2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Probiyotikler
MAKALE #18472 © Yazan Dyt.İnci Beyza YÜREKLİ | Yayın Mayıs 2017 | 5,120 Okuyucu
PROBİYOTİKLERİN TANIMI VE TARİHÇESİ

Probiyotiklerin özellik taşıyan mikroorganizmaların insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri ilk defa 1908 yılında, Nobel ödüllü Rus araştırmacı Elie Metchnikoff tarafından ortaya atılmıştır. Metchnikoff, Bulgar çiftçilerin fermente süt ürünleri tüketimi sonucu daha sağlıklı ve uzun ömürlü olduklarını, bunun nedeninin ise bu ürünlerde bulunan çubuk şeklindeki bakterilerin bağırsaktaki mikroflorayı olumlu yönde etkilemesi ve toksik mikrobiyel aktiviteyi azaltması olduğunu belirtmiştir. Fermente gıdalarla sağlıklı yaşam arasındaki bu bağlantı bugün de geçerliliğini korumaktaktadır.

Probiyotik kelimesi Yunanca kökenli olup “yaşam için” anlamına gelmektedir. Probiyotik terimi ilk defa maddeleri tanımlamak için kullanılmıştır. Bu tarihten günümüze kadar probiyotik kelimesi, etki mekanizmalarına ve insam sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine bağlı olarak çok değişik anlamlarda kullanılmıştır. Başlangıçta, protozoonlar tarafından üretilen ve diğer mikroorganizmaların gelişimini destekleyen maddeler için kullanılmış olan probiyotik teriminin anlamı, 1970’li yılların başlarında genişletilerek mikrobiyel gelişmeyi destekleyen doku ekstraktları için de kullanılmaya başlamıştır.
FAO ve WHO’nun probiyotik kelimesini kesin olarak tanımlamasına, Internatinoal Scientific Association for Probiotics and Prebiotics gibi uzman kuruluşların tanım konusunda açık görüşleri olmasına rağmen, piyasada birbirinden çok farklı işlevde ve yararlı etkileri henüz kanıtlanmamış çok sayıda ürün probiyotik olarak satılmaktadır.
“Probiyotik ürün” denildiğinde ise; içerisinde konakçı sağlığı üzerine olumlu etkileri olan mikroorganizmaları içeren, çeşitli enzim, vitamin ve aroma bileşenleri ile desteklenerek direkt kapsül veya tablet haline getirilmiş diyet destestekçiler anlaşılmaktadır. Bu tablet veya kapsüller “farmasötikaller” olarak da bilinmekte olup, hastalıkların tedavisinde ilaç yerine kesinlikle kullanılamamakta, sadece sağlık destekleyici ürünler olarak satılmaktadır. Bu preparatlar dondurarak kurutulmuş bakteri kültürlerinin kapsül veya tablet haline getirilmesi ile hazırlanmış olup; bazı hepatik hastalıklar, kabızlık ve antibiyotik tedavisi sonucu ortaya çıkan diyare gibi gastrointestinal düzensizlıklerim önlenmesinde kullanılmaktadır. (1)

Bir suşun etkin bir probiyotik olarak tanımlanabilmesi için gerekli özellikleri, gerek kullanılacağı gıda sistemindeki davranışı ve gerekse hedef tüketici sağlığı üzerinde yaratacağı olumlu etkiler esas alınarak belirlenmiştir. Bu kriterler içerisinde; suşun insan orjinli olması ve gastrointestinal sistemde canlılığını sürdürmesi, gastrik aside ve fizyolojik konsantrasyondaki safra tuzuna direnci yanında, ince bağırsak epitel hücrelerine tutunma özelliği göstermesi, en çok üzerinde durulan probiyotik mikroorganizma davranışlarıdır. Diğer yandan özellikle etkin antimikrobiyel madde üretim özellikleri, hem gıdaların hem de tüketicilerin gıda bozulmaları ve patojen mikroorganizmaların olumsuz etkilerinden korunmasında büyük önem taşımaktadır. (2)

Gerek insan beslenmesinde gerekse hayvan yemi üretiminde kullanılan probiyotik mikroorganizmalar aşağıdaki çizelgede verilmiştir.

