2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Sartre'ın Heidegger'i Reddedişi
MAKALE #19037 © Yazan Psk.Selen MORAY | Yayın Kasım 2017 | 3,516 Okuyucu
Felsefe alanında, insanı merkeze alan felsefi yaklaşımların ilk örneğini Sokrates üzerinden görebilmek mümkündür. Sokrates’in insanı merkeze alan, sürekli ve devinimli bir biçimde insan üzerinden ilerleyen felsefi bakış açısı, döneminin özelliklerini yansıtan şekilde ve daha çok ahlak felsefesi temelinde şekillenmişti. Sokrates’ten başlayarak ilerleyen, insanı ve onun sahip olduğu sorunları merkez alan öğretiler, yerini 20. Yüzyılın en bilindik ve en etkin akımlarından biri olarak tanımlayabileceğimiz varoluşçuluğa bırakmıştır. Şüphesiz, varoluşçuluğun insan merkezli yaklaşımı, Sokrates’in yaklaşımından epeyce fazla farka sahiptir. Zira her iki dönemin özellikleri ve bakış açıları göz önünde bulundurulduğunda bu farklılığın ortaya çıkması son derece normal bir durumdur. 20. yüzyılda hem insana bakış büyük oranda değişmiş hem de insanın problemleri ve sahip oldukları sorumluluklar artmıştır. İnsanın üzerine yapışmış gibi duran “kuşatılmışlık” yelpazesi genişlemiş, sorunlar yumağı ile boğuşan insan çaresizlik içinde yeni arayışların öznesi haline bürünmüştür. Erdemi, bilgi olarak gören, bu bilginin içeriğini de “iyi” olarak niteleyen ve iyi ile mutlak doğrunun ne olduğunu bilen kimsenin de erdemli olduğunu savunan Sokrates, ‘’bir şeyi iyi yapan, ondan kendine yaraşan bir düzen bulunmasıdır” der. 1 Bu ifadeden net olarak anlaşılabiliyor ki, tarih boyunca insan sürekli ve değişmez bir arayış içerisinde bulunmuş ve sıklıkla da bu arayış, bir “düzen arayışı” olarak karşımıza çıkmıştır. Varoluşçuluğun özellikle 1930’lu yıllardan başlayarak batı dünyasında ve özellikle orta Avrupa merkezli bir felsefe hareketi olarak ortaya çıkması, o yılların kendine özgü koşulları içerisinde ve yeni bir arayışın sonucu olarak görülebilir. Jean Paul Sartre ve Martin Heiddegger’in varoluşçuluğun kendi içerisinde sınıflandırılmış kimi yönelimlerine dair yaklaşımları Sokrates’te bile mevcut bulunabildiği üzere, iki filozofun eserlerinde de felsefe okurları için yerini almış olur. Bahsedilen “bu yerini alma” durumu, Sartre ve Heidegger arasında, ikisinin de yazılı olarak felsefe dünyasına armağan ettiği “Varoluşçuluk Bir Hümanizm’dir” tezi ile “Hümanizm Üzerine Mektup” metni üzerinden can bulur. İki esere bakıldığında sorulması gerekli soru şudur: Varlık ve zaman hümanizm karşıtı mıdır ve Sartre ve Heidegger’in varoluşçuluğa dair yaklaşımları hangi çizgi üzerinden hayat bulmuştur?
Jean Paul Sartre gibi adları “Varoluşçuluk” kavramı ile bire bir özdeşleşmiş, yahut uzaktan yakından varoluşçulukla bir ilgisi kurulmuş/kurulabilecek bu tür filozofların ortak hareket noktasını insan ve insana dair herhangi bir problematik oluşturur.
1) Bedia Akarsu, Ahlak Öğretileri, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul 1982, s. 33
Söz konusu “problemler”, özellikle yirminci yüzyıl Avrupa insanının, içinde bulunduğu toplumsal koşullarda karşı karşıya kalmış olduğu sorunlardır. Heidegger ve Sartre gibi aynı zamanda yazın adamı da olan bu filozoflar, aynı problemleri, yazın yapıtları aracılığı ile kurguladıkları koşullarda da dile getirmişlerdir. Onların felsefe ile olan ilişkileri ve felsefeye sağladıkları katma değer açıktır.
