2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Bağlanma ve Aşk
MAKALE #14784 © Yazan Psk.Remzi KARAKAYA | Yayın Mayıs 2015 | 4,398 Okuyucu
BAĞLANMA VE AŞK

İnsanoğlu anne karnına düştüğü an kordon bağıyla anneye bağımlı,bu bağlılık 9 ay boyunca sürmekte,anneden beslenmekte yaşamını anneyle devam ettirmektedir.Anneye bu bağlılık neredeyse yaşam boyu sürmektedir.Annenin çocuğun özbakım becerileri olan korunma, beslenme,ısınma,giyinme,temizlenme,sevgi,ten teması gereksinmesi karşısında sürekli sürmektedir. Bu bağlanma Freud’a göre fallik dönemde çatışmaya dönüşmektedir.Oedispus kompleksinde erkek çocuk anneye aşık olmaktadır. Sonra babasının penisini keseceği korkusu-kastrasyon korkusuyla anne sevisinden bir ölçüde vazgeçmektedir.Kız çocukları da fallik dönemde, elektra kompleksinde babaya aşık olmaktadır. Anneyle hep baba sevgisi nedeniyle rekabet etmektedir.Freud’a göre evlilikte çatışmaların kaynağında her erkeğin annesi gibi bir sevgili ,kızların babası gibi bir sevgili aramasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlılık yaşam boyu sürmektedir. Yine Freud’a göre ve bazı psikoterapistlere göre bu sevgi çağı olan fallik ve gizil dönemde sağlıklı atlatılmadıysa bir takım normal olmayan davranışlar ortaya çıkabilmekte, kız çocukları erken yaşta evlenmek istemekte,sevgi gereksinmesini aile ortamında bulamayınca erken yaşta dışarıda aramaktadırlar.
Bağımlılık kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir davranış üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Yani davranışta ve kullanımda kontrol kalkar. Kişi nerede frene, nerede gaza basacağını kontrol edemez.Bunun yanında bu davranış ve kullanım sizi yönlendirir.Kendi kontrolü altına alır.Kişi yapmak zorunda olduğu işler ve ilişkiler sırasında bütün zamanını ve enerjisini bağımlı olduğu kişiye ve maddeye yatırır.
Bağlanma bir gereksinim olduğundan yaşam boyu sürmektedir. Sevme,sevilme,güvenlik,cinsellik, eksiklik,yetersizlik duyguları bağlanmayı zorunlu kılmaktadır.İnsanın birisi tarafından sevilmesi,kabül görmesi ve gereksinimleri beraber gidermesi bir yaşam gereksinimidir.Bu gereksinim evlilik kurumu ile sekillenmektedir.Evlilik kurumu bütün toplumlarda vardır.Bu bir zorunluluktur.Bağlanma olayı bazı kısa süreli olabildiği gibi bazen çok uzun süreli de olabilmektedir.Agapi denilen aşk ömür boyudur.Koşulsuz sevgi saygı bağlanma vardır.Agapi denilen koşulsuz aşkta bencillik yoktur.Narsizm zaten yoktur.Onu her şeyiyle sever,ona her seyiyle bağlıdır.Aile kurumunu devam ettiren bütün koşullar kendiliğinden oluşmuştur. Bu bazen tek taraflı bazen iki tarafın bağlılığıyla yürür. Aşık olmak karşılıklı olabileceği gibi,bazen de tek taraflı (platonik aşk) olabiyor. Platonik aşkta da aşırı bir bağlanma kıskançlık olabiliyor.Platonik aşkta genelde aşık olunan kişi güzellik,estetik ve statü olarak aşık olandan statü olarak üstün olabiliyor.Aşık olmanın yapısında fiziksel ,sosyokültürel ekonomik faktörler de etkin.
Bağlanma bazen negatifsel olarak da yaşanabilmektedir:uyuşturucuya bağlanma alköl,sigara,borsaya bağlanma,teknolojik bağımlılık bunlardandır.Bağımlılıkta genel olarak ; tolerans gelişir,yoksunluk sendromu yaşanır,kontrol çabaları başarısız olunur,çok zaman harcanır,bağımlıların hayatı gittikçe yoksullasır. Sosyal olarak izolasyon yaşar.kendini kontrol kalkar. Beden ve ruh sağlığı zarar görür.Aile içi ve sosyal olarak çatışma yaşar,işlevsellik bozulur.
Aşk bağımlılığında,onu görürsünüz.Gözlerine baktığınızda, kokusunu duyduğunuzda, tenine dokunduğunuzda içiniz içinize sığmaz. Kalp atışlarınız hızlanır, yüzünüz pembeleşir, göğüs kafesiniz üzerinde bir yumru hissedersiniz, karnınızın burulduğunu, içerisinde "kelebeklerin uçuştuğunu" hissedersiniz. Eğer etki yeterince güçlüyse dizleriniz zayıflar ve ağırlığınızı taşıyamamaya başlar. Aklınız hep aşık olduğunuzdadır.Hep hayal edersiniz.

