2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Evlilik ve Psikoloji
MAKALE #18773 © Yazan Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ | Yayın Eylül 2017 | 5,168 Okuyucu
Çift terapisine kimler gelir? Amaçları nedir? Amaç sadece evliliği kurtarmak, ilişkiyi onarmak mıdır?

Çift terapisine gelenlerin çoğunluğunun ilk seanstaki halleri ilişkiden yorulmuş, birbirlerinden bıkmış, ilişki problemlerinden dolayı işleri, sosyal yaşantıları kesintiye uğramış, yorgunluk hayatlarının geneline yansımıştır. Evlilik, düzeltmek istedikleri fakat artık emek harcamaktan yoruldukları ve çaresizliğe düştükleri bir yapı halini almıştır. Tahammül o kadar azalmıştır ki, hem iletişim kuramadıklarını söyledikleri hem de iletişim kanalarını tamamen tıkadıkları bir durumun içine düşmüşlerdir. Yani tam anlamıyla ilişki üstün körü bilinçsiz müdahalelerle ve öfkenin etkisiyle arapsaçını dönmüştür. Hem bu arapsaçını düzeltmek, açmak zordur hem de bu düğümün çözüleceğine dair inanç oldukça azaımış çift umutsuzluk yaşamaktadır. Çift terapisine baş vurma nedenleri ise genel anlamda belki düzelir düşüncesidir. Çift terapisinin ilk seansların da söylenen sözlerde genelde ‘aslında daha önce gelmeliydik ama, kendimiz çözebiliriz diye düşündük, fakat kendimiz yapamadık ve bir uzmandan yardım almamız gerektiğini düşündük’’ şeklindedir. Oysaki bu süreç içinde ilişki daha karmaşık bir hal almış ve tartışmalar(daha doğrusu kavgalar) ilişkiyi daha çok yıpratmıştır.

İletişim kanalarını tıkamalarının en büyük göstergesi ilk seanstan itibaren birbirlerinin sözünü kesmek, iletişim kurmak yerine birbirlerine karşı üstün gelme çabaları, kendilerini aklama yönündeki kıyasıya uğraşları, kendilerini aklamak adına partneri suçlamak, ‘’aslında sorun bende de var’’ şeklinde başlayan sözde kendine öz eleştiri cümleleri yerini gerçekte bütün sorunluluğu karşısındakine yıkmak gibi otomatikleşmiş bir davranış kalıbı oluşmuştur.

Birbirinin sözünü keserek , birbirlerini dinlemeye tahammülleri kalmamış, kendilerine göre zaten aynı şeyleri duymaktan, bıkmışlardır. Geçmişteki olaylar üzerinde takılarak aslında çözümlemeye değil, orada nasıl haklı olduklarını anlatmaya çalışırlar. Ve bununla birlikte birbirlerinin haksız olduğunu karşısındakine doğrulatamaya ve ispatlamak için ellerinden geleni yaparlar. Artık olaya bir savaşı kazanmaya, iktidar mücadelesine dönüşmüş ve aslında kendilerinin ne kadar mağdur olduğunun anlatma çabası içine girmişlerdir. Yani zaten var olan durumu sırf kendi ‘benlik zafiyetlerini ‘ onarma çabası içine düşmüşler, kendi içlerindeki suçluluk duygularını susturmaya çalışmaktadırlar. Ve bu haklılık çabaları içine terapisti de çekmeye çalışırlar , ‘’ siz olsanız ne yapardınız’’, ‘’ haklı değil miyim’’ gibi direkt soruların ve onay beklemelerinin yanında dolaylı bir destek arama çabaları da sürer.