Bu katma değer, temelde insan ve sorunları dolayısı ile ait olduğu durumların yahut felsefenin onları insan bakış açısından değerlendirdiği şekli ile belirtilebilir. Öyle ki, Sartre’a göre insan varlığı her şeyden önce gelen bir varoluşa sahiptir. 2Heidegger ise “varlık nedir?” sorusunu, varoluşçuluğun içerisinden sivrilen bir ideoloji ve tavırla hep kuramsal olarak açıklamıştır. Onun bulmak istediği cevap tam ve net olarak “varlığın anlamı nedir?” sorusunun cevabıdır. Heidegger, bu iki sorunun içerisinden ikisi ile de ilişiği yoğun olmasına rağmen ikisinden de farklı bir soru doğurur. “Varlığın anlamı nedir?” Başka bir deyişle de “varlık olmanın anlamı tam olarak nedir?” Heiddegger’a göre var olmak ancak belirli ve köşe sınırları çizilmiş bir zamansallık içerisinde bir anlama kavuşabilir, yani cevap uzayda yahut zamanın dışarısında aranmamalıdır. Heiddegger, felsefesine Platon ile giriş yapmıştır. Platon ile varlık anlamında metafiziksel bir düşünce başlamıştır. Heiddegger’ın neden Platon’un etkisinde kaldığı hususuna dair dile getirilen bir diğer yorum, “Belki de Platon’un diğer düşünürlerden farklı olarak, bireysel insan varlığının problemlerinden kalkarak, değişmez ve gerçek metafiziksel varlıklara ulaşmasıdır.” 3
Sartre’ın “Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir” isimli tezinde aktarmış olduğu ileti, kavramsal olarak ve anlam bazında belli Varoluşçu yazarlardan, muadillerinden ayrılarak bambaşka bir boyutta tezahür eder. “Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir”, oluşturulması itibarı ile Sartre’ın varoluşçuluk anlayışına dair yanlış bulduğu algı ve kanaatlerin değiştirilmesi amacını güder.4Hatta bu tezin çıkma sürecinin şekillenmesine dair “varoluşçuluğun yanlış anlaşılıp intiharlara sebebiyet vermesinden ötürü” Jean Paul Sartre tarafından ortaya çıkarıldığı iddialar arasındadır. Bu manifestonun, varoluşçuluk üzerinde Sartre’a göre “kara bulut” olarak tanımlanan aslından uzak iddialara bir cevap niteliğinde olduğu Sartre ve Sartre inceleyicileri tarafından sıklıkla belirtilmiştir.
2) Sartre, J.P (1964) Şeytan ve Yüce Tanrı, çev. Eray Canberk, İstanbul: Ataç Yayınevi.
3)Güçen, A Kadir, Heidegger’de Varlık ve Zaman, Bursa: Asa Kitap Evi, 2000, s. 20
4) Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma, 1999, s:406
Sartre’ın eserinde, Heidegger’den farklı olarak belirli mevcudiyetlerin değişmez ve tartışılmaz varlıkları bulunur. Bu farklılık, Sartre’ın kendi varoluşçuluğunu kendi yöntem ve tahlilleri ile belirlemesinden ileri gelir. “Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir” tezi, kötü inançtan bunun paradoksallığına, kötü inancın imgeleştirilmesinden bilinçli tecrübeye kadar pek çok ayrı konu ve söylemden ibaret iken bu içerikler, zenginleştirilmiş Sartre yorumları ile Heidegger’ın Sartre’ın varoluş, “özden önce gelir” tezine karşı bir tavır hükmündedir.Sartre’ın varoluşçuluğu insanı eylemle tanımlamaktadır. İnsan bir eylem varlığıdır. Varoluşçuluğun iyimserliği, insanın yazgısının kendi ellerinde olmasından kaynaklanır. Varoluşçuluğun insanı işle (eylemle) açıkladığı, davranışla da yargıladığı söylenebilir. Sartre’a göre kişiyi yaşatacak, onun umudunu, beklentilerini diri tutabilecek tek şey onun edimleri ve eylemleridir. Bu bağlamda, Sartre’ın etiği bir eylem ve kendine bağlanma etiğidir. Öyle ki, insan bu dünyada kendini bulmalıdır. Tanrının varlığını gösteren geçerli bir kanıt olsa bile, insan, hiçbir şeyin insanı kendinden kurtaramayacağına inanmalıdır. İnsanın yapıp etmelerindeki bütün başarısı ve yaşam karşısındaki iyimserliği onun kendisini aşmasına bağlıdır. Sartre’ın varoluşçuluğunun bir hümanizm olduğu kadar, aynı zamanda bir ideoloji olduğu bilgisinden çıkarılabilecek sonuçlardan birisi, hümanizmin aynı zamanda bir ideoloji olduğu sonucudur. Bu sonuç, Sartre’ı Marksizmle bağlantı kurmaya götüren, ya da onun kendisini Marksist saymasını sağlayan bir hareket noktasıdır.5
