2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Cinsel Problemler ve Aile Danışmanlığının Rolü
MAKALE #16877 © Yazan Psk.Nilda ŞEB | Yayın Temmuz 2016 | 2,887 Okuyucu
İÇİNDEKİLER
Giriş:
1. Cinsellik Nedir?
2. Sağlıklı Cinsellik
2.1. Cinsel İlişkinin Evreleri
2.1.1. Arzulama Evresi
2.1.2. Uyarılma Evresi
2.1.3. Plato Evresi
2.1.4. Orgazm Evresi
2.1.5. Çözülme Evresi
3. Cinsel İşlev ve Cinsel Bozukluklar
3.1.Kadınlarda Görülen Cinsel İşlev Bozuklukları
3.1.1. Vajinismus
3.1.2. Cinsel İstek Bozukluğu
3.1.3. Orgazm Bozukluğu
3.1.4. Cinsel Tiksinti Bozukluğu
3.1.5. Disparoni (Ağrılı Cinsel Birleşme)
3.1.6. Cinsel Uyarılma Bozukluğu
3.2. Erkeklerde Görülen Cinsel İşlev Bozuklukları
3.2.1.Erken Boşalma
3.2.2.Sertleşme Problemleri
3.2.3.Cinsel İstek Bozukluğu
3.2.4.Orgazm Bozukluğu
3.2.5. Cinsel Tiksinti Bozukluğu
3.2.6. Cinsel Ağrı Bozukluğu
4. Aile Nedir?
5. Ailenin Önemi
5.1. Ailede Geçimsizlik:
5.2. Ailedeki normal iletişim ve etkileşimi engelleyen faktörler:
6. Aile Danışmanlığı
6.1. Aile ve Cinsellik
6.2. Cinsel Uyumsuzluk ve Aile İçi Çatışma
7. Cinsel Problemler ve Aile Danışmanlığı

GEREÇ VE YÖNTEM

SONUÇ VE ÖNERİLER

Eşler arasında iletişim sorunları aile danışmanlığı için yeterli bir nedendir. Bir eşin diğerince zorlandığı durumlarda, düşünce veya duygularını diğerine söylemeye çalıştığında sıkıntılı olabilir ve diğerine bilinçdışı beklentilerini yansıtabilir. Aile danışmanlığı, eşlerden her birinin diğerini gerçekçi olarak görmesini sağlayan değişime götürür. (Evlilik öncesi danışmanlık rehberi / TC Sağlık bakanlığı, 2015)

Eşlerin özellikle cinsel yaşam gibi bir veya birkaç alandaki çatışmaları, yeterli sosyal, ekonomik, ana baba veya emosyonel rollerin kurulmasında güçlük de tedavi için bir nedendir. Aile danışmanları yaygın bir evlilik bozukluğunun bir semptomu olabilecek sadece bir sorunu tedavi etmeye teşebbüs etmeden önce evlilik ilişkisinin tüm özelliklerini değerlendirmelidir. (Evlilik öncesi danışmanlık rehberi / TC Sağlık bakanlığı, 2015)

Öneriler:

-İletişim Sorunları

-İş-Özel hayat arasındaki dengesizlikler

-Çocukların problemleri

-Aile bireylerinden birbirine saygısı

-Aile-içi çatışmalar

-Çocukluk dönemi travmaları

-Yeni evlenen çiftler

-Aile-içi şiddet

-Cinsellik

-Cinsel problemler

-Ailede cinsel problemlerin etkisi

-Cinsel problemlerde kişinin hissettikleri

-Depresyonda Evlilik ve Aile Terapisi

-Cinsel problemlerde aile danışmanının önemi




ÖZET

Aile toplumun temel yapıtaşıdır. Aile içerisinde bazen bazı konulardan dolayı çatışmalar çıkabilmektedir. Bu tür çatışmaların önüne geçmek gerekmektedir. Aksi takdirde aile içinde huzursuzluk başlar ve bu gibi sebeplerle aile çökme durumuna gelebilir.

Cinsellik de çiftler arası uyumun ve iletişimin temel unsurlarından biridir. Cinsel problem yaşayan çiftler arasında uyum problemi, iletişim problemi ve bu tip olaylarla birlikte güven problemi oluşabilmektedir. Sonrasında aile içinde problemler ve bununla birlikte boşanmalar ortaya çıkabilmektedir. Bu durum aileyi, çocukları ve aile toplumun temel yapıtaşı olduğu için toplumu olumsuz yönde etkilemektedir.

Böyle durumlarda aileye psikolojik destek gerekmektedir. Bu rolü de üstelenecek en uygun meslek grubu aile danışmanları olmaktadır. Çünkü aile danışmanlarının görevi aileyi ayakta tutmak ve var olan problemi ortadan kaldırmak için aileye yol göstermektir. Az öncede belirttiğimiz gibi cinsel problemlerde aile yapısına zarar verdiği için cinsel problemlerde mutlaka bir aile danışmanından destek alınması gerekmektedir.


1. CİNSELLİK NEDİR?
Cinsellik bilimi: Cinsellikle ilgili sorunların incelendiği bilim, cinslik bilimi, seksoloji, vb. Cinsellik, kadın ve erkeğin varoluşundan beri süregelen bir konudur. Biyolojik açıdan kadın ve erkeğin çoğalması için gerçekleşen bir eylem olarak tanımlansa da bu kavramı sadece bu kadar basite indirgememek gerekir. Cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, geleneksel, ahlaki, dini, antropolojik, politik ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir bütündür (WHO,2010).
Cinsellik bizim insan olarak ne olduğumuzun ifadesidir. Değerlerimiz, tutumlarımız, davranışlarımız, fiziksel görünümümüz, inanışlarımız, duygularımız, kişiliğimiz, sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler, kişiliğimiz ve sosyalleşme alanlarımızla şekillenir. İlişkiler ve cinsellik; insana sevilmeye değer olduğu duygusunu yaşatır (Ayşalurs K,1998). Bu, bir açıdan kadınlığın ve erkekliğin onaylanmasıdır. Yalnızca cinsel organları değil tüm bedeni ve aklı içerir.