Probiyotikler, intestinal sistemin mikrobiyel dengesini düzenleyerek konakçı sağlığı üzerinde yararlı etkileri olan, canlı mikrobiyel gıda katkılarıdır. Günümüzde probiyotik tanımı, insan ve hayvan sağlığını destekleyen (güçlendiren) ve gıda, yem ya da gıda katkı maddelerine ilave edilen mikrobiyel preparatların tümünü kapsamaktadır. Probiyotik mikroorganizmaların en önemli grubunu laktik asit bakterileri oluşturmaktadır. Bunların içerisinde Bifidobacterium ve Lactobacillus türleri en yaygın olarak kullanılan probiyotik mikroorganizmalardır. Ayrıca bazı bakteri cinsleri ile maya ve küf türlerinden de probiyotik ürünlerin hazırlanmasında yararlanılmaktadır. (2)
Probiyotik Mikroorganizmaların Özellikleri
Probiyotik bir mikroorganizmanın tanımı içinzorunlu kriterler LABIP (Laktik Asit Bakteri Endüstriyel Platformu) tarafından belirlenmiştir. Buna göre probiyotik potansiyeli taşıyan mikroorganizmalar:
•İnsan orjinli olmalıdır,
•Patojen özellik içermemelidir,
•Gastrik asit ve safra tuzuna direnç göstermelidir,
•Bağırsak epitel dokularına tutunmalıdır,
•Gastrointestinal sistemde kısa süreler için de olsa sürekliliğini devam ettirebilmelidir,
•Antimikrobiyel bileşikler üretebilmelidir,
•İmmün cevabı stimüle edebilmelidir,
•Metabolik etki kabiliyeti olmalıdır (kollesterol asimilasyonu, laktaz aktivitesi, vitamin üretimi),
•Teknolojik süreçlere direç göstermelidir.
İnsan tüketimi için tasarlanan ürünlerde insan kaynaklı suşların kullanımı, konakçı ile spesifik interaksiyonlar ve türe bağlı sağlık etkileri açısından önem taşımaktadır. Normal bağırsak mikroflorasının üyeleri olmalarından dolayı Lactobacillus, Bifidobacterium, Enterobacterium gibi laktik asit bakteri suşları insan tüketimi için tasarlanan probiyotik ürünlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, bu bakteriler geleneksel olarak fermente süt ürünlerinin üretiminde de kullanılmakta ve GRAS (Genel Olarak Güvenli) olarak kabul edilmektedirler. Buna karşın, Saccharomyces boulardii gibi gıda endüstrisinde yaygın olarak kullanılan bazı probiyotik mikroorganizmalar, insan orjinli değildir. (2)
Asitlik ve Safra Tuzlarına Direnç
Probiyotik olarak kullanılacak bir mikroorganizmanın, sindirim sisteminden geçişi sırasında canlı kalabilmesi zorunludur. Bu nedenle lizozim başta olmak üzere, ağız boşluğunda bulunan enzimlere dayanıklı olması ve midenin gastrik ortamından (pH 1.5-3.0) büyük ölçüde etkilenmemesi gerekmektedir. Safra tuzları, karaciğerde kolesterolden sentezlenir ve safra kesesinden duodenuma salgılanır (500-700 mL/gün). Bu asitler daha sonar kolonda mikrobiyel aktiviteden dolayı kimyasal modifikasyonlara (dekonjugasyon, dehidroksilasyon, dehidrojenasyon ve deglukuronidasyon) uğrar. Tüm konjuge ve konjuge olmayan safra tuzları; E.coli suşları, Klebsiella ve Enterococcus türleri için antibakteriyel etkiye sahiptir. Konjuge olmayan safra tuzları daha yüksek antimikrobiyel aktiviteye sahiptir. Gram pozitif bakterilerin safra tuzlarına hassasiyeti, Gram negatif bakterilerden daha yüksektir. In vitro direnç denemelerinde, bifidobakterilerin safra tuzlarına laktobasillerden daha dirençli oldukları belirlenmiştir. (2)
Bağırsak Hücrelerine Tutunma ve Sindirim Sistemine Kolonizasyon
Probiyotik mikroorganizmaların intestinal epitel yüzeylere tutunabilme kapasiteleri; intestinal bölgede kolonize olabilmelerinde, patojen mikroorganizmaların tutunmasını engellemede, immün sistem modülasyonunda, hasarlı mukozanın iyileştirilmesinde ve daha fazla ve uzun surely probiyotik etki sağlayabilmede kritik önem taşımaktadır. Probiyotik bakteriler, ağız boşluğunda bulunan mikroorganizmaların kolonizasyonunda etkili olan tutunma ve/veya koagregasyon faktörleri gibi farklı kolonizasyon mekanizmalarına sahiptir. Laktobasillerin insanlarda ince ve kalın bağırsağa tutunma ve kolonize olma mekanizmaları, hayvanlardaki tutunma ve kolonizasyon mekanizmalarından farklıdır. Hayvanlarda bu tutunma proksimal sindirim sistemde bulunan katlanmış epitel yüzeylerinde gerçekleşmektedir.
