2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Anksiyete Bozuklukları Nedir
MAKALE #18981 © Yazan Uzm.Psk.Merve ÖZGÜVEN | Yayın Kasım 2017 | 3,705 Okuyucu
Anksiyete içsel veya dışsal yaşanabilecek olan bir tehlikenin beklentisi ile kişinin fiziksel, ruhsal, somatik ve bilişsel alanlarında bozulmalar yaratan kaygı durumudur. Çoğu zaman iç sıkıntısı, kaygı, bunaltı gibi sözcüklerle ifade edilir. Aslında anksiyete, hayatta kalmaya yönelik olan bir savunma mekanizmasıdır. Bireyin karşılaşabileceği olası tehlikelerden kendini sakınması, korunması, gerekli tedbirleri alması için vardır. Normal anksiyetenin organizmayı uyarıcı, koruyucu ve motive edici özellikleri vardır. Ancak bu sistemin gereğinden fazla kullanılması patolojiye sebep olmaktadır. Anksiyetenin patolojik olarak görülmesi ise süresine, şiddetine ve kişinin işlevselliği bozmasına bağlı olarak belirlenmektedir. Anksiyetenin patolojik olarak yaşanması ise kişinin mesleki ve ailevi yaşamının, ilişkilerinin bozulmasına sebep olur. Kişi bu durumu kontrol edemez ve başa çıkamaz. Hafif bir tedirginlik halinden, panik derecesine kadar varan çeşitli yoğunluklarda yaşanabilir.

Kaygı ile korku birbirlerinden farklı birbirlerine benzer konulardır. Korku ile kaygı arasında üç temel fark bulunur. Bunlardan ilki kaynaktır. Korkunun kaynağı bellidir, kaygının kaynağı belirsizdir. İkincisi şiddettir ve korku kaygıdan daha şiddetlidir. (Manav, 2011; Cüceloğlu, 1991: 277-278).

18. Yüzyıla kadar anksiyetenin fiziksel belirtilerini ayrı ayrı hastalık olarak nitelendirilmiştir, bu zamandan sonra anksiyetenin tanımları yapılmaya başlanmıştır. Heinrich Neumann ve Karl Ideler anksiyetenin sebebini doyurulmamış cinsel arzular olarak nitelendirmişlerdir. 1869’da Beard fizyolojik yetersizliklerin psikolojik sorunlara neden olduğu görüşünden yola çıkarak “Nevrasteni” terimini ortaya atmıştır (Mantar, 2008).

Freud anksiyetenin fiziksel ve ruhsal belirtilerinin bir arada olduğunu iddia ederek, anksiyete nevrozunu tanımlamıştır . Diğer taraftan, Freud anksiyete nevrozunun diğer nevrozlar ile beraber görülebildiğini öne sürmüştür ve bunu karışık nevroz olarak adlandırmıştır (Berksun, 2003). İlk olarak DSM-III te anksiyete bozuklukları farklı birer hastalık olarak yerlerini almıştır ve DSM-IV te tamamen psikoanalatik kuramın etkisi tanısal sınıflandırma kitabından kaldırılmıştır. DSM-5 ile birlikte yeni düzenlemelere gidilmiş, sınıflandırılmada değişiklikler olmuştur, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu artık anksiyete bozuklukları kümesinden ayrılmıştır. Ayrıca panik bozukluk ile agorafobi tanı olarak birbirlerinden farklı hastalıklar olmuştur.

Dünya Sağlık Örgütüne ait ICD’de anksiyete bozuklukları, nevroz kavramı ile tümleşik bir şekilde 8. Basımından (ICD-8) itibaren yer alan bir tanıdır ve bu kategori DSM sınıflamasında olandan çok da farklı bir temele dayanmamaktadır. Nevroz kavramı ile tümleşik bir biçimde yer alan bu tanı ICD-10’da da yerini “anksiyete bozuklukları” na bırakmıştır. Bugün için anksiyete bozuklukları kategorisinde Generalize Anksiyete Bozukluğu (Generalized Anxiety Disorder) veya daha Türkçeleştirilmiş adıyla Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Panik Bozukluk, Fobik Bozukluklar (Özgül Fobiler), Obsessif Kompulsif Bozukluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Akut Stres Reaksiyonu yer almaktadır. Fobik bozukluklar içerisinde yer alan Sosyal anksiyete bozukluğu son yıllarda kendine has bir bozukluk olarak ayrıca incelenmeye başlamıştır (Berksun,2003).

