiler kendilerini daha yorgun, bitkin hissedebilirler ve yanma, üşüme, ateş basması, sırt ağrısı, baş ağrısı, mide ağrısı vb. gibi bazı bedensel belirtiler yaşayabilirler. Böyle durumlarda kişiler depresyonu daha ağır bir şekilde yaşayabilmektedirler. Genelde karşılaşılan en büyük sıkıntı bu bedensel sinyalleri fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklandığının düşünülmesi ve hiçbir zaman duygusal durumlarla bağlantı kurulamamasıdır. Fakat herhangi fizyolojik bir rahatsızlık olmasa da ruhsal durum kaynaklı gerçek ağrı ve şikayetler olabilir. Hatta hastalık gerçekten var olabilir fakat ağrıları daha şiddetli hissetmek, yine duygusal durumla ilişkili olabilir.
Ruhsal sıkıntıların bedenselleştirilmesi durumu birçok psikolojik rahatsızlıkla birlikte görülebilmekte ya da bazı kişilik özelliklerinin yapılanmasının bir parçası olabilmektedir. Depresyonda şiddetli ağrılar, panik atak ve anksiyete bozukluklarında ise kalp çarpıntıları, kalp ağrıları gibi durumlarla sık sık karşılaşılmaktadır. Bazı araştırmalarda yorgunluk, huzursuz bağırsak sendromu, kronik ağrılar gibi durumların depresyona eşlik ettiği hatta ilk bu belirtilerle ortaya çıkabildikleri görülmüştür.
BEDEN DİLE GELİNCE
Bedensel sıkıntılarımızın ve fizyolojik belirtilerimizin bize anlatmak istediği bazı şeyler olabilir. Ruhsal sıkıntının şiddetiyle yüzleşmekten kaçınarak, bedenselleştirerek savunduğumuz duygu ve düşünceler, psikoterapi süreçlerinde derinlikli ve ayrıntılı bir şekilde ele alınarak değerlendirilir. Dışavurulan, boşaltılan duyguların bedenimizdeki bu yükü azaltmaya yardım ettiği görülmüştür. Bazı durumlarda somatik ağrıların şiddetine, diğer rahatsızlıkların varlığına ve kişilerin günlük hayatlarındaki işlevsellik durumlarına bakılarak psikiyatristler tarafından sürdürülen ilaç tedavisi desteği de gerekebilmektedir.
Bedenimiz ruhumuzdan bağımsız değildir ve bu sebeple bedensel sıkıntılarda ruhsal durumlar göz ardı edilmemelidir.
ACABA NE KADAR YAKIN OLURSAK O KADAR MUTLU OLUR MUYUZ?
Yakınlık romantik ilişkilerin getirdiği bir durumdur ve çoğu çift ne kadar yakın olursak o kadar mutlu ve aşık oluruz diye düşünmektedir. Fakat bazı durumlarda yakınlığın aşırıya kaçması beraberinde bağımlı bir ilişkiyi, çatışmaların artmasını ve huzursuzluğu getirebilmektedir. Aynı şehirde bulunmak, aynı okul veya aynı işte bulunmak yakınlığın artmasını sağlayan etmenlerdendir. Çoğu kişi fiziksel olarak yakınında bulunan kişiye aşık olma eğilimi göstermektedir.
DUYGUSAL VE FİZİKSEL YAKINLIK
Duygusal yakınlık aynı zamanda uzaklığı tolere edememeye de sebep olmaktadır. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözünün yaşamsal bir karşılığıdır sanki. Yakınlığı fiziksel ve psikolojik yakınlık olarak iki alt faktörde inceleyebiliriz. Fiziksel yakınlık beraberinde duygusal, psikolojik yakınlığı getirir, fakat psikolojik ya da duygusal yakınlık ise fiziksel uzaklığın olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaktadır.
YAKINLIK SIKINTI YARATIRSA
Kişiler ilişkilerinde ideal olanın her zaman ve sonsuza kadar olduğunu düşünmektedir. Elbette ki bu yaklaşım yanlış değildir fakat her zaman birlikte olmak imkansız bir durum olduğu için, fiziksel ayrılıklar ayrılmaları, boşanmaları tetikler. Kişiler yakınlık kavramını lehlerinde ya da aleyhlerinde kullanabilirler. Kişinin ilişkiye dair beklentileri ve çatışma çözüm yolları bu durumu etkiler. Yakınlık bir ilişkinin olmazsa olmazıyken, huzurun önündeki engelleyici duvar da olmamalıdır. Kişilerin sabırlı olması, uzaklığa veya yaşamın getirdiği olumsuzluklara dayanabilme kapasitelerinin yüksek olması, ilişki doyumunu ve ilişkinin geleceğini pozitif yönde etkilemektedir.