Geçmişte birbirlerine yaptıkları haksızlık, ihmal ve sergiledikleri anlayışsızlıkları birlerine anlatmaya çalışma çabaları birbirlerini suçlama ve hakaretten öteye gitmez.
İnsanlar bunlara rağmen neden çift terapisine gelirler? Amaç birbirini anlamak ya da kendilerine düşen hataları anlayıp halletmekse neden aynı bozuk ve iletişimden uzak davranış kalıplarını ve iletişim biçimlerini t terapötik ortamda da sürdürürler?
İnsanları nasıl ki bireysel, kendilerine ait kurdukları evlilik kurumundan, ilişkilerinden bağımsız bir de kendi ile ilgili çatışmaları vardır, Bireysellikten çift olmaya geçişteki bu ara alanda çatışmalar da kendilerini ortaya koyarlar. Bir insanla evlilik ya da ilişki onun çatışmalarının da doğal olarak işin için eğirmesi demektir, İnsanlar bunu göz ardı ederler. Farklılıkları sadece zevkten ve renkten ibaret olduğu yönünde yanılgıya düşerler. Bazen farklılıklar enlemsel ve boylamsal yayılım gösterebilir. Bireysel ilişkileri içerisinde istemek ve istememek arasında gidip gelirler. Yani içsel çatışmalar arzulamak ve vazgeçmek arasında gidip gelir. Birey hem ilişkisinin düzelmesini ister hem de bedel ödemek istemez. Ya da düzelip düzelmeyeceğinden emin olmadığını söyler, ister çünkü var olan ilişki böyle gitmemeli ve gidemez. İstemez çünkü yorulmuş, sabrı tükenmiş, benliği zedelenmiş, ilişki hastalanmış ve genel anlamda katlanılmaz bir hal almıştır. Diğer yandan arada bir ‘’bağ’’ olduğu için o bağ çifti bir arada tutmaktadır. Çift bu bağı alışkanlık, bağımlılık, çocuklar için katlanmak, toplumsal statüyü kaybetmek istememek, toplumsal normalar, düzeni bozmak istememek, yalnız kalma korkusu gibi aslında gerçekliği olan fakat bu ezberlenmiş ifadelerle açıklamaya çalışırlar.
Çift görüşmelerindeki ilk seansları genel anlamda iki ağır sıklet boksörünün son raunttaki hallerine benzer. Hem yumruk atacak halinin kalmaması hem de birbirlerini yenmek için son çabaları ve nihayetinde de birbirlerine sık sık sarılmalarına benzetilebilir. Ayrılmazlar ama boşanmak istediklerini söylerler. Halbuki ayrılmak ruhsal olan boşanmak ise işin resmi kısmını sonlandırmadır. Boşanmak için öncelikle ayrılmaya karar vermek ve ayrılabilmek gerekir.

Çift terapisine gelenler içerinde bir de bunu yapmış olamayalım diye gelenler vardır. Bu grup zaten çözümlemek anlamanın zayıf olduğu gruptur. Çünkü bir de bunu deneyelim demek motivasyonu düşük bir istemdir. Evliliği kurtarmak, ilişkiyi onarmak ne dersek diyelim öncelikle istemenin arzunun şart olduğu bir süreç olduğu farkına varılmalıdır. Bu gruptaki çiftler genellikle tedavinin, danışmanlığın, çift terapisinin sorumluluğunu almaz, bunu terapiste yüklemeye çalışırlar, düzelirse ne ala….

Bunlara ek olarak görüşmelere eşlerden birinin isteği hatta ısrarı üzerine gelenler vardır. Bunu da açıkça söylerler ‘’o istemeseydi ben gelmezdim’’ derler. Aslında bu da bir kandırmadır. Eğer işin için de ciddi bir tehdit yoksa bir kişinin sırf ötekinin arzusu ile gelmesi mümkün değildir. İşin bu noktasında motivasyonu artırmak ve aslında gelmeyecektim ‘’ama’’nın içindeki motivasyonu bulmak da terapistin işidir.
Çift terapisinde asıl önemli olan çift terapisine hangi niyetle gelindiğini iyi bilmek, ilişkinin yatırım yapmaya değer olduğu düşüncesinin olgunlaşmış olması sağlıklı süreci başlatır, sonuçta hedef ayrılabilmekte olsa, çift terapisi eşleri/çiftleri bir araya getirip yeni iletişim kanallarını öğretmek ya da tıkanmış olan kanaları açmak için çalışmanın başladığı durumdur. Ama bu çalışmanın sonunda bazen eşler bu ilişkiyi yürütmek istemedikleri kararına da varabilirler işte bu nokta da ‘’sağlıklı ayrılma’’yı başarmak da iyi bir hedeftir.

Sağlıklı ayrılmak aslında bitmek üzere ya da bitmiş bir ilişkiye ‘2sağlıklı bir yas sürecini başlatabilmektir.İyi niyetli ve ‘’severek’’ başlayan bir ilişki neden bu hale gelir?

İlişkide olan çiftler buna anlam veremezler. Aynı şeyler yüzünden kavga ediyorum, aslında çözülmeyecek bir sorun yok gibi görünüyor ama anlaşamıyoruz diyerek aslında sorunu bir nevi çok yakında olan bir türlü ulaşamadıkları hologram gibi tanımlarlar.
Ve ifadelerini sürdürürler; önce tartışmaya düzgün bir şekilde başlıyorum sonra bir anda kendimizi kavga ederken buluyoruz diyerek terapötik ortamda da aynı tavır ve davranışı çaresizce sürdürürler. Ve bunu yaptıklarının farkında bile değiller adeta otomatikleşmiş bir süreçtir. Kadınlar biraz daha kendi duygusal aldıkları yaralardan bahsederken erkekler ise kendi duygularından izole bir şeklide ‘olayın bu kadar uzatılmamı gerektiğini, bunda takılacak fazla bir şey olmadığı yönünde fikir beyan ederler.
Bu noktaya aldanarak da ilişkisel problemleri sadece kadın -erkek farklıklarına dayandırmakta oldukça sığ bir yaklaşım olur.