Anksiyetenin Belirtileri
-Bilişsel Belirtiler
Duyusal- algısal belirtiler; kendini fazlaca gözlemleme, derealizasyon, depersonalizasyon, zihnin buğulu olması, nesneleri uzakmış gibi ya da bulanık görme, aşırı uyarılmışlık hali, hafıza sorunları, bilinç buğulanması, konsantrasyon da güçlükler, dikkat de dağılmalar, düşüncede duraksamalar, kesintiler, objektif düşünme güçlüğü, nedenselleştirme güçlüğüdür. Ek olarak, kontrolü yitirme korkusu, başa çıkamama korkusu, fiziksel zarar görme ya da ölüm korkusu, aklını yitirme korkusu, başkalarınca olumsuz değerlendirilebileceği korkusu, başkalarına zarar verebileceği korkusu, kontrolü yitirme hissi, yineleyici korkulu düşünceler, korku veren görsel imgeler, bilişsel sapmalardır.
- Duygusal (affektif) Belirtiler
Kaygı, tasa, korku, endişe, dehşet duygusu, tedirginlik, ölüm korkusu, alarm durumuna geçme, çabuk irkilme, gerginlik, sinirlilik, kontrolü kaybetme korkusu, çaresizliktir.
- Davranışsal Belirtiler
Normal davranışların hiperaktivasyonu ya da inhibisyonu şeklinde izlenen bu davranışlar önceleri anksiyeteyi azaltma amacı güderken sonuçta anksiyeteyi artıran özellik kazanırlar. Bu belirtiler; kaçma, kaçınma, huzursuzluk, olduğu yerde hareketsiz donakalma, davranışlarda inhibisyon, konuşma akışında bozukluk, koordinasyon bozukluğudur. (Berksun, 2003).
- Fizyolojik Belirtiler
Kolay yorulma, çarpıntı, kalp hızında artma, kan basıncı değişiklikleri, bayılma hissi, bayılma, yüz kızarması, solunum sayısında artma, nefes darlığı, hava açlığı, kesik soluma, kaslarda gerginlik ve spazm, reflekslerde artma, yorgunluk hissi ve çabuk yorulma, yalancı romatizmal ağrılar, titreme, yüzde ve göz kapaklarında seyirme, uykuya dalma güçlüğü ve huzursuz uyku, karın ağrısı, iştahsızlık, bulantı-kusma, ishal, yutma güçlüğü, ağızda kurumadır, sık idrara çıkma, cinsel güçsüzlük, erken boşalma, cinsel soğukluk, terleme, soğuk ve nemli eller, kaşınma krizleri, sıcak ve soğuk basma nöbetleri anksiyetenin fizyolojik belirtileri arasındadır (Berksun, 2003).
Anksiyete bozuklukları en yaygın görülen psikiyatrik bozukluklardandır (%25), NCS verilerine göre; yaşam boyu sıklık oranları kadınlar da %30,5, erkeklerde %19,2’dir. (Bal, 2010 akt; Reiger, 1990). 12 aylık görülme sıklığı %5.6 ile 19.3 arasındadır (Michael ve Margraf, 2004). Psikiyatri kliniğine başvuran hastaların %50 sinin anksiyete bozukluklarına rastlanmaktadır (Berksun, 2003). Anksiyete bozuklukları neredeyse tüm psikiyatrik bozuklukla beraber seyredebilen hastalıklardır ( Eşel, 2003). Hastalığın %80-90 başlangıç yaşı 35 yaş altıdır, 10 ile 25 yaşları arası anksiyete bozuklukları geliştirmek için en riskli periyottur (Michael ve Margraf, 2004). Kadınlar, düşük eğitim düzeyine sahip bireyler, işsizler ve dar gelirli bireyler daha sık anksiyete bozuklukları problemleri ile karşı karşıyalardır (Michael ve Margraf, 2004).
Kaygı problemini biyolojiden çıkartıp psikoloji litaratürüne getiren kişi Freud’dur (Manav, 2011). Freud’a göre anksiyetenin sebebi bilinç dışı tehditlerdir (Berksun, 2003). Kaygıyı egonun bir fonksiyonu olarak değerlendirmiştir (Manav, 2011). Anksiyeteyi bilince ulaştığı zaman, kabul edilemeyecek olan bir dürtünün işareti olarak değerlendirilir. Gerçek kaygılar hayatta kalmaya yönelik herkesin endişeleneceği konulardır, oysaki nevrotik kaygı sebepsizdir ve bir mantığı yoktur. Freud’a göre gerçek kaygı ile nevrotik kaygının arasındaki fark da budur (Manav, 2011).Freud’a göre anksiyete nevrozu 4 büyük sendromu içermektedir: Genel irritabilite, kronikanksiyöz beklenti, anksiyete nöbetleri ve sekonder fobik kaçınma. Freud anksiyöz bekletinin anksiyete nevrozunun çekirdek belirtisi olduğuna, sinirlilik, kaygı-endişe ve yüzer-gezer anksiyeteyi kapsadığına inanırdı. “Aşırı kaygı” durumu “anksiyöz beklenti” (anxious expectation)terimi altında ilk kez onun tarafından tanımlanmıştır. Freud, anksiyeteyi, kronik veya bazen yalın bir halde bazen de aniden ölme korkusu ile birlikte birden bire bilinç düzeyine çıkan akut şekliyle, büyük olasılıkla Domrich’in tanımladığı biçimiyle ele almıştır (Beksun, 2003).
Otto Rank, doğumu kaygının temel sebebi olarak görmektedir. Anne karnında rahat olan çocuk dünyaya geldikten sonra emek harcamak zorunda kalmaktadır, bu durum çocuğun yaşadığı ilk kaygı olacaktır (Obaid, 2013). Bundan sonra çocuğun karşılaşacağı bütün kaygılar bu ilk kaygının türevleri olacaktır (Obaid, 2013).
