Çocuklarımız İçin Kaygılanmak mı? Kaygılı Anne Baba Olmak mı?
ÇOCUKLARIMIZ İÇİN KAYGILANMAK MI?
KAYGILI ANNE-BABA OLMAK MI?
Anne-baba olduğumuzda çocuğumuzun temel bakımından ziyade, onun için duyduğumuz kaygılarla baş etme konusunda sıkıntı yaşıyoruz.Anne baba olduğumuzda bu yoğun kaygıyla tanışıyoruz adeta. Kaygı istendik düzeyde olduğu sürece bizim hayatımızı düzene sokar ve bizleri tehlikelerden korur.Çocuğun sağlığı ve gelişimine dair anne baba kaygıları "normal" sınırlar içerisinde yaşandığında, çocuğu korumaya ve çocuğun sağlıklı gelişimini desteklemeye yönelik önemli bir işlev yerine getirirler. Buna rağmen yaşamsal önemi olan kaygı duygusunun aşırıya kaçması hem anne-baba, hem çocuk, hem de aile yaşantısı için zararlı sonuçlar doğurur.
Anne-baba “çocuğum bensiz yaşayamaz, zarar görür veya ölür”, “ben kontrol etmediğim sürece her şey ona zarar verecektir” kaygısını doğal olandan fazla yaşadığında, bu duygunun yoğunluğu ile çocuğun büyüme ve gelişme ihtiyaçlarını fark edemez hale gelir. Örneğin fiziksel olarak yürümeye hazır olan, uzaklaşmak ve araştırmak isteyen çocuğunu: “Aman çocuğum, kendi başına yürüyemezsin. Yürürsen düşüp başını vurursun, kolunu bacağını kırarsın. Hatta ölürsün!” gibi sözel veya davranışsal ifadelerle engellemeye çalışır. Anne-babasının bu tip ifadeleriyle gereğinden çok karşılaşan çocuk ise yürüyemeyeceğine inanamaya başlar; yürümeye çekinir hale gelir.
Çocuk neredeyse hiçbir zaman kendi başına yemek ve giyinmek, üşüdüğünü ya da terlediğini algılamak, arkadaşlarıyla mücadele etmek, sorunlarıyla baş edebilmek, hata yapmak ve hatalarından ders çıkarabilmek gibi fırsatları yakalayamaz. Anne babasının “aşırı” kaygısından beslenen aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumlarla büyümesi; gereğinden fazla engellenmesi; ihtiyacı olanın çok üzerinde ilgi, destek ve tolerans görmesi; bütün hareketlerine, ilişkilerine ve seçimlerine müdahale edilmesi çocuğun:
1. Bireyselleşmesini ve olgunlaşmasını,
2. Kendine ve dünyaya güven duyabilmesini,
3. Gerçek ihtiyaç ve becerilerini fark edebilmesini,
4. Ailesinden yeterince bağımsızlaşıp sağlıklı ilişkiler kurabilmesini,
5. Hatta kendini tehlikelerden koruyabilecek donanımı kazanabilmesini olanaksız hale getirebilir.
Bu arada, yaşadığı aşırı kaygı nedeniyle gereğinden fazla tetikte olan ve çocuğun hayatındaki her türlü detayı kontrol etmeye çalışan anne-baba bir süre sonra hayatındaki diğer rolleri (örneğin kadınlık-erkeklik, karı-kocalık, iş yaşantısı ve sosyal hayat rolleri gibi) yerine getiremez duruma düşebilir. Hayatında sadece anne-babalık rolü kaldığında ise çocuğun her daim çocuk kalmasına, olgunlaşmamasına, uzaklaşmamasına, bağımsızlaşmamasına, her zaman anne-babasına muhtaç olmaya devam edebilmesine ihtiyaç duyar. Bu yüzden de “Dur! Sen yapamazsın, ben senin için yaparım”, “Nasıl olsa büyüdüğünde bunları yapacaksın, şimdi ben senin için yapayım”, “Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum”, “Biraz daha büyüdüğünde…”, “Bunu sana nasıl yaparlar? Ben onlara gününü gösteririm” gibi ifadelerin hakim olduğu bir ilişki içinde çocuklarının yetersizlik duygularına ve bağımlılıklarına katkıda bulunurlar. Niyetleri kötü olmasa da, çocuğuna zarar vermek istemeseler de, yaşadıkları kaygıyla çocuklarının hayatından neleri aldıklarını fark edemeseler de…
Anne baba kaygıları, çocuğun değişen ihtiyaçlarını görmeyi engelleyecek kadar aşırı boyutlara vardığında, kontrol edilemeyecek veya mantıklı şekilde açıklanamayacak davranışlara yol açtığında hem çocuk, hem de anne-baba için zararlı hale gelir.
