2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Aldatma ve Aldatılma Durumlarının Aile Yapısına ve Ailedeki Bireylere Etkisi ve Müdahale Stratejileri: Bir Gözden Geçirme Çalışması
MAKALE #19700 © Yazan Uzm.Psk.Vedat DEMİRAL | Yayın Temmuz 2018 | 7,585 Okuyucu
Aile Kavramı

Aile, hepimizin bir parçası olduğunu düşündüğümüz ve insanın temel psikolojik gelişiminde önemli bir yeri olduğu birçok çalışmayla ortaya konmuş bir kavramdır. Birçok farklı tanımlamalar olmasına rağmen çoğu teorisyenler şu tanım üzerinde birleşirler. Aile, kendisine yakın hissettiği başka biriyle yaşayan ve bir mekânı paylaşan, bazı duygusal bağların kurulduğu, birbiriyle ilgili sosyal durumlar, roller ve görevlerin üstlenildiği, sevgi, ait olma duygularının paylaşıldığı, iki veya daha fazla kişinin olduğu durumlardır (Hallaç & Öz, 2014). “Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu, toplum içindeki en küçük birlik” (TDK, 1998) olarak tanımlanan aile, sosyolojiye göre toplumun temel taşı olup, diğer toplumsal kurumlar gibi toplumsal değişmelerden etkilenmeye açık bir kurumdur.

Bir kişinin bireysellik alanında etkilendiği durumlarda, bireyin aile ile etkileşim halinde olması nedeniyle bireysellik sorunları ailede sorunun türüne göre oraya ait dinamikleri etkilemektedir. Bu nedenle aileyi bir bütün olarak ele almak, bir bireyi ele almak gibi olacaktır. Böylesi bir yaklaşım ile her ailenin birbirinden nasıl farklılaştığını, kendi dinamiklerinin ne olduğunu anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Aldatma Kavramı

Aldatma, eşler arası paylaşılan güvenli bağlılığın, başka bir kişinin gizli bir biçimde duygusal, cinsel ve romantik olarak ilişkiye dahil olmasıyla ilişkinin bozulması olarak tanımlanabilir ve bütün ilişkilerin %20 ile %25’i arasında görülür (Hall & Fincham, 2006). Aldatmanın ilgili bireyler için ve aile yapısına zarar verici etkileri bulunmaktadır ancak bu etkileri anlamak Türkiye’de mahrem bir konu olması nedeniyle çalışılması ve bilgi edinilmesi zor bir alandır (Kantarcı, 2009). Aynı zamanda Polat (2006) yaptığı çalışmada aldatmanın popüler basında ve medyada oldukça sık işlenen bir konu olmasına rağmen araştırılmasının zor ve zahmetli olduğunu söylemiştir. Sadakat ve bağlılık, ilişkilerde ve ailenin varlığının sürdürülmesinde en önemli etkendir. Klinik literatüründeki araştırmaların temelinde yaşantılar ve denemeler yoluyla oluşturulmuş veriler yerine, klinik deneyimler yer almaktadır ve aldatma evliliklerde oldukça sık rastlanan bir problemdir.

Aldatma Türleri

Literatüre göre aldatmanın 4 çeşidi vardır; duygusal aldatma, uzun süreli aldatma, tek gecelik ilişki, gönül eğlendirme (Tortamış, 2014).

Thompson (1982) 20 aldatma durumunu pek çok faktöre bağlamıştır. Bunlar, evlilik dışı ilişkilerin duygusal-cinsel doğası, gizli ya da görü birliği içinde yaşanılan evlilik dışı ilişkiler, evlilik dışı ilişkilerin nedenleri, sonuçları ve detayları, evlilik dışı ilişkilerde kişisel sorumluluk ve bu tür ilişkilerin aldatılan tarafa etkileri olarak özetlenebilir.

Evlilik dışı seks ya da ikili ilişki dışında yaşanan seks yaygın olarak onaylanmamasına rağmen, herkes tek eşli ilişkiler içinde değildir. Bazı insanların sürdürmeye çalıştıkları öncelikli ilişkilerinin dışında yaşadıkları cinsel ilişkileri de vardır (Sprecher, 1998). Aldatma sadece cinsel olarak değil, aynı zamanda duygusal ve her ikisinin birlikte görüldüğü durumların olgusudur. Araştırmalar göstermiştir ki, aldatmaların 2/3’ü hem duygusal hem de cinsel bileşen içermektedir (Polat, 2006). Knopp ve arkadaşları (2017), önceki ilişkisinde aldatan bireylerin, daha sonra yaşadıkları ilişkilerde aldatma olasılıklarının üç kat daha fazla olduğu saptanmıştır. (Akt: Özkul, 2018)

Özkul (2018) yazdığı bir derlemede aldatma davranışını, fiziksel aldatma, duygusal aldatma ve sanal aldatma olarak üçe ayırmıştır. Fiziksel aldatma, birincil partner harici biri ile cinsel ilişkiye girme, öpüşme, dokunma veya sarılma gibi fiziksel temasları içerirken; duygusal aldatma ise partnerinden başka birine âşık olma, hoşlanma veya duygusal yakınlık hissetme gibi durumları içermektedir. Nispeten daha net olan fiziksel ve duygusal aldatmanın yanında, sanal aldatma biraz daha karmaşık olarak görülmektedir. İnternet yaşamımıza girdikten sonra kadınlar ve erkeklerin, aldatmaya karşı farklı algıları oluşmaya başlamıştır. İnternet ortamında bazı eylemler için aldatma olup olmayacağına dair sorulan sorulara kadın ve erkekler farklı yanıtlar vermektedir. Hatta bazen, eşlerden bir tarafın affedilemez bir aldatma olarak tanımladığı durumlar, diğer taraf için zararsız bir davranış olarak değerlendirilmiştir.

ALDATMA NEDENLERİ VE ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERLE İLİŞKİSİ


Birçok araştırma aldatmanın çeşitli nedenleri ve değişkenlerle ilişkisini ortaya koymuştur. Çoğunlukla aldatmanın bağlanma, çatışma, kişisel faktörler, evlilik ilişkisi, kıskançlık, yaşam öyküsü, tutumlar, cinsiyet, yaş, ekonomik durum gibi temel değişkenlerle ilişkisi araştırılmıştır. Yazının devamında bu araştırmalara değinilecektir.

Aldatmanın Nedenlerine Dair Genel Açıklamalar

Yeniçeri ve Kökdemir (2004) araştırmalarında, aldatan kişilerin aldatma nedenlerine dair altı boyut sıralamışlardır (Akt: Çavuşoğlu, 2011).
a. Suçlama: Bu çalışmaya göre, erkeklerin işlerine çok fazla zaman ayırmaları ya da kendi anneleri hakkındaki eleştirileri kabul etmekte zorlanmaları, kadınların aldatma nedenleri arasında yer almaktır.
b. Sosyal yapı: Kişinin tutucu bir çevrede yetişmesi, erken evlenmesi, ergenlikte az kadın/ erkekle birlikte olması ve görücü usulü evlenmesi aldatma nedenleri arasında yer almaktadır.
c. Baştan çıkarma: Yine bu çalışmaya göre, erkeklerin karşı tarafa hayır deme ve baştan çıkma boyutlarına daha fazla anlam yükledikleri bulunmuştur. Erkekler, baştan çıkmanın aldatma nedeni olarak daha önemli olduğunu belirtmişlerdir. Kadınlar baştan çıkma nedeniyle aldatmayacaklarını söylerken, erkekler her iki cinsin de bu nedenle aldatabileceğini düşündüklerini belirtmişlerdir.
d. Cinsellik: Yine bu çalışmada erkekler, eşlerinin evlenmeden cinsel ilişki yaşamak istemedikleri için başka kadınlarla cinsel birliktelik yaşadıklarını, kadınların da evli olmadıkları için, eşlerinin evlenmeden önce cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için, başka kadınlarla cinsel ilişkiye girmelerini doğal karşıladıkları bulunmuştur.
e. İntikam: Erkekler, intikam boyutuna kadınlara göre daha fazla atıfta bulunmaktadırlar, özellikle kadınların intikam nedeniyle aldattıkları bulgusuna varılmaktadır. Birlikte olduğu kişi hak ettiği için, birlikte olduğu kişiyi cezalandırmak için, birlikte olduğu kişiye kızgınlık duyduğu için ya da sadece inat olsun gibi olası nedenlerden oluşan bu boyut, özellikle erkekler tarafından “kadınların aldatmasına” neden olarak görülmektedir.
f. Uyaran arayışı: Yenilik, heyecan, eğlence arayışı, monotonluktan sıkılma gibi nedenler de aldatmaya sebep olabilmektedir. Uyaran arayışı olarak adlandırılabilecek bu boyut hem kadınlar hem de erkekler için önemlidir. Aldatan kişi kadın da olsa erkek de olsa fark etmemektedir; uyaran arayışı her iki koşulda da aldatma nedeni olabilir. Örneğin uzun yıllardır aynı kişiyle evli olduğu için aldattığını söyleyen kişi, bu boyut altında yer almaktadır.

