Ergenlikte Ayrışma-Bireyleşme
ERGENLİKTE AYRIŞMA-BİREYLEŞME
Ergenlik kişinin hayatında önemli dönüm noktalarından biridir. Birey olmanın sınandığı ve sancılarının yaşandığı geçiş dönemidir. Bu dönem, anne- babadan ayrışarak topluma entegre olma, birey olduğunu gösterme çabası içinde geçer. Bu nedenledir ki psikolojik rahatsızlıkların büyük bir kısmı ergenlik döneminde kendini gösterir. Çocukluk çağında üstü kapalı olan sorunlar ve sorunlarla bir miktar baş etmeye yeten kapasite ergenlikte yetmeyebilir, hızlı değişim gösteren fiziksel ve ruhsal hal kişide farklı psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Ergenlik, kişinin kişiliğinin, yeteneklerinin, zekasının, başarısının kendini gösterdiği ve göstermek zorunda olduğu zamana denk gelir. Çocukluk çağı yaşantıları ve oyunlarıyla provalar yapılmış, replikler ezberlenmiş, kostümler giyilmiştir. Şimdi sahneye çıkma zamanıdır, izleyiciler oradadır, kişinin oyununa göre kabul göreceği bir dünyaya geçilmiş durumdadır. Kendisini kayıran annesi, koruyan babası artık etkisini yitirmiştir. Böyle bile oldukça ürkütücü görünmektedir, fakat oyunu iyi oynadığı, yeteneklerini, kişiliğini gösterdiğinde gördüğü kabul ve takdir hepsine değecektir, artık kendisidir ve kendisinin kahramanı.
Peki bu kendini var edebilme, zorluklar karşında mücadele edip başarılı ve mutlu olabilmeyi neden herkes başaramaz, neden ergenlikte sınavları geçmek bu kadar zor ve önemlidir? Çünkü, ergenlik bir geçiş dönemidir, çocuklukla yetişkinlik arasında köprü vazifesi görür, köprüde kalınamaz, ilerlemek zorundadır kişi, geriye dönüş, çocukluğu sığınma şansı da yoktur, bunu istese bile fiziksel, hormonal ve toplumsal değişimler bunu mümkün kılmamaktadır, büyürken büyümeye direnmek hastalıktan başka bir şey getirmeyecektir, bir şekilde kişi bu süreci tamamlamak zorundadır.
Ergenlik kelimenin tam anlamıyla ayrışma ve bireyleşme dönemidir. Kimden neden ayrışıyor ergen? Tabiî ki anne-babasından ve birey olmak, var olmak için. Büyümeyen insan tam anlamıyla var olamayan insandır. Ergenlikte psikolojik açıdan başarılması zorunlu olan ayrışma ve bireyleşmenin ilk denemeleri, ilk üç yaş içinde çocuğun en temel ilişkisi olan anne(bakıcı) ile ilişkisinde gerçekleşir , o ilişkide neler olduğu bizim kim olduğumuzun temellerini atar.
Baba çocuğun gelişimi açısından etkili bir yere sahip olsa da temel ihtiyaçların karşılayıcısı ve ilk temas edilen nesne-kişi olarak anne çocuk için önem ve gücünü korumaktadır. Annenin çocuğa atfettiği duygu, anlam ve onu nasıl görmek istediği annenin çocuğuna karşı davranışlarını ve tutumunu belirlemektedir. Annenin çocuğuyla kurduğu ilişkiyi, kendi anne-babasıyla ilişkisi, eşiyle ilişkisi, çocuğuna bakım verdiği dönemde yaşadıkları (kayıp, depresyon yada tatmin olduğu bir hayat) belirlemektedir. Annenin eğitim düzeyinin bu ilişkinin duygusal yapısına katkısı olmakla birlikte temel belirleyicisi değildir. Bunun nedeni de duygularımızı ve kişiliğimizin büyük kısmının çocukluk çağında oluşmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
Çocukluk döneminde ayrışma nasıl gerçekleşir? Çocuk doğduğunda anneyle bir bütün olduğunu zanneder, annesi kendisinin bir uzantısı, parçası gibidir. Yine bu süreçte çocuk anneyi tek bir bütün olarak değil parça anneler şeklinde yaşar, ihtiyacına ve bu ihtiyacın karşılanıp karşılanmadığına göre anneleri vardır (seven anne, besleyen anne yada öfkeli, sevgisiz anne). Önce iyi ve kötü anne parçaları birleşir, 18 ay civarında da iyi ve kötü anne birleşip hem iyi anne hem kötü anne tek annede birleşir. Artık annesi tek-bütün ve ayrı biridir kendisi ayrı biri.
