2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Türkıye’de Sığınmacı Sorunu ve Sosyal Hızmet Bakışı
MAKALE #14869 © Yazan Eren DERAN | Yayın Haziran 2015 | 11,784 Okuyucu
1. Sığınmacı, Mülteci ve Göç Kavramları
Göç kavramı çok eski tarihlerden itibaren yaşanan bir insanlık olgusudur. Özellikle 19. yy sonları ve 20. yy başlarında devletler sınırlarını belirleme ve bu sınırları koruma yolunda adımlar atmışlardır. Buna bağlı olarak da sığınmacı, mülteci gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Sığınmacı sorunu ile ilgilenirken öncelikle sığınmacı ve mülteci kavramlarının anlamlarını doğru bilmek önemlidir.
Birleşmiş Milletler (BM) Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci;‘‘ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir.’’ (Karadağ ve Altıntaş, 2010:55).Başak (2011:5) ise mülteci kavramını; Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olan ülkenin himayesinden ya da uyruğu yoksa önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancı şeklinde ifade etmiştir. Başak (2011:6) sığınmacı kavramını ise; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıyı ifade etmektedir.
Buz (2004,akt; Beter, 2006:10); sığınma temelli göç olgusunun nedenlerini beş kategoriye ayırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre sığınma durumu; politik nedenler, ekonomik nedenler, savaştan kaynaklanan nedenler, çevresel nedenler (doğal afetler, insanların hatalarının neden olduğu doğal felaketler) ve etnik çatışmalardan kaynaklanmaktadır.
2. Dünya Genelinde Mülteci ve Sığınma Hareketleri
Dünya üzerinde ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli bir nüfus hareketliliği mevcut olmuştur. Bu hareketlilik kimi zaman göç kavramı, kimi zaman sığınmacı ya da mülteci kavramları başlığı altında gerçekleşmiştir. Yapılan göç, sığınma ve mülteci hareketleri daha çok gelişmemiş doğu ve güney ülkelerden gelişmiş batı ve kuzey ülkelerine doğru devamlılık göstermektedir.Mülteci başvurusu yapanların tercih ettikleri ilk on ülke arasında Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İsveç, İngiltere, Kanada, Belçika, İsviçre, Hollanda ve Avusturya yer almaktadır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından yürütülen bir araştırmanın bulguları, düzensiz göçmen ve göçmen adaylarının büyük çoğunluğunun geleceğini gelişmiş ülkelerin konumlandığı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya kıtalarında kurmak istediğini ortaya koymuştur (OECD,Akt; Kartal ve Başçı 2014:277). Yapılan mülteci hareketleribazen legal olmayan yollarla da meydana gelmektedir. Gregou’ ya göre (akt; Kolukırık, 2009:3) Avrupa Birliği ülkelerinde bugün illegal olarak yaşayan nüfus 2.8 milyona ulaşmıştır. Son istatistiklere göre her yıl Avrupa Birliği ülkelerine kaçak yoldan girenlerin sayısı yaklaşık olarak 500 bin artmaktadır
Mültecilerin önyargı kaynaklı yaşadıkları ötekileştirmeye ilişkin şiddetmekanlarınıkamplar ya da toplanma merkezleri oluşturmaktadır. Özellikle Asya ülkelerindeki mülteci kamplarında insani olmayan koşullar çoğu zaman kadınlar ve çocuklar açısından zor olabilmektedir. Burma’da cinsel taciz, tecavüz, çocuk düşürme ve erken doğum durumları yaşanılan zorluk örneklerinden bazılarıdır (O’Kane, akt; Kolukırık,2009:5). Asya ülkelerindeki kadın mülteciler açısından; bekâret bozma, evliliğe zorlama, şiddet, kürtaja zorlama ve kısırlaştırma gibi cinsiyete yönelik şiddet karşısındaki yaptırımların yetersizliği sorunu devamlı kılmaktadır (Kolukırık,2009:5).
Foner’e göre (akt; Balgopal 2000:1) ise; Amerika’dabulunan göçmenler, ırk ve cinsiyet, konuşulan dil, inanç vegenellikle birbirinden farklı olan değer sistemlere doğrultusunda harika bir çeşitlilik sergilemektedir. Ülkede bulunan Meksikalılara ek olarak günümüzde daha çok Asya ülkelerinden, Latin Amerika’dan ve Karayipler’den gelenler bulunmaktadır. Aynı zamanda insanlar bir iş bölümü de oluşturmuşlardır. Koreli vatandaşlar sebze- meyve satmakta, Hindistanlılar gazete bayilerinde çalışmakta, Etiyopyalı ve Karayipli insanlar daha çok komilik yapmakta, Meksikalı ve Orta Amerikalılar tarım, Vietnamlılar balıkçılık, Nijerya ve Pakistanlı insanlar ise taksi şoförlüğü gibi işlerde çalışmaktadırlar. Amerika günümüzde ise artık daha fazla sığınmacı, göçmen kabul etmek istememekte ve sınırlarındaki güvenlikleri arttırmaktadır.
3. Türkiye’de Gerçekleşen Mülteci ve Sığınmacı Hareketleri
Cumhuriyetin ilanından sonra da Türkiye Cumhuriyeti birçok ülkeden sığınmacı ve kabul etmiştir. 1923- 1960 yılları arasında toplam 308.636 aile yani 1.203.9,36 kişi Türkiye’ye sığınmıştır. 1946- 1960 yılları arasında Türkiye’ ye Bulgaristan, Yunanistan, İtalyan adaları, İran, Yugoslavya, Rusya ve diğer ülkelerden gelip sığınan toplam 15.181 kişi Türkiye’de yerleşmiştir (Geray, 1962; akt. Kaynak, 1992).1960’tan sonra var olan Saddam rejimi, Halepçe Katliamı nedeniyle binlerce insan Türkiye - Irak ve Türkiye -İran sınırına gelmiştir. 1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı nedeniyle binlerce insan Türkiye’ye sığınmıştır.
Türkiye 1951 Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlama getirerek imzalayan bir ülke olarak Avrupa’dan gelen kişileri “mülteci” olarak kabul ederken, Avrupa dışından gelenleri kabul etmemekte, bu kişileri “sığınmacı” ya da “kaçak göçmen” olarak tanımlamaktadır (Karadağ ve Altıntaş, 2010:58). Yapılanmülteci ve sığınmacı tanımlarına dikkat edilecek olursak aralarındaki farkın sadece ‘Avrupa’da meydana gelen’ cümlesi olduğu görülecektir. Yani Türkiye’ye Avrupa dışından gelip koruma talep eden yabancıların mülteci olması mümkün değildir (Başak, 2011:6).