HEM YAKIN HEM ÖZGÜR HEM GÜVENİLİR İLİŞKİLER
Uzun ve huzurlu süren ilişkilerde, kişilerin hem yakınlık kurdukları hem de birbirlerinin özgür alanlarına müdahale etmedikleri görülmüştür. Beklemeye karşı sabırsız olan dürtüsel davranan kişilerin ilişkilerinde iletişimlerini çabuk tartışmaya döndürdükleri hatta bazı durumlarda bu çatşmaların büyümesi sonucunda psikolojik, fiziksel ya da sözlü şiddet eğilimi gösterdikleri durumlar olabilmektedir. Toleransımızın yüksek olması sadece romantik ilişkiler için değil aynı zamanda aile, iş veya arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizde önemli rol oynamaktadır. Özverili olmak doğru yol olurken onun aşırıya kaçması ve kendimizden fazlasını feda etmekten de kaçınmalıyız. Kar-zarar ilişkileri, mağdur ve mağdur eden ilişki döngüleri mutluluk getirmemektedir.
KARAMSARLIK GİRDABI
Mutsuzluk ve karamsarlık, geleceğe dair planların yok olması, her şeyin kötüye gideceğine, karanlık olduğuna dair hislerin yoğunlaşması gibi belirtiler depresyonu düşündürebilir. Depresyonda olan kişilerin dörtte üçünden fazlasının gelecekle ilgili olumsuz düşüncelerinin ve karamsarlıklarının olduğu belirlenmiştir. Umutsuzluğa eşlik eden çaresizlik ve suçluluk duyguları, kendini ve çevreyi yargılamalar, kişinin karamsarlığını şiddetlendirmektedir.
KATI VİCDAN
Genellikle depresif olan kişilerde, katı bir vicdanla birlikte bebeklik dönemlerindeki alma-verme, sevme-sevilme, bakılma ve doyum sağlama kavramlarıyla ilgili süreçlerin kesintiye ya da zarara uğradığı görülmüştür. Katı ve yargılayıcı vicdan kişinin suçluluk duygularını arttırmakta ve değersizlik hislerin çoğaltmaktadır. Değersizlik hissetme ve özgüven azlığı da kişinin umutlarını yıkar ve karamsarlaştırır.
BİTMEYEN SEVGİ AÇLIĞI
Birey, artık hiçbir şeyi başaramayacağına inandığı için ümidini yitirir. Ruhsal açıdan ihtiyaçların doyurulmasına duyulan açlık, hiçbir sevginin ya da başarının kişiye yetmemesiyle, olumsuz düşüncelerin artmasıyla sonuçlanmaktadır. Karamsar kişiler, onları ruhsal açıdan doyuracak yaşantıları ne kadar inkar ettiklerinin farkında değillerdir. Doyum alma açısından yaşadıkları bu inkar ve yadsıma onların hep aç ve doyumsuz kalmalarına, karamsarlıklarının sürmesine neden olur. Kişilerin hayata karşı istekleri olsa da yapamayacaklarına dair inançları da devam eder.
GEÇMİŞTE YAŞANAN KAYIPLAR
Karamsar kişilerin geçmişleri araştırıldığında, onları doyuracağına ve seveceğine inandıkları önemli bir kişiyi kaybettikleri ya da böyle bir kişinin ilgisinden mahrum kaldıkları görülür. Gerçek olmasa bile bilinçdışı bir sevgi nesnesinin yitimi de bireyleri depresyona sürükleyebilir. Depresif kişiler için kaybettikleri ya da uzak kaldıkları kişiler, kaçırılmış sevgi alma fırsatlarıdır ve bu fırsatlar nedense hep kaçırılmıştır.
HER BABANIN ÖNCESİNDE BİR ANNE VARDIR
Depresif ve bakım veremeyen, annelik yapamayan bir annenin varlığı kadar, yargılayıcı, katı ve sevemeyen bir babanın varlığı da kişinin depresifliğinin oluşmasında rol oynar. Ama anne, ilk bakım veren olduğundan her zaman önceliklidir ve babayla yaşanacakların zeminin anne oluşturur.
KARAMSARLIĞIN GETİRDİĞİ İNTİHAR
Bazı bireylerde gelecekle ilgili düşünceler çok olumsuz olmakta ve umutsuzluğun şiddetlenmesinin sonucunda intihar düşünceleri meydana gelebilmektedir. Böyle durumlarda hayata dair öfkenin kişinin kendisine dönmesi ve zararın kişinin kendine verilmesi durumu söz konusudur. Ölüm ve ölümden sonrası bir umuda dönüşmüş de olabilir.
HER DEPRESYON FARKLIDIR
Her birey için karamsarlığın, aynı zamanda depresyonun varlığı farklı şekillerde görülür, sebepleri farklıdır ve her birey için ayrı değerlendirilmelidir. Ama genellikle yaşanılan çatışmalar, geçmişteki travmalar, ağır gelen kayıplar, hayal kırıklıkları, işlevselliğin azalması, yaşamın erken dönemindeki olumsuz deneyimler, kronik rahatsızlıklar, bağımlı kişilik özelliklerinin ya da obsesyonların varlığı gibi bazı kişilik özellikleri, iş hayatındaki olumsuzluklar, aile dinamikleri ve başarısızlıklar kişiyi depresyona itebilen nedenelerdir.
Uzman Klinik Psk. Şeyma KAMA
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Ruh Sıkılır, Beden Ağrır / Acaba Ne Kadar Yakın Olursak O Kadar Mutlu Olur Muyuz? / Karamsarlık Girdabı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Şeyma KAMA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Şeyma KAMA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.