Aslına bakılırsa, ne hümanizm, ne de marksizm, kendi başlarına ele alındığında birer ideoloji değil, felsefî görüşlerdir. Hümanizm, insanın değerine ilişkin bir görüştür. Yani insanın içinde bulunduğu ilişkilerin herhangi birinde insanı baş değer saymak, dolayısıyla insanların baş değer olarak muamele görmeleri isteminde bulunmaktır. 6 Marksizm ise, insanın (emeğinin) sömürülemeyeceği, dolayısıyla insanın kendisine ve ilişkilerine yabancılaşmayacağı, bir bakıma da insanın baş değer olarak muamele görmesi gereğine işaret eden bir toplumsal ilişkiler düzeni tasarımı sayılabilir.Tam da bu nokta itibarı ile,Heidegger’ın “Hümanizm Üzerine Mektup” eseri söz konusu olarak değerlendirilebilir bir durumdadır. Şöyle ki, Sartre’ın varoluşçuluk ve hümanizme getirdiği bakışlar hatta daha da özele indirgeyecek olursak, “Varoluşçuluk Bir Hümanizm’dir” tezinden kanıt olarak yorumlanabilecek veriler, Heidegger’ın varoluşçuluk ve hümanizm anlayışları ile doğrudan alakasızdır.
5)Demirdöven, H. İsmail, Filozof Olarak Jean - Paul Sartre, 2005.
6)Kuçuradi, Ioanna, (1987) “Yirminci Yüzyılın Son Yirmi Yılında Hümanizm”, İbrişoğlu’ya Saygı, Çağdaş Düşünce, İstanbul: Ada Yayınevi
Sartre, öznelliği varoluşçuluğun temel çıkış noktası olarak tanımlarken Heidegger’ın tezi tam ve net olarak bu tezin zıttı durumundadır. Sartre’ın öznellik tanımının bir kısmı sadece önceden belirtilmiş özgürlüğü değil, aynı zamanda diğer şeyleri ve diğer insanları da içerir. Sartre’a göre bilinçlilik tümü ile yönelimseldir. Bunun da endirekt olarak Descartes’ın eserindeki örnekle ilişkiselliği söz konusudur. 7Heidegger ve Sartre arasındaki ihtilafların temelinde eserlerinin de o etkide oluşmuş bulunduğu yaklaşımlar vardır. Heidegger, Sartre’ın “var olan” anlayışından farklı bir boyutta var olmayı işlerken, bunu da hemen hemen tüm eserlerine nakşetmeyi ihmal etmemiştir. Heidegger’e göre, tüm var olanlar, zaman mekan bağlamında yüz yüze gelinebilen varlıklar tezahüründe karşımızda belirirler. Örneğin, Heidegger’e göre bazı varlıklar birer canlı olarak varoluş barındırırlar. Fakat canlılar arasında yalnızca Dasein için hayatın akışı ile bu hayatın şekillenişi üzerine kafa yorulması, gerçek bir düşünce yoğunlaşmasına gidilmesi ya da ilgilenilmesi gerekmektedir. Heidegger’ın metafiziği ve “Hümanizm Üzerine Mektup” eserinin de hatlarını çizmekte mahir olmuş geleneksel felsefeyi eleştirdiği diğer bir nokta ise “varlık ve tek varlık” ayrımıdır. Heidegger’a göre, hümanizmin de temeline aldığı, Sartre’dan daha yoğun ve daha farklı bir bakış açısı ile işlediği, “insanı kuşatan her şey ve insanın kendisi” tek bir varlıktır. Burada yapılan ayrımda şöyle der: “Üzerine konuştuğumuz, düşündüğümüz, karşısında şu yahut bu biçimde davrandığımız her şeyin yanı sıra bizzat bizim olduğumuz şey ve o şeyi oluş tarzımız da ‘tek varlık’ olarak var olandır.” 8Bochenski, Heidegger ve yarattığı Dasein kavramı üzerine şöyle der: “Varlığın kavranılmasının kendisi, Dasein’in varlığının bir belirlenmesidir. Bu nedenle öteki bütün olanlar yalnızca ‘varlıksal’ iken, Dasein, ‘varlık’ bilimseldir. Karşısında, Dasein’in şu ya da bu biçimde davrandığı varlığın kendisi ise varoluş olarak adlandırılır… Dasein’in özü varoluşunda yatar ve her zaman da bu varoluş ile açıklanır.” 9Heidegger’ınDasein olarak tanımladığı ve “şu an burada var olan” anlamına gelen kavram, felsefe okuyucularına ve takipçilerine göre uzun süreler ve belirli periyotlarla Sartre’a mal edilmiş olsa da, bu durumun Heidegger’in “Hümanizm Üzerine Mektup” metni ile Sartre’ın “Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir” tezi dikkatlice okunduğunda taban tabana zıt bir yorum olarak karşımıza çıktığı anlaşılacaktır.
