2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çift Terapisine Bakış
MAKALE #16397 © Yazan Psk.Gonca KÜÇÜKTETİK | Yayın Mart 2016 | 3,149 Okuyucu
Bir önceki yazımda terapide kalmanın ve tedavinin sürekliliğinin öneminden bahsetmiştik. Bu hafta biraz çift terapisinden bahsetmek istiyorum.
Bireysel terapiye çekingenlik aynı şekilde bu alanda da mevcuttur fakat biraz daha farklı. Genelde çiftlerden biri diğerini gelmeye ikna edememekten şikayet ediyor, ya da zorla getirildiğinde o bireyin motivasyonu oldukça düşük oluyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri problemlerin kabullenilmemesidir.

Bir ilişkinin ve ya evliliğin yürümesi için iki tarafında katkısı gereklidir. Fakat genellikle beraberlikte bir problem çıktığında tarafların birbirlerini suçlayarak bir çıkmazın içine girdiklerine şahit oluyoruz. Bir ilişkide suçlu, hatalı, problemli taraf aramayız ve bize gelenleri de bunu yapmamaya teşvik ederiz.

Terapi başvurusu için ilk geldiklerinde genelde ‘sorun bende değil karımda’ ve ya ‘sorun kocamda, siz onu düzeltin’ diye isteklerini belirtirler ve biz de onlara her iki tarafında sorumluluk alması gerektiğini ve diğer türlü kendileri ile çalışmamızın zor olduğunu söyleriz. Çünkü az önce de belirttiğim gibi bir ilişki iki kişi tarafından yürütülür ve sağlıklı bir ilişki için iki tarafın da çaba göstermesi gerekir.

Çift terapisinde çift beraber bir sistem olarak ele alınır. İlişkisel süreçte çiftlerin karşılaştıkları problemleri semptom olarak ele alırız. Nasıl ki birey geldiğinde mutsuzluk, uykusuzluk gibi belirtilerden şikayet eder; aynı şekilde bir çift içinde bunlar geçerlidir. Mesela aldatma buna örnek olarak gösterilebilir. Bunu asla bir taraf suçlu o aldattı ve diğer tarafı kurban gibi ele alamayız. Eğer aldatma yaşayan bir çift terapiye geliyorsa bununla ilgili iki taraf da sorumluluk almalıdır. İnsanlar farklı nedenlerden dolayı evlilik dışı ilişkiye girerler. Genelde cinsel tatminsizlik ve ya yetersizlik olduğu gibi bir algı var fakat bu sebeplerden en sık görünen öfkedir. Bunun yanı sıra karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarda aldatmaya sebep olabilir.

Bu bölümde çiftler arasında yaşanan sorunların sebeplerini daha yakından inceleyerek, tedavide karşımıza çıkan sorunlardan bahsetmek istiyorum.
Boşanma oranındaki artışlar dünyanın her yerinde görülmektedir ve bu ülkeler arasında Türkiye’de yer almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 yılındaki araştırmalarına göre boşanma oranın en yüksek görüldüğü ilk üç il sırasıyla; Antalya, İzmir ve Muğla olarak tespit edilmiştir.
Yüksek beklentiler ilişkilerin yürümemesinde ve boşanmaya kadar sürüklenmesinde büyük rol oynarlar. Beklentilerimizin gerçekçi olup olmadığını gözden geçirmekte fayda var. Çoğu kişi evlenmeden önce eşi ile ilgili, evlendiklerindeki hayatları ile ilgili ve daha bir çok şeye dair hayal kurup kafalarında bir takım kabullenilmiş düşüncelerle adım atabiliyorlar. Bunun sonucunda evlendiklerinde bu beklentilerin dışına çıkan en ufak bir detay onları gitgide rahatsız edebilecek hale geliyor ve en sonunda “bu benim evlendiğim insan değil” diyorlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri ilişkide tarafların değişime ve karşı tarafın eksiklerine karşı hoşgörü eksikliğinden kaynaklanıyor. Jacobsen ve Christensen’ın geliştirdiği bütüncül davranışsal çift terapisinin dayandığı en önemli temel ilke “kabullenme ve tolerans” göstermeye dayanır.

Özellikle genç çiftlerde görebileceğimiz ilişkiler çok çaba gerektirmemeli düşüncesi sıkıntılara sebep olabiliyor. Tam aksine ilişkiler çok çaba gerektirir. Âşık olmak, hoşlanmak kolaydır ama evlenmek, hayatı paylaşmak, ilişkiyi sürdürmek bambaşkadır.