(2)
Antimikrobiyel Aktivite
Probiyotik bakterilerin intestinal sistemdeki en önemli foksiyonlarından biri de konağın doğal florasının patojenler için bir bariyer oluşturmasına yardımcı olmaktır. Bu nedenle probiyotik mikroorganizmaların seçiminde, patojenleri ve bozulma etmeni mikroorganizmaları inhibe etme potansiyeli önemli bir kriterdir. Birçok probiyotik suş, bu fonksiyonu hidrojen peroksit (H₂O₂), organik asit, diasetil, biyosürfaktan maddeler, bakteriyosin veya bakteriyosin benzeri molekülleri içeren bir ya da bir kaç antimikrobiyel maddeyi üretmek ya da bağırsak epitel hücrelerine patojen bakterilerin tutunmasını engellemek suretiyle yerine getirmektedir. (2)
Güvenlik Kriterleri Ve Teknolojik Özellikler
Probiyotik ürün oluşturmak amacıyla yeni cins ve türlerin seçiminde FHO/WHO tarafından önerilen, uyulması zorunlu güvenlik kriterlerine dikkat edilmesi gerekmektedir. Güvenilir bir probiyotik seçiminde en önemli kriter, suşun tanımlanmış olmasıdır. Bu amaçla DNA-DNA hibridizasyonu veya 16S rRNA dizi analiz teknikleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Probiyotik özellik gösteren bir bakteri, patojen suşlara da sahip bir türün üyesi ise detaylı bir klinik tanının yapılması gerekmektedir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer güvenlik kriteri de, antibiyotik direnç genlerini taşıyıp aktarabilen ve intestinal sistemde mukozal yapıya zarar veren suşların probiyotik olarak kullanılmamasıdır.
Probiyotik potansiyeli olan mikroorganizmaların faj dirençlilik, genetik stabilite gibi özelliklerinin iyi araştırılması yanında; büyük ölçekte üretime uygunluk, ürün tadında olumsuz etkisinin olmaması ve üründe canlı kalabilme yeteneği gibi teknolojik süreçlerdeki durumunun da belirlenmesi gerekmektedir. Probiyotik ürünler genellikle mikroorganizmaların canlılığını ve aktivitesini olumsuz yönde etkileyebilecek santrifüj, liyofilizasyon gibi yöntemler uygulanarak toz veya granüler formda hazırlanmaktadır. Probiyotik ürün, hedeflenen yararlı etkiyi gösterebilmesi için bağırsak florasında yarışa girebilecek düzeyde canlı mikroorganizma sayısına sahip olmalıdır. Probiyotik ürünün içerdiği canlı bakteri sayısı; depolama süresi, nem, sıcaklık gibi koşullardan etkilenmektedir. Bu nedenle probiyotik suşların canlılığı ve stabilitesi üzerine teknolojik süreçlerin etkisinin incelenmesi, son kullanım tarihini belirlemek için zorunludur. (2)
Probiyotik Etki Mekanizmaları
Probiyotiklerin konakçıyı intestinal system bozukluklara karşı nasıl koruduğunu açıklamaya çalışan birçok mekanizma bulunmaktadır. Ancak yine de hangi patojenlere karşı hangi probiyotiklerin etkili olduğunun tam olarak belirlenmesi için daha çok çalışmaya gereksinim vardır. Probiyotiklerin muhtemel etki mekanizmaları aşağıga maddeler halinde özetlenmiştir. Bunlar:
1. İnhibe edici maddeler üretirler: Probiyotikler, Gram pozitif ve Gram negatif ve mikroorganizmalar üzerinde etkili birçok madde üretmektedir. Bunlardan bazıları organik asitler, hidrojen peroksit, bakteriyosin ve bakteriyosin benzeri maddelerdir.
2. Tutunma bölgelerini bloke ederler: Probiyotikler tutunma bölgeleri için patojenlerle rekabete girerek, intestinal sistemde yerleşmelerini engellemektedirler.
3. Besin maddeleri için rekabet ederler: Probiyotikler patojenler için de gerekli olan besin maddelerini tüketerek, onların sistemde uzun sure kalmalarını engellemektedirler. Ancak bu mekanizmanın kanıtlanabilmesi için invivo verilere gereksinim duyulmaktadır.
4. Toksin reseptörlerini yıkıma uğratırlar: Bu mekanizma hayvanlarda S. boulardii’ nin intestinal mukozada bulunan Clostridium difficile’ nin toksin reseptörlerini parçalayarak konakçıyı koruması nedeniyle ortaya atılmıştır.