Davranış teorisine göre anksiyete çeşitli öğrenme süreçleri ile gelişir. Klasik koşullanmaya göre nötr olan bir uyaranın tehlikeli bir uyaran ile eşleştirilmesi ile nötr uyaranın tehlikeli olarak koşullanması sonucunda anksiyete oluşmaktadır. Bu durum, araç kazası geçiren birinin artık araç kullanmaktan korkması örneğindeki gibi direkt şartlanma olabileceği gibi, bazen sıkıntı oluşturan bir uyaranın nötral uyaranlarla yer değiştirmesi neticesinde endirekt şartlanma şeklinde de gelişebilmektedir.
Anksiyete birçok yolla kişinin öğrendiği bir durumdur. Bunlardan bir diğeri edimsel koşullanmadır. Edimsel koşullanma bir davranış parçacığının kendi doğurduğu sonuçlara bağlı olarak değişikliğe uğraması sürecidir. Pekiştirmeye dayanmaktadır. Örneğin kişi ellerini yıkayarak obsesyonlarından kurtulduğuna inanıyorsa bu davranışı devam ettirecektir, çünkü pekiştirmektedir.
Çevreyi gözlemleyerek pozitif veya negatif pekiştirme olmaksızın, model alma ve başkalarının davranışlarının sonuçlarının değerlendirilmesi neticesi ile meydana gelen öğrenme yöntemine gözlemsel öğrenme denmektedir. Örneğin, sosyal anksiyete problemi yaşayan bir annenin çocuğunda da aynı semptomların var olması gözlemsel öğrenmeye bir örnektir.
Davranışçı kurama göre kişinin kaygı yaşamasında bir iç çatışmaya gerek yoktur. Davranışçı görüşe göre anksiyetenin bir bozukluk olarak nitelendirilmesi, tehlikesi olmayan bir durumu tehlikeli olarak algılamayı öğrenmek ile ilişkilidir.
Bilişsel teoriye göre anksiyetenin nedeni maladaptif düşünce biçimleridir. Kişilerin yaşadıkları olayları algılama biçimleri ve yorumlamaları kaygıyı oluşturmaktadır. Bir deprem birçok kişide büyük bir tehdit algısı yaratmazken, bazı kişilerde travma sonrası stres bozukluğu geliştirmeye yol açabilmektedir. Bireylerin sahip oldukları ara inançlar ve otomatik düşünceler tehlikeyi yorumlamada olumsuz rol oynamaktadır. Bu tür kişiler, tehlikeyi ya da oluşabilecek zararı abartma, sorunlarla başa çıkma yetilerini ise küçük görme eğilimi taşımaktadırlar.
Anksiyete bozukluklarında, bazı durumlara kaygılı tepkiler gösteren kişiler bu durumu normalden daha fazla tehdit edici bir durum olduğunu hissederler, örneğin ufak bir kalp çarpıntısını kalp krizi olarak yorumlanması gibi. Ayrıca bu hastalar yaşadıkları bu durumun olma olasılığını, gerçekte olduğundan daha fazla abartırlar, örneğin agorafobi hastasının dışarı çıkınca kesinlikle bayılacağına inanması gibi. Anksiyete hastaları korktuğu durumları yaşadıklarında bu durumu felaketleştirirler, sosyal anksiyete yaşayan bir hastanın elleri titrediğinde bunu herkesin fark edip onu kınayacaklarına inanması gibi ve anksiyete hastaları korktukları bu senaryoyu yaşamamak için bir takım stratejiler geliştirirler, örneğin bir annenin on kere elini yıkamazsa çocuklarının hasta olacağına inanması gibi.
Bilişsel terapiye göre bilişsel yapımız birbiriyle ilişkili üç katmandan oluşur. Bu yapıya göre ilk olarak Otomatik düşünceler; kişinin kendisi ya da durumla ilgili ifadeleri, iç diyalogları ya da imgeleridir. Bunlar kişi belirli bir durum içine girdiğinde aniden ve kişi farkında olmadan ortaya çıkan bilişlerdir. Bu düşünceler ve imgeler duruma özgüdürler, genellikle akılcı ve sistematik bir çözümlemeden geçmezler. Örneğin, bir panik atak hastasının ufak bir bedensel belirtiyi felç oluyorum diye yorumlaması.
Temel inançlar, tutumlar ve sayıltılar birbiriyle ilişkili biçimde kişinin kendisi ve diğer insanlarla ilgili standartlarını belirlerler. İnançlar, tutumlar ve sayıltılar davranışın soyut biçimlendiricisidirler; çoğunlukla gizlidirler, haklarında konuşulmamıştır. İnançlar, tutumlar ve sayıltılar duruma göre kişinin uyumunu bozucu veya işlevsel olmayabilirler. Örneğin eğer diğer insanlar benden hoşlanmazsa bu berbattır. Fonksiyonel olmayan bu sayıltılar, inançlar ve tutumlar daha temel bilgi yapılarına şemalara bağlıdır. Şemalar ya da temel inançlar kişinin bilgiyi nasıl biçimlendireceğini belirleyen, çevreyle ve kendimizle ilgili temel varsayımları içeren, erken yaşantı ve tecrübeler neticesinde oluşmuş bilişsel yapılardır. Yaşamın erken dönemlerindeki kişisel deneyimler ve çevredeki önemli insanlarla yapılan özdeşimlerle oluşan şemalar, daha sonra benzer deneyimler ve öğrenmelerle pekişir. Kalıcı bilişsel yapılar olan şemalar, oluştukları özgün ortamda sorunla başa çıkma düzeneği olarak olumlu olabilmelerine karşılık çoğu kere işlevsel değillerdir ve dolayısıyla sorun doğururlar. Kişilik denilen duygusal ve davranışsal örüntüler yaşamla ve kendilikle ilgili bu tür şemalardan oluşur. Örneğin, beceriksizim, çaresizim, güçsüzüm gibi (Türkçapar, 1999)