Çünkü ortada bir ilişki insan olarak iki kompleks yapı ve iki kişinin katkısının olduğu bir ara alan vardır.
-Kadın erkek farklılığı
-Çiftlerin kendi geçmiş yaşantıları ve bu yaşantının içindeki aile yapıları, geçmişten getirdiği iletişim kalıpları,
-Çifti oluşturan bireylerin benlik örgütlenmeleri ve benlik hassasiyetleri
-Oluşmuş kendilik değerleri ve bu değerlerle iç içe geçmiş toplumsal değerler gibi belli başlı unsurlar bu mozaiğin parçalarıdır. Ve bütününde de kompleks bir durum, yapı oluşur. Bu karmaşık yapı içinde birey labirent misali aynı yöne gider ve o yön çıkmaz olunca, işler daha da karmaşıklaşır ve bu durum yıllarca sürer. Bu sürüncemenin yıllarca sürdüğünü düşünürsek, tahammülsüzlük, bıkkınlık, yorgunluk, depresyon, kaygı bozukluklarına gider. Eşler belli bir noktadan sonra bu durumu nasıl çözeceği ile nasıl kurtulacağı arasında gidip gelir. Çaresizlik kurtulmayı, aradaki bağ ise çözümlenmesi gerektiğini söyler. Çözüm arzusu ve kurtuluş düşüncesi birbirine karışır. Çözüm enerji gerektirir ama artık o enerji kalmamıştır. İşte bu nokta da ciddi bir motivasyon o enerjiyi yerine getirebilir. Bu motivasyonu sağlayacak olan bu ilişki yatırıma değer mi değmez mi gibi karar noktası sağlar.

Tekrar yazının önceki noktalarında bireyin kendi çatışmalarından söz etmiştik. İlişki denilen ara alandan önce birey öncelikte öteki ile ilişkisinden önce kendisiyle ilişkisine bakması oldukça faydalıdır.

Daha önceden ‘bir olmadan iki olunmaz ‘’ adlı yazımda her insanın kendi geçmiş yaşantısı vardır. Ve bu yaşantı süreci içinde kendi hassasiyetleri, eksiklikleri, ihtiyaçları ve arzuları söz konusudur. Arzu ve ihtiyaçlar insanlarda ortak olmakla birlikte insandan insana da bu ihtiyaçlar ve arzular önem derecesi , şiddeti, bu geçmiş travmaları farklılaşabilir. Kişi benliğin travmatize edilmiş yanlarını ve ihtiyaçlarının, hassasiyetlerini, zafiyet ve eksikliklerinin farkın a varır onların ne olduğuna dair tasarımını oluşturup, tanımlayabilirse ilişki ve ilişkilerden ne istediğini daha iyi bilir ve talepleri o yönde olur. Bu ilişkinin iki kanadındaki birey içinde geçerlidir.

İlişkilerde bazen olumsuz durumlarda bu hassasiyetler daha da artar ya da katlanılmaz olur bu yüzden kişi bu noktalarla ilgili olarak diretebilir adeta olmazsa olmazı olur. Öteki de bu hassasiyete denk düşen, yoğunlaştıran uyaranlar yolar, tepkiler verir. Hassasiyeti olan kişi alınır, incinir, kızar ve agresifleşmeye başlar. Öteki ise kendi kişilik örgütlenmesinden ötürü, kendine özgü hassasiyetleri olduğu için partnerini yeterince anlayamaz ve ‘’ne var bunda kızacak, alınacak, sinirlenecek’’ gibi karşı tarafı anlamadığına dair mesajlar gönderir. Gerçekten anlamamıştır fakat anlamak istiyor mudur?