5. Bağışıklık sistemini güçlendirirler: Son yıllarda yapılan çalışmalar probiyotiklerin spesifik ve spesifik olmayan bağışıklık sistemini güçlendirerek intestinal hastalıklara karşı konakçıyı koruduğunu ortaya koymuştur. Bu mekanizma tam olarak aydınlatılamamış olmasına ragmen spesifik hücre duvarı komponentlerinin veya hücre yüzeylerinin adjuvant etki gösterdiği ve humoral immun yanıtı güçlendirdiği düşünülmektedir. (1)
Akut Gastroenterit
Probiyotik kullanımının en çok incelendiği alan enfeksiyöz ishallerdir. Çocuklarda enfeksiyöz ishal tedavisinde amaç dehidratasyonu engellemek, ishal süresini kısaltmak ve elektrolit dengesizliğini önlemektir. Bu nedenle antibiyotikler, oral ve intravenöz sıvı tedavileri yaygın olarak kullanılmaktadır. Probiyotiklerin bu hastalarda patojen mikroorganizmalarla yarışmaya girerek ve bağışıklık sistemini güçlendirerek etkili olabileceği düşünülmektedir. Guarino ve ark. tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada 3-6 yaştaki akut gastroenterit tanılı 100 çocukta probiyotiklerin tedaviye katkısı incelenmiştir. Bu çocukların 48’ine randomize olarak oral rehidratasyon sıvısı (ORS), geri kalan 52’ sine ise ORS arkasından günde 3 kez 109CFU (colony forming unit/koloni oluşturan ünite) dozunda Lactobacillus GG (LGG) 200 ml süt ya da mama içinde en fazla 5 gün boyunca verilmiş ve LGG alanlarda ishalin %50 oranında azaldığı gösterilmiştir. Bu etkinin rotavirus pozitif olanlarda biraz daha fazla olduğu ancak istatistiksel fark olmadığı bildirilmiştir. Çocuklarda ve eriflkinlerde enfeksiyöz ishalde probiyotik kullanımının değerlendirildiği 23 çalışmayı içeren bir Cochrane metaanalizinde olgular probiyotik kullananlar ve kullanmayanlar olarak iki gruba ayrılmıştır. Bu çalışmada toplam 1917 olgunun 1499’ u 18 yaş altında çocuklardan oluşmaktaydı. Yirmi bir çalışmada laktik asit bakterileri, iki çalışmada ise Saccaromyces boulardii kullanılmıştır. Bu meta-analizde yer alan neredeyse tüm çalışmalarda probiyotiklerin yararlı olduğu gösterilmiş olup, ishal süresinin ortalama 29.2 saat kısaldığı görülmüştür. (3)
Antibiyotik İshali
Antibiyotik tedavisi barsak florasında değişikliklere yol açarak sindirim ve emilim işlevlerini etkileyerek karın ağrısı ve ishale yol açabilir. Antibiyotik alan çocuklarda ishal sıklığı %40’lara varan oranlarda bildirilmifltir. Antibiyotik kullanımının başka bir yan etkisi ise bakteriyel aşırı çoğalmadır. Bu durumlara yol açabilen en önemli mikroorganizma Clostridium difficile’ dir. Bu durum en çok bağışıklık sistemi baskılanmış ya da uzun süre hastahanede yatan hastalar ve çocuklarda görülür. Antibiyotik ishali antibiyotik tedavisi başlandıktan itibaren tedavi bitiminden iki ay sonrasına kadar ortaya çıkabilir. Probiyotikler bu durumda barsağın koruyucu mukoza engelinin yeniden oluşumuna ve bağışıklık düzeyinin artmasına katkıda bulunur. Çocuklarda antibiyotik ishalinin incelendiği 10 çalışmanın değerlendirildiği bir Cochrane meta-analizinde 1 ay ile 15 yaş arasındaki 1986 çocuk değerlendirilmiş (1015 tedavi, 971 kontrol) ve probiyotik kullanımının antibiyotik ishali ve Clostridium difficile enfeksiyonunu önleyebildiği gösterilmiştir. Araştırmacılar değişik yaş gruplarında, kullanılan antibiyotiklere göre ve kullanılan probiyotik mikroorganizma türüne yönelik yeni çalışmalar yapılması gerekliliğine dikkat çekmifllerdir. (3)
Nekrotizan enterokolit ve kısa barsak sendromu
Yapılan bir meta-analiz değerlendirmesinde 37 gestasyon haftasından küçük ve/veya 2500 gr altında doğan 1425 bebeğin değerlendirildiği seçilen 9 randomize çalışmanın sonuçlarına göre (Cochrane Neonatal Review Group) enteral yoldan probiyotik verilmesi ile nekrotizan enterokolit gelişmesinin anlamlı olarak azaldığı gözlenmişir. Ancak probiyotik verilmesi nozokomiyal sepsis oranını etkilememiş ve parenteral beslenme süresini de kısaltmamıştır. (Kısa barsak sendromunda doğumsal ya da edinsel nedenlerle işlev gören barsak uzunluğu azalmış olup besinlerin sindirimi ve emilimi yeterli düzeyde gerçekleşemez. Çift kör plasebo kontrollu bir çalışmada 9 ay 17,5 yaş arasındaki 21 kısa barsaklı çocuk üzerinde probiyotiklerin barsak geçirgenliği üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla 9 çocuğa günde 10 bilyon CFU içeren LGG kapsülü, diğer 12 çocuğa ise plasebo içeren kapsül 4 hafta boyunca verilmiştir. Çalışma sonucunda her iki gruptaki barsak geçirgenliği farklı bulunmamıştır. İrritabl barsak sendromu, biyokimyasal ya da anatomik bir bozukluk olmaksızın ishal, kabızlık, karın ağrısı, karın şişliği ve gaz gibi gastrointestinal yakınmalarla kendini gösteren bir hastalıktır. Çocuklarda ortalama %10-15 sıklıkla görülür. Etyolojisi tam olarak belli