2011 yılında ülkedeki sığınmacıların yaklaşık yarısını Iraklılar oluşturmuştur, Somali’den gelenler ise 1,100 ile en küçük sığınmacı topluluktur. Suriye’ de 2011 yılında Arap Baharının uzantısı olarak ortaya çıkan iç karışıklık sonucunda civar ülkelere sığınanların sayısı 1 milyonu aşmıştır.Türkiye tarafından geçici koruma sağlanan Suriyeliler ülkedeki sığınmacı varlığı içinde en yoğun grubu temsil etmektedir. Sadece 2012 Nisan ayında ülkeye 300-400 bin civarında Suriyeli sığınmış (TBMM-İHİK,akt; Kartal ve Başçı, 2014:285), 2013‟te bu sayı 500,000‟ni aşmıştır. 31 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ülkede Suriyeliler dışında mülteci -19,203- ve sığınmacı -13,703- sayısı 32,906 iken bu sayı aynı yıl Haziran ayının sonunda 36,714’ e -m:21,956, s:14,758- ulaşmıştır. Her iki veride de 18-59 yaş arası en yoğun grubu oluşturmakla birlikte hareket çocuk ve kadın egemendir. Kaynak ülkeler arasında Irak, Afganistan, İran ve Somali başta gelmektedir (UNHCR, akt; Kartal ve Başçı, 2014:285).Türkiye Suriye’den gelen sığınmacılara mültecilik statüsü tanımamakta, ancak açık kapı, zorla geri göndermeme, Türkiye’de kalma sürelerine kısıtlama getirmeme ve kamplarda insani yardım sağlamayı içeren geçici koruma sağlamaktadır(Taştan,2014). Bu nedenle Suriyeli vatandaşlar genel istatistiklerde yer almamaktadır. Suriyeli vatandaşlar ilk olarak misafir statüsünde Türkiye’ye ulaşmışlar, ancak daha sonra 04/04/2013 tarihinde geçici koruma yönetmeliğinin çıkarılmasıyla geçici koruma altında Türkiye’de bulunmaktadırlar.Birleşmiş Milletlerin mülteci örgütü olan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 30 Ekim 2014 tarihi itibariyle 3,2 milyonun üzerinde Suriyeli mültecinin kayıt olduğunu bildirmektedir; ancak mültecilerin gerçek sayısı, söz konusu rakamdan kuşkusuz ki çok daha fazladır vebu nüfusun büyük bir bölümü ise çocuklardan oluşmaktadır(Uluslararası Af Örgütü, 2014:7).
Eren’ e göre (2012)Türkiye’ye Suriye’den gelenlerin yoğun olarak bulunduğu şehir Hatay’dır. Hatay'daki çadır kentlerin yanı sıra şehir merkezindeki mahallelere yerleşmiş çok sayıda Suriyeliye rastlamak mümkündür. Evlerde kalanlardan bazıları, Suriye güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmalarda yaralandıklarını ifade etmektedir. Resmi kaynaklara göre Hatay'daki devlet hastanesinde, 2500'e yakın Suriyelinin tedavisi gerçekleşmiştir. Türkiye’de yapılan tedaviler sadece çatışmalarda yaralananları kapsamamaktadır. 2500 tedaviden 255’inin doğum vakası olduğu bildirilmektedir.
Türkiye’deki sığınmacıların yoksulluk durumları incelendiğinde Somalili sığınmacıların kendi ülkelerinde de ekonomik sorunlar yaşadıkları görülürken, İranlı sığınmacıların kendi ülkelerindeki geçmişlerinin daha refah seviyede olduğu, eğitim seviyelerinin daha yüksek olduğu, ekonomik ve sosyal statüye sahip oldukları görülmektedir. Ekonomik durumu kötü olan ve hayatta kalmak için Türkiye’de çalışma izni olmamasına rağmen çalışan sığınmacıların, Türklerden daha fazla çalışmalarına rağmen daha az para kazandıkları gözlenen farklı bir konudur (Kırmızıgül,2013:46).
Sayısal verilere bakıldığında Türkiye’deki Suriyelilerin varlığı sürekli artmakta olduğu görülmektedir. Türkiye’nin birçok ilinde Suriyeli vatandaşlar içim kamplar oluşturulmuştur. Türkiye’de var olan kamplar Tablo 1’de gösterilmektedir (Karaca ve Diğerleri 2013:8). Gelen Suriyelilerden yaklaşık 250 bin kişi kamplarda kalmakta ancak bu sayının yaklaşık sekiz katı kendi imkanlarıyla kalmaktadır. Ancak gelen Suriyeliler için herhangi bir kayıt sistemi oluşturulmamıştır. Gelenlerin sayısı tahmini rakamlarla belirtilmektedir. Bu sayının tam olarak bilinmemesi onlara sağlanacak olan barınma, sağlık gibi hizmetlerin de tam olarak bilinmemesine neden olmaktadır.Türkiye’de Suriyeli vatandaşlar için oluşturulmuş olan çadır kentler çeşitli illerde mevcuttur. Ancak Türkiye’ye gelen sığınmacıların bazıları bu çadırlarda kalmak istememekte ve kamp alanlarından kaçmaktadırlar. Yapılan alan araştırmalarına göre sığınmacılar kamplara girmeme nedenleri olarak şunları ifade etmektedir;
İş Bulup Çalışma İsteği; Sığınmacıların bir bölümü büyük şehirlerde çalışarak kamplara oranla daha iyi daha özgür koşullarda yaşayabileceklerine inanmaktadır.
Fiziki koşullar ve güvenlik; Bazı kamplarda maddi olanakların yetersizliği nedeniyle aynı çadır veya konteynerde birden fazla aile barınmak zorunda kalmaktadır. Sınıra yakın kamplar güvenlik açısından risk taşıyan ve çatışma ortamına yakın bölgelerde bulunmaktadır.
İzolasyon ve hareket özgürlüğünün engellenmesi; Kamplardaki giriş çıkışların özel kontrol altında olması, merkezlerde barınanların dışarıyla ilişkisinin kontrol altında olması ve kampların Türkiye’den veya uluslararası sivil toplum örgütlerine kapalı tutulması.
Etnik ve dini kökene dayalı ayrımcılık riski; Farklı etnik kökene veya dini inanca (Hristiyanlar, Aleviler, Kürtler, Romanlar, Çerkezler vd.) sahip sığınmacılar kampların Arap/Sunni kökenlilerin kontrolü altında olması sebebiyle ayrımcı muamele göreceklerine dair inançları nedeniyle kamplara girmemektedir.
Cinsiyete yönelik ayrımcılık ve şiddet; Kamp ortamının kadın ve kız çocukları bakımından cinsel istismar, taciz, tecavüz ve şiddete uğrama risklerine açık olması, özellikle yalnız kadınlar ve çocuklarıyla olan sığınmacıları kamplara gitme fikrinden uzaklaştırmaktadır.
Kampların tarafsızlığına dair çekinceler; Birçok aile çocuklarının kamplardaki politik grupların baskısı ve etkisi altına kalması endişesi ve kamp ortamında politik olarak taraf seçmek zorunda bırakılma kaygısı taşımaktadır. Belirtilen nedenlerle kamplara girmeyen sığınmacılarla ilgili hükümet tarafından geliştirilmiş herhangi bir politika yoktur ve busığınmacılar kendi sınırlı olanakları ve düzenli olmayan bireysel insani yardımlarla yaşamları sürdürmeye çalışmaktadırlar (Taştan, 2014).
Tablo 1. . Türkiye’de çeşitli illerde var olan kamplar*