Unutulmamalıdır ki, anne baba olmak bir yanıyla kaygıyla yaşamayı öğrenmektir. Uykusuz ve kâbuslarla geçen gecelere, heyecanlı bekleyişlere, yüreğin pır-pırlarına, canından çok sevdiği çocuğunun başarısızlık ve üzüntü yaşama ihtimaline rağmen gerektiğinde çocuğunu yüreklendirebilmek, ona kendi başına ayakta kalabilme becerilerini öğretebilmektir…
Anne baba olduğumuzda yüksek kaygı düzeyimizin bize ve çocuğumuza zarar verdiğini fark edemeyebilir, bu durumun bir KAYGI BOZUKLUĞU olduğunu göremeyebilir, bunu bir anne-babalık rolü olarak değerlendirebiliriz. Öyleyse Kaygı Bozukluğu Nedir?
Kaygı bozukluğunun temel özelliği, kişinin gündelik hayatta karşılaştığı olaylarla ilgili olarak, engelleyemediği aşırı bir endişe ve kuruntulu beklenti (evham) içinde olmasıdır.
Ekonomik durum, muhtemel iş yükümlülükleri, sağlık sorunları, çocukların yaşayabileceği olaylar, ev işleri, onarımlar, randevulara yetişememe gibi günlük konularla ilgili olarak aşırı/ölçüsüz endişe ve kuruntular sıklıkla görülmektedir.
Kaygı bozukluğu sıklıkla görülen bir durumdur ve bir yıllık yaygınlığı için akla uygun tahminler %3 ile %8 arasında değişmektedir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla yüzde elli daha fazladır.
Kaygı bozukluğu olan kişilerinin sadece üçte biri psikolojik tedavi için başvurmaktadırlar. Birçok hasta genellikle pratisyenlere, dahiliye doktorlarına, kardiyologlara, göğüs hastalıkları hekimlerine veya gastroenterologlara başvurarak, bozukluğun somatik, fiziksel belirtileri için tedavi aramaktadırlar.
Kaygı, insanın düşünceleriyle yarattığı bir his olduğundan dolayı, “yanlış yorumlamalar” “olumsuz düşünceler” “aşırı genelleme yapmak” “negatif bir bakış açısına sahip olmak” gibi etmenler de kaygı bozukluğuna yol açan başlıca nedenlerdir.
Kaygı Bozukluğunda özellikle önemli olan ruhsal süreç, kişinin "çevre üzerinde denetiminin olmadığı" inancıdır. Denetlenemez olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler (kazalar, hastalıklar, felaketler v.s.) zihni sürekli meşgul etmektedir. Kişi sürekli olarak potansiyel tehlike yaratan uyaranları izlemekte, tehlike oluşturmayan (hoş) uyaranları ise dikkate almamaktadır. Bu durum, hastalarda otomatik ve farkında olunmadan işleyen bir zihinsel düzenektir.
Kaygı Bozukluğu yaşayan kişiler endişelerinin aşırı ve yersiz olduğunu her zaman kabul etmeyebilirler. Kişi yoğun endişesini durduramadığı için dikkatini olağan işlere odaklamada güçlük çeker, dalgınlaşır.
Hastalar huzursuz, çabuk heyecanlanan ve sabırsız kimselerdir. Yüz ve beden gergin, eller genellikle titremektedir. Kas gerginliğine bağlı seyirmeler, titreme, ağrı ve sızılar olabilir. Baş, sırt, omuz ağrıları ve sertliği sıktır. Kas gerilimi özellikle alın kaslarında çok yoğundur. Çoğu hasta uyku sorunları, kabus ve karabasanlar yaşar.
Kolay yorulma, ağız kuruluğu, aşırı geğirme, soluk alma ve yutma güçlüğü, çarpıntı, sık idrara çıkma, kulak çınlaması, baş dönmesi, uyuşmalar gibi yakınmalar ayırıcı tanı problemleri doğurmaktadır.
Herhangi bir kaygı bozukluğunu yaşamamak için alınabilecek bir takım öneriler vardır. Bu nedenle kaygılarınızla başa çıkmadığınızı düşüyorsanız mutlaka yardım ve destek alınız.
Unutulmamalıdır ki, çocuk sahibi olmak her şeyden önce “çok keyifli” bir ayrıcalıktır.
Uzm. Psi. Dan. Evrim Alkış Demirel
KAYGILI ANNE-BABA OLMAK MI?