7) Descartes, Rene, Meditasyonlar II
8)Heidegger, Martin. Varlık ve Zaman, (Metafiziğe Giriş)
9)Bochenski, M., Çağdaş Avrupa Felsefesi, Çev. Serdar Rıfat Kırkoğlu, İstanbul: Kabalcı, 1997, s. 194

Sartre felsefesinin hümanizmi, insanın tekliği ve değeri varsayımı üzerine dayanır, dünyada insanın özel alanında, onun “bir başka şey” olmayışında; o başka bir nesneyle belirlenmiş olmayandır. 10
Jean-Paul Sartre, iki tür varoluşçunun mevcut olduğunu ve bunların, Karl Jaspers, GabrielMarcel gibi Hristiyan varoluşçular olduğunu, Heidegger ve diğer Fransız varoluşçularun ise bu varoluşçuların bizzat kendisi şeklinde tanımlanabilecek olan ateist varoluşçular olduğunu savunur. Sartre, “Varoluş özden önce gelir.” Sloganının ateist varoluşçuları Hristiyan varoluşçulardan ayıran nokta olduğunu düşünmektedir. Zira Hristiyan varoluşçular özün varoluştan önce geldiği fikrindedirler. 11 Ancak, Martin Heidegger pek aynı fikirde değildir ki, meşhur “Hümanizm Üzerine Mektup”unda “varlık ve zaman”ın neden ve nasıl hümanizm karşıtı olduğunu anlatırken Sartre’ın bu sloganına da değinir ve Sartre’ın bununla yaptığı şeyin sadece Platon’dan beri metafiziğin söylemi olan “öz varoluştan önce gelir.” söyleminin ters çevrilmesinden ibaret olduğunu ve Sartre’ın bu şekilde yine metafiziğin kapsamında kaldığını, metafiziği aşamadığını, dolaylı olarak, Sartre’ın tartıştığı şeyin de metafizikte olduğu gibi varoluş değil de varlıklar olduğunu belirtir. 12
Sartre ve Heidegger kıyaslanırken, boşlukları doldurulamayan noktalar ile elbette karşılaşılacaktır. “Hümanizm Üzerine Mektup” ve “Varoluşçuluk Bir Hümanizm’dir” metinleri incelendiğinde davranışsal ve problematiklere yaklaşımlar anlamında büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Heidegger’de boşlukların doldurulamadığı önemli bir nokta ise onun ısrarla üzerinde durduğu varlığın, insan olduğu kabulüne olan uzaklığıdır. Dasein kavramının karşıtını; halk, das Man, vb. olarak ortaya koyan Heidegger; ‘Her şey karşıtı ile birlikte bir varlık taşır, karşıtı olmayan hiçbir şey ya da nesne anlamlandırılamaz.’, fikrinde bir çelişki yaratmaktadır. Onun, varlık konusunda yarattığı yeni akımın, modern felsefede açtığı çığır göz ardı edilemeyecek bir önem taşımaktadır. Ancak, insani özellikler olarak nitelendirilen kaygı, korku, endişe, vb. kavramları deneyimleyebilen, insan dışında bir varlık varsayımı, Heidegger’in ısrarla “kendisini kendisinde açığa çıkaran varlığına” bir belirsizlik yüklemektedir. Sartre’da ve eserinde bulunmayan bu belirsizlik, Heidegger’ın tezlerinin Sartre’a oranla olumsuz eleştirilebilirliğini daha üst bir seviyeye taşımaktadır denilebilir.