Kişisel faktörler; evlilikteki tatmin, merak, mazeret, mutsuz cinsel ilişki gibi etkenlerdir. Glass ve Wright (1992) araştırmalarında özellikle kadınlar için evlilikteki tatminin aldatma eğilimine önemli etkisi olduğunu bulmuşlardır. Yaptıkları araştırmaya göre, %66 oranında kadınların aldatma öncesi mutsuz olduklarını, erkeklerin ise %30‟nun aldatma öncesi mutsuz olduklarını belirtmişlerdir. Bu araştırmaya göre, kadınların ilişkilerinde mutsuzluk yaşadıkları zaman aldatmaya daha eğilimli oldukları belirtilmiştir. Dollahite ve Lambert’a (2007) göre ise cinsel ilişkideki mutsuzluk da aldatmanın bir sebebi olabilir. Özellikle erkeklerin birincil ilişkilerinde cinsel tatminsizlik aldatma eğilimini arttırmaktadır. Blow ve Hartnett’a (2005) göre ise ilişkilerde duygusal olarak ihmal ve reddedilmişlik hissi özellikle kadınları aldatmaya yönelten faktörler olarak gösterilmektedir. (Akt: Çavuşoğlu, 2011). Bu çalışmalara bakıldığında sonuçlar literatüre göre örtüşmektedir ancak evlilikteki tatmini ölçmek çok güvenilir olmamak ile beraber her bir araştırmada farklı şekillerde ölçüldüğü de göz önünde bulundurulmalıdır.

Thompson (1984) aldatmayı, cinsel- fiziksel (öpüşmek, cinsel ilişki yaşamak gibi), duygusal (yakın arkadaşlık, âşık olmak gibi) ve bunların birleşimi olarak hem cinsel hem duygusal aldatma olarak üç farklı grupta ele almıştır. Erkeklerin daha çok cinsel aldatmaya yöneldikleri görülürken, kadınların daha çok duygusal aldatmaya yöneldikleri bulunmuştur. Kişisel gelişim modeline göre, bireyler yalnızca evliliklerinden mutsuz oldukları için değil, bazen de kendilik değerlerini geliştirmek ve kendilerini keşfetmek için farklı partnerlere yönelebilirler (Thompson, 1984). Evlilik ilişkisinin aldatma konusunda önemli bir yeri olmasına rağmen bu durum tek başına evlilik ilişkisine de yüklenemez; alternatiflerin ve fırsatların ortaya çıkması da evlilik dışı ilişkilerin gelişmesine yol açabilmektedir (Thompson, 1982).

Perel (2017) aldatma konusuyla ilgili farklı bir bakış açısı sunmuş, buna göre modern aldatmaların geleneksel aldatmalardan farklı olduğunu belirtmiştir. Ona göre günümüz ilişkileri romantik bir ideal kapsamında “o özel kişi” ile birlikte olmaya dayanmaktadır. Güncel tüm görüşlerin “eksiklik modeli”ne dayandığını belirten Perel (2017), partnerlerden biri aldatıyorsa, ilişkide ya da aldatan kişide bir sorun olduğuna inanıldığını belirtiyor. Aldatan partner, bencil, olgunlaşmamış, narsisistik ya da güvensiz bağlanmış; diğer yandan sadık partner ise bağlılık içinde ve ilişkisine adanmış biri olarak tanımlanıyor. Her ne kadar bu durumu yanlış bir kanı olarak sunsa da literatür tüm bu model üzerinden oldukça farklı ve faydalı bilgiler sunmakta. (Akt: Özkul, 2018)

Bağlanma Stiline Göre Aldatma


Amidon (2007), yetişkin bağlanması, duygu durumu düzenlenmesi, cinsiyet rolleri ve aldatma arasındaki ilişkileri inceleyen araştırmasında Thompson’ın (1984) üçlü gruplandırmasına ek olarak aldatmayı 4 farklı grupta incelemiştir. Thompson’ın (1984) cinsel, duygusal ve hem cinsel hem duygusal gruplarına ek olarak anonim aldatma adı altında bir grup öne sürülmüştür. Bu kavram, son yıllarda daha çok gözlenen anonim cinsel ilişkiler için kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda saplantılı ve kayıtsız bağlanma stilleri ile aldatma deneyimi yaşanması arasında olumlu yönde ilişki bulunmuştur. Araştırmada, önceki çalışmalardan farklı olarak kayıtsız bağlanma stiline sahip bireylerin sadece fiziksel değil duygusal aldatmaya da yöneldikleri belirtilmiştir. Ayrıca kayıtsız bağlanan bireylerin anonim biçimli, tek gecelik aldatmalara daha fazla yöneldikleri de söylenmiştir. Araştırmanın bir diğer önemli sonucu, güvenli ve korkulu bağlanma stillerinin hiçbir aldatma biçimiyle ilişkili bulunmamasıdır. Ancak ilişkiye girmekten çekinen ve reddedilmekten korkan korkulu bağlanan bireylerin, hiçbir aldatma biçimiyle neden ilişkili bulunmadığı konusuna, bu kişilerin zaten benlik değerlerinin düşük olması sebebiyle sahip oldukları ilişkiyi kaybetmekten korkuyor olmaları ya da başkaları ile yeni ilişkilere girmekten korkuyor olmaları şeklinde bir yorum getirilmiştir (Akt: Kantarcı, 2009). Kantarcı (2009) yaptığı çalışmanın analiz sonuçlarına göre, güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerin, güvenli bağlanma stiline sahip bireylere göre aldatma eğilimlerinin anlamlı derecede daha yüksek olduğunu söylemiştir. Bu çalışmaya benzer bir çalışma da Hatamy, Fathi, Gorji ve Esmaeily (2011) tarafından yapılmıştır. Buna göre kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin daha çok aldatmaya meyilli olduğunu ve kaygılı ve güvenli bağlanma stiline sahip olanların kaçıngan bağlanma stiline sahip olanlara göre ilişkilerinde daha sadık olduğunu bulmuşlardır. Benzer şekilde Fricker'ın (2006) yaptığı bir çalışmanın sonuçları kaçıngan ve kaygılı bağlanma ile aldatmanın yüksek düzeyde ilişkili olduğunu göstermektedir. Bogaert ve Sadava (2002) da kaygılı bağlanmanın aldatma ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu bilgiler ışığında bağlanma stili ile aldatma arasında anlamlı bir ilişki olduğu söylenebilir ancak Çavuşoğlu (2011) yaptığı çalışmada güvensiz bağlanma ile aldatma arasında bir ilişki saptayamamıştır.

Treger ve Sprecher (2011), farklı aldatma türlerine verilen tepkilerde bağlanma stillerinin etkisini araştırmışlar ve bağlanma stillerinin, kişilerin hangi tür aldatmayı daha stres verici bulduğu üzerinde orta derecede bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Çalışma sonuçlarına göre erkeklerde saplantılı bağlanma stiline sahip olma, güvenli, korkulu ve özellikle kaçıngan bağlanmaya sahip olmaya göre duygusal aldatmayı daha stres verici bulmaktadırlar. Kadınlarda ise kaçıngan bağlanma tarzına sahip olma, saplantılı ve korkulu bağlanmaya göre cinsel aldatmayı daha stres verici bulmaktadırlar (Akt: Demirtaş, 2004).

Cinsiyete Göre Aldatma

Aldatma konusunda yapılan çalışmaların ortak özelliği olarak, erkeklerin kadınlara oranla evlilik dışı ilişki yaşama yüzdelerinin çok daha fazla olduğunu söylemiştir (Wiederman, 1997; Egan ve Angus, 2004; Atkins, Baucom ve Jacobson, 2001). Wiederman (1997), 40 yaş altı grupta cinsiyetlere göre aldatma oranlarının farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır. Evli erkeklerin %50’den fazlasının, evli kadınların ise %50’ye yakınının evliliklerinin herhangi bir döneminde evlilik dışı ilişki yaşadıkları söylenmektedir. Herhangi bir yıl içinde, evli çiftlerin birbirlerini aldatma oranı %2-%4 olarak belirtilmiştir (Treas ve Giesen, 2000). Lawson ve Samson (1988) yaptıkları çalışmada en az 10 yıl evli kalan bireylerin evlilikleri boyunca ortalama bir kez veya daha fazla sayıda aldatma ya da aldatılma olayı yaşadıklarını belirtmişlerdir. (Akt: Polat, 2006). Wiederman (1997) yaptığı çalışmada evli Amerikalıların %15-25’inin, bu evli katılımcılardan erkeklerin %22,7’sinin, kadınların ise %11,6’sının evlilik dışı ilişki yaşadığını belirtmiştir. Fakat evlilik dışı ilişkilerin bir yıl içinde sıklıkla yaşanmadığı, evli erkeklerin %4,1’inin, evli kadınların ise %1,7’sinin geçmiş yıl içinde evlilik dışı ilişki yaşadığı sonucuna ulaşmıştır. Konu ile ilgili yapılan ilk yaygınlık çalışmalarından birinde, erkeklerin %50’sinin, kadınların ise %26’sının evlilik dışı cinsel deneyim yaşadıkları belirtilmiştir (Özkul, 2018). Evli olmayan çiftlerde ise erkeklerin aldatma oranı %70,9 iken aldatan kadınların oranı %57,4 olarak belirtilmiştir. Evli olmayan çiftlerin aldatma oranlarının yüksek olmasına sebep olarak, bağlılık düzeyinin daha az olduğu öne sürülmüştür. Kültürlerarası karşılaştırma yapan başka bir çalışmaya göre ise, en çok Rus erkekler aldatırken, en az Çinli kadınlar aldattığı bulunmuştur. Aynı çalışmada, Türkiye’de yaşayan erkek katılımcıların %1,8’i, kadın katılımcıların ise %0,9’u, “Evliliğiniz süresince, eşinizden başka biri ile cinsel bir deneyim yaşadınız mı?” sorusuna “Evet” yanıtını vermiştir (Özkul, 2018). Ayrıca, Yeniçeri ve Kökdemir’in (2006) üniversite öğrencileri ile gerçekleştirdiği çalışma, katılımcıların %19,6’sının partnerini aldattığını belirtiyor. Harris Interactive (2001) tarafından Türkiye’de 1004 katılımcı ile gerçekleştirilen başka bir çalışmada ise, erkeklerin %25’nin, kadınların ise %11’inin ilişkilerine sadık olmadıkları öne sürülmüştür (Akt: Özkul, 2018). Görüldüğü üzere literatürdeki birçok çalışma incelendiğinde erkekler kadınlara göre daha çok aldatma ile ilişkilendirilmiştir. Bu durum Kantarcı (2009) tarafından yapılan çalışmada erkeklerin kadınlara göre aldatma eğilim puanlarının yüksek bulunmasıyla açıklanabilir.