Anne-baba olduğumuzda çocuğumuzun temel bakımından ziyade, onun için duyduğumuz kaygılarla baş etme konusunda sıkıntı yaşıyoruz.Anne baba olduğumuzda bu yoğun kaygıyla tanışıyoruz adeta. Kaygı istendik düzeyde olduğu sürece bizim hayatımızı düzene sokar ve bizleri tehlikelerden korur.Çocuğun sağlığı ve gelişimine dair anne baba kaygıları "normal" sınırlar içerisinde yaşandığında, çocuğu korumaya ve çocuğun sağlıklı gelişimini desteklemeye yönelik önemli bir işlev yerine getirirler. Buna rağmen yaşamsal önemi olan kaygı duygusunun aşırıya kaçması hem anne-baba, hem çocuk, hem de aile yaşantısı için zararlı sonuçlar doğurur.
Anne-baba “çocuğum bensiz yaşayamaz, zarar görür veya ölür”, “ben kontrol etmediğim sürece her şey ona zarar verecektir” kaygısını doğal olandan fazla yaşadığında, bu duygunun yoğunluğu ile çocuğun büyüme ve gelişme ihtiyaçlarını fark edemez hale gelir. Örneğin fiziksel olarak yürümeye hazır olan, uzaklaşmak ve araştırmak isteyen çocuğunu: “Aman çocuğum, kendi başına yürüyemezsin. Yürürsen düşüp başını vurursun, kolunu bacağını kırarsın. Hatta ölürsün!” gibi sözel veya davranışsal ifadelerle engellemeye çalışır. Anne-babasının bu tip ifadeleriyle gereğinden çok karşılaşan çocuk ise yürüyemeyeceğine inanamaya başlar; yürümeye çekinir hale gelir.
Çocuk neredeyse hiçbir zaman kendi başına yemek ve giyinmek, üşüdüğünü ya da terlediğini algılamak, arkadaşlarıyla mücadele etmek, sorunlarıyla baş edebilmek, hata yapmak ve hatalarından ders çıkarabilmek gibi fırsatları yakalayamaz. Anne babasının “aşırı” kaygısından beslenen aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumlarla büyümesi; gereğinden fazla engellenmesi; ihtiyacı olanın çok üzerinde ilgi, destek ve tolerans görmesi; bütün hareketlerine, ilişkilerine ve seçimlerine müdahale edilmesi çocuğun:
1. Bireyselleşmesini ve olgunlaşmasını,
2. Kendine ve dünyaya güven duyabilmesini,
3. Gerçek ihtiyaç ve becerilerini fark edebilmesini,
4. Ailesinden yeterince bağımsızlaşıp sağlıklı ilişkiler kurabilmesini,
5. Hatta kendini tehlikelerden koruyabilecek donanımı kazanabilmesini olanaksız hale getirebilir.
Bu arada, yaşadığı aşırı kaygı nedeniyle gereğinden fazla tetikte olan ve çocuğun hayatındaki her türlü detayı kontrol etmeye çalışan anne-baba bir süre sonra hayatındaki diğer rolleri (örneğin kadınlık-erkeklik, karı-kocalık, iş yaşantısı ve sosyal hayat rolleri gibi) yerine getiremez duruma düşebilir. Hayatında sadece anne-babalık rolü kaldığında ise çocuğun her daim çocuk kalmasına, olgunlaşmamasına, uzaklaşmamasına, bağımsızlaşmamasına, her zaman anne-babasına muhtaç olmaya devam edebilmesine ihtiyaç duyar. Bu yüzden de “Dur! Sen yapamazsın, ben senin için yaparım”, “Nasıl olsa büyüdüğünde bunları yapacaksın, şimdi ben senin için yapayım”, “Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum”, “Biraz daha büyüdüğünde…”, “Bunu sana nasıl yaparlar? Ben onlara gününü gösteririm” gibi ifadelerin hakim olduğu bir ilişki içinde çocuklarının yetersizlik duygularına ve bağımlılıklarına katkıda bulunurlar. Niyetleri kötü olmasa da, çocuğuna zarar vermek istemeseler de, yaşadıkları kaygıyla çocuklarının hayatından neleri aldıklarını fark edemeseler de…
Anne baba kaygıları, çocuğun değişen ihtiyaçlarını görmeyi engelleyecek kadar aşırı boyutlara vardığında, kontrol edilemeyecek veya mantıklı şekilde açıklanamayacak davranışlara yol açtığında hem çocuk, hem de anne-baba için zararlı hale gelir.
