Bir Olmadan İki Olunmaz
BİR OLMADAN İKİ OLUNMAZ
Bir olmak bireysel olmaktan çok kendi benliğinden , benliğin ihtiyaçlarından ,benliğin eksiklik ve arzularından haberdar olmak demektir. Duygu, düşünce ve davranışlardan haberdar olmamak/olamamak kendi benliğinin derinliklerine hakim olamamak diğerini anlamamıza hata ve hatta onun varlığını fark etmemize engel olur. Kendi çatışmalarıyla meşgul olan biri ilişkilerinde fonda daima kendisiyle meşguliyet içinde ve kendi çatışmalarının verdiği sıkıntı ve acılarla uğraşacağı ve onlara odaklanacağı için karşısındakini duygularını ve isteklerini kaçırır hatta çoğu zaman görmez. Bu da karşı tarafa ciddiye alınmamak, görülmemek, duyulmamak olarak yansır ve devreye saygı görmediğine dair otomatikleşmiş bir düşünceyi ortaya çıkartır. Bu da ister istemez iletişim kopukluklarına ve nihayetinde ayrılmalara yol açar. Fakat keşke ‘’ayrılmak’’ boşanmak kadar kolay olabilse. Çift terapilerinde ve aile danışmanlıklarında rastladığım bazı çiftlerde eşlerden bir tanesinin geçmişte şu veya bu nedenle psikiyatrik ve /veya psikolojik destek aldığını görmekteyim. Genel itibariyle alınan destek nedeni ise kaygı/anksiyete bozukluğu ve buna bağlı depresyon ve türevleri olabilecek panik atak şeklindedir. Destek alabilmek önemli fakat bu desteğin neden alındığı konusunda bireyler sadece konulan tanı ile yaşamakta ve buna odaklanmaktadır. Oysa ki anksiyete bozuklukları vs. gibi durumlar insanların kişilik yapıları ile çok bağlantılıdır. Örneğin anksiyete bozukluğu/ kaygı bozukluğu gibi hastalıklara sahip kişilerin kişilik özelliği ya da yapı itibaıiyle obsesif -kompülsif organizasyonlarının olduğu sık rastlanmaktadır. Ve bu yapılar genel anlamda mükemmeliyetçi, titiz, aceleci, panik yapıları zaten hem partnerleriyle hem de diğer ilişkilerine damgasını vurur ve oralarda problem çıkartır. Bu problemler herkeste değişiklik göstermekle birlikte partneri üzerinde baskı, kuralcı bir yapı, esnekliğe tahammülsüzlük, evdeki düzenin kendisinin istediği gibi olmasını isteyen bu olmadığı zaman öfkelenen, titizlik , yüksek beklenti ,aceleci tutumun neticesinde karşı tarafın ''rahatlığına'' tahammül edemeyen ve hatta karşı tarafı sorumsuz olarak değerlendirme, sevgiyi gösteremeyen, romantik ve duygusal olup onu dışarı vuramayan ve karşı taraf için ''beni sevmiyor'' ya da ''değer vermiyor'' şeklinde bir algının gelişmesine neden olur. İşte bu noktada değer görmediğini söyleyen ve bunu hissedemeyen kişiler, kendisinin değer görmek ve anlayışla ilgili ihtiyaçlarının karşılanmasından ötürü ve bu ihtiyaçlarıyla uğraşan kişi bu durumun neticesinde bu davranışların aslında kendisine değer vermeme ya da sevilmemekten ziyade bunun karşı tarafın bir kişilik özelliği olmasını atlar ve anlamaktan uzaklaşamaya başlar ve neticede bitmek bilmeyen tartışmalara ve anlaşmazlıklara neden olur. İlişkinin kalitesi her iki tarafın ihtiyaçlarının karşılanması ile doğru orantılı olarak artar.
Bu yüzden bireyler ihtiyaçları farkında olunması ve karşı tarafı tanımasını kolaylaştırır ve aslında karşı tarafın bazı davranışlarının art niyetten ziyade yapısal özelliklerinin olduğunu keşfederse çiftlerin birbirlerine desteği o zaman başlar. Çünkü bunun fark edilmesi ilişkiyi daha ileriye götürmeyi kolaylaştırır. İlerleyen süreçte zaten iki tarafın ortak özelliklerinden oluşun bir ara -alan oluşacağı ya da basit tabirle, kişiler birbirlerine benzemeye başladıkça iki olmanın başlangıcı neticesinde birlik ortaya çıkacaktır. Çiftlerin kendilerine has bazı kişilik özelliklerinin birbirine geçişi boyun eğmenin ya da diğerinin kişiliğin altında ezilmesinin değil ruhsal ortaklığın bir sonucudur. Birbirine benzemek yenilgi ya da bireyselliğin kaybı değil ortaklığın kurulmasıdır.