Aldatmanın erkeklerde ve kadınlarda ortaya çıkma nedenlerinin farklı olduğu görülmektedir. Erkeklerin, ilişkilerinin hayal ettikleri gibi gitmemesi, yenilik arama, egolarını tatmin etme, çevrelerinde ciddi bir ilişki istemeyen kadınların varlığı, hissedecekleri anlık tatmin duygusuna yenilme, intikam duygusu gibi nedenlerle eşlerini aldatabildiği görülmüştür. Kadınların aldatması da sanılanın aksine yeni bir olgu değildir, fakat daha az konuşulan bir durum olduğu açıktır. Kendine güvenlerini arttırma isteği, duygusal olarak ihmal edildiklerini düşünme, heyecan arayışı, romantizm ihtiyaçlarını karşılama isteği, eşlerinden ya da partnerlerinden daha zengin ve statü sahibi biriyle beraber olmak arzusu, cinsel tatminsizlik ve hiç bitmeyen ev işlerinin ve sorumlulukların yükünden kurtulma isteği, kadınlar için aldatma nedenleri olarak sayılabilir. Bununla birlikte, cinsiyete göre aldatma nedenleriyle ilgili genel açıklamalar, kadınların aldatma motivasyonun yakınlık ihtiyacından kaynaklandığı; erkeklerin aldatma davranışlarının ise rastlantısal olduğu şeklindedir. Ayrıca Boekhout ve Hendrick’in (2003) araştırmasına göre, erkeklerin kadınlara oranla bir ilişkiden beklentilerinin daha az olması da aldatmaya kadınlardan daha fazla yönelmelerinin bir başka sebebidir (Kantarcı, 2009).

Kadınlar ilişkilerini daha duygusal, erkekler ise cinsel olarak yaşamaktadırlar. Ayrıca, cinsel birlikteliğin erkekler arasında daha fazla olduğu bulunmuştur ve kadınlara göre daha fazla erkek evlilik dışı cinsel birliktelik yaşadığını belirtmiştir. Bunun yanında evlilik dışı duygusal birliktelik kadınlarda daha yüksek bulunmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşamı katılımcılar arasında erkekler kadınlara göre daha hafif bağlanma yaşadıklarını ya da hiç duygusal bağlanma yaşamadıklarını belirtmişlerdir (Atkins, Dimidjian ve Jacobson, 2001).

Yapılan araştırmaya göre, eşlerinin başka birine âşık olma düşüncesi kadınların %80‘inde ve erkeklerin %52’sinde gerginlik yaratırken; eşlerinin başka bir kişiyle farklı cinsel deneyimler yaşaması düşüncesi, erkeklerin %48’ inde kadınların ise sadece %20’sinde gerginlik yaratmaktadır (Kantarcı, 2009).

Erkeklerin aşkı ve seksi birbirinden ayırdığı, fakat kadınların aşkın ve seksin birlikte gittiğine inandıkları gözlenmiştir. Kadınlar evlilik dışı ilişkilere sunulabilecek gerekçelerin seksle değil de aşkla ilgili olmasını daha kabul edilebilir görmektedirler. Kocasının cinsel bir ilişki içinde olduğunu fark eden bir kadın, otomatik olarak kocaların artık kendilerine değil de başka birine âşık olduğu yargısına kapılırlar. Diğer yandan eşinin başka biriyle duygusal yakınlık içinde olduğunu fark eden koca, bu ilişkinin cinsel bir yanı olmadığına inanmakta güçlük çeker. Kadınlardaki aşk atıfı gibi, erkeklerdeki cinsellik atıfı da kendi eğilimlerinden kaynaklanabilir. Kadınlar romantik ilişkilerinde daha çok duygusal sadakatsizlikle ilgili kuşkular yaşarken, erkekler cinsel sadakatsizlikle ilgili kuşkular yaşar. Bu durum, kıskançlığı evrimsel olarak açıklayan görüşlerle paralellik gösterir (Polat, 2006).

Aldatma oranlarında kadın-erkek dağılımı arasındaki eşitsizliği etkileşim üzerinden açıklayan ve erkeklerin tarihsel olarak kadınlara kıyasla iş hayatında daha çok yer almalarına ve iş dolayısıyla daha çok kişiyle iletişime geçmelerine bağlı olarak daha yüksek aldatma potansiyeline sahip olduğunu öne süren araştırmacılar bulunmaktadır. Son yıllarda kadınların çalışma hayatında daha çok yer almaya başlamasına bağlı olabilecek aldatma oranlarında cinsiyet dağılımı arasındaki farkın azalması da diğer kişilere erişimin aldatma üzerinde etkili olabileceği düşüncesini destekliyor görünmektedir (Tortamış, 2014).

Doyum/Tatmin ve Aldatma Arasındaki İlişki


Çok eşlilik literatüründe doyum ve evlilik dışı ilişki arasındaki bağlantı sıkça çalışılmış bir konu olmasına karşın, yapılan çalımalar evlilikteki doyumsuzluğun ilişkiler üzerindeki etkisini ne tam olarak desteklemekte ne de reddetmektedir (Atkins, Dimidjian ve Jacobson, 2001). Evlilikten alınan düşük tatmin ya da evlilik içerisindeki cinsel ve duygusal ilişkilerin az sayıda ya da düşük kalitede olması, aldatma için bir sebep oluşturabilmektedir. Evlilik dışı ilişki ile ilgili en yaygın kabul gören yüklemelerden biri de evliliklerdeki mutsuzluk ve çatışmalardır. Aldatma eğilimi yüksek olan kadınların ve erkeklerin çatışma eğilimlerinin de yükseldiği ya da çatışma eğilimi düşen kadın ve erkeklerin aldatma eğilimlerinin düştüğü görülmüştür (Polat, 2006).

Aldatma konusunda kadın ve erkeklerin algılarının farklılaşmasına rağmen, her iki cinsiyet de birincil ilişkilerinden alamadıkları duygusal ve cinsel doyumun kendilerini, aldattıkları partnere yakınlaştırdığını belirtmektedir. Diğer bir ifadeyle, aldatmanın bir şekilde duygusal ve/ya cinsel tatmin sağladığını söylemektedirler. Bu noktada aldatma ile ilgili en büyük yanılgılardan birinin, aldatmanın yalnızca seks ile ilgili olduğunun düşünülmesidir. Aldatma, çoğu zaman “arzu” ile ilgilidir. Özel hissetme, görülme, onaylanma arzusu; ya da kısaca, arzulanma arzusu. Kurulan ilişkilerin temelinde, cinsel birliktelik yerine aslında canlılık yatıyordur. Tüm bunların yanı sıra aldatmanın getirdiği gizlilik mecburiyeti özerklik hissi yaratır; herkesten uzak ve tamamen kişiye ait bir duygu yaşanmaktadır. Tüm bunlar, ilişkideki eksikliği telafi için aldatmanın gerçekleştiğini söylemekten çok, her şeye sahip eşlerin de aldattığının bir göstergesi olarak görülebilir (Özkul, 2018).

Evliliklerde çocukların etkisi birçok araştırmaya konu olsa da çocukların evlikteki tatmin hissine etkisi çok sınırlıdır. Ancak Blow ve Harnett’ın (2005) araştırmalarına göre çocuk sayısı, yaşı ve karakteri evliliklerde aldatmayı etkileyen faktörler olarak görülebilir (Akt: Çavuşoğlu, 2011).

Aldatmanın Diğer Değişkenlerle İlişkisi


Weil (2003) evlilik dışı ilişkilerin patolojik bir durum olmadığını söylemiştir (Akt: Polat, 2006) ancak başka araştırmacılar patolojik durumların aldatmaya yatkınlaştırışı etkisini ortaya koymuşlardır. Nörotik kişilik yapısı, dini inanış ve hamilelik değişkenlerinin de cinsel aldatmayı etkilediği ortaya konmuştur (Whisman ve ark., 2007). Buss ve Shackelford (1997) tarafından yapılan bir çalışmada da nörotik kişiliğin yatkınlaştırıcı bir etkiye sahip olduğu desteklenmiştir. Bu durumun nörotik kişiliğin özelliklerinden olan dürtüsellikle ilgili olabileceği düşünülmektedir (Whisman ve ark, 2007). Çünkü yüksek dürtüsellik beraberinde cinsel fırsatlara göre hareket etmeyi, yüksek cinsel dürtüye sahip olmayı, bu yöndeki arzuyu belli eder davranmayı ve böylece daha fazla cinsel fırsat elde etmeyi beraberinde getirmektedir (Buss ve Shackelford, 1997). Kimi evlilik dışı ilişkiler önemli psikiyatrik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları ya da parafili ile güçlü derecede ilişkili olabilir. Örneğin hipomani, kokain bağımlılığı, psikopatik kişilik, teşhircilik gibi bozukluklar kişilerin sadık kalma, sabır ve sorumluluk kapasitesini zorlamaktadır (Levine, 1998).