Algısal olarak hepimizin ön yargıları vardır. Etrafımızda olan olayları, insanları ve ilişkilerimizi nasıl değerlendirdiğimize dair bilişsel şemalarımız vardır. Bunun yanı sıra aile şemaları vardır. Şemalar biraz olsun beklentilere benzerler fakat daha bilincimiz dışında gelişir ve zihnimiz tarafından olaylara uygulanırlar. Aile şemaları dediğimiz şey kendi aile içi ilişkilerimiz ve deneyimlerimize dayanır. Bu şemalar daha sonra ileriki ilişkilerimizde de aktifleşir. Eğer sorunlu bir aile geçmişimiz varsa; örnegin kavga ortamında ve şiddetle geçen bir çocukluğunuz olduysa kendi ilişkinizde de bu tarz bir etkileşim içerisine girmeniz olasıdır. Olaylarla baş etme ve diğeri ile iletişim kurma şekliniz ancak kavga, gürültü ve şiddetle mümkündür çünkü bir diğeri ile iletişim kurma şekliniz ile ilgili bu şekilde bir öğrenilmişlik geliştirmiş olabilirsiniz ve kendinizi ifade etmenin başka yollarını bulamayabilirsiniz. Uyumsuz şemalar varsa bunlar üzerinde çalışılmalıdır.
Gelen çiftlerin en önemli sıkıntılarından biri genelde bir birleri ile olan bozuk iletişimleri. Bir birlerini ifade edemedikleri için karşı tarafta anlayış göstermede sınırlı kalıyor ve çoğu zaman bir çıkmaza doğru sürüklenebiliyorlar. Bizim terapide yaptığımız çiftlere nasıl doğru iletişim kurulur bunun örneklemelerini yapmaktır. Yıkıcı değil yapıcı iletişim kurmayı öğretmektir.

Bir diğer sıklıkla karşılaştığımız sorun eşlerden birinin daha fazla yakınlık istediği gerçeğidir. Burada kişisel farklılıklara karşı hoşgörü ve anlayış göstermek gerekiyor. Bir kişinin duygulanım stili diğerinkinden farklı olabilir. Biri daha sakinken diğeri daha tutkulu olabilir. Çiftler bu farklılıkları göz önünde bulundurarak beklentilerini gerçekçi tutmak zorundalar.
İlişkilerde bedel-fayda oranından bahsetmek mümkündür. Bedelin düşük olduğu ve faydanın çok yüksek olduğu durumlarda ilişkiyi yürütürüz. Bu faydanın bedeli faydanın kendisini aştığında bir dengesizlik olamaya başlar ve sıkıntı çıkar. Özünde ilişkilerin dayandığı önemli şeylerden biri ihtiyaçların karşılanmasıdır. Eğer ihtiyaçlarımız karşılanıyorsa bu bizi tatmin eder. Hangi davranışların çiftler arasında tatmin arttıracağını bularak bu sıkıntılara müdahale edebiliriz.

Pozitif davranışları arttırırsak negatif davranışları azaltmaya gerek kalmayacaktır. Sadece pozitif davranışlara odaklanırsak zaten negatif davranışlara odaklanmamız gerekmez. Pozitif şeylere odaklanmak karşılığında da pozitif şeyler getirir.

Çift terapilerinde önemli unsurlardan biri de çiftlerden birinin kişilik sorunu ve ya kişilik bozukluğu olup olmadığıdır. İkinci önemli unsurlardan biri de kişinin bağlanma şeklidir. Bu ikisinin de çiftin ilişkilerinde bir rol oynadığı şüphesiz ve bireysel düzlemde incelenmesi gereken bir durumdur.
Bundan önceki son iki yazımın devamı olarak çift terapisi konusunu bu hafta sonlandırmak istiyorum. En önce çift terapisine gelmenin nasıl mümkün olacağını ve genelde bize başvurulduğu taktirde bunun bir sistem çerçevesinde incelenip, sorumluluğun çiftlerden her ikisine de paylaştırıldığını söylemiştik. İlişki içerisindeki problemler bizim için ipucu olup, birer belirti ve ya semptom olarak ele alınırlar demiştik.
Yazının ikinci kısmında biraz daha çiftlerin bize gelmelerindeki sebeplerden bahsettik. Tatminsizlik, yüksek ve gerçek dışı beklentiler, deşime karşı olan hoşgörüsüzlüğümüz, aile içi sıkıntı ve travmalarla başa çıkmadaki yetersizliğimiz, aldatma ve benzeri duygusal tatminsizlikler, yapıcı olmayan fakat yıkıcı iletişim gibi sorunların boşanma oranlarındaki artışa bir katkısı olabileceğinden bahsettik. Bu sepeblerden bir başkası olarak da kişinin kendi yapısal, kişilik örüntüsünden kaynaklanan sıkıntılarının eşine ve etrafındaki ilişkilere yansıması olduğuna değinmiştik. Bugün biraz daha bu konuyu detaylandırmak istiyorum.
Kişilik yapısı dediğimiz, kişilik örüntüsü olarak da isimlendirilen bu kavramı kabaca şu şekilde açıklayabiliriz; kişiliğimiz çok küçük yaşlardan itibaren inşa edilmeye başlanan; kişinin duygusaş, düşüncesel ve davranışsal olarak gösterdiği özelliklerin tümüne verilen ad denilebilir. Kişinin özelliği dediğimiz şeyler kalıcı, tanımlanabilir, tahmin edilebilir ve sabittirler. Kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasıyla beraber, kişinin özelliklerinin değişiklik göstermesi (tutarsızlaşması), çevresinde ve ilişkilerinde uyum problemi yarattığında, öznel bir problem yarattığında ortaya çıkan durum olarak açıklanabilir. Kişilik bozukluğu ve ya kişilik problemi olan kişiler etrafı objektif olarak gözetleyemedikleri ve anlamlandıramadıkları için çevresiyle olan problemlerde genelde kendisinin değil diğer kişilerin sorumlu olduğunu düşünmesi ve kendini değiştirmek yerine dış dünyanın ona uyum sağlamasını bekleme eğilimindedirler. Olan olayları kendi için ve kendine göre algılarlar ve diğer insanları yargılamaları da buna göre olur. O yüzden çoğu zaman kafalarında yazmış oldukları, ya da algısal çarpıtmalarla hareket ettiklerinden dolayı insanlarla sağlıklı iletişim ve ilişki kurmaları gittikçe zorlaşır.