olmadığı için tedavisi yakınmalara yöneliktir. Tedavide lifli, posalı gıdalarla beslenme yanında barsak motilitesini düzenleyen ilaçlar kullanılır. Son yıllarda barsak florasının bozulmasının da hastalığı etkilediği bildirilmiştir. Sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında hastaların barsak florasındaki koliform bakteriler, laktobasiller ve bifidobakterilerin kolonizasyonunun azaldığı bildirilmiştir. Bu nedenle tedavide probiyotik kullanan erişkin hastalarda yakınmaların azaldığı gösterilmiştir. Çocuklarda çift kör plasebo kontrollu randomize bir çalışmada 50 çocuk iki gruba ayrılmış ve bir gruba LGG 1010CFU diğer gruba ise plasebo 6 hafta boyunca verilmiştir. Her iki grup arasında karın ağrısı, ishal ve kabızlık gibi yakınmalarda farklılık saptanmamıştır. İkinci bir randomize çalışmada 32 irritabl barsak sendromlu çocuk ile 72 hasta olmayan çocuğa LGG 3X109ya da plasebo 4 hafta boyunca verilmiş ve LGG grubunda %33, plasebo grubunda %3 olguda ağrının kaybolduğu gözlenmişse de her iki grupta da bulguların iyileşmesi, ağrı sıklığı ve ciddiyeti, ilaç kullanımı ve okula devamsızlık gibi değişkenler arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. (3)
Kabızlık
Kabızlık çocukluk çağında oldukça sık görülen bir hastalıktır. Etyolojisinde psikolojik etken de dahil olmak üzere çok sayıda neden bulunabilse de olguların çoğu fonksiyonel kabızlıktır. Hastalığın tedavisinde alınan sıvı ve posalı gıdaların arttırılması yanında laksatifler de yaygın olarak kullanılmaktadır. Son y›llarda probiyotiklerin eriflkin ve çocuklarda tedavi amacıyla kullanılabileceği öne sürülmüştür. Yapılan bir çalışmada Bekkali ve ark. tarafından Roma kriterlerine gore kabızlık tanısı konan 4-16 yaşlarda 20 çocuk incelenmiş olup Bifidobacteria (B. bifidum, B. infantis, B. longum) ve Lactobacillus (L. casei, L. plantarum, L. rhamnosus) karışımı 4 hafta boyunca verilmiştir. Çocuklarda ortalama dışkı sayısı 2. hafta 2’ den 4,2’ ye, 4. haftada 3,8’ e çıkmış olup, dışkş kaçırma hepsinde belirgin azalmış, karın ağrısı %45’ten %20’ye inmiştir. Yapılan bir meta-analizde ise randomize kontrollu 5 çalışma (3 eriflkin (n=266), 2 çocuk (n=111) çalışması) incelenmiş olup erişkinlerde B. Lactis DN-173 010, L. Casei Shirota ve E. Coli Nissle 917’ nin olumlu etkisi görülmüştür. Çocuklarda ise L. Casei rhamnosus Lcr35’ in olumlu etkisi görülürken LGG’nin yararı saptanamamıştr. (3)
Enflamatuar barsak hastalıkları
Crohn hastalığı gastrointestinal sistemin kronik tekrarlayıcı enflamatuar hastalığı olup, karın ağrısı, ishal, iştahsızlık, büyümede gerilik ve kilo kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Barsak flora değişikliğinin immun sistemi uyararak enflamasyondan sorumlu olan medyatörler aracğlığı ile hastalığın alevlenmesine yol açabileceği bildirilmiştir. Hastaların neredeyse %40’ının klasik tedaviye ek olarak ya da tek başına alternatif tedavilere (probiyotikler dahil) yönlendiği gösterilmiştir. Bousvaros ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada Crohn hastalığı tanısı almış 39 çocuk hastaya klasik tedaviye ek olarak en az 1010CFU LGG ve 295 mg prebiyotik (inülin), kontrol grubunu oluşturan 36 olguya ise plasebo verilerek tekrarlamaya kadar geçen ortalama süreler ölçülmüş ve arada istatiksel bir fark bulunmamıştır. Ülseratif kolitli eriflkinlerde kullanılan E. Coli Nissle 1917’nin remisyonu sağamada 5-ASA kadar etkili olduğu gösterilmiştir. Henker ve ark. tarafından 11-18 yaş arasındaki remisyonda olan ülseratif kolitli çocuklarda yapılan bir çalışmada 24 olguya bir yıl boyunca E. Coli Nissle, 10 olguya ise 5-ASA verilmiş ve her iki grupta hastalığın alevlenme sıklığı sırasıyla %25 ve %30 olarak bulunmuştur. Bu sürede ciddi bir yan etki ile karşılaşımamıştır. Diğer taraftan Miele ve ark. yeni tanı konan ülseratif kolitli çocuklarda standart tedaviye (mesalamin ve steroid) eklenen probiyotik karışımının (VSL#3) remisyona sokmada standart tedaviden daha etkili olduğunu (%92,8 vs %36,4) göster- mişlerdir (p<0,001). Probiyotik eklenen grupta 1 yıl içindeki tekrar sıklığı da (% 21,4) standart tedaviden (%73,3) daha az oranda bulunmuştur (P=0,014). (3)
Helicobacter pylori enfeksiyonu
On dört çalışlmanın değerlendirildiği bir metaanalizde H. pylori pozitif 1671 erişkin olgu tedavi edilmiş ve tedaviye probiyotik eklenmesinin başarı oranını arttırdığı ve antibiyotiklerin yan etkilerini azalttığı sonucuna varılmıştır. Çocuklarda değişik probiyotiklerle yapşlan az sayıda çalışmada çelişkili sonuçlar elde edilmiştir; Bifidobacterium animalis, L. Casei ve L. Reuteri ATCC 5573 tedaviyi olumlu yönde etkilerken, L. Acidophilus ve S. Boulardii’nin tedavi başarısını arttırmadığı gözlenmiştir.