Çatışma yönetim biçimleri ve aldatma konusunda yapılan araştırmalar sınırlı sayıda olmasına rağmen, aldatmanın derinden yaralayıcı doğasının ve aldatma sonucunda güvenin kaybedilmesinin çiftler arasında sıkıntılara yol açtığı bilinmektedir. Aldatmanın sebeplerine bakıldığında öne sürülen ilk yargı, evliliklerdeki problemler ve evlilikten alınan tatminin düşük olmasıdır. Çatışma ya da çatışmaların olumsuz yönetilmesi de evliliklerde tatminsizlikleri ve yaşanan problemleri arttıran önemli bir faktördür. Buunk (1987) aldatma hakkındaki birçok araştırmayı incelemiş ve aldatan kişilerin, farklı alternatiflerin varlığı 39 tarafından “çekilmiş” değil, var olan ilişkilerindeki olumsuzluklar ve eksiklikler yüzünden aldatmaya “itilmiş” oldukları yorumunu getirmiştir. Bu itme ya da çekme bakış açısı genel olarak düşünüldüğünde var olan ilişkide eksiklikler ya da tatminsizlikler olduğu ve bu sebeple kişilerin farklı ilişki arayışlarına yöneldikleri yorumu yapılmıştır. Bu da evlilik içerisinde problem yaratabilecek olumsuz çatışma yönetiminin, evlilik dışı ilişki yaşama konusundaki önemini vurgulamaktadır (Akt: Kantarcı, 2009).

Evlenme yaşı da aldatma konusunda önemli bir değişken olarak görülmüştür. Buna göre 16 yaşından önce evlenenler, 23 yaşından sonra evlenenlere oranla dört buçuk kat daha fazla aldatma yaşantısı belirtmişlerdir (Atkins, Baucom ve Jacobson, 2001).

Aldatma üzerine yapılan çalımalar incelendiğinde, kişilerin gelir durumunun ve çalışıp çalışmamasının önemli iki faktör olduğu belirtilmiştir. 30000 dolardan fazla yıllık geliri olanın aldatma eğilimlerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Kişinin eşinin çalışıp çalışmaması da aldatmayı etkileyen faktörlerden biri olabilir. Eşlerden birinin çalışıp diğerinin çalışmaması ilişkideki dengeleri bozacağından çiftleri aldatmaya iten faktörlerden biridir (Atkins, Baucom ve Jacobson, 2001). Kantarcı (2009) yaptığı çalışmada ekonomik durumu düşük olanların iyi olanlara göre ve yine ekonomik durumu düşük olanların orta olanlara göre aldatma eğilim puan ortalamalarının daha yüksek olduğunu söylemiştir.

Aldatmada etkili olan bir başka faktör de cinsellik deneyimi ve aldatmaya yönelik tutumlarla ilgilidir. Cinsellikle daha fazla ilgilenen kişilerin partnerlerini daha çok aldattığı saptanmıştır. Daha az izin verici değerlere sahip kişilerin ise, aldatma davranışını daha az gösterdikleri bulunmuştur. Daha önceki cinsel deneyimlerin fazlalığı aldatma ile pozitif ilişki içerisindedir. Birlikte yaşayan çiftlerin evlilere oranla daha fazla aldatma davranışı içine girdikleri görülmüştür (Treas ve Giesen, 2000).

Çavuşoğlu ve arkadaşları (2010), çocukluk çağı travmalarının yetişkin romantik ilişkilere etkilerini inceledikleri çalışmalarında, çocukluk çağı travmaları ile aldatma eğilimi arasında anlamlı bir ilişki bulmuşlardır. Kişilerin çocukluk çağı travmaları artıkça, romantik ilişkilerindeki aldatma eğilimleri de arttığını belirtmişlerdir.

Aldatan erkeklerin problemli düzeylerde alkol ve uyuşturucu kullandığı saptanmıştır. Bu durum, onları aldatmaya iten nedenlerden biri olarak da düşünülebilir. Kadınlarda ise madde kullanımı aldatmayı etkileyen faktörlerden biri değildir (Atkins ve ark., 2005)

Yapılan bir araştırmada, bazı insanların diğerlerine göre, sadık kalma konusunda zorluk yaşamalarının nedenleri üzerinde çalışılmıştır. Bilişsel kontrolün, sadık kalma becerisi üzerinde etkisi olduğunu düşünen araştırmacılar, bu hipotezlerini desteklemek amacıyla üç farklı çalışma yapmışlardır. Yapılan birinci çalışmada, katılımcılardan, yüksek bilişsel kontrol sahibi olanlar, düşük bilişsel kontrol sahibi olanlara göre, partnerlerine daha sadık kaldıkları bulgulanmıştır. İkinci çalışmada, romantik bir ilişki içerisinde olan erkek katılımcılar, bir bekleme odasında, çekici bir bayanla bekletilmişlerdir. Yüksek bilişsel kontrol düzeyi olan katılımcılar, düşük bilişsel kontrol düzeyi olan katılımcılara göre, bu bayanlarla daha az flört etme davranışı göstermişlerdir. Üçüncü çalışma da ise, sadece romantik bir ilişkide olan katılımcılar için, yüksek bilişsel kontrol düzeyi ile çekici bir kimseyle tanışma arzusunun düşüklüğü arasında bir bağlantı saptanmıştır. Bütün bu sonuçlar, bilişsel kontrol becerisinin, romantik ilişki içerisinde bulunan bireylerin, diğer çekici seçeneklerin cazibesiyle baş etme durumuna yardımcı olduğunu göstermektedir (Kubat, 2012).

Yapılan çalışmalarda, aldatmayı kolaylaştırıcı faktörlerin yanı sıra engelleyici etkiye sahip faktörlerin de bulunduğunu göstermektedir. Dini inanışın cinsel aldatma konusunda engelleyici bir role sahip olduğu birçok çalışmada desteklenmiştir (Tortamış, 2014). Kişisel faktörlerden biri ise dini inançlardır. Birçok dinde aldatma dinen yasaklanan bir olgudur. Dinen yasaklı olması da çiftlerin aldatmadan uzak tutmaya yarayan faktörler arasında sayılabilmektedir (Çavuşoğlu, 2011). Ayrıca çiftlerin sosyal ağlarının örtüşmesi gibi davranışsal kısıtlamalar ve izin verici olmayan cinsel değerlere sahip olma da aldatmada önleyici faktörler arasında yer almaktadır (Treas ve Giesen, 2000). İlişkiye yapılan yatırımın (süre, çocuk sayısı, üzüntü vb.) evlilik dışı ilişki yaşama üzerinde etkilerinden söz edilebilir. Bir ilişkiye yatırım ne kadar fazlaysa aldatmadan o kadar uzak durulduğu görülmüş (Polat, 2006). Bir farklı çalışma bu görüşe karşı çıkmıştır. Sprecher, Regan ve McKinney (1998) üniversite öğrencileriyle yaptıkları bir araştırmada katılımcıların, yatırımın evlilik dışı ilişkilerin yaşanmasını etkileyen bir değişken olduğuna inanmadıklarını gözlemişlerdir.

Aldatmayı etkileyen bir diğer etken ise eğitim düzeyidir. Özellikle kadınlarda partnerinin eğitim düzeyi kendisinden düşük olduğunda kadının eşini aldatma olasılığı daha yüksektir. (Çavuşoğlu, 2011).

Aldatmanın Ekollere Göre Nedenleri


Aldatmanın sebepleri oldukça çeşitli ve karmaşık görünmektedir. Psikanalitik ve sosyolojik literatüre göre insanların ahlaki mirasları, aşkı olumlu şekilde değerlendirirken, cinselliği olumsuz olarak değerlendirirler ve bu anlayış sosyalizasyon sayesinde her yeni nesle aktarılır. Çocuklar seksin ve dolayısıyla cinsel partnerlerin şeytani ve kötü bir şey olduğunu ancak aynı zamanda cinsellikle yaşanan duyguların da gerekli olduğunu öğrenirler. Çocuklukta aşk ve cinsellik farklı elementler olarak öğrenilirken, yetişkinlikte bireyin bunları birleştirmesi ve evlendiği eşi ile yaşaması beklenir. Ancak her birey, evlendiği eşi ile cinsellik yaşamaktan tatmin olmayabilir ve cinselliği dışarıda bir başkası ile yaşama yarayışına girebilir. Birey, aşk ve sevgi tatminini başka bir eşte, cinsel tatmini ise başka bir eşte yaşama eğilimine yönelebilir (Weil, 1975).

Psikanalitik yoruma göre, kişiler çocukluk döneminde âşık oldukları karşı cins ebeveyne benzer kişileri eş olarak seçerler ancak Oedipus ve Elektra kompleksleri uygun biçimde çözümlenemediğinden, bilinç dışı olarak geliştirdikleri tabular nedeniyle eşleri ile doygun bir seks hayatı yaşayamazlar. Buna ek olarak, çocuğun cinselliği kötü ve kirli bir olgu olarak öğrenmiş olması, bu tatmini eşi ile değil, daha düşük statülü ya da daha düşük değer biçtiği bir başka kişiyle yaşama arayışına girmesine neden olabilir (Kubat, 2012).