2. SAĞLIKLI CİNSELLİK
Cinsel hayatın aktif ve sağlıklı olabilmesi için öncelikle karşılıklı iletişimin sağlıklı olması gerekir. Eğer bir ilişkide iletişim problemli ise aradaki güven de problemlidir ve bu yüzden sağlıklı bir cinsellik için bazı şartların sağlanması gerekmektedir (Cetad,2008). Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
a) Karşılıklı Rıza:
Cinsel ilişki için iki tarafında istekli ve gönüllü olması, bunun yanında aktivitenin her hangi bir yerinde durdurabilme ve sonlandırabilme özgürlüğünün olması önemlidir.
b) Saygı:
Cinsel ilişkide kişinin kendine ve partnerine saygı duyması bir diğer önemli konudur. Çiftlerin karşılıklı birbirini saydığını hissettirmesi ilişkiyi etkiler.
c) Karşılıklı Güven:
Cinsel ilişkide partnerlerin karşılıklı olarak birbirine güven duymaması taraflar arasında hoş olmayan duygular yaratabilir. Güven duygusu sağlıklı bir cinsellik için çok önemli bir unsurdur. Güven hissinin olmadığı durumlarda kaygı, korku ve hayal kırıklığı ortaya çıkabilir ve bu durum ilişkinin iletişimini bozar. Karşılıklı anlayış ve beklentilerin konuşup çözüm aranması ile güven ilişkisi güçlenerek sağlamlığını arttırır.
d) Korunma:
Cinsel ilişkinin daha sağlıklı olabilmesi için partnerlerin kendilerini oluşabilecek herhangi bir istenmeyen duruma (istenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, yaralanma vb.) karşı önlem almasıdır. Bunun için gerekli koşulların sağlanmış olması partnerlerin cinsel ilişkideki rahatlığını ve girişkenliğini büyük ölçüde etkiler.
e) İletişim:
İyi bir iletişim sağlıklı bir cinsellik için çok önemlidir. Açık ve rahat bir şekilde konuşmak zaman içinde cinsel problemlerin oluşmasını engeller. Çiftlerin birbirleri ile konuşabiliyor olmaları, hoşlandıkları şeyleri paylaşmaları, birbirlerini yönlendirmeleri cinselliği bilinmez ve tabu olmaktan kurtarır.
f) Eşitlik:
Sağlıklı bir cinsel ilişki için partnerlerin birbirleri ile eşit durumda olduğu gerçeğini kabul etmesi çok önemlidir. Aksi halde performans açısından bir taraf kendini diğer tarafa göre güçsüz veya yetersiz hisseder ise bu durum cinsel ilişkinin kalitesini olumsuz etkiler.
g) Cinsel Eğitim:
İlkokul çağlarından başlayan çocukları ve gençleri erişkin yaşama hazırlamak ve sağlıklı cinsel roller kazandırmak için ilk başta temel daha sonra da kademeli olarak detaylandırılan bir cinsel eğitim gerekmektedir. Cinsel eğitim konusunda genel olarak üzerinde durulması gereken şeyler şunlardır:
-Cinsel organların anatomileri ve işlevleri
-Kadın ve erkek üreme fizyolojisi
-Cinsel birleşme, doğum kontrolü, gebelik ve doğum
-Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
-Cinsel tutum ve davranış farklılıkları
-Evlilik ve ebeveynlik konularında yeterli ve uygun bilginin sağlanması vb.
Ayrıca, cinsel konularda yeni bilgiler edinmek kadar, var olan yanlış cinsel bilgilerin değiştirilmesi de bu eğitimin bir parçasıdır.
Cinsellik yaşamın bir parçası olduğundan bununla ilgili eğitim yaşam sürdükçe devam eder.
2.1. Cinsel İlişkinin Evreleri:
Cinselliğin her iki cins için çeşitli evreleri vardır. Arzulama evresiyle başlayan cinsellik, sırasıyla uyarılma ve plato evresiyle devam eder. En sonunda orgazm ve çözülme evreleriyle sonlanır (Cetad,2008). Cinselliğin yukarıda bahsettiğimiz evrelerini sırasıyla inceleyecek olursak şu şekilde açıklayabiliriz:
2.1.1. Arzulama Evresi:
Bu evre cinsellik dürtüsünün ortaya çıktığı ve cinselliği ifade etme arzusunun duyulduğu evredir. Hayaller ya da eşten alınan görsel uyaranla başlayabilir.
2.1.2. Uyarılma Evresi:
Arzulamayı uyarılma evresi takip eder. Bu evre parasempatik sistem tarafından yönetilen ve erotik duygular eşliğinde kadında vajinal salgının arttığı “ıslanma” dönemidir. Vajina duvarlarından ve vajina girişindeki bezlerden salgılanan sıvılarla birlikte nabız ve solunum hızlanır, tansiyon yükselir, genel bir sıcak basması hali, memelerde dolgunluk, kas gerginliğinde genel bir artış, meme başlarında dikleşme ortaya çıkar.
Ciltte yama tarzında renk değişiklikleri, klitoris ve labiumlarda şişme, göğüs bölgesinde ve memelerde kızarma meydana gelir. Tüm bunlarla birlikte vajina uzar ve genişler. Uterus yükselerek pelvis dışına çıkar. Erkekte ise uyarılma evresi penisin ereksiyonu (sertleşmesi) şeklinde gerçekleşir.
2.1.3. Plato Evresi:
Bu evrede seksüel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır ve had safhaya ulaşır. Cilt değişiklikleri daha belirgin hale gelir, meme başları daha da dikleşir. Labiumlar şişer ve koyu kırmızı bir renk alır. Vajinanın alt 1/3 lük kısmı şişip kalınlaşarak “orgazmik platform” adlı yapıyı meydana getirir. Uterus tümüyle pelvisten dışarı çıkmıştır.
Yeterli uyaran olduğunda bu dönem orgazmla son bulur. Plato evresinde ejakulasyon (boşalma) öncesinde erkekten sıklıkla berrak ve yapışkan kıvamlı bir sıvı gelir.
2.1.4. Orgazm Evresi:
Orgazm esasen sempatik sistem tarafından yönlendirilen bir kasılma cevabıdır. Uyarılma ve plato evresinde birikmiş olan gerginliğin boşaltılmasıdır ve tüm cinsel hisler arasında en güçlü ve doyurucu olanıdır.
Orgazm esnasında vajina, perine, anüs ve orgazmik platform adı verilen yapıyı oluşturan refleks ritmik düzenli kasılmalar oluşur ve bu kasılmalar orgazm duygusunu ortaya çıkarır. Orgazm esnasında birçok kadın ayrıca uterusta da kasılmalar hisseder. Bu yüzden bazı kadınlarda histerektomi (ameliyatla uterusun çıkarılması) sonrası orgazmın niteliklerinde değişiklik olabilir.
Erkeklerde ise orgazmı ejakulasyon (boşalma) takip eder. Erkekler orgazm döneminden sonra belli bir refrakter (cevapsız) döneme girer ve bu dönemde uyaranlara cevapsızdırlar.
Kadınlarda ise böyle bir dönem olmadığından çok sayıda orgazmı arka arkaya yaşayabilir ve tek bir ilişki esnasında ve/veya öncesinde art arda çok sayıda orgazm olabilirler.
2.1.5. Çözülme Evresi:
Orgazmla birlikte uyarılma evresinde biriken tüm gerginlik kaybolur ve kadında bir gevşeme ve kendini iyi hissetme duygusu ortaya çıkar. Takiben uyarılma evresinde ortaya çıkan değişikliklerin tümü “çözülerek” geri döner. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer.



3. CİNSEL İŞLEV VE CİNSEL BOZUKLULAR
Cinsel ilişki bir iletişim ve yakınlaşma sürecidir. Çiftlerin birbirleriyle en mahrem zamanları paylaştıkları doğal bir iletişim ve ilişki biçimidir. Cinsel ilişki kadın ve erkekte aynı döngüde ilerler ve buna “cinsel yanıt döngüsü” denir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1998). Cinsel yanıt döngüsü yukarıda da belirttiğimiz gibi; istek, uyarılma, plato, orgazm ve çözülmeden oluşur. Bu döngülerden birinde oluşan aksama ile gelişen bozukluklara cinsel işlev bozukluğu adı verilir.
Dünyanın farklı bölgeleri ülkeleri ve kültürlerinde yapılan araştırmalar cinsel sorunların genel olarak sık rastlandığını ortaya koymaktadır. Çeşitli toplum ve kültürlerde yapılan çalışmalar, cinsel işlev bozukluklarının rastlanma sıklığı konusunda birbirine benzer sonuçlar vermektedir. Ancak, kültürel ve toplumsal etkenlerle ortaya çıkan bazı farklılıklar da vardır. Örnek verecek olursak kendi ülkemizin de kırsal kesimleri ile kentsel kesimleri arasında da farklılıklar gözleyebiliriz.
Ülkemizdeki cinsel tedavi merkezlerine başvurularda da genç erişkinlik dönemi başı çekmektedir (Cetad,2008). Ülkemizdeki cinsel uzmanları son yıllarda hızla artış göstermesiyle birlikte hasta başvurularındaki artış bunun önüne geçmiştir. Bu artışın nedenleri arasında toplumda bu alanda artan bilinç, sosyal medyanın yaygınlaşması ve bu konuda oynadığı rol, cinsel tedavi olanaklarında son yıllardaki ciddi artış vb. sayılabilir.
Cinsel İşlev Bozukluklarının Nedenleri:
Fiziksel nedenler;
-Diyabet
-Kalp hastalığı
-Nörolojik bozukluklar
-Pelvis ameliyatları ve travması
-İlaç kullanımı ve yan etkilerinden etkilenmek
-Böbrek ya da karaciğer yetersizliği gibi kronik hastalıklar
-Hormonal dengesizlikler
-Alkolizm ve madde kötüye kullanımı
-Yoğun sigara kullanımı vb. (Hawton,1989).