Referanslar:
1- Berksun, O. E. (2003). Anksiyete ve Anksiyete Bozuklukları. Ankara, Turgut Yayıncılık.
2- Eşel E. Genelleşmiş Anksiyete Bozukluğunun Nörobiyolojisi. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni
3- Manav, F. (2011). Kaygı Kavramı. Toplum Bilimleri Dergisi, 5(9), 201-2012.
4- Michael, T., and Margraf, J. (2004). Epidemiology of anxiety disorders.Psychiatry, 3(4), 2-6.
5- Türkçapar, M. H. (1999). Sosyal fobinin psikolojik kuramı. Klinik Psikiyatri, 2, 247-253.
6- Obaid, F. P. (2013). Sigmund Freud ve Otto Rank: Kaygı ve Doğumla İlgili Tartışma ve Yüzleşmeler. Turkish Annual of Psychanal. Int., 5, 209-236.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Anksiyete Bozuklukları Nedir" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Merve ÖZGÜVEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Merve ÖZGÜVEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Merve ÖZGÜVEN'in Makaleleri
► Anksiyete Bozuklukları Psk.Burak KARAKURT
► Anksiyete Bozuklukları Psk.Abdullah ALPASLAN
► Anksiyete Bozuklukları Psk.Dnş.Serkan YILDIRIM
► Anksiyete Bozuklukları Psk.Murat BİLİM
► Anksiyete - Kaygı Bozuklukları Psk.Aysel ÜLGÜNER
► Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları ve Psikoterapi Psk.Dnş.Filiz OKUŞ TEZEL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Anksiyete Bozuklukları Nedir' başlığıyla benzeşen toplam 27 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
--
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


22:14
Top