Eş seçimindeki cinsel farklılıklardan yola çıkan çalışmalar, 1990’lı yıllarda yerlerini cinsel ve duygusal aldatma, kıskançlık, kıskançlığa verilen tepkiler gibi yeni çalışmalara bırakmaya başlamıştır (Demirtaş, 2004).

Mathes (1992) kaleme aldığı yazıda Freud’a göre üç tür kıskançlık olduğunu söylemiştir (Akt: Demirtaş, 2004). Bu kıskançlık türlerinin de aldatmayla ilişkisi olduğu görülmüştür.
a. Yarışmacı (competitive) ya da normal
b. Yansıtılmış (projected)
c. Sanrısal (delusional)
Yarışmacı ya da normal kıskançlık bireyin sevdiği bir şeyi bir rakibe kaptırdığı ya da kaptıracağı düşüncesiyle çektiği acıda anlatım bulur. Bu tür kıskançlık, sanki sevilen kişiyi ve kendine saygıyı kaybetme, rakibe duyulan haset ve sevilen kişiyi yitirmekten dolayı kendini eleştirme ve suçluluk duygularının bir karışımıdır. Yansıtılmış kıskançlık, bastırılan aldatma dürtülerinden ya da gerçek bir aldatmadan kaynaklanır. Aldatan ya da başka bir kadını arzulayan, ancak bu durumu eyleme geçiremeyen bir erkek, bunu karısına yansıtır, onu kendi yapmak istediği ya da yaptığı şeyleri yapmakla suçlar ve kıskançlık davranışları gösterir (Demirtaş, 2004).

Freud, herkeste aldatma eğiliminin bulunduğuna, bu eğilimin (eyleme dönüştüyse bu davranışın) üstesinden gelmenin en iyi yolunun da “yansıtma” olduğuna işaret etmektedir. Bireyler, hatayı karşı tarafa yansıtırlar, böylece karşıdakinin kendilerinden daha iyi ve günahsız olmadığını düşünerek kendi kendilerini aklarlar. Freud’a göre, böyle bir yansıtma sonucu ortaya çıkan kıskançlık içinde bir miktar “sanrısal” özellik barındırır ve bu benzerlik yanında terapiye yanıt vermesi açısından sanrısal kıskançlıktan ayrılır. Eğer birey, kıskançlığının aldatmaya yönelik bastırılmış dürtülerin bir sonucu olduğunun, dolayısıyla da eşinin suçsuz olduğunun ayırdına varırsa kıskançlık sorunu çözülebilir duruma gelir. Sanrısal kıskançlıktaysa çözüm bu kadar kolay değildir. Sanrısal kıskançlık bir tür paranoyadır. Freud’a göre kökeninde yine aldatmaya ilişkin bastırılmış dürtüler yatar, ancak, burada kıskançlık nesnesi kıskanç bireyin hemcinsidir (Demirtaş, 2004).

Aldatmanın Bireylere Etkileri

Aldatmanın ortaya çıkması durumunda insanların böyle bir duruma nasıl tepki gösterecekleri ve bu durumu nasıl algılayacakları hakkında çok az bilgiye sahibiz. Cinsel ve duygusal aldatmanın birbirinden farklı iki durum oldukları ve farklı duygu durumlarına sebebiyet verdikleri görülmüştür. Duygusal aldatma koruyucu kıskançlık duygusunu uyandırırken, cinsel aldatma öfke uyandırabilir (Polat, 2006). Evlilik sınırlarının bir çeşit ihlali olan aldatma, ister açıkça var olan ister varsayılan bir durum olsun, ilişki içerisinde verilen sözlerin bozulması ve hayallerin yıkılması anlamına gelmektedir. Aldatma, evlilik hayatının bozulmasının ve boşanmanın nedenleri arasında önemli bir yere sahiptir (Levine, 2005). Her zaman boşanma ile sonuçlanmasa da aldatma daima ilişkileri etkilemektedir ve çoğu çift için bu etki olumsuz ve acı verici olmaktadır (Blow, 2005).

Erkeklerin eşlerinin kendilerini cinsel olarak aldattıklarından şüphelenmeleri ya da evlilik dışı ilişkinin varlığından haberdar olmaları, kimi zaman aile içi şiddet ve cinsel zorlamaya zemin hazırlayabilmektedir. Aldatma, saldırganlık gösterme gibi davranışsal sonuçların yanında üzüntü, öfke, kaygı, utanç, intikam, incinme, kıskançlık, mahcubiyet gibi sıkıntı verici çeşitli duyguların kombinasyonunu beraberinde getirmektedir. Aldatılan eşte, terkedilme tehdidi, ayrılma kaygısı, genellenmiş kaygı gibi duyguları uyarmakta ve eski korkuların yeniden ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir ve eşe kaderinin kontrolünün kendisinin elinde olmadığını hissettirerek gurur kırıcı olmaktadır (Levine, 2005). Aldatmada ortaya çıkan acı verici duygular kimileri için başlangıçta yoğun olsa da zaman içerisinde yok olmakta, kimileri içinse kişilerin kendilik kavramında kalıcı yaralar bırakmaktadır. Ancak ne olursa olsun aldatma deneyiminin yaşattığı acının tamamen silinemediği, geçmişte bir yerlerde gizlendiği ve bu olayı sindirmiş görünen kişilerde bile tetikleyici durumların eski acıları hatırlatabildiği söylenebilir (Blow, 2005).

Duygusal aldatmanın kadınlarda ve erkeklerde cinsel aldatmaya göre daha fazla incinmeye sebep olduğu görülmüştür. Cinsel aldatma ise her iki cinste de öfke ve iğrenmeye yol açar. Aldatılma sonucunda yaşanılabilecek en yaygın duygudurum ise kıskançlıktır. Kadınların aldatmanın bütün boyutlarında –cinsel, duygusal, cinsel ve duygusal- erkeklerden daha fazla stres yaşadıkları ve partnerlerinin aldatmalarında daha az sorumluluk hissettikleri gözlenmiştir. Cinsel aldatma duygusal aldatmaya göre bireylerin kontrolü dışında gelişen bir olay olarak tanımlanmaktadır. Kişilerin duygusal içerikli aldatma sonucunda daha fazla sorumluluk duydukları görülmektedir. Cinsel aldatma fiziksel çekiciliğe bağlanırken hem cinsel hem duygusal aldatmanın sadece fiziksel çekicilikle açıklanamayacağı belirtilmiştir (Polat, 2006).

Kıskançlık, daha kapsamlı ölçekler kullanılarak incelendiğinde, hem kadınların hem de erkeklerin, her iki aldatma durumunda da kıskançlık yaşayacakları ileri sürülmektedir. Kıskançlığın bazı türe özgü mekanizmaların bir doğurgusu olarak değil, insanların değer verdikleri bir şeyi kaybetme korkularının sonucu olduğu çok yaygın olarak kabul gören bir yaklaşımdır. Wiederman ve Allgeier’e göre (1993), belirlenen cinsiyet farklılıkları da büyük oranda kadınlarla erkeklerin, sunulan iki aldatma durumuna yükledikleri anlamlar arasındaki farklılıktan kaynaklandığı ileri sürülmektedir (Akt: Demirtaş, 2004).