Psikolojik nedenler:
-Cinsel eğitimsizlik ve bilgisizlik
-Cinsellikle ilgili bilinen yanlış inançlar ya da mitler
-Hamile kalma korkusu
-Partnerler arası güvensizlik
-Düşük benlik algısı
-Kişinin bedeni ile ilgili beğenilmeme korkusu
-Performans kaygısı
-Ebeveyn ile yaşanan problemler
-Kişilik sorunları
-Cinsel yönelim sorunları
-Cinsel fobiler
-Maskelenmiş cinsel sapıklıklar
-Evlilik çatışmaları
-Eşe ilgi kaybı
-Daha önceki dönemlerde yaşanan travmatik olaylar vb. (Hawton,1989).



3.1. Kadınlarda Görülen Cinsel İşlev Bozuklukları
3.1.1. Vajinismus
İlişki sırasında vajinal kasların istemsiz ve refleks bir şekilde kasılmaları sonucunda ilişkinin tam olarak gerçekleşememesi durumuna vajnismus denmektedir (Doğan ve Gümüş,2015).
Kişilerin ani korkuya verdikleri ortak cevap koruma içgüdüleri ile kendilerini kasmalarıdır. Bir "cinsel fobi" olan vajinismusta da kadınlar cinsel ilişki sırasında kendilerini kontrolsüz bir şekilde kasmaktadırlar.
Vajinismus kadınlarında, geçmişte bilinçaltına atılan cinsellikle ilgili atılan olumsuz mesajlar, kişinin ilişki sırasında vücudun değişik bölgeleri ile birlikte vajinal kaslarını bir tepki ile istemsiz bir şekilde kasmasına neden olmaktadır.
Normalde ani korku sonucunda kendimizi kasmamız kendimizi etkene karşı koruma açısından bir işe yararken cinsel ilişkideki bu durum tam tersine işlemektedir. Yani ağrı beklentisi ile bir kadının kendini kasması penisin içeriye girmesini zorlaştırmakta ve gereksiz yere ağrı hissedilmesine neden olmaktadır. İstemsiz vajinal kasılmalar sonucunda cinsel ilişki imkansızlaşmaktadır ve her türlü vajinal girişim de ağrılıdır. İşte bu ağrı, vajen kasının belleğine yerleşerek her türlü girişimde vajinal kas kasılmasına neden olmaktadır. Böylelikle her denemede cinsel birleşme imkansız veya son derece ağrılı hale gelmektedir.
Vajinismusun 3 türü vardır (Doğan ve Güneş, 2015):
Primer Vajinismus: Bir kez bile olsun cinsel ilişkinin gerçekleşememesidir.
Sekonder Vajinismus: Önceden sağlıklı şekilde ilişki mümkün iken yaşanmış bir cinsel veya genital travma sonrası (olaylı bir doğum, düşük, kürtaj, hoyratça yapılan bir jinekolojik muayene, taciz veya tecavüze maruz kalma gibi) gelişen vajinismus durumudur.
Aparoni: Bir takım fiziksel nedenlerden dolayı, bireyin cinsel ilişkiye girememesidir.
Vajinismus sıklıkla psikolojik nedenlerle veya yetiştirilme koşullarına bağlı olarak da karşımıza çıkmaktadır. Anne-Baba ilişkilerinin bozuk oluşu, annenin fazla pasif, babanın tehditkar veya saldırgan oluşu, ilk ilişkide çok ağrı çekileceğinin anlatılması, cinselliğin kadın açısından kötü bir şey veya sırf katlanılması gereken bir görev olarak gösterilmesi, vajinaya zarar geleceği endişesi, kendine güvensizlik ve suçluluk duygusu bunlara sebep olarak gösterilebilir.
3.1.2. Cinsel İstek Bozukluğu:
Azalmış cinsel istek kişide belirgin sıkıntıya veya çift ilişkisinde zorluklara yol açan cinsel ilgi, istek ve fantezilerdeki azalmadır. Cinsel istek problemleri cinsel terapi merkezlerine en sık başvuru nedenidir ve cinsel isteksizlik kadınlarda daha sık görülmektedir. Yapılan çalışmalar erkeklerdeki cinsel isteksizliğin %!5, kadınlardaki oranın ise %35′e vardığını göstermiştir (Türk Androloji Derneği, 2014.). Kadın, hayatı boyunca hiç tatmin olmamıştır ya da cinselliğe olan ilgisi sonradan azalmıştır. Bu problemi yaşayan kadınlar çok zor ve nadiren orgazm olurlar.
Partnere bağlı nedenler arasında ise partnere ilgi kaybı, aldatma veya aldatılma, zamanla ortaya çıkan ikili ilişkideki farklılıklar ve evlilik çatışmaları bulunmaktadır. Ayrıca partnerin cinsel bilgi ve beceri eksikliği, cinsel yakınlaşma korkusu, çiftler arasındaki görüş farklılıkları, güç dengesizliği, pasif-agresif yaklaşımlar, aşk ve cinsel arzu duyguların bir araya getirilememesi de yer almaktadır.
Diğer taraftan hormonlar ile cinsel arzu ve davranış arasında da bir bağlantı vardır. Kadın cinsel hormonları emzirme, gebelik, menopoz gibi birçok durumdan etkilenmektedir (Türk Androloji Derneği, 2014). Yine, kadınların cinsel istekleri ile adet dönemi ortasındaki testosteron hormonu düzeyinin yükselmesi arasında bir ilişki vardır. Libidoyu sağlayan testosteron hormonu bu dönemde yükselerek kadınlarda adeta uyarıcı bir etki oluşturmaktadır.
Cinsel isteksizlik partnere bağlı olabilir veya genele karşı olabilir. Yine, belli bir döneme bağlı olabileceği gibi sürekli olabilir. Özellikle çocukluk çağında yaşanan cinsel travmalar sonrasında (taciz, tecavüz vb.) oluştuysa problem süreklidir ve tedavi daha zordur.
3.1.3. Orgazm Bozukluğu:
Cinsellik sırasında hazzın en dorukta olduğu ve en çok zevk alınan evre orgazmın hissedildiği evredir. Bu evrede gerekli hazzın alınamaması ve zevkin hissedilememesi orgazm bozukluğunun göstergesidir. Fizyolojik açıdan kadınlarda orgazmın, vajina ve klitorisdeki uyarıların, klitoriste toplanması ile gerçekleştiği bilinmektedir (İncesu,1998). Vajinada ve bedenin tümünde hissedilir. Kadının orgazmı açısından klitoris büyük önem taşımaktadır. Klitorise yeterli uyarım verilmezse kadının orgazmı zorlaşacaktır. Eğer klitoris yeteri kadar uyarılmışsa (buna karar verecek olarak kadındır) hemen ardından gerçekleşen cinsel birleşme sırasında, orgazma ulaşması beklenir.
Her sevişme sırasında orgazma ulaşılacak diye bir şart yoktur. Ancak sürekli ve tekrarlı biçimde orgazm gerçekleşmez ise, orgazm bozukluğu olduğu düşünülmelidir.
Bozukluk iki türde kendini gösterebilir: Eğer kadın hayatı boyunca hiç orgazm yaşamadıysa buna birincil (primer) orgazm bozukluğu, daha önce orgazm yaşamış ancak sonradan orgazm olamama durumu ortaya çıkmış ise ikincil (sekonder) orgazm bozukluğu denir [9].
Çoğu zaman kadınlarda görülen orgazm bozukluğu primer orgazm bozukluğudur. Sekonder orgazm bozukluğunda ise daha çok depresyon veya partnerler arası iletişim bozukluğu gibi durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak burada üzerinde durulması gereken önemli bir konuda yeterli uyarının alınıp alınmamasıdır. Yeterli uyarı alınmıyorsa sorun orgazm bozukluğu olmayabilir.
3.1.4. Cinsel Tiksinti Bozukluğu:
Cinsel tiksinti bozukluğu, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel ilişkiye ya da cinsellikle ilgili her şeye ya da bazı şeylere karşı şiddetli bir "iğrenme ve tiksinme" duygusuyla rahatsızlık hissedilmesi, "bulantı ve kusma yaşanması" ve bu nedenle cinsel temastan kaçınılmasıdır (İncesu,1998).
Cinsellikten tiksinen kişi cinsel ilişki söz konusu olduğunda "endişe ve korku" duyar. Yani cinsel ilişki olasılığı belirdiğinde yoğun endişe belirtileri gösterir. Bu durumlarla birlikte cinsel temastan uzak durur. Bozukluğu yaşayan kişi, tiksindiği konu her ne ise bununla karşı karşıya geldiğinde şiddetli gerginlik, sıkıntı, bazen öğürme, kusma, kendini çok kötü hissetme, hatta nadir durumlarda bayılma gibi belirtiler gösterebiliyor ve cinsel etkinlik sürdürülemeyip yarım kalır.
Tiksinti genel olarak cinsellikle ilgili her şeye karşı olabileceği gibi, cinsel birleşmenin kendisine ya da herhangi bir yönüne, cinsel organlara, genital sıvılara, öpüşmeye, dokunmaya ya da cinsel uyaranlara karşı da olabilir.
Genel olarak baktığımızda bu kişilerde cinsel istek hat safhada azalmıştır. Cinselliğe karşı aşırı bir duyarsızlık, cinsellikten nefret ve öfke vardır.