Sağlıklı ayrışma süreci, annenin ortalama sağlıklı olduğu, kendi ebeveynleriyle ayrıştığı, bütün bir kimliğe sahip olduğu, ben ve ötekini ayrıştırabildiği durumlarda gerçekleşir. Anne kendi ayrışma sürecini sağlıklı geçiremediyse kendi çocuğuyla ayrışamayacak, duyguları ve beklentilerini çocuğuna atarak ilişki kurmak durumunda kalacaktır, çocuğu üzgünse üzülecek, mutluysa mutlu olacaktır ve aynı şeyi çocuktan bekleyecektir. Kişi bu davranışları çoğunlukla bilinçli olarak yapmamaktır, çocukluk yaşantılarıyla oluşmuş ve çoğunlukla da tehdit olarak algılanan duyguların bastırıldığı yer olarak bilinen bilinçdışı tarafından yönlendirilmektedir. Bilinçdışına bastırılmış duyguların davranışlara etkisini fark etmek ancak bu konuyla ilgili yayınları takip ederek ya da teröpatik ilişki ile mümkün olabilmektedir.
Çocuk anneden ayrışırken babanın varlığı ve gücü oldukça önemlidir, baba çocuğu anneden uzaklaşma çabalarında yanında olan, ona destek veren kişidir, tehlikelere karşı onu korumaktadır. Çocuğu birey olmaya, dış dünyaya davet eden, yaşadığı zorluklar karşısında çocuğun yanında olan kişidir. Bağımsızlaşma sürecinde özellikle üç yaş ve sonrası babanın rolü öncelik kazanmaktadır. Çünkü anneden babaya geçiş çocuğun cinsel kimlik oluşturmasını de etkilemektedir, buradaki zorluklar özellikle kadın erkek ilişkilerini, evlilik ilişkilerinde yaşanabilecekleri belirleyebilmektedir. Babadan çok yakınlık görmeyen kız çocuğu eş ve sevgi ilişkilerinde bir takım zorluklar yaşayacaktır, aynı şekilde erkek çocuk içinde kadınlarla ilişkide zorlukları olacaktır. Kısacası cinsel ve sevgiye dayalı ilişkiler biraz sıkıntılı olup diğer sosyal ve toplumsal alanda da kendini gösteren sorunlar yaşanabilecektir. Anneden ayrışmada babadan destek alınamaması durumlarında, cinsel işlev bozuklukları, sosyal fobi ya da bir takım kişilik bozuklukları gibi ciddi rahatsızlıklara dahi neden olabilmektedir.
Çocukluk çağında sorunları görüp müdahale etmek uzun vadeli bir kazanımdır. Sorunlar tam yerleşmediği için çocuğun değişimi, terapisi daha hızlı olmakta ve daha iyi sonuç alınmaktadır. Yetişkinlikteki terapiler daha sancılı ve daha yavaş olabilmektedir, yine de bu durum soruna, sorunun şiddetine ve etkilediği yaşam alanlarına ( ilişki, iş, sosyal hayat gibi) bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Çocuklukta fark edilmemiş, çözülmemiş sorunların ergenlikte fark edilip müdahale edilmesi psikolojik anlamda köprüden önce son çıkış gibidir. Çünkü ergenlikte henüz kişilik oluşmadığı gibi beyin de gelişimini tamamlamamıştır. Gelişime, değişime karşı psikolojik olduğu kadar kimyasal ve fiziksel olarak da esnektir kişi. Fakat ergenlikte sorunların ciddiyetinin anlaşılması daha zordur, çünkü ergenlik döneminin kendine has çalkantılarıyla karıştırılabilir; hızlı duygu değişimi , içe kapanma , belli konulara aşırı önem verme ve derslere ilginin azalması gibi.
Ergenin değişken duygu ve davranışları anne-babada kaygı yaratabilir, daha önceleri tutarlı davranan ebeveynlerin davranışları da değişkenlik, kararsızlık gösterebilir. Anne-babanın ayrılık, terk edilme kaygıları varsa iki tarafın durumu da zorlaşır, anne-baba daha kuralcı ya da koruyucu ya da aşırı serbest davranışlar gösterebilirler, bu durumda ergeni anne-babadan iyice uzaklaştırır ve aykırı davranışlara yönlendirir (riskli şeyler denemek, ders ve okulu askıya almak, kavgalara karışmak gibi).
