2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikodinamik Açıdan Cinsiyet Rollerinin Kazanılması
MAKALE #17688 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.Tuğba KURT | Yayın Aralık 2016 | 5,069 Okuyucu
Freud’un kuramında toplumsal cinsiyet rollerinin kazanılmasına ilişkin üç dönem görülmektedir. Bu dönemler, çocukların cinsiyetler arasındaki farklılıkların farkında olmadıkları dönem, farklılıkları anlamaya başladıkları dönem ve ödipal dönem olarak sıralanabilir. Çocukların cinsiyet farklılıklarının farkında olmadıkları dönem, doğumla birlikte başlamaktadır ve bu dönemde erkek ve kız çocuklarının cinsiyetleri de, toplumsal cinsiyet rolleri de aynıdır. Ancak, bu değişmezlik erkeklerin lehinedir; söz konusu dönemde kız çocuklarının da erkek çocuklarının da cinsiyetleri “erkek”; toplumsal cinsiyet rolleri ise “erkeksi”dir. Farklılıkların anlaşılmaya başlandığı dönemde çocuklar, kadın ve erkek arasındaki farklılıkların farkına varmakta ve beş yaş civarında da cinsel kimliklerini kazanmaktadırlar. Ödipal dönem olarak adlandırılan son dönemde ise, anneleri için babaları ile erkeklik yarışına giren erkek çocuklar, kastrasyon korkusuyla babalarıyla rekabet etmekten ve cinsel olarak annelerine yönelmekten vazgeçmekte (Oedipus kompleksi) ve babalarıyla özdeşleşmektedirler. Böylelikle daha geniş bir sosyal dünyada erkek ve erkeksi olarak kendilerine uygun olan yeri benimsemektedirler. Kız çocuklarının kendilerine uygun olan yeri benimsemesi ise, “penis kıskançlığı” (penis envy) yaşadıkları yönündeki varsayıma dayanmaktadır. Bu dönemde kız çocukları, bir yandan bir penise sahip olmadıkları için fiziksel olarak bu eksiklikten anneyi sorumlu tutmakta, bir yandan da babalarını elde etmenin yolunun anneleri gibi davranmaktan geçtiğine inanmaktadırlar (Electra kompleksi). Kızlar, babalarıyla olan ilişkilerinde önce babalarının onlara istedikleri penisi vereceğini ummakta, ancak daha sonra bu istekten ve istekle ilgili davranışlardan vazgeçerek babalarıyla pasif ve kadınsı bir ilişki içine girmektedirler (Fast, 1990).

Freud’a göre kız çocuklarının, erkeklerin babalarıyla özdeşleşmesi gibi, anneyle tamamen özdeşleşmeye zorunlulukları olmadığından süperegoları da erkeklerinki kadar gelişmemiştir. Bu doğrultuda kadınların, hem cinsel hem de ahlaki olarak erkekler kadar üstün olmadığı ileri sürülmektedir. Öyle ki kadınsılığın, özlemi çekilen penisin üretilmesini ifade ettiğinden anne olma isteğiyle ilişkilendirilmesi, cinsel ilişkinin ve bir çocuğun dünyaya gelmesinin fiziksel bir acı vermesinden ötürü, kadınların acıyı sevdiği, mazoşizme ve narsizme yatkın oldukları görüşünü de beraberinde getirmektedir
(Unger ve Crawford, 1992).

Freud kadın ya da erkeğin toplumsal cinsiyet rollerini üstlendikleri süreci aynı zamanda bir yazgı olarak görmekte ve bu görüşünü de “Anatomi kaderdir” sözüyle desteklemektedir. Onun bu görüşü, kadın-erkek farklılıklarını biyolojik cinsiyet temelinde ele alarak özellikle kadınlara pasif ve ikincil bir konumu atfetmesi ve penis kıskançlığına yönelik açıklamaları daha sonraki kuramcılar tarafından sorgulanmıştır. Ayrıca bu açıklamaların görgül olarak test edilmesinin güçlüğü de vurgulanmaktadır (Yogev, 2006).

Kişilik gelişiminde sosyal çevrenin önemini vurgulayan psikanalitik yönelimli bir diğer kuramcı Alfred Adler ise, bir toplumda erkek olmanın, ilk insanlar arasındaki anlaşmazlıklar ve erkeklerin savaşçı rolleri nedeniyle fazla önemsendiğine; bu durumun kadının sosyal değerini düşürdüğüne dikkat çekmektedir. Bazı karakter özelliklerine erkeksi, bazılarına kadınsı damgasının vurulduğunu belirten Adler, aslında böyle bir değerlendirmeyi haklı gösterecek temel gerçeklerin ortada olmadığını, erkeğin kadına üstünlük sağlamak için aralıksız çaba gösterdiğini vurgulamaktadır. Buna bağlı olarak da, kadınların önyargılı bir toplum içinde doğduklarından, kendilerine karşı geliştirdikleri güven ve değer açısından tehdit altında oldukları ifade edilmektedir(Adler, 2006).

Kadın psikolojisi konusunda önemli görüşleri olan psikanalitik yönelimli bir diğer kuramcı Karen Horney de, Freud’un açıklamalarına, özellikle penis kıskançlığı olgusuna sert eleştiriler getirmektedir. Cinsel özerklik konusunda kadınların da her insan gibi toplumsal kurumlardan etkilenmiş olduğunu vurgulayan Horney, kültürün erkeklik ve kadınlık konusundaki değer yargılarının kadınları önemli ölçüde etkilediğini savunmaktadır (Geçtan, 2005). Freud’un erkeğe uyarlanmış teorisi, Horney tarafından “Bir kadın olarak şaşkınlıkla anneliğin kendi içinde bir can taşımanın mutluluk dolu bilinçliliğinin ve bu yeni canın ortaya çıkmasına ilişkin beklentinin sözcüklere sığmayan mutluluğunun ve sonunda bu can dünyaya geldiğinde duyulan hazzın” sorgulanması ile, belki de penise imrenme teorisinin bunları değerden düşürmeye çalışmasının nedeninin erkeğin kadına yönelik korkuları ve imrenmesi olarak değerlendirilebileceği ifade edilmiştir. Böylelikle “penis kıskançlığı” yerini, “rahim kıskançlığı”na (womb envy) dönüşerek bırakmıştır (Horney, 2006).

