Panik Hastalığı ve Çözüm Yolları
Bir tehdit ile karşılaştığımız zaman “Hayatta Kalmak” için düşünmeye bile fırsatımız olmadan, “Korku” duygusuyla refleks bedensel reaksiyonlar gösteririz. Düşünmeye fırsat yoktur. Bu tehdit saldırgan bir köpek de olabilir, freni patlayan bir kamyon da. Tehdidi savuşturmak için vücudumuz hemen “Alarm” verir. Kaçmak için kaslarımıza çok daha fazla kanı kalbimizin pompalaması gerekir. Dolayısıyla, Kalp atışlarımız hızlanmalı, kan basıncımız artmalı, soluk alıp verişimiz hızlanmalı, vücudumuzdaki “Adrenalin” düzeyi yükselmelidir. Olması gereken budur ve böyle de olur. Ancak, çoklukla ortada bir tehdit yokken, bazı durumlarda da yanlış anlamlandırma ile ciddi bir tehdit algısı sonucu, vücut “Yanlış Alarm” verir ve aşağıdaki belirtiler hızla ve sanki bir felaketmiş (=Felaketleştirme) gibi ortaya çıkar. Bu bir “Panik Atağı”dır. Tek bir atağın geçirilmesi “Panik Hastalığı” (=Panik Bozukluğu) anlamına gelmez; atakların yinelemesi ve şiddetinin artması ile bu tanı konur. Artık vücudun “Alarm Sistemi” bozulmuştur.
Panik Atağının En Sık Görülen Belirtileri Şunlardır:
-Çarpıntı, göğüs ağrısı, göğüste sıkışma hissi
-Aşırı terleme, titreme, üşüme, yanma hissi
-Nefes darlığı, boğulma hissi
-Bulantı, baş dönmesi
-Kontrolünü yitirme ya da delirme korkusu
-Ölüm korkusu, bayılıyor olma hissi, kalp krizi geçirme korkusu
-Vücutta uyuşmalar, karıncalanmalar, felç olma korkusu
Panik atağı 5-10 dakika sürebildiği gibi, bazen 45 dakikaya kadar uzayabilmektedir. Panik atağı geçiren kişiler kalp krizi ya da beyin kanaması geçirdikleri, felç olacakları düşünceleri ile sağlık kuruluşlarının acil servislerine başvururlar. Acil serviste muayene eden hekimler herhangi bir fiziksel hastalık bulamazlar. Panik atağı geçtikten sonra, kişi tekrar panik atağı geçirme korkusu yaşamaya başlar (=Beklenti Anksiyetesi). Endişeli, gergin bir bekleyiş ortaya çıkar. Kişinin dikkati dış dünyadan uzaklaşarak, kendi bedeni üzerinde yoğunlaşır (=Dikkatin Bedene Odaklanması). İnsanların doğal olarak hissettikleri bir takım duyumlar panik hastalarında aşırı endişe oluşturur. Örneğin, hızlı merdiven çıkan bir kişinin kalp atışları hızlanır. Tüm dikkatini bedenine yoğunlaştırmış bir panik hastası kalp atışlarındaki hızlanmayı kötüye yorar ve “Kalp krizi geçiriyorum” diye düşünür. Bu düşünce kalp atışlarını daha da hızlandırır ve panik atağı ortaya çıkar. Benzer şekilde, aniden ayağa kalkan bir kişide baş dönmesi ortaya çıkabilir. Sağlıklı bir insan bu durumu doğal karşılarken, panik hastası baş dönmesini “beyin kanaması geçiriyorum” ya da “felç oluyorum” şeklinde yanlış yorumlar. Bu yanlış yorumlama ve aşırı endişe duygusu baş dönmesini artırır ve kişide ciddi bir hastalığı olduğu inancını pekiştirir, panik duygusu artar. Panik atakları geçiren kişiler sürekli tansiyonlarını ölçtürürler, nabızlarını sayarlar, hastalıklarla ilgili gazete ve dergilerde çıkan yazıları okurlar. İnternette sürekli çeşitli hastalıkları araştırırlar. Doktorların kendilerine tanı koyamadıklarına ya da çok nadir görülen bir hastalığa yakalandıklarına inanabilirler. Doktor doktor gezerler.