Sadece bu kadar değil! Terlersiniz, gözbebekleriniz büyür. Koltukaltlarınızdan ve cinsel organından etrafa, ter kokunuz ile karışmayacak şekilde düşük miktarda koku hormonları (feromonlar) saçmaya başlarsınız. Bunların miktarı, etkilendiğiniz kişinin çevresinde kalmayı sürdürdüğünüz müddetçe giderek artar. Bu sırada iştahınız kapanır ve mideniz ile bağırsaklarınız daha yavaş çalışmaya başlar, ağzınız kurur. Çünkü vücut hayatta kalmaya yönelik fonksiyonlardan, üremeye (sekse) yönelik fonksiyonlara yönelir. Erkekseniz penisiniz sertleşir, dişiyseniz vajinanız ıslanır ve kabarır. Beyninizin aktivitesi artar, vücut, var olma amacını gerçekleştirmek üzere hazır hale getirilir. Siz, aşıksınızdır.

Aşk belirleyen insan fizyolojisidir. Öncelikle,aşkın diğer tüm duygular gibi tamamen hormonal bir sürecin sonucunda vücudumuzda oluşan tepkilerin toplamında hissedilen bir duygu olduğunu hatırlayalım. Yani aşkı anlamak istiyorsak, arkasındaki nörokimyasal temelleri anlamamız gerekmektedir.
Bilimsel açıdan baktığımızda, aşk duygusuna neden olan temel hormonlar ve kimyasallar olarak karşımıza sinir büyüme faktörü, testosteron, östrojen, dopamin, norepinefrin (noradrenalin), serotonin, oksitosin ve son olarak vazopressin çıkmaktadır. Görülebileceği gibi aşkın bize karmakarışık hisler yaşatmasının nedeni, oldukça karmaşık bir hormonal dengeye dayalı olmasıdır.

Şimdi, evrimsel biyoloji ile ilgili açıklamalarımızdan da yola çıkarak, kendimize uygun gördüğümüz (biyolojik veya kültürel olarak) bir bireyle karşılaştığımızda, bu sayılan hormonların vücudumuzda ne gibi değişimler yarattığına bir göz atalım:

Testoron: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Dişilerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde erkeklerde, aşkın ilk evrelerinde penisin ve testislerin muhtemel bir cinsel birleşmeye hazırlanmasını sağlar. Cinsel dürtü uyandıran bireylere karşı penisin dikleşmesine neden olur.