İl
Kamplar Açılış Tarihi Çadır ve Kontenjanlar Kamp Nüfusu





HATAY Altınözü (1) Çadırkenti 09.06.2011 259 1.595
Altınözü (2) Çadırkenti 10.06.2011 620 2,669
Yayladağı (1) Çadırkenti 30.04.2011 563 3,217
Yayladağı (2) Çadırkenti 12.07.2011 510 3,529
Apaydın Çadırkenti 09.10.2011 1,165 4,779
TOPLAM 3,117 15,789



KİLİS ÖncüpınarKonteynerkenti 17.03.2012 2,053 13,570
Elbeyli Konteynerkenti 03.06.2013 3,592 17,210
TOPLAM 5,645 30,780




ŞANLIURFA Ceylanpınar Çadırkenti 01.03.2012 4,771 27,229
Akçakale Çadırkenti 28.08.2012 5,046 26,364
Harran Çadırkenti 13.01.2013 2,000 13,540
TOPLAM 9,817 çadır+2000 konteyner 67,133





GAZİANTEP IslahiyeÇadırkenti 17.03.2012 1,754 9,392
Karkamış Çadırkenti 28.08.2012 1,636 7,366
Nizip 1 Çadırkenti 03.10.2012 1,858 11,196
Nizip 2 Çadırkenti 11.02.2012 1,000 5,138
TOPLAM 5,248 çadır ve 1000 konteyner 33,070


KAHRAMANMARAŞ Kahramanmaraş Çadırkenti 01.09.2012 2,737 14,986
TOPLAM 2,737 14,986

OSMANİYE CevdediyeÇadırkenti 09.09.2012 2,012 8,515
TOPLAM 2,012 8,515

ADIYAMAN Adıyaman Çadırkenti 22.09.2012 2,292 9,998
TOPLAM 2,292 9,998

ADANA Sarıçam Çadırkenti 28.01.2012 2,142 10,189
TOPLAM 2,142 10,189

MARDİN Midyat Çadırkenti 19.06.2013 1,300 2,366
TOPLAM 1,300 2,366

MALATYA BeydağıÇadırkenti 12.06.2013 2,083 6,551
TOPLAM 2,083 6,551

4. Sığınmacı ve Mülteci Hakları
Sığınmacı ve mülteci haklarına bakıldığında temel olarak; sağlıktan faydalanma hakkı, çalışma hak ve özgürlüğü ve eğitim - öğretim özgürlüğü olmak üzere üç başlığa ayırmak mümkündür.
• Sağlıktan Faydalanma Hakkı; Kanunlara göre sığınmacı ve mülteciler kendi masraflarını ödeme koşulu ile sağlık kurumlarından faydalanabilirler. Masrafları ödeyemeyecek durumda olanların ise sağlık giderlerinin mevzuat ve imkanlar ölçüsünde devletçe karşılanır.

• Çalışma Hak ve Özgürlüğü; Ülkede kalacakları süre ile sınırlı olmak koşulu ile ülkede bulunan sığınmacı ve mültecilerin Anayasanın 48. Maddesine göre çalışma hakları mevcuttur. Ancak yabancıların çalışma iznine başvurabilmesi için en az altı ay süreli ikamet iznine sahip olması gerekmektedir(Başak,2011:44).