Alerji/solunum yolları hastalıkları
Besin alerjileri immun sistemin diyette bulunan proteinlere karşı oluşturduğu beklenmeyen bir reaksiyon sonucunda oluşur . Anne sütü alan bebeklerin barsağında bifidobakteri ve laktobasil kolonizasyonu artmış olup, patojen mikroorganizmalara karşı bir engel oluşturmanın yanında daha sonradan alerji gelişme riskini de azaltır. Anne sütü almayan bebeklerde atopik hastalıkların riski artmıştır. Abrahamsson ve ark. gebelere probiyotik verilmesinin bebekleri üzerindeki etkisini araştırmışlardşr. Bu nedenle 188 gebeye 36. gestasyon haftasşndan doğuma kadar randomize olarak 1X108 CFU Lactobacillus reuteri ya da placebo verilmiştir. Doğumdan sonra bebeklere de aynı doz probiyotik 1 yaşa kadar verilmiştir. Bir yaşında her iki grupta da egzama gelişme oranı aynı iken (probiyotik grubunda %36, placebo grubunda %34), iki yaşında bu oranların probiyotik grubunun lehine değiitiği gözlenmiştir (probiyotik grubunda %8, plasebo grubunda % 20; p<0,02). Yazarlar bu çalışmanın sonucunda gebelere ve daha sonra bebeklerine yapılan probiyotik katkısının uzun vadede IgE’ye bağlı egzama riskini azalttığı sonucuna varmışlardır. Probiyotiklerin atopik dermatitten korunmada ve tedavisindeki rolü randomize kontrollü çalışmaların incelendiği bir metaanalizde yenidoğan döneminden 13 yaşına kadar 1898 çocuk üzerinde araştırılmıştır. Bu metaanalizde yer alan 6 çalışmada probiyotiklerin atopik dermatitten korunmadaki rolü, 13 çalışmada ise tedavi üzerine etkileri araştırılmıştır. Genellikle kullanılan probiyotik LGG olup, korunmada 2X1010CFU, tedavide ise 3X108-2X1010CFU kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre probiyotiklerin ilk 2 yılda atopik dermatit gelişimini %61 oranında azalttığı gözlenmiştir.