Ergen bireyleşip ayrışırken, aşırı ‘ben’ vurgusu yapar, karşı gelmek var olmak anlamına gelir, sosyal hayatı her şeyin önüne geçmiştir ve bu ayrışma çabası ergende yoğun ve karmaşık duygular yaratır (suçluluk duygusu, utanç, kaygı gibi). Ergenin bu zorlu sürecini görüp onu desteklemek, onun ayrı biri olduğunu hissedip ona hissettirecek davranışlarda bulunmak bu sürecin sağlıklı atlatılmasını sağlar. İlişkiyi zorlaştıran, içinden çıkılmaz hale getiren yine anne-babanın kendi geçmişinin, kendi ergenliğinin çocuğuna davranışlarına nasıl yansıdığıyla yakından alakalıdır. Bunları bilmek, fark etmek bazen kolay olmayabilir, bazen kişisel gelişim kitapları, medyada uzmanların tavsiyeleri yeterli olmaktadır, yetmediği durumlarda ise bir uzmandan yardım almak işe yarayabilir.
Çocuk ve ergen terapilerinde en sık rastlanan zorluk, anne-babanın sorunun çocukla ilgili olmasını beklemeleri, terapistin çocuğu düzeltmelerini istemeleridir. Çocukla ilişkilerini düzeltmek istemektedirler, fakat bunu kendilerinin de değişmesiyle gerçekleşeceğini duyduklarında zorlanmaktadırlar, ideal olan çocuğun terapisi devam ederken anne-babanın da terapi sürecine aktif olarak katılmasıdır. Çünkü aile sisteminde değişim olmadığı takdirde, çocuktaki değişim ya sınırlı kalmakta ya da anne-baba çocuktaki değişime adapte olamadıkları için terapiye devam edememektedirler.
Ergenlik yetişkinliğin provasıdır, ya provaya tamamlayıp kişi kendi bireyliğini yaşayacak ya da provalarla geçen bir hayatta kendine yer edinmeye çalışacaktır, bu da hayat kalitesini bozan bir sürecin içinde olmak demektir. Neyse ki, günümüzün teknolojik gelişimi ve psikoloji alanındaki gelişmeler kişilerin destek alacakları kaynakları arttırmıştır, yine de bugünkü işini yarına bırakmamak da yarar vardır. Büyümek her yaşta mümkündür, fakat yaşındaki ihtiyaçlarını karşılayarak büyümek ideal olandır.
Ergenlik kişinin hayatında önemli dönüm noktalarından biridir. Birey olmanın sınandığı ve sancılarının yaşandığı geçiş dönemidir. Bu dönem, anne- babadan ayrışarak topluma entegre olma, birey olduğunu gösterme çabası içinde geçer. Bu nedenledir ki psikolojik rahatsızlıkların büyük bir kısmı ergenlik döneminde kendini gösterir. Çocukluk çağında üstü kapalı olan sorunlar ve sorunlarla bir miktar baş etmeye yeten kapasite ergenlikte yetmeyebilir, hızlı değişim gösteren fiziksel ve ruhsal hal kişide farklı psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Ergenlik, kişinin kişiliğinin, yeteneklerinin, zekasının, başarısının kendini gösterdiği ve göstermek zorunda olduğu zamana denk gelir. Çocukluk çağı yaşantıları ve oyunlarıyla provalar yapılmış, replikler ezberlenmiş, kostümler giyilmiştir. Şimdi sahneye çıkma zamanıdır, izleyiciler oradadır, kişinin oyununa göre kabul göreceği bir dünyaya geçilmiş durumdadır. Kendisini kayıran annesi, koruyan babası artık etkisini yitirmiştir. Böyle bile oldukça ürkütücü görünmektedir, fakat oyunu iyi oynadığı, yeteneklerini, kişiliğini gösterdiğinde gördüğü kabul ve takdir hepsine değecektir, artık kendisidir ve kendisinin kahramanı.
Peki bu kendini var edebilme, zorluklar karşında mücadele edip başarılı ve mutlu olabilmeyi neden herkes başaramaz, neden ergenlikte sınavları geçmek bu kadar zor ve önemlidir? Çünkü, ergenlik bir geçiş dönemidir, çocuklukla yetişkinlik arasında köprü vazifesi görür, köprüde kalınamaz, ilerlemek zorundadır kişi, geriye dönüş, çocukluğu sığınma şansı da yoktur, bunu istese bile fiziksel, hormonal ve toplumsal değişimler bunu mümkün kılmamaktadır, büyürken büyümeye direnmek hastalıktan başka bir şey getirmeyecektir, bir şekilde kişi bu süreci tamamlamak zorundadır.