Kişilik dediğimiz şeyin oluşumuna katkıda bulunan faktörler; çocukluktan gelen ve mizaç benzeri unsurlar, ailenin tutumu ve yetiştirilme tarzı, kültürel öğeler, sinir sistemi bozuklukları, çevre, biyolojik faktörler, psikanalitik dediğimiz bilinçaltı unsurları bütünümüzü oluşturur.

Kişilik bozukluğu dediğimiz şey belki ölümcül bir rahatsızlık değildir ama kendi kafamıza göre de verebileceğimiz bir tanı değildir. Bu tanıyı almak için kişilerin çok iyi bir psikiyatrik ve psikolojik muayeneden geçmesi gerekir.
Peki çift olarak konuyu ele aldığımızda çiftlerden birinin kişilik problemlerinden dolayı tetiklenen ve giderilmesi zor olan sıkıntılar için ne yapılmalı? Az önce de dediğim gibi çiftler bize geldiklerinde biz onlar tek tek değil bir sistem yapısı halinde beraber görüp, seansları bu şekilde ele alıyoruz. Fakat çiftlerden birinin önceden yaşadığı travma ile alakalı birikintileri varsa ve bunu eşine yansıtıyorsa, ya da kişilik problemlerine bağlı olarak olayları algılama ve duygulanımında sıkıntı varsa o zaman o eşin eş zamanlı olarak bireysel terapiye de başlamasını öneririz ki kendisiyle olan sorunları ile ilgili iç görü ve farkındalık kazanarak hem kendisi hem de ilişkisi için önemli bir adım atmış olur. Bu kesinlikle yanlış anlaşılmasın; bir tarafın kişilik bozukluğu var ve diğer eş tamamen suçsuz ya da etkisizdir diye bir şey söz konusu değil. Burada belirtilmek istenen bazen kişinin kendi geçmişinden ve yapısından kaynaklanan bazı problemler ileriki dönemlerde tetiklenebilir ve bunun ilk ve son defa olarak çözümlenmesi bu problemin bir daha karşıımza çıkmaması için gereklidir. Eşlerin birbirlerine bu konuda destek olarak, gerekirse kendileri de bilgilendirmelidirler. Döngüsel olarak tekrar gösteren davranışların kırılmasına olanak sağlamak gene çift taraflı olacaktır. İletişimin de önemi burada artıyor çünkü anlayış ve en önemlisi o güveni karşı tarafa hissettirmek ve onun bu süreçte yalnız olmadığını hissettirmek oldukça faydalı olacaktır.

Yani eşler aynı zamanda bireysel olarak kendi terapilerine devam ederken, çift olarak da çift terapisine devam edebilirler. Hiçbir sakıncası yoktur.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çift Terapisine Bakış" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Gonca KÜÇÜKTETİK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Gonca KÜÇÜKTETİK'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Gonca KÜÇÜKTETİK Fotoğraf
Psk.Gonca KÜÇÜKTETİK
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi1 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Gonca KÜÇÜKTETİK'in Yazıları
► Gerçeklik Terapisine Göre Temel İhtiyaçlarımız Dr.Psk.Dnş.Ayfer SUMMERMATTER
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Çift Terapisine Bakış' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bağımlılık Mart 2016
◊ Kaygı Bozukluğu Mart 2016
◊ Farkındalık Mart 2016
◊ Duygusal Taciz! Mart 2016
◊ Önyargılar! Mart 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


06:43
Top