Daha önce belirtildiği üzere kadınların duygusal ilişkilere, erkeklerin ise daha çok cinsel ilişkilere vurgu yapması evrimci psikologlar tarafından farklı bir bakışla incelenmiştir. Buna göre cinsiyet farklılığına istinaden aldatılmaya verilen tepkilerde doğurganlık kadına özgü olduğundan, erkekler, kadınların karşılaşmadığı bir sorunla karşı karşıya kalmakta, çocuklarının gerçek babası olup olmadıkları yönünde bir kuşkuya düşmektedirler. Babalıkla ilgili bu belirsizlik ve kuşku durumu insanlık tarihi boyunca süregelmiş bir gerçektir. Bu nedenle erkekler, cinsel açıdan “tek” tercih olmayı koşul olarak koymaktadırlar. Cinsel sadakatsizlik durumunda erkek, öncelikle bir başkasının çocuğuna babalık etme olasılığıyla karşı karşıya kalmakta, dahası, eşi için harcadığı fiziksel enerji ve diğer maddi/manevi yatırımları riske girmektedir. Belki de kaynaklarını kendi soyundan olmayan bir çocuğa aktarmakta ve hatta belki de soyunun sürmesi engellenmektedir. Kadınlar içinse, annelikle ilgili herhangi bir belirsizlik ya da kuşku durumu söz konusu değildir. Cinsel açıdan aldatılmak da bu anlamda kadın için bir tehdit oluşturmamaktadır. Ancak, kadın, eşi bir başkasıyla ilgilenmeye başladığında zamanını, enerjisini, kaynaklarını, yatırımlarını, korumacılığını ve bağlılığını boşa harcamış olacaktır. Duygusal açıdan aldatılmanın, kadın için ilişkisini yitirme tehlikesi anlamına geldiği ve bu nedenle de kadınların böyle bir durumla karşı karşıya gelmekten daha çok rahatsızlık duydukları ve daha çok kıskançlık yaşadıkları görülmektedir. Evrimsel yaklaşımın kıskançlıkla ilgili çalışmalara rehberlik etmeye başlaması büyük ölçüde, Buss ve arkadaşlarının (1992) farklı aldatılma türlerine (cinsel ve duygusal) verilen tepkilerdeki cinsiyet farklılıklarını araştırdıkları etkileyici bir çalışmanın yayımlanmasından sonra olmuştur. Literatüre giren birçok çalışmada önemle vurgulanan bu girişimin sonuçları evrimsel yaklaşımın kıskançlıkla ilgili önemli bir önermesi haline gelmiştir. Çalışmada, katılımcılara iki aldatılma durumu sunulmuş (duygusal/cinsel) ve hangisinin kendilerini daha çok rahatsız edeceğini belirtmeleri istenmiştir. Beklendiği gibi, duygusal sadakatsizliğin kadınlarda, cinsel sadakatsizliğin de erkeklerde daha güçlü bir tepkiye ve kıskançlığa yol açtığı görülmüştür. Aynı bulgulara, Çin, Almanya, Japonya, Kore, Hollanda, İsveç ve Amerika’da yapılan çalışmalarda da ulaşılmıştır. Ancak, her ne kadar kültürlerarası geçerliliği kabul görmüş de olsa, bu yaklaşım, özellikle de kullanılan yöntem açısından ciddi eleştirilere konu olmuştur. Örneğin, DeSteno ve Salovey (1996), yalnızca “cinsiyet”in bağımsız değişken olarak ele alındığı bu çalışmalarda, ulaşılan sonuçları etkileyebilecek bazı karıştırıcı değişkenlerin de olabileceğini, bu durumun göz ardı edilmiş olmasının büyük bir eksiklik olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca, öğrenmenin ve kültürün de bu sonuçlar üzerinde yadsınamaz yansımaları olduğu açıktır. Nitekim, bazı toplumlarda, kadınların yalnızca duygusal aldatılma karşısında, erkeklerinse hem cinsel hem de duygusal aldatılma karşısında şiddetli kıskançlık yaşadıkları görülmüştür. Evlilik dışı ilişkiye daha ılımlı yaklaşan kültürlerde ise farklı bulgulara ulaşıldığı, her iki cinste de duygusal aldatılmanın daha fazla kıskançlığa yol açtığı görülmektedir. Kıskançlığın bazı türe özgü mekanizmaların bir ortaya çıkarıcısı olarak değil, insanların değer verdikleri bir şeyi kaybetme korkularının sonucu olduğu çok yaygın olarak kabul gören bir yaklaşımdır. Wiederman ve Allgeier’e göre (1993), belirlenen cinsiyet farklılıkları da büyük oranda kadınlarla erkeklerin, sunulan iki aldatma durumuna yükledikleri anlamlar arasındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Ancak, temelde yönteme ilişkin eleştirilere hedef olmuşsa da evrimsel yaklaşımın aldatma ve kıskançlıkla ilgili önermesi yaygın olarak kabul edilmiş ve farklı birçok boyutta ilgili araştırmalara katkı getirmiştir (Akt: Demirtaş, 2004).

Aldatmaya karşı tepkiler incelendiğinde anne babaların çocuklarının aldatılmasına yönelik tutumları da araştırılmıştır. Ebeveynlerin kızlarının duygusal olarak aldatılmasına, oğullarının ise cinsel olarak aldatılmasına en fazla tepkiyi verdikleri görülmüştür. Bu durum literatürde sık rastlanan, kadınların duygusal aldatmaya, erkeklerin ise cinsel aldatmaya daha fazla tepki verdikleri bilgisi ile paralellik göstermektedir. Aynı zamanda bu çalışmadaki ebeveynler kendileri aldatılmaları durumunda, çocuklarının aldatılması durumundan daha fazla üzüntü ve sarsıntı yaşamaktadırlar (Polat, 2006).

Aldatmanın ortaya çıkmasıyla evlilik ilişkilerinin gelişmesi, daha atılgan olma, ailede daha yüksek değerlerin yerleşmesi, kendi bakımına daha çok önem verme ve iletişiminin önemini anlama gibi olumlu sonuçlar yaşanabilse de birçok ilişkide ilişki dışındaki bir bireyle yaşanılan bir cinsellik, yıkıcı bir eylem olarak düşünülür (eş değiştirmeye ya da geçici ilişkilere razı olan çiftler istisna olmak üzere) (Sprecher, 1998). Aldatmanın eşler için yıkıcı sonuçlar doğurabileceği bilinmektedir ve aldatma yaşanması sonrasında evliliğin devamlılığının tehlikeye girmesi kadar kalitesi de olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Aldatmanın ortaya çıkarılmasından sonra bu durum evlilik birliğine bir tehdit olarak algılanabilir. Çiftler bunun sonucunda birbirlerini bırakmaya ya da ilişkilerinin güçlendiği sonucuna varıp evliliklerine devam etmeye karar verebilirler (Weil, 1975).

Aldatmanın derinden yaralayıcı doğası ve aldatma sonucunda güvenin kaybedilmesi çiftler arasında sıkıntılara yol açmaktadır. Konunun çözülmesinde önemli bir rol oynayacak iletişim, çiftlerin çoğunlukla başarısızlığa düştüğü bir alandır. Tek eşlilik-çok eşlilik partnerlerin bir ilişkide karşılaştıkları en zor konulardan biridir. İlişki içindeki partnerler tek eşlilik-çok eşlilik konusunu konuşmadıkça ya da konuşmaya başlamadıkça belirsizlik, farklılaşan bakı açıları ve gelgitler çiftin ilişki bağlarını test etmeye devam eder (Polat, 2006).

Aldatmayı yaşayan çiftlerin daha stresli oldukları, birlikte daha az zaman geçirdikleri, geçirdikleri zamanlardan daha az hoşnut oldukları, ayrılmaya ve boşanmaya daha yatkın oldukları ve güvensizlik problemleri yaşadıkları da saptanmıştır (Atkins ve ark., 2005). Gordon, Baucom ve Snyder (2004) yaptıkları çalışmada, literatürle tutarlı olarak aldatılan partnerlerin çoğunun öncelikle, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu semptomları gösterdiğini belirtmişlerdir. Bu kişilerde, ilişkiye bağlı stresin yüksek; bağlılık, güven ve empati duygularının ise düşük olduğu görülmüştür. Aldatılan kişilerin kendileriyle ve partnerleriyle ilgili olumlu düşüncelerinin yara aldığı gözlenmiştir. Genel olarak, yaşanılan bu ciddi üzüntü sonrasında aldatılan tarafın hayat ile ilgili iyimser düşünceleri ve amaçları şiddetli bir şekilde sarsılmıştır (Akt: Polat, 2006).

Kimi zaman aldatma sonucu oluşan aşk üçgenleri kişileri öfkeye, şiddete ve hatta karşı tarafı ya da partnerlerini öldürmeye kadar götürse de bu durumun aslında aldatmanın değil kişinin kendi problemlerinin bir sonucu olduğu yargısına varılmıştır (Polat, 2006).

Polat (2006) yaptığı araştırmada evlilik uyumu düşük olanların aldatma eğilimlerinin yüksek olduğunu, aldatma eğilimleri düşük olanların ise evlilik uyumlarının yüksek olduğunu söylemiştir. Yine aynı araştırmada aldatma eğilimi yüksek olan kadın ve erkeklerin çatışma eğilimlerinin yükseldiğini ya da aldatma eğilimi düşük olan kadın ve erkeklerin çatışma eğilimlerinin düştüğünü gözlemlemiştir ve daha önceki çalışmalarda da aynı sonucun ortaya çıktığını aktarmıştır (Bkz. Sabatalli, Buck ve Kenny, 1986; McGinty, Knox ve Zusman, 2003).

TÜİK (2011) verilerinde boşanma sebepleri arasında aldatma en önemli etken olarak görülmemekte (%0.07) ancak veriler içerisinde “geçimsizlik” (%96,70) başlığı adı altında gizlenmiş aldatmanın önemli bir yer aldığı düşünülmektedir.

Aldatmanın öğreniliş şekli, olayın ilişki üzerinde yaratacağı etkide rol oynuyor görünmektedir. Buna göre, eşi aldatma durumunda yakalama ve bir başka kişiden aldatma ilişkisinin varlığını öğrenme ilişki kalitesinde en olumsuz sonuçları yaratan ve affedilmesi en güç olan öğrenme türleridir. Bunlarla kıyaslandığında ilişkiye dair sorular sorarak aldatmanın varlığını öğrenmek ilişki kalitesine daha az zarar vermektedir ancak bu şekilde öğrenme de aldatan kişinin kendiliğinden durumu itiraf etmesine göre daha zarar vericidir. Aldatma ilişkisini öğrenme şeklini ilişkiyi bitiren bir sebep olarak değerlendirmeye gelince, eşin kendiliğinden itirafı ilişkiyi en az bitiren öğrenme türüdür. Eşi yakalamadan sonra üçüncü bir kişinin söylemesiyle öğrenme, genellikle ilişkiyi en çok bitirici etkisi olan öğrenme türüdür (Tortamış, 2014).

Aldatmanın Aileye Etkisi

Aldatma, çiftler ve aileler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Etkileri çiftin yanı sıra aile ilişkilerini ve bir çiftin sosyal destek ağını da etkileyebilir. Bir ilişkinin açığa çıkarılmasından sonra, bir çiftin birlikte kalıp kalmaya karar vermesi gerekebilir. Aldatılan çiftte öfke, kızgınlık, kendine kızgınlık oluşabilir. Ayrıca, partnerine karşı güvenini yitirebilir ve ihanete uğramış hissedebilirler. Aynı zamanda bir kimlik kaybı, partneriyle özel bir şefkat duygusu ve amaç duygusu hissedebilirler. İhanete uğramış eş, eşlerinin faaliyetlerini sürekli olarak sorgulayabilir, nerede olduklarını veya üçüncü şahısla gizlice görüşüp görüşmediklerini merak edebilir. Sürekli soruşturmalar ve aldatan partnerin davranışlarını açıklamaya, haklı çıkarmaya yönelik girişimleri nedeniyle, ilişki içinde bir hiyerarşi kurulabilir. Bu hiyerarşi, çift için daha fazla soruna neden olabilir ve ilişki içindeki güç dengesine etkileri olabilir (Katherine ve Ark., 2005).