• Eğitim ve Öğretim Özgürlüğü;Geçici Koruma Yönetmeliğine göre, Suriyeli mülteci çocukların Türkiye’deki devlet okullarına erişebilmeleri için ailelere şart koşulan ikamet izni alma şeklindeki bürokratik engel kaldırılmaktadır.Yönetmeliğe göre, bundan böyle yeni kimlik kartı verilen Suriyeli mülteci çocukların devlet okullarına erişimleri için, ek olarak ikamet izni şartı aranmayacaktır (Uluslararası Af Örgütü, 2014).
Türkiye’de tabiiyetine bakılmaksızın tüm çocuklara koruma sağlanması 5395 sayılı ÇocukKoruma Kanunuyla ortaya koyulan yasal çerçeve ile güvence altına alınmıştır. Böylece, prensipte, ulusal hukuk sistemi refakatsiz çocuklar dahil, Suriye uyruklu çocukların koruma ihtiyaçlarına yanıt verme kapasitesini taşımaktadır. Koruma ihtiyacındaki refakatsiz ve ailelerinden ayrı düşmüş çocuklar, devlet kurumlarında misafir edilebilirler ve verilen yardımlardan Türk vatandaşları ile eşit şekilde yararlanabilirler. Böylece mevcut çerçevedahilinde, Suriyeli çocuğun yetkililere kaydını yaptırmış olmasına, devletin kaynak durumuna ve kapasitesine bağlı olarak, dil eğitimi dahil olacak şekilde ilköğretim ve tıbbi bakım hizmeti sağlanır. Yakın zamana kadar, UNHCR veya yerel makamlarca tespit edilen her refakatsiz çocuk mevcut çocuk koruma merkezlerine yerleştirilmeleri için derhal Türkiye Çocuk EsirgemeKurumuna sevk ediliyordu. Ancak gelen kişi sayısındaki artışın, devletin tespitedilenrefakatsiz çocukların artan ihtiyaçlarını karşılamaya devam etme kapasitesini etkilemesi sebebiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yasal çerçeve kapsamında bu çocukların ihtiyaçlarına yanıt verilmesi için alternatif düzenlemeler aramaktadır (UNHCR, 2013)
5. Sığınmacı ve Mültecilerin YaşadıklarıSorunlar
Ülkedeki sığınmacıların sosyal özellikleri geldikleri ülke, cinsiyet, eğitim düzeyi ve bunun gibi değişkenlere bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Çoğunluğunu İran’ dan gelenlerin oluşturduğu bir araştırmanın sonuçlarına göre, topluluğun yaklaşık üçte ikisini oluşturan, hiçbir gelir kaynağına sahip olmayan ve Türkçe bilmeyen erkeklerin büyük çoğunluğu evlidir ve 25-34 yaş grubundadır; grupta lise mezunu olanlar ile eşi ve çocuklarıyla gelenler ağırlıktadır (Buz, akt; Kartal ve Başçı, 2014:287). Kendi başlarına günlük yaşamlarını devam ettirmekte zorlanan sığınmacılar özellikler Türkiye’de bekleme süresinin uzamasıyla birlikte pek çok sorunla karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlar; eğitim sorunları, psikososyal sorunlar, dil konusundaki güçlükler, sağlık sorunları, uyum sorunları, sosyal ilişki kurma sorunları, ekonomik sorunlar olarak sınıflandırılabilir. Bunlara kişinin evinden, ülkesinden ayılmak zorunda kalarak başka bir ülkeye sığınması, yanında birikimlerini getirememesi, ülkesinde sahip olduğu statü ve kaynaklar kadar sosyal destek sistemleri denen aile, akraba, komsu gibi ilişki ağlarının yokluğu da eklendiğinde gündelik yaşamın sığınmacılar için ne kadar zorluklarla dolu olduğu daha iyi anlaşılabilir (Buz,2008:4).
Sığınmacıların yaşadıkları sorunlara değinen Davies ve Webb (Akt; Beter, 2006:27)bu sorunların birçok sığınmacı için travma durumu yaratacağına işaret etmektedir. Bu bilim adamlarına göre sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı sorunlar şunlardır: Kayıpların ortaya çıkardığı sorunlar (aile bireylerinin yitirilmesi, ev, iş, sahip olunan malların yitirilmesi, vb.) dil zorlukları, sağlık sorunları, ırksal saldırılar, durumlardaki belirsizlik, sığınılan ülkelerdeki yeni yaşama uyum sorunları, barınmaya dayalı sorunlar, sorunlarıyla ilgilenen profesyonel meslek elemanlarının olmayışı, eğitim sorunları, temel bakım hizmetlerine ve sosyal hizmetlere ulaşma ve bu hizmetlerden yararlanamamadır. Sığınmacı ve mülteciler güç yaşam koşulları, barınma, beslenme ile ilgili sorunlar, sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere ulaşımda güçlükler, şiddet vb. pek çok nedenle sağlık açısından en savunmasız gruplar arasındadır. Literatüre ve uluslararası raporlara göre sığınmacı ve mültecilerin sağlık sorunları arasında en çok öne çıkanlar; beslenme bozuklukları, çocuklarda büyüme ve gelişme gerilikleri, anemi, ishal, kızamık, sıtma, solunum yolu enfeksiyonları vb. bulaşıcı hastalıklar, fiziksel şiddet ve buna bağlı yaralanmalar, cinsel istismar, HIV/AIDS dâhil cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (CYBE), istenmeyen gebelikler, riskli gebelikler, düşükler, doğum komplikasyonları, kronik hastalıklar ve komplikasyonları, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları ve post-travmatik stres bozukluğu başta olmak üzere ruhsal sorunlardır.
Sağlık hizmetlerine ulaşmada yaşanan temel sorunlar; sağlık çalışanlarının sığınmacı ve mültecilerin özel gereksinimleri konusunda farkındalığının ve deneyiminin az olması, dil ve iletişim sorunları, kültürel farklılıklar, yabancı sağlık sistemine uyum sağlayamamak, varsa sağlık hizmeti hakkı konusunda bilgilendirilmemiş olmak, istismar, tecavüz vb. durumları açıklamak konusunda çekingenlik, hizmetlerin ücretli olması, sağlık kuruluşuna ulaşmak için yol parasını karşılayamamak, kimliğini ispatlayamamak, idari/yasal engeller vb. olarak sıralanmaktadır (Karadağ ve Altıntaş, 2010:56).