3.1.5. Disparoni (Ağrılı Birleşme):
Disparoni; cinsel birleşme sırasında ağrı duyulması anlamına gelmektedir. Disparoni çoğu kadında duyulan ağrı/acı ile cinselliğe soğuma da sağlayabilmektedir. Bazı durumlarda kadının fazla ağrı çekmesi ile cinsel ilişki tamamen yaşanamayacak hale de gelebilmektedir (Oskay, 2004).
Disparoni pek çok kadının gizli sorunudur. Birçok kadın bu tür sorunun olduğunu farkına bile varamamakta, cinselliği bir kadınlık görevi olarak görmektedir. Bu maalesef yanlış yerleşmiş kültürel bir saplantıdır. Zaman içinde kadınların cinsel ilişkiden beklentilerinin artması sonucunda, özellikle son yıllarda bu yanlış saplantıda değişmeye başlamıştır.
Disparoninin nerede olduğu da çok önemlidir. Eğer ağrı girişte oluyor ise yüzeyel disparoni, eğer daha içerde oluyor ise derin disparonidir. Ayrıca eğer cinsel birleşme sırasındaki bu ağrı iki haftayı geçiyor ise artık hastalık durumda olduğu düşünülmektedir.
3.1.6. Cinsel Uyarılma Bozukluğu:
Kadınlarda cinsel uyarılma bozukluğu cinsel ilişkiyi başlatacak ve devam ettirecek uyarılmanın sağlanamaması ve hissedilememesi olarak açıklanabilir [9]. Uyarılma bozukluğu bulunan kadınlarda cinsel istek vardır ve eşleri ile bir sorunları yoktur. Ancak yeterince uyarılma, uyarıldıkları halde de orgazm olamama sorunu yaşamaktadırlar. Sürekli olarak veya yineleyici şekilde uyarılma ile yeterli ıslanma sağlayamama ve bunu sürdürememe halidir.
Uyarılma bozukluğu yaşayan kadınlarda ön sevişme ve cinsel ilişki boyunca zevk almaya yetecek kadar uyarı oluşmaz. Uyarılamama nedeniyle gerekli biyolojik dengeler sağlanamaz ve klitoris sertleşmesi, vajina ıslaklığı, cinsel haz ve orgazm zorlaşır. Kadınlar bu şekilde de ilişkiye girebilir, fakat vajinal ıslaklık yeterli olmadığı için tahriş sonucu ağrı ve yanma meydana gelir (İncesu,1998).
3.2. Erkeklerde Cinsel İşlev Bozuklukları
3.2.1. Erken Boşalma:
Erken boşalma, çok az bir cinsel uyarıyla bile kişinin istemesinden daha önce boşalması, diğer bir deyişle boşalmasını denetleyememesi, ya da istediği kadar erteleyememesidir (İncesu,2011). Erkekler kendi istedikleri ereksiyon süresini yakalayamazlarsa ya da boşalma vaktini kontrol edemezlerse bu durumda erken boşalma durumu vardır diyebiliriz.
Erken boşalmanın kesin bir süresi bulunmamaktadır. Bazı kaynaklar 8 dakikadan önce boşalanları erken boşalma olarak gösterse de bazı kaynaklar ise 5 dakika diyebilmektedir. Bazı kaynaklar ise sürenin önemli olmadığını önemli olanın erkeğin istediği süreyi ayarlayabilip ayarlayamadığını önemli bulmaktadır (İncesu,2011).
Erken boşalmayı hayat boyu var olan ve önceleri yokken sonradan ortaya çıkan hastalık olarak ikiye ayırmak mümkündür. Sonradan ortaya çıkan erken boşalma probleminde sebepler genellikle prostat iltihabı, hipertiroidi gibi hormonal bozukluklar, psikolojik ve sinirsel hastalıklar olup bu hastalıkların tedavisiyle erken boşalmada düzelmeler görülmektedir. Ancak hastaların büyük çoğunluğunu oluşturan hayat boyu olan erken boşalmanın tedavisi daha karmaşık ve zordur.
Erken boşalma erkeklerde en sık görülen cinsel problemdir.
3.2.2. Sertleşme Bozukluğu:
Sertleşme sorunu başarılı cinsel teması sağlayabilecek sertlik düzeyine ulaşamama veya bu sertlik düzeyini yeterince sürdürememe hali olarak tanımlanır (İncesu,1998). Herhangi bir cinsel etkinliği başlatmak veya sürdürmek için yeterli sertliği sağlamada güçlük olarak da tanımlanabilir. Bu sorun her cinsel etkinlik sırasında olabileceği gibi sertleşme sorunu sadece belli cinsel etkinliklerde de ortaya çıkabilir.
Sertleşme bozukluğunda yaş çok önemli bir faktördür. 40 yaş üstü erkeklerde daha sık gözükmektedir. Sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin diğer cinsel fonksiyonları çoğu zaman normaldir. Örnek vermek gerekirse, sertleşme sorunu yaşayan bir hasta cinsel istek duyabilir ve sorunsuz bir şekilde boşalabilir.
Sertleşme bozukluğu gittikçe hakkında daha fazla bahsedilir bir konu haline geldi. Bunun temel olarak iki nedeni var. Nüfusumuz yaşlanıyor ve yaşlanan bu nüfus ile beraber sertleşme sorunlarının daha sık karşımıza çıkması doğal.1950'lerde 46 olan yaşam beklentisi 2000li yıllarda 66'ya ulaşmıştır ve 2050'lerde 76'ya ulaşması öngörülmekte (Cetad,2008).
3.2.3. Erkeklerde Cinsel İstek Bozukluğu:
Sürekli ve yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması (ya da hiç olmaması) durumudur (Gereklioğlu ve ark.,2010).
Cinsel istek, ilgi ve fanteziler hemen hiç olmamıştır. Kişi mastürbasyon yapmaz veya nadiren yapar. Eşle cinsel ilişki söz konusu olduğunda ilişkiye girmeye istekli değildir. İlişkiyi çoğu zaman görevini yerine getirmek veya eşinden gelen aşırı tepkiyi engellemek için kabul eder.
Geçmişte cinsel ilgi ve eylemde sorun yaşamayan, mastürbasyon yapan, fanteziler kuran, cinsel partneri ile ilişki isteyen kişide genelde sonradan cinsel isteksizlik gelişebilir (Gereklioğlu ve ark.,2010).
Erkeklerde cinsel isteksizlik genelde dışarda yaşadığı problemlerin bir uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Yani kişinin partneri ile hiçbir sıkıntısı olmadığı halde kendi işi veya arkadaş ilişkisinde yaşadığı bir problem çoğu zaman kişide cinsel isteksizliğe yol açabilmektedir.
3.2.4. Erkekte Orgazm Bozukluğu:
Orgazm bozukluğunun kadınlar için belirtilen şartları erkekler için de geçerlidir. Erkeklerde en yaygın olarak görülen şekli eşin el ya da oral uyarısı ile cinsel boşalma sağlanabilmesine karşın, cinsel ilişki sırasında orgazmın olmaması durumudur. Bazı durumlarda sadece mastürbasyon ya da sadece cinsel düşlemler ile orgazma ulaşılabilmekte, ilişki sırasında bu gerçekleşmeyebilmektedir. Orgazmın sağlanması için yeterli düzeyde cinsel uyarının olması ve yaş artışı ile uyarı yoğunluğunun artması gerekmektedir (Gereklioğlu ve ark.,2010).
Bu durum zihinsel nedenlerden kaynaklanabildiği gibi depresyon kaygı, stres, cinsel kimlik çatışmaları, ergenlik dönemi sorunları, cinsel taciz gibi psikolojik nedenlerden de kaynaklanabilmektedir. Eğer bu gibi sorunlar yok ise fiziksel nedenlere bakmak gerekmektedir.
3.2.5. Erkeklerde Cinsel Tiksinti Bozukluğu:
Erkeklerde cinsel tiksinti bozukluğu çok nadir gözlenmektedir. Erkeklerde gözlenen cinsel tiksinti bozukluğu kadınlarınki ile hemen hemen aynıdır. Kişinin cinsel birliktelikten dolayı sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde tiksinti duyma, iğrenme gibi hisler geliştirmesi, bulantı ve kusma gibi durumların yaşanması ve bu nedenle cinsel temastan kaçınılmasıdır (Grerklioğlu ve ark.,2010).
Bu durum aynı kadınlardaki gibi cinsel ilişkinin kendisine karşı olabildiği gibi herhangi bir cinsel objeye (meni, kalça, göğüs, vajina, akıntı vb.) karşı da geliştirilebilir.
Yine kadınlardaki gibi bu durumdaki kişiler cinsellikten bayağı bir uzaklaşmış ve cinsel ilişkiden de kaçma durumundadır.
3.2.6. Erkeklerde Cinsel Ağrı Bozukluğu:
Erkeklerde cinsel ağrı daha çok fiziksel sebeplere bağlanmaktadır. Daha çok prostat ile ilgili problemi olan insanlarda ortaya çıkabilmektedir (Gereklioğlu ve ark.,2010). Aynı kadınlardaki gibi cinsel birliktelik sırasında cinsel organında kişinin ağrı duyma durumudur. Ancak nadir de olsa yaşanan travmalar kişide cinsel ağrı bozukluğu yapabilmektedir.