Aldatan kişi için, psikolojik etkilerden bazıları suçluluk ve benlik saygısı kaybı içerebilir. Kişi, aldatılan eşi aldatma ile ilgili incinmekten korumaya çalışabilir. Bu suçluluk ve koruma ihtiyacı, kişinin eş ile ilişki hakkında konuşmasını engelleyebilir ve çiftlerin duygularını işlemelerini ve ilişkilerini nasıl yürütebileceklerinin yollarını öğrenmeyi engelleyebilir. Her iki ortak için de potansiyel olarak biraz korku olabilir. Bir olayın açığa çıkması, çift, ilişki üzerinde çalışmaya karar verirse, bazı zor sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağı bir konuma sokar. Sadakat durumlarında olduğu gibi, güvene karşı ihanetinin olduğu bir ortamda, çiftlerin birbirleriyle iletişim kurabilecek kadar güvenli bir etkileşimde olmaları zorlaşır. Bu, sadakatsizliğin ardındaki sorunları daha da şiddetlendirir ve bunların çözümünü güçleştirir (Katherine ve Ark., 2006).

Son olarak, aldatmanın fiziksel bir bedeli olabilir. Kronik stres, ajitasyon ve bu konuyla uğraşmanın onları tüketmesi, her iki partner için de sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu strese ek olarak, cinsel yolla bulaşan hastalıkların birincil ilişkiye dahil edilmesi ile ilgili partner potansiyel tehlike altında olabilir. HIV ve uçuklar gibi bazı hastalıklar, her bir eşin ve ailenin yaşamını önemli ölçüde etkileyen yaşam boyu sürecek sorunlara neden olabilir (Katherine ve Ark., 2006).

Aldatmanın Ailedeki Çocuklara Etkisi

Çocuklu bireylerin tahmini %11-21'i sadakatsizdir. Sadakatle etkili bir şekilde baş edemeyen ebeveynler, çocuklarını travma ve üzüntü benzeri belirtilere ek olarak artan çatışmaya maruz bırakırlar. Ebeveyn sadakati ayrıca çocuklarda suçluluk, endişe, korku, endişe, depresyon, şok ve saldırganlık duygularına da yol açabilir; her biri sağlıklı duygusal gelişimlerini engelleyebilir. Buna rağmen, ebeveynler arasındaki sadakatsizliğin çocuklara olan etkisi hakkında tedavilerin çokça olmasına rağmen, ebeveynlerin nasıl tedavi edileceğine dair klinik çalışmaların ve tavsiyelerin yetersizliği söz konusudur (Negash ve Morgan, 2016).

Ebeveyn sadakatsizliğinin çocuklar üzerindeki etkisi çocuğun cinsiyeti, yaşı ve hatta kültürüne göre değişebilir (Lusterman, 2005). Ebeveynin sadakatsiz tutumu çocukların bu hassas dönemdeki bilişsel ve duygusal gelişim durumunu, ebeveynleşmelerini engelleyebilir ve suçluluk, ihanet ve terk edilme duygularını sürdürebilir. Küçük çocuklardan ve ergenlerden farklı olarak, ergenlerin ebeveyn aldatmalarında kendilerini suçlamaları daha az olasıdır. Kendilerini suçlamalarına rağmen, ergenler hala ebeveyn sadakatinin nedenlerini ve sonuçlarını işlemek konusunda zorluk çekebilirler. Buna göre, kafa karışıklığı daha sonra içselleştirebilecekleri korkuya dönüşebilir (Negash ve Morgan, 2016).

Ergenlerin aksine, ergenlik öncesi dönemdeki çocuklar ve daha küçük çocuklar, aldatma konusunu ahlaki olarak işleyemeyebilirler ve bu nedenle ihanet duygularını yaşama olasılığı daha az olabilir. Aldatma hakkında bilgi sahibi olma olasılığı daha yüksek olan yaşça daha büyük çocuklar ihmal edilmiş hissedebilirler ve ebeveynlerinin artık onları sevmediğinden korkarlar. Gelişmiş bilişsel yetenekleri olan ergenler, bir ebeveyne sorumluluğu atmak, taraf tutma ve yetişkinlik döneminde devam edebilecek işlevsiz üçlemeler yaratmak için daha eğilimli olabilirler. Brown (1991), aşırı sorumluluk altındaki bir ergenin sıklıkla ebeveynlik rolü üstlendiğini öne sürmektedir. Aldatmayan anne-babaya bakmanın ekstra baskısı, sadakatsizliği yapan ebeveyne karşı kızgınlık ve öfke duygularını doğurabilir. Ebeveynlik rolü olan bir ergen, çevresinin tüm değişkenlerini kontrol etmeye zorlanabilir (Akt: Negash ve Morgan, 2016).

Aldatmanın küçük çocuklar ve ergenler üzerindeki etkisine ilişkin araştırmaların yetersizliğine rağmen, ebeveynlerin ilişkilerine olan sadakatinin yetişkin çocukların romantik ilişkilerine etkisini inceleyen araştırmalar artmaktadır (bkz. Pearman 2010; Platt ve ark. 2008; Akt: Negas ve Morgan, 2016). Bununla bağlantılı olarak, aldatma olayını yaşamış çiftleri tedavi eden terapistler, aile geçmişinde aldatılma olayı yaşanmışsa kendi romantik ilişkisinde aldatma ve affetme konusundaki tutumlarını derinden etkileyebileceğini açıklamaktadırlar (Negash ve Morgan, 2016).

Schnarch (1991), ebeveynlerin cinsel ilişkilerinde bir kopmanın genellikle çocuklar tarafından fark edildiğini ve daha sonra çocuğun erotik haritasını etkilediğini belirtmiştir. Daha yakın zamanlarda, Pearman (2010), ebeveynin aldatmasına maruz kalan çocuk ve ergenlerin, daha sonra yaşlandıkça anormal ve çarpıtılmış cinsel senaryo ve şemaların gelişimini etkileyen bilişsel ve duygusal değişimleri (örneğin utanç, suçluluk, hüzün vb.) deneyimlediklerini bulmuşlardır. Negatif cinsel şemaların oluşumu, katı cinsel ifadenin gelişmesi, cinsel aktivite sırasında artan kaygı ve cinsel kaçınma ile ilişkilendirilmiştir (Akt: Negash ve Morgan, 2016).

Çiftlerde aldatmanın tedavisi tipik olarak, ebeveyn ikilisi yerine ana baba ile ana çocuk ikilisi bağlamında ele alınmıştır. Her ne kadar çiftlerin terapisi sadakatsizlik yaşayan çiftler için faydalı olsa da affetme ve iyileşme zaman alabilir. Bu süre zarfında birçok çift, ailenin tüm üyeleri üzerinde olumsuz sonuçlara yol açan temel aile yapılarını benimserler veya onları sürdürürler. Negash ve Morgan (2016) tarafından kaleme alınan makalede aldatmada çiftlerle çalışırken sistematik bir bakış açısı kullanmak, aile üzerindeki etkisini tam anlamıyla kavramasını sağlar ve ailenin bir birim olarak çalışmasına özen gösterilmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Daha açık bir ifadeyle, çiftlerin, ailelerinin ailelerini, sadakatsizliği keşfettikten sonra ilişkilerini yönetmelerine ve iyileştirmelerine yardımcı olabilecek pozisyonlara yeniden düzenlemelerine yardımcı olmak için çiftler terapisinde Yapısal Aile Terapisini (SFT) tavsiye etmektedirler.

Ebeveynler ve çocuklar arasındaki koalisyonların kırılması, ebeveynlerin ebeveyn ve ebeveyn/çocuk alt sistemleri arasında net sınırlar oluşturmasına yardımcı olur. Bu, ebeveynlere karşılıklı olarak uzlaşmaya ve birbirlerine bağımlı olmaya daha fazla fırsat sağlar; sonuç olarak romantik ilişkilerinin kalitesini arttırabilir. Bu nedenle, çocukların ebeveynin aldatması ile ilişkili acı ve ıstıraba maruz kalma oranını en aza indirmeye ek olarak, bir SFT lensinden ebeveyn sadakatini ele almak da partnerler arasındaki yakınlığın iyileştirilmesinin ilave yararına sahip olabilir. Kişinin birincil ilişkisi ve sadakatsizliği arasındaki yakınlık arasında negatif bir bağlantı olduğunu gösteren araştırmalar, aynı zamanda, yakın eşin ve ebeveynlerin yeniden yapılandırılmasıyla mahremiyetin teşvik edilmesinin, çiftlerin sadakatsizlikten kurtulmalarına yardımcı olabileceğini ve tekrarlanan sadakatsizlik vakaları riskini azaltabileceğini ileri sürmektedir (Negash ve Morgan, 2016).

Müdahaleler

Aldatma tedavisinde genel kabul görmüş birçok değişken vardır. Bunlardan biri çevresel değişkenleri manipüle etmektir. Geleneksel aldatma tedavisinin bir parçası ilişki sırasında üçüncü kişiyle ilişkiyi kesmeyi içerir. Örneğin Elbaum (1981), terapistlerin ilgili eşten tedavi süresi boyunca üçüncü kişiyle ilişkiyi kesmesini istemesi gerektiğini göstermektedir. İnternet üzerinden gerçekleşen aldatma vakalarındaki çevresel stratejiler, belirli sitelere ziyaretleri kısıtlamak veya bilgisayardaki zamanı sınırlamak için bir program kullanmak veya bilgisayarı başka bir odaya taşımak olabilir (Katherine ve Ark., 2006).