Ev kiralama olanağı bulamayan sığınmacılar parklarda, otobüs duraklarında, köprü altlarında barınmaya çalışmaktadır. Son üç ay içinde İstanbul’da bu konudaki haberler gazete ve televizyonlara da yansımıştır. Durum diğer iller açısından da farklı değil ve yaklaşan kış koşulları bu sığınmacılar bakımından acil önlemlerin alınmasını gerekli kılmaktadır.Çalışmak için iş arayan sığınmacıların Türkiye’de çalışma izinleri bulunmamaktadır. Birçoğu çalışma izni alabilmek için gerekli belgelere bile sahip değildir. Bu nedenle kayıt dışı olarak ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle iş bulabilmektedir. Bu koşullarda dahi çalışmayı kabul edenler günde en az 10 saat çalıştırılmakta bazı durumlarda ücretleri ödenmeden işten çıkarılmaktadır. Sığınmacılar kayıt dışı çalıştıkları ve hakları konusunda bilgilere sahip olmadıkları için bu durumu çaresizce kabullenmektedir. Sığınmacı kadınlar ya gündelik temizlik işlerinde çalıştırılmakta ve Türkiyeli bir kadının aynı işi yaparken kazandığı ücretin 1/5’ni kazanmaktadır ya da kendi evlerinde fason üretim işleri için evden çalıştırılmakta ve yine düşük ücretler ödenmektedir.Ayrıca yeterli gelir elde edemeyen ailelerde yaşamak için gerekli parayı sağlamak, ev ya da ev/oda kiralarını ödemek için çoğunlukla çocuklar ve kadınlar sokaklarda çalışmaya veya yardım toplamaya çalışmaktadır. Bu kadın ve çocuklar sokaklarda her türlü risk altında bulunmaktadır. Kadınlar ve çocuklar bakımından koruyucu herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır. Çoğu eğitim çağındaki sığınmacı çocuk eğitimine devam edememektedir (Taştan,2014).
Sığınmacıların Türkiye’de yasadıkları sorunları;
 Türkiye’ye geliş ve sığınma talebinde bulunulması ile başlayan sorunlar,
 Bekleme sürecinde günlük yasamda karşılaşılan sorunlar
 Sığınma talebinin olumlu ya da olumsuz şekilde sonuçlanması ile ilgili sorunlar olmak üzere üç gruptatoplamak mümkündür (Buz, 2008:4).
Türkiye’de bulunan sığınmacı ve mültecilerin karşılaştıkları bazı sorunlar çeşitli politikaların oluşturulması ile devlet kontrolünde çözüme ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Gerek hizmetlerin yetersizliği gerekse ulaşılabilirliği sürecinde sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Bu bağlamda bu konuda Sivil Toplum Örgütlerinin varlığı, üniversitelerde yapılan akademik çalışmalar karşılaşılan sorunların çözüme kavuşturulması için etkili rol oynamaktadır.
6. Türkiye’de Sığınmacı, Mülteci ve Göçmenler İçin Çalışan Kuruluşlar
Türkiye’de mülteci ve sığınmacılar için çalışan kuruluşların başında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) gelmektedir. BMMYK,14 Aralık 1950 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kurulmuştur. UNHCR’ a, dünya genelinde mülteci sorunlarını çözmek ve mültecileri korumak amacıyla uluslararası faaliyetleri koordine etme ve yürütme görevi verilmiştir. Asıl amacı mültecilerin haklarını ve refahını savunmak olan UNHCR, her bireyin sığınma talebinde bulunabilmesini ve başka bir ülkede mülteci olarak güvenli bir şekilde barınabilmesini sağlamak için mücadele vermektedir. Aynı zamanda, eve gönüllü dönüş, yerel entegrasyon ve üçüncü bir ülkeye yerleştirme seçeneklerini de mümkün kılar. Türkiye dahil olmak üzere 120 ülkede varlığını sürdürmektedir (UNHCR).
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD), 22 Aralık 1995 tarihinde Ankara’da kar amacı gütmeyen ve hükümet dışı bir dernek olarak kurulmuştur.SGDD’nin temel amacı mülteci ve sığınmacıların karşılaştıkları sorunlara çözümler bulmak, temel ve sosyal haklarına erişmelerinde ve temel ihtiyaçlarını karşılamalarında destek sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda SGDD, mülteci ve sığınmacılara psiko-sosyal danışmanlık hizmeti, hak ve yükümlülüklerine ilişkin danışmanlık ve 1. basamak sağlık hizmetleri sağlıyor; toplumda mülteci ve sığınmacı konusunda farkındalık yaratmak ve ilgili makamların mülteci ve sığınmacıların sorunlarına dikkat çekmek amacıyla faaliyetleri yürütmektedir (Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, 2014).
Türkiye’desığınmacı ve mülteciler ile ilgili çalışmalar yürüten diğer sivil toplum örgütleri ise; Uluslararası Af Örgütü Türkiye Ofisi, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, İnsan Hakları ve Mazlum İçin Dayanışma Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, KAOS GL, Türkiye Eğitim Gönülleri Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, Mülteci-Der, İnsan Hakları Derneği, Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı’dır. Ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Başkent Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi sığınmacı sorunları ile ilgilenen ve çalışmalar yapan üniversitelerdir (Karadağ ve Altıntaş, 2010:61).
7. Türkiye’deki Sığınmacıların Demografik Özellikleri
Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacıların demografik özellikleri AFAD(Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı)’ agöre (2013:24) yaş, cinsiyet, eğitim durumu bakımından değerlendirilmiştir. Buna göre cinsiyet bakımından; kamplarda ve kamp dışında yaşayan Suriyeli sığınmacılar arasında erkeklerin toplam içindekiyüzdeleri51.4 olarak aynıdır. Benzer biçimde, kamplarda ve kamp dışında yaşayanSuriyeli sığınmacılar arasında kadınların toplam içindeki yüzdeleri48.6 olarak aynıdır.Fakat hem kamplarda hem de kamp dışında kadınların yüzdesi (yüzde 49)erkeklerin yüzdesinden (yüzde 51) bir miktar daha azdır.
Bireyler yaş grubu olarak incelendiğinde; 0-18 yaş grubundaki çocuklar kamplarda yaşayanların yüzde 53’ünüve kamp dışında yaşayanların, biraz daha düşük olarak yüzde 49’unuoluşturmaktadır. Bu yüzdeler, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar arasındaçocukların oranının görece yüksek olduğuna işaret etmektedir. 55 yaşve üzeri grubundakilerin toplam içindeki oranı çok düşüktür. Bu grupkamplarda yaşayanların yüzde 4,5’ini ve kamp dışında yaşayanların yüzde6,1’ini oluşturmaktadır. Suriyeli sığınmacıların yaş dağılımı, Suriye’nintoplam nüfusunun yaş dağılımına benzemektedir. Suriye’nin toplamnüfusunun yaş dağılımı da çocukların ve çalışma çağı nüfusun toplamiçindeki oranlarının hayli yüksek fakat yaşlıların toplam içindeki oranınınçok küçük olduğunu göstermektedir. Suriye’de nüfusun ortanca (medyan) yaşı 22 dir(Suriye Ulusal İstatistik Ofisi, akt; AFAD, 2013:24). Araştırmadakamplarda kalan Suriyeliler 1 Yaş ve Altıyüzde 3.4, 2-6 Yaş arasıyüzde 16.5, 7-12 Yaş arasıyüzde 16.8, 13-18 Yaş arasıyüzde 16.3, 19-54 Yaş arasıyüzde 42.4, 55-64 Yaş arasıyüzde 2.8, 65 Yaş ve Üzeriyüzde 1.7 olarak verilmekte iken kamp dışında bulunan Suriyeliler ise 1 Yaş ve Altı yüzde3.4, 2-6 Yaş arasıyüzde15.9, 7-12 Yaş arası yüzde14.7, 13-18 Yaş arası yüzde14.9, 19-54 Yaş arasıyüzde45.0, 55-64 Yaş arası yüzde3.7, 65 Yaş ve Üzeri yüzde2.4 olarak verilmektedir (AFAD, 2013:25)
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların çoğunluğu ilkokul mezunudur. Kamplarda yaşayanlar ile kamp dışında yaşayanlar içerisinde ilkokulmezunu olan sığınmacıların yüzdesi sırasıyla yüzde 37 ve yüzde 33’tür.Orta öğretim mezunları ikinci büyük grubu oluşturmaktadır. Bu grup kampiçinde yaşayanlar ile kamp dışında yaşayanlar içinde sırasıyla yüzde 25 ve yüzde 19’dur. Okur yazar olmayan grup ise kamp içinde 12,3 kamp dışında 18,8 iken üniversite ve üzeri grup ise kamp içinde yüzde 7,8 iken kamp dışında yüzde 9,7 ‘dir (AFAD, 2013:27). 15 yaş ve üzeri olan Suriyeli sığınmacıların medeni durumlarına göredağılımları; kamplarda ve kamp dışındayaşayan sığınmacıların yüzde 67’si evli ve yüzde 30’u bekâr olarak verilmektedir.
8. Sığınmacılık, Mültecilik ve Sosyal Hizmet
Sosyal hizmet, karşılaşılan problemlere tek açıdan bakmayan, bilgi temelinde eklektik bir yapı mevcut olan bir meslek grubudur. Sosyal hizmet uzmanları, karşılaştıkları sorunlara geniş bir yelpaze arkasından, farklı bilgi temellerinden faydalanarak, gerektiği taktirde diğer meslek grupları ile multidisiplinel bir çalışma yürüterek uygulamalarını geniş ölçekli bir yaklaşım kullanarak yaparlar.Mültecilik alanında çalışan sosyal hizmet uzmanları için de aynı hususlar geçerlidir. Bu alanda çalışan uzmanlar sorunları tek taraflı bakmazlar çünkü mültecilik konusunda yaşanan her olay, her aşama yaşanmış ya da yaşanacak olan başka bir olayı etkilemektedir. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanı olayları genelci yaklaşımdan faydalanarak çok boyutlu olarak incelemelidir.
Sosyal hizmet uzmanları, mültecilerin karşılaştıkları, sahip oldukları fiziksel, ruhsal, ekonomik sorunları çözmek, müracaatçıları yönlendirmek için danışmanlık, savunuculuk, bilgi verme, kaynaklarla buluşturma, güçlendirme, toplumla bütünleştirme gibi çeşitli rolleri üstlenirler. Beter’e göre (2006:79) sosyal hizmet uzmanlarının faydalandığı yaklaşımlardan birisi olan güçlendirme, mültecilerle yürütülen çalışmalarda da büyük önem taşımaktadır. Güçlendirme, göçmen ve mültecilerin aile, grup ve toplumlar içindeki baş etme ve uyum yeteneklerini arttırmaya dayalı olmalıdır. Diğer bir deyişle, güçlendirmenin amacı bu kişilere başkalarıyla ilişkiler yaratabilmelerinde ve güçlü hale getirme konusunda diğer sosyal hizmetler ile “bağlantı kurma” kapasitelerini arttırmalarına yardımcı olmaktır.
Yaşadıkları zorlu zamanlarda çok yıpranan, çeşitli sorunlarla karşılaşan ve belki de sarılamaz yaralar alan sığınmacı gruplar bazen hayatta kalmak istememekte, intiharı düşünmekte ya da yeniden bir hayata tutunmanın dikenli yollarına girmeye çekinmektedirler. Bu noktada sosyal hizmet uzmanlarının bireylerin temel ihtiyaçlarını belirlemeli ve bireylerin hayata yeniden bağlanmaları, pes etmemeleri ve kendi kendine yetebilmeleri doğrultusunda güçlendirme yaklaşımını kullanıp bireylerin dirençli hale gelmelerinde etkili olabilmelidir. Sığınmacılar yeni bir ülkede hangi sisteme nasıl ulaşacaklarını bilememekte, ihtiyaçlarını elde edebilmek için başvuracakları sistemleri bilememektedir. Böyle bir durumda sosyal hizmet uzmanları, sığınmacıları kaynaklarla buluşturmaya çalışmalı, onlara ihtiyaçları oldukları konuda danışmanlık vermeli ve onları gerektiği taktirde farklı alanlara, meslek gruplarına yönlendirmelidir.