4. AİLE NEDİR?
Aile anne, baba ve onların çocuklarından oluşan en küçük toplumsal kurumdur. Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik olarak da tanımlayabiliriz.
Toplumlar ailelerin bir araya gelmesiyle oluşur. İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri aileler hâlinde yaşar. Zaman içinde aile değişmemiş, ancak ailenin üyelerinde ve üyelerin görevlerinde bazı değişmeler olmuştur. Endüstri devriminden önce yaygın olan kalabalık aile türüne geniş aile adı verilir. Endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan ve yalnızca anne, baba ve çocuklardan oluşan aile türüne de çekirdek aile denir.
Aile denince genellikle bir evde oturan karı-koca ile varsa onların evlenmemiş çocukları anlaşılır. Birçok toplumda evlilik ailenin temelini oluşturur. Çoğu ülkede aile kurulması ve bu kurulan birliğin bozulması yasalarla düzenlenmiştir. Bugün birçok ülkede tek eşli evlilikler yasal olarak kabul edilir.
Aile demek, toplum ve gelecek demektir. Bir toplumun geleceği aile ve onlardan doğan çocuklar ile şekillenir. Böylelikle de toplumun yeni bireyleri olan çocuklar aileden çıkmaktadır. Burada toplumun gelişmesi ve çocukların daha aktif ve topluma yararlı olmaları ailenin eseridir.