Çocuklara Lactobacillus casei DN-114001 eklenen yoğurt 20 hafta boyunca verildiğinde probiyotik verilmeyen gruba göre alt solunum yolları enfeksiyonlarının (bronflit, pnömoni) sıklığının azaldığı (%32 vs %49) ve belirtilerin süresinin anlamlı olarak kısaldığı gösterilmiştir. Toplam enfeksiyon sıklığı (gastrointestinal ve solunum) farklı bulunmamıştır. (3)
Ürogenital enfeksiyonlar
Yapılan çalışmalar Lactobacillus GG(ATCC53103) ve Lactobacillus rhamnosus GR-1 benzeri probiyotiklerin ağızdan verildiğinde ürogenital traktusta kolonize olduğu ve salgıladıkları maddelerle patojen mikroorganizmaları inhibe ederek kadınları ürogenital enfeksiyonlardan koruduğu gösterilmiştir. Probiyotiklerin çocukluk çağında da bu amaçla değişik patolojilerde kullanılabileceği düşünülmektedir. (3)
Obezitede Değişen Mikrobiyota
İntestinal mikrobiyotanın vücuttaki tüm fonksiyonlar ile etkileşim halinde olduğu; metabolik, trofik etki, lokal ve immün sistem regülasyonunda rol oynadığı bilinmektedir. Barsak mikrobiyotasının besin emilimini ya da enerji dağıtımını etkileyerek obezite ve metabolik sendrom gibi önemli hastalıkların patogenezinde rol oynadığı düşünülmektedir. Yüksek yağlı diyetle floranın değiştiği gösterilmiştir, kilolu insanlarda firmicutes oranının yüksek, bakteroides ve bifidobakteri oranının düşük olduğu saptanmıştır. Bu da enerji dengesini aşağıda söz edildiği şekilde bozarak obeziteye yol açabilmektedir. Bu alanda yapılan ilkçalışmalar germ free (bağırsak florası olmayan) hayvan deneyleridir. Germ free farelerin aynı kiloya sahip olmak için diğer farelerden daha fazla kaloriye ihtiyaçları olduğu saptanmıştır. Aynı diyet ile germ free farelerin diğer farelere göre vücudunda daha düşük yağ miktarı saptanmıştır. Diğer tarafta germ free fareler bağırsak florası ile kolonize olduğunda vücut ağırlığı, yağ miktarı anlamlı oranda artış olduğu görülmüştür. Cani ve ark. nın yaptığı çalışmada kolonda bulunan gram-negatif bakterilerden köken alan lipopolisakkarid (LPS) düzeylerinin kronik sistemik inflamasyona neden olduğu, bunun da insülin direnci ve obezite gelişiminde rol oynadığı düşünülmüştür. Özellikle yüksek yağlı diyetle beslenenlerde dolaşımda LPS düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır (özellikle gram negatif/gram pozitif oranı artmıştır). Endotoksin seviyelerindeki artış sonucu pro-enflamatuvar sitokinlerin üretimi artar (TNF-α, IL-1, IL-6, plazminojen aktivatör inhibitörü). Bunun sonucunda da glukoz toleransı bozulur ve böylece insülin direnci gelişir. Farelerde düşük kalorili diyet sonrası bacteroides/firmicutes oranının değiştiği ve obez farelerin kilo verdiği saptanmıştır. (4)
Obezlerde intestinal mikrobiyotanın değişimi sonucu meydana gelen değişiklikler:
1. Normalde sindirilmeyen besinlerin (polisakkaritler) bakteriler tarafından fermentasyonu ile kısa zincirli yağ asitleri ve monosakkarit üretimi artar, besinlerden elde edilen enerji artmış olur.
2. Normalde bağırsak epiteli gram negatif bakterilerden salınan endotoksin olan lipopolisakkaritlerin translokasyonunu engelleyen bir bariyer görevi görür. Ancak bazı endojen ve ekzojen olaylar bu fonksiyonu bozabilir. Permeabilitenin artması sonucunda, plazma lipopolisakkaritlerinde artış olur, bu da inflamatuar sitokinlerin artışına yol açar.
3. Lipoprotein lipaz inhibitörü olan Fasting induced adipose faktörün (FİAF) intestinal ekspresyonunun azalması ile lipoprotein lipaz aktivitesinin artmasısonucunda şilomikron ve Çok Düşük Yoğunluklu Lipoprotein-kolesterol (VLDL-K) içerisindeki trigliseritler açığa çıkar ve yağ dokusunda birikir.
4. Karaciğerde ve kasta adenozin monofosfatın aktive ettiği protein kinazın (AMPK) ekspresyonu azalır. Yağ asitlerinin β-oksidasyonunda önemli olan bu enzimin düzeyi azalınca yağ asitlerinin yıkımı azalır, yağ dokusu birikir.
5. Bakteriyel hidroliz ile ortaya çıkan monosakkaritler karaciğere geldikten sonra Carbohydrate responsive element-binding protein (ChREBP)’yi aktive eder, bu da lipogenezi aktive eder.