Ülkesinde yaşanan savaşlar, etnik ayrımcılıklar, doğal afetler gibi olumsuz koşullardan kaynaklanan nedenlerden dolayı ülkesini terk edip farklı ülkelere yerleşen sığınmacıların karşılaştığı temel sorunlardan birisi de gittikleri ülkede suçlu gibi görülmeleri, gittikleri ülkede yaşayan toplum tarafından kabul edilmemeleridir. Sosyal hizmet uzmanı bu konuda yerel halkı eğitici bilgilendirmeler yaparak toplumsal bütünleşmeyi sağlamaya çalışmalıdır.
Sığınmacılık, mültecilik sürecinin en çok etkilediği gruplar aslında çocuklardır. Yukarıda bahsedildiği gibi Türkiye’de bulunan Suriyelilerin yüzde 53 gibi büyük bir oranını çocuklar oluşturmaktadır. Bu bağlamda sosyal hizmet uzmanları çocukların süreçten psikolojik anlamda daha az etkilenmesi, yaşadıkları kötü travmaların atlatabilmesi için kamp alanlarında bir çocuk oyun alanı oluşturulması için çalışmalar yapmalıdır. Kamp alanları içinde farklı meslek grupları ile birlikte multidisiplinel çalışmalar yürüterek, vatandaşları bilgilendirici, güçlendirici grup çalışmaları yapmalı, eğitimler düzenlemelidir. Kamp içinde ve dışında yaşayan Suriyeli vatandaşların eğitim, sağlık, sosyal yardımlaşma gibi sistemlere nasıl erişeceklerine dair onları yönlendirmeli, bireylerin haklarını gerektiği taktirde tercümanlar yardımı ile onlara anlatmalıdır.
İstanbullu ’ya göre (2014) başta barınma ve sağlık hizmetleri olmak üzere sosyal hizmetlerin de ihtiyaçlara göre yapılandırılması gerekecektir. İlk olarak bu kitlenin ihtiyaçlarının tanımı yapılmalıdır. Bunun için göç hareketlerini incelemek, göç eden kitlelerin kültürel ihtiyaçlarını bilmek ve bu çerçevede hareket planı oluşturmak önemlidir. İkinci nokta ise travma yaşamış insanların psikolojik ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu konuda çalışacak mültecilerin dillerini konuşabilen kişilerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Üçüncü olarak; legal anlamda gerekli bilgilendirmenin yapılması ve yerleşme/yerleştirilme sürecinde doğabilecek sorunların altından kalkılması gerekmektedir. Bu nedenle mülteci hukuku alanında uzmanlaşmış kadrolarla beraber çalışmak önem kazanmaktadır. Son olarak; bu alanda çalışacak sosyal hizmet uzmanlarının olası göç gönderen ülkelerin kültürel, sosyal yapılarıyla ilgili eğitimlere yönelmesi gerekmektedir. Bunlarla beraber yerel ve ulusal sivil toplum örgütleri arasında koordinasyon kurularak ırkçılık, ayrımcılık konusunda çalışmalar örgütlenmelidir. Bu amaç doğrultusunda polis, medya ve milli eğitim ile çalışılmalıdır. Ama sosyal hizmetlerin insan hakları savunuculuğu her zaman ön planda olacak şekilde hizmetler örgütlenmelidir.
Levienne, sosyal hizmet mesleğinin sığınmacı ve mültecilere üç farklı düzeyde çalışabileceğini ifade etmiştir. Bu alanları mikro, mezzo ve makro düzeyler olarak tanımlayan Levienne, mikro düzeyde sosyal hizmet müdahalesinin sığınmacı ve mültecilerin katılımcı davranışlarının artırılması, müracaatçıların beceri kazanmaları ve kendi kendilerine yeterli olma durumunun yaratılmasına odaklandığına işaret etmiştir. Mezzo düzeyde, grup çalışmalarının kullanılmasıyla, kolektif sorun çözme becerilerinin geliştirilmesi, duygusal tepkilerin normal hale getirilmesi, etkinlik ve denetim mekanizmalarının kazanılması ve örgütsel davranışların gösterilmesi amacıyla, sosyal hizmet müdahalesinin kullanılabileceğine değinilmiştir. Makro düzeyde ise, sosyal hizmet mesleğine sığınmacıların ve mültecilerin ekonomik, psiko-sosyal, eğitim ve sağlık gibi alanlarda karşılanamayan gereksinimlerinin belirlenmesi için araştırma yapmak, söz konusu müracaatçıları ilgilendiren politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmak ve bu kişilerin yararına toplum örgütlenmesi yapmak gibi roller düştüğü belirtilmiştir (Beter, 2006:83).
Sonuç ve Değerlendirme
Göç, ülkelerde yaşanılan sorunlar, ülkelerin sahip oldukları politikalar gibi nedenlerden dolayı insanlık tarihi boyunca varlığını koruyan bir olgudur. Sığınmacılık ve mültecilik kavramları ise insanların yaşadıkları dışlanma, ötekileştirme, savaşlar gibi nedenlerden dolayı zorunlu olarak ülkelerini terk etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Türkiye bulunduğu jeopolitik konumu nedeniyle sığınmacılar için bir köprü niteliği taşımaktadır. Özellikle son yıllarda sınır ülkelerde meydana gelen olaylar nedeniyle Türkiye’de bulunan sığınmacı, mülteci ve geçici koruma kanunu ile gelen insan sayısı büyük oranda artış göstermiştir.
Sığınmacılar çoğu zaman kendi ülkelerinde sahip oldukları sosyal, ekonomik statüleri kaybederek, bazen aile üyelerinden bir ya da birden fazlasını kaybederek belki de nereye yelken açıldığı belli olmayan bir gemide gelecekteki hayatlarına doğru yolculuklara çıkmaktadırlar. Bu süreçlerde belki de tek sahip oldukları şey içlerinde bir yerlerde olan umutlarıdır. Umuda yolculukları sırasında onlara yardım elini uzatan destekleri aramaktadırlar.