Aslında iki taraf için de durum aynı beklenti aynıdır. Anlaşılmak istenmektedir. Bazen de bu hassasiyetler kesişir, bazen birbirine teğet geçer bazen de çarpışır. Kesişse de, çarpışsa da, teğette geçse orada bir kıvılcım yaratır. Ve o kıvılcım çatışmaya dönüşür.
Bunu daha net bir biçimde ifade edebilmek için örnek verecek olursak; evliliğin ilk yıllarında herhangi bir konuda eşinden yeterince destek görememiş birey, diğer tarafa karşı güven problemi yaşamaya başlar. Fakat bu ilk başlarda kendisine çok şiddetli belli etmez ve bu duygu bastırılarak içeride bir yerde sinsice ilerlemeye terk edilir. Acaba bu durumda yeterince destek vermeyen ya da destek vermeyen bu kişi ilerde beni yarı yolda bırakır mı? Ne kadar güvenilir bir kadın /erkek şeklinde güvensizliğin bir tohumu atılır. Bu kişinin kişilerarası ilişkilerde güven ve bağlanma problematiğinin olduğunu varsayalım bu şeklide bir olayla çok çabuk şüphelenmeye ya da güvensizlik tohumlarını ekmeye hazırdır. Tabi ki bu tohum ekilmeden önce bu nokta üzerinde çok fazla durulmadan zihnin alt köşelerine itildiği için bu fikir, kuşku ve eşlik eden kızgınlık yavaş yavaş yeşerir ama bu çok yavaş olur. Farkında olunmadan birey artık bu nokta ile ilgili zihnin seçiciliği açılır ve veriler toplanmaya başlar. En ufak benzer durum arasında çağrışımsal bağ kurulur ve marazi süreç işlevini sürdürür. Çünkü destek görmek, güven duymak ilişkilerde güven diğer insanlara göre bu kişi için önceliklidir. Ve onun hassasiyetidir. Oysaki destek görmek güven duymak gibi herkes için önemli ama eşlerden ötekisi için o kadar da hassas bir nokta değildir. Bu konu tartışmaların bir noktasında güven problematiği olan eş tarafından açılabilir. Ve o anki olayla çok da bağlantılı olmayacak şekilde ortaya çıkabilir, kendisini gösterebilir. Ve diğer eş ise ‘’ şimdi burada bu kadar aşırı tepki verecek ne var,zaten destek olmuyor muyum yeterince ‘’ ifadesi ile kişi gerçekten ne olduğunu anlamayabilir ya da bu tepkiyi abartılı bulabilir.

Ya da geçmişinde terk edilmek, bırakılmak gibi son derce derin eve tedirgin edici bir problematik ötekinin bir davranışı ile bu yaşayan kişi tarafından çok yoğun yaşanabilir. Örneğin olmuyorsa ayrılırız şeklinde bir söylem terk edilme ile ilgili hassasiyeti olan kişi tarafından zaten var olan korku ve endişelerini arttırabilir. Korku öfkeye dönüşebilir. Terk edilme endişesi ise genel itibariyle ilişkilerde yoğun kıskançlık, her şeyi birlikte yapma isteği, ‘’biz ‘’ olmalıyız ifadesini fazla vurgulama ve yapışma isteği olarak karşı tarafı aşırı bunaltan tepkilere dönüşebilir. Terk edilme endişesini fazlaca yaşamayan ya da terk edilme endişesinin öncelikli yaşamayan temel problematiği bu olmayan öteki, bu yapışmadan rahatsız olup, kendine ayrı bir alan yaratma ihtiyacı , yapışma ihtiyacı içinde olanı ‘’ ben zaten beni bırakacağını, benden bıktığını biliyordum’’ gibi tepkilere neden olabilir.

Yani günlük kavga nedeni olduğunu düşündüğümüz ‘’ eşim ev işlerinde bana yeterince yardımcı olmuyor ‘’ söyleminin altında ‘’ eşim ilişkiyi biz olarak yaşamıyor’’, ‘’ ilişkide eşitsizlik var’’, gibi bilinçli şikayetin çekirdeği aslında terk edilme endişesi çıkabilir.

Bir ilişkide tanımak, kişinin öncelikle bilebildiği kadar kendi zafiyetlerini ve daha sonra eşinin/partnerinin/ ilişki ortağının zafiyetlerini bilmesi ile mümkündür. Ancak o zaman birbirlerini sakinleştirebilen ve anlayabilen ve sonuçta anlaşabilen çiftlere dönüşmek kolaylaşır.

İlişkilerin kapsamında bireylerin birbirini tamamlama, gerektiğinde birbirinin yarasını sarmak ve desteklemek gibi durumları da içerir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Evlilik ve Psikoloji" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     6 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Fatih SÖNMEZ Fotoğraf
Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi79 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ'in Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Evlilik ve Psikoloji' başlığıyla benzeşen toplam 16 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Arzu Dürtü Talep Nesne Temmuz 2023
► Emdr Nedir Şubat 2023
► Algının Kaygısı Ocak 2021
► Evlilik Terapisi Ağustos 2019
► İlışki Danışmanlıgı Ağustos 2019
◊ Evlilikte Kilitlenme Nisan 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:03
Top