Uzman Klinik psikolog/Aile Danışmanı
Fatih SÖNMEZ
Bir olmak bireysel olmaktan çok kendi benliğinden , benliğin ihtiyaçlarından ,benliğin eksiklik ve arzularından haberdar olmak demektir. Duygu, düşünce ve davranışlardan haberdar olmamak/olamamak kendi benliğinin derinliklerine hakim olamamak diğerini anlamamıza hata ve hatta onun varlığını fark etmemize engel olur. Kendi çatışmalarıyla meşgul olan biri ilişkilerinde fonda daima kendisiyle meşguliyet içinde ve kendi çatışmalarının verdiği sıkıntı ve acılarla uğraşacağı ve onlara odaklanacağı için karşısındakini duygularını ve isteklerini kaçırır hatta çoğu zaman görmez. Bu da karşı tarafa ciddiye alınmamak, görülmemek, duyulmamak olarak yansır ve devreye saygı görmediğine dair otomatikleşmiş bir düşünceyi ortaya çıkartır. Bu da ister istemez iletişim kopukluklarına ve nihayetinde ayrılmalara yol açar. Fakat keşke ‘’ayrılmak’’ boşanmak kadar kolay olabilse. Çift terapilerinde ve aile danışmanlıklarında rastladığım bazı çiftlerde eşlerden bir tanesinin geçmişte şu veya bu nedenle psikiyatrik ve /veya psikolojik destek aldığını görmekteyim. Genel itibariyle alınan destek nedeni ise kaygı/anksiyete bozukluğu ve buna bağlı depresyon ve türevleri olabilecek panik atak şeklindedir. Destek alabilmek önemli fakat bu desteğin neden alındığı konusunda bireyler sadece konulan tanı ile yaşamakta ve buna odaklanmaktadır. Oysa ki anksiyete bozuklukları vs. gibi durumlar insanların kişilik yapıları ile çok bağlantılıdır. Örneğin anksiyete bozukluğu/ kaygı bozukluğu gibi hastalıklara sahip kişilerin kişilik özelliği ya da yapı itibaıiyle obsesif -kompülsif organizasyonlarının olduğu sık rastlanmaktadır. Ve bu yapılar genel anlamda mükemmeliyetçi, titiz, aceleci, panik yapıları zaten hem partnerleriyle hem de diğer ilişkilerine damgasını vurur ve oralarda problem çıkartır. Bu problemler herkeste değişiklik göstermekle birlikte partneri üzerinde baskı, kuralcı bir yapı, esnekliğe tahammülsüzlük, evdeki düzenin kendisinin istediği gibi olmasını isteyen bu olmadığı zaman öfkelenen, titizlik , yüksek beklenti ,aceleci tutumun neticesinde karşı tarafın ''rahatlığına'' tahammül edemeyen ve hatta karşı tarafı sorumsuz olarak değerlendirme, sevgiyi gösteremeyen, romantik ve duygusal olup onu dışarı vuramayan ve karşı taraf için ''beni sevmiyor'' ya da ''değer vermiyor'' şeklinde bir algının gelişmesine neden olur. İşte bu noktada değer görmediğini söyleyen ve bunu hissedemeyen kişiler, kendisinin değer görmek ve anlayışla ilgili ihtiyaçlarının karşılanmasından ötürü ve bu ihtiyaçlarıyla uğraşan kişi bu durumun neticesinde bu davranışların aslında kendisine değer vermeme ya da sevilmemekten ziyade bunun karşı tarafın bir kişilik özelliği olmasını atlar ve anlamaktan uzaklaşamaya başlar ve neticede bitmek bilmeyen tartışmalara ve anlaşmazlıklara neden olur. İlişkinin kalitesi her iki tarafın ihtiyaçlarının karşılanması ile doğru orantılı olarak artar.
Bu yüzden bireyler ihtiyaçları farkında olunması ve karşı tarafı tanımasını kolaylaştırır ve aslında karşı tarafın bazı davranışlarının art niyetten ziyade yapısal özelliklerinin olduğunu keşfederse çiftlerin birbirlerine desteği o zaman başlar. Çünkü bunun fark edilmesi ilişkiyi daha ileriye götürmeyi kolaylaştırır. İlerleyen süreçte zaten iki tarafın ortak özelliklerinden oluşun bir ara -alan oluşacağı ya da basit tabirle, kişiler birbirlerine benzemeye başladıkça iki olmanın başlangıcı neticesinde birlik ortaya çıkacaktır. Çiftlerin kendilerine has bazı kişilik özelliklerinin birbirine geçişi boyun eğmenin ya da diğerinin kişiliğin altında ezilmesinin değil ruhsal ortaklığın bir sonucudur. Birbirine benzemek yenilgi ya da bireyselliğin kaybı değil ortaklığın kurulmasıdır.
Uzman Klinik psikolog/Aile Danışmanı
Fatih SÖNMEZ
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Bir Olmadan İki Olunmaz" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.