KAYNAKÇA

AFAD (2013). Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar, 2013 Saha Araştırması Sonuçları
Balgopal P. (2000). SocialWorkPracticeWithImmigrantsandRefugees. New York
Başak, C. (2011). Mülteciler, Sığınmacılar ve Yasa Dışı Göçmenler. Ankara.
Buz, S. (2008). Türkiye’deki Sığınmacıların Sosyal Profili. Polis Bilimleri Dergisi. Ankara.
Beter, Ö. (2006). Sınırlar Ötesi Umutlar. Ankara. Sabev Yayınları No:15.
Eren, İ. (2 Haziran 2012). 1. Yılında Türkiye’deki Suriyeli mülteci gerçeği. Erişim Tarihi: 19 Ekim 2014. url;http://www.ydh.com.tr/HD10253_1--yilinda-turkiyedeki-suriyeli-multeci-gercegi.html
İstanbullu, A. (2014). Türkiye-Göç-Sosyal Hizmetler. Erişim Tarihi: 1 Aralık 2014. url: http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gocsosyalhizmet.htm
Karaca S ve Diğerleri. (2013). Suriyeli Mülteciler Krizi ve Türkiye, Sonu Gelmeyen Misafirlik. Uluslararası Stratejik Araştırmaları Kurumu &Brookings Enstitüsü. Ankara.
Karadağ Ö ve Altıntaş Kerim H. (2010). Mülteciler ve Sağlık. TAF PreventiveMedicineBulletin, 2010: 9(1).
Kartal B ve Başçı E. (2014).Türkiye’ye Yönelik Mülteci ve Sığınmacı Hareketleri. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt:12, Sayı:2. Manisa. ss. 277-287
Kaynak, M. (1992). Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye. Ankara. ss. 90-100
KırmızıgülManap, Ç.(2013). Experiences of AsylumSeekers in Turkey. International Journal of SocialInquiry Volume 6 Number 2.
Kolukırık, S. (2009). Mülteci Ve Sığınmacı Olgusunun Medyadaki Görünümü: Medya Politiği Üzerine Bir Değerlendirme. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2009 8(1) s.3-5
Mülteci.net. Sosyal Hizmet Mesleği ve Mültecilik.Erişim Tarihi:24.11.2014. url;http://multeci.net/index.php?option=com_content&view=article&id=69:sosyal-hizmet&catid=30:topluluk&Itemid=58
O’Neill, M. (2010).Asylum, migrationandcommunity. Bristol andPortland. ss: 43-44
Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği. (2014). Hakkımızda.Erişim Tarihi: 21 Aralık 2014. url; http://www.sgdd.org.tr/Hakkimizda-i12
Taştan, N. (16 Haziran 2014). Suriye’den Gelen Sığınmacılar Bakımından Türkiye’de Durum.Erişim Tarihi 19 Ekim 2014. http://tr.boell.org/tr/2014/06/16/suriyeden-gelen-siginmacilar-bakimindan-tuerkiyede-durum
Tomanbay, İ. (1 Eylül 2005). Umuda Yolculuk. Erişim Tarihi: 03.12.2014. url; http://www.umudadogru.com/dergi/tr/?id=105&kat=30
Uluslararası Af Örgütü. (2014). Hayatta Kalma Mücadelesi.Türkiye'deki Suriye'den Gelen Mülteciler. Londra. 1. Baskı s:372
UNHCR. Yerlerinden Edilmiş ve Vatansız Kişilere Destek.Erişim Tarihi: 02 Aralık 2014. url; http://www.unhcr.org.tr/?page=8
UNHCR (Ekim 2013). Sıkça Sorulan Sorular, Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler. Erişim Tarihi: 03.12.2014. url; http://www.unhcr.org.tr/uploads/root/faq_-_turkish_+90.pdf
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Türkıye’de Sığınmacı Sorunu ve Sosyal Hızmet Bakışı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Eren DERAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Eren DERAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     4 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Eren DERAN
İstanbul
Sosyal Hizmet Uzmanı
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Eren DERAN'ın Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Türkıye’de Sığınmacı Sorunu ve Sosyal Hızmet Bakışı' başlığıyla benzeşen toplam 40 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:17
Top