Aldatmanın birçok tedavi modeli, benzer değerlendirme bileşenlerine sahiptir. Diğer çift vakaların çoğunda olduğu gibi, değerlendirmedeki ilk bileşen, çiftin yeterli bir öyküsünün alınmasını içerir (Lusterman, 1998). İkinci bileşen, birincil ilişki içindeki meselenin içeriğini değerlendirmeyi ve anlamayı içerir. Westfall (1989), terapistlerin diğer kişiyle olan ilişkisinin boyutunu anlayarak aldatmanın derecesini belirlemeyi önermiştir. Pittman ve Wagers (1995) da terapistlerin, ne tür bir olayın meydana geldiğini (örneğin devam eden bir ilişki veya bir kerelik bir olay) belirlemeleri gerektiğini öne sürmektedir. Weeks ve Treat (2001), aldatmanın değerlendirilmesinde belirli önemli hususları özetlemektedir. Bunların arasında (Akt: Katherine ve Ark., 2006).:
(a) ilişkinin süresi
(b) cinsel partnerlerin sayısı
(c) üçüncü tarafın cinsiyeti
(d) cinsel aktivite düzeyi
(e) her bir eşin bir ilişkisi olup olmadığı
(f) duygusal katılım veya bağlanma derecesi
(g) her bireyin üçüncü tarafla olan ilişkisi
(h) mesele etrafında yalanların ve gizliliğin kapsamı
(i) diğer kişinin meseleyi bildiği veya onayladığı derece
(j) Kişinin ya da çiftin sosyal ağının meseleye toleransı.

Dupree ve ark. (2007) aldatmayı tedavi etmek için farklı klinik yaklaşımların tedavi için aşağıdaki ortak hedefleri paylaştıklarını belirtmiştir:
(a) Danışanların ilişkilerini incelemek ve araştırmak için güvenli ve güven verici bir ortam yaratmak, (b) Yapılandırılmış bir ortam sağlamak
(c) Aldatma travmasına karşı duygusal, davranışsal ve bilişsel tepkileri incelemek
(d) İlişkinin geçmiş ve şimdiki modellerini araştırmak
(e) İlişkinin geçmiş ve şimdiki beklentileri ve anlamlarını keşfetmek
(f) Anlaşmaya ve güvene dayalı yeniden inşa etmenin bir yolunu sağlamak için yapılandırılmış bir kendiliğinden açıklama süreci sağlamak
(g) Güveni korumak için yapısal, davranışsal, duygusal ve bilişsel düzeyde yeni örüntüleri, anlamları ve ilişkideki beklentileri incelemek
(h) Bağışlama ve karşılıklı iyileşme sürecini araştırmak.

Birçok model ve yöntemde ortak olan başka bir değişken de hedef belirlemedir. Aldatma sorunlarıyla karşılaşan çiftler için önemli bir amaç ilişkilerini sürdürmek isteyip istemedikleridir (Lusterman, 1998). Bu sorunun cevabı tedavi sürecini belirleyecektir. Bu amaç tedavinin gidişatının nasıl ilerlediğine bağlı olarak değişebilir. Birlikte kalmayı seçen çiftler için bu hedef, odaklanmayı ve yeniden inşayı içerebilir. Bu tür stratejiler içerisinde, çiftin iletişim becerilerinin geliştirilmesi, güvenin geliştirilmesi ve çiftin birbirleriyle dürüst olmasını teşvik etmek olacaktır (Katherine ve Ark., 2006).

Terapistler aldatmanın tedavisinde, tedaviye rehberlik edecek bir dizi teori kullanırlar. Bunlar, kuşaklar arası teorileri, duygusal odaklı terapileri, çözüm odaklı terapileri ve diğer ilişkisel temelli teorileri içerebilir. Bowen sistemleri teorisi, Moultrup’ın (1990) aldatma tedavisinin altını çizmektedir. Moultrup (1990), sadakatsizliğin çok kuşaklı yönlerini tanımlamıştır. Örneğin, bazı çiftlerin ailelerinin birkaç kuşak içinde var olan sadakat kalıplarına sahip olduklarını ve aldatmanın bireyin farklılaşma düzeyiyle ilişkili olabileceğini iddia etmiştir. Bowen sistemleri teorisine (1978) dayanarak, Pittman ve Wagers (1995), terapistlerin aynı zamanda güvenli bir ortam sağlayarak odadaki bir çiftin kaygısını yönetmeleri gerektiğini öne sürmektedir. Sadece eldeki konuların değerlendirilmesinden ve anksiyete ve duygusal tepkiyi yönetme becerisinden sonra çift sorunlarına çözüm bulabilir (Akt: Katherine ve Ark., 2006).

Duygu odaklı terapi giderek artan sayıda aile terapistinin çalışmasına rehberlik eder. Duygu odaklı çalışmanın büyük bir kısmı terapi odasında emniyet ve güveni teşvik etmektir. Glass (2002) aldatma tedavisini TSSB tedavisine benzer görmektedir. Bu çerçevede terapist, çift için güvenlik ve umut ortamı sağlamaya çalışır. Böyle bir ortamda, çift bir araya gelip hikayelerini paylaşabilir. (Akt: Katherine, 2006).

Çoğunlukla eklektik bir kuramsal çerçeveye sahip olan Lusterman (1998), tedavinin bir parçası olarak birbirleriyle çiftlerin güven ve dürüstlük geliştirmelerine yardımcı olur. Dahası, aldatmanın neden olduğu öfke ve incinme ile nasıl baş edebileceklerini belirlemelerine yardımcı olur.

Pek çok terapist, aldatma çalışmasında Çözüm Odaklı Terapileri kullanmaktadır. Örneğin Pittman ve Wagers (1995), çiftlerin sadakatsizlikten uzak durmaları veya aldatılma sonucu yaşanan duyguların iyileşebilmesi için çiftlerin neye ihtiyaç duyduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Terapistler duygusal tepkiyi ele aldıktan sonra, çözüm bulmaya ve tedavide bu çözümleri uygulamak için onları teşvik eder. Örneğin terapistler, ilişkiden önce ilişkide kendileri için neyin işe yaradığını, birbirlerinin ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını ve ilişkide bu davranışları nasıl arttırdıklarını belirlemek için çiftlerle çalışabilirler (Akt: Katherine ve Ark., 2006).

Terapistin aldatma vakalarıyla çalışmak için kullanabileceği, ilişkisel temelli başka çerçeveler de vardır. Westfall (1989), aldatma durumunu ilişki içindeki daha büyük sorunlara bağlamaya çalışır. Pek çok terapist, aynı zamanda, çiftin ilişki ile ilgili iletişim stratejileri üzerinde çalışmasını, acıyı ve incinmeyi tartışmak ve iletişimi kullanarak her bir kişinin kendi ihtiyaçlarını anlaması için teşvik eder (Akt: Katherine ve Ark., 2006).

Çiftler sorunlarını konuştuktan sonra ilişkiye geri dönmeye hazır olabilir. İlişkiye geri dönme bağışlama ile açıklanabilir. Bağışlama, aldatan kişiyle barışmayı istemek ve onu affetmeyi tercih etmek adına yapılan içsel bir seçimdir. Bağışlama evresi sırasında farklı duyusal, bilişsel ve davranışsal öğeleri içeren bir süreç ortaya çıkmaktadır. Aldatma sonrası bireylerin duygusal ve ilişkisel süreçleri üç evreye ayrılmıştır: Dalgalanma evresi, erteleme evresi ve güven kazanma evresi. Dalgalanma evresi karşılaştırmayı ve öfke, ceza ve suç gibi şiddet içeren duyguları içermektedir. Erteleme evresi fiziksel ve duygusal olarak geri çekilme, detaylarla uğraşma ve yakınlarından destek alma davranışlarından oluşmaktadır. Son evre olan güvenin kazanılması sürecinde ise özür dilemenin teklif edilmesi, iyi bir aile olabilmek için gün boyunca daha fazla sorumluluk alma ve görevlerini yerine getirme yer almaktadır (Polat, 2006).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Aldatma ve Aldatılma Durumlarının Aile Yapısına ve Ailedeki Bireylere Etkisi ve Müdahale Stratejileri: Bir Gözden Geçirme Çalışması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Vedat DEMİRAL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Vedat DEMİRAL'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Vedat DEMİRAL Fotoğraf
Uzm.Psk.Vedat DEMİRAL
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi11 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Vedat DEMİRAL'ın Yazıları
► Aleksitimi Üzerine Bir Gözden Geçirme Dr.Psk.Dnş.İlker KABA
► Aldatma ve Aldatılma Dr.Psk.Dnş.Ayavar Cem KEÇE
► Aldatma ve Aldatılma Psikolojisi Psk.Beniz YILMAZ
► Evlilikte Aldatma/Aldatılma Psk.Dnş.İdem TONOZ
► Evlilikte Aldatma ve Aldatılma Psk.Dnş.Sezen SALİHOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Aldatma ve Aldatılma Durumlarının Aile Yapısına ve Ailedeki Bireylere Etkisi ve Müdahale Stratejileri: Bir Gözden Geçirme Çalışması' başlığıyla benzeşen toplam 28 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Kendi Canavarını Yaratmak Ağustos 2017
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:00
Top