Sonuç olarak; diyetle bağırsak mikrobiyotasının değişmesi sonucu besinlerden elde edilen enerji miktarı, vücuda geçiş ve depolama artar, bunun sonucunda obezite gelişir. (4)
Probiyotik Yoğurt Üretim Yöntemi
Yoğurtların üretim akış şeması Şekil 1’ de verilmiş, ürünlere katılan kültür miktarı ve inkübasyon sıcaklığı kültür temin edilen firmanın önerisi doğrultusunda ayarlanmıştır. Bir ay süreyle +4 °C’de depolanan ürünler kimyasal analizlere tabi tutulmuştur. Araştırma 3
paralel halinde yürütülmüştür. (5)


Ayran Üretiminde Kullanılacak Kültürlerin Hazırlanması
Yağsız süttozundan %12 toplam kuru maddeli rekonstitüe edilmiş, 85 °C’de 15 dakika ısıl işlem uygulanmış, inokülasyon sıcaklığı olan 42 °C’ye soğutulduktan sonra aseptik koşullar altında yoğurt kültürü %2 oranında rekonstitüe süte inoküle edilerek, yoğurt kültürü hazırlanmıştır. Pıhtının asitliği pH 4.6 ya ulaştığında 42 °C’de yapılan inkübasyon işlemine son verilmiştir. İnkübasyon süresi 180 dakika olarak kaydedilmiştir. Probiyotik özellikteki ayran yapımı için L. acidophilus kültürü ve Bifidobacterium spp. kültürü hazırlanan rekonstitüe süte steril ortamda %2 oranında inoküle edilmiştir. İnkübasyon işlemi 37 °C’de uygulanmıştır. İnkübasyon süresi L. acidophilus ve Bifidobacterium spp. kültürleri için sırasıyla 180 dakika ve 360 dakikadır. Hazırlanan kültürler bir sonraki gün yapılan ayran üretimine kadar buzdolabında muhafaza edilmiştir. (6)

Sinebiyotikler
Sinebiyotik terimi, probiyotik ve prebiyotik terimine verilen addır. Sinebiyotikler üzerinde yapılan çalışmalarda, bu kombinasyonun sağlık üzerine birçok olumlu etkilerinin olduğu ortaya konulmuştur.
Ratların barsağında yapay olarak meydana getirilen kanser kök hücrelerinin hayvanlara yedirilen oligofruktoz ve inulin ile birlikte B. longum vermekle kanser gelişiminin ciddi boyutta baskılandığı görülmüş ve bu konu üzerinde daha detaylı araştırma yapılarak kolon kanserine karşı bu sinebiyotik etkiden yararlanılması önerilmiştir. Gallaher ve Khil tarafından yapılan benzeri bir araştırma da araştırıcılar insanların diyetleriyle günde %2 oranında oligofruktoz ve 10⁸ kob dozda Bifidobacterium almalarının yararlı olabileceğini bildirmişlerdir. Brown ve ark. ise, domuz beslemede nişasta amilozu ve B. longum kombinasyonundan yararlı sonuçlar almışlardır.
Nisin ve laktisin gibi bakteriyozinlerin sodium sülfat ve sodium laktat gibi organic asitlerle combine edildiklerinde S. Kentucky ve L. innocua üzerinde daha fazla inhibitor etki gösterdiği ve toplam bakteri sayısında azalmaya neden olduğu bildirilmiştir.
En iyi bilinen sinebiyotikler Bifidobacterium’lar+FOS, Lactobacillus’lar+laktitol ve Bifidobacteriumlar+GOS kombinasyonlarıdır. (7)

KAYNAKÇA
(1) İbrahim ÇAKIR, M. Lütfü ÇAKMAKÇI. Probiyotikler: Tanımı, Etki Mekanizması, Seçim ve Güvenilirilik Kriterleri. GIDA (2004) 29 (6):427-434
(2) Başar UYMAZ. Probiyotikler ve Kullanım Alanları. Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt 16, Sayı 1, 2010, Sayfa 95-104
(3) Tufan KUTLU. Pre ve Probiyotikler. Türk Ped Arş 2011; 46 Özel Sayı: 59-64
(4) Dr. Necla İPAR Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı TIPTA UZMANLIK TEZİ T.C. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EKZOJEN OBEZİTESİ OLAN HASTALARDA TOTAL OKSİDATİF STRES VE TOTAL ANTİOKSİDAN KAPASİTE DÜZEYLERİ; PROBİYOTİKLERİN BU DÜZEYLERE ETKİSİ.
(5) Serap FENDERYA A. Sibel AKALIN Probiyotik Yoğurtların Bazı Kimyasal Özellikleri Üzerine Bir Araştırma Ege Üniv. Ziraat Fak. Derg., 2003, 40(1):87-94 ISSN 1018-8851
(6) Tuğba Kök Taş, Zeynep Güzel-Seydim. Çeşitli Yağ İkame Maddeleri ve Probiyotik Kullanımının Ayran Kalite Kriterleri Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi. GIDA (2010) 35 (2): 105-111
(7) Murat GÜLMEZ, Abamüslüm GÜVEN. Probiyotik, Prebiyotik ve Sinbiyotikler. Kafkas Univ. Vet. Fak. Derg. 2002, 8(1): 83-89
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Probiyotikler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dyt.İnci Beyza YÜREKLİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dyt.İnci Beyza YÜREKLİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İnci Beyza YÜREKLİ Fotoğraf
Dyt.İnci Beyza YÜREKLİ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Diyetisyen
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi12 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dyt.İnci Beyza YÜREKLİ'nin Makaleleri
► Probiyotikler ve Prebiyotikler Dyt.Meltem ERDAĞI
► Dost Probiyotikler Dyt.Selma AĞALAR
► Probiyotikler ve Sağlıklı Beslenme Dyt.Fatma Merve KALELİOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Probiyotikler' başlığıyla benzeşen toplam 10 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:21
Top