5. AİLENİN ÖNEMİ
Aile, bireyin ve toplumun fonksiyonlarında en temel öğedir. Aile, bireyin yaşamında çok önemli bir yer tutan beslenme, bakım, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, psikolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zeka gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve çevredir [13].
Aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı, psikososyal yönden gelişen bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir. Bu ilişkiler, bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma Adaptasyon sürecini olanaklı hale getirir.
Aile birliğinde, aileyi oluşturan bireyler birbirinden etkilenir. Bu durumu aynı vücutta bulunan organlara benzetebiliriz. Her yönden etkileşim içerisinde, bir bütün olarak, aileyi yaşayan bir organizma saymak yanlış olmaz. Organların birindeki arıza, diğer organların ritmini, işleyişini ve fonksiyonelliğini etkiler.
Ailenin kendi içerisinde etkileşen bir sistem oluşu, bu yapı içerisinde, bu yapıyı oluşturan üyelerin bazı kurallara uyması zorunluluğunu getirir. Bu yapı içerisindeki her birey kurallara uymak, karşılıklı olarak rolleri üstlenmek ve mevcut yetkileri paylaşmak durumundadır.
Aileyi bir organizma olarak ele almıştık. Bu organizmada bir denge hali söz konusudur. Aile bireylerinin etkileşim ve iletişimindeki problemler, rollerdeki karmaşa, yetkilerin yersiz ve yanlış kullanılması, bu yapı içerisindeki kuralları çiğnemek, yerleşmiş olan mevcut dengeyi bozar.
Kuralların çok aşırı katı ve çok aşırı esnek olmaması aileyi daha güçlü hale getirir. Kuralları çiğneyen bireye karşı, diğer aile bireyleri ortak cephe alırlar. Kuralları çiğneyen aile bireyine, genelde diğer aile üyelerinin gösterdiği tepki, yanlışı yapan kişiyi yaptığı yanlıştan vazgeçirmeye çalışmak, görmezlikten gelmek, konuşmamak, pasif direniş göstermek, azarlamak, cezalandırmaya çalışmak, alay etmek gibi değişik reaksiyonlar şeklinde olabilir (Davarcı ve Özdemir,2013).
Aile fonksiyonlarını ele alırken, evde yaşayan diğer üyeler, akraba ve arkadaş çevresi de bazı sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Aynı zamanda bu etkileşim sürecinde adı geçen bireyler, mevcut sorunların daha da ağır hale gelmesine, hatta bazen çözümsüz hale yaklaşmasına sebep olabilir. Bu durum geleneksel Türk aile yapısında sık bir şekilde görülebilir. Bu durumun telafisi veya hiç olmaması için ailenin tam fonksiyonel halde olması, kurallara uyulması, rollerde karmaşanın olmaması. iletişim ve etkileşimin yeterli olması gereklidir.
Aile üyeleri içinde yetki paylaşımı vardır. Yetkiyi şu şekilde tanımlayabiliriz: Aile içindeki bir bireyin, diğer bir bireyin davranışını değiştirme gücüne sahip olmasıdır. Genelde aile içindeki ihtiyaçları ( ailenin maddi ihtiyaçları, Sağlık gereksinimleri, sosyal faaliyetler, sevgi gereksinimi, vb.) karşılayan üyenin yetki gücü daha fazladır. Bu yetki gücü durumu, kültürel ve toplumsal değerlerinde etkisi altındadır (Davarcı ve Özdemir,2013).
Aile fonksiyonelliğinde, sağlıklı aile için bir diğer önemli husus, aileyi oluşturan bireylerin aile adına verilen kararlara katılmasıdır. Bu durumda herkesin makul derecede, ihtiyaç ve isteklerine saygı gösterilmesi çok büyük önem taşır.Bu durum karşılıklı güven ortamının devamını sağlar.
Bir diğer önemli husus da şudur; aile içindeki bireylerin duygu ve düşüncelerini rahat bir şekilde ifade etmeleri ile ailenin sağlıklı fonksiyonları arasında çok büyük bir bağ olmasıdır. Sınırları kapalı, aileyi oluşturan bireylerin, duygu ve düşüncelerini rahat ifade etmemeleri ile herkesin kendi dünyasında yaşadığı bir aile yapısında ise bireylerde değişik sıkıntılar zamanla oluşmaya başlar. Bu sıkıntılar arasında, depresyon, endişe ve huzursuzluklar, düşmanlık duyguları, suçluluk hisleri gibi duygulara çok sık rastlanır. Sınırları açık ve herkesin rahatça kendini ifade edebildiği ailelerde ise bunun tam tersi olarak, iyi niyet, karşılıklı anlayış ve işbirliği, ortak düşünceler, birbiri için fedakarlık, birbirine karşı samimiyet ve sevgi, geleceğe güven ile bakma gibi durumlara rastlanır.
Ailede iletişim ve bununla beraber etkileşim en önemli konudur. İletişimin olmadığı herhangi biz zaman yoktur. İki insan yan yana olduğunda, hiç konuşmamanın bile, bir anlamı vardır. Yanlış iletişim ve etkileşim durumu veya yetersiz iletişim durumu ailelerdeki sorunlara yol açan nedenlerin başında gelir. Aile bireyleri birbirleri ile sözlü ya da jest ve mimikler ile anlaşırlar veya bu durumdaki aksama aileyi çok olumsuz etkiler.

5.1. Ailede Geçimsizlik:
Boşanmaların baş nedeni geçimsizliktir. Geçimsizliğin ana sebebi de eşler arasındaki iletişim bozukluğudur. İletişim bozukluğunun temel nedeni de kadın ve erkeğin “ben” yaşantısından “biz” yaşantısına geçememeleridir.
Geçimsizlik geniş bir kavramdır ve bazı ruh hastalıklarında da etken olduğu görülmektedir. Boşanan ya da boşanmaya karar veren birçok çift geçimsizliğe somut bir örnek veremez. Geçimsizlik, özünde “anlaşamıyoruz”dur.
Boşanmayla sonuçlanan pek çok evlilik iletişim bozukluğunun kurbanıdır. İletişim bozukluğu nedeniyle birbirini dinleyip, anlayamayan çiftler arasında eşduyum kaybolduğunda, evliliğe uyum getiren esneklik, hoşgörü, özveri ortadan kalkmakta, “ben”, “sen” çekişmesi başlamaktadır.
Bireylerin çocukluk ve gençlik dönemlerinde kazandıkları kişilik özelliklerini, evliliklerinde esnetmeleri gerekir. Değişmeden kalan kişilik yapısı evlilik yaşantısında “biz” olgusunun oluşumunu engelleyecektir. Birçok evlilikte bu özveri eşlerden biri tarafından gösterilir, bu da buzdağının görünmeyen yüzünde büyük bir birikim yaratır. Ülkemizde bu özveriyi çoğu kez kadın göstermek durumunda kalmaktadır. Burada ekonomik güçsüzlüğün yanı sıra gelenek, görenek ve muhafazakâr aile yapısının rolü vardır. Mutsuz evliliğini zoraki sürdürmek durumunda kalan kadın, sonunda patlama noktasına gelmekte ya evliliğini sonlandırmakta ya da birçok ruhsal sorunla boğuşmak zorunda kalmaktadır.
Mizaçları, karakterleri, benlik özellikleri, zekâ ve entelektüel düzeyleri arasında büyük fark olan çiftler sıklıkla ruhsal uyumsuzluğa düşerler. Sürekli çatışmalı bir aile ortamında yetişmiş ya da anne babası boşanmış veya ayrı yaşayan çiftlerin evliliklerinde de boşanma oranları daha yüksektir. Evlilik öncesi takıntı, alışkanlık ve saplantılar geçimsizlik sebepleri arasındadır. Mizacın önemini şöyle örnekleyebiliriz; içedönük bir erkek, yapısı gereği eşi tarafından ilgisiz, soğuk, sevgisiz, anlayışsız görülebilmekte, dışadönük mizacı gereği konuşkan, hareketli, ilgili, dost canlısı, kolay arkadaşlık kurabilen bir kadın eşi tarafından farklı algılanabilmektedir.
Toplumsal uyumsuzluk ve kültür farkı da ciddi geçimsizlik sebebi olabilmektedir. Kültür farkı iletişim için gerekli olan ortak duygu ve düşünce oluşumuna ciddi bir engeldir. Din, dil, milliyet, mezhep farkları da toplumsal uyumsuzluk, dolayısıyla aile çatışmalarına yol açabilmektedir. Bunlar kuramsal olarak kabul edilmekle birlikte mutlulukla giden tersi durumlar çok sıktır (Davarcı ve Özdemir,2013).
Aile geçimsizliğinin bir nedeni de cinsel mutsuzluktan kaynaklanmaktadır. Toplumumuzda kadınlar ve erkekler cinsel yaşam konusunda birbirlerinden sürekli yakınıyorlar. Dünyanın en zevkli işi bir kabusa dönüşüyor, soğuk kadın, iktidarsız erkek suçlamaları her iki tarafta da ne zevk ne istek bırakıyor. Bir çözüm yolu bulunamıyor, cinselliğin keyfini iki cins bir arada yaşayamıyor, karı kocanın ikisi de yaptıklarından tam anlamıyla zevk alamıyor.
Bir çift arasında kavgaya, anlaşmazlığa neden olan cinsel uyumsuzluğa giden olaylar, bir zincirin halkalarını oluşturuyor. Eskiden bu sorunlar üzerine pek inilmiyordu. Bugün şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılanların sayısının artmış olması ve gerçek nedenin cinsel sorunlar olması, toplumumuzda bu konulara yapıcı bir şekilde değinmek gerektiğini göstermektedir. Bu sorunlar; çiftlerin birbirlerini tanımamasından, cinsellikle ilgili sorunlarını, korkularını ve beklentilerini konuşamamasından kaynaklanıyor. Bunun altında toplumsal nedenler ve bazı gelenekler yatmaktadır. Bu arada tabii cinsel uyumsuzluğa neden olabilecek organik nedenleri unutmamalıyız. Örneğin erkekte prostat veya idrar yolları iltihabı, omurilik zedelenmeleri, şeker ve kalp hastalığı gibi... Kadınlarda zarın yapısı, makat ve cinsel organ arasındaki kazalar sonucu oluşan nedbe dokusu, iltihaplar, vajinanın iltihapları da normal bir cinsel ilişkiye imkan vermez.
Genelde kadınlar ve erkekler evli olsalar dahi boş zamanlarını kendi hemcinsleri arasında geçiriyorlar. Hele kırsal kesimde erkekler kahvede, kadınlar komşu kadınlar arasında boş vakitlerini geçiriyorlar. Beraberlikleri uyumadan önceki cinsel birleşmeyi içeriyor. Cinsel bilgisizlik, çiftlerde, erkek ve kadın arasında iletişim kopukluğu, cinsel doyumsuzluklara ve sorunlara neden olmaktadır.
5.2. Ailedeki normal iletişim ve etkileşimi engelleyen faktörler:
Aileyi ve bireyleri ilgilendiren konular üzerinde, yüzeysel konuşma,
Aşırı soru sorma, yersiz şüphe ve tereddütler,
Yapay ilgi gösterme,
Konuşma ve izah etme olmadan, karşı tarafın hareketlerini, düşüncelerini yorumlamaya ve tahmin etmeye çalışma,
Geçmişteki üzücü ve tatsız olayların sık sık gündeme getirilmesi,
Sorulan soruları cevapsız bırakma,
Bireylere söz ile baskı kurmaya çalışma,
Abartılı bir şekilde onaylama veya reddetme,
Sık sık öneride bulunma veya kişisel düşünceleri kabule zorlama,
Suçlama, eleştirme, olumsuz değerlendirmeler yapma,
Emir verme, tehdit etme,
Samimiyetten uzak kalma, yalan söyleme,
Alay etme, küçük düşürmeye çalışma, fikirlere değer vermeme,
Olayların olumsuz yönlerini çıkarmaya çalışma,
Küçük hataları çok abartma,
Fedakarlığı devamlı karşı taraftan bekleme,
Ortak faaliyetlere gereken önemi vermeme,
Karşıdakini ifade etme imkanı tanımama.