Ergenlik kelimenin tam anlamıyla ayrışma ve bireyleşme dönemidir. Kimden neden ayrışıyor ergen? Tabiî ki anne-babasından ve birey olmak, var olmak için. Büyümeyen insan tam anlamıyla var olamayan insandır. Ergenlikte psikolojik açıdan başarılması zorunlu olan ayrışma ve bireyleşmenin ilk denemeleri, ilk üç yaş içinde çocuğun en temel ilişkisi olan anne(bakıcı) ile ilişkisinde gerçekleşir , o ilişkide neler olduğu bizim kim olduğumuzun temellerini atar.
Baba çocuğun gelişimi açısından etkili bir yere sahip olsa da temel ihtiyaçların karşılayıcısı ve ilk temas edilen nesne-kişi olarak anne çocuk için önem ve gücünü korumaktadır. Annenin çocuğa atfettiği duygu, anlam ve onu nasıl görmek istediği annenin çocuğuna karşı davranışlarını ve tutumunu belirlemektedir. Annenin çocuğuyla kurduğu ilişkiyi, kendi anne-babasıyla ilişkisi, eşiyle ilişkisi, çocuğuna bakım verdiği dönemde yaşadıkları (kayıp, depresyon yada tatmin olduğu bir hayat) belirlemektedir. Annenin eğitim düzeyinin bu ilişkinin duygusal yapısına katkısı olmakla birlikte temel belirleyicisi değildir. Bunun nedeni de duygularımızı ve kişiliğimizin büyük kısmının çocukluk çağında oluşmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
Çocukluk döneminde ayrışma nasıl gerçekleşir? Çocuk doğduğunda anneyle bir bütün olduğunu zanneder, annesi kendisinin bir uzantısı, parçası gibidir. Yine bu süreçte çocuk anneyi tek bir bütün olarak değil parça anneler şeklinde yaşar, ihtiyacına ve bu ihtiyacın karşılanıp karşılanmadığına göre anneleri vardır (seven anne, besleyen anne yada öfkeli, sevgisiz anne). Önce iyi ve kötü anne parçaları birleşir, 18 ay civarında da iyi ve kötü anne birleşip hem iyi anne hem kötü anne tek annede birleşir. Artık annesi tek-bütün ve ayrı biridir kendisi ayrı biri.
Sağlıklı ayrışma süreci, annenin ortalama sağlıklı olduğu, kendi ebeveynleriyle ayrıştığı, bütün bir kimliğe sahip olduğu, ben ve ötekini ayrıştırabildiği durumlarda gerçekleşir. Anne kendi ayrışma sürecini sağlıklı geçiremediyse kendi çocuğuyla ayrışamayacak, duyguları ve beklentilerini çocuğuna atarak ilişki kurmak durumunda kalacaktır, çocuğu üzgünse üzülecek, mutluysa mutlu olacaktır ve aynı şeyi çocuktan bekleyecektir. Kişi bu davranışları çoğunlukla bilinçli olarak yapmamaktır, çocukluk yaşantılarıyla oluşmuş ve çoğunlukla da tehdit olarak algılanan duyguların bastırıldığı yer olarak bilinen bilinçdışı tarafından yönlendirilmektedir. Bilinçdışına bastırılmış duyguların davranışlara etkisini fark etmek ancak bu konuyla ilgili yayınları takip ederek ya da teröpatik ilişki ile mümkün olabilmektedir.
Çocuk anneden ayrışırken babanın varlığı ve gücü oldukça önemlidir, baba çocuğu anneden uzaklaşma çabalarında yanında olan, ona destek veren kişidir, tehlikelere karşı onu korumaktadır. Çocuğu birey olmaya, dış dünyaya davet eden, yaşadığı zorluklar karşısında çocuğun yanında olan kişidir. Bağımsızlaşma sürecinde özellikle üç yaş ve sonrası babanın rolü öncelik kazanmaktadır. Çünkü anneden babaya geçiş çocuğun cinsel kimlik oluşturmasını de etkilemektedir, buradaki zorluklar özellikle kadın erkek ilişkilerini, evlilik ilişkilerinde yaşanabilecekleri belirleyebilmektedir. Babadan çok yakınlık görmeyen kız çocuğu eş ve sevgi ilişkilerinde bir takım zorluklar yaşayacaktır, aynı şekilde erkek çocuk içinde kadınlarla ilişkide zorlukları olacaktır. Kısacası cinsel ve sevgiye dayalı ilişkiler biraz sıkıntılı olup diğer sosyal ve toplumsal alanda da kendini gösteren sorunlar yaşanabilecektir. Anneden ayrışmada babadan destek alınamaması durumlarında, cinsel işlev bozuklukları, sosyal fobi ya da bir takım kişilik bozuklukları gibi ciddi rahatsızlıklara dahi neden olabilmektedir.