10) Tansel, Arife., Jean Paul Sartre’ın Felsefesinde “Özgürlük, Sorumluluk ve Yabancılaşma” Kavramları, Ankara, 2006
11)jeanpaulsartre, existentialism is a humanism, 1946 http://www.marxists.org/…tre/works/exist/sartre.htm
12) martin heidegger, letter on humanism, 1946 http://www.wagner.edu/…deggerletter_on_humanism.pdf
Sonuç olarak, Sartre ve Heidegger, felsefe dünyasının yapıt ve düşünce anlamında en yetkin kişilerinden ikisi olup, iki kültleşmiş yazısından hareketle yapılan bir incelemede problematiklere yönelik farklı anlamlar ve yaklaşımlar bulunması oldukça olasıdır. Bu farklılıklar, iki filozofun birden etkin şekilde üstlendiği “felsefe temsilcisi” konumlarının tezahüründen ileri gelmektedir. Varoluşçu felsefenin önde gelen ve hatta kurucu düşünürü olarak gösteriliyorsa da,Heidegger, kendisinin bir ‘varoluşcu’ olduğunu kesinlikle reddeder. Onun Varlık felsefesi, varoluşculuğun birçok kavramını yeniden tanımlamak üzere ortaya çıkıyor olsa da bir düşünce sistemi olarak Heidegger kendisini ayırır. Varoluşculuğun ne olduğu, nasıl tanımlanacağı başlı başına bir problem elbette, ama kabaca Heidegger’in kendisini Sartre tarzı bir varoluşculuktan ayırdığını belirtmek yerinde olur. Benzer şekilde, fenomenolojinin önemli yorumcularından biri olmakla birlikte Husserl çizgisinde bir fenomenoloji ile özdeşleştiğinden de söz edilemez. Varoluşculuk ve fenomenoloji Heidegger’in düşünce çizgisinde kesişir, ancak bilinçli olarak Heidegger’in kendisi bu çizgilere indirgenmeye karşı koymaya çalışır. Felsefe okurlarının, bu tez içerisinde bulabileceği problematiksel çözüm en net olarak Sartre ile Heidegger arasındaki kavramsal farklılıkların açıklanabilirliğidir.

KAYNAKÇA
• Akarsu, Bedia., Ahlak Öğretileri, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1982, s. 33
• Sartre, J.P., (1964) Şeytan ve Yüce Tanrı, çev. Eray Canberk, İstanbul: Ataç Yayınevi
• Güçen, A Kadir, Heidegger’de Varlık ve Zaman, Bursa: Asa Kitap Evi, 2000, s. 20
• Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma, 1999, s:406
• Demirdöven, H. İsmail, Filozof Olarak Jean - Paul Sartre, 2005.
• Kuçuradi, Ioanna, (1987) “Yirminci Yüzyılın Son Yirmi Yılında Hümanizm”, İbrişoğlu’ya Saygı, Çağdaş Düşünce, İstanbul: Ada Yayınevi
• Descartes, Rene, Meditasyonlar II
• Heidegger, Martin. Varlık ve Zaman, (Metafiziğe Giriş)
• Bochenski, M., Çağdaş Avrupa Felsefesi, Çev. Serdar Rıfat Kırkoğlu, İstanbul: Kabalcı, 1997, s. 194
• Tansel, Arife., Jean Paul Sartre’ın Felsefesinde “Özgürlük, Sorumluluk ve Yabancılaşma” Kavramları, Ankara, 2006
• jeanpaulsartre, existentialism is a humanism, 1946 http://www.marxists.org/…tre/works/exist/sartre.htm
• martin heidegger, letter on humanism, 1946 http://www.wagner.edu/…deggerletter_on_humanism.pdf
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Sartre'ın Heidegger'i Reddedişi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Selen MORAY'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Selen MORAY'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Selen MORAY Fotoğraf
Psk.Selen MORAY
İstanbul
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi7 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Selen MORAY'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Sartre'ın Heidegger'i Reddedişi' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
► Klinik Depresyon Nedir? Mayıs 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:43
Top