6. AİLE DANIŞMANLIĞI
Aile danışmanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 04.09.2012 tarihli 28401 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan "Gerçek Kişiler ve Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılacak Aile Danışma Merkezleri Yönetmeliği” kapsamında verilen danışmanlık hizmetidir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,2012).
Aile danışmanlığı, temel olarak aile bireyleri arasındaki iletişimi ve etkileşimi daha iyi ve sağlıklı hale getirmek için uzman psikolojik danışmanlarla ve psikologlarla yapılan görüşmelerdir (Üstündağ,2014). Bu görüşmelerde bireylerin mental ve psikolojik durumları ve bu durumlara bağlı olarak aile ilişkilerinde gelişen sorunların çözümü ve bu sorunların toplumsal açıdan etkileri üzerinde durulmaktadır. Görüşmeler sonucunda aile içi sorunların çözülüp aile bireylerinin uyumunun sağlanması, mutlu bir aile ortamı sağlanması aile ve evlilik kurumunun korunması amaçlanır. Aile danışmanlığı kişiler arasındaki sorunların yanı sıra yeni yaşam düzenlemeleri, aile içi mali düzenlemeler ve çocukların bakımı konularındaki sorunlarla ilgili olabilir.
Aile danışmanı, aile bireylerinin evlilik ve boşanma sırasında, çocuklarla ve aile ile ilgili kişisel veya kişiler arasındaki sorunların üstesinden daha rahat bir şekilde gelmelerine yardımcı olmaktadır (Üstündağ,2014). Aile bireyleri yaşanan sorunları kendi açılarından ortaya koyarak aile danışmanına anlatır. Danışman ise bireylerin diğerlerini saygı ile dinlemesine, diğerlerine karşı incitici davranışlarda bulunmamasına, diğerlerinin bakış açısını da görmesine ve anlamasına, diğerlerini oldukları gibi kabul etmesine, soruna yönelik olarak konuşmasına, diğer aile üyelerine karşı duygu ve düşüncelerini daha açık bir dille ifade etmelerine ve diğerlerinden beklentilerini açıkça ifade etmesine yardımcı olur. Ailenin sorunlarının çözülmesi için üyeler arasındaki etkileşime odaklanır ve bu sorunlarla baş etme becerilerini geliştirir.
6.1. Aile ve Cinsellik
Ailede mutluluğun yolu, cinsel uyumdadır. Eşlerin cinsel yaşamında birbirlerini olumsuz yönde etkileyebilecek birçok faktör vardır (Dağdeviren,2012). Erkekte ve kadında orgazma (cinsel doyuma) ulaşma süresi farklı olabilir. Eşler duygusallık bakımından aynı yapıya sahip olmayabilirler. Erkek ve kadın arasında büyük yaş farkı bulunabilir. Bütün bunların ötesinde incir çekirdeğini doldurmayan ancak zaman zaman eşler arasında sürtüşmeye sebep olabilecek değişik özelliklere sahip olabilirler. Şunu söylemek gerekir ki cinsel uyum sağlandığı takdirde sorunlar çoğu kolayca çözülebilir.
Evlilikte cinsel doyum, yalnız ilahi kudretin bize lütfettiği tabii bir olgudan ibaret değildir. Zira aynı zamanda eğitime ve alıştırmaya bağlı olan, iyi anlaşılması ve uygulanması gereken bir sanattır bu. Diğer sanatlar gibi sonradan kazanılan bir sanat. İşte bu nedenle eşler zaman içerisinde daha uyumlu bir cinsel hayat için çaba sarf etmelidir.
Birbirini çok seven karı koca, eğer aile mutluluğunu oluşturan öğeleri ve kendilerine düşen görevleri bilmez, bu görevlerin gereklerini yerine getirmezse, bu sevgileri mutlu olmalarına kafi gelmez. Aile mutluluğu ve cinsel eğitim alanında bireyler üzerlerine düşen görevleri öğrenmeli ve yerine getirmelidir. Evlenecek veya evli çiftler, cinsel bilgilerini arttırarak birbirlerini bilimsel yönden tanımaları ve ona göre davranmaları birçok aile geçimsizliklerini önler (Dağdeviren,2012).
Evlilikle, dişi ve erkek tamamlanır. Yani evlilik, iki vücudun, iki kalbin, iki ruhun ve daha doğrusu iki kişiliğin birleşmesidir. Evlilikte mutluluğu oluşturan öğeler bellidir. Ailede mutluluk ve cinsel eğitim, hemen her bireyi ve her aileyi ilgilendiren temel konulardan biridir. Dünya üzerinde her canlı en azından neslini devam ettirebilmek için kendi türlerine has bir cinsel yaşam içerisindedirler. Öyle ise cinsel yaşam hayatın ta kendisidir diyebiliriz.
6.2. Cinsel Uyumsuzluk ve Aile İçi Çatışma
Karı koca, birbirlerini oldukları gibi kabul edeceklerine, kendi hayallerinde canlandırdıkları kalıba uydurmaya çalışmaktadırlar. Onlara göre, kadın dediğin şöyle olur veya koca dediğin böyle olur gibi düşünceler, aile mutluluğunu engelleyen sebeplerden birisidir. Çocuklukta alınan yanlış eğitim veya gerekli doğru eğitimin alınamaması. Meşru cinsel ilişkinin ayıp sayılması gibi…
Meşru, yani yasal normal ve de görev olan cinsel ilişkiyi eş, ayıp duygusuyla karşılayabilir. Belki de çoğu zaman bu konuda mutlu olabilmek için gerekli olan rahatlığı kendisinde bulamaz.
Çocukluğundan beri (özellikle kadınlarda) hafızalarda cinsel ilişkinin kötü, adî, aşağı bir iş olarak yer etmesi, kadını cinsel ilişkiden soğutur. Böylelikle hem kadın cinsel ilişkiden soğuktur, mutsuzdur. Hem de eşini tatmin edemez. Gerek kendisi ve gerekse eşi, cinsel tatminsizliğin sonunda görülen sinir gerginliği, kavgacılık, tembellik gibi durumlarla karşılaşır.
Dünya tarihi incelenirse görülür ki cinsel tatminsizlik, pek çok psiko-sosyal problemlerin temelinde genellikle buluna gelmiştir. Cinsel tatminsizlik, türlü problemlerin odağındaki rolünü çağlar boyu sürdürmüştür (Dağdeviren,2012).
Biraz anlayış ve hoşgörü, bir-iki gönül alıcı tatlı söz, tartışmaları önleyebilir, ilişkiyi tazeleyebilir. Burada eşlerin birbirleriyle aynı iletişim biçimini kullanmaları ve ortak simgelerle ileti verebilmeleri önem kazanmaktadır. Birçok evlilik yakınmasında kadınlar eşlerinin ilgi ve sevgisini somut iletilerle dile getirmesini beklerken, erkekler bunu davranışlarıyla yeterince anlattıklarını ve eşinin bunu anlayamadığını iddia ederler. Bunda kadın-erkek düşünce yapısı ve duygusal durumunun rolü olmakla birlikte, sağlıklı bir evlilik için ortak bir iletişim dili geliştirmek şarttır. Konuşulmadığı, karşılıklı jestler yapılmadığı sürece eşlerin birbirlerine olan iyi niyetleri, birbirlerini anlamaları ve anlaşmalarına yetmez.
Eşlerin geçimsizliği ve sorunları, aile büyüklerine yansıdığında tam bir kargaşa ortamına düşülebilir. Bu aileler ve yakınları için bir saygınlık, üstünlük, egemenlik savaşına dönüştürülmemelidir.
Birbirini anlamamak geçimsizliğin temelidir. Eşler kendini anlatamayıp, karşıdakini de anlayamadığı sürece aralarındaki duygusal bağ kopacak, sevgi, saygı ve güven azalacaktır. Bu döngü cinsel yaşamlarını etkilediğinde eşlerde gerginlik ve huzursuzluk artarak geçimsizlik şiddetlenir ve tam bir kısır döngüye girilir.
Anne babanın geçimsizliği en çok çocukları etkiler. Sürekli kavga ve gerilim ortamında, sevgi, saygı ve güven duygusundan yoksun bir ortamda yetişen çocuklarda ruhsal gelişim sekteye uğrar. Sıklıkla da kimlik gelişimi ve cinsel rollerin benimsenmesinde çocuklar sıkıntı yaşarlar.
Evlilikte mutlu olmak ve anlaşabilmek için;
-Çaba göstermeden hiçbir şey elde edilemez. Evliliklerde de mutlu olmak için karşılıkla çaba gösterilmeli, taraflar birbirlerinin çabasına inanmalıdır.
-Çiftler enerjilerini hayıflanmalarda tüketmek yerine daha zevkli ve doyurucu neler yapacaklarına harcamalıdır.
-Geçmişe dönük pişmanlıklar, suçlamalar, kırgınlıklara set çekilmeli, bugüne ve yarına yönlenmelidir.
-İlk hedefiniz mutlu olmak değil, mutlu etmek olmalıdır. Eşinizi mutlu ettikçe bu mutluluk size de yansıyacaktır.
-Sevinci de, üzüntüyü de eşinizle paylaşın, yüreğinizi karşılıklı olarak içtenlikle birbirinize açtığınız sürece iyi duygular ağır basacak, kötü duygular hafifleyecektir.
-Hatasız kul olmaz. Kimsenin kusursuz olmayacağını bilerek eşinizi güzel, iyi, doğru yönleriyle sevin, kötü ve yanlış yönlerini hoşgörün.
-Eşinizin kişiliğini hedef alacak tarzda kötülemeyin. Hatalarını eleştirin ancak horlayıcı, aşağılayıcı, küçümseyici tavırlardan kaçının.
-Sevgi ve övgü sözcüklerinde cimri olmayın.
-Eşinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
-Tartışın ama tartışmayı yıkıcı değil, yapıcı kılın.
-Tüm davranışlarınızda size yapılmasını istemediğiniz davranışları siz de başkasına yapmayın ilkesini uygulayın.