Östrojen: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Erkeklerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde dişilerde, vajinanın ve döl yatağının olası bir cinsel çiftleşmeye hazırlanmasını sağlar. İlgi duyulan bireye karşı vajinanın ıslanmasına neden olabilir.
Sinir Büyüme Faktörü: Aşk hormonları arasına göreceli olarak yeni katılan bu kimyasal, özellikle ilk aşık olduğumuz zamanlarda hızla artışa geçmekte, 1 seneden sonra ise kademeli olarak azalmakta ve eski haline dönmektedir. Dolayısıyla bilim insanları, gerçekte aşkın ömrünün 1-2 sene civarında olduğunu düşünmektedirler. Bu da esasen mantıklıdır; zira insanın tek bir bireye takılı kalması, evrimsel çeşitlilik önünde engel arz etmektedir. Ne var ki insanın kültürel yapısı, onu tekeşli bir sosyal yaşantıya itmiştir; bu sebeple ilk zamanki gibi bir aşk duygusu olmasa bile çiftler hem sosyal sorumluluklar nedeniyle, hem de birbirlerine duydukları bağlılık ve sevgi/saygı ilişkilerinden ötürü onlarca yıl birlikte kalabilmektedir. Ancak tekrar etmek gerekir ki, hem insan, hem de yakın akrabaları, sosyal olarak tekeşli olsalar bile, cinsel olarak çokeşli olacak şekilde evrimleşmiş türlerdir.
Dopamin: Sinirsel bir iletim kimyasalı olan dopamin, salgılandığı zaman vücutta mutluluk ve huzur hislerini uyandırır. Bireye ek bir enerji ve dikkat katar. Bu sayede, aşık olunan birey üzerine odaklanılır ve ona ulaşılmak için gereken ek enerji ve dikkat sağlanabilir. Bu da, evrimsel açıdan ileri sürülen argümanları desteklemektedir. Ayrıca, aşık olmaktan hoşlanmamızın sebebi, bu güzel duygulardır. Çeşitli uyuşturucu ve sakinleştirici ilaçların yarattığı etkiyle aynı etkiye neden olur.
Noradrenalin: Aşık olduğumuzda duyduğumuz strese karşı salgılanan bir hormondur. Stres, birey üzerinde oluşturulan her türlü çevresel baskıdan kaynaklanabilir ve aşk, bu baskılardan sadece biridir. Ancak noradrenalinin salgılanması sebebiyle kalp atışları hızlanır, dudaklar ve ağız kurur, kaslara giden kan artar, mide ve bağırsak kasları gevşer. Bu da yine, olası bir çiftleşmeye hazırlık evresi olarak görülebilir. Ancak daha önemlisi, aşkın tarih boyunca hep kalp ile eşleştirilmesi yanılgısının ana sebebi budur. Noradrenalin nedeniyle, aşık olduğumuzda kalbimiz hızlandığından ve midemizdeki kaslar gevşediğinden, "kalp ile aşık olduğumuzu" ve "karnımızda kelebeklerin uçuştuğunu" hissederiz. Bu, bilimsel olarak saçmalıktır. Aşık olan tek organ beyindir.
Serotonin: Başlıca mutluluk hormonu olan serotonin, aşkın da temel hormonları arasında yer almaktadır. Ancak serotonini aşk açısından özel kılan, bu mutluluk hissinden çok, obsesif-kompulsif davranış bozukluğuna sahip, bir diğer deyişle "takıntılı" insanlarda bu hormonun aktivitesindeki sorundan kaynaklanan bir açıklamanın bulunuyor olmasıdır: Aşık olduğumuzda, tek bir kişiden başkasını düşünememe sebebimiz, serotonin düzeylerindeki dalgalanmadır. Kısaca aşık olduğumuzda, tıpkı ciddi bir hastalık olan obsesif-kompülsif davranış bozukluğunda olduğu gibi, takıntılı bir hal alırız. Bu da yine, arzulanan hedefe ulaşmak için evrimsel avantaj sağlayan bir hormonal düzenlemedir.
Oksitosin: Sinir Büyüme Faktörü'nde aşkın ömründen biraz bahsetmiştik ve teknik olarak aşkın bitmesine rağmen çiftlerin genelde uzun yıllar bir arada kalabildiklerini söylemiştik (esasen birçok ülkede evliliğin ortalama süresi 7-10 yıl olarak verilmektedir). İşte bu uzun süreler birlikte kalabilmemizi sağlayan, aşkın bir diğer unsuru olarak gösterdiğimiz bağ duygusudur. Oksitosin, bağlılık duygumuzu güçlendirerek eşimizden ayrılmamamızı sağlamaktadır. Oksitosin seviyesinde anormallikler olan bireylerin evliliklerinin de başarısız olduğu düşünülmektedir. Ayrıca oksitosinin ebeveyn-yavru ilişkilerinde de üst düzeylerde salgılanıyor olması, aşkın evrimsel kökenleriyle ilgili argümanlara destek olmaktadır. Bunun haricinde oksitosin, yanı zamanda cinsel orgazm sırasında da doruk düzeyde salgılanmaktadır. Bu da, aşk ile cinsellik arasındaki bağ hakkında fikirler vermektedir.
Vazopressin: Tıpkı oksitosin gibi vazopressin de uzun dönem bağlı kalmayı sağlayan hormonlardan biridir. Ebeveyn-yavru arasında kurulan ve ömür boyu sürmesinin avantajlı olduğu bu bağlar, cinsiyetler arasında da kurulduğunda, toplumsal bir başarı ve istikrar sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu sebeple evrimsel süreçte bu tip bir bağlılık duygusunun evrimleştiği düşünülmektedir. Ayrıca vazopressin, seks sonrasında salgılanmaktadır.
Aşk bazen müzmin bir hastalıklı yapıya da bürünebiliyor.Kara sevda denilen olay da bunun örneğidir.Yaşamı negatifsel olarak etkilediğinde psikolojik destek alınabilir.
Kaynakça:Biogogical Psychiatry

Remzi KARAKAYA
Psikolog-Psikoterapist
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Bağlanma ve Aşk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Remzi KARAKAYA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Remzi KARAKAYA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Remzi KARAKAYA'nın Makaleleri
► Bağlanma - Çocuklarda ve Yetişkinlerde Bağlanma ÇOK OKUNUYOR Psk.Mehmet Enver BAYATLI
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Bağlanma ve Aşk' başlığıyla benzeşen toplam 13 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Psikoterapi Uygulamaları Kasım 2015
► Yaşama Tutunmak Aralık 2014
► Hasta Eden Yapı Aralık 2014
► Cinsel Eğitim Mayıs 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


04:43
Top