Toplumsal cinsiyete ilişkin biyolojik açıklamalara paralel doğrultuda bir kuramcı olarak Erik Erikson ise, rollerin üstlenilmesini kadınların içlerindeki bir boşluğu (inner space) vurgulayarak açıklamaktadır. Ona göre kadınların psikolojik gelişimi, seçilen bir erkek tarafından çocuk dünyaya getirme ve o çocuğa bakım verme yazgısını açıklayacak şekilde içsel bir boşluk barındıran bedenleri olduğu gerçeğinden etkilenmektedir. Bu gerçeğe Erikson, 10-12 yaşlarındaki çocukların oyun içindeki davranışlarını gözlemleyerek ulaşmıştır. Çocuklar minyatür insan ya da hayvan figürleri, bloklarla vb. dolu bir odaya alındığında ve onlardan bir film sahnesi oluşturmaları istendiğinde, kızların sahnesinin çitlerle çevrili bir binanın içindeki eşyalarla ve insanlarla yapılandığı; erkeklerin sahnesinin ise, bu binaların daha çok dış cephesiyle (duvarları, çıkıntıları vb.) ya da yüksek kalelerle yapılandığı gözlenmiştir. Bu doğrultuda Erikson kadınların daha durağan, erkeklerin ise hareket yönelimli oluşlarını kadınların içsel ve bakım veren, erkeklerin ise dışa yönelimli ve aktif organları ile ilişkilendirmiştir (Unger ve Crawford, 1992).

Analitik psikolojinin öncüsü Jung’un toplumsal cinsiyete ilişkin görüşleri, günümüzde kullanılan “androjen” kavramının psikanalitik açıklaması gibidir (Unger ve Crawford, 1992). Ona göre, bir erkeğin bilinçdışı, bütünleyici bir dişi öğeyi (anima); bir kadının bilinçdışı da bir erkek öğeyi (animus) barındırmaktadır. Bu doğrultuda erkeklerin en erkeksi olanı bile, animanın etkisiyle çocuklara ya da zayıf ve hastalara karşı şaşırtıcı bir şekilde şefkat duyabilmektedir. Benzer olarak kadınlar da animusun etkisiyle cesaretli ve saldırgan olabilmektedirler. Bununla birlikte anima ve animus, bilinçle tam olarak bütünleştirilemezler. Örneğin, bir erkek animasını kabul ederek ve öğrenerek sezgilerini, duygularını geliştirebilir; ancak bir tanrıçaya yakıştırılan niteliklere sahip olamaz. Aynı şekilde, bir kadın da animusunu kabul ederek ve öğrenerek girişkenlik kazanabilir ve düşünme yeteneğini geliştirebilir; ancak tamamıyla erkeklik ruhuna asla sahip olamaz (Fordham, 2004).

Genel olarak psikanalitik yönelimli kuramların, Freud’un görüşlerini ve onun açıklamalarına getirilen eleştirileri içerdiği, toplumsal cinsiyete ilişkin özelliklerin ya da rollerin kadınsı ve erkeksi olarak ayrıştığı görülmektedir. Ayrıca bu yaklaşım çerçevesinde kadınlık ve erkeklik özellikleri, yaşanan psikolojik çatışmalar sonucunda kazanılmaktadır. Geleneksel yaklaşımlar çerçevesinde incelenebilecek sosyal öğrenme ve bilişsel yaklaşım ise, benzer ikili ayrıştırmayı (kadınsı-erkeksi) sosyal yapı içindeki tutum ve davranışların bireylerin davranışlarını belirlediği açıklaması çerçevesinde ele almaktadırlar (Bem, 1983).

Kaynakça;

Adler, A. (2006). İnsanı tanıma sanatı (9. Baskı). (K. Şipal, Çev.). İstanbul: Say Yayınları.

Bem, S. L. (1983). Gender schema theory and its implications for child development: raising gender-aschematic children in a gender-schematic society. Signs: Journal of Women in Culture and Society, 8 (4), 598-616.

Fordham, F. (2004). Jung psikolojisinin ana hatları (6. Baskı). (A. Yalçıner, Çev.). İstanbul: Say Yayınları.

Horney, K. (2006). Kadın psikolojisi (6. Basım). (S. Budak, Çev.). İstanbul: Öteki Yayınevi.

Unger, R. & Crawford, M. (1992). Women and gender. New York: McGraw Hill.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikodinamik Açıdan Cinsiyet Rollerinin Kazanılması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Tuğba KURT'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Tuğba KURT'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba KURT Fotoğraf
Uzm.Psk.Dnş.Tuğba KURT
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi27 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Dnş.Tuğba KURT'un Yazıları
► Psikodinamik Psikoterapiler Psk.Irmak Güneş SARAÇ
► Psikodinamik ve Bowen Aile Terapisi Psk.Bayram ŞİMŞEK
► Cinsiyet Üzerine Dr.Psk.Aygül KAKIRMAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Psikodinamik Açıdan Cinsiyet Rollerinin Kazanılması' başlığıyla benzeşen toplam 22 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Yemek Yemeyen Çocuklar Şubat 2016
◊ Ebeveynlik Tutumları Şubat 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


04:10
Top