7. CİNSEL PROBLEMLER VE AİLE DANIŞMANLIĞI
Aile danışmanlığı çok geniş bir kapsama sahiptir. Daha doğrusu aile danışmanlığı ailenin olduğu her konuda var olmak durumundadır. Şüphesiz ki cinsel problemler de yukarıda belirttiğimiz gibi aile iletişiminde ve ailenin devamı için vazgeçilmez bir unsurdur (Dağdeviren,2012).
Yukarıda belirttiğimiz gibi aile çok önemli bir kurumdur ve aile denilen kurumun devamı için cinsellik çok önemli bir unsurdur. İşte tam olarak bu konuda aile danışmanları gerekli eğitimleri alarak cinsel sıkıntılar konusunda aileye yardımcı konumundadır.
Aile danışmanları bu konuda ülkemizde verilen cinsel terapist ünvanına sahip olacağı eğitimlerden faydalanmalıdır.
Evlilik kutsal bir kurumdur ve evliliğin devamı için çiftler ellerinden geleni yapmalıdır. İşte tam burada bir yol gösterici olarak aile danışmanları aktif olarak iş başında olmalıdır.


KAYNAKLAR:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Aile Danışmanlığı Sertifika Programları Hakkında Duyuru, 28401 sayılı Resmi Gazete, 2012.
Amerikan Psikiyatri Birliği. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Dördüncü Baskı (DSM-4), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, Çeviri editörü: Köroğlu E, Hekimler yayın Birliği, Ankara, 1998; 339-347.
Ayşalurs K. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ders Kitabı. 2. baskı, Emek Matbaacılık 1998;11.
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD). Cinsel Yaşam ve Sorunları, 2008.
Dağdeviren, N. Cinsel Sağlık ve Aile Hekimi, Turkiye Klinikleri J Fam Med-Special Topics 2012;3(2):42-5.
Davarcı Y, Özdemir S. Son Kale Aile, Family & Relationships, 2013; 54-55.
Doğan B, Gümüş B. Kadında Cinsel Ağrı Sendromu ve Vajinismus. Turkiye Klinikleri J Urology-Special Topics 2015;8(3):16-20.
Gereklioğlu Ç, Başhan İ, Akpınar E. Erkek Cinsel İşlev Bozukluklarında Aile Hekimliği Yaklaşımı, Marmara Medical Journal, 2010;23(2):308-315.
Hawton K. (1989). Sex therapy: A practical guide. Oxford: University Press.
İncesu C. Cinsel İşlevlerin Fizyolojisi, Cinsel İşlev Monograf Serisi, 1998;1: 3-12.
İncesu C. Dsm-5 ve Cinsel İşlev Bozuklukları, Noropsikiyatri Arsivi, 2011;48(3):1-1.
Oskay ÜY. Klimakterium Doneminde Cinsellik. İstanbul Üniversitesi F.N.H.Y.O. Dergisi. 2004;13(1):52.
Türk Androloji Derneği. Kadın Cinsel Fonksiyon Bozuklukları, 2014.
Üstündağ, A. Yapısal Aile Danışmanlığı ve Bir Olgu Örneği, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 2014; 33.
World Health Organization. Developing sexual health programmes. WHO/RHR/HRP/10.22, 2010.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Cinsel Problemler ve Aile Danışmanlığının Rolü" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Nilda ŞEB'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Nilda ŞEB'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Nilda ŞEB'in Makaleleri
► Erkeklerde Cinsel Problemler Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL
► Evlilikte Cinsel Problemler: Erken Boşalma Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Cinsel Problemler ve Aile Danışmanlığının Rolü' başlığıyla benzeşen toplam 32 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:36
Top