Çocukluk çağında sorunları görüp müdahale etmek uzun vadeli bir kazanımdır. Sorunlar tam yerleşmediği için çocuğun değişimi, terapisi daha hızlı olmakta ve daha iyi sonuç alınmaktadır. Yetişkinlikteki terapiler daha sancılı ve daha yavaş olabilmektedir, yine de bu durum soruna, sorunun şiddetine ve etkilediği yaşam alanlarına ( ilişki, iş, sosyal hayat gibi) bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Çocuklukta fark edilmemiş, çözülmemiş sorunların ergenlikte fark edilip müdahale edilmesi psikolojik anlamda köprüden önce son çıkış gibidir. Çünkü ergenlikte henüz kişilik oluşmadığı gibi beyin de gelişimini tamamlamamıştır. Gelişime, değişime karşı psikolojik olduğu kadar kimyasal ve fiziksel olarak da esnektir kişi. Fakat ergenlikte sorunların ciddiyetinin anlaşılması daha zordur, çünkü ergenlik döneminin kendine has çalkantılarıyla karıştırılabilir; hızlı duygu değişimi , içe kapanma , belli konulara aşırı önem verme ve derslere ilginin azalması gibi.
Ergenin değişken duygu ve davranışları anne-babada kaygı yaratabilir, daha önceleri tutarlı davranan ebeveynlerin davranışları da değişkenlik, kararsızlık gösterebilir. Anne-babanın ayrılık, terk edilme kaygıları varsa iki tarafın durumu da zorlaşır, anne-baba daha kuralcı ya da koruyucu ya da aşırı serbest davranışlar gösterebilirler, bu durumda ergeni anne-babadan iyice uzaklaştırır ve aykırı davranışlara yönlendirir (riskli şeyler denemek, ders ve okulu askıya almak, kavgalara karışmak gibi).
Ergen bireyleşip ayrışırken, aşırı ‘ben’ vurgusu yapar, karşı gelmek var olmak anlamına gelir, sosyal hayatı her şeyin önüne geçmiştir ve bu ayrışma çabası ergende yoğun ve karmaşık duygular yaratır (suçluluk duygusu, utanç, kaygı gibi). Ergenin bu zorlu sürecini görüp onu desteklemek, onun ayrı biri olduğunu hissedip ona hissettirecek davranışlarda bulunmak bu sürecin sağlıklı atlatılmasını sağlar. İlişkiyi zorlaştıran, içinden çıkılmaz hale getiren yine anne-babanın kendi geçmişinin, kendi ergenliğinin çocuğuna davranışlarına nasıl yansıdığıyla yakından alakalıdır. Bunları bilmek, fark etmek bazen kolay olmayabilir, bazen kişisel gelişim kitapları, medyada uzmanların tavsiyeleri yeterli olmaktadır, yetmediği durumlarda ise bir uzmandan yardım almak işe yarayabilir.
Çocuk ve ergen terapilerinde en sık rastlanan zorluk, anne-babanın sorunun çocukla ilgili olmasını beklemeleri, terapistin çocuğu düzeltmelerini istemeleridir. Çocukla ilişkilerini düzeltmek istemektedirler, fakat bunu kendilerinin de değişmesiyle gerçekleşeceğini duyduklarında zorlanmaktadırlar, ideal olan çocuğun terapisi devam ederken anne-babanın da terapi sürecine aktif olarak katılmasıdır. Çünkü aile sisteminde değişim olmadığı takdirde, çocuktaki değişim ya sınırlı kalmakta ya da anne-baba çocuktaki değişime adapte olamadıkları için terapiye devam edememektedirler.
Ergenlik yetişkinliğin provasıdır, ya provaya tamamlayıp kişi kendi bireyliğini yaşayacak ya da provalarla geçen bir hayatta kendine yer edinmeye çalışacaktır, bu da hayat kalitesini bozan bir sürecin içinde olmak demektir. Neyse ki, günümüzün teknolojik gelişimi ve psikoloji alanındaki gelişmeler kişilerin destek alacakları kaynakları arttırmıştır, yine de bugünkü işini yarına bırakmamak da yarar vardır. Büyümek her yaşta mümkündür, fakat yaşındaki ihtiyaçlarını karşılayarak büyümek ideal olandır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Ergenlikte Ayrışma-Bireyleşme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Gülderen KILIÇ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Gülderen KILIÇ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
3 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.