Unutulmamalıdır ki, anne baba olmak bir yanıyla kaygıyla yaşamayı öğrenmektir. Uykusuz ve kâbuslarla geçen gecelere, heyecanlı bekleyişlere, yüreğin pır-pırlarına, canından çok sevdiği çocuğunun başarısızlık ve üzüntü yaşama ihtimaline rağmen gerektiğinde çocuğunu yüreklendirebilmek, ona kendi başına ayakta kalabilme becerilerini öğretebilmektir…
Anne baba olduğumuzda yüksek kaygı düzeyimizin bize ve çocuğumuza zarar verdiğini fark edemeyebilir, bu durumun bir KAYGI BOZUKLUĞU olduğunu göremeyebilir, bunu bir anne-babalık rolü olarak değerlendirebiliriz. Öyleyse Kaygı Bozukluğu Nedir?
Kaygı bozukluğunun temel özelliği, kişinin gündelik hayatta karşılaştığı olaylarla ilgili olarak, engelleyemediği aşırı bir endişe ve kuruntulu beklenti (evham) içinde olmasıdır.
Ekonomik durum, muhtemel iş yükümlülükleri, sağlık sorunları, çocukların yaşayabileceği olaylar, ev işleri, onarımlar, randevulara yetişememe gibi günlük konularla ilgili olarak aşırı/ölçüsüz endişe ve kuruntular sıklıkla görülmektedir.
Kaygı bozukluğu sıklıkla görülen bir durumdur ve bir yıllık yaygınlığı için akla uygun tahminler %3 ile %8 arasında değişmektedir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla yüzde elli daha fazladır.
Kaygı bozukluğu olan kişilerinin sadece üçte biri psikolojik tedavi için başvurmaktadırlar. Birçok hasta genellikle pratisyenlere, dahiliye doktorlarına, kardiyologlara, göğüs hastalıkları hekimlerine veya gastroenterologlara başvurarak, bozukluğun somatik, fiziksel belirtileri için tedavi aramaktadırlar.
Kaygı, insanın düşünceleriyle yarattığı bir his olduğundan dolayı, “yanlış yorumlamalar” “olumsuz düşünceler” “aşırı genelleme yapmak” “negatif bir bakış açısına sahip olmak” gibi etmenler de kaygı bozukluğuna yol açan başlıca nedenlerdir.
Kaygı Bozukluğunda özellikle önemli olan ruhsal süreç, kişinin "çevre üzerinde denetiminin olmadığı" inancıdır. Denetlenemez olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler (kazalar, hastalıklar, felaketler v.s.) zihni sürekli meşgul etmektedir. Kişi sürekli olarak potansiyel tehlike yaratan uyaranları izlemekte, tehlike oluşturmayan (hoş) uyaranları ise dikkate almamaktadır. Bu durum, hastalarda otomatik ve farkında olunmadan işleyen bir zihinsel düzenektir.
Kaygı Bozukluğu yaşayan kişiler endişelerinin aşırı ve yersiz olduğunu her zaman kabul etmeyebilirler. Kişi yoğun endişesini durduramadığı için dikkatini olağan işlere odaklamada güçlük çeker, dalgınlaşır.
Hastalar huzursuz, çabuk heyecanlanan ve sabırsız kimselerdir. Yüz ve beden gergin, eller genellikle titremektedir. Kas gerginliğine bağlı seyirmeler, titreme, ağrı ve sızılar olabilir. Baş, sırt, omuz ağrıları ve sertliği sıktır. Kas gerilimi özellikle alın kaslarında çok yoğundur. Çoğu hasta uyku sorunları, kabus ve karabasanlar yaşar.
Kolay yorulma, ağız kuruluğu, aşırı geğirme, soluk alma ve yutma güçlüğü, çarpıntı, sık idrara çıkma, kulak çınlaması, baş dönmesi, uyuşmalar gibi yakınmalar ayırıcı tanı problemleri doğurmaktadır.
Herhangi bir kaygı bozukluğunu yaşamamak için alınabilecek bir takım öneriler vardır. Bu nedenle kaygılarınızla başa çıkmadığınızı düşüyorsanız mutlaka yardım ve destek alınız.
Unutulmamalıdır ki, çocuk sahibi olmak her şeyden önce “çok keyifli” bir ayrıcalıktır.
Uzm. Psi. Dan. Evrim Alkış Demirel
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Çocuklarımız İçin Kaygılanmak mı? Kaygılı Anne Baba Olmak mı?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Evrim Alkış DEMİREL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Evrim Alkış DEMİREL'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.