Panik ataklarını geçiren kişiler bir süre sonra, güç durumda kalacaklarına inandıkları bazı yerlerden ya da durumlardan kaçınmaya başlarlar (=Kaçınma Davranışı). “Yalnızken hastalanırsam kimse bana yardım edemez, hastaneye yetişemem!” şeklindeki düşüncelerinden dolayı evde tek başına kalamazlar. Yine, hastalanacakları korkusuyla tek başına dışarı çıkamazlar, kalabalık ortamlara giremezler. Araç kullanırken trafik sıkışınca fenalaşırlar. Uzun otobüs yolculukları, kalabalık alışveriş merkezleri, asansör, sinema, tiyatro en fazla kaçınılan yerler ya da durumlardır.
Panik hastalığı kişinin toplumsal ve mesleki yaşamını önemli ölçüde etkiler. Çevresindeki kişilerle olan ilişkileri bozulmaya başlar. İş verimi düşer. Bazen kişi çalışamayacak duruma gelir. Korkularından dolayı özel yaşamı kısıtlanır. Örneğin, sinema, tiyatro gibi kapalı mekanlara giremez hale gelir (=Kaçınma Davranışı).
Toplumda %2-3 oranında görülen ve kadınların 2-3 kat fazla yakalandığı panik hastalığının nedenleri araştırıldığında, beyindeki serotonin, noradrenalin gibi kimyasal maddelerin dengesindeki değişikliklerin panik ataklarını başlattığı bulunmuştur. Bunun yanında, panik hastalığında ailesel yatkınlığın da önemli rol oynadığı bilinmektedir. Panik hastalığı bulunanların birinci derece akrabalarında bu hastalık çok daha sık görülmektedir. Boşanma, sevilen birisini kaybetme ya da ayrılma gibi stresli yaşam olayları da sıklıkla panik ataklarını başlatabilmektedir. Çocukluk döneminde yaşanan sorunlarla panik hastalığı arasında da yakın ilişki vardır. On yaşından önce anneyi kaybetmek, anne-babanın ayrılmış olması, şiddete maruz kalmak, anne ile olan ilişkide duygusal bozukluklar panik hastalığına neden olabilir.
Depresyon (ruhsal çökkünlük) panik hastalarında sık görülen bir durumdur. Depresyonun ortaya çıkması panik hastalarında var olan intihar olasılığını artırır. Alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı da görülebilir. Kişi sıkıntılarını azaltmak ve panik belirtilerini yatıştırmak için alkole yönelebilir. Alkol kısa vadede rahatlatıyor gibi gözükse de panik ataklarını tetikler ve durumu daha da kötüleştirir. Alkol kullanımı alkol bağımlılığına kadar ilerleyebilir.
Panik hastalığı etkili tedavi edildiği takdirde iyileşen bir hastalıktır. Hastanın öncelikle doktor doktor gezmeyi, gereksiz tetkik yaptırmayı bırakması ve psikiyatrik tedaviye başlaması gerekir. Her panik atağında acil servise gitmemelidir. Özellikle tedavinin başlangıcında ilaçlar yardımıyla atakları kontrol altına almak önemlidir. Antidepresan ilaçlar panik hastalığının tedavisinde oldukça etkilidir ve iyi sonuç verir. Ancak, bu ilaçların etkileri 2-3 hafta sonra ortaya çıkmaya başlar. Hastanın hemen rahatlaması için kısa süre için rahatlatıcı ilaçlar da kullanılabilir. Yeşil reçete ile satılan bu ilaçlar genellikle antidepresanların etkileri ortaya çıkana kadar kullanılırlar ve hastayı hemen rahatlatırlar. Bu ilaçlar sanıldığının aksine, doktor kontrolünde kullanıldıkları takdirde alışkanlık ya da bağımlılık yapmazlar. Panik hastalığı iyileştikten sonra, hastalığın tekrarlamaması için antidepresan ilaçların genellikle ara verilmeden 1 yıl kullanılması önerilir.
Tedavi sürecinde ilaç tedavisi ile psikoterapinin eş zamanlı uygulanması sürdürülebilir, kalıcı sonuçlar elde etmek açısından ön koşuldur. Nefes egzersizleri ile karın solunumunun öğrenilmesi; bilişsel terapi ile “felaketleştirme”, “keyfi çıkarsama” vb düşünce hatalarının yakalanması; davranış terapisi ile “korku hiyerarşisi” oluşturularak kaçınılan ortamların üzerine gidilmesi gibi “kişiye özel” tekniklerin kullanılması bu sürecin “öz”ünü oluşturur.
Hastanın kendi çabalarıyla hastalığın üstesinden gelmeye çalışması da tedavide önemlidir. Panik atağı sırasında hasta acil servise koşmamalı, bulunduğu ortamı terk etmemeli, hızlı soluk alıp vermeyi kontrol ederek atağın geçmesini beklemelidir. Atak geçirme korkusu nedeniyle kaçındığı ortamlara kendi isteğiyle girmeye başlamalı, korktuğu durumlarla yüzleşmeli ve kademeli olarak, hafiften ağıra doğru, korkularının üstüne gitmelidir (=Korku Hiyerarşisi). Örneğin, asansör korkusu gelişen ve asansörü kullanamayan kişi, önce başkasıyla birlikte asansörü kullanmalı, sonra tek başına bu davranışını devam ettirmelidir. Asansörle önce bir kat çıkmalı, sonra yavaş yavaş kat sayısını artırmalıdır. Sinema korkusu gelişen hasta önce sinema salonunun kapısına en yakın yere oturarak film izlemeli, ilerleyen zamanlarda yavaş yavaş kapıya daha uzak oturmalı ve en sonunda salondan çıkmanın en güç olduğu yere oturarak bu korkusunun üstüne gitmelidir. Bu şekilde hasta panik ataklarını kontrol altına alır ve korkularının üstesinden gelerek sağlıklı bir şekilde yaşamını devam ettirir.
Dr İbrahim ATEŞ
Psikiyatri Uzmanı
Panik Atağının En Sık Görülen Belirtileri Şunlardır:
-Çarpıntı, göğüs ağrısı, göğüste sıkışma hissi
-Aşırı terleme, titreme, üşüme, yanma hissi
-Nefes darlığı, boğulma hissi
-Bulantı, baş dönmesi
-Kontrolünü yitirme ya da delirme korkusu
-Ölüm korkusu, bayılıyor olma hissi, kalp krizi geçirme korkusu
-Vücutta uyuşmalar, karıncalanmalar, felç olma korkusu
Panik atağı 5-10 dakika sürebildiği gibi, bazen 45 dakikaya kadar uzayabilmektedir. Panik atağı geçiren kişiler kalp krizi ya da beyin kanaması geçirdikleri, felç olacakları düşünceleri ile sağlık kuruluşlarının acil servislerine başvururlar. Acil serviste muayene eden hekimler herhangi bir fiziksel hastalık bulamazlar. Panik atağı geçtikten sonra, kişi tekrar panik atağı geçirme korkusu yaşamaya başlar (=Beklenti Anksiyetesi). Endişeli, gergin bir bekleyiş ortaya çıkar. Kişinin dikkati dış dünyadan uzaklaşarak, kendi bedeni üzerinde yoğunlaşır (=Dikkatin Bedene Odaklanması). İnsanların doğal olarak hissettikleri bir takım duyumlar panik hastalarında aşırı endişe oluşturur. Örneğin, hızlı merdiven çıkan bir kişinin kalp atışları hızlanır. Tüm dikkatini bedenine yoğunlaştırmış bir panik hastası kalp atışlarındaki hızlanmayı kötüye yorar ve “Kalp krizi geçiriyorum” diye düşünür. Bu düşünce kalp atışlarını daha da hızlandırır ve panik atağı ortaya çıkar. Benzer şekilde, aniden ayağa kalkan bir kişide baş dönmesi ortaya çıkabilir. Sağlıklı bir insan bu durumu doğal karşılarken, panik hastası baş dönmesini “beyin kanaması geçiriyorum” ya da “felç oluyorum” şeklinde yanlış yorumlar. Bu yanlış yorumlama ve aşırı endişe duygusu baş dönmesini artırır ve kişide ciddi bir hastalığı olduğu inancını pekiştirir, panik duygusu artar. Panik atakları geçiren kişiler sürekli tansiyonlarını ölçtürürler, nabızlarını sayarlar, hastalıklarla ilgili gazete ve dergilerde çıkan yazıları okurlar. İnternette sürekli çeşitli hastalıkları araştırırlar. Doktorların kendilerine tanı koyamadıklarına ya da çok nadir görülen bir hastalığa yakalandıklarına inanabilirler. Doktor doktor gezerler.
Panik ataklarını geçiren kişiler bir süre sonra, güç durumda kalacaklarına inandıkları bazı yerlerden ya da durumlardan kaçınmaya başlarlar (=Kaçınma Davranışı). “Yalnızken hastalanırsam kimse bana yardım edemez, hastaneye yetişemem!” şeklindeki düşüncelerinden dolayı evde tek başına kalamazlar. Yine, hastalanacakları korkusuyla tek başına dışarı çıkamazlar, kalabalık ortamlara giremezler. Araç kullanırken trafik sıkışınca fenalaşırlar. Uzun otobüs yolculukları, kalabalık alışveriş merkezleri, asansör, sinema, tiyatro en fazla kaçınılan yerler ya da durumlardır.
Panik hastalığı kişinin toplumsal ve mesleki yaşamını önemli ölçüde etkiler. Çevresindeki kişilerle olan ilişkileri bozulmaya başlar. İş verimi düşer. Bazen kişi çalışamayacak duruma gelir. Korkularından dolayı özel yaşamı kısıtlanır. Örneğin, sinema, tiyatro gibi kapalı mekanlara giremez hale gelir (=Kaçınma Davranışı).
Toplumda %2-3 oranında görülen ve kadınların 2-3 kat fazla yakalandığı panik hastalığının nedenleri araştırıldığında, beyindeki serotonin, noradrenalin gibi kimyasal maddelerin dengesindeki değişikliklerin panik ataklarını başlattığı bulunmuştur. Bunun yanında, panik hastalığında ailesel yatkınlığın da önemli rol oynadığı bilinmektedir. Panik hastalığı bulunanların birinci derece akrabalarında bu hastalık çok daha sık görülmektedir. Boşanma, sevilen birisini kaybetme ya da ayrılma gibi stresli yaşam olayları da sıklıkla panik ataklarını başlatabilmektedir. Çocukluk döneminde yaşanan sorunlarla panik hastalığı arasında da yakın ilişki vardır. On yaşından önce anneyi kaybetmek, anne-babanın ayrılmış olması, şiddete maruz kalmak, anne ile olan ilişkide duygusal bozukluklar panik hastalığına neden olabilir.
Depresyon (ruhsal çökkünlük) panik hastalarında sık görülen bir durumdur. Depresyonun ortaya çıkması panik hastalarında var olan intihar olasılığını artırır. Alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı da görülebilir. Kişi sıkıntılarını azaltmak ve panik belirtilerini yatıştırmak için alkole yönelebilir. Alkol kısa vadede rahatlatıyor gibi gözükse de panik ataklarını tetikler ve durumu daha da kötüleştirir. Alkol kullanımı alkol bağımlılığına kadar ilerleyebilir.
Panik hastalığı etkili tedavi edildiği takdirde iyileşen bir hastalıktır. Hastanın öncelikle doktor doktor gezmeyi, gereksiz tetkik yaptırmayı bırakması ve psikiyatrik tedaviye başlaması gerekir. Her panik atağında acil servise gitmemelidir. Özellikle tedavinin başlangıcında ilaçlar yardımıyla atakları kontrol altına almak önemlidir. Antidepresan ilaçlar panik hastalığının tedavisinde oldukça etkilidir ve iyi sonuç verir. Ancak, bu ilaçların etkileri 2-3 hafta sonra ortaya çıkmaya başlar. Hastanın hemen rahatlaması için kısa süre için rahatlatıcı ilaçlar da kullanılabilir. Yeşil reçete ile satılan bu ilaçlar genellikle antidepresanların etkileri ortaya çıkana kadar kullanılırlar ve hastayı hemen rahatlatırlar. Bu ilaçlar sanıldığının aksine, doktor kontrolünde kullanıldıkları takdirde alışkanlık ya da bağımlılık yapmazlar. Panik hastalığı iyileştikten sonra, hastalığın tekrarlamaması için antidepresan ilaçların genellikle ara verilmeden 1 yıl kullanılması önerilir.
Tedavi sürecinde ilaç tedavisi ile psikoterapinin eş zamanlı uygulanması sürdürülebilir, kalıcı sonuçlar elde etmek açısından ön koşuldur. Nefes egzersizleri ile karın solunumunun öğrenilmesi; bilişsel terapi ile “felaketleştirme”, “keyfi çıkarsama” vb düşünce hatalarının yakalanması; davranış terapisi ile “korku hiyerarşisi” oluşturularak kaçınılan ortamların üzerine gidilmesi gibi “kişiye özel” tekniklerin kullanılması bu sürecin “öz”ünü oluşturur.
Hastanın kendi çabalarıyla hastalığın üstesinden gelmeye çalışması da tedavide önemlidir. Panik atağı sırasında hasta acil servise koşmamalı, bulunduğu ortamı terk etmemeli, hızlı soluk alıp vermeyi kontrol ederek atağın geçmesini beklemelidir. Atak geçirme korkusu nedeniyle kaçındığı ortamlara kendi isteğiyle girmeye başlamalı, korktuğu durumlarla yüzleşmeli ve kademeli olarak, hafiften ağıra doğru, korkularının üstüne gitmelidir (=Korku Hiyerarşisi). Örneğin, asansör korkusu gelişen ve asansörü kullanamayan kişi, önce başkasıyla birlikte asansörü kullanmalı, sonra tek başına bu davranışını devam ettirmelidir. Asansörle önce bir kat çıkmalı, sonra yavaş yavaş kat sayısını artırmalıdır. Sinema korkusu gelişen hasta önce sinema salonunun kapısına en yakın yere oturarak film izlemeli, ilerleyen zamanlarda yavaş yavaş kapıya daha uzak oturmalı ve en sonunda salondan çıkmanın en güç olduğu yere oturarak bu korkusunun üstüne gitmelidir. Bu şekilde hasta panik ataklarını kontrol altına alır ve korkularının üstesinden gelerek sağlıklı bir şekilde yaşamını devam ettirir.
Dr İbrahim ATEŞ
Psikiyatri Uzmanı
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Panik Hastalığı ve Çözüm Yolları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.İbrahim ATEŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.İbrahim ATEŞ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
panik, panik atak, panik bozukluğu, panik hastalığı, panik atak belirtileri, panik atağın belirtileri, panik atağı, felaketleştirme